“Oysa herkes bilinçsiz bir mutluluk içinde. Yapıntı bir mutluluk bu. Gülüşleri yüzlerine yapıştırılmış gibi. Hak edilmemiş bir neşeyi yaşıyor bu insanlar. Ya da neşeye benzeyen o şeyi. O arsızlığı, o umarsızlığı. Kim bilir belki bu da bir unutma biçimidir. Bir bezginlik biçimi.”
“ O ağacın altında yüz yüze oturduk, Gülümsedik ve konuştuk Nefesimiz, gülüşlerimiz ve seslerimiz o ağaca nüfus etti. Öylece kaldı O ağacın altında gülüp konuşmamız çoktan unutulacak. Ama her yıl ilkbaharda o ağaç… Kahkahamızı, nefesimizi ve sesimizi hatırlayacak… Tomurcuklar açacak. Taze, yeşil ve yeni. “
“ Hyecheon Gölü dalgalarına Sulu sepken kar yağmaya başlamıştı. Önceki gece yaşadıkları aşk anıları Yalanmışçasına eriyip yok oluyordu. Y, çayırda bıraktığı adamı düşündü Bu anıları tamamen yok etmek için Daha ne kadar acının sınırlarında Dolaşması gerekiyordu. ?”
“Birini sevmenin anısı Sulu sepken gibiyse, Yanlış mevsimde gelerek eriyen Kardan adam gibiyse Pişman olmayı değil, sadece yok olmasını diliyorum. Issız çayırda sadece bir düş kırıklığı kaldı. Geçmişteki aşklar unutulmuşluğunu ötesinde kaybolur Keşke ben de bu boş çayırı geçebilseydim.”
Yazmadım seni daha, Sevmeye ayırdım tüm zamanları, Yazmaya bu yüzden vaktim olmadı. Ben düşünmeye başlayınca seni -Ki bu bir önceki düşünmenin sonundan çok öncedir İnan ki dağlar, taşlar, inan ki bulutlar, yağmur ve kar Toprakla su ve gökyüzü, güneş ay ve yıldızlar Onlar da benimle birlikte Ve onlar da benim kadar seni düşünürler... Benim kadar diyemem ama Yemin ederim onlar da seni özler.
Hep dalgınım bu günlerde Saati cezveye koyup yumurta tutuyorum, Bir gün takvime bakmasam yılı unutuyorum. Aklım başıma gelmiyor, başıma çarpmadan dallar Yolda yürürken dalıp dalıp gidiyorum. Nisan'a kaç var diyorum saati sorarken. Hiç böyle olmamıştım. Bilenlere sordum; 'aşk bu' dediler!
Masallar yetiştirir hikayeler geliştirir romanlar yaşatır... masallar hayalleri romanlar hayat-ı yaşatır. Tabi bu maddî yön. Bir de asil olan manevî yön -kitaplar- var ki ahireti kurtarır...
her hissedenin bir masalı vardır lal mı al mı , al kanlı mı bilinmez bilinmezi yaşamak var ama bilinmezi erteleme anlat ki masalını dillere destan olsun çağdan çağa
Kim bir şairi kırsa Şair gider uzun bir dizeyi kırar mesela Bilirim kim dokunsa şiire Eline bir kıymık saplanacak. Bilirim kırılmış dizeleri tamir etmez zaman
Yorgunum oysa Durmadan kendime bir tunç uyak aramaktan.
Sözler vardı içimde işe yaramayan Sözlerle konuştum karanlıkla... Önce söz yoktu kalbimin en doğusunda
Sözler... Bir yağlı urgandı acıyı boğmaya yarayan.
Uyuyamadığım gecelerin sabahında Gözaltlarımdan mor çocuklar doğardı Mor çocuklarıma ninni söylerdi sabah ezanları Fırtına ters çevrilen şemsiyelere benzerdi Duaya açılan avuçlarım Avuçlarıma kar yağardı Kimi zaman tipi... Kaç kere avuçlarımda mahsur kaldım. Birkaç kış geçti Pollyanna Ben hep mahzun kaldım...
Anlatsam inanmazlar oğul, masal derler; masala inanmazlar, masalı yalnızca dinlerler, sanki hakikati bilirmiş gibi, sanki hakikatin sırrına ermiş gibi,
“Oysa herkes bilinçsiz bir mutluluk içinde.
Yapıntı bir mutluluk bu.
Gülüşleri yüzlerine yapıştırılmış gibi.
Hak edilmemiş bir neşeyi yaşıyor bu insanlar.
Ya da neşeye benzeyen o şeyi.
O arsızlığı, o umarsızlığı.
