Dereköy(Benim köyüm) Gelir kaynağı sıfır olmasına rağmen halkı namusuyla şerefiyle çalışıyor yılda bir sefer buğday hasatı elde ediyor çok az miktarda çobancılık var buna rağmen hiç bir yüz kızartıcı suç işlemeyen bir halkı var hakiki Türktür Yörüktür ilçede en çok ve en eskiye dayanarak okuyan okutan dır. 1976 yılındaki bir gazeteye göre Türkiyede en çok memur çıkaran köydür. Yalnız bir eksikliği varsa bu kadar okumuş insanlar köyüne dönmemiştir köyüne yatırım yapmamıştır bu büyük bir eksikliktir. Dereköylü olmaktan gurur duyarım
Dereköy(Benim köyüm) Gelir kaynağı sıfır olmasına rağmen halkı namusuyla şerefiyle çalışıyor yılda bir sefer buğday hasatı elde ediyor çok az miktarda çobancılık var buna rağmen hiç bir yüz kızartıcı suç işlemeyen bir halkı var hakiki Türktür Yörüktür ilçede en çok ve en eskiye dayanarak okuyan okutan dır. 1976 yılındaki bir gazeteye göre Türkiyede en çok memur çıkaran köydür. Yalnız bir eksikliği varsa bu kadar okumuş insanlar köyüne dönmemiştir köyüne yatırım yapmamıştır bu büyük bir eksikliktir. Dereköylü olmaktan gurur duyarım
Her kime soruysam bir bağrı yanık Derbederlerin de milyarderin de Ya kendine sanık ya da bir tanık Herkesin yarası başka yerinde
Kiminin dertleri dünyaya yeter Kiminin kederi daha da beter Yuvalanmış yüreğine gam keder Kiminin yarası daha derinde
Kimi kendin dara çeker yârinden Kiminin ki akla ziyan, kârından Kimi geçmişinden kimi yarından Kaybolup gidiyor gam kederinde
Mahmut Nazik 18 Ocak 2017
İNSAN VAR Kİ GÖNLÜ CÜMLE KAPISI Kimi sevgi biriktirmiş kalbinde Lale sümbül güller açar dibinde Kiminin kötülük yüktür cebinde İnsan var yüreği kale kapısı
İhsan ne himet ne gör bir girin de Bağ ne, bahçe ne gör, bir gül verin de Fitire bitmiş gibi harman yerinde İnsan var ki kalbi Kâbe kapısı
İnsan gördüm tebessümü ilk cemre Sanırsın kalbinde akar bir dere Gönlü güneşe açılmış pencere İnsan gördüm gönlü cümle kapısı
Mahmut Nazik 18 Ocak 2017
VERDİĞİNİ ALAN BİR TOPRAK ÖMÜR
Verdiğini alan bir toprak ömür Sarardıkça suyun çekilir gider Dalında titreyen bir yaprak ömür Zamanı gelince dökülür gider
Gün gelir toplanır tasın tarağın Mirasına konar çolpa çırağın Öğrenirsin kim yakın kim ırağın Riya bıtrak gibi ekilir gider,
Dediler aldığın nefes sayılı Boşuna tüketme mevsimi yılı Kimler toplamaz ki eğdiğin dalı O da poyraz ile sökülür gider
Zehir olsun saki getir şarabı Cefayla yazılmış aşkın kitabı Cevrin de zevkin de var bir hesabı Hesap veremeyen yakılır gider
Gönül ehline mey sunan sakiyiz Aşk şarabı bizim bal senin olsun Aşkın halesinde dönen peykiyiz Ne gam biz yanalım kül senin olsun ღ Âlem-i Ervah’ta hakka söz verdik Bir lokma bir hırka bir de aşk dedik Cevri cefa ile kemale erdik Servetin sevinci al senin olsun ღ Bize hasret hakkın bir armağanı Sabırla var etmek inci mercanı Bulmak değil aramanın heycanı Yol bize çok bile gül senin olsun ღ Dost dersin kapıdan çıkmadan satar Çiçeğin solunca fırlatıp atar Gül olsan ne olur dikenin batar Gülünü başına çal senin olsun
Nideyim kalpsizi nidem nankörü Dost ahbapsız hayat hiç sarmaz beni Yolun uzun ise cananla yürü Yar ile yürünen yol yormaz beni
Kırk dilden anlattım aşkı sevgiyi Kaç kez yaşadım bilsen yenilgiyi Yazgıma mihmandar ettim bilgiyi Düş kırıklıkları durdurmaz beni
Mahmut Nazik 31 01 2017
ELİ BOŞ CANANA VARILMAZ İMİŞ
Dolanıp durursun ey gönül peyki Eli boş canana varılmaz imiş Cananın ceminde hayrına saki Olmayınca canan sarılmaz imiş
Fakir isen bir gül bir tebessüm et Bilene bir selam bile ganimet Ziynetine bakmaz ehli muhabbet Varını verene darılmaz imiş
Serçeşmenin yolu güzergâhımız Gönle yâr olandır beytullahımız Bir tek yaratana eyvallahımız Aşk ehline günah sorulmaz imiş
Mahmut Nazik 30 01 2017
EY ÂŞIK ALDANMA SEN DÂRI DÜNYAYA
Narı aşkı başıma taç eylemiştim Her türlü yarama ilaç eylemiştim Dünyanın şehveti zevki çağırırken İhtiraslarıma kırbaç eylemiştim
Solmuş da açmıyor gayrı o çiçekler Yüreğimde tutsak kuşlar kelebekler Hani telli turnam, sunam dediklerim Göçünü toplamışlar da gidecekler
Ey âşık aldanma sen dârı dünyaya Ne aşkta ar kalmış ne Leyla’da hayâ Aklın ermez senin bunca inceliklere Âşık isen bağlan bir nûru manaya
Mahmut Nazik 29 01 2017
GAYRI UYKU BANA HARAM BU GECE
Gayrı uyku bana haram bu gece Kalbimde kaç yılın hasret ağrısı Seni şiir edeceğim hece hece Dize dize içeceğim gece yarısı Bir de düşüme girersen canısı Hani şöyle yârce nurca yârence….
Mahmut Nazik 28 01 2017
AH ŞU SENİN BİTMEYEN İHTİYACIN
Dinle hele, ne anlatır şarkıları ağacın çiçeklerin şiirleri? Balık olsan, kirletir miydin denizleri nehirleri, kuş olsan gökyüzünü? Mesela bir balinasın, hangi nesli yok ederdi ihtiyacın?
Bir atsın mesela, ya da Afrikalı bir köle, kimin sırtında şaklardı kırbacın? Kimin evini yıkardın başına bir fil olsan Bir pınar olduğunu düşün; ne olurdu amacın? Ceylan olsan, öksüz kor muydun bir çocuğu? Hangi sınırda kalırdın bir bulut olsan? Rüzgâr olsan kimin dallarında eserdin? Ah şu senin bitmyen ihtiyacın acınası açlığın, acın.
Dinle hele, duyuyor musun? Ne anlatır çiçeklerin şiirleri, şarkıları ağacın?
Mahmut Nazik 28 01 2017
ARAYA ARAYA GEÇTİ BİR ÖMÜR
Araya araya geçti bir ömür Uçtu gitti gönül kuşu nideyim Cananı olmayan canını sürür Sensiz sevinci gülüşü nideyim
Gönlünde olunca bir aşkın sevgin Deryalar dar gelir yıldızlar engin Gönlünde deli bir tay doludizgin Yanında yarsız koşuşu nideyim
Hasretim hüsranım mahzun meyusum Çölde bitmiş çiçek gibi susuzum Kendi içinde kendine mahpusum Hapiste sensiz görüşü nideyim
Bazen öfke bazen aşk başa bela Önünden geçen bir kısrak dört nala Düşlerime girer Cenneti âlâ Sensiz gördüğüm bir düşü nideyim
Mahmut Nazik 27 01 2017
SENİ ANLATMAYA HANGİ SÖZ YETER
Seni anlatmaya hangi söz yeter Gelişin katarda bir telli turna Diken eksem gönlünde bir gül biter Huri görse esef eder huyuna
Ne yönüne baksam eşsiz benzersiz Zümrüt altın değersiz bal şekersiz Gökçek kifayetsiz güzel yetersiz Karbeyaz teninde melekler yuna
Gören sarhoş olur desem az olur Sıcak sözü yanında ayaz olur Öyle bir hoş olur desem söz olur Süzülerek suya inen bir suna
Bazı insanlar var ki derya deniz Pınardır sebildir hayrat bir handır Çınardır kandildir bilinmez candır Az gelir sevginiz nice sevseniz
Ehvene ehildir şerire şahan İhvana adildir aşkı aycihan Cana ehlidildir saklı bir liman Benliği gündeniz gönlü güldeniz
Köküne topraktır dalına yaprak Türküne kaynaktır aşkına tutsak Yükünde büyüktür yolunda berrak Kelamı vecizdir kalemi aziz
Mahmut Nazik 12 01 2016 Mersin
ehlidil: gönül eri aycihan: dünyayı aydınlatan ihvan: sadık, samimi candan dostlar. Yakın dostlar, arkadaşlar.
Tamam-kabul' derler. Ama yanından çıktıkları zaman, onlardan bir grup, karanlıklarda senin söylediğinin tersini kurarlar. Allah, karanlıklarda kurduklarını yazıyor. Sen de onlardan yüz çevir (NİSA SURESİ / 81)
Ne demek sevdiğim canın sağ olsun Dalında çiçeğin olurum senin Sen ki yaratanın gözbebeğisin Güneşte günceğin olurum senin...
Nefesine yakın olam belinden Gerdanına bağlanayım elinden O ki kokun gelsin zülfün telinden Başında keçeğin olurum senin
Ne güzel sevmişim bir bilsen seni Her daim fitire her daim yeni Serpiver bahçeye bağa sevgini Tarlanda göceğin olurum senin
Aşkı haram kılmış, öyle ilah yok Aşksız bir makamda Fenâ fillâh yok Şah olsan da aşkta hiç eyvallah yok Saki bilir misin aşkta günah yok Mahşerde geçeğin olurum senin
Mahmut nazik 12 01 2016 mersin
Fitire: Tarlada yenice çıkmış buğday, arpa, filizi (Bozyazı- Dereköy) Keçek- keçik- Leçek- neçek: baş örtüsü Göcek: bir karış boyundaki ekin. Geçek: 1. Köprü. 2. Su, yol vb. geçit, başörtüsü, Fenâ fillâh: Fenâfillah, tefâni sırrı da denilen, 'ölmeden önce ölmüş gibi olup' yokluk sırrına ermek. Kul bu makamlarda kendinden ve sıfatlarından fani olarak Hakk'ın sıfatlarıyla beka bulur
O KUYUDAN YUSUF OLUP ÖYLE ÇIK ღ Gün olur kalkarsın gün olur düşer Dost dediğin terk eder üçer beşer Gün olur her bela başına üşer O kuyudan Yusuf olup öyle çık ღ Kendine dost olmak bir pınar gibi Büyümek güneşe bir köknar gibi Çamurda bir mücevher arar gibi Kemlikten kendini bulup öyle çık ღ Aramak var bazen hani dünleri Eskicide görmek mutlu günleri Pusulasız bulmak da var yönleri Geceden bir yıldız alıp öyle çık ღ Bazen dostluk yerden yere vuranda Belki müsebibi sarıp soranda Belki de dermanın gönül yaranda Yarandan yârenin bulup öyle çık ღ Mahmut Nazik 14 01 2016 Mersin
Menzili şaşası kör kurşun Düşün duruşun Sevdiceğin var mı senin?
Evimizin önüne karanfil ektim. Uyan sevdiğim uyan, zerdalinin ben. A sürmelim sevdanı yıllarca çektim. Hani derdin ya sen camgüzelinim ben.
Gençkız idim, giydiğim dalbasma fistan Bir yiğidi sevmişim dillere destan. Naz edişim, göz edişim yâre gastan. Kapımızda açan o şeftalinim ben.
Karşı mahalleden gelir ağıt sesi. Ölüm mü var yas mı var bu ne ezgisi? Davul sustu saz sustu bu neyin nesi? Uyan sevdiğim uyan bir delinim ben.
