Kültür Sanat Edebiyat Şiir

küresel ısınma sizce ne demek, küresel ısınma size neyi çağrıştırıyor?

küresel ısınma terimi Cem Nizamoglu tarafından tarihinde eklendi

  • Alp Tanhu
    Alp Tanhu

    termodinamiğin 2.prensibi:entropi....
    ama güneş de sonsuz diil ki, bi gün sönecek...
    o zaman küresel ısınma da kalmicak..hehe..

  • Mustafa Adil
    Mustafa Adil

    küresel ısınma denince ilk akla gelen Rusya ve Amerika nın salt dünya halkları için değil içerisinde yeraldığımız ve kendilerinin de bulunduğu doğa, hayvanlar alemi nin düşmanları olduğu......

    dünya halklarını gözlerini kırpmadan katleden bu çağdaş firavunlar dan doğa ya ve yerküremize yaptıkları saldırılardan dolayı şaşırmamız anlamsız olsa gerek....

  • Mustafa Adil
    Mustafa Adil

    İngiliz yetkililer, Başbakan Tony Blair'in, iklim değişikliği konusunda yeni bir uluslararası anlaşmaya imza atması için ABD'yi ikna etmeye çalıştığını söylediler.

    ABD, küresel ısınmayı önlemeyi amaçlayan sözleşmeyi onaylamıyor

    ABD, sera etkisi yapan gazların salınımının sınırlandırılmasını öngören Kyoto Protokolü'nü onaylamaya yanaşmıyor.

    İngiltere'de yayımlanan Times gazetesi ise, Başbakan Blair'in başka bir uluslararası anlaşmaya imza atması konusunda Amerikan Başkanı George Bush'la görüşmeler yaptığını duyurdu.

    Gazeteye göre söz konusu anlaşmayla ABD'nin küresel ısınmanın yol açtığı tehdidi kabul etmesi sağlanacak.

    Bazı ABD'li yetkililer, küresel ısınma konusundaki açıklamaların bilimsel verilere dayanmadığını öne sürüyorlar.

    Nitekim Birleşmiş Milletler'in Buenos Aires'te devam eden iklim konferansında, Amerikalı temsilci, Kyoto sözleşmesini bilimsel değeri olmayan siyasi bir belge olarak tanımlamıştı.

    Bazı İngiliz bilimadamları ise küresel ısınmanın, küresel terörden daha büyük bir tehdit oluşturduğu inancında.

    İngiltere Başbakanı Tony Blair de bu konuda, küresel ısınmada en fazla payı olan ülke konumundaki ABD'yi ikna etmesi için ülkesinde baskı altında.

    İngiltere önümüzdeki yıl sanayileşmiş ülkelerin oluşturduğu G-8 Grubu'nun dönem başkanlığını devralıyor.

    Blair, başkanlıkları sırasında küresel ısınmayı gündemlerinin öncelikli maddeleri arasına alacaklarını söylüyor.

    Kyoto Sözleşmesi Şubat ayında yürürlüğe girecek

  • Mustafa Adil
    Mustafa Adil

    İngiltere’de yayımlanan Observer gazetesi, merkezi Londra’da bulunan ve ABD Başkanı George W. Bush’a yakınlığıyla tanınan International Policy Network adlı bir düşünce kuruluşunun yarın küresel ısınma konusunda çevreci grupları kızdıracak bir rapor yayınlayacağını belirtiyor.

    Observer’a göre raporda küresel ısınmanın bir söylenceden ibaret olduğu öne sürülüyor.

    International Policy Network, küresel ısınmanın insanlık için küresel terörden daha büyük bir tehdit oluşturduğunu söyleyen ve bu konuda hükümet için rapor hazırlayan İngiliz bilimadamı David King’in İngiltere’nin 'utanç kaynağı' olduğunu savunuyor.

    Rapora göre, iklim değişimi yüzünden önümüzdeki yüzyılda denizlerin bir metre yükseleceği öngörüsü abartılı bulunuyor. Bunun sadece 20 santimete olacağı belirtilen raporda küresel ısınma sayesinde denizlerdeki balık nüfusunun artacağı iddia ediliyor.

