SLM BEN MEHMET AKİF ERSOY MESLEK YÜKSEK OKULU OTOMATİV BÖLÜMÜNDE OKUYORUM BENİ METAN GAZLARI ÜRETİMİYLE İLGİLİ PROJE ÖDEVİ ALDİM 2 AYDIR UGRAŞİYORUM AMA HALA GAZ OLUŞTURAMADIM VE AKLIMDA ŞÖYLE BİR DÜŞÜNCE VAR GAZİN URTİMİNİ SAGLAYA BİLMEK İÇİN VARİLİN ETRAFİNA RESİTANS DÖŞEMEYİ DÜŞÜNÜYORUM AMA Bİ ZARARI OLUMU OLMAZMI DİYE AKLIMDA ŞÜPE VAR HER HANGİ BİR ISITMDAN DOLATI PATLAMA OLURM DİYE....METAN GAZI HAKKINDA DÜŞÜNCEM İSE DEPOLANIP SATILMSI BANA COK MANTIKLI GELİYO EYER ONUDA YAPAMAZLARSA ELEKTİRİK ÜRETMEK COK MANTIKLI NEDE OLSA DOGANIN KENDİ URETİGİ YABANCI ÜLKEDE ELEKTİRİK OLARAK KULLANILI YOMUŞ ARAŞTIRMALARIM DEVAM EDİYO
Metan Gazı Patlamalarıyla, Okyanusların Kaynaması, Fokurdaması gibi adlarla anılan büyük felaketle 2050'ye doğru nufusun 250 milyona ineceğini savunan bilim adamları başımıza gelecek felaketlerin birisine yenisini ekliyorlar.
Bu konuyla ilgili aşağıdaki yazıyı okuyun lütfen. Bu konuda daha çok bilgi buldukça aktarmaya çalışacağım:
KÖRFEZ DEPREMİNİN FARKLI BİR TAHLİLİ
17 Ağustos günü meydana gelen ve binlerce insanımızın ölümü, üç ana yerleşim yerinin ise neredeyse tamamen yıkılması ile sonuçlanan deprem, birçok yönü ile hala gündemdeki yerini koruyor.
Depremin duyulduğu ilk saatlerden itibaren en yakın daireden başlamak üzere, ülkenin ve dünyanın en uzak köşelerine kadar bütün insanlarin önce kurtarma, daha sonra gıda, ihtiyaç ve diğer yardım çabaları belkide depremin acısını kabul edilebilir kılan deprem kadar önemli bir olaydır.Bu satırların yazarı da hiç olmazsa birkaç gün oralara gidip acıları paylaşma gayretinde bulunmuştur.
Yaşanan tüm acılarla birlikte, ilk günden itibaren depremin büyüklüğü, şiddeti, önceden belirlenip, belirlenemeyeceği hususları da tartışılmaya başlamıştır.Afetin yer bilimleri yönünden teknik boyutları ve sosyal yapı üzerindeki etkileri konuşulmaya devam ederken depremi yaşayan bir arkadaşımın anlattıklarından hareketle ve ileride yapılacak çalışmalara belki katkısı olur düşüncesiyle olayın farklı bir teknik boyutunu ele alma ihtiyacı duyulmuştur.
Depremi Kocaelinde körfeze birkaç yüz metre mesafede bir otelin üçüncü katında yaşayan bir arkadaşımın anlattıklarına göre (genel anlatımlarda bu doğrultudadır) depremin ilk on saniyesinde alttan gelen darbelerle bina ve içindeki herşeyin yaklaşık 2 metre yükselip düşmesi şeklinde oluşan etki ile düşey olarak sayısız darbeler oluşmuştur.Bu esnada insanlar beyinlerinde olağanüstü büyük bir şelale şiddetinde su sesiyle şaşkındır.Takibeden 20 saniye sürede düşey darbelerin yerini sağa ve sola yatay hareket ve devamını ise denizde dalgalar üzerinde kalmış bir sandal gibi sallanma hareketleri almıştır.Takibeden artçı depremlerin neredeyse tamamı üçüncü safhaya dahildir.
Depremden önceki gün gözlenen bazı olayların da burada anılmasında fayda vardır.16 ağustos günü, körfez bölgesinde çok sayıda küçük canlının (deniz anası, yengeç, balık vb.) sahile cansız olarak vurduğu yaygın olarak anlatılmaktadır. Yine aynı gün marmara denizi sahillerinde, denizin dalgalanmaksızın aniden kabararak kumsalda güneşlenen insanlara kadar ulaştığının gözlendiği hikaye edilmektedir.