Bu dünyada sevenler sürmez demini. Gelin atı sabırsız, gever gemini. Böyle m(i) olur yiğidin andı, yemini. Kalk gidelim sevdiğim helallinim ben.
Duvağımı takmıştım binbir heves ile. Şerbetimi içtiler altın tas ile. Soldurdular kınamı kara yas ile. Gelin gidip, kız gelen bir gelinim ben.
Uyan sevdiğim uyan zerdalinim ben. Hani derdin ya sen camgüzelinim ben. Uyan sevdiğim uyan, helalinim ben. Gelin gidip, kız dönen bir gelinim ben.
Mahmut Nazik 30 08 2011 Mersin
Gastan: Şakadan, kasten (Bozyazı, Dereköy ağzı)
Sanırım dokuz on yaşlarındaydım. Köyde bir düğün vardı. Birkaç çocuk hemen üstündeki bir evin damından kuş bakışı düğünü izliyorduk. Ortaya damadı oturtmuşlar davul zurna eşliğinde kınasını yakıyorlardı. Diğer yanda klarrnet çalıyor insanlar neşe içinde oynuyorlardı. Birden yanımızda hırım hışım bir adam belirdi. Bir elinde bir kiloluk bir taş, diğer elinde parıl parıl parlayan bir alman çıplağı dedikleri tabanca. Elindeki taşı fırlatmasıyla, bir de baktıkki damat yere serildi. Titreyen ayağını, kesilmiş kurbanlık koyun gibi arkaya doğru atıyordu. Sonrası yuğ, sonrası ağıt, sonrası gözyaşı…
Ne zaman ki bölünen bir düğün duysam, bu bu hazin anım gelir aklıma... Evin yıkılsın kör kurşun Sevdiceğin var mı senin?
Alan yok mu hey erenler Beleşine bal satarım Karanlıkta iz sürenler Kelepir bir yol satarım
Yar saçının rüzgarını Gariplerin ef kârını Sevdanın sitemkarını Gözden düşmüş gül satarım Aşktan süzdüm gram gram Göz yaşından dirhem dirhem Dağ kokulu buram buram Öyle bir gönül satarım
Her sabah sil baştan yazmalı seni Dört mesimin lekimşahın dilinden Azat etmek beni akıp gideni Toprak etmek hani aşkta bu teni
Yani Yakalayıp sarmak yarin belinden
Öyle bir sıcak ki avcumda atan Bir kulübe düşün bacası tüten Ne küskün olmak yar ne de bir sitem Bir çiğdem olmak var kırlarda biten
Hani Tutup da gitmek yaşamın elinden
Dağlara düşmez mi severse Ferhat Takılı kalmaz mı hasrette saat Yüreğinde çarpar sevdalım hayat Asiye çıkmış Adı Havva’nın heyhat Yani Aşksız yıllar geçer gider yanından
Aşk ki sana yaratandan hediye Yüreğimde y/atan sevdalım diye Aşkı duymak her nefes her saniye Her dala yakıştın sitemin niye Seni Kim döndürebilir aşkın yolundan
Mahmut Nazik 20 07 2011 Mersin
HER SABAH SİL BAŞTAN YAZMALI SENİ Her sabah sil baştan yazmalı seni Dört mesimin lekimşahın dilinden Toprak etmek hani aşkta bu teni Yakalayıp sarmak yarin belinden
Öyle bir sıcak ki avcumda atan Bir çiğdem olmak var kırlarda biten Ne küskün olmak yar ne de bir sitem Tutup da gitmek yaşamın elinden
Dağlara düşmez mi severse Ferhat Takılı kalmaz mı hasrette saat Yüreğinde çarpar sevdalım hayat Aşksız yıllar geçer gider yanından
Aşk ki sana yaratandan hediye Yüreğimde y/atan sevdalım diye Her dala yakıştın sitemin niye Kim döndürebilir aşkın yolundan
Bizim köylüler hazırcevaplılığyla ve fıkralarıyla meşhurdur. Bir araya gelseler tek düşünceleri vardır, o da bu insanları nasıl güldürürüm.. . YORGUNU DİNLENDİRMEK
O yaşlı adam anlattı. Sizin köyde harman sürüyordum. Öğlen yemeğe oturduk.. Evin kadını bir gözere ala samanlı malama doldurup traktörün önüne koymuş: Ne yapıyon abıla, dedim.. 'Emmi, sabahtan beri ıh demeden, çalışıyor zavvallım, bunun canı yok mu, acıkmıştır' dedi..
O kadına sordum, gerçek mi diye: -Doğru ama, o gadar mı cahilim ulan, demir yığını saman mı yer; bilmem mi ama PATOZA DÖRT SAAT SAP ATMAK NEDİR BİLİRMİN SEN. AT AT DOYMUYOR DA GAVURUN İCADI; , Direktörden çok milletin canı çıkdıydı. Yemekden önce millet bir gülüşsün, belki yorgunluklarına faydası olur deyi verdiydim, dedi.. ***
DÜŞ ÖNÜME ZADİFE
Annem zavallım ben beni bileli hasta.. Bizim köyden Yahşı Ahmet, karısı Zadife, babam ve annem Gülnara giderler. Ekin vakti, ağustostosun sıcağında atın üstündeki annemin sırtında bir yorgan bürülü; babam annemi doktora götürüyor yine. Yahşi Ahmet rahmetli ikide bir: - Halil efendi, Hanım Dudu şöyle iyi gadındır, böyle iyi gadındır bu gadına iyi bak, kadını üzme. der. Neyse bir der, iki der,. En sonun da anamı doktora götürmekten bir hal olan babam, atın yularını Ahmet dayının eline tutuşturup: -Ulan Ağmat dayı, madem ki bu kadar beğeniyorsun benim avradı, al senin olsun, Yahşı ahmet'in karısı Zadife’nin elinden tutup: -Düş önüme Zadife, der.
*** BAYTAR KAHVEYE NEDEN GELMİŞ
Kahvede oturuyoruz, belediyede veteriner hekim bir köylümüz çalışır. o da geldi: Oyun oynayan yok mu? ' dedi. Kahvedeki başka köyden birisi: -Yahu senin burda işin ne, bir sürü başı boş, avara köpek dolaşıyor, git onları toplasana' Bizim köylünün cevabı: -Hakkında ihbar var, ben de senin için geldim zati... *** *** EV SAHİBİ EVDE YOK
Bir sabah bizim hanım, ben bu evin hizmetçisi miyim diye yakınıp duruken; Tam o sırada kapıya bir dilenci geldi. - Abıla allah rızası için.. - Mahmut, bir dilenci gelmiş para istiyor. - Ben bu evin hizmetçisiyim; ev sahibi evde yok, de sen… - Olur mu… Baktım şu Adana’nın meşhur dilenci köyünden, bir kadın. - Kardeş bu kadın evin hizmetçisi.. - Abi sen bir sadaka.. - Ablam ben de hizmetçinin kocasıyım.
***
ARKA YÜKÜ DEĞEL MİSİNİZ İKİNİZİN DE…
Yine bizim köyden adamın birisi karısı ve baldızıyla İsaklar köyüne gidiyor. Dereye gelirler ki ağaç köprü yıkılmış. Adam karısını sırtına alıp karşı tarafa geçirmiş. Sonra da baldızını sırtına bindirip geçirirken, baldızı: - dur enişte sağa bir şey ssoracağım, ben mi ağırım, abam mı ağır, enişte? Deyince, kışın soğuğunda beline kadar ısalanan adam: -Ulan ikinizde arka yükü değel misiniz, abanın da... senin de.. *** HAYATI RESETLEMEK
Dereköylüye, (bizimköy) Resetleyelim hayatı, Seni 16 yaşına götürelim,demişler, -Gedin ülen işinize, Anam ağladı bu yaşa gelene kadar,bidaamı çile çekeceem.
***
GOCANA SÖYLE ŞEYİNE GEÇİRSİN
Bakkaldayız, bir dilenci gelmiş: _Ağam altı çocuğum var, allah rızası için.. Bizm köylü bir balon alıp eline tutuştururken, -Gocana söyle bu balonu yatmadan önce şeyine geçirsin *** NEDEN KÜFRETMİŞ
Bizim oraların insanın bir huyu vardır, ya cümlesin küfürle başlar, Küfürle başlamamışsa küfürle koyar noktayı. Kimse küfrün eylemsel yönüne bakmaz, düşünmez. Ama edilen küfürler kişiyi hedef almaz. Ve bizim köylüler müthiş taş atarlar. Her taşları kurşun gibidir. Hatta komşu köye aralarında kavga olmuş, bizim köy muhtarı: -ülen uşaklar iş ciddiye bindi, silahı bırakın taşa sarılın, demiş Biz çocukluğumuzda hep kaya yarışı yapardık. Ya hedefe vurma, yada en ileri gönderme yarışı. Birde örme sapanla atılan taş vardır; uzun menzilli alaman mavzeri. En az 300 metreden bir öküzü yıkabilirsin.
Bizim köylü Anamura gelir. Kasabalının biriyle kavga ederler. Karakolluk olurlar. Bizimki adam gibi olanı anlatır. Sıra Anamurluya gelince hiç kendi suçunu anlatmaz başlar bir bin katarak yalan söylemeye.. Bizimki yere eğilir ki taş alıp adamın kafasını pekmez çanağına çevire. Ama ne yerde , ne gökte her yer beton. -Ülen senin ananı, avradını, yedi sülaleni …dim ama, şükret ki yerim yer değel. - Oğlum neye küfrediyon? hem ayıp,hem günah değel mi? - Suç sizin polis efendi, şura bir çuval kaya dökseniz, ben de ne günaha girsem, ne ayıp etsem, olmaz mıydı?
***
HASAN EMMİMİN İNEĞE GÖĞNÜYLE Mİ ÇIKTIĞIDIR
Bir gün Hasan emmim iner ahıra, Tuvalete gidecek aklı sıra. Olacak ya söner eldeki çıra. Karanlıkta düşer biner ineğin sırtına. inek Hasan emmiyi alıp kalkar havaya.
Paldır küldür, bu ses de ne ola Ayşe teyz,e iner aşağıya elinde çıra. Bakar durum kel acele gel. İnek altta; Hasan emmim binmiş hayvanın sırtına; Sen gel de bunda bir anlam bul ara.
Buna bir anlam veremez ama Sormadan da edemez: -Ay goca ne bu hal; kör olası, ne ol du sağa? Hasan emmide küfürün biri bin para: -Ulan garı kırığını görmüş gibi ne bakan bağa; Gız sanki göğnüm ile mi çıktım bura
Bu da yaşanmış bir olaydır.