    Gazete, raporu yayınlayacak düşünce kuruluşunun George Bush’un üst düzey danışmanlarıyla yakın ilişki içinde olduğunu ve Amerikan petrol devi Exxon Mobil’den parasal yardım aldığını öne sürüyor.

    Bir grup çevreci ise raporu, küresel ısınmanın önlenmesiyle ilgili Kyoto sözleşmesini Bush’a imzalatmaya çalışan İngiltere Başbakanı Tony Blair’in çabalarını baltalamayı amaçlayan bir girişim olarak değerlendiriyor.

  • Mustafa Adil
    Mustafa Adil

    Rusya, küresel ısınmayla mücadele etmeye yanaşmıyor





    Küresel ısınma nedeniyle eriyen buzullar, iklim dengelerini değiştiriyor

    • Kyoto sözleşmesi 16 aralıkta yürürlükte

    • Rusya küresel ısınmayla mücadeleye yanaşmıyor


    Avrupa Birliği, Rusya'yı Kyoto protokolünü imzalama konusunda ikna edemedi.

    Protokol, küresel ısınmaya karşı tedbirler alınmasını ve ilgili ülkelerin bunları uygulamasını içeriyor.

    Rusya Devlet Başkanlığı Ekonomi Danışmanı Andrey İllarionov, AB'nin kendilerini ikna edemediğini söyledi.

    İllarionov, 'AB temsilcileri de dahil hiçbir partnerimiz Moskova'daki müzakerelerde bizi ikna edemedi veya Rusya'nın Kyoto protokolünü uygulaması gerektiğini ispatlayacak bir girişimde bile bulunmadı' dedi.

  • Hale Aydım
    Hale Aydım

    Ölüm döşeğinde bir dünya...
    Ölümcül sıcaklar...Eriyen buzullar...Milyonları evsiz bırakan seller...Küresel ısınma bir bilimkurgu kehaneti değil.Gerçeğin ta kendisi...
    Küresel ısınma dünyayı sadece ısıtmakla kalmıyor iklimleri anormalleştiriyor.Kuraklıklar daha uzun, kasırgalar daha ağır,seller daha zarar verici hale geliyor.Fosil enerjisi tüketerek iklimleri değiştiriyoruz.2001'de küresel ısınma konusunda dünyadaki en büyük otorite sayılan Hükümetlerarası İklim Değişimi Paneli (IPCC) şu tahminlerde bulundu:'Büyük ve uzun sürecek sıcaklık dalgaları şehirlerde yaşlılar ve yoksullar arasında toplu ölümlere yol açacak.' İki yıl sonra,Avrupa 2003 yazı cehennem sıcağıyla vuruldu.
    Bir de buzullar......Herningway'in 'Klimanjaro'nun Karları'na konu olan Kenya'daki Klimanjaro dağının zirvesindeki buzul büyük bir hızla eriyor,15 yıl sonra tamamen yok olacak.Venezuella'daki dört buzul çoktan yok oldu bile.
    Dünyanın en önde gelen biliminsanları küresel ısınmayı tamamen durdurmak için artık çok geç olduğu konusunda hemfikir.Ama bugünden başlayarak küresel ısınmanın felaketlere yol açmasını önleyecek ve şu yaşlı dünyamıza rahat bir nefes aldıracak birçok şey yapılabilir.Küresel ısınmanın etkilerini ancak katı politikalar yürüterek ve ABD'nin tam katılımını sağlayarak mümkün.Çünkü ABD dünyadaki karbondioksit emisyonunun dörtte birine sebep oluyor! !
    Yakıtta sınırlandırmalar getirmek gerekiyor.Arabalar, uçaklar,gemiler küresel emisyonun üçte birinden sorumlu.Daha çok ormana ve daha az enerji tüketmeye ihtiyacımız var.Amerika'da dokuz milyon evin tükettiği enerji Avrupa'da 19 milyon eve yetiyor.İnsanlar son yüzyılda dünyayı yaşanmaz bir yere dönüştürmek için ellerinden geleni yaptılar ve bu berbet birşey.Hala kurtulma şansı var ve bu şans da maalesef dünyayı yönetenlerin elinde.Aksi taktirde 'Yarından Sonra' filmini aratmayacak sürprizlerle karşılaşmamız çok olası.Çünkü biliyor musunuz,artık biliminsanları da sürprizlere beklenenlerden daha çok inanıyor! ! ! !

