Bir İkindi Rüyasıydı İstanbul… Bende Hâlâ Kerâhat Vakti Sersemliği…
Ruhum kaç yokoluş saydı zamanın kirli aynasında. Aşkı bulanlar, aşkla dolanlar, aşk olanlar, aşığım sananlar, aşk yoluna kurban olanlar…
Bak aynaya, perişandır şimdi, utanıyordur, sıkılıyordur sakladığı sırlardan. Utanıp seni gösteriyordur suçlu. Sen iyisi mi bana sor sevdayı. Yalnızlıktan dem tutmuş, sevgisizlikten yosunlaşmış yürekleriyle siyah gözlüklü adamlar anlatamaz hiç bir şey. Anlatttıkları azğılarıyla çıkardıkları gürültü sigasından cümle bozması laf salataları olur. Şimdi sen sus ve dinle…
Aşksızlıktan beton kesilen İstanbul’u da bana sor. Ne zamanki insan gözyaşlarını kaybetti, su arar oldu boğazın kenarında… Ne zamanki sevgiyi sokak çocuklarının elinden elma şekeri gibi kaçırıp, çöp kenarındaki kedilere paylaştırır oldu insan… Bir gülün kokusunu bile parayla satın alır oldu… Ne zamanki her şey bir şey oldu… Ve ne zamanki insan yoksunluğundan yüreğindeki aşkını satar oldu, işte her ne olduysa o zaman oldu.
Küskün yüreklerimiz, silik sevgilerimiz, buğulu akıllarımız, körelmiş duygularımız, kaybolmuş hayallerimiz ve nasırlaşmış benliğimizin anıtı olarak diktik bu şehri, hayal şehri İstanbul’un üzerine. İstanbul’u katlettik ve gömdük bu anıtın altına.
Sor hal-i perşanımı, hicranımı önce Sultanahmet’e sor. Güvercin gerdanında asılı aşkları kalmadı … Bir ikindi rüyasıydı İstanbul… Ve ben de hala kerahat sersemliği…
Mazi, yarım kalmış bir şarkıdır içimizde... * Alıntı
"Geçmişini unutmaya çalışan biri için maziden gelen herkes, bir çeşit tehdit ya da tehlikedir..."
* Kadından Kentler, Murathan Mungan
"İşler yolunda gitmiyorsa mazi denilen şey bir enkazdır ve hatıraların da son kullanma tarihleri vardır. Küflenirler, kokuşurlar, bozulurlar."
* Hikayem Paramparça
/ Emrah Serbes
Kalbimde maziden bugün izler var
Her siyah saatım bu izle erir
Ruhumu geçmişin hicranı sarar
Doğanlar ölür ölen dirilir
Anladım hayatmiış mazinin adı
Yıllara karışan her şey ses verir
Hasretle doludur geçmişin yadı
Mazinin elemi bile tatlıdır.
* Mazi, Nazım Hikmet Ran
"O kadar ruh felci geçirdi ki anılarımız
ve sayfalar dolusu o kadar kırgınlık var ki bakışlarımızda, boşuna temize çekmeyelim yüreğimizi..."
* Samet Temiz'den uyarlama
(Küçük Temas)
"Mazi, pişmanlıklarımızla değil, öğrendiklerimizle anlam kazanır."
* Alıntı
Başkasına yar oldu, eller bahtiyar oldu
Gönlüm hep baştan başa viran bir diyar oldu
.............. sözlerini Necdet Rüştü Efe'nin yazdığı ve Necip Celâl Andel'in
1928 yılında bestelediği ilk sözlü Türk tangosudur.
Hem besteciye hem de bu tangoyu seslendiren Seyyan Hanım'a (Seyyan Oskay) ün kazandırmıştır.
Bir İkindi Rüyasıydı İstanbul… Bende Hâlâ Kerâhat Vakti Sersemliği…
Ruhum kaç yokoluş saydı zamanın kirli aynasında. Aşkı bulanlar, aşkla dolanlar, aşk olanlar, aşığım sananlar, aşk yoluna kurban olanlar…
Bak aynaya, perişandır şimdi, utanıyordur, sıkılıyordur sakladığı sırlardan. Utanıp seni gösteriyordur suçlu. Sen iyisi mi bana sor sevdayı. Yalnızlıktan dem tutmuş, sevgisizlikten yosunlaşmış yürekleriyle siyah gözlüklü adamlar anlatamaz hiç bir şey. Anlatttıkları azğılarıyla çıkardıkları gürültü sigasından cümle bozması laf salataları olur. Şimdi sen sus ve dinle…
Aşksızlıktan beton kesilen İstanbul’u da bana sor. Ne zamanki insan gözyaşlarını kaybetti, su arar oldu boğazın kenarında… Ne zamanki sevgiyi sokak çocuklarının elinden elma şekeri gibi kaçırıp, çöp kenarındaki kedilere paylaştırır oldu insan… Bir gülün kokusunu bile parayla satın alır oldu… Ne zamanki her şey bir şey oldu… Ve ne zamanki insan yoksunluğundan yüreğindeki aşkını satar oldu, işte her ne olduysa o zaman oldu.
Küskün yüreklerimiz, silik sevgilerimiz, buğulu akıllarımız, körelmiş duygularımız, kaybolmuş hayallerimiz ve nasırlaşmış benliğimizin anıtı olarak diktik bu şehri, hayal şehri İstanbul’un üzerine. İstanbul’u katlettik ve gömdük bu anıtın altına.
Sor hal-i perşanımı, hicranımı önce Sultanahmet’e sor. Güvercin gerdanında asılı aşkları kalmadı … Bir ikindi rüyasıydı İstanbul… Ve ben de hala kerahat sersemliği…