Kahvedeyiz, Suriye’yeli muhaliflere gönderilirken tırda yakalanan mühimmet konusu tartışılıyor. Derken iş suç başbakana yüklenince, tartışma alevlendi millet biribirine girecek ti ki arkadan bir ses: -Göğnüyle mi çıkmış, göğnüyle mi çıkmış. herkes gülüştü ve bir anda ortalık yatıştı..
hep söyleyene bakıştık, sanki kendi değilmişçesine. Nolacak… …oyduğumun oğlu, ‘elin şeyiyle gerdeğe girersen’... Meymed aga da oyunda böyle yenilir işte. Ver bir goz…
Lekimşah= lökümşah: gök kuşağı (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Göbüş: kardeş, ünleme sözü olarak kullanılır. (gel ağöbüş (a göbüş) bize gidelim) (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Gadak; kardeş. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Nene: nine (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Zavrak: pencere (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Meletura: rezane (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Firenk: domates (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Köper: merdiven (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Kürt: Yaprakları boz yeşilimsi, esnek yapılı bir ağacık. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Çaltı: gövdesi dikenli bir maki bitkisi. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Hangırda: Hangi yerde? Nerede? (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Gompil: patates(mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Memişana: kenef: tuvalet (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) ayak yolu: tuvalet (Mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Yemiş: incir (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Anakokusu: İlkbaharda cevizfilizlerinin kokusu (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Bubatça: papatya (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Göllez: Baklagillerden bir bitki. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Güğüm: İbriğin büyüğü su kabı. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Çencere: tencere(mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Çen: Bakır oksit (kalayı aşınmış bakır kapların içindeki yeşil tabaka için kullanılır) (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Ülübü: fasülye (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Kadınparmağı: koyu mor uzunca, oval yapılı üzüm türü (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Müşgü: açık morumsu yuvarlak taneli ince kabuklu üzüm türü. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Melide: taneleri uzunca, sarı renkli bir üzüm türü. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı- kaynak kişi Mahmut Nazik) İspitiren: Taneleri oldukça küçük, veya büyülklü küçüklü koru mor, siyahımsı üzüm. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Takkara: yuvarlak taneli siyah üzüm. Gerdeme: selemle: sulak yerde biter. su teresi, kaz ayağı. Endere: oradaki yere, yanına Kalabak: mantar Haşat: çol cocuk, aile bireyleri. Çoluk çömlek: coluk çocuk, (Çoluk çömlek bir tabaktan yerdik) Üfendire: Çiftçilerin sığırları sürmekte kullandıklrı, bir tarfında ucu çivili, bir tarafında sabanın çamurunu sıyırmaya yarayan küçük bir kürekçik bulunan uzunca değnek. Embel: üfendirenin uçundaki çivi. Kayıt: karasaban Zevle: Çift sürerken boyunduruğu çift öküzüne bağlayan eğri çubuk. Eef: sabanın okunu boyunduruğa bağlayan, genelde kürt ağacından ısıtılarak eğilen ağaç çember. İskeliç: küçük kazma Gölük: at Yazmış: bir yaşında keçi Düğe: Bir yaşına yakın dişi sığır (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Haydi: Bozyazı Dereköy’e has bir içli bir yakım, ağıt çeşidi. Genelde gurbete, askere gidenlere, ölenlere duyulan özlemi, kavuşmak için ne yaptıklarını, ne yapacaklarını, anıları dile getirilir. Haydi söylemek: ağıt yakmak Yakım (yakmak) : acıklı türkü sözü, ağıt yakmak. Metel: bilmece (yerel bir metel örneği: dibi kıllanır, başı sallanır: kirmen) Bunarı: baca Mertek: kalın sırık. HELKE: bakır kova Sitil: küçük bakır kova Gora: anahtar, kilit Kaş: geçit; bir tepede yamacın, öbür yüzüyle kesiştiği çizgi.
Bazar: şehir, kasaba Deşduvan: kır bekçisi Dıkmak: getirmek, girdirmek. (bağına erik, dağına Yörük dıkma. Keçileri içeri dıktık.) Eğirtmeç: kirmen Gunnacı: hamile Gunnamak: doğurmak Tokuç: tokaç, çamışır yıkarken, çamışışra vurarak dövmeye yarayan ağaçtan alet. Hüttük: ıslık(türkü furmunda çalınan ıslık) Fıyyık: uzaktaki birini uyrmak veya çağırkak için çalınan ıslık. Muruyu: ayanı: şımarık, aşırı nazlı.. denksizliğe varan nazlılık, şımarıklık hali. Onmak: geçmek, tamir olmak (El yarası onar, dil yarası onmaz: Yıkılan evi onardık.)
DEREKÖYDE KULLANILAN UNUTULMAYA YÜZ TUTMUŞ SÖZCÜKLERİN DEVAMI
Bazar: şehir, kasaba Deşduvan: kır bekçisi Dıkmak: getirmek, girdirmek. (bağına erik, dağına Yörük dıkma. Keçileri içeri dıktık.) Eğirtmeç: kirmen Gunnacı: hamile Gunnamak: doğurmak Tokuç: tokaç, çamışır yıkarken, çamışışra vurarak dövmeye yarayan ağaçtan alet. Hüttük: ıslık(türkü furmunda çalınan ıslık) Fıyyık: uzaktaki birini uyrmak veya çağırkak için çalınan ıslık. Muruyu: ayanı: şımarık, aşırı nazlı.. denksizliğe varan nazlılık, şımarıklık hali. Onmak: geçmek, tamir olmak (El yarası onar, dil yarası onmaz: Yıkılan evi onardık.)
DEREKÖYE AİT ANONİMLEŞMİŞ TÜRKÜLER.
ANAMUR YOLLARI
Anamur yolları yar yar yar yar aman Gayrak da çakıllI A canım sürmelim aman Ben de bir yar sevdim yar yar yar yar aman Uyar da akıllI a canım sürmelim aman
Anamur üstüne yar yar yar aman Duman da bürümüş edalım bir tanem aman Benim sevdiceğim yar yar yar yar aman Bu diyarda bir imiş, sürmelim aman
Söz beste:Dereköy’lü Ahmet çavuş (Ahmet Keman)
(Ahmet çavuş, köyde Kemeneci Ahmet olarak bilinir. Soyadı kanunuyla keman çaldığından olasa gerek, KEMAN soyadını almıştır. Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı on- on dört sene savaşa katılmıştır. Savaştığı her yerin kültüründen bir şeyler öğrenmiş; oldukça yaratıcı bir kişiliğe sahipti. Düğünlerde çeşitli oyunlar çıkarıp, komik deyişler söyleyerek köylüyü eğlendirirdi. Bu Türküyü savaş dönüşü, aNAMUR'DAN köyüne dönerken söylediği sanılmaktadır. RUHU ŞAD OLSUN…) Mahmut Nazik- Mersin Bozyazı Dereköy
Lekimşah= lökümşah: gök kuşağı (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Göbüş: kardeş, ünleme sözü olarak kullanılır. (gel ağöbüş (a göbüş) bize gidelim) (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Gadak; kardeş. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Nene: nine (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Zavrak: pencere (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Meletura: rezane (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Firenk: domates (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Köper: merdiven (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Kürt: Yaprakları boz yeşilimsi, esnek yapılı bir ağacık. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Çaltı: gövdesi dikenli bir maki bitkisi. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Hangırda: Hangi yerde? Nerede? (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Gompil: patates(mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Memişana: kenef: tuvalet (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) ayak yolu: tuvalet (Mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Yemiş: incir (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Anakokusu: İlkbaharda cevizfilizlerinin kokusu (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Bubatça: papatya (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Göllez: Baklagillerden bir bitki. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Güğüm: İbriğin büyüğü su kabı. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Çencere: tencere(mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Çen: Bakır oksit (kalayı aşınmış bakır kapların içindeki yeşil tabaka için kullanılır) (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Ülübü: fasülye (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Kadınparmağı: koyu mor uzunca, oval yapılı üzüm türü (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Müşgü: açık morumsu yuvarlak taneli ince kabuklu üzüm türü. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Melide: taneleri uzunca, sarı renkli bir üzüm türü. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı- kaynak kişi Mahmut Nazik) İspitiren: Taneleri oldukça küçük, veya büyülklü küçüklü koru mor, siyahımsı üzüm. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik) Takkara: yuvarlak taneli siyah üzüm. Gerdeme: selemle: sulak yerde biter. su teresi, kaz ayağı. Endere: oradaki yere, yanına Kalabak: mantar Haşat: çol cocuk, aile bireyleri. Çoluk çömlek: coluk çocuk, (Çoluk çömlek bir tabaktan yerdik) Üfendire: Çiftçilerin sığırları sürmekte kullandıklrı, bir tarfında ucu çivili, bir tarafında sabanın çamurunu sıyırmaya yarayan küçük bir kürekçik bulunan uzunca değnek. Embel: üfendirenin uçundaki çivi. Kayıt: karasaban Zevle: Çift sürerken boyunduruğu çift öküzüne bağlayan eğri çubuk. Eef: sabanın okunu boyunduruğa bağlayan, genelde kürt ağacından ısıtılarak eğilen ağaç çember. İskeliç: küçük kazma Gölük: at Yazmış: bir yaşında keçi Düğe: Bir yaşına yakın dişi sığır (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Haydi: Bozyazı Dereköy’e has bir içli bir yakım, ağıt çeşidi. Genelde gurbete, askere gidenlere, ölenlere duyulan özlemi, kavuşmak için ne yaptıklarını, ne yapacaklarını, anıları dile getirilir. Haydi söylemek: ağıt yakmak Yakım (yakmak) : acıklı türkü sözü, ağıt yakmak. Metel: bilmece (yerel bir metel örneği: dibi kıllanır, başı sallanır: kirmen) Bunarı: baca Mertek: kalın sırık. HELKE: bakır kova Sitil: küçük bakır kova Gora: anahtar, kilit Kaş: geçit; bir tepede yamacın, öbür yüzüyle kesiştiği çizgi.
Atatürk de kim! ? Sağcıya göre beton Solcuya göre burjuva Kemal Allahsız liberale göre diktatör Dinciye göre şu “malum” Kemal Entel fahişeye göre hepsi Duruma göre değişir Kâh dindar Kâhı demokrat Avantaya göre göre arzuhal Atatürk mü? Güce göre tavır al Seni çakal Allahsız Liberal
Ne neden Ne de sonuç Cımbızla cımbızla Sözlerini Ortaya sal Şahları öyle yazmış Öyle demiş şefleri şıhları Öyle yazmış entel fahişeleri Ezberlerinde aynı zurna Aynı davul aynı kaval
O demiş ki On beş on altı yılda Yedi düvel Daha beteri Bir memleket cahil Bizden buraya kadar Biz kurduk Siz geliştirin Dönüştürün Bir şeyler yapın Bir hareket geliştirin behemehal
Ne yapmış bizim mirasyedi andaval: Olanları sat sav Lak lak konuş Alaya al Dünya kayarken ayağının altından Sen öyle bak aval aval
Peki onu küçümseyenler, Üstüne kaç taş koydular Bürüksel cami Vaşinton Kabe Birlik olup soydular Kötü koca gibi Güzelim ülkeyi Malamat edip Orta yere koydular Hiç sorgularlar mı ki Kendileri ne mal?
Beyler beyler, O, demedi size Satın Savın Tıkınınız
O demedi size Çıkarmayacağınız haltı Zıkkımlanıp ıkınınız
Söyle son on yılda Kaç fabrika yaptınız Kaçını sattınız Harun’um deyip geldi Karun oldu kaç yakınınız
İşte politikanız: Allah’ın kulları havel Hakkın dini değel Malı meval Kırk haramın birini Birini ver yeter ki Her şey helal
Beyler Bir halt yapamadınız Bari olana sahip çıkınız Belli ki Ne vefa Ne utanma Ne de haya Bari vicdanınızla düşünün İşte sual: Sizin seksen yıllık iktidarınız On altı yıla neleri sığdırdı Mustafa Kemal?
Sorun bakalım,bu ne hal? Eleştirmek kolay Sorun bakalım kendi ne mal Hiç kendine sorar mı bu çakal!
ince belli bardağım çayım tavşan kanı bir sıcacık simit üstünde tüter dumanı korkarım heba etmeye bir tane susamını korkarım dökmeye bir gramını
Tükürmüşüm yüzüne atmışım dünyanın menkulünü malını bana dert mi Karun’un demi devranı satmışım anasını yırtmışım kanununu kitabını bana ne Firavun’un fermanı
Bir sıcacık simit üstünde tüter dumanı ince belli bardağım elimde çayım tavşan kanı korkarım heba etmeye bir tek tane susamını korkarım dökmeye bir gramını
düşün hele bilsen kaç sevdalım hayat terk etti bu limanı işte hayat budur sevgili hayat budur al da gel sevdanı şöyle yanıma otur her nefesi aziz kutsaldır her anı
istersen başını göğsüme yasla bekleyemem yarını kim bilir belkide gelmiştir birazdan yolculuk zamanı
Bir gün Hasan emmim iner ahıra, Tuvalete gidecek aklı sıra. Olacak ya söner eldeki çıra. Karanlıkta düşer biner ineğin sırtına. Hasan emmiyi alıp inek kalkar havaya.