Kim bilir belki bu da bir unutma biçimidir.
Bir bezginlik biçimi.”
Murathan Mungan- Lal Masallar
“ O ağacın altında yüz yüze oturduk,
Gülümsedik ve konuştuk
Nefesimiz, gülüşlerimiz ve seslerimiz o ağaca nüfus etti.
Öylece kaldı
O ağacın altında gülüp konuşmamız çoktan unutulacak.
Ama her yıl ilkbaharda o ağaç…
Kahkahamızı, nefesimizi ve sesimizi hatırlayacak…
Tomurcuklar açacak.
Taze, yeşil ve yeni. “
Boş bir çayır
“ Hyecheon Gölü dalgalarına
Sulu sepken kar yağmaya başlamıştı.
Önceki gece yaşadıkları aşk anıları
Yalanmışçasına eriyip yok oluyordu.
Y, çayırda bıraktığı adamı düşündü
Bu anıları tamamen yok etmek için
Daha ne kadar acının sınırlarında
Dolaşması gerekiyordu. ?”
“Birini sevmenin anısı
Sulu sepken gibiyse,
Yanlış mevsimde gelerek eriyen
Kardan adam gibiyse
Pişman olmayı değil, sadece yok olmasını diliyorum.
Issız çayırda sadece bir düş kırıklığı kaldı.
Geçmişteki aşklar unutulmuşluğunu ötesinde kaybolur
Keşke ben de bu boş çayırı geçebilseydim.”
Anonim
Nisan'a Kaç Var -
Yazmadım seni daha,
Sevmeye ayırdım tüm zamanları,
Yazmaya bu yüzden vaktim olmadı.
Ben düşünmeye başlayınca seni
-Ki bu bir önceki düşünmenin sonundan çok öncedir
İnan ki dağlar, taşlar, inan ki bulutlar, yağmur ve kar
Toprakla su ve gökyüzü, güneş ay ve yıldızlar
Onlar da benimle birlikte
Ve onlar da benim kadar seni düşünürler...
Benim kadar diyemem ama
Yemin ederim onlar da seni özler.
Hep dalgınım bu günlerde
Saati cezveye koyup yumurta tutuyorum,
Bir gün takvime bakmasam yılı unutuyorum.
Aklım başıma gelmiyor, başıma çarpmadan dallar
Yolda yürürken dalıp dalıp gidiyorum.
Nisan'a kaç var diyorum saati sorarken.
Hiç böyle olmamıştım.
Bilenlere sordum; 'aşk bu' dediler!
Yıldız Kenter
Masallar yetiştirir hikayeler geliştirir romanlar yaşatır... masallar hayalleri romanlar hayat-ı yaşatır. Tabi bu maddî yön. Bir de asil olan manevî yön -kitaplar- var ki ahireti kurtarır...
Hüseyin Pelit
her hissedenin bir masalı vardır
lal mı al mı , al kanlı mı bilinmez
bilinmezi yaşamak var
ama bilinmezi erteleme
anlat ki masalını
dillere destan olsun çağdan çağa
Kim bir şairi kırsa
Şair gider uzun bir dizeyi kırar mesela
Bilirim kim dokunsa şiire
Eline bir kıymık saplanacak.
Bilirim kırılmış dizeleri tamir etmez zaman
Yorgunum oysa
Durmadan kendime bir tunç uyak aramaktan.
Sözler vardı içimde işe yaramayan
Sözlerle konuştum karanlıkla...
Önce söz yoktu kalbimin en doğusunda
Sözler...
Bir yağlı urgandı acıyı boğmaya yarayan.
Didem Madak (Ah’lar Ağacı)
Uyuyamadığım gecelerin sabahında
Gözaltlarımdan mor çocuklar doğardı
Mor çocuklarıma ninni söylerdi sabah ezanları
Fırtına ters çevrilen şemsiyelere benzerdi
Duaya açılan avuçlarım
Avuçlarıma kar yağardı
Kimi zaman tipi...
Kaç kere avuçlarımda mahsur kaldım.
Birkaç kış geçti Pollyanna
Ben hep mahzun kaldım...
Didem Madak
Yıldızlar kadar uzak olmak istiyor her şeye. Oysa her şeyin tam ortasında duruyor.
Gecenin büyüsü bulaşsın yüreğinize, ayın gümüşü
Anlatsam inanmazlar oğul, masal derler; masala inanmazlar, masalı yalnızca dinlerler, sanki hakikati bilirmiş gibi, sanki hakikatin sırrına ermiş gibi,
masala inanmayan gerçeğe inanır mı?
Murathan Mungan