Kültür Sanat Edebiyat Şiir

kıssadan hisse sizce ne demek, kıssadan hisse size neyi çağrıştırıyor?

kıssadan hisse terimi Ali Veli tarafından tarihinde eklendi

  • Handan Ocak
    Handan Ocak

    planladığım hayırlara, güzelliklere ulaştım, planlamadığım bereketlere,esenliklere ulaştığım gibi.umup beklediğim dualarım kabul olduğu gibi umup beklemediğim dualar da buldu beni. yine içim doldu taştı; umup beklemediğim aklımdan bile geçmeyen hayırları, bereketleri, güzellikleri, esenlikleri yağdır üzerime.

  • Tuna Kafkas
    Tuna Kafkas

    vakti olan okusun... benim çıkardığım hisse; veren değil de alan, güya hak dostlarından uzak durulmalıdır...

    Eskiden Osmanlı zamanında hukuk fakültesini birincilikle bitiren Kadıları mükâfat olarak Medîne-i Münevvere’ye kadı olarak tayin ederlermiş.
    Gönlü Rasûlullah aşkı ile dolu olan bir genç bunu duyunca bütün gayretini sarf ederek, hukuk fakültesini birincilikle bitirmeye karar vermiş.
    Gündüz okulda, gece ise evinde mum ışığında ders çalışır, uyku bastırınca parmağını yanan muma tutar, parmağını yakar, uykusunu dağıtırmış.
    Bir de adak adamış: “Eğer ben bu okulu birincilikle bitirir,Peygamber Şehri Medine’ye kadı olursam, yolda ilk karşıma çıkıp, benden yardım isteyene cebimdeki en büyük parayı vereceğim.” diye.

    Neticede okulu birincilikle bitirip Medîne-i Münevvere’ye hâkim olmaya hak kazanır. Tayini yazılır ve yolcu edilir.
    Uzun bir yolculuktan sonra yolu Şam’a uğrar. Emeviye Camii’nde namaz kılıp, Allah’a şükürler eder.
    Fakat gönlü Rasûlullah aşkı ile yandığı için orada çok fazla eğlenmeden tekrar yola koyulmak için davranır.
    Zira tüm arzusu hasret olduğu Rasûlullah’a ve o mukaddes topraklara bir an evvel ulaşıp hasret gidermektir.
    Bu hasret ve muhabbet hali içerisinde camiden çıkarken gözleri dolar ve bir an Rasûlullah’a kavuşmuş gibi bir hâl zuhur eder kendisinde. Ağlar bir halde camiden çıktığında bir meczup karşısına geçerek:

    “-Şey’en lillah! (Allah için bir şey ver.)” der. Genç hâkim, cebinde ona vereceği bozuklukları araştırırken meczup:

    “-Kadı efendi, adağını unutma!” der.
    Genç kadı irkilir. Çok şaşırmıştır…
    «Bu adam da kim? Yapmış olduğum adağı nereden biliyor?» diye düşünerek elini cebine götürür ve cebindeki en büyük para olan beşibirliği çıkarıp, hiç tereddüt etmeden meczuba uzatır. Uzatırken de:

    “-Allah için Rasûlullah aşkına, canımı istesen veririm… Helâl olsun.” der.
    Meczup, parayı alır almaz oradan uzaklaşır. Uzaklaşırken de anlaşılmayan birtakım şeyler söylemektedir…

    Daha sonra yoluna devam eden sevdalı hâkim, haftalar süren meşakkatli bir yolculuğun nihayetinde âşık olduğu Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem‘in şehri Medîne-i Münevvere’ye varır.
    Onu karşılamaya gelenler, genç hâkimi alıp, ikâmet edeceği yere götürürler.

    Genç Kadı, vardığı yerde fazla eğlenmeden ilk iş olarak abdestini tazeler ve Rasûlullah Efendimizi ziyaret etmek üzere Ravza-i Mutahhara’ya gider.
    Ravza’nın kapısını bu genç hâkime açarlar ve: «Buyur!» ederler. Genç hâkim, bir edep âbidesi hâlinde salâtü selâm getirerek Ravza’ya girer. Bir de ne görsün?!.
    Birisi ayaklarını Rasûlullahın ravzasına karşı uzatmış, huzûr-ı Peygamberî’de upuzun yatıyor!..
    Bu durum genç hâkimin çok zoruna gider. Rasûl’e karşı yapılan bu saygısızlığı bir türlü hazmedemez ve o zâtı îkaz amacıyla ayağının ucuyla ayaklarına dokunur. Yatan adam başını kaldırıp dik dik genç kadıya baktıktan sonra tekrar başını koyar ve uyumaya devam eder.
    Adamın pervasızlığını gören hâkim, kendi iç huzuruna halel gelmesin diye îkazında ısrar etmeden ziyaretini îfâya koyulur.

