Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? sizce ne demek, Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? size neyi çağrıştırıyor?
Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? terimi Aslı Birer tarafından tarihinde eklendi
Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? terimi Aslı Birer tarafından tarihinde eklendi
Silahlar konuşurken, susarsa öz,
Barış, olur düş, umut da bir söz.
Yerleşirse yüzüne korkulu o göz,
Kırılır mı zincirler? Söyle…
Ah, öyle öyle!
Yok yere kimse ölmesin ve haketmediği biçimde hiç kimsenin görünmez kanatları kırılmasın…
Gün, ah, eder! kekik kokusunu bastıran ayak izlerine…
Aslı Birer
Filizler büyüyor içimde,
kökleri asırlara dayalı bir zeytin ağacı. Gün geçtikçe büyüyüp serpiliyor,
engel olamıyorum
dallanıp budaklanıyorum,
bütün organlarımdan zeytinler sarkıyor siyah, yeşil zeytinler sarkıyor irili ufaklı.
Kusmak istiyorum toprağa her yanı kaplamak bir coğrafyayı örtmek için…
Aslı Birer
Dünya yönünü kötülüğe çevirdi. Hiç olmayacak insanların söz sahibi olmaları tesadüf değil. Herbir tepeye bir cani dikmişler. Sanki bütün tepeler birbirine uzakmış gibi gürünür ama her tepeden yuvarlanan kayalar hep aynı noktayı tahrip eder. Bina temelinden, dünya da temelinden yaralanır.
Aslı Birer
Bütün iş, Tahir’le Zühre olabilmekte…
Yani yürekte…
Bir meczupla karşı kayayım ya da iyi bi kurgu. Ama IP diye bir şey var! Bir de savcılık diye bir kurum! Bilmem anlatabildim mi?
İnsandaki çiğliğin kurtarıcısı gibi papatyanın saflığı… Zaman, insan ruhunun aleyhine seyir halinde. İyi ki papatyalar, arı’ cıklar, bebecikler, kuşlar, böcekler, kelebekler var. Unutacaktık belki de yürek denilen şeyin sadece nefes almak olmadığını.
Minik serçenin hayat yudumu
Yaprağına saklanmış
Yüreğini renginden almış
Her nefesinde saklanmış ruhu
Gök yüzlüm, tanem, ay buğu
Can suyum,
Çiğliğe inat, o berrak ruhlu
Sevdalı çiy tanem,
Sevgi kokulum.
Aslı Birer
Umut
Çiy tanesi- Gece, günden koparken gökyüzünün kucağına döneceğim papatyam…
Papatya- yapraklarım seherden yüz çevirmeden gel emi…
Çiy tanesi- buluttan çevirme hiç yüzünü topraktan etme sakın özünü! Dünya döndükçe baharlar bitmez! Her bahar, her seherde yağarım yapraklarına…
Aslı Birer
İnsan ucuz
Hayaller pahalı...
Gülüşler yalan
Acılar gerçek...
Akıl ve kalp aynı yerde
Olursa adı Aşk..
Ruhun ve bedenin özünde
Var Aşk...
Bilmiyor mevsimler yağmayan baharların kaç papatya öldürdüğünü.
Aslı Birer
sofraya oturduk herkes balını aldı kaşığına
bana kuru tuz kaldı acıdım bir başıma
dost yüz çevirir oldu bana şu yaşımda
hasret neymiş iyi belletti bana dostlarım
Ülkenin geldiği noktaya bütünsel bir bakış atınca, hepimizi havuç gibi görüyorum. Beynlerimiz ülkece toprağın altında sanki..!
#neredenbaşlamalıyaşamakiçin
Okunaksız karmakarışık kelime kalabalığı cümleler gibi hayat, okumaya çalıştıkça gözlerim ağrıdı…
İçimdeki aynalar kırık, kendimi göremiyorum, bakmaya çalıştıkça kalbim ağrıdı... saklambaç oynar gibiyim hayatla
Ne o beni, ne de ben onu sobeleyemedik bir türlü.
Aslı Birer
Her ne kadar arabesk sevmesem de dinlemedim diyemem. Efsaneydi Ferdi baba. Allah rahmet etsin.
?si=2Uir1xvLwZZDq5dY
Bu şarkısı beni çok etkilemiştir..
Yılları bir güne nasıl sığdırdın ?