  • Göktürk Kutluhan
    Göktürk Kutluhan

    sera gazlarının atmosferde çoğalmasıyla oluşan dünyamızdaki sıcaklığın yükselmesi.bunun sonucunda buzulların erimesiyle okyanus ve denizlerin yükselmesi sebebiyle; birçok kıyı şehri sular altında kalacak.bu olayda en büyük suç gelişmiş ülkelerden kaynaklanıyor.baş aktör abd ise kyoto sözleşmesini imzalamayarak parayı insan hayatına tercih ediyor.

  • Cem Nizamoglu
    Cem Nizamoglu

    Küresel ısınma besin zincirini etkiliyor

    Küresel ısınma Antarktika'daki besin zincirini olumsuz etkiliyor. Bilim adamları, bölgede 35 milyon yıldır ilk kez yengeçlerin görüldüğünü ve yengeçlerin Güney Kutbu besin zincirindeki büyük deniz örümceklerinin yerini almaya başladığını belirtiyor. Uzmanlar, Güney Kutbu'ndaki binlerce deniz canlısının yerini, ısının yükselmesiyle birlikte başka canlıların almaya başladığını, bunun da o bölgedeki canlıları tehlikeye attığını ifade ediyor.

    The Times'ın web sitesindeki habere göre, Antarktika'daki benzersiz ekosistemin özelliği nedeniyle deniz suyu sıcaklığı asla 1 derecenin üzerine çıkmıyor, bu da başka okyanuslardaki canlıların Antarktika'da yaşamasına izin vermiyordu.

    Fosil kayıtlarına bakıldığında, başka okyanuslardaki besin zincirinin üst sıralarında bulunan bazı balık ve yengeç türlerinin 35 milyon yıldır Güney Kutbu'nda rastlanmadığı görülüyor. Bilim adamları ısının son 100 yılda 3 dereceye yükselmesiyle bu türlerin geri döndüğünü ve Antarktika'da daha önce hiç rastlanmayan türlerin yaşamaya başladığını belirtiyor.

    Küresel ısınma yüzünden ortaya çıkan bu durumun, Antarktika'nın 'yerlileri' sayılan o bölgeye özgü deniz örümceklerini, isopodu ve deniz solucanlarını tehdit ettiğine dikkat çekiliyor.

    (Hürriyetim) - 15.07.2003

  • Cem Nizamoglu
    Cem Nizamoglu

    'DEVLETİN GÜNDEMİNDE KÜRESEL ISINMA YOK'


    Prof.Nüzhet Dalfez
    İTÜ Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi

    Küresel ısınmayla ilgili kamuoyunun oluşması Türkiye’de hemen hemen sıfır düzeyinde. Ancak epeyce bir süredir Batı ülkeleri bu konuyu günlük politikalarının bir parçası haline getirdi. Peki bilim adamlarından ilk uyarılar ne zaman gelmeye başladı?

    Dalfez: Meselenin ilk tanımlanması 19. yüzyıla gider. Atmosferdeki ilk karbondioksitin bir kızılötesi ışınım yuttuğu, atmosferin ısıl dengesinde önemli bir oynadığının düşünülmesi geçen yüzyılın ortalarında ortaya çıktı. Yeryüzünün iklimini belirleyen en önemli şey, sera etkisidir. Sera etkisi her zaman olan bir şey. Biz sera etkisinden yeni bir olay olarak söz etmiyoruz. Sera etkisinin artışından söz ediyoruz. Bu etkiyi doğuran atmosfer bilemişindekilerden birincisi su buharı. Fakat ikincisi yani en önemlisi karbondioksit. Sonra metan, daha sonra klorofloro metanlar, sonra nitrojenoksid...