    Genç hâkim ziyaretini yapar, arzusuna nâil olmanın huzuru içinde ikâmetgâhına döner ve istirahata çekilir. Kısa bir dalıştan sonra rüyâ görür:

    İki polis genç hâkime:

    “-Genç hâkim, mahkemeden çağrılıyorsunuz, götürmeye geldik.” demektedir.

    “-Ne imiş suçum, ne yapmışım?”

    “Bilmeyiz ama daha gelir gelmez bu diyarlarda bir hâkim olarak suç işlemen çok abes oldu.” derler.
    Genç hâkimi alıp mahkemeye götürürler. Genç hâkim, mahkeme heyetinin karşısına çıkınca donup kalır…
    Çünkü heyetin başkanı Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-,sağda Ebûbekir ve Ömer, solda Osman ve Ali -radıyallâhu anhüm- oturmaktadır.
    Sonra kafasını dâvâcıdan tarafa çevirir, dâvâcıya bakar, biraz evvel Ravza’da yatan kişidir.

    Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem:

    “Genç hâkim, hakkınızda şikâyet var, benim huzurumda şu kardeşini rahatsız etmişsin, doğru mu?” diye sorar.

    “-Doğru yâ Rasûlâllah! Doğru ama ben onu incitmek için değil, huzurunuzda edebe uymayan bir hâlde olduğunu görüp kendine gelmesi için îkaz etmek istemiş ve ayaklarına ayağımla dokunmuştum.
    Kötü bir niyetim yoktu.” der.
    Dâvâcıya dönen Rasûlullah:

    “-Dâvâ ettiğin kişiyi dinledin, ne diyorsun?” diye sorar. Adam:“-Mademki niyeti iyi imiş, ben de onu affettim, yâ Rasûlallah!” der.
    Rasûlullah Efendimiz bu sefer
    şâhitlere dönerek:

    “-Şâhit misiniz, yâ Ebâbekir, yâ Ömer, yâ Osman, yâ Ali?” deyip hepsini tek tek eliyle işaret ederek genç hâkime gösterir.
    Onlar da şâhitlik ederler.

    Genç hâkimle dâvâcı hûzûr-ı Rasûlullah’ta kucaklaşıp, helalleşirler.
    Bu esnada çok heyecanlanan genç hâkim, uykusundan uyanır. Derhâl abdest alır, teheccüd namazını Mescid-i Nebevî’de kılar ve Ravza’ya varır. Bakar ki, aynı kişi hâlâ orada aynı şekilde yatıyor. Genç kadı, hemen davranıp yatan adamın ayaklarını öpmeye başlar.
    Adam, başını kaldırır:

    “-Yahu sen ne biçim adamsın, biraz evvel teptin, şimdi öpüyorsun, ne var, ne istiyorsun benden?” der.
    Genç hâkim, özür diler ve:

    “-Hakkını helâl et, efendim” der. Adam:

    “-Yahu sen nasıl bir adamsın?

    Seninle biraz evvel Rasûlullah’ın huzurunda barışmadık mı, kucaklaşmadık mı?

    Hem sana senelerden beri âşık olduğun Rasûlullah’ı ve dostlarını gösterdim…

    Bundan başka ne istiyorsun benden?
    Yoksa Şam’da verdiğin beşibirliği mi istiyorsun? Al!..” diyerek beşibirliği de verip ortadan kaybolur…

  • İlk Ve Son Bahar
    İlk Ve Son Bahar

    eyyup peygamber kıssasi geliyor aklıma. her şeyi veren tekrar alan,tekrar verebiliyor.

  • Mine Kul
    Mine Kul

    Akşam haberlerini seyrederken, bir habere çok sinirlenip " Cehennemin dibini git " dedim...
    O anda yanımda 5 yaşındaki kızımın olduğunu unutmuştum...

    Sonra küçük kızım !
    Kendinden emin bir edayla....

    - Öyle deme anneciğim
    - Herkes kendi dibine gider... dedi

    Bir an duraksayıp haklısın kızım "herkes kendi cehennemine gidecek" dedim ve daha küçücük yaşında Allah'ın adaletinin farkında olmasından dolayı şükrettim...