Paldır küldür, bu ses de ne ola Ayşe teyze iner aşağıya elinde çıra. Bakar durum kel acele gel. İnek altta; Hasan emmim binmiş hayvanın sırtına; Sen gel de bunda bir anlam bul ara. Buna bir anlam veremez Sormadan da edemez ama: Ay goca ne bu hal; kör olası, ne ol du sağa? Hasan emmide küfürün biri bin para: Ulan garı kırığını görmüş gibi ne bakan bağa; Gız sanki göğnüm ile mi çıktım bura
Yaylasında koyun kuzu melerdi Keklikler, guguklar bağrım delerdi Yoksul olunsa da herkes gülerdi Kimsenin bir şeyde gözü kalmamış
Hep açık dururdu gönül kapısı Kardeş idi konu komşu hepisi Kendin bırak, hatırlıydı kedisi Hatırın gönülün sözü kalmamış
Utan bire kıraç toprak sen utan Hiç huzur görmedi şurada yatan Öz oğlun kızındır yüreğin satan Gayrı bakılacak yüzü kalmamış
Eğil Sumak dağı utan da eğil İnsanlık ölmüş de paraya meyil Giden gelir ama eskisi değil Gidenlerin doğru düzü kalmamış
Ne günah işledik bu kimin ahtı Dergâhlar türbeler baykuşun tahtı Eşkıya elinde bağlanmış bahtı Mankurt olmuş oğul, özü kalmamış
Amana da deli gönlüm amana İnsan olan yenilir mi zamana Direnip de benzemeli ormana Sıkışmış köşeye tezi kalmamış
Köyün gurbet olmuş dönemem gayrı Gurbet sılam olmuş gelemem gayrı Bu hali gördüm ya gülemem gayrı Kimsenin kimseye sözü kalmamış
Mahmut NAZİK 14.09.2007 Mersin
Gayrı ağlayacak gözü kalmamış
HOYRAT VURMUŞ KÖYÜ YOLLAR PERİŞAN Bedir ay bacaya bağdaş kurardı Şavkı vurup yolu beli sarardı Ayna gibi gökten yıldız yağardı Yıldızlarda hüzün yeller perişan
Guguklar ötünce açar söğütler Gocalar oturup genci öğütler Türküler susmuş da yanar ağıtlar Hoyrat vurmuş köyü yollar perişan
Ülker’le kalkar da evin gelini Tarabulus kuşak sarar belini Kınalar elini tatlar dilini Kınası solmuş da eller perişan
Eskiler kalmamış göçüp gitmişler Yalayıp yaşamı geçip gitmişler İyi kötü yolu geçip gitmişler Bir tahtası kalmış sallar perişan
Kördikene bakıp bilir zamanı Gün vurunca olur öğle zamanı Taşa tutun bu yazıyı yazanı Beter olsun kader kullar perişan
Koca köyde üç beş ihtiyar kalmış Bentler yıkılmış bükleri sel almış O koca çınarda birkaç dal kalmış Çürümüş gövdesi dallar perişan
Kime ne ettik ki bu kimin ahtı Kapanmış talihi bağlanmış bahtı Viraneler imiş baykuşun tahtı Kervan geçmez olmuş beller perişan
Bahar ile burada kuşlar uçardı Başımızdan kavak yeli geçerdi Laleler sümbüller güller açardı Hoyrat vurmuş bağı güller perişan
Bebeği beler sallama beşiğe Ana yürür baba biner eşeğe Konu komşu gideridi keşiğe Keşik unutulmuş bağlar perişan
İnlik çınlık basmaz olmuş eşiğe Bunlar dert olmaz mı seven aşığa Yiğitler muhtaç olmuşta düşüğe Kalmış taş başında ağlar perişan
Sevdalanan gençler’ haydi’ söylerdi Sazını alıp gizli gizli ağlardı Türbeye yaşlı mendilin bağlardı Bakıp ağladığım dağlar perişan
Yiğitler gezerdi kara sevdalı Güzelleri vardı eli kınalı Kimi Kerem idi kimi de Aslı Haydi’si kalmış da Aslı perişan
Haydi ağ güzelim nidelim haydi Bura gurbet olmuş gidelim haydi Sürü sürü derdi güdelim haydi Gitsek de kalsak da haller perişan
Mahmut NAZİK 14.09.2007 Mersin Haydi söyler gençler kara sevdalı (Ay doğar bacaya bağdaş kurardı)
Haydi: Bozyazı Dereköy’e has bir içli bir yakım, ağıt çeşidi. Genelde gurbete, askere gidenlere, ölenlere duyulan özlemi, kavuşmak için ne yaptıklarını, ne yapacaklarını, anıları dile getirilir.
İlk dizesi konu olan kişinin adıyla başlar. Doğaçlama olduğundan, dizeler arasında uyak olmaya bilir. Önemli olan ağıdı yakanın iç dökmesidir. Ağlayıp boşalmasıdır.Ancak öyle ağıtçılar vardır ki doğaçlama da olsa ağıtları,yuğları - bizde yuğ çekmek denir- uyağıyla ölçüsüyle tam bir usta işi dir..
Haydi a çocuğum –sevdiğim, ayşaem,..-haydi Çiçekler açtı gel a Hatmam haydi Obalar göçtü gel a Hatmam haydi Haydi haydi haydi gel…
Dereköy(Benim köyüm) Gelir kaynağı sıfır olmasına rağmen halkı namusuyla şerefiyle çalışıyor yılda bir sefer buğday hasatı elde ediyor çok az miktarda çobancılık var buna rağmen hiç bir yüz kızartıcı suç işlemeyen bir halkı var hakiki Türktür Yörüktür ilçede en çok ve en eskiye dayanarak okuyan okutan dır. 1976 yılındaki bir gazeteye göre Türkiyede en çok memur çıkaran köydür. Yalnız bir eksikliği varsa bu kadar okumuş insanlar köyüne dönmemiştir köyüne yatırım yapmamıştır bu büyük bir eksikliktir. Dereköylü olmaktan gurur duyarım
Dereköy(Benim köyüm) Gelir kaynağı sıfır olmasına rağmen halkı namusuyla şerefiyle çalışıyor yılda bir sefer buğday hasatı elde ediyor çok az miktarda çobancılık var buna rağmen hiç bir yüz kızartıcı suç işlemeyen bir halkı var hakiki Türktür Yörüktür ilçede en çok ve en eskiye dayanarak okuyan okutan dır. 1976 yılındaki bir gazeteye göre Türkiyede en çok memur çıkaran köydür. Yalnız bir eksikliği varsa bu kadar okumuş insanlar köyüne dönmemiştir köyüne yatırım yapmamıştır bu büyük bir eksikliktir. Dereköylü olmaktan gurur duyarım
KİMİNİN YARASI DAHA DERİNDE
Her kime soruysam bir bağrı yanık
Derbederlerin de milyarderin de
Ya kendine sanık ya da bir tanık
Herkesin yarası başka yerinde
Kiminin dertleri dünyaya yeter
Kiminin kederi daha da beter
Yuvalanmış yüreğine gam keder
Kiminin yarası daha derinde
Kimi kendin dara çeker yârinden
Kiminin ki akla ziyan, kârından
Kimi geçmişinden kimi yarından
Kaybolup gidiyor gam kederinde
Mahmut Nazik 18 Ocak 2017
İNSAN VAR Kİ GÖNLÜ CÜMLE KAPISI
Kimi sevgi biriktirmiş kalbinde
Lale sümbül güller açar dibinde
Kiminin kötülük yüktür cebinde
İnsan var yüreği kale kapısı
İhsan ne himet ne gör bir girin de
Bağ ne, bahçe ne gör, bir gül verin de
Fitire bitmiş gibi harman yerinde
İnsan var ki kalbi Kâbe kapısı
İnsan gördüm tebessümü ilk cemre
Sanırsın kalbinde akar bir dere
Gönlü güneşe açılmış pencere
İnsan gördüm gönlü cümle kapısı
Mahmut Nazik 18 Ocak 2017
VERDİĞİNİ ALAN BİR TOPRAK ÖMÜR
Verdiğini alan bir toprak ömür
Sarardıkça suyun çekilir gider
Dalında titreyen bir yaprak ömür
Zamanı gelince dökülür gider
Gün gelir toplanır tasın tarağın
Mirasına konar çolpa çırağın
Öğrenirsin kim yakın kim ırağın
Riya bıtrak gibi ekilir gider,
Dediler aldığın nefes sayılı
Boşuna tüketme mevsimi yılı
Kimler toplamaz ki eğdiğin dalı
O da poyraz ile sökülür gider
Zehir olsun saki getir şarabı
Cefayla yazılmış aşkın kitabı
Cevrin de zevkin de var bir hesabı
Hesap veremeyen yakılır gider
Mahmut Nazik 02 Ocak 2017
GÖNÜL EHLİNE MEY SUNAN SAKİYİZ
Gönül ehline mey sunan sakiyiz
Aşk şarabı bizim bal senin olsun
Aşkın halesinde dönen peykiyiz
Ne gam biz yanalım kül senin olsun
ღ
Âlem-i Ervah’ta hakka söz verdik
Bir lokma bir hırka bir de aşk dedik
Cevri cefa ile kemale erdik
Servetin sevinci al senin olsun
ღ
Bize hasret hakkın bir armağanı
Sabırla var etmek inci mercanı
Bulmak değil aramanın heycanı
Yol bize çok bile gül senin olsun
ღ
Dost dersin kapıdan çıkmadan satar
Çiçeğin solunca fırlatıp atar
Gül olsan ne olur dikenin batar
Gülünü başına çal senin olsun
Mahmut Nazik 26 01 2107
YAR İLE YÜRÜNEN YOL YORMAZ BENİ
Nideyim kalpsizi nidem nankörü
Dost ahbapsız hayat hiç sarmaz beni
Yolun uzun ise cananla yürü
Yar ile yürünen yol yormaz beni
Kırk dilden anlattım aşkı sevgiyi
Kaç kez yaşadım bilsen yenilgiyi
Yazgıma mihmandar ettim bilgiyi
Düş kırıklıkları durdurmaz beni
Mahmut Nazik 31 01 2017
ELİ BOŞ CANANA VARILMAZ İMİŞ
Dolanıp durursun ey gönül peyki
Eli boş canana varılmaz imiş
Cananın ceminde hayrına saki
Olmayınca canan sarılmaz imiş
Fakir isen bir gül bir tebessüm et
Bilene bir selam bile ganimet
Ziynetine bakmaz ehli muhabbet
Varını verene darılmaz imiş
Serçeşmenin yolu güzergâhımız
Gönle yâr olandır beytullahımız
Bir tek yaratana eyvallahımız
Aşk ehline günah sorulmaz imiş
Mahmut Nazik 30 01 2017
EY ÂŞIK ALDANMA SEN DÂRI DÜNYAYA
Narı aşkı başıma taç eylemiştim
Her türlü yarama ilaç eylemiştim
Dünyanın şehveti zevki çağırırken
İhtiraslarıma kırbaç eylemiştim
Solmuş da açmıyor gayrı o çiçekler
Yüreğimde tutsak kuşlar kelebekler
Hani telli turnam, sunam dediklerim
Göçünü toplamışlar da gidecekler
Ey âşık aldanma sen dârı dünyaya
Ne aşkta ar kalmış ne Leyla’da hayâ
Aklın ermez senin bunca inceliklere
Âşık isen bağlan bir nûru manaya
Mahmut Nazik 29 01 2017
GAYRI UYKU BANA HARAM BU GECE
Gayrı uyku bana haram bu gece
Kalbimde kaç yılın hasret ağrısı
Seni şiir edeceğim hece hece
Dize dize içeceğim gece yarısı
Bir de düşüme girersen canısı
Hani şöyle yârce nurca yârence….
Mahmut Nazik 28 01 2017
AH ŞU SENİN BİTMEYEN İHTİYACIN
Dinle hele,
ne anlatır şarkıları ağacın
çiçeklerin şiirleri?
Balık olsan,
kirletir miydin denizleri nehirleri,
kuş olsan gökyüzünü?
Mesela bir balinasın,
hangi nesli yok ederdi ihtiyacın?
Bir atsın mesela,
ya da Afrikalı bir köle,
kimin sırtında şaklardı kırbacın?
Kimin evini yıkardın başına bir fil olsan
Bir pınar olduğunu düşün; ne olurdu amacın?
Ceylan olsan, öksüz kor muydun bir çocuğu?
Hangi sınırda kalırdın bir bulut olsan?
Rüzgâr olsan kimin dallarında eserdin?
