!!!!! Kendi gibi ahlaksız olan evli ve "melek" maskeli karılarla oynaşan balkon sapığı ahlaksız İTİN teki, aşağıya GÖT'ünü bırakıp tüymüş. Bu nedenle lağım kokuyor her yer.
Tüymeden önce karşılıklı mesajlaşmalarının yakalanması, bir diğer deyişle "iş üzerinde" basılmallarına kadar oynaştığı o evli karının ortalığı temizlemesini bekliyorum. Çünkü aynı pis koku kendisinden de geliyor.
BİR AÇIKLAMA: Yukarıdaki mesajımla aynı anlamdaki önceki mesajım silinmiştir. Ama balkon sapığı bu malum İT'in, 'konuşamadıklarım' başlıklı sayfasında bıraktığı GÖT, etrafa lağımsal kokular yaymaya devam etmektedir.
Benim bu mesajım da silinir ama bu İTİN mesajı silinmezse, kullandığı rezil sözcükler konusunda kendisine neden ayrıcalık tanındığının açıklanmasını istiyorum.
Bakıyorsun, üçer dörder profil hesabı oluşturmuş birileri. Oradan oraya zıplayıp duruyorlar. Ahlaksızlık diz boyu. Yemiyor götleri insan gibi tek bir hesapla yazıp konuşmaya. Bir şeyler okuyup yazmak için “NEDİR” bölümüne gelirdim onu da zehir ettiniz. İt olsanız tasma takıp gezdirmezler sizin gibileri kimse yanında. Saklanın karanlıklarda, çürümüş kalbinizle çöplüğe çevirin gittiğiniz her yeri. Allah belanızı versin
Karanlık zamanlarıydı ömrümüzün Ateşe doğru uçan pervaneler gibi Şiirlere koşmuştuk Uçmayı beceremeyip düşen Yavru kuşlar gibi şaşkındık biraz Ve sevinirdik biraz da çocukça Yaz akşamları gökyüzünde Avcı'nın kemerini hizalayarak Mavi bakışlı Rigel'i bulduğumuzda.
Ellerinin üzerinde gezinen Bir uğur böceği olsaydım keşke Ve parmağının ucuna gelince “Uç uç böceğim, annen sana terlik pabuç alacak” Diye kandırsaydın
Şiirin yaşayan büyük bilgesi, her şiiri sığınılacak bir liman fırtınalarda, bazen de fırtınanın kendisi, durma haydi doldur şiirleriyle yelkenlerini, açıl uçsuz bucaksız o maviliklere. Devrimci romantizmin ve direnişin, yaprak dahi kımıldamazken dalgalanan bayrağı ve aksakallı dervişi hayatlarımızın, şiirleriyle öğüt veren, insanı, kavgayı ve sevdayı güzelleyen. İyi ki varsın, iyi ki uzanıp dokundun şiirlerinle ömrümüze. Hani demiştin ya “gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider”. Tam da dediğin gibi oldu her şey. Ayrımına varamıyorum artık, giden ben miyim, kalan mıyım yoksa ben. Çok zor olacak biliyorum, bir şekilde üstesinden geleceğiz yinede, sarsılmaz bir şekilde inanıyorum çünkü sözlerine, "hiç kimse bir aşkı onarmaya kalkmasın, kaybedilmeye değer en güzel anında bitirilmişse eğer" Hani diyordun ya “Uçabilseydim ben de keşke” Baktım, eskiden olduğu gibi Gülümsüyorsun yine Ayakların kesilmiş yerden Kim kanat taktıysa sana Kim kestiyse ayaklarını yerden Hak etmiştir sevgini, helal olsun Hadi bakalım çocuk Gözlerinden öpüyorum Uç şimdi, uç Yolun açık olsun.