    Yani demem o ki, herkes kendi dibine ne yığıyor ona baksın...
    5 yaşındaki kuzum kadar aklı başında olmayanları Allah hidayete erdirsin...
    Amin...

  • Mine Kul
    Mine Kul

    Akşam haberlerini seyrederken, bir habere çok sinirlenip " Cehennemin dibini git " dedim...
    O anda yanımda 5 yaşındaki kızımın olduğunu unutmuştum...

    Sonra küçük kızım !
    Kendinden emin bir edayla....

    - Öyle deme anneciğim
    - Herkes kendi dibine gider... dedi

    Bir an duraksayıp haklısın kızım herkes kendi cehennemine gidecek dedim ve daha küçücük yaşında Allah'ın adaletinin farkında olmasından dolayı şükrettim...

    Yani demem o ki, herkes kendi dibine ne yığıyor ona baksın...
    5 yaşındaki kuzum kadar aklı başında olmayanları Allah hidayete erdirsin...
    Amin...

  • Mine Kul
    Mine Kul

    Kızılderili
    Yaşlı Kızılderili reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve oniki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı.

    Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri köpekti bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için biri yeterli gözükürken niye ötekinin de olduğunu, hem niye renklerinin illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla sordu dedesine. Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.

    "Onlar" dedi, "benim için iki simgedir evlat."

    "Neyin simgesi" diye sordu çocuk.

    "İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları."

    Çocuk, sözün burasında, mücadele varsa, kazananı da olmalı diye düşündü ve her çocuğa has bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:

    "Peki, sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?"

    Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa:

    "Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem!"

    Alıntıdır....

  • Zümra Yıldız
    Zümra Yıldız

    Devesiyle birlikte çölde yürümekte olan bir bedevi, güçlükle yürüyen, susuzluktan dudakları kurumuş bir adama rastlamış. Adam bedeviyi görünce su istemiş. Devesinden inmiş ona su vermiş. Suyu içen adam birden bedeviyi iterek deveye atladığı gibi kaçmaya başlamış. Bedevi arkasından bağırmış: ”Tamam deveyi al git ama bir ricam var,sakın bu olayı kimselere anlatma.”
    Bu isteği tuhaf bulan hırsız biraz duraklayıp nedenini sormuş
    ”Eğer anlatırsan, demiş bedevi, bu her yere yayılır ve insanlar bir daha çölde muhtaç birini görünce yardım etmezler.”

  • Mine Kul
    Mine Kul

    Mecusi... ORUÇ

    Bir Ramazan günü evinin avlusunda elindeki ekmeğini yiyen çocuğuna Mecusi babası seslenir:

    – “Oğlum artık bundan sonra bütün ay boyunca ekmeğini avluda değil, evin içinde ye. Müslümanlara hürmetsizlik etmiş olmayalım. Onlar bir ay boyunca Yaratanlarına itaat edecek, oruçlu bulunacaklar! ..”

    Çocuklarını Ramazan ayı boyunca böylesine saygılı durumda tutan Mecusi, bir gün Hakk’ın (gel) emrine uyarak ölür, Müslümanlar da cenazesinde hazır bulunup defnederler.

    Bir komşusu rüyasında görür ve sorar: Nasılsın orada, der, sen ateşe tapan biriydin, ateşle aran nasıl?

    Cevap ibretli:

    – “Hayır, der. Ateşle benim yakınlığım yok. Çünkü ben Müslüman olarak vefat ettim. Ölümüm anında Azrail gelince Rabb’im buyurdu ki; “Ey Azrail, bu kulumun yanında şehadet kelimesi getir, o da senin getirdiğin gibi getirsin. Böylece imanla gelsin huzuruma. Ben onun imanlı ölmesini istiyorum. Çünkü o, Müslümanların oruçlarına saygı gösterdi. Çocuklarını Ramazan ayı boyunca evinde doyurdu, avluya çıkmalarına izin vermedi. Oruca ve oruçluya böylesine saygılı bir kuluma ben iman nasip ederim, saygısını karşılıksız bırakmam! ”

    Mecusi oruca ve oruçluya saygısının karşılığını böyle görünce imanlı insanı siz düşünün artık.

    Oruç tutmayanlar, hiç olmazsa Mecusi kadar topluma saygılı olmalı, benzeri mükafata layık hale gelmeliler.