Birbirinden farklı gibi görünen bu olaylar aslında mantıklı bir tahlile tabi tutulduğunda ardaşık olaylar zincirini oluşturabilir.Öncelikle deprem öncesi denizdeki küçük canlıların ölümü ve denizin kabarması, deniz içindeki fay hattından yoğun metan gazı çıkışının belirtileridir. Metan gazı suda az çözünen bir gazdır. Deniz dibindeki fay hattından sızmaya başlaması ile oluşturacağı artı hacimden ayrı olarak suda kabarcıklar halinde dağılması ile suyun yoğunluğunu azaltır ve kaldırma gücünü düşürür. Bu durumun yoğun yaşandığı yerlerde gemiler suya batabilir. Ayrıca metan gazının suda yoğun olarak dağılması su hacmini aşırı arttıracağından alttan gelen bir genleşme ile deniz yüzeyindeki yükselme ve sahilde taşmalara sebep olabilir. Bu olay aynı zamanda denizdeki canlıların oksijen yerine metan gazına maruziyetleri sebebi ile ölümüne neden olur.
Görüldüğü üzere bir gün önceki pek çok belirti aslında depremin gelişini haber vermektedir.Yani, Kainatın yaratıcısı, afetten önce tedbir almamız için bizi son olarak uyarmıştır. Ancak, ikazlar ibret alanlar ve yaratıcının kanunlarını doğru okuyanlar içindir.
Depremin oluş şekli de anlatılanlara ve tabiatta mevcut kanunlara göre anlaşılabilir olaydır.Deprem saatinde körfeze bakmakta olanlar denizin içinden bir alev topunun yükseldiğinden bahsetmektedirler. Fay hattından sızan metan gazının yoğunluk ve hızı saat
03.oo’ te son noktaya gelmiş ve metan gazı suyu yarıp su yüzeyinde hava ile, yani oksijen ile temas ederek olay başlamıştır.Zaten yer altından yüksek sıcaklıkta (tutuşma sıcaklığının çok üzerinde) gelen metan gazı oksijenle karşılaştığında deniz üzerinde anlatılan alev topu oluşmuştur.Aslında bu alev topu denizi yarıp fay hattındaki metan gazında devam etmiştir. Metan gazının yanması için havada hacim olarak %5-14 oranında olmalıdır.%5 den az olursa yanıcı (metan) az olduğundan, %14 den fazla olduğunda ise yakıcı (oksijen) az olduğundan parlama olmaz. Burada metan yoğunluğu fazladır.İlk metan gazının suyu yararak hava ile temas etmesi sonucu ilk parlama ve alev topu oluşmuş, bunun oluşturduğu kanaldan giren oksijenle zeminde fay çatlağında ikinci patlama olmuştur.Bu olay tıpkı nefes alıp verme gibi patlama, oksijen girişi, patlama sırası ile ilk on saniyede onlarca defa tekrar etmiş ve yeryüzündeki etkisi alttan gelen darbeler şeklinde olmuştur.
İlk on saniyede çıkan metan gazının yanması bitince patlamaların tesiri ile iyice açılan fay arasına deniz suyu büyük bir hızla akmıştır.Depremi yaşayanların duyduğu kıyamet şelalesi sesi bu olmalıdır.Zaten depremden sonra Marmara Denizi’nin özellikle İzmit Körfezi’nin suyunun tertemiz olması sebebiyle körfez suyunun hemen tamamının yer altına gittiği ve yerine okyanus suyunun geldiği kanaati yaygındır.Kendisi ile görüştüğümüz Karamürsel Ereğli’de deniz kenarında yaşayan araştırmacı yazar botanikçi Hüseyin Dursun Topraktan denizin bu durumunu bize detayı ile anlatmıştır.
