Kültür Sanat Edebiyat Şiir

mardin sizce ne demek, mardin size neyi çağrıştırıyor?

mardin terimi Gregor Samsa tarafından tarihinde eklendi

  • Gülçin Yilmaz
    Gülçin Yilmaz

    ben bi mardinli biliorum o da bilhan mardini ;)

  • Necat İltaş
    Necat İltaş

    Mardin..Kültürler Kavşağı...

    Kusursuz bir işçilik.
    Aşkla, sevgiyle yontulup perdahlanmış,
    Belki de, acıyla yoğrulmuş,
    Emek ile, ter ile şekillenmiş,
    Büyük taş bloklar,
    İşlemeli kapılar...
    Yüzyılların sararttığı,
    Taş konaklarla süslü,
    Her taşın tanıklığında,
    Her evin ayrı bir hikayesi,
    Ayrı bir gizemi ve sırrı olan,
    Her taşı tarih kokan bir şehir,
    Bir taş yapı simgesi...
    Doğaya, taşa, toprağa ve güneşe saygılı,
    İklime ve insana dost,
    'Marduk' kuralları geçerli burada...
    Yazılı olmayan,
    Ama Babil'den beri geçerli olan yaşam kuralları;
    Kimse,
    Kimsenin güneşini, havasını kesmez,
    Kimse,
    Kimsenin suyunu kirletmez...
    Zamana karşı bir direnişe tanık olursunuz,
    Zamanın durduğu bu kentte.
    Öykülerle bezeli bu kent... Mardin...

    Mezopotamya'da,
    Bir dağ yamacında kurulmuş,
    Kervan ve savaş yolları olmuş bin yıllarca.
    Timur, Kustus, İskender ve diğerlerinin,
    Hep ağzını sulandırmış...
    İçinde,
    Çeşitli dinlerin ve dillerin,
    Kapı komşu yaşadığı;
    Müslümanlar, Kameriler ve Museviler,
    Süryani, Ermeni, Keldani ve Yezidiler,
    Kürtler, Araplar, Çeçenler ve diğerleri
    Bir dinsel ve dilsel mozaik...
    Hiçbir din ve dil baskın olmamış diğerine,
    Yaşam damarını kesmemiş, gücü elinde bulundurduğunda...
    Sevgi, saygı ve hoşgörü bir gelenek buralarda,
    Nusaybin'de Zeynel Abidin Camii,
    Süryani bir usta ve oğulları tarafından inşa edilmiş...
    Deyru'z- Zafaran Manastırı'nın alt katında;
    Tavanı, 'Kilit Taşı' ile ayakta duran,
    Harçsız, dev taş bloklarla örülmüş
    Zerdüşti ateş ve güneş tapınağı,
    Rahatsız etmemiş bugünkü sahiplerini.
    Ve korumuşlar gözbebekleri gibi,
    Bugüne taşımışlar hiç gocunmadan,
    Binlerce yıllık bir kültür abidesini.
    Büyüleyici ve muhteşem bir insanlık mirası... Bu şehir Mardin...

    Sapsarı,
    Safran sarısı bir gün ışığında,
    Mor lacivert akşamlarda,
    Üzerine kurulduğu dağa yaslanıp,
    Mezopotamya ovasını seyre dalar.
    Yüzyılların yorgunluğunu;
    Aşağıda dalgalanan yeşil denize,
    Üzerinde yaşayan insanlara,
    Taşa toprağa ve tüm canlılara
    Sevgiyle, coşkuyla bakarak atmaya çalışır,
    Kentin yaşlıları gibi...

    Yaşlılar;
    Çarşıda,
    Kapı önlerinde,
    Kaldırımlara konulan,
    Alçak iskemlelerde oturur çoğu zaman.
    Bir yandan serinlenirken gölgede,
    Bir yandan da,
    Tespih çekilir, tütün sarılır,
    Geçmiş yad edilir,
    Doyulmamış yaşama,
    Ve
    Yaşanmamış anlara derinden bir ah çekilir...
    Biraz sonra,
    Sıcak bir yağmur yağar,
    Ve yıkamaya başlar,
    Kentin,
    Dar ve biçimsiz sokaklarını,
    Yaşanmamış anlarla beraber...

    Dantel gibi işlenmiş evler;
    Çoğunun girişinde geniş merdivenler,
    Heybetli sütunlarla desteklenmiş sahanlıklar,
    İçerden açmak için,
    Bahçe kapısı mandalına bağlı uzunca ipler,
    Güneşi boylu boyunca alan,
    Dar ve uzun odalar,
    Seyrine doyum olmayan cumbalar,
    Yol veren abbaralar...
    Buralarda ne sevdalar,
    Ne acılar,
    Ne sevinçler yaşandı kim bilir..