Ah şu senin bitmyen ihtiyacın
acınası açlığın, acın.
Dinle hele, duyuyor musun?
Ne anlatır çiçeklerin şiirleri,
şarkıları ağacın?
Mahmut Nazik 28 01 2017
ARAYA ARAYA GEÇTİ BİR ÖMÜR
Araya araya geçti bir ömür
Uçtu gitti gönül kuşu nideyim
Cananı olmayan canını sürür
Sensiz sevinci gülüşü nideyim
Gönlünde olunca bir aşkın sevgin
Deryalar dar gelir yıldızlar engin
Gönlünde deli bir tay doludizgin
Yanında yarsız koşuşu nideyim
Hasretim hüsranım mahzun meyusum
Çölde bitmiş çiçek gibi susuzum
Kendi içinde kendine mahpusum
Hapiste sensiz görüşü nideyim
Bazen öfke bazen aşk başa bela
Önünden geçen bir kısrak dört nala
Düşlerime girer Cenneti âlâ
Sensiz gördüğüm bir düşü nideyim
Mahmut Nazik 27 01 2017
SENİ ANLATMAYA HANGİ SÖZ YETER
Seni anlatmaya hangi söz yeter
Gelişin katarda bir telli turna
Diken eksem gönlünde bir gül biter
Huri görse esef eder huyuna
Ne yönüne baksam eşsiz benzersiz
Zümrüt altın değersiz bal şekersiz
Gökçek kifayetsiz güzel yetersiz
Karbeyaz teninde melekler yuna
Gören sarhoş olur desem az olur
Sıcak sözü yanında ayaz olur
Öyle bir hoş olur desem söz olur
Süzülerek suya inen bir suna
Mahmut Nazik 27 01 2017
BAZI İNSANLAR VAR Kİ DERYA DENİZ
Bazı insanlar var ki derya deniz
Pınardır sebildir hayrat bir handır
Çınardır kandildir bilinmez candır
Az gelir sevginiz nice sevseniz
Ehvene ehildir şerire şahan
İhvana adildir aşkı aycihan
Cana ehlidildir saklı bir liman
Benliği gündeniz gönlü güldeniz
Köküne topraktır dalına yaprak
Türküne kaynaktır aşkına tutsak
Yükünde büyüktür yolunda berrak
Kelamı vecizdir kalemi aziz
Mahmut Nazik 12 01 2016 Mersin
ehlidil: gönül eri
aycihan: dünyayı aydınlatan
ihvan: sadık, samimi candan dostlar. Yakın dostlar, arkadaşlar.
Tamam-kabul' derler. Ama yanından çıktıkları zaman, onlardan bir grup, karanlıklarda senin söylediğinin tersini kurarlar. Allah, karanlıklarda kurduklarını yazıyor. Sen de onlardan yüz çevir (NİSA SURESİ / 81)
DALINDA ÇİÇEĞİN OLURUM SENİN
Ne demek sevdiğim canın sağ olsun
Dalında çiçeğin olurum senin
Sen ki yaratanın gözbebeğisin
Güneşte günceğin olurum senin...
Nefesine yakın olam belinden
Gerdanına bağlanayım elinden
O ki kokun gelsin zülfün telinden
Başında keçeğin olurum senin
Ne güzel sevmişim bir bilsen seni
Her daim fitire her daim yeni
Serpiver bahçeye bağa sevgini
Tarlanda göceğin olurum senin
Aşkı haram kılmış, öyle ilah yok
Aşksız bir makamda Fenâ fillâh yok
Şah olsan da aşkta hiç eyvallah yok
Saki bilir misin aşkta günah yok
Mahşerde geçeğin olurum senin
Mahmut nazik 12 01 2016 mersin
Fitire: Tarlada yenice çıkmış buğday, arpa, filizi (Bozyazı- Dereköy)
Keçek- keçik- Leçek- neçek: baş örtüsü
Göcek: bir karış boyundaki ekin.
Geçek: 1. Köprü. 2. Su, yol vb. geçit, başörtüsü,
Fenâ fillâh: Fenâfillah, tefâni sırrı da denilen, 'ölmeden önce ölmüş gibi olup' yokluk sırrına ermek. Kul bu makamlarda kendinden ve sıfatlarından fani olarak Hakk'ın sıfatlarıyla beka bulur
O KUYUDAN YUSUF OLUP ÖYLE ÇIK
ღ
Gün olur kalkarsın gün olur düşer
Dost dediğin terk eder üçer beşer
Gün olur her bela başına üşer
O kuyudan Yusuf olup öyle çık
ღ
Kendine dost olmak bir pınar gibi
Büyümek güneşe bir köknar gibi
Çamurda bir mücevher arar gibi
Kemlikten kendini bulup öyle çık
ღ
Aramak var bazen hani dünleri
Eskicide görmek mutlu günleri
Pusulasız bulmak da var yönleri
Geceden bir yıldız alıp öyle çık
ღ
Bazen dostluk yerden yere vuranda
Belki müsebibi sarıp soranda
Belki de dermanın gönül yaranda
Yarandan yârenin bulup öyle çık
ღ
Mahmut Nazik 14 01 2016 Mersin
UYAN SEVDİĞİM UYAN HELALLİNİN BEN
Menzili şaşası kör kurşun
Düşün duruşun
Sevdiceğin var mı senin?
Evimizin önüne karanfil ektim.
Uyan sevdiğim uyan, zerdalinin ben.
A sürmelim sevdanı yıllarca çektim.
Hani derdin ya sen camgüzelinim ben.
Gençkız idim, giydiğim dalbasma fistan
Bir yiğidi sevmişim dillere destan.
Naz edişim, göz edişim yâre gastan.
Kapımızda açan o şeftalinim ben.
Karşı mahalleden gelir ağıt sesi.
Ölüm mü var yas mı var bu ne ezgisi?
Davul sustu saz sustu bu neyin nesi?
Uyan sevdiğim uyan bir delinim ben.
Bu dünyada sevenler sürmez demini.
Gelin atı sabırsız, gever gemini.
Böyle m(i) olur yiğidin andı, yemini.
Kalk gidelim sevdiğim helallinim ben.
Duvağımı takmıştım binbir heves ile.
Şerbetimi içtiler altın tas ile.
Soldurdular kınamı kara yas ile.
Gelin gidip, kız gelen bir gelinim ben.
Uyan sevdiğim uyan zerdalinim ben.
Hani derdin ya sen camgüzelinim ben.
Uyan sevdiğim uyan, helalinim ben.
Gelin gidip, kız dönen bir gelinim ben.
Mahmut Nazik 30 08 2011 Mersin
Gastan: Şakadan, kasten (Bozyazı, Dereköy ağzı)
Sanırım dokuz on yaşlarındaydım. Köyde bir düğün vardı. Birkaç çocuk hemen üstündeki bir evin damından kuş bakışı düğünü izliyorduk. Ortaya damadı oturtmuşlar davul zurna eşliğinde kınasını yakıyorlardı. Diğer yanda klarrnet çalıyor insanlar neşe içinde oynuyorlardı.
Birden yanımızda hırım hışım bir adam belirdi. Bir elinde bir kiloluk bir taş, diğer elinde parıl parıl parlayan bir alman çıplağı dedikleri tabanca. Elindeki taşı fırlatmasıyla, bir de baktıkki damat yere serildi.
Titreyen ayağını, kesilmiş kurbanlık koyun gibi arkaya doğru atıyordu.
Sonrası yuğ, sonrası ağıt, sonrası gözyaşı…
Ne zaman ki bölünen bir düğün duysam, bu bu hazin anım gelir aklıma...
Evin yıkılsın kör kurşun
Sevdiceğin var mı senin?
GÖZDEN DÜŞMÜŞ GÜL SATARIM
Alan yok mu hey erenler
Beleşine bal satarım
Karanlıkta iz sürenler
Kelepir bir yol satarım
Yar saçının rüzgarını
Gariplerin ef kârını
Sevdanın sitemkarını
Gözden düşmüş gül satarım
Aşktan süzdüm gram gram
Göz yaşından dirhem dirhem
Dağ kokulu buram buram
Öyle bir gönül satarım
Yârin gülüşünden meze
Yenice kopardım taze
Gelişinden süze süze
Şekerlenmiş dil satarım
Leyla şirin’in aşkını
Muştudur söğüt ışkını
Dervişim insan düşkünü
Masmavi bir göl satarım
Yarık ayaklarda çarık
Almanın erdemi soğuk
Düğüm düğüm bir hıçkırık
Görülmedik hal satarım
İlkbaharın tebessümü
Çiçeğe durmuş güz günü
Şiirledim aşkı hüznü
Gül kokulu el satarım
Alçakları taş etmişim
Aşıkları kuş etmişim
Kötülerle baş etmişim
Mazluma masal satarım
Taş başında biten selvi
Umut uç veren sevi
Gökkuşağındaki mavi
Hadi durma gel satarım
Mahmut Nazik 03 07 2013 Mersin
Her sabah sil baştan yazmalı seni
Dört mesimin lekimşahın dilinden
Azat etmek beni akıp gideni
Toprak etmek hani aşkta bu teni
Yani
Yakalayıp sarmak yarin belinden
Öyle bir sıcak ki avcumda atan
Bir kulübe düşün bacası tüten
Ne küskün olmak yar ne de bir sitem
Bir çiğdem olmak var kırlarda biten
Hani
Tutup da gitmek yaşamın elinden
Dağlara düşmez mi severse Ferhat
Takılı kalmaz mı hasrette saat
Yüreğinde çarpar sevdalım hayat
Asiye çıkmış Adı Havva’nın heyhat
Yani
Aşksız yıllar geçer gider yanından
Aşk ki sana yaratandan hediye
Yüreğimde y/atan sevdalım diye
Aşkı duymak her nefes her saniye
Her dala yakıştın sitemin niye
Seni
Kim döndürebilir aşkın yolundan
Mahmut Nazik 20 07 2011 Mersin
HER SABAH SİL BAŞTAN YAZMALI SENİ
Her sabah sil baştan yazmalı seni
Dört mesimin lekimşahın dilinden
Toprak etmek hani aşkta bu teni
Yakalayıp sarmak yarin belinden
Öyle bir sıcak ki avcumda atan
Bir çiğdem olmak var kırlarda biten
Ne küskün olmak yar ne de bir sitem
Tutup da gitmek yaşamın elinden
Dağlara düşmez mi severse Ferhat
Takılı kalmaz mı hasrette saat
Yüreğinde çarpar sevdalım hayat
Aşksız yıllar geçer gider yanından
Aşk ki sana yaratandan hediye
Yüreğimde y/atan sevdalım diye
Her dala yakıştın sitemin niye
Kim döndürebilir aşkın yolundan
Mahmut Nazik 20 07 2011 Mersin
Bizim köylüler hazırcevaplılığyla ve fıkralarıyla meşhurdur. Bir araya gelseler tek düşünceleri vardır, o da bu insanları nasıl güldürürüm..
.
YORGUNU DİNLENDİRMEK
O yaşlı adam anlattı.
Sizin köyde harman sürüyordum. Öğlen yemeğe oturduk.. Evin kadını bir gözere ala samanlı malama doldurup traktörün önüne koymuş: Ne yapıyon abıla, dedim.. 'Emmi, sabahtan beri ıh demeden, çalışıyor zavvallım, bunun canı yok mu, acıkmıştır' dedi..
O kadına sordum, gerçek mi diye:
-Doğru ama, o gadar mı cahilim ulan, demir yığını saman mı yer; bilmem mi ama PATOZA DÖRT SAAT SAP ATMAK NEDİR BİLİRMİN SEN. AT AT DOYMUYOR DA GAVURUN İCADI; ,
Direktörden çok milletin canı çıkdıydı. Yemekden önce millet bir gülüşsün, belki yorgunluklarına faydası olur deyi verdiydim, dedi..
***
DÜŞ ÖNÜME ZADİFE
Annem zavallım ben beni bileli hasta..
Bizim köyden Yahşı Ahmet, karısı Zadife, babam ve annem Gülnara giderler. Ekin vakti, ağustostosun sıcağında atın üstündeki annemin sırtında bir yorgan bürülü; babam annemi doktora götürüyor yine.