  • Mine Kul
    Mine Kul

    .Bir yolcu gemisi yolculuk esnasında kopan bir fırtınada batar ve içindekilerden sadece iki adam küçük ve ıssız bir adaya yüzmeyi başarırlar.

    Ne yapacaklarını bilemeyen bu iki kazazede Allah’a yalvarmaktan başka çarelerinin olmadığına karar verirler. Fakat kimin duasının daha güçlü olduğunu anlamak için adayı ikiye bölmeye karar verirler ve adada karşılıklı olarak yaşamaya başlarlar.

    İlk diledikleri şey yiyecektir. Ertesi sabah, birinci adam kendi tarafında dalları meyve dolu bir ağaç bulur ve ağacın meyvelerinden yer. Diğer adamın alanı ise hala çoraktır!

    Bir hafta sonra, birinci adam yalnız olduğu için kendisine bir eş diler. Ertesi gün bir kadın yüzerek birinci adamın tarafına gelir. Diğer tarafta yine hiçbir şey yoktur!

    Hemen sonra birinci adam bir ev, giysiler ve daha fazla yiyecek diler. Sihirli bir değnek değmişçesine tüm istedikleri kendisine verilir. Fakat ikinci adam hala hiçbir şeye sahip olamamıştır!

    En sonunda birinci adam bir gemi diler böylece karısıyla birlikte adayı terk edebilecektir. Sabahleyin kendi tarafına demirlenmiş bir gemi bulur. Birinci adam karısıyla birlikte gemiye biner ve ikinci adamı adada bırakmaya karar verir. Onun hiç bir dileği gerçekleşmediği için Allah’ın nimetlerine layık biri olmadığını düşünür.

    Gemi kalkmak üzereyken birinci adam cennetten yankılanan bir ses duyar, “Neden arkadaşını adada bırakıyorsun? ”

    “Bana gönderilen nimetler sadece bana aittir çünkü onlar için ben dua ettim,” diye cevap verir birinci adam. “Onun duaları kabul edilmedi o yüzden o hiçbir şeyi hak etmiyor.”

    “Yanılıyorsun! ” diye azarlar ses birinci adamı. “Onun sadece tek bir dileği vardı ve kabul ettim. Eğer etmeseydim sen gönderdiğim nimetlerin hiç birine sahip olamazdın.”

    “Allah’ım ne olur söyle bana” dedi birinci adam, “Ne diledi de ona minnettar olmam gerekiyor? ”

    “Senin tüm dileklerinin gerçek olmasını diledi.”

    Hepimizin bilmesi gerekir ki; Bize gönderilen nimetler sadece bizim dualarımızın sonucunda değil bizim için dua edenler sayesinde de gerçekleşir.

    Bu göz ardı edilemeyecek kadar güzel bir hikâye…

    Benim bugün sizin için duam, tüm dualarınızın gerçekleşmesidir.

    “Başkası için yaptığınız şeyler kendiniz için yaptıklarınızdan daha önemlidir...

  • Zümra Yıldız
    Zümra Yıldız

    Hükümdarlardan biri vezirine, oğlunun hocasıyla ilgili yakınıyordu:
    - Ben oğlum ilim öğrensin istiyorum... Benim yerime iyi bir hükümdar olsun... Ama o devamlı müzikle, sazla, sözle uğraşıyor... Zannımca hocası onu, vasfına yakışır şekilde yetişmesi yönünde destekleyemiyor.
    Vezir:
    - Hükümdarım, hocanın elinde mucize yok! Çocuğun neye yeteneği varsa hocası ancak onda ilerlemesine yardım edebilir. İnsanın doğası değiştirilemez. Terbiye yaratılışa bağlıdır.
    Hükümdar düşüncesinin arkasındaydı... Doğuştan sahip olduğumuz yetilerin, terbiye ile değiştirilebileceğini savunuyordu... Bunu kanıtlamak için de; bir akşam sarayda eğlence tertip ettirdi. Eğlence arasında eğitimli kedilerin bir gösterisi vardı. Kediler, sırtlarına konan tabağı ve tabağın içindeki yanan mumları düşürmeden itinayla taşıyorlardı. Hükümdar vezire, kedileri göstererek:
    - Görüyor musun? dedi. Terbiye ile neler başarılabiliyor...
    Vezir karşılık vermedi, olumlu ya da olumsuz... Başka bir eğlence gecesini bekledi ve bu geceye gelirken de yanında birkaç tane fare getirdi gizlice. Kedilerin gösterisi başladığında, fareleri kedilere doğru salıverdi. Fareleri gören kediler, sırtlarındaki tabağı, mumu unutup farelerin peşine düştüler. Mumlar bir yana, tabaklar bir yana yuvarlandı... Yanan mumlardan, halılar tutuştu... Ortalık bir anda tarumar oldu... Bu sırada vezir ise padişaha sokulup; iddiasını destekler kanıtı gururla seyrederek şöyle dedi:
    - Gördünüz mü padişahım, terbiye yaratılışa bağlıdır!