    1960’ların başlarında bilgisayarlarla atmosferin modellerini yapabilir hale geldik. Sonra 1958’de ilk jeofizik yılı bağlamında başlayan atmosferdeki karbondioksit ölçümleri,1970’lerde gözle görünür sonuçlarını vermeye başladı. Orada gördük ki atmosferdeki karbondioksit miktarı giderek artıyor. İşte o yıllarda artık bunun bilimi ciddi olarak yapılmaya başlandı.1970’li yıllarda bilgisayarda modelleme daha da gelişti.1980’lerin sonuna gelindiğinde çok farklı bilgisayar modellerinden çıkan sonuç şuydu: Atmosferdeki karbondioksit ve diğer sera gazlarının miktarını artırırsanız bunun iklim üzerinde sonuçları olacak. Bunlardan biri küresel olarak yeryüzü sıcaklıklarının artacağı.

    Stratosferi kastediyorsunuz değil mi?

    Dalfez: Hayır. Söylemeniz ilginç oldu. Aslında sera etkisi arttığı zaman stratosfer soğur, alt tabakalar ısınır. Çünkü üst tabakalarda ışınım uzaya kaçar, ama alt tabakalara doğru da ışınım gönderir. Böylece troposfer yani alt tabaka ısınır. Dolayısıyla yeryüzü de ısınır. Yani sonuçta bir ısınma var. İkinci olarak da daha fazla yağmur yağar yani daha fazla buharlaşma olur. İlk olarak küresel ölçekte söylenen şeyler giderek bölgesel ölçeklere taşınmaya başladı. Bugün artık ortaya çıkan bazı gerçekler var:
    1- Biz atmosferdeki karbondioksiti fosil yakıt yakarak artırıyoruz.
    2- Çok iyi bilmedğimiz mekanizmalardan dolayı atmosferdeki metan gazı da artıyor.
    3- Kloroflorokarbon dediğimiz gazlarda da artış var. Ama neysi ki bu azaltılmaya başlanıyor.
    4- Nitrojenoksit azotlu gübre kullanımıyla artıyor.

    Fakat oyunu belirleyen esas çocuk karbondioksit. Fosil yakıt yakarak atmosfere attığınız CO2’nin hemen hemen yarısı atmosferde kalıyor. Diğer yarısını okyanuslar bir şekilde yutuyor. Okyanus nereye kadar bu yutma işlemine devam eder, bu bilimin bugün net yanıt veremediği bir soru. Atmosfere CO2 atılması bugünkü uygarlığımızın temeli.

    Sanayi toplumlarının sonucu...

    Dalfez: Tabii ki. Saniyi Devrimi’nin başından beri atmosferdeki CO2 oranı 250 ppm. (metreküpteki parçacık sayısı) düzeyinden bugünkü 350-360 ppm. düzeyine vardı. Yalnız sera etkisi arttı iklim değişti sonucunu çıkarmak çok kolay bir iş değil. Ama aletsel kayıtlara baktığınızda, ki bunlar en fazla yüz yıl önceye gidiyor, küresel ölçekte aşağı yukarı 0,5 C derece kadar bir sıcaklık artışı görülüyor.

    Son yüz yıl için mi söylüyorsunuz?

    Dalfez: Evet son bir yüz yılda diyelim. Bölgesel ölçekte baktığınızda bu ısınmayı görmek çok zor. Belki gündüz gece sıcaklık farklarında yakalanıyor bu. Örneğin biz Türkiye için yaptığımız çalışmalarda böyle bir artışı bariz bir biçimde yakalayamadık. Bir de atmosferde tabii bir sürü şey oynuyor zaten, değişiklik gösteriyor. Bakın mevsimlerde iklim değişir. İnsanoğlu hiç etki etmese bile 100-200-300 yıllık ölçeklerde dünyanın iklimine baktığınızda doğal bir değişiklik görürsünüz. Bunu biliyorsunuz, sizin bu iklim sistemine ekstradan bir şeyler yaptığınızın da farkındasınız, sonra bu karışık ortamda ne yaptım da bu oldunun sonucunu bulmaya çalışıyorsunuz. O melodinin nasıl bir şey olduğunu yakalıyorsunuz, evet ama arkada bir sürü gürültü var.

