Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Kufi sizce ne demek, Kufi size neyi çağrıştırıyor?

Kufi terimi Tanya Kayra tarafından tarihinde eklendi

  • Tanya Kayra
    Tanya Kayra

    Kufi bir hat sanatıdır... Kur’an harfleri çevresinde oluşmuş güzel yazılardır. Bu sanat Kur’an harflerinin 6 ile10. Yüzyıllar arasında geçirdiği uzunca bir gelişme döneminden sonra ortaya çıkmıştır. Kuran-ı Kerim’in bir araya toplanmasından sonra, İslam dininin bilime verdiği özel önemin etkisiyle, çok sayıda katip yetişmiş, yazı da doğal olarak büyük aşamalar göstererek önemli sanat kolu olmuştur.

    Bu yazının ilk biçimi olan ve adını Kufe kentinden alan köşeli karakterli kufi yazısının yerini 9. yüzyıldan sonra aklam-ı sitte (altı çeşit yazı) almaya başlamıştır.

    Hat sanatı, tarihi seyir içersinde gelişmiş, mükemmelleşmiş ve güzel sanatlar arasında seçkin yerini fiilen almıştır. Hat sanatı; “Cismani aletlerle ortaya çıkan ruhani bir hendesedir” şeklinde tarif edilmiştir.

    Aslı Finikeliler’den gelen ve Nebat kavmince kullanılırken Araplar’a geçen ve basit şekillerden ibaret olan bu yazı çeşidi, İslamiyet’in gelişi ile beraber önem kazanmıştır. Kavim yazısı olmaktan çıkıp ümmet yazısı haline gelmiştir.

    Bu bakımdan “Arap harfleri” yerine “İslam harfleri” yahut “Kur’an harfleri” ifadesini kullanmak daha yerinde olacaktır.

    Kur’an ve hadislerin doğru tespiti için yapılan çalışmalar hat ilmini, o kutsal ibareleri güzel yazma gayreti ise hat sanatını meydana getirmiştir. Türkler, hat sanatıyla Anadolu’ya geldikten sonra ilgilenmeye başlamışlar ve bu alanda en parlak dönemlerini de Osmanlılar zamanında yaşamışlardır. Yakut-ı Mustasımi’nin Anadolu’daki etkisi 13. yüzyıl ortalarından başlayıp 15. yüzyıl ortalarına kadar sürmüştür. Bu yüzyılda yetişen Şeyh Hamdullah (1429-1520) Yakut-ı Mustasımi’nin koyduğu kurallarda bazı değişiklikler yaparak yazıya daha sıcak, daha yumuşak bir görünüm kazandırmıştır.

    Türk hat sanatının kurucusu sayılan Şeyh Hamdullah’ın üslup ve anlayışı 17. yüzyıla kadar sürmüş, daha sonraları, Hafız Osman, Rakım Efendi, Şevki ve Sami Efendi gibi dahi sanatkarların hizmetleriyle varabileceği doruk noktasına yücelmiştir.

    Türkler, altı tür yazı dışında, İranlılar’ın bulduğu tâ’lik yazıda da yeni bir üslup ortaya koydular. Önceleri İran etkisinde olan tâ’lik yazı 18. yüzyılda Mehmed Esad Yesari (ö. 1798) ile oğlu Yesarizade Mustafa İzzet’in (ö. 1849) elinde yepyeni bir görünüm kazandı.

    Hat sanatının doğduğu dönemde ortaya çıkan altı tür yazı ile İranlılar’ın bulduğu tâlik dışında başka birçok yazı türü daha vardır. Bunların bir bölümü fazla yaygınlaşamamış, bir bölümü de belli alanlarda kullanılmıştır.

    Örneğin Türkler’in geliştirdiği divani yazı yalnızca Divan-ı Hümayun’da yazılan önemli belgelerde, yazılması ve okunması özel eğitim gerektiren siyakat ise mali kayıtlarda kullanılmıştır. Kolay yazıldığı için günlük yaşamda yaygın olarak kullanılan bir yazı türü olan rik’a da 19. yüzyılda sanat yazısı durumuna gelmiştir.

    Sultanların imzası olan tuğralar ise, tuğrakeş adı verilen kimseler tarafından hazırlanmaktaydı. Sultanların mührü niteliğindeki tuğraların, doğal olarak her sultanla birlikte, biçimi ve metni değişmekte, böylece zengin bir tuğra dizisi elde edilmiş bulunmaktadır. Tuğralar, fermanlarda, anıtsal yapıların girişlerinde ve gerekli diğer bölümlerinde sultanların simgesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Fermanlardaki tuğraların tezhipli örneklerini bugün başta İstanbul olmak üzere müzelerde rastlamak Hat sanatıyla uğraşan kişiye “hattat” adı verilir. Hattatlar yüzyıllar boyu usta-çırak ilişkisi içinde yetişmişlerdir

    Başlangıçta harflerin tek tek yazılışları, sonra iki harfin birleşme biçimleri ve bunun kuralları öğrenilir. Ardından ikiden fazla harfin birleştirilmesine yani satır çalışmasına geçilir. Bunun için genellikle önce uzunca bir kaside, sonra bazı ayet ve hadisler, dualar özlü sözler yazılır.

    Ortalama üç beş yıl kadar süren bu eğitimin sonunda hattat adayı iki ya da üç hattatın önünde yazı yazarak bir çeşit sınav verir. Hattatlar bu yazıyı beğenirlerse altına imzalarını koyarlar. Buna, “icazetname” adı verilir. İcazetname almamış kişi hattat sayılmaz, dolayısıyla yazdığı bir yazının altına adını koyamaz. Osmanlılar döneminde, hattatlar arasında en kıdemli ve usta olana, hattatların reisi (reisü’l-hattatin) adı verilirdi. Onun ölümünde yerine bir başkası geçerdi.

    Kufi yazı: İslam yazısının en eski örneği olan bu yazı, İslamiyetin zuhurunda Arap yarımadasının birçok yerinde kullanılmakta idi. Nitekim ilk Kur’an-ı kerimler bu yazı ile yazılmıştır. Düz çizgiler ve köşelerden oluşan bir yazı çeşididir. Kufi denilen yazının en temelli karakteri geometrik olmasıdır.

    (Alıntı)

    Hat sanatlarında en hayranlık duyduğum yazı türüdür...

    Bu yazı ile ilgili görsel linkler....

    http://images.google.com.tr/images? hl=tr&source=hp&q=kufi%20yaz%C4%B1%20%C3%B6rnekleri&lr=lang_tr&um=1&ie=UTF-8&sa=N&tab=wi