Yahşi Ahmet rahmetli ikide bir:
- Halil efendi, Hanım Dudu şöyle iyi gadındır, böyle iyi gadındır bu gadına iyi bak, kadını üzme. der.
Neyse bir der, iki der,.
En sonun da anamı doktora götürmekten bir hal olan babam, atın yularını Ahmet dayının eline tutuşturup:
-Ulan Ağmat dayı, madem ki bu kadar beğeniyorsun benim avradı, al senin olsun,
Yahşı ahmet'in karısı Zadife’nin elinden tutup:
-Düş önüme Zadife, der.
***
BAYTAR KAHVEYE NEDEN GELMİŞ
Kahvede oturuyoruz, belediyede veteriner hekim bir köylümüz çalışır. o da geldi: Oyun oynayan yok mu? ' dedi.
Kahvedeki başka köyden birisi:
-Yahu senin burda işin ne, bir sürü başı boş, avara köpek dolaşıyor, git onları toplasana'
Bizim köylünün cevabı:
-Hakkında ihbar var, ben de senin için geldim zati...
***
***
EV SAHİBİ EVDE YOK
Bir sabah bizim hanım, ben bu evin hizmetçisi miyim diye yakınıp duruken; Tam o sırada kapıya bir dilenci geldi.
- Abıla allah rızası için..
- Mahmut, bir dilenci gelmiş para istiyor.
- Ben bu evin hizmetçisiyim; ev sahibi evde yok, de sen…
- Olur mu…
Baktım şu Adana’nın meşhur dilenci köyünden, bir kadın.
- Kardeş bu kadın evin hizmetçisi..
- Abi sen bir sadaka..
- Ablam ben de hizmetçinin kocasıyım.
***
ARKA YÜKÜ DEĞEL MİSİNİZ İKİNİZİN DE…
Yine bizim köyden adamın birisi karısı ve baldızıyla İsaklar köyüne gidiyor. Dereye gelirler ki ağaç köprü yıkılmış. Adam karısını sırtına alıp karşı tarafa geçirmiş.
Sonra da baldızını sırtına bindirip geçirirken, baldızı:
- dur enişte sağa bir şey ssoracağım, ben mi ağırım, abam mı ağır, enişte?
Deyince, kışın soğuğunda beline kadar ısalanan adam:
-Ulan ikinizde arka yükü değel misiniz, abanın da... senin de..
***
HAYATI RESETLEMEK
Dereköylüye, (bizimköy)
Resetleyelim hayatı,
Seni 16 yaşına götürelim,demişler,
-Gedin ülen işinize,
Anam ağladı bu yaşa gelene kadar,bidaamı çile çekeceem.
***
GOCANA SÖYLE ŞEYİNE GEÇİRSİN
Bakkaldayız, bir dilenci gelmiş:
_Ağam altı çocuğum var, allah rızası için..
Bizm köylü bir balon alıp eline tutuştururken,
-Gocana söyle bu balonu yatmadan önce şeyine geçirsin
***
NEDEN KÜFRETMİŞ
Bizim oraların insanın bir huyu vardır, ya cümlesin küfürle başlar, Küfürle başlamamışsa küfürle koyar noktayı. Kimse küfrün eylemsel yönüne bakmaz, düşünmez. Ama edilen küfürler kişiyi hedef almaz.
Ve bizim köylüler müthiş taş atarlar. Her taşları kurşun gibidir.
Hatta komşu köye aralarında kavga olmuş, bizim köy muhtarı:
-ülen uşaklar iş ciddiye bindi, silahı bırakın taşa sarılın, demiş
Biz çocukluğumuzda hep kaya yarışı yapardık. Ya hedefe vurma, yada en ileri gönderme yarışı. Birde örme sapanla atılan taş vardır; uzun menzilli alaman mavzeri. En az 300 metreden bir öküzü yıkabilirsin.
Bizim köylü Anamura gelir. Kasabalının biriyle kavga ederler. Karakolluk olurlar. Bizimki adam gibi olanı anlatır. Sıra Anamurluya gelince hiç kendi suçunu anlatmaz başlar bir bin katarak yalan söylemeye..
Bizimki yere eğilir ki taş alıp adamın kafasını pekmez çanağına çevire.
Ama ne yerde , ne gökte her yer beton.
-Ülen senin ananı, avradını, yedi sülaleni …dim ama, şükret ki yerim yer değel.
- Oğlum neye küfrediyon? hem ayıp,hem günah değel mi?
- Suç sizin polis efendi, şura bir çuval kaya dökseniz, ben de ne günaha girsem, ne ayıp etsem, olmaz mıydı?
***
HASAN EMMİMİN İNEĞE GÖĞNÜYLE Mİ ÇIKTIĞIDIR
Bir gün Hasan emmim iner ahıra,
Tuvalete gidecek aklı sıra.
Olacak ya söner eldeki çıra.
Karanlıkta düşer
biner ineğin sırtına.
inek Hasan emmiyi alıp kalkar havaya.
Paldır küldür, bu ses de ne ola
Ayşe teyz,e iner aşağıya elinde çıra.
Bakar durum kel acele gel.
İnek altta;
Hasan emmim binmiş hayvanın sırtına;
Sen gel de bunda bir anlam bul ara.
Buna bir anlam veremez
ama
Sormadan da edemez:
-Ay goca ne bu hal;
kör olası, ne ol du sağa?
Hasan emmide küfürün biri bin para:
-Ulan garı kırığını görmüş gibi ne bakan bağa;
Gız sanki göğnüm ile mi çıktım bura
Bu da yaşanmış bir olaydır.
Kahvedeyiz, Suriye’yeli muhaliflere gönderilirken tırda yakalanan mühimmet konusu tartışılıyor. Derken iş suç başbakana yüklenince, tartışma alevlendi millet biribirine girecek ti ki arkadan bir ses:
-Göğnüyle mi çıkmış, göğnüyle mi çıkmış.
herkes gülüştü ve bir anda ortalık yatıştı..
hep söyleyene bakıştık, sanki kendi değilmişçesine.
Nolacak… …oyduğumun oğlu, ‘elin şeyiyle gerdeğe girersen’... Meymed aga da oyunda böyle yenilir işte. Ver bir goz…
*****
BARDAĞINI TAŞIRMAYAN ŞARABI NİDEM
turnanın öyküsü dönmek geriye
durgun su uykusu yunusta yare
bahar zemherinin bağrında büyür
ay masal anlatır yıldız hikaye
telinde titrerse nidem mızrabı
nidem gülü güldürmeyen turabı
yari yeşertmeyen şadı şiiri
bardağını taşırmayan şarabı nidem
gül dediğin güz mevsimi sararır
yol dediğin yolsa canana varır
bu nasıl davadır bu nasıl sevda
ben acıya acı bana yalvarır
Mahmut Nazik 01 12 2013 Mersin
GELİN GİDİP KIZ GELESİN
Çabuk gidip tez gelesin
Yüreğinde yaz gelesin
Boyun devrilsin hasretlik
Gelin gidip kız gelesin
Şu yaylaların göğünü
Kimler yapar düğününü
Harami haydut tayfası
Yaşar öğünü öğünü
Dağda açar yaban gülü
Her gülün var bir bülbülü
Gelen giden bir şey söyler
Bağlanmaz ki elin dili
Şu feleğin kör düğümü
Kim karatmış ki göğünü
Yoksulun, hasret çekenin
Kim görmüş ki güldüğünü
MAHMUT NAZİK 13.11.2007
Gelin gidip kız gelesin: (Gerdek gecesi kocan öle) Çukur ova yöresinde edilen bir beddua
DEREKÖYE AİT UNUTULMAYA YÜZ TUTMUŞ SÖZCÜKLER
Lekimşah= lökümşah: gök kuşağı (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Göbüş: kardeş, ünleme sözü olarak kullanılır. (gel ağöbüş (a göbüş) bize gidelim) (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Gadak; kardeş. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Nene: nine (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Zavrak: pencere (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Meletura: rezane (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Firenk: domates (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Köper: merdiven (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Kürt: Yaprakları boz yeşilimsi, esnek yapılı bir ağacık. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Çaltı: gövdesi dikenli bir maki bitkisi. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Hangırda: Hangi yerde? Nerede? (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Gompil: patates(mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Memişana: kenef: tuvalet (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
ayak yolu: tuvalet (Mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Yemiş: incir (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Anakokusu: İlkbaharda cevizfilizlerinin kokusu (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Bubatça: papatya (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Göllez: Baklagillerden bir bitki. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Güğüm: İbriğin büyüğü su kabı. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Çencere: tencere(mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Çen: Bakır oksit (kalayı aşınmış bakır kapların içindeki yeşil tabaka için kullanılır) (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Ülübü: fasülye (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Kadınparmağı: koyu mor uzunca, oval yapılı üzüm türü (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Müşgü: açık morumsu yuvarlak taneli ince kabuklu üzüm türü. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Melide: taneleri uzunca, sarı renkli bir üzüm türü. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı- kaynak kişi Mahmut Nazik)
İspitiren: Taneleri oldukça küçük, veya büyülklü küçüklü koru mor, siyahımsı üzüm. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Takkara: yuvarlak taneli siyah üzüm.
Gerdeme: selemle: sulak yerde biter. su teresi, kaz ayağı.
Endere: oradaki yere, yanına
Kalabak: mantar
Haşat: çol cocuk, aile bireyleri.
Çoluk çömlek: coluk çocuk, (Çoluk çömlek bir tabaktan yerdik)
Üfendire: Çiftçilerin sığırları sürmekte kullandıklrı, bir tarfında ucu çivili, bir tarafında sabanın çamurunu sıyırmaya yarayan küçük bir kürekçik bulunan uzunca değnek.
Embel: üfendirenin uçundaki çivi.
Kayıt: karasaban
Zevle: Çift sürerken boyunduruğu çift öküzüne bağlayan eğri çubuk.
Eef: sabanın okunu boyunduruğa bağlayan, genelde kürt ağacından ısıtılarak eğilen ağaç çember.
İskeliç: küçük kazma
Gölük: at
Yazmış: bir yaşında keçi
Düğe: Bir yaşına yakın dişi sığır (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Haydi: Bozyazı Dereköy’e has bir içli bir yakım, ağıt çeşidi. Genelde gurbete, askere gidenlere, ölenlere duyulan özlemi, kavuşmak için ne yaptıklarını, ne yapacaklarını, anıları dile getirilir.
Haydi söylemek: ağıt yakmak
Yakım (yakmak) : acıklı türkü sözü, ağıt yakmak.
Metel: bilmece (yerel bir metel örneği: dibi kıllanır, başı sallanır: kirmen)
Bunarı: baca
Mertek: kalın sırık.
HELKE: bakır kova
Sitil: küçük bakır kova
Gora: anahtar, kilit
Kaş: geçit; bir tepede yamacın, öbür yüzüyle kesiştiği çizgi.
Bazar: şehir, kasaba
Deşduvan: kır bekçisi
Dıkmak: getirmek, girdirmek. (bağına erik, dağına Yörük dıkma. Keçileri içeri dıktık.)
Eğirtmeç: kirmen
Gunnacı: hamile
Gunnamak: doğurmak
Tokuç: tokaç, çamışır yıkarken, çamışışra vurarak dövmeye yarayan ağaçtan alet.
Hüttük: ıslık(türkü furmunda çalınan ıslık)
Fıyyık: uzaktaki birini uyrmak veya çağırkak için çalınan ıslık.
Muruyu: ayanı: şımarık, aşırı nazlı.. denksizliğe varan nazlılık, şımarıklık hali.
Onmak: geçmek, tamir olmak (El yarası onar, dil yarası onmaz: Yıkılan evi onardık.)
DEREKÖYDE KULLANILAN UNUTULMAYA YÜZ TUTMUŞ SÖZCÜKLERİN DEVAMI
Bazar: şehir, kasaba
Deşduvan: kır bekçisi
Dıkmak: getirmek, girdirmek. (bağına erik, dağına Yörük dıkma. Keçileri içeri dıktık.)