Bana da söyle
Bana da söyle
Ben de bileyim
Güzel yaşamanın sırrı güzel düşünce olmalı… herkesin umutları yeni yılda yeniden yeşersin.
?si=uq5Ow4hkQrQQlj9_
Ben, beni buldum bulalı
Ağaçlar pembe açtı çiçeklerini
Gözler bir başka yansıttı içindekileri
Hele o sözler yok mu? Silkti, cümle alemi
Aslı Birer
Dolaşıyor alemi,
bozguna uğramış cümlelere inat! soykırımlı dillerden soyutlanmış paradigmalarım.
Ne uyar birinin üç kuruşluk iğnedenlik figürüne!
Ne benzer ahengim, karmakarışık rengine!
Aslı Birer
Ali Koç Elegeçmez
İstemeden doğdum
İstemeden öğretmen oldum
İstemeden şair ve yazar
İstemeden öleceğim,hepsi bu kadar
Ali Koç Elegeçmez
İstemeden doğdum
İstemeden öğretmen oldum
İstemeden şair ve yazar
İstemeden öleceğim,hepsi bu kadar
Kalabalıkları yara yara
Rengini, kokunu, desenini vursan
Geçtiğin tüm yollara
O senin bayram havası atmosferin
Papatya bahçesi tazeliğinle
Hakkından gelsen bütün oyunların
Yaksan bütün planları
Sırtında küheylanın
Kartları yeniden karsan
Dize getirsen karanlıkları
Dizginlesen simsiyah tuvalleri, kapkara tabloları…
İklimin sarsa bütün iliklerimi
Tenine değse elim
Yalnız seni görse gözlerim
Seni söylese dilim
Ah,
Dilim dilimim…
Eğer aklında onlarca düğüm varsa, fiziksel tatilin, ruhsal dinlenmeğe hiç etkisi olmaz.
Günün şiiri
Bir asal sayı şimdi yüreğim
Beni bir sen
Beni birde ben bölüyorum
Sonuç hep aynı
Ben bölünce sen
Sen bölünce ben
Daha önce bu şiire yorum yapmıştım sildim.
Bugün tekrar inceledim.
Şiirin başında asal sayıya benzetilen yürek, yalnızlığı ama bunun yanısıra asaletini de ima etmiş. Yalnızlıkla bir paradoks yaratmış. Yaratmış da! Akabinde sen ben diyerek bir paylaşım da ima ederken bir de çelişki yaratmak istemiş. Burada muhatabını etkisizleştirerek,
aslında orada sadece görev olarak mı bulunduğunu ima edilmiş?
He benim aklımda ne yarattı?
Şiirdeki çelişki beni düşündürdü, sorgulattırdı. Bu çelişki bilinçli bırakılmış belli. Şairin tercihi bu.
Ama bu kadar kıymetli bir partneri etkisiz elemana benzetirken. Onu başka sayıların böleceğini de gözardı edilmesi ya da sadece hayalinde kalan biriydi de artık orada olmadığı düşüncesi olsa bile! bana çok hoş gelmedi. Bu bağlamda şiirsel bir anlatım olarak mantık hatası gibi görmeyebilirim.
Çelişki yaratan şu sorulardan dolayı sorguladım;
Eğer birisi bu kadar önemseniyorsa, neden onun rolü basitleştiriliyor?
Ve
Senin asal sayı olarak benzersizliğin vurgulanırken, “bir” neden genel bir “herkes” gibi konumlandırılmış?
Ya da bu şiirde yaratmak istediğiniz ironi mi?
Değerin algılayışındaki fark mı bu?
Cevapları şairin kendisinde…
Beni her ne kadar rahatsız etse de düşündürdü ve şunu da söylemek isterim asla vasat bir şiirsel anlatım değil.
Kırk mevsim bekledim bekle deyince
Mektup yazacakmış eli değince..
Kendimi bir dörtlükte anlattım. Bilmem adamlar anlatımdan bir sosyal deney yapmışlar.
Amaçsız gayesiz ufuksuz, hayat filmi nasıl siyah beyaz sessiz film gibi anlamsızlaşıyorsa...
Amaçsız gayesiz umutda ümitte anlamsız.