Yine olayı görenlerin anlatımı ile deprem sonrası bölgeyi yoğun bir sis ve duman ile karanlık bir örtü kaplamıştır.Bu, yanan metan gazı dumanlarından kaynaklanabileceği gibi o anda buharlaşan çok miktarda deniz suyunun oluşturduğu buharında bun da katkısı olabilir.Hüseyin baba (Hüseyin Dursun Topraktan) ’ nın ifadesi ile Yaradan bizim kirlettiğimiz körfezi yeniden temizlemiştir.Burada oluşan reaksiyonlar belki de ozon oluşumu ile ozon tabakasını bile tamir etmiş olabilir. Olayın bu yönünün ayrıca araştırılması gerekir kanaatindeyiz.
Depremin ikinci 20 saniyelik safhası, patlama ile yerinden oynayan kara kütlelerinin yeniden yerine oturması faaliyeti ile sağa sola yatma ve dairesel hareket şeklinde oluşmuş ve son 15 saniyede ise artık durağanlaşma safhasında giderek yavaşlayan dalgalanma hareketleri ile yer kabuğu sukunet bulmuştur. Daha sonra meydana gelen artçı depremler yer kabuğundaki oynamış zeminlerin oturması ile oluşan daha küçük hareketler olabilir.
Tüm bu anlatılanlar, konunun spesifik uzmanı olmamamız sebebeiyle tamamen doğrudur iddiası ile yazılmış bilimsel bir sentez olmadığı gibi, bilimsellikten uzak bir hayal ürünü de değildir. Belki konunun uzmanlarına farklı bakış açısı getirecek bir yaklaşımdır.
Sonuç itibarı ile yaradan, yaradılışta koyduğu kanunlarla bizim kirlettiğimiz tabiata müdahale etmiş, genizlerini hapşırarak temizleyen bir dev edası ile körfezdeki, belki de bütün tabiattaki haddi aşan kirliliği temizlemiştir.
Gerek depremin oluşu, gerekse sonuçları hakkında günahkar kullar arayanların önce kendilerine bakmaları, kendi nefislerinde tahliller yapmaları herhalde daha doğrudur. Kendimizi bir kenara çıkararak başkalarını sorumlu tutmak kolaycılıktır. Taşan bardak; kaşık, kaşık suyla dolabilir, ama bir damla suyla taşar. Acaba taşan bu bardakta bizim de bir damla suyumuz yok mu?
Sadettin BAYSAL Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Baş İş Müfettişi
SLM BEN MEHMET AKİF ERSOY MESLEK YÜKSEK OKULU OTOMATİV BÖLÜMÜNDE OKUYORUM BENİ METAN GAZLARI ÜRETİMİYLE İLGİLİ PROJE ÖDEVİ ALDİM 2 AYDIR UGRAŞİYORUM AMA HALA GAZ OLUŞTURAMADIM VE AKLIMDA ŞÖYLE BİR DÜŞÜNCE VAR GAZİN URTİMİNİ SAGLAYA BİLMEK İÇİN VARİLİN ETRAFİNA RESİTANS DÖŞEMEYİ DÜŞÜNÜYORUM AMA Bİ ZARARI OLUMU OLMAZMI DİYE AKLIMDA ŞÜPE VAR HER HANGİ BİR ISITMDAN DOLATI PATLAMA OLURM DİYE....METAN GAZI HAKKINDA DÜŞÜNCEM İSE DEPOLANIP SATILMSI BANA COK MANTIKLI GELİYO EYER ONUDA YAPAMAZLARSA ELEKTİRİK ÜRETMEK COK MANTIKLI NEDE OLSA DOGANIN KENDİ URETİGİ YABANCI ÜLKEDE ELEKTİRİK OLARAK KULLANILI YOMUŞ ARAŞTIRMALARIM DEVAM EDİYO
gebze çöplüğü
benden en cok sikayet edilen yogunluk :) (eol)
Metan Gazı Patlamalarıyla, Okyanusların Kaynaması, Fokurdaması gibi adlarla anılan büyük felaketle 2050'ye doğru nufusun 250 milyona ineceğini savunan bilim adamları başımıza gelecek felaketlerin birisine yenisini ekliyorlar.
Bu konuyla ilgili aşağıdaki yazıyı okuyun lütfen. Bu konuda daha çok bilgi buldukça aktarmaya çalışacağım:
KÖRFEZ DEPREMİNİN FARKLI BİR TAHLİLİ
17 Ağustos günü meydana gelen ve binlerce insanımızın ölümü, üç ana yerleşim yerinin ise neredeyse tamamen yıkılması ile sonuçlanan deprem, birçok yönü ile hala gündemdeki yerini koruyor.