    Bu ne kadar bir netlik kazanmış durumda? Yani elli bin yıl önce bir soğuk dönemin içine girdiğimiz söyleniyor..

    Dalfez: Her ölçekte dünyanın iklimi değişkenlik gösteriyor. İki milyar yıl öncesiyle bugünü karşılaştırdığınızda başka bir tablo var, yüz milyon yıl önceyle karşılaştırdığınızda başka var. Böyle olunca bir değişikliği yakalamak zor. Ama tabii izler de var. Yani katili yakalayamıyoruz ama çevrede ciddi kan izleri var. Yerin iklimiyle ilgili birtakım hızlı gelişmeler görüyoruz. Yerin iklimi bir sürü alt sistemin birbirleriyle etkileşmeleri sonucu oluşan bir şey. Atmosferin bileşimi de tarih boyunca değişmiş. Bizim derdimiz atmosferin bileşiminin değişiyor olması değil, değişimin dünyanın tarihinde görülmedik bir hızda olması.

    Böyle bir veri kesin olarak var ama...

    Dalfez: Tabii, bizim bildiğimiz tarihte atmosferde asla bu hızda bir değişim olmamış. Tabii şunları söylemek gerekiyor; İnsanlar ormanları mahvetmiş, canlıların çeşitliliğini de yoketmiş, İnsan sayısı da artınca giderek marjinal alanlar yerleşime açılmış. Yer sistemleri üzerinde nüfus baskısı diye bir şey var. Bu çok önemli bir şey.

    Peki sorun fosil yakıtsa...

    Dalfez: Bana sorarsanız fosil yakıt kullanan uygarlıktan insanlar kolaylıkla vazgeçmeyecek. Bu konuda Rio Sözleşmesi var, başka bazı sözleşmeler de gündeme geldi ancak ülkeler pek aynı fikirde buluşamadı. Bulaşmaları da mümkün değil. Şimdiye kadar fosil yakıt tüketerek sanayileşmiş kuzey ülkeleri var. Sanayileşmek için fosil yakıt tüketimini artıran güney ülkeleri var. Tırnak içinde tabii bu kuzey ve güney sözcükleri. Örneğin Çin muazzam kömür yataklarına sahip. Çin’e 'Yok kardeşim bu fosil yakıtlar atmosfere karbondioksit salar yapma' diyemezsin. Bu noktada kuzeyden güneye teknoloji transferi olayı geliyor. Bu olmadan kirlenmenin çoğalmasını önlemek mümkün değil. Kirlenmenin oranının giderek azaltılması çok zor bir hedef.

    Sizce doğa ne zaman insanları kesin önlem almaya zorlayacak?

    Dalfez: Keşke böyle bir zaman kesinliği olsa. Yani şöyle bir şey. İklim değişmesi bir depreme ya da ozon tabakasının delinmesine de benzemiyor. Çok daha uzun zaman içinde ortaya çıkan, kanser gibi bir şey. İklimin kendisinin doğal bir değişkenliği var. Bu yüzden örneğin kalkıp İstanbul’da üç dört yıldır temmuz ayları çok sıcak geçiyor, 'İşte sera etkisi başladı' dememiz çok zor bir şey. Belki de kendiliğinden olan bir trend bu. Bilmiyoruz tabii. Belki böyle sıcak yıllara, sıcak aylara 200-300 yılda bir rastlanabiliyor. Elimizdeki bölgesel kayıtlar en fazla yüz yıl geriye gidiyor oysa ki. Diyebileceğimiz belki şu; 1990’lı yıllarda son yüz yıldaki en sıcak yazlar yaşanmış. Ama iklim dalgalanmalarından dolayı geçmişte böyle şeyler olup olmadığını bilmemiz olanaksız.