    Güneş;
    Bütün ihtişamı ve tüm çıplaklığıyla,
    En güzel renklerini buraya taşır,
    Sarı, tüm tonlarıyla,
    Bir renk akustiği oluşturur dağda, ovada.
    Renk sıtmasına tutulur, toprak ve su.
    Debelleşir tatlı bir heyecanla,
    Bu sancının ürünü,
    Muhteşem bir doğum olur,
    Güneşin altın renginde,
    Üzüm, zeytin, incir ve nar...

    Geleneklerin belirlediği haşin bir yaşam.
    Kahve içmekten,
    Konak ağırlamaya,
    Düğünden ölüme
    Yaşama yön veren ritüeller,
    Uyulması zorunlu katı kurallar...
    Bazen de güçsüze, yurtsuza,
    Uçsuz bucaksız bir sığınak olur.
    Zamansız zamanlarda,
    Şiirsel zamansızlık,
    Çağlar ötesi kültürlerin harmanladığı,
    Kültürler kavşağı...

    Dirlik, düzen ve gücün sembolü,
    Siyah kıl çadırlarda düğün ve taziyeler;
    Sohbet, barış ve dostlukta,
    Bazen de ölümde Acı kahve 'Mırra',
    Büyük bir huşu ve saygıyla,
    Sunulur misafire.
    Konukseverlik;
    Buralarda bir ibadet gibi,
    Bir ayine hazırlanır gibi,
    İkrama hazırlanılır,
    Kurallarıyla, adetleriyle...
    Öyle ki;
    Kestiği hayvanın başı ve organları bile,
    Büyük tepsilerdeki yemeğin üstüne konur,
    Misafire saygı ifadesi olarak...

    İp atlayan,
    İstop, körebe, saklambaç oynayan çocuklar,
    Karanfil kokan kırık leblebi...
    Hafif is kokan mis gibi yoğurt,
    Toprak gibi kokan toprak,
    Damlarda beslenen keklikler,
    Taklabaz güvercinler,
    Gökyüzünün yorgan olduğu,
    Yıldızların şarkı söylediği yaz akşamları,
    Gündüzleri,
    Van Gogh'un resimlerindeki mutluluk güneşi,
    Akrep ve Yelkovanın koşmaktan yorulduğu,
    Zamanın durduğu,
    Dokunulmamış zamanlar;
    Geçmişin ve geleceğin o an yaşandığı,
    Çocuksu, özgür ve insancıl zamanlar...

    Tek bir dilin sözcükleri değildir,
    Burada konuşulanlar.
    Birkaç ayrı dil konuşulur şehrin sokaklarında,
    Ama herkes her sözcüğü anlar,
    Kendisine lazım olacak kadar...
    Bir yanda;
    Camilerde okunan ezan,
    Bir yanda;
    Aziz Petrus'tan bu yana,
    Zangoçun çaldığı çan,
    Diğer tarafta;
    Doğan güneşe saf tutan insanlar...
    Bu kadar baştan çıkarıcı,
    Sürükleyici,
    Davetkâr,
    İnsanı başka alemlere götüren,
    Şaşırtan,
    Ağlatan,
    Güldüren bir mekan,
    Yeryüzünün hiçbir yerinde yoktur...

    Necat İltaş
    İstanbul - 2000

  • Bengü Deniz
    Bengü Deniz

    Mardin AŞK demek sevdalaların başka türlü yaşandığı...Mardin Sanat demek.Yaratıcılığın sonsuz olduğunu anlattığı..Mardin tarih demek,hoşgörü demek..Sabah sokağa çıktığınızda 5 bin yıllık atalarınızla hala yaşıyor olduğunuz duygusunu başka nerede hissedebilirsiniz.? Arapların sattığı,kürtlerin yaptığı peynirinizi süryanılerin şarabına katık yapmak demek.Aynı sokakta havraya,camiye kiliseye rastlamak demek dinlerin yolu birdir amaç Tanrıya ulaşmaksa nereye girdiğiniz o kadar önemlimi ibadet için? demek..düğünlerinde ölümlerinde 3 ayrı dinden kültürden dilden şarkılar söylemek,ağıtlar yakmak demek..Mardin bir yezidi çemberi,kim çizmişse o çemberi yanlız o açıp dışarı çıkarabilir sizi..ve çok seversiniz o çemberin içinde kalmayı..Mardin...yürekten geçen dile dökülemiyor bu şehirde..anlatılamıyor,tariflenemiyor..gelmek görmek yaşamak lazım..