Dar vakitlerde rastlaşırdık hep seninle Uzun otobüs kuyruklarında başka yönlere Katlanmış bir dergi olurdu elinde, okumazdın, dalgın Görmezdin, iki adım gerindeydim oysa, bakmazdın Hoş baksan da tanımazdın, nerden tanıyacaksın ki Bilsen kaç otobüs aldı başını gitti bensiz, kaçtı Kaç kez döveceklerdi mal gibi bekliyormuşum diye Sen gitmeden ben gitmezdim yinede, beklerdim Gitmemeni beklerdim hep, çocukça, çaresizce
Hikâyesi. Enteresan bir hikâyesi var bu adamın. Sonraki günlerde otobüs kuyruğuna da almıyorlar bunu, epeyce kovalıyorlar. En son uzak bir noktadan sevdiği kıza bakarken tespit edilmiş yeri. Fakat asıl soru şu, burnunun ucundakini göremeyen kız uzakta bekleyeni nasıl görecek? Panik yapmayın hemen, işte tamda bu noktada bilimsel bir bakış açısı eşliğinde “kader” giriyor devreye, meğersem kız hipermetrop muş. Yaaa hayat işte. Ve kader, bir ters bir düz olarak yeniden başlamış ağlarını örmeye.
Vakit var daha, toparlan Uzunca yorulalım Çınarların gölgesinden Ortaköy’e Açıktır palanın yeri Menemen ve tekel bira Eskimiş ahşap sandalyeler Beyaz masa örtüleri, çiçekli
Yatırma öyle gülüşlerini Dudakların boyunca sahipsiz Ve kimsesiz bir yalnızlığa Gül hadi, unuturuz açlığı İki dal Samsun ayırmıştım Bir düşün ortasındayken Ansızın uyanırız korkusuyla Yokluğun ve yoksunluğun Tütünsüz zamanlarına
Baktı Peş peşe üç nefes çekti sigarasından Şöyle bir savurdu dumanını yüzüme doğru Temmuz cehenneminde harman yerlerinde Başaklarından ayrıldı sanki buğday taneleri Döküldü avuçlarıma tek tek
Bazen de ölüm Ulaşılamayınca bırakılan Sesli bir mesajdır gibidir sadece Ve aynı tarife üzerinden Fiyatlandırılır Bir uyarı gelir sonra Hafıza kartı dolduğunda Ve her mesaj gibi Silinip gider sessizce Sanki hiç yaşamamışçasına
Ahh.. Esmeralda Ekmeğini kazanmış çingenenin Mağrur sevinci yüzünde Şefkatli ellerinde ab-ı hayat Gözlerin kadar karadır ömrün Saçların kadar gece Çakal ulumaları İt sürüleri Kanlı diş izleri etinde
Ahh.. Esmeralda kara kuzum Uzan sol yanıma üşümüşsün Korkma başucundayım, beklerim Bir sevgili gibi örteceğim Notre Dame’yi soğuk tenine Ahdim var Sonrada Tüm Paris’i Tutup ateşe vereceğim
Hikayesi (Dikkat romana dair açıklama veya ipucu içerir) Victor Hugo “Notre Dame’ın Kamburu” romanı. Yüzüne bakılmayacak kadar çirkin Quasimodo çarmıha gerilip kırbaçlanır ve Çingene güzeli Esmeralda, eliyle su verir ona. Şefkatle uzatılan el o çirkin adamda öylesine büyük insani dönüşüm yaratır ki, Esmeralda idam edildikten sonra dahi yalnız değildir artık. Onlarca yıl sonra ölülerin atıldığı mahzenler açıldığında kambur bir erkek iskeletiyle bir kadın iskeletini yan yana bulurlar. Quasimodo, ölümde dahi yalnız bırakmamıştır Esmeralda’yı, başucunda ölümü beklemiştir.
… Ve ant içerim ki, bir mendil işleyeceğim yarına kadar, gözlerine sunduğum şiirlerle süslü ve bir tümceyle, baldan ve öpücüklerden tatlı: "Bir Filistin vardı, bir Filistin gene var!"