Eğirtmeç: kirmen
Gunnacı: hamile
Gunnamak: doğurmak
Tokuç: tokaç, çamışır yıkarken, çamışışra vurarak dövmeye yarayan ağaçtan alet.
Hüttük: ıslık(türkü furmunda çalınan ıslık)
Fıyyık: uzaktaki birini uyrmak veya çağırkak için çalınan ıslık.
Muruyu: ayanı: şımarık, aşırı nazlı.. denksizliğe varan nazlılık, şımarıklık hali.
Onmak: geçmek, tamir olmak (El yarası onar, dil yarası onmaz: Yıkılan evi onardık.)
DEREKÖYE AİT ANONİMLEŞMİŞ TÜRKÜLER.
ANAMUR YOLLARI
Anamur yolları yar yar yar yar aman
Gayrak da çakıllI A canım sürmelim aman
Ben de bir yar sevdim yar yar yar yar aman
Uyar da akıllI a canım sürmelim aman
Anamur üstüne yar yar yar aman
Duman da bürümüş edalım bir tanem aman
Benim sevdiceğim yar yar yar yar aman
Bu diyarda bir imiş, sürmelim aman
Söz beste:Dereköy’lü Ahmet çavuş (Ahmet Keman)
(Ahmet çavuş, köyde Kemeneci Ahmet olarak bilinir. Soyadı kanunuyla keman çaldığından olasa gerek, KEMAN soyadını almıştır. Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı on- on dört sene savaşa katılmıştır. Savaştığı her yerin kültüründen bir şeyler öğrenmiş; oldukça yaratıcı bir kişiliğe sahipti. Düğünlerde çeşitli oyunlar çıkarıp, komik deyişler söyleyerek köylüyü eğlendirirdi. Bu Türküyü savaş dönüşü, aNAMUR'DAN köyüne dönerken söylediği sanılmaktadır. RUHU ŞAD OLSUN…)
Mahmut Nazik- Mersin Bozyazı Dereköy
Lekimşah= lökümşah: gök kuşağı (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Göbüş: kardeş, ünleme sözü olarak kullanılır. (gel ağöbüş (a göbüş) bize gidelim) (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Gadak; kardeş. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Nene: nine (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Zavrak: pencere (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Meletura: rezane (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Firenk: domates (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Köper: merdiven (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Kürt: Yaprakları boz yeşilimsi, esnek yapılı bir ağacık. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Çaltı: gövdesi dikenli bir maki bitkisi. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Hangırda: Hangi yerde? Nerede? (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Gompil: patates(mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Memişana: kenef: tuvalet (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
ayak yolu: tuvalet (Mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Yemiş: incir (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Anakokusu: İlkbaharda cevizfilizlerinin kokusu (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Bubatça: papatya (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Göllez: Baklagillerden bir bitki. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Güğüm: İbriğin büyüğü su kabı. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Çencere: tencere(mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Çen: Bakır oksit (kalayı aşınmış bakır kapların içindeki yeşil tabaka için kullanılır) (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Ülübü: fasülye (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Kadınparmağı: koyu mor uzunca, oval yapılı üzüm türü (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Müşgü: açık morumsu yuvarlak taneli ince kabuklu üzüm türü. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Melide: taneleri uzunca, sarı renkli bir üzüm türü. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı- kaynak kişi Mahmut Nazik)
İspitiren: Taneleri oldukça küçük, veya büyülklü küçüklü koru mor, siyahımsı üzüm. (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Takkara: yuvarlak taneli siyah üzüm.
Gerdeme: selemle: sulak yerde biter. su teresi, kaz ayağı.
Endere: oradaki yere, yanına
Kalabak: mantar
Haşat: çol cocuk, aile bireyleri.
Çoluk çömlek: coluk çocuk, (Çoluk çömlek bir tabaktan yerdik)
Üfendire: Çiftçilerin sığırları sürmekte kullandıklrı, bir tarfında ucu çivili, bir tarafında sabanın çamurunu sıyırmaya yarayan küçük bir kürekçik bulunan uzunca değnek.
Embel: üfendirenin uçundaki çivi.
Kayıt: karasaban
Zevle: Çift sürerken boyunduruğu çift öküzüne bağlayan eğri çubuk.
Eef: sabanın okunu boyunduruğa bağlayan, genelde kürt ağacından ısıtılarak eğilen ağaç çember.
İskeliç: küçük kazma
Gölük: at
Yazmış: bir yaşında keçi
Düğe: Bir yaşına yakın dişi sığır (mersin- Bozyazı - Dereköy ağzı, kaynak kişi Mahmut Nazik)
Haydi: Bozyazı Dereköy’e has bir içli bir yakım, ağıt çeşidi. Genelde gurbete, askere gidenlere, ölenlere duyulan özlemi, kavuşmak için ne yaptıklarını, ne yapacaklarını, anıları dile getirilir.
Haydi söylemek: ağıt yakmak
Yakım (yakmak) : acıklı türkü sözü, ağıt yakmak.
Metel: bilmece (yerel bir metel örneği: dibi kıllanır, başı sallanır: kirmen)
Bunarı: baca
Mertek: kalın sırık.
HELKE: bakır kova
Sitil: küçük bakır kova
Gora: anahtar, kilit
Kaş: geçit; bir tepede yamacın, öbür yüzüyle kesiştiği çizgi.
YAYLALAR
Yaren yoldaş olmuş sana bulutlar
Kış mı kesti yollarını yaylalar
Gönlümüzde açar türlü umutlar
Hak kayırsın kullarını yaylalar
Kış gelince aç kurtların uluşur
Bahar ile gelin kızlar gülüşür
Isız koyaklarda kimler buluşur
Sardı mola bellerini yaylalar
Seherinde öter meri kekliği
Kayalarda ayna olmuş kaklığı
Efil efil çam kokusu kekiği
Yaşın yaşın göllerini yaylalar
Türkmen kızı bu yaylanın sümbülü
Gülüşünde açar sevdanın gülü
Türküsüyle dile gelir bülbülü
Kimler tutar ellerini yaylalar
Karşı dağlar birbirine yaslanır
Yusufçuklar garip garip seslenir
Heybetini gören yiğit uslanır
Yine kırdın bellerimi yaylalar
Geceleri ayna gibi yıldızlar
Gündüzünde lale sümbül mavruzlar
Yağmur yağar her bir yeri yaldızlar
Kim zapt eder sellerini yaylalar
Kaygusuz’un özü sözü burada
Karacaoğlan’ın kızı burada
Türkü türkü çalan sazı burada
Bağladım saç tellerini yaylalar
Mahmut Nazik 02 05 2011 Anamur
AŞK DA BİZİM IŞIK DA BİZİM
Bilgi sevgi emek sevdalım hayat
Barıştan sevgiden bir dünya dayat
Işık da bizimdir aşk da bizimdir
Şah çekmeli yaşam savaşa inat
Ne zulüm ne soygun ne çile çekmek
Özgürlük dediğin bir lokma ekmek
Bunca kavgaya telaşa ne gerek
Paylaşıp sevmeyi bir bilebilsek
Cahilden cellattan yiğit olur mu
Ayrılık gayrılık öğüt olur mu
Yarın kardeşliğin yarın sevginin
Gönlündeki gülü büyüt olur mu
Mahmut NAZİK 09 10 2010 Mersin
ATATÜRK DE KİM! ?
Atatürk de kim! ?
Sağcıya göre beton
Solcuya göre burjuva Kemal
Allahsız liberale göre diktatör
Dinciye göre şu “malum” Kemal
Entel fahişeye göre hepsi
Duruma göre değişir
Kâh dindar
Kâhı demokrat
Avantaya göre göre arzuhal
Atatürk mü?
Güce göre tavır al
Seni çakal Allahsız Liberal
Ne neden
Ne de sonuç
Cımbızla cımbızla
Sözlerini
Ortaya sal
Şahları öyle yazmış
Öyle demiş şefleri şıhları
Öyle yazmış entel fahişeleri
Ezberlerinde aynı zurna
Aynı davul aynı kaval
O demiş ki
On beş on altı yılda
Yedi düvel
Daha beteri
Bir memleket cahil
Bizden buraya kadar
Biz kurduk
Siz geliştirin
Dönüştürün
Bir şeyler yapın
Bir hareket geliştirin behemehal
Ne yapmış
bizim mirasyedi andaval:
Olanları sat sav
Lak lak konuş
Alaya al
Dünya kayarken ayağının altından
Sen öyle bak aval aval
Peki onu küçümseyenler,
Üstüne kaç taş koydular
Bürüksel cami
Vaşinton Kabe
Birlik olup soydular
Kötü koca gibi
Güzelim ülkeyi
Malamat edip
Orta yere koydular
Hiç sorgularlar mı ki
Kendileri ne mal?
Beyler beyler,
O, demedi size
Satın
Savın
Tıkınınız
O demedi size
Çıkarmayacağınız haltı
Zıkkımlanıp ıkınınız
Söyle son on yılda
Kaç fabrika yaptınız
Kaçını sattınız
Harun’um deyip geldi
Karun oldu kaç yakınınız
İşte politikanız:
Allah’ın kulları havel
Hakkın dini değel
Malı meval
Kırk haramın birini
Birini ver yeter ki
Her şey helal
Beyler
Bir halt yapamadınız
Bari olana sahip çıkınız
Belli ki
Ne vefa
Ne utanma
Ne de haya
Bari vicdanınızla düşünün
İşte sual:
Sizin seksen yıllık iktidarınız
On altı yıla neleri sığdırdı Mustafa Kemal?
Sorun bakalım,bu ne hal?
Eleştirmek kolay
Sorun bakalım kendi ne mal
Hiç kendine sorar mı bu çakal!
Mahmut NAZİK 29 Ekim 2009 Mersin
DE GİT BİRE SOYKA DÜNYA
De git bire soyka dünya
Bir terbiyen tören var mı?
Her sevenin Mecnun Leyla
Hiç sefanı süren var mı?
Yol üstünde gül olsan da
Yar dilinde bal olsan da
Kul olsan da kül olsan da
Bir vefanı gören var mı?
Niyet ettik servetine
Kul olduk muhannetine
Şu dünyanın cennetine
Bir cefasız giren var mı?
Hep gözün çuvalda çulda
Kimi düşer yarı yolda
Dikenle gül aynı dalda
Kim sorar ki yaran var mı
Onca cefa onca çile
Kör nefsine edip köle
Son nefeste güle güle
Muradına eren var mı?
Kimi varsıl kimi duçar
O kovalar hayat kaçar
Yaşamı yalayıp geçer
Dökülüp de veren var mı?
Yalan zevki sefa yalan
Sevdan varsa odur kalan
Hırs yiğidi taşa çalan
Yarasını saran var mı?
Kırk alpın aşkı şu yatan
Şu ruhun(u) aşkını satan
Şunun yüreğinde vatan
Sonu nedir gören var mı?
Kimi büyür çiçek açar
Kimini fitrede biçer
Pencerenden bir kuş geçer
Sonrasını soran var mı?
Karun’un obası boyu
Savruldu kurudu soyu
Önü sonu dipsiz kuyu
Bu rüyayı yoran var mı?