    İlginç bir şey söyleyeceğim. Bulunduğunuz bölgede eski ağaçlar varsa onların halka kalınlıklarından sistematik bir şekilde ağacın hassas olduğu şeyi, kurak bir bölgede ise su durumunu, suyun bol olduğu fakat sıcaklığın değiştiği bir bölgedeyse bunları ağaç halka kalınlıklarından çıkarmanız mümkün. Amerika’daki Lamont Doherty Earth Observatory adlı grupla beraber biz Avrasya Yer Bilimleri Enstitüsü, Türkiye İklim Tarihi için Doğu Karadeniz Bölgesi’nde bir çalışmamız var. Bu konuda şimdiye kadar yapılmış hiçbir ciddi çalışma yok benim bildiğim kadarıyla.

    Hedefiniz nedir?

    Dalfez: Elimizde toplanmış genel bilgileri Türkiye için biraz daha incelteceğiz. Bu toprakların başına geçmişte neler geldiğini bilmek zorundayız ki gelecek konusunda birtakım kestirimlerde bulunabilelim. Geçmiş bugün gelecek ilişkisi çok önemlidir. Örneğin yaptığımız matematik modellerin ne kadar geçerli olduğunu sınamak için bu ilişkiler bilinmeli. Sonra bulutluluk çalışmaları yapabilmek tamamen böyle bir ilişkiye ait verilerin elinizde olmasına bağlı.

    Aslında bizim Anadolu’nun çevre tarihini çıkarmamız lazım. Son bir milyon veya yüz bin yılda özellikle de üç dört bin yılda insane çevre ilişkisi nasıl olmuş, bunu çıkarmamız lazım. Burada arkeoloji çok önemli bir rol oynuyor. Son üç dört yüz yıla ağaç halkalarından gidebilmek mümkün oluyor. Ama son bin yıla ancak tarihi kayıtlardan gidilebiliyor. Biz tarihçi arkadaşları heyecanlandıramadık bu konuda. Tarihi kayıtlarda çevreyle ilgili birtakım bilgileri bulmak mümkün. Avrupalı tarihçiler bu işi yapmış. Osmanlı ve Bizans tarihçilerini bu konuyla ilgilendirmek lazım. Biz bu çalışmada Fırat Dicle havzasına ağırlık vermeyi düşünüyoruz. Doğu Karadeniz Bölgesi çok ilginç bir bölge. Dünyadaki doğabilimcilerin çok ilgisini çekiyor. Çünkü dünyada tek tük bulunan ılıman yağmur ormanlarına sahip. Orada sıcaklıkla ilgili birtakım bilgiler elde etmeyi umuyoruz ağaç halkalarından.

    Küresel ısınma konusunda Türkiye’nin kendi çapında alması gereken bazı önlemler yok mu?

    Dalfez: Bana göre dünyada sera gazlarının emülsiyonlarını azaltıcı önlemler kolay kolay gerçekleşmeyecek. En azından elli yıl bu böyle olacak. Eğer bunun sonucunda bilim tamamen yanılmıyorsa giderek insane kaynaklı bir iklim değişmesinin etkilerini daha fazla hissediyor olacağız. Evet Türkiye bu alanda dünyara yapılan çalışmaları izlemek durumunda. Biz İTÜ’de gerek meteorolji bölümü gerek Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü’nde bölgesel iklim çalışmalarını başlattık. Süper bilgisayar aldık. Simülasyon için çok büyük katkıda bulunacak bize. Namuslu konuşmak gerekirse Türkiye araştırma dünyası bu konuyla çok yoğun bir şekilde ilgilenmedi.

    Devlet konuya ilgi gösteriyor mu?

    Dalfez: Devlet konuyla hiçbir şekilde ilgilenmiyor. Onun gündeminde böyle bir şey yok. İki şey var, küresel ölçekte olacak değişmeler Türkiye ve bölgesine nasıl yansıyacak, bunu bilmemiz lazım. Bu olacak. İkincisi...

    Olacak derken mesela üniversitelerarası bir programınız var mı?