Aklıma Biranda geliverdi işte Kolay mı öyle Bu dağınıklıkta, fukaralıkta Arayıp bulmak eski bir resmi Ve silinmiş mi diye bakmak Dudağının her iki yanından Denizlerime doğru akan O iki mavi çizgi
BIÇKIN KIZ Uluorta küfretmekte yakışır sana Uluorta sevişmekte, çünkü Yenidoğana yaslanır bir yanın Bir yanın Çinçine Sizin oralarda Kız vermezler sallamasız gezene Gayet sıradandır yani Portakalı kelebekle dilimlemek Ve yemeklerden sonrası için Kürdan niyetine taşırsın sen onu cebinde.
!!!!!
Kendi gibi ahlaksız olan evli ve "melek" maskeli karılarla oynaşan balkon sapığı ahlaksız İTİN teki, aşağıya GÖT'ünü bırakıp tüymüş.
Bu nedenle lağım kokuyor her yer.
Tüymeden önce karşılıklı mesajlaşmalarının yakalanması,
bir diğer deyişle "iş üzerinde" basılmallarına kadar oynaştığı
o evli karının ortalığı temizlemesini bekliyorum. Çünkü aynı pis koku kendisinden de geliyor.
Bkz:
'KONUŞAMADIKLARIM' sayfası
Yazan kişi: tu
Mesaj gün/saat: 30 08 2024,12:53
Satır 4: "Yemiyor Götleri"
BİR AÇIKLAMA:
Yukarıdaki mesajımla aynı anlamdaki önceki mesajım silinmiştir.
Ama balkon sapığı bu malum İT'in, 'konuşamadıklarım' başlıklı sayfasında bıraktığı GÖT, etrafa lağımsal kokular yaymaya devam etmektedir.
Benim bu mesajım da silinir ama
bu İTİN mesajı silinmezse, kullandığı rezil sözcükler konusunda
kendisine neden ayrıcalık tanındığının açıklanmasını istiyorum.
Bakıyorsun, üçer dörder profil hesabı oluşturmuş birileri. Oradan oraya zıplayıp duruyorlar. Ahlaksızlık diz boyu. Yemiyor götleri insan gibi tek bir hesapla yazıp konuşmaya. Bir şeyler okuyup yazmak için “NEDİR” bölümüne gelirdim onu da zehir ettiniz. İt olsanız tasma takıp gezdirmezler sizin gibileri kimse yanında. Saklanın karanlıklarda, çürümüş kalbinizle çöplüğe çevirin gittiğiniz her yeri. Allah belanızı versin
RİGEL
Karanlık zamanlarıydı ömrümüzün
Ateşe doğru uçan pervaneler gibi
Şiirlere koşmuştuk
Uçmayı beceremeyip düşen
Yavru kuşlar gibi şaşkındık biraz
Ve sevinirdik biraz da çocukça
Yaz akşamları gökyüzünde
Avcı'nın kemerini hizalayarak
Mavi bakışlı Rigel'i bulduğumuzda.
Rigel: Mavi Dev. Avcı Takımyıldızı (Orion)
İhmâl ettiğin her şey ölür.
“Doğanın bana verdiği bu ödülden
çıldırıp yitmemek için
iki insan gibi kaldım.
Birbiriyle konuşan iki insan. “
~Edip Cansever
Yatmadan önce tatlı yemişsindir.
Hukuk birgün herkese lazım olabilir!
VAKİTSİZ GELEN AŞK
Küçük bir çocuktun sanki sen
Bir avuç kadardın sadece
Ki büyük göstersin diye yaşın
Uzatırdın saçlarını
Yetişebilmek için ömrüme
Giderken yakinda gelirim demistin ya hani hala bekliyorum yoksun !
UĞUR BÖCEĞİ
Ellerinin üzerinde gezinen
Bir uğur böceği olsaydım keşke
Ve parmağının ucuna gelince
“Uç uç böceğim,
annen sana
terlik pabuç alacak”
Diye kandırsaydın
Keşke kandırsaydın yine.