Mahmut NAZİK 28 11 2010 Mersin
BİRAZDAN YOLCULUK ZAMANI
ince belli bardağım
çayım tavşan kanı
bir sıcacık simit
üstünde tüter dumanı
korkarım heba etmeye
bir tane susamını
korkarım dökmeye bir gramını
Tükürmüşüm yüzüne
atmışım dünyanın
menkulünü malını
bana dert mi Karun’un demi devranı
satmışım anasını
yırtmışım kanununu kitabını
bana ne Firavun’un fermanı
Bir sıcacık simit
üstünde tüter dumanı
ince belli bardağım
elimde çayım tavşan kanı
korkarım heba etmeye
bir tek tane susamını
korkarım dökmeye bir gramını
düşün hele
bilsen
kaç sevdalım hayat
terk etti bu limanı
işte hayat budur sevgili
hayat budur
al da gel sevdanı
şöyle yanıma otur
her nefesi aziz
kutsaldır her anı
istersen
başını göğsüme yasla
bekleyemem yarını
kim bilir
belkide gelmiştir
birazdan yolculuk zamanı
Mahmut NAZİK 21.12.2009 MERSİN
NERDE SEVDAN DİYE
SORDUM AĞLADIM
Aşk ayağa düşmüş sevda firari
Ellerim böğrümde durup... ağladım
Nefsi tutsak almış yareni yari
Zalime kulluğu görüp... ağladım
Cahil vermiş mührü zulmün eline
Bilgeler kapılıp sürü seline
Ne eli, ne beli, ne de diline
Nerde sevdan diye sorup... ağladım
Leyla’yı Mecnun’dan kaçarken gördüm
Sevgiyi savurup saçarken gördüm
Aşkı ağlayarak geçerken gördüm
Gözyaşım yarama sarıp... ağladım
Dünyanın devranı dönmez bir karar
Arayıp sorduğun elleri sarar
Dostlar idamıma vermişler karar
Sevdamla dağlara vurup... ağladım
Bir çiçeği çölde açarken gördüm
Yaralı bir kuşu uçarken gördüm
Masmavi gök yüzü açarken gördüm
Zalimi zır zebil naçarken gördüm
Düşümü hayıra yorup... ağladım
Mahmut NAZİK 04 06 2010 Mersin
AY VURUR ODAMA SEN GELDİĞİNDE
Bilir misin benim için sen nesin
Ay vurur odama sen geldiğinde
Herkeslerden sakındığım yerdesin
Gül yağar sevdama sen güldüğünde
Dere tepe çiçek açar hoş olur
Kuşlar uçar bir gülüşlü düş olur
Sevdan yoksa yazı yaban boş olur
Düşmanlık idama sen geldiğinde
En kahırsız türkülerin sözü sen
Zehirsiz sözlerin aşkın özü sen
Dört kitapta mazlumların gözü sen
Gün doğar yurduma sen geldiğinde
Mahmut NAZİK 04.04.2010 Mersin
HASAN EMMİMİN İNEĞE ÇIKTIĞIDIR
Bir gün Hasan emmim iner ahıra,
Tuvalete gidecek aklı sıra.
Olacak ya söner eldeki çıra.
Karanlıkta düşer biner ineğin sırtına.
Hasan emmiyi alıp inek kalkar havaya.
Paldır küldür, bu ses de ne ola
Ayşe teyze iner aşağıya elinde çıra.
Bakar durum kel acele gel.
İnek altta;
Hasan emmim binmiş hayvanın sırtına;
Sen gel de bunda bir anlam bul ara.
Buna bir anlam veremez
Sormadan da edemez ama:
Ay goca ne bu hal; kör olası, ne ol du sağa?
Hasan emmide küfürün biri bin para:
Ulan garı kırığını görmüş gibi ne bakan bağa;
Gız sanki göğnüm ile mi çıktım bura
Mahmut NAZİK 31. 05.2009 MERSİN
GÖÇ DESTANI
KÖYÜM GURBET
GURBET YURDUM OLMUŞ
GELEMEM GAYRI
Kaç yıl oldu köyüm burnumda tüter
Düşümde gül açar, bülbüller öter
Gayrı gitmeli, bu gurbetlik yeter
Bu kentin heycanı hazzı kalmamış
Haneler yıkılmış olmuş virane
Giden gitmiş kalan sanki divane
Guguk öter de tuz basar yarana
Kırılmış telleri sazı kalmamış
Şurası okuldu evim şurası
Yürekte duruyor yârin yarası
Adını yazdığım kömür karası
Aradım taradım izi kalmamış
Değirmenin suyu çağlıyor yine
Köprüsü köyleri bağlıyor yine
Cevizli pınarı ağlıyor yine
Emminin dayının tozu kalmamış
Bacalar yıkılmış tütmez dumanı
Ne ağılı kalmış ne de harmanı
Şurda yatan kırk yiğidin cananı
Susmuş şeyda bülbül hazı kalmamış
Mezar taşlarının boynu bükülmüş
Kimisi kaybolmuş kimi dökülmüş
Türküler susmuş da yakım yakılmış
Gayrı söyleyecek sözü kalmamış
Herkes birbirinin yükün bölerdi,
Kadınlar damlarda bulgur elerdi,
Gece gündüz hayır dua dilerdi,
Ocaklar sönmüş de közü kalmamış
Mumu sönmüş, viran olmuş türbesi
Baykuşlara uğrak olmuş kubbesi
Nerde çıkar ora Kâbe, kıblesi
Ziyaretin sırrı gizi kalmamış
Elvan elvan kokar idi mor dağlar
Çevliği yıkılmış bozulmuş bağlar
Elleri koynunda kalmış da ağlar
Kalanların tadı tuzu kalmamış
Yaylasında koyun kuzu melerdi
Ayva çiçek açar bülbül öterdi
Lale sümbül mor menekşe biterdi
Koyunlu kuzulu yazı kalmamış
Keklikler şakırdı tanda seherde
Söğütler burçlanır idi baharda
Hani güzellerin göçtüğü yerde
Yurt yıkılmış koyun kuzu kalmamış
Çiğdemler açıyor aynı menevşe
Kahrından çürümüş o koca meşe
Yol aynı yol ama kalmamış neşe
Gelip giden gelin kızı kalmamış
Bahar ile kör dereler çağlardı
Kaya diplerinden sular ağlardı
Güzeller önünde başın bağlardı
Pınarlar kurumuş gözü kalmamış
Büyük sürü küçük oğlak güderdi
Üç nesil birlikte bayram ederdi
Dede torun aynı yoldan giderdi
O düzen dağılmış çizi kalmamış
Güzeller perişan akmış sürmesi
Hoyrat vurup solmuş saçın sırması
Tadı yok sohbetin, yarin sarması
Cilvesin yitirmiş nazı kalmamış
Yaylasında koyun kuzu melerdi
Keklikler, guguklar bağrım delerdi
Yoksul olunsa da herkes gülerdi
Kimsenin bir şeyde gözü kalmamış
Hep açık dururdu gönül kapısı
Kardeş idi konu komşu hepisi
Kendin bırak, hatırlıydı kedisi
Hatırın gönülün sözü kalmamış
Utan bire kıraç toprak sen utan
Hiç huzur görmedi şurada yatan
Öz oğlun kızındır yüreğin satan
Gayrı bakılacak yüzü kalmamış
Eğil Sumak dağı utan da eğil
İnsanlık ölmüş de paraya meyil
Giden gelir ama eskisi değil
Gidenlerin doğru düzü kalmamış
Ne günah işledik bu kimin ahtı
Dergâhlar türbeler baykuşun tahtı
Eşkıya elinde bağlanmış bahtı
Mankurt olmuş oğul, özü kalmamış
Amana da deli gönlüm amana
İnsan olan yenilir mi zamana
Direnip de benzemeli ormana
Sıkışmış köşeye tezi kalmamış
Köyün gurbet olmuş dönemem gayrı
Gurbet sılam olmuş gelemem gayrı
Bu hali gördüm ya gülemem gayrı
Kimsenin kimseye sözü kalmamış
Mahmut NAZİK 14.09.2007 Mersin
Gayrı ağlayacak gözü kalmamış
HOYRAT VURMUŞ KÖYÜ
YOLLAR PERİŞAN
Bedir ay bacaya bağdaş kurardı
Şavkı vurup yolu beli sarardı
Ayna gibi gökten yıldız yağardı
Yıldızlarda hüzün yeller perişan
Guguklar ötünce açar söğütler
Gocalar oturup genci öğütler
Türküler susmuş da yanar ağıtlar
Hoyrat vurmuş köyü yollar perişan
Ülker’le kalkar da evin gelini
Tarabulus kuşak sarar belini
Kınalar elini tatlar dilini
Kınası solmuş da eller perişan
Eskiler kalmamış göçüp gitmişler
Yalayıp yaşamı geçip gitmişler
İyi kötü yolu geçip gitmişler
Bir tahtası kalmış sallar perişan
Kördikene bakıp bilir zamanı
Gün vurunca olur öğle zamanı
Taşa tutun bu yazıyı yazanı
Beter olsun kader kullar perişan
Koca köyde üç beş ihtiyar kalmış
Bentler yıkılmış bükleri sel almış
O koca çınarda birkaç dal kalmış
Çürümüş gövdesi dallar perişan
Kime ne ettik ki bu kimin ahtı
Kapanmış talihi bağlanmış bahtı
Viraneler imiş baykuşun tahtı
Kervan geçmez olmuş beller perişan
Bahar ile burada kuşlar uçardı
Başımızdan kavak yeli geçerdi
Laleler sümbüller güller açardı
Hoyrat vurmuş bağı güller perişan
Bebeği beler sallama beşiğe
Ana yürür baba biner eşeğe
Konu komşu gideridi keşiğe
Keşik unutulmuş bağlar perişan
İnlik çınlık basmaz olmuş eşiğe
Bunlar dert olmaz mı seven aşığa
Yiğitler muhtaç olmuşta düşüğe
Kalmış taş başında ağlar perişan
Sevdalanan gençler’ haydi’ söylerdi
Sazını alıp gizli gizli ağlardı
Türbeye yaşlı mendilin bağlardı
Bakıp ağladığım dağlar perişan
Yiğitler gezerdi kara sevdalı
Güzelleri vardı eli kınalı
Kimi Kerem idi kimi de Aslı
Haydi’si kalmış da Aslı perişan
Haydi ağ güzelim nidelim haydi
Bura gurbet olmuş gidelim haydi
Sürü sürü derdi güdelim haydi
Gitsek de kalsak da haller perişan
Mahmut NAZİK 14.09.2007 Mersin
Haydi söyler gençler kara sevdalı
(Ay doğar bacaya bağdaş kurardı)
Haydi: Bozyazı Dereköy’e has bir içli bir yakım, ağıt çeşidi. Genelde gurbete, askere gidenlere, ölenlere duyulan özlemi, kavuşmak için ne yaptıklarını, ne yapacaklarını, anıları dile getirilir.
İlk dizesi konu olan kişinin adıyla başlar. Doğaçlama olduğundan, dizeler arasında uyak olmaya bilir. Önemli olan ağıdı yakanın iç dökmesidir. Ağlayıp boşalmasıdır.Ancak öyle ağıtçılar vardır ki doğaçlama da olsa ağıtları,yuğları - bizde yuğ çekmek denir- uyağıyla ölçüsüyle tam bir usta işi dir..
Haydi a çocuğum –sevdiğim, ayşaem,..-haydi
Çiçekler açtı gel a Hatmam haydi
Obalar göçtü gel a Hatmam haydi
Haydi haydi haydi gel…
****t şd
YOKSULLUK SENİ HARAÇ
MEZAT SATMALI
Netmeli yoksulluk seni netmeli
Isız koyaklarda taşa tutmalı
Olmazsa suyuna zehir katmalı
Bir soğana muhtaç hallere döndük
Netmeli yoksulluk seni netmeli
İndirime çıkarıp da satmalı
Seni dipsiz kuyulara atmalı
Rezil rüsva ettin dillere düştük
Yoksulu görünce kaçar kardeşi
Yolun değiştirir eski yoldaşı
Gizli gizli gözyaşıdır sırdaşı
Yarimin yanında ellere döndük
Yoksulun herkese boynu bükülür
Fukaralık her yanından dökülür
Arkasından baksan bile görülür
Sokağa atılan güllere döndük
Kime neyledik ki bu kimin ahtı
Kapanmış talihi bağlanmış bahtı
Kurulmuş köşeye tepremez tahtı
Kervanı kırılmış yollara döndük
Nasıl düzen kimse bakmaz amele
Varsıl isen herkes sana kul köle
Aynı suçtan yoksul düşer de dile
Yoksuluz geçmez kalp pullara döndük
Cehalet üstüne lök gibi çöker
Yoksullar yoksulun kanını döker
Neden hep tersine döner bu teker
Yellerde savrulan küllere döndük
Bir soğana muhtaç ettin sen beni
Köle pazarında sattın sen beni
Bilmez bulmazlara kattın sen beni
Kapının önünde çullara döndük
Her nereye çıksam kesilir yolum
Elimi verince gidiyor kolum
Doğruyu söylesem kesilir dilim
Talihi kırılmış kullara döndük
Mahmut NAZİK 14.09.2007 MERSİN