Devlet nizamında totaliter rejimin hakim olduğu ve baskıcı, tek taraflı adaletin hüküm sürdüğü ve düzen diye nitelendirilip halkın gerçek bir kaosun içinde yaşatılması sonucunda o topluluğun isyan çıkarması düzeni bozmak değil, bilakis düzen oluşturmak için gerekli olan ilk adımdır. Birlik olabilmek ve adaletsizliğe karşı mücadele etmek ile ancak düzenli bir “toplum”oluşturmak mümkündür. “Emeklenmeden yürünmez” kendi ayakları üzerinde yürümenin verdiği haz insanda olumlu yönde etkili olur. İçselleşmesi bu minvalde kendiliğinden oluşur.
Aslı Birer
****KUSURLU KALMASIN****
Ulu Önder Mustafa Kemal Paşa Hazretleri Cumhuriyeti kurduktan sonra da
şartların olgunlaşmasını hiç beklememeden bir sürü sıralı Devrimler yapmıştır.
Türk Medeni Kanunu, başlı başına bir devrimdir. İkici sınıf Vatandaş olarak
görülen ve Nüfustan bile sayılmayan Türk Kadının birinci ve saygın Vatandaş
yapıyor. Ve hemen akabinde Tekke ve zaviyeleri kapatıp, Laiklik ilkesini Kanun
hükmünde yasalaştırıyor.
Ayrıca kılık-kıyafet devrimi. Hemen arkasından Soyadı ve seçme seçilme kanunu.
Ve en önemlisi de HARF Devrimi. Kısa zamanda ardışık bir çok Devrim birden
yapılıp, Anayasada hiyerarşi konumunu alıyor. O zamanlar iç isyanlar bir taraftan,
Tarikat ve Asitane dergâhları bir taraftan, Dış Diplomasi bir taraftan, Büyük Millet
Meclisinde muhalif çember sakallı ve eli asalılar bir taraftan, Şimal-i Şark'ta, Güney
ve Doğu Anadolu'da Serfler-Derebeyleri bir taraftan, Hem Cumhuriyete, hem de
Mustafa Kemallere saldırıyorlar. Hiçte öyle sizin dediğiniz gibi şartlarda olgunlaşma
ve içselleşme olmuyor. Ve olamazdı da...
--Zaman ve rejim Mustafa Kemallere değil, Mustafa Kemaller zaman ve kanlı Rejime
hükmetmiştir. Bunu da yedi Düvele kafa atarak yapmıştır.....VESSELAM
Vezir Bey, Cumhuriyet devrimi yapılırken halk Osmanlı idi. Bunu kabul ediyorum lakin Osmanlı imparatorluğunun bir şeylerin yanlış gittiğini anlaması ve silkelenmesi aslında 1700'lerin ortalarında başlıyor. 3.Selim, 2.Mahmut döneminde birtakım yenilik çabaları var. Batıdan mühendis, asker, öğretmen falan getirtiyorlar bir şeyleri düzeltmek için. Sonrası malum, tanzimat fermanı, islahat fermanı, 1.meşrutiyet, 2.meşruyiet, ilk anayasa 1876 kanuni esasi imparatora ufak ufak sınırlamalar getirme çalışmaları var yani bu değişim süreci belli ve sonra Atatürk devrimleri ile müthiş bir hızlanma oluyor lakin sonrasında yani 1940'larda tekrar sönümleniyor. Demem o ki sanırım daha asırlar var pişmek için. Avrupaya yeniden bir bakalım. Cumhuriyet 2500 yıl, üniversite geleneği 800 yıl, sekülerleşme çabaları ise 400 yıllık bir maziye sahip. bizde ise yenilik çabalarının mazisi 300 yıl. Cumhuriyetle tanışmamız 100 yıl, üniversiteler 100 yıl (Darül fünunu saymazsak) sekülerleşme de keza 100 yıl. Vezir Bey düşünceleriniz, temennileriniz güzel lakin bence daha çok zamana ihtiyaç var. Saygılar dilerim efendim. İyi geceler.
--Beyefendi, ben Osmanlının Cumhuriyet olduğunu söylemedim. Cumhuriyet
Devrimi yapılırken, Halk Osmanlıydı. Demem o ki, Osmanlı, Cumhuriyet Devrimini
sizin deyiminizle içselleştirdi mi? O zaman referandum yapılsaydı, Cumhuriyete
% 10 civarın da oy çıkardı.
--Devrimler, Bilim ve strateji işidir. Öngörü ve yürek işidir. Dava ve inanç işidir.
Her şeyden önemlisi LİDER işidir. Eğer ki Kızılcığın olgunlaşmasını beklerseniz
diğer meyvelerden yoksun kalırsınız...SAYGIYLA