Şiirin yaşayan büyük bilgesi, her şiiri sığınılacak bir liman fırtınalarda, bazen de fırtınanın kendisi, durma haydi doldur şiirleriyle yelkenlerini, açıl uçsuz bucaksız o maviliklere. Devrimci romantizmin ve direnişin, yaprak dahi kımıldamazken dalgalanan bayrağı ve aksakallı dervişi hayatlarımızın, şiirleriyle öğüt veren, insanı, kavgayı ve sevdayı güzelleyen. İyi ki varsın, iyi ki uzanıp dokundun şiirlerinle ömrümüze.
Hani demiştin ya “gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider”. Tam da dediğin gibi oldu her şey. Ayrımına varamıyorum artık, giden ben miyim, kalan mıyım yoksa ben. Çok zor olacak biliyorum, bir şekilde üstesinden geleceğiz yinede, sarsılmaz bir şekilde inanıyorum çünkü sözlerine, "hiç kimse bir aşkı onarmaya kalkmasın, kaybedilmeye değer en güzel anında bitirilmişse eğer"
Hani diyordun ya
“Uçabilseydim ben de keşke”
Baktım, eskiden olduğu gibi
Gülümsüyorsun yine
Ayakların kesilmiş yerden
Kim kanat taktıysa sana
Kim kestiyse ayaklarını yerden
Hak etmiştir sevgini, helal olsun
Hadi bakalım çocuk
Gözlerinden öpüyorum
Uç şimdi, uç
Yolun açık olsun.
MARGARİTA
Diz boyu otlar bahçede
Aralarında
Hüzünlü Birkaç gelincik
Ve bir de sen
Gülümseyerek söylemiştin
Ülkende ve dilinde
Bir çiçeğe denk düşermişsin
Margarita.
Yunanca kökenli. Papatya.
Kuşlarla uyanıp sabaha
Kuş biriktiriyor ellerim
Kuşluk vakti
/Kuş koyacağım yollarına/
Kasım/İkibinsekiz
BEKLEYİŞ
Dar vakitlerde rastlaşırdık hep seninle
Uzun otobüs kuyruklarında başka yönlere
Katlanmış bir dergi olurdu elinde, okumazdın, dalgın
Görmezdin, iki adım gerindeydim oysa, bakmazdın
Hoş baksan da tanımazdın, nerden tanıyacaksın ki
Bilsen kaç otobüs aldı başını gitti bensiz, kaçtı
Kaç kez döveceklerdi mal gibi bekliyormuşum diye
Sen gitmeden ben gitmezdim yinede, beklerdim
Gitmemeni beklerdim hep, çocukça, çaresizce
Hikâyesi.
Enteresan bir hikâyesi var bu adamın. Sonraki günlerde otobüs kuyruğuna da almıyorlar bunu, epeyce kovalıyorlar. En son uzak bir noktadan sevdiği kıza bakarken tespit edilmiş yeri. Fakat asıl soru şu, burnunun ucundakini göremeyen kız uzakta bekleyeni nasıl görecek? Panik yapmayın hemen, işte tamda bu noktada bilimsel bir bakış açısı eşliğinde “kader” giriyor devreye, meğersem kız hipermetrop muş. Yaaa hayat işte. Ve kader, bir ters bir düz olarak yeniden başlamış ağlarını örmeye.