  • Hakan Ayanoğlu
    Hakan Ayanoğlu

    Bunları biliyor muydunuz..
    - Mardin’in Venedik’ten sonra yapı dokusu bozulmamış 2. şehir konumunda olduğunu;

    - 1600 yıllık mabet olduğunu,

    - Mardin halkının eski zamanlarda mangal ateşi etrafında “Kürsü” denilen düzenekle ısındıkları,

    - Eski zamanlarda mutfak eşyalarının temizliği için kül, kil ve toprak kullanıldığı,

    - Bağımsızlıklarını savaşarak değilde kıvrak zekaları ile kazandıklarını,

    - İlk üniversite eğitiminin Kasım Padişah Medresesinde gerçekleştiğini,

    - Mardin Müzesinin ilk zamanlarda Patrikhane olarak kullanıldığını, seçim binası, kooparatif binası, sağlık ocağı, çarşı karakolu aşamalarından sonra müzeye dönüştürüldüğünü,

    - Gümüş işçiliğinin Türkiye merkezi olduğunu ve bu işçiliğe “Telkari” adı verildiğini,

    - Yemek kültürünün Fransız mutfağından esintiler aldığını,

    - Sasani kumandanlarından Mardius’un kendi imar ettiğini,

    - Mardin’in gecelerinde gerdanlığı andırdığını,

  • Blue Send Me
    Blue Send Me

    her zaman bir büyüsü var.. nette tanıştığım kıbrıslı genç bi şair mardinde kanun taksimi diye bir şiir yazmış(mükemmel) 'hiç mardine gitinmi' diye sorduğumda hayır dedi ama mutlaka gideceğim mardin benim rüyalarımın şehri..
    Bi gün Mulaka Gidip Görecem

  • ?
    ?

    İŞTE BUDUR ÖMRÜMÜN OL HİKAYESİ

    Ben, Mardin kenti...
    Teninden başka giysisi olmayan çıplak dağların anayurdu
    Taşın ve toprağın ve suların, kerpiçin ve bulutların anası....
    Meşe ve sakız ağacı, dışbudak, söğüt, çınar ve kavak, bir de çayırlar
    Süsler göklerimi....

    Gecemi ve gündüzümü, bozkır rüzgarları donatır...
    Ayaklarımın ucunda uzanır Mezopotamya.
    Yüzümün bir yanı Deyrulzafaran'dır, bir yanı
    Ulu Cami...
    Hamurumu kavimler, etnik gruplar, dinsel cemaatler yoğurmuştur.
    Dicle kız kardeşimdir benim: Derik, Kızıltepe, Mazıdağı, Midyat,
    Nusaybin, Savur, Yeşilli, Ömerli, Dicle, Dargeçit, Gercüş ve Hasankeyf
    çocuklarım....
    Doğu'nun ve Batı'nın kervanları benim beşiğimde açarlar ipeğin ve
    hayatın, baharatın ve ölümün, ketenin ve tütünün sırrının
    kundağını....
    Ben, bedenini kaleler üzre bina etmiş
    Mardin kenti...Ben, taşın ve inancın şiiriyim....
    Ben, Mardin'im çünkü...
    Böyledir işte ömrümün ol hikayesi....

    Refik DURBAŞ

  • Eda Yıldırımtürk
    Eda Yıldırımtürk

    Gündüz mezarlık,gece gerdanlık...

  • Beyza
    Beyza

    Vaktiyle mardindeki darul zafarana gitmek nasip olmus hatta oranin papaziylada uzun uzun konusup sacmaladigina ikna etmisdim hristiyan din adamlari tahrif edilmis bir dine sahip olduklari icin bir yerde tikanip kaliyorlar kabullenmiyorlar tabiki ama susup kalmalari öyle hosuma gidiyorki! !

  • Mehmet Kurt
    Mehmet Kurt

    MARDİN: taşın tüller giyinmiş bir kadın şeklinde şiire dönüştüğü şehir... benim sığınağım, mağaram...

  • Serhat Demirtas
    Serhat Demirtas

    mardin bir doğa harikası, mardin tarihin tanığı, mardin huzurun kenti, mardin gezilmesi görülmesi gereken bir kent, kısacası; mardin harika bir yerdir.