  • Ahmet Bayrak
    Ahmet Bayrak

    ...
    'Bir bayram arefesinde, dul bir kadın yetim çocuğu ile zengin bir Müslüman dükkâncıdan Allah rızası için yardım istedi.
    Dükkâncı fakir kadına yardım etmediği gibi:
    “Bıktım sizden! Nedir bu iş yahu? Ben sizin için mi çalışıyorum? Defol şuradan! ” diyerek kovdu.
    Dükkâncıdan ummadığı şekilde kovulan kadıncağızı karşı dükkân sahibi çağırdı. Karşı dükkân sahibi bir Yahudi idi.
    “Bayan, sizin bir derdiniz var? ” diye sordu.
    Kadın utandı.
    “Yok, bir şey! ” dedi hayâ ederek.
    Yahudi, dükkânından istedikleri gibi giyinebileceklerini söyledi.
    Kadıncağız yetim çocuğunu Yahudi’nin dükkânından beğendiği şekilde giydirdi. Ardından, çıkarken Yahudi’ye: “Allah sana iman nasip etsin. Sen bizi giydirdiğin gibi, Allah da sana Cennette köşkler verip, Cennet elbiseleri giydirsin! ” diye dua etti. Çocuk da bu duâya “Âmin! ” dedi.
    Müslüman dükkâncı o gece bir rüya gördü. Rüyasında kıyamet kopmuş ve kendisi cennete girmişti. Cennette gezerken gayet güzel, gözleri kamaştıran bir köşk gördü. Baktı ki, köşkün kapısında kendisinin ismi yazılı idi. Sevinçle:
    “Demek burası bana ait! ” diyerek köşkün kapısından içeri girmek istedi.
    Fakat kapıdaki melekler adamı içeri almadılar.
    “Giremezsin! ” dediler.
    Adam korkuyla:
    “Niye giremiyorum, bu köşk benim değil mi? ” diye sordu.
    Melekler:
    “Düne kadar senindi; ama dün senden alındı, o Yahudi bildiğin Avram Efendi’ye verildi.” Dediler.
    Müslüman dükkâncı neye uğradığını anlayamadı. Bir telaş, bir heyecan! Uyandı ki, yatağında yatıyordu:
    “Eyvah ben ne yaptım? Dün çocuklara iyilik etmemekle hata ettim, demek ki benden sonra onları Yahudi Avram Efendi giydirdi.” dedi.
    Sabah olunca doğruca Yahudi Avram Efendinin dükkânına gitti. Telâşla dedi ki:
    “Avram Efendi, dünkü dul kadına sen kaç liralık elbise verdiysen onların parasını sana ben vereceğim.” dedi.
    Yahudi bir altın değerinde elbise verdiğini söyledi. Adam:
    “Madem o kadarmış; al sana onun iki misli! ” dedi.
    Fakat Avram olmaz, dedi. Adam değerini yükseltti, adam yükselttikçe Yahudi olmaz diyor, Yahudi kabul etmedikçe adam vermek istediği parayı artırıyordu.
    Adam yüz altın, iki yüz altın vermeye başladı ama artık Avram’ın da sabrı taşmıştı.
    “Olmaz bre Müslüman kardeş olmaz! O köşk yüz altınla, bin altınla satın alınmaz... O senin gördüğün rüyayı ben de gördüm ve işte Müslüman oldum. O köşk düne kadar senindi, sen daha evvel yaptığın hayır - hasenatla o köşkü yaptırmıştın ama dün bana sattın. Ben onu tekrar sana satmaya niyetli değilim. Sen artık bundan sonra kapına geleni boş çevirme de, Cennette kendine başka köşkler yaptır. Allah’ın mülkü geniştir! ” dedi.'