PALANIN YERİ
Vakit var daha, toparlan
Uzunca yorulalım
Çınarların gölgesinden
Ortaköy’e
Açıktır palanın yeri
Menemen ve tekel bira
Eskimiş ahşap sandalyeler
Beyaz masa örtüleri, çiçekli
Yatırma öyle gülüşlerini
Dudakların boyunca sahipsiz
Ve kimsesiz bir yalnızlığa
Gül hadi, unuturuz açlığı
İki dal Samsun ayırmıştım
Bir düşün ortasındayken
Ansızın uyanırız korkusuyla
Yokluğun ve yoksunluğun
Tütünsüz zamanlarına
Bir kadın ½ Bir adam
Bir adam
Tutsak almış güneşi
Bırakmıyor
Tel örgülerle çevrili
Yüzünün kıyılarında
Bir kadın
Temmuz yangınına
Su taşıyor gözleri
Yüzünde batıyor
Her gece güneş
Hikayesi
2 Temmuz.1993
“Seninde dağların var Sivas
Seninde dağların
Dağlarında şahanların”
Hayatımız
Bir film gibiydi sanki
“dar alanda kısa paslaşmalar”
Ön Kapışma
Baktı
Peş peşe üç nefes çekti sigarasından
Şöyle bir savurdu dumanını yüzüme doğru
Temmuz cehenneminde harman yerlerinde
Başaklarından ayrıldı sanki buğday taneleri
Döküldü avuçlarıma tek tek
Buğdaylar yeniden başağa durdu
ZAMAN AŞIMI
Bazen de ölüm
Ulaşılamayınca bırakılan
Sesli bir mesajdır gibidir sadece
Ve aynı tarife üzerinden
Fiyatlandırılır
Bir uyarı gelir sonra
Hafıza kartı dolduğunda
Ve her mesaj gibi
Silinip gider sessizce
Sanki hiç yaşamamışçasına
Ahh.. Esmeralda
Ekmeğini kazanmış çingenenin
Mağrur sevinci yüzünde
Şefkatli ellerinde ab-ı hayat
Gözlerin kadar karadır ömrün
Saçların kadar gece
Çakal ulumaları İt sürüleri
Kanlı diş izleri etinde
Ahh.. Esmeralda kara kuzum
Uzan sol yanıma üşümüşsün
Korkma başucundayım, beklerim
Bir sevgili gibi örteceğim
Notre Dame’yi soğuk tenine
Ahdim var
Sonrada Tüm Paris’i
Tutup ateşe vereceğim
Hikayesi (Dikkat romana dair açıklama veya ipucu içerir)
Victor Hugo “Notre Dame’ın Kamburu” romanı. Yüzüne bakılmayacak kadar çirkin Quasimodo çarmıha gerilip kırbaçlanır ve Çingene güzeli Esmeralda, eliyle su verir ona. Şefkatle uzatılan el o çirkin adamda öylesine büyük insani dönüşüm yaratır ki, Esmeralda idam edildikten sonra dahi yalnız değildir artık. Onlarca yıl sonra ölülerin atıldığı mahzenler açıldığında kambur bir erkek iskeletiyle bir kadın iskeletini yan yana bulurlar. Quasimodo, ölümde dahi yalnız bırakmamıştır Esmeralda’yı, başucunda ölümü beklemiştir.
Sustuklarım...
Yuttuklarım...
Tuttuklarım...
Her biri boğazımda düğüm
Her biri yüreğimde kördüğüm...
…
Ve ant içerim ki,
bir mendil işleyeceğim yarına kadar,
gözlerine sunduğum şiirlerle süslü
ve bir tümceyle, baldan ve öpücüklerden tatlı:
"Bir Filistin vardı,
bir Filistin gene var!"
Filistin'in Şairi
Mahmud Derviş
gittiğinde
vakitsiz üşürdü Temmuz
vakitsiz düşerdi
göç yollarına turnalar
yaşıyorsun işte
her şeye rağmen
Güneş ve onun çiçekleri- Rupi Kaur
Bile bile yaşayamayacağımız o günlerde
Göremeyeceğimiz günler için dövüştük
Kavgamızın şiir olması bundan.
…
Coşumcular- Aziz Nesin
iki mavi çizgi
Aklıma
Biranda geliverdi işte
Kolay mı öyle
Bu dağınıklıkta, fukaralıkta
Arayıp bulmak eski bir resmi
Ve silinmiş mi diye bakmak
Dudağının her iki yanından
Denizlerime doğru akan
O iki mavi çizgi
BIÇKIN KIZ
Uluorta küfretmekte yakışır sana
Uluorta sevişmekte, çünkü
Yenidoğana yaslanır bir yanın
Bir yanın Çinçine
Sizin oralarda
Kız vermezler sallamasız gezene
Gayet sıradandır yani
Portakalı kelebekle dilimlemek
Ve yemeklerden sonrası için
Kürdan niyetine taşırsın sen onu cebinde.