    Dalfez: Yok, ama biz elimizden geleni yapıyoruz. Ama Türkiye’de devlet bizden 'Yahu kardeşim böyle bir şey oluyor dünyada, siz bu konuda ne yapıyorsunuz, ne yapmanız lazım' demedi şimdiye kadar. Ama üniversitedeki arkadaşlar bu konulara vakıf olarak yetişti. Benim ABD’de yaptığım doktora tezim bu alanda, sera gazlarıyla ilgili.

    Siz devleti uyarma adına bir şeyler yapıyor musunuz peki? Çevre Bakanlığı ile bir ilişkiniz var mı?

    Dalfez: Devleti uyarma adına bir şey yapma konusunda çok beceriksiziz. Çevre Bakanlığı adında bir bakanlık olduğuna ben inanmıyorum. En iyi biçimde donatın bu bakanlığı, her şeyini tamamlayın ama bu bakanlık hükümet içinde Yalova Kaymakamı durumunda kalıyorsa bir etkisi olmaz. Ama zaten şu anda Çevre Bakanlığı’nın ne kendi teknik personeli ne de üniversitelerle olan ilişkisi bu yönde bir liderlik yapmasına izin vermiyor.

    Çevre sorunlarının bakanlıkla hallolması pek mümkün değil galiba, özerk bir kurum gerekiyor...

    Dalfez: Mümkün değil tabii. Neyse, üniversitelere düşen görevleri şimdiye kadar iyi yaptığımızı söylemiyorum ama bir ucundan tutmaya çalışıyoruz. Boruyu parçalara bölmek zorundayız. Bir, dünyada küresel iklim değişirse bu bölgemize nasıl yansır? İki, iklim değişirse bu ülkenin hangi etkinlikleri nasıl etkilenir? Yani tarım, su kaynakları, ulaşım, ormanlar, meralar nasıl etkilenir? Bu konuda bildiğim hiçbir sistematik çalışma yok. Evet insane kaynağımızda falan sorun var ama devletten ciddi bir istek gelse mesela biz üniversiteler olarak daha fazla maddi kaynak bulabiliriz diye düşünüyorum. İnsan kaynağına gelince, Türkiye’de doğa bilimlerinde insane yetişmiyor. Sevgili Çetin Altan’ın bir lafı vardır, 'Ne zaman Türkiye’de köylü kadınlar piyano çalacak o zaman bir şeyler olacak' diye. Ben de, ne zaman ki Türkiye’de varoşlardaki çocuklar bir şekilde böcek, çiçek koleksiyonu yapmaya başlayacak, o zaman doğa bilimleri gelişecek diyorum. Doğa sevgisi farklı bir şey. Baksanız herkes doğayı seviyor. Komşu kızı Nebahat’ı sevdiği gibi. Bir kere Nebahat’ı sevdiğin gibi doğayı sevemezsin kardeşim. Gerçek doğa sevgisi demek, doğayı anlamaya, keşfetmeye çalışmak, onunla ilgili bilgilerini artırmak demek.

    Mesela Türkiye’de bilgisayar destekli eğitim çılgınlığı var. Niye? Diyorlar ki biz iyi öğretmen bulamıyoruz. Onların yerine bilgisayarları ikame edelim. Bu en kibar tabiriyle aptal bir yaklaşım. Açıkça salaklık. Çünkü eğitimciden vazgeçebilecek bir eğitim modeli şimdiye kadar yaratılamadı. Bilgisayar bu işin çözümü değil. Çocuklara sanal olarak yaptıracaklarınız dışında bir şey olmaz bilgisayarla. Çocukları doğaya çıkarıp ağaçla, kuşla yüzyüze getirecek biyoloji öğretmenine ihtiyacınız var. Laboratuvarda öğrencilere deney yaptıracak kimya öğretmenine ihtiyaç var. Ben eğitimdeki en önemli girdinin insane olduğuna inanıyorum. Eline bir büyüteç vererek çocukları doğaya çıkaracağınız iyi bir biyoloji öğretmeninin yaratacağı etkiyi bence hiçbir bilgisayarla beceremezsiniz. Eğer bunu yapamazsa Türkiye hiçbir yere varamaz.