Depremin duyulduğu ilk saatlerden itibaren en yakın daireden başlamak üzere, ülkenin ve dünyanın en uzak köşelerine kadar bütün insanlarin önce kurtarma, daha sonra gıda, ihtiyaç ve diğer yardım çabaları belkide depremin acısını kabul edilebilir kılan deprem kadar önemli bir olaydır.Bu satırların yazarı da hiç olmazsa birkaç gün oralara gidip acıları paylaşma gayretinde bulunmuştur.
Yaşanan tüm acılarla birlikte, ilk günden itibaren depremin büyüklüğü, şiddeti, önceden belirlenip, belirlenemeyeceği hususları da tartışılmaya başlamıştır.Afetin yer bilimleri yönünden teknik boyutları ve sosyal yapı üzerindeki etkileri konuşulmaya devam ederken depremi yaşayan bir arkadaşımın anlattıklarından hareketle ve ileride yapılacak çalışmalara belki katkısı olur düşüncesiyle olayın farklı bir teknik boyutunu ele alma ihtiyacı duyulmuştur.
Depremi Kocaelinde körfeze birkaç yüz metre mesafede bir otelin üçüncü katında yaşayan bir arkadaşımın anlattıklarına göre (genel anlatımlarda bu doğrultudadır) depremin ilk on saniyesinde alttan gelen darbelerle bina ve içindeki herşeyin yaklaşık 2 metre yükselip düşmesi şeklinde oluşan etki ile düşey olarak sayısız darbeler oluşmuştur.Bu esnada insanlar beyinlerinde olağanüstü büyük bir şelale şiddetinde su sesiyle şaşkındır.Takibeden 20 saniye sürede düşey darbelerin yerini sağa ve sola yatay hareket ve devamını ise denizde dalgalar üzerinde kalmış bir sandal gibi sallanma hareketleri almıştır.Takibeden artçı depremlerin neredeyse tamamı üçüncü safhaya dahildir.
Depremden önceki gün gözlenen bazı olayların da burada anılmasında fayda vardır.16 ağustos günü, körfez bölgesinde çok sayıda küçük canlının (deniz anası, yengeç, balık vb.) sahile cansız olarak vurduğu yaygın olarak anlatılmaktadır. Yine aynı gün marmara denizi sahillerinde, denizin dalgalanmaksızın aniden kabararak kumsalda güneşlenen insanlara kadar ulaştığının gözlendiği hikaye edilmektedir.
Birbirinden farklı gibi görünen bu olaylar aslında mantıklı bir tahlile tabi tutulduğunda ardaşık olaylar zincirini oluşturabilir.Öncelikle deprem öncesi denizdeki küçük canlıların ölümü ve denizin kabarması, deniz içindeki fay hattından yoğun metan gazı çıkışının belirtileridir. Metan gazı suda az çözünen bir gazdır. Deniz dibindeki fay hattından sızmaya başlaması ile oluşturacağı artı hacimden ayrı olarak suda kabarcıklar halinde dağılması ile suyun yoğunluğunu azaltır ve kaldırma gücünü düşürür. Bu durumun yoğun yaşandığı yerlerde gemiler suya batabilir. Ayrıca metan gazının suda yoğun olarak dağılması su hacmini aşırı arttıracağından alttan gelen bir genleşme ile deniz yüzeyindeki yükselme ve sahilde taşmalara sebep olabilir. Bu olay aynı zamanda denizdeki canlıların oksijen yerine metan gazına maruziyetleri sebebi ile ölümüne neden olur.
Görüldüğü üzere bir gün önceki pek çok belirti aslında depremin gelişini haber vermektedir.Yani, Kainatın yaratıcısı, afetten önce tedbir almamız için bizi son olarak uyarmıştır. Ancak, ikazlar ibret alanlar ve yaratıcının kanunlarını doğru okuyanlar içindir.