  • Yağmur Bulut
    Yağmur Bulut

    Soğuk bir kış gününde bir kuş yiyecek bulabilmek için kanat çırpıp duruyormuş. Hava o kadar ayazmış ki minik kuş soğuğun hırpalamasına dayanamayıp karların üzerine düşüvermiş.
    Kuş çaresizlik içinde, soğuk karın üstünde ölümü beklerken oradan geçen bir inek kuşun üstüne s.çmış. Kuş öyle bir sinirlenmiş ki, kanatları donmamış olsa, kalkıp ineği dövecekmiiş. Lâkin bir de bakmış ki b.kun sıcaklığı ile kanatları çözülüvermiş ve yaşama geri dönmüş. Artık öyle bir sevinçle ötüyomuş ki, ordan geçen bir kedi minik kuşumuzun sesini duymuş ve b.ku eşeleyip kuşu çıkarmış. Kuş buna çok sevinmiş, tam kediye teşekkür edecekmiş ki, kedi kuşumuzun üstüne atlayarak onu yemiş.

    Demek ki neymiş efendim;

    1* Her üstüne s.çanı düşman sanma!

    2* Seni her b.ktan çıkaranı da dostun sanma!

  • Harun İşlek
    Harun İşlek

    Kısa kesmek gerekirse...Kazlar kadar olamıyoruz, yani bize hâkaret olarak söylenilen ' kaz kafalı ' sözü gerçekte iltifat olarak alınması gerekir..:D

  • Yağmur Bulut
    Yağmur Bulut

    Göç eden yaban kazlarının havada süzülürken 'V' şeklinde bir
    formasyonla uçtuklarını görmüşsünüzdür... Bilim adamları kazların
    neden bu şekilde uçtuklarını araştırmışlar ve;

    1-) 'V' şeklinde uçulduğunda, uçan her kuş, kanat çırptığında
    arkasındaki kuş için, onu kaldıran bir hava akımı yaratıyormuş. Böylece 'V' şeklinde bir formasyonda uçan kaz grubu,birbirlerinin kanat çırpışları sonucu ortaya çıkan hava akımını kullanarak uçus menzillerini % 70 oranında uzatıyorlarmış. Yani tek başına gidebilecekleri maksimum yolu grup halinde neredeyse ikiye katlıyorlarmış.

    Kıssadan Hissesi: Belli bir hedefi olan ve buna ulaşmak için bir
    araya gelen insanlar, hedeflerine daha kolay ve çabuk erişirler.

    2-) Bir kaz, 'V' grubundan çıktığı anda uçmakta güçlük çekiyor. Çünkü
    diğer kuşların yarattığı hava akımının dışında kalmış oluyor. Bunun sonucunda,genellikle gruba geri dönüyor ve yoluna bu şekilde devam ediyor.

    Kıssadan Hissesi: Eğer kafamız bir kaz kadar çalışıyorsa; bizimle aynı yöne gidenlerle bilgi alışverişini ve işbirliğini sürekli kılarız.

    3-) 'V' grubunun başında giden kaz, hiç bir hava akımından yararlanamıyor. Bu yüzden diğerlerine oranla daha çabuk yoruluyor. Bu durumda en arkaya geçiyor ve bu defa hemen arkasındaki kaz lider konumuna geçiyor. Bu değişim sürekli yapılıyor; böylece her kaz grubun her noktasında yer almış oluyor.

    Kıssadan Hissesi: Yaptığımız her işi, yeri ve zamanı geldiğinde
    başkasına bırakmak gerekiyor.

    4-) Uçus hızı yavaşladığında gerideki kuşlar, daha hızlı gitmek üzere
    öndekileri bağırarak uyarıyorlar.

    Kıssadan Hissesi: İlerlemek ve yol almak için bazen baskalarının
    uyarılarına gereksinim duyarız. Bundan alınmamalıyız; tam aksine,
    böyle uyarıları sevinç ve takdirle karşılamalıyız.

    5-) Gruptaki bir kuş hastalanırsa ya da bir avcı tarafindan
    vurulup uçamayacak duruma gelirse; düşen kuşa yardım etmek üzere
    gruptan iki kaz ayrılıyor ve korumak üzere hasta veya yaralı kazın
    yanına gidiyor. Tekrar uçabilene kadar ya da eğer ölürse, ölümüne
    kadar onunla beraber yaralı kuşu asla terk etmiyorlar. Daha sonra
    kendilerine baska bir kaz grubu buluyorlar. Hiçbir kaz grubu,
    kendilerine bu sekilde katılmak isteyen kazları reddetmiyor...

    Kıssadan Hissesi: ADAM OLMAK SADECE İNSANLARA ÖZGÜ DEĞİL VE ^^KAZ KAFALI^^ DEYİMİ NE KADAR DA YANLIŞ BİR SÖYLEM......

  • Mâi Eflatun
    Mâi Eflatun

    Aslanın biri, bir koyunu yanına çağırır ve nefesinin kokup kokmadığını
    sorar.

    Evet! ? diye yanıtlar koyun. Aslan bu yanıta kızar ve koyunu oracıkta
    parçalar.

    Daha sonra kurda seslenip yanına çağırır, ona da aynı soruyu sorar.

    Hayır! ? diye yanıtlar kurt korkudan. Ancak o da yağcılık yaptığı için
    aslanın öfkesinden kurtulamaz.

    Sıra tilkiye gelmiştir. Aynı soruyu tilkiye de sorar. Tilkinin yanıtı şöyle
    olur;

    - Üzgünüm, üşütmüşüm biraz, o yüzden burnum koku almıyor! ?

    DERSIMIZ;
    Akıllı kişi TEHLİKELİ Durumlarda Ne Konuşacağını İyi
    BİLİR! !
    ;)

  • Cafer Döne
    Cafer Döne

    bu kıssadan hisse bizim dükkanda bolca isteyene beleş dağıtıyorum :))))

  • Aydın Aydın
    Aydın Aydın

    Tarih 31 Aralık 2003 yılbaşı akşamıydı,2004'e girmemize saatler vardı,ateizm belasından ve benliğin yükünden yeni kurtulmuş her şey'den bi haberdim.2004'e girmemize dakikalar vardı,herkez anı olsun diye manidar bir şey'ler yapıyordu.Ve bende bir şey'ler yapmalıydım ama ne? ve hemen aklıma geldi tam 2004'e girerken yeni öğrendiğim dua'yla ikrar'a girdim.Dua şöyleydi 'sonsuz ilmine ve rahmetine akıl erdiremediğim.Sonsuz kudretine ve azametine güç yetiremediğim büyük Allah.Aklımın ermediği gücümün yetmediği şeyden sana sığınırım.'ve iki rekat namaz'la ikrarımı tamamladım.Artık ikrar verilmiş geri dönüşü yoktu.Hem nefsimle hemde şeytan'la büyük sınavım olacaktı.Ve Allah'ın izniyle ikrarımı tutacaktım çok şükür.

    Ölmeden evvel ölmek neymiş ona tanık olun? tarih:23 eylül perşembe idi 2004'tü yine o gün içimden bir ses bu gece bir şey olacak diyordu? O gece sabaha kadar uyuyamadım.Cuma günü sabah 07:30'da işe gittim.Uykusuz uykusuz işe başladım.Makinanın başında uyuşuk uyuşuk zorla çalışıyordum.İkrarımın henüz 267.günündeydi.Şeytan saldırıya geçti,ve ben Allah'a sığınıyordum.Derken içerden bir ses haşa Allah'a ağır küfür etti.Ben bu küfürü asla hiç etmemiştim.Peki kim etti? şeytan asla öyle küfür etmez,Allah'tan korkar o,peki kim etti derken benim 267 günlük ikrarım bozuldu,ağır bir şüphe uyandı.Ve ben uykusuzluğunda verdiği sersemlikle Haşa Allah'a,ilahi güçlere,şeytan'a orada meydan okudum.'ey tanrılar varsanız size meydan okuyorum.Gücünüz yetiyorsa,gece 24'te beni helak edin'diye meydan okudum.İkrarım bozulmuştu saat 09:00'du bu meydan okuma sırasında.saat 10:00,11:00,ve 12:00'ye kadar direncim devam etti.Ve derken saat 13:00'lere geldiğimizde üzerimde bir tuhaflık olmaya başladı,adeta üzerimde ki,bütün güç benden alınıyordu.Kollarım ve ayaklarım dermansız kaldı,neredeyse yürümekte zorlanıyordum.Ve anlamaya başladım ki,Allah benden tüm dermanımı geri alıyordu.Korkmaya başladım ne yapacağımı bilemiyordum.Büyük pişmanlık uyanıyordu.Tüm söylediklerime pişman olmuştum,ama gururumuda yenemiyordum,derken paydos oldu.Dışarı çıkar çıkmaz karar verdim.Allah'a tevbe etmeliydim ve onu diğer tanrılardan tenzih etmeliydim,ve kararımı verdim ve ilk şu sözlerle başladım tevbey'e 'Rabbim seni tenzih ederim've gözyaşlarım sel oldu ağlayarak Rabbimden beni affetmesini bağışlamasını istiyordum.Tüm bildiğim duaları tam bir saat ağlıyarak okudum.Saat 14:00'e geldiğinde dermanım yerine gelmeye başladı.Sanki yeniden diriliyordum.İş başı yaptım derken o an gerçekleşti.Makinanın camında yüzümü gördüm çok suçlu duruyordu ve yüzüme bakarak sen alçak ve şerefsiz adamın tekisin diye kendimi kınamaya başladım.Ondan sonra filim şeridi gibi bütün hatalarım ve günahlarım bana görünmeye başladı.Tekrar ağlamaya başladım çok kişinin kalbini kırmış canını acıtmıştım.Tevbe üstüne tevbe ettim.Her şey'den pişmandım tüm günahlarımı ve hatalarımı kınıyordum.Ne aşağılık adammışım ben diye bir yandan kendimi kınıyor bir yandanda zavallı buluyordum.Akşama kadar bu böyle gitti,paydos edip eve giderken kendi kendime 'güzel düşün güzel davran,güzel düşün güzel davran'diyordum.Ve sonradan anladım ki,ben cahil ve zalim nefsimle yüzleştirilip,ölmeden evvel ölümü tatmıştım.