Depremin oluş şekli de anlatılanlara ve tabiatta mevcut kanunlara göre anlaşılabilir olaydır.Deprem saatinde körfeze bakmakta olanlar denizin içinden bir alev topunun yükseldiğinden bahsetmektedirler. Fay hattından sızan metan gazının yoğunluk ve hızı saat
03.oo’ te son noktaya gelmiş ve metan gazı suyu yarıp su yüzeyinde hava ile, yani oksijen ile temas ederek olay başlamıştır.Zaten yer altından yüksek sıcaklıkta (tutuşma sıcaklığının çok üzerinde) gelen metan gazı oksijenle karşılaştığında deniz üzerinde anlatılan alev topu oluşmuştur.Aslında bu alev topu denizi yarıp fay hattındaki metan gazında devam etmiştir. Metan gazının yanması için havada hacim olarak %5-14 oranında olmalıdır.%5 den az olursa yanıcı (metan) az olduğundan, %14 den fazla olduğunda ise yakıcı (oksijen) az olduğundan parlama olmaz. Burada metan yoğunluğu fazladır.İlk metan gazının suyu yararak hava ile temas etmesi sonucu ilk parlama ve alev topu oluşmuş, bunun oluşturduğu kanaldan giren oksijenle zeminde fay çatlağında ikinci patlama olmuştur.Bu olay tıpkı nefes alıp verme gibi patlama, oksijen girişi, patlama sırası ile ilk on saniyede onlarca defa tekrar etmiş ve yeryüzündeki etkisi alttan gelen darbeler şeklinde olmuştur.
İlk on saniyede çıkan metan gazının yanması bitince patlamaların tesiri ile iyice açılan fay arasına deniz suyu büyük bir hızla akmıştır.Depremi yaşayanların duyduğu kıyamet şelalesi sesi bu olmalıdır.Zaten depremden sonra Marmara Denizi’nin özellikle İzmit Körfezi’nin suyunun tertemiz olması sebebiyle körfez suyunun hemen tamamının yer altına gittiği ve yerine okyanus suyunun geldiği kanaati yaygındır.Kendisi ile görüştüğümüz Karamürsel Ereğli’de deniz kenarında yaşayan araştırmacı yazar botanikçi Hüseyin Dursun Topraktan denizin bu durumunu bize detayı ile anlatmıştır.
Yine olayı görenlerin anlatımı ile deprem sonrası bölgeyi yoğun bir sis ve duman ile karanlık bir örtü kaplamıştır.Bu, yanan metan gazı dumanlarından kaynaklanabileceği gibi o anda buharlaşan çok miktarda deniz suyunun oluşturduğu buharında bun da katkısı olabilir.Hüseyin baba (Hüseyin Dursun Topraktan) ’ nın ifadesi ile Yaradan bizim kirlettiğimiz körfezi yeniden temizlemiştir.Burada oluşan reaksiyonlar belki de ozon oluşumu ile ozon tabakasını bile tamir etmiş olabilir. Olayın bu yönünün ayrıca araştırılması gerekir kanaatindeyiz.
Depremin ikinci 20 saniyelik safhası, patlama ile yerinden oynayan kara kütlelerinin yeniden yerine oturması faaliyeti ile sağa sola yatma ve dairesel hareket şeklinde oluşmuş ve son 15 saniyede ise artık durağanlaşma safhasında giderek yavaşlayan dalgalanma hareketleri ile yer kabuğu sukunet bulmuştur. Daha sonra meydana gelen artçı depremler yer kabuğundaki oynamış zeminlerin oturması ile oluşan daha küçük hareketler olabilir.
Tüm bu anlatılanlar, konunun spesifik uzmanı olmamamız sebebeiyle tamamen doğrudur iddiası ile yazılmış bilimsel bir sentez olmadığı gibi, bilimsellikten uzak bir hayal ürünü de değildir. Belki konunun uzmanlarına farklı bakış açısı getirecek bir yaklaşımdır.
Sonuç itibarı ile yaradan, yaradılışta koyduğu kanunlarla bizim kirlettiğimiz tabiata müdahale etmiş, genizlerini hapşırarak temizleyen bir dev edası ile körfezdeki, belki de bütün tabiattaki haddi aşan kirliliği temizlemiştir.
Gerek depremin oluşu, gerekse sonuçları hakkında günahkar kullar arayanların önce kendilerine bakmaları, kendi nefislerinde tahliller yapmaları herhalde daha doğrudur. Kendimizi bir kenara çıkararak başkalarını sorumlu tutmak kolaycılıktır. Taşan bardak; kaşık, kaşık suyla dolabilir, ama bir damla suyla taşar. Acaba taşan bu bardakta bizim de bir damla suyumuz yok mu?
Sadettin BAYSAL
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
Baş İş Müfettişi