    Şeksiz ve şüphesiz hamdolsun ki!

    O gece şeytan her zaman ki,saldırılarından birini gerçekleştiriyordu? Sürekli Allah'la beni karşı karşıya getirmek için vesvese veriyordu,bende her seferinde 'Rabbim şeytan'ın başımda üşüşüp dürtüklemesinden sana sığınırım'diyordum.Bu öyle alışılagelmişti ki,hızı ve süresi'de monoton hale gelmişti.Ama bu gece şeytan farklıydı,yarışı hızlandırdı hızı ve süreyi daralttı,dua'lar'da ona yetişemez oldum.Ve terlemeye başladım yorganın altına girdim,birilerinden yardım bekliyordum,anneme,babama seslenmek istedim,adeta şeytan tarafında korkunç şekilde 'bir! ' kuşatılmıştım.İmanımın gücü daha doğrusu ikrarımın gücü yetmiyordu.Ve artık gücüm kalmadı! ve sustum,içimi sessizlik kapladı,içimde ki sessizliği ilk kez fark ettim.Ve ilginç sesler işitmeye başladım,besmele ve ayetler okunuyordu ben önce kendim okuyorum zannettim kendimi kontrol ettim baktım benden bağımsız birileri okuyordu iyice içeriye konsantre oldum bir şey daha dikkatimi çekti oda şeytan'ın vesvesesi artık yoktu? ve o mel'un'un yokluğunu farkettim.Ne oluyordu neydi bu yaşadıklarım diye büsbütün şaşırıyor ve dikkatle içime iyice yöneliyordum ki,bu sefer tam bir sessizlik oldu ne şeytan 'ın sesi ne başkalarının hiç ses yoktu kendimi içerde yapayalnız hissettim derken şu sözler yankılanı verdi 'BİZLER RABBİNİN MELEKLERİYİZ.İMAN'I YERLEŞTİRMEYE GELDİK.BİZLER GİDİYORUZ.HAMDET VE RABBİNE LAYIK KUL OLMAYA ÇALIŞ.'ve sözler bitti ve o iman melekleri iman'ı kalbime vahyedip gittiler.Ve o zaman anladım ki,meğer o besmeleyi ve ayetleri okuyanlar Rabbimin iman melekleriymiş ve iman'ı kalbime vahyetmeye gelmişler.Anlaşılan o ki,o mel'un şeytan'da o yüzden orayı terketmiş? V e ben üç sefer hamdolsun? dedim ondan sonra hiç anlam veremediğim bir öz iradeyle yatağımdan kalkıp kıyam ettim,odanın ışığını yaktım aynanın karşısına geçip çeşitli spor hareketleri yapmaya başladım.Ve sanki o iman melekleri bana hiç seslenmemişti,hiç umursamıyor hiç şaşkınlık yaşamıyordum.Yine hiçbir şeyler olmamış gibi ışığı kapattım yatağıma uzandım ve uyudum tan yeri ağarıncaya dek? ? ? Ve tüm bu yaşadıklarımı en iyi anlatan hadisin şu olduğuna karar verdim.

    'Mehdi bizden ehlibeyt'imizdendir.Allah onun hallerini bir gecede yoluna koyacaktır.' (ibn-i mace)