Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? sizce ne demek, Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? size neyi çağrıştırıyor?
Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? terimi Aslı Birer tarafından tarihinde eklendi
Kendinizi bir dörtlükle ifade edebilir misiniz? terimi Aslı Birer tarafından tarihinde eklendi
"Beyaz orkidelerde siyah bir ruj lekesi
Kapılar ardında derin bir dehliz
Saç/aklar dolusu sitem kırlangıç kanadında
Genzi yanar
bir gün ömürlü kelebeklerin"
Deniz düşer yağmurların ufkuna
tereddütlü öpüşmelerimiz
sönük bir yıldızmışçasına
kayar gecenin en dip karanlığında
İz bırakır karlı bir ba/har sabahına
Tutkularımızın cüreti kırılır
Sigara üzerine sigara yakar efkar
Evhamlı gözlerimizde yankılanır u/mutsuzluk,
Kırgın bakışlarımızın arasında kapı açılır peşi sıra
Usulca sökülür kelimeler ağzımızdan
Hoş geldin ...
bahtımıza ey kadim "ayrılık"
Dikilir yüreğimizden dilimizin ucuna...
Tut ki siyahın fecriyim sana, her akşam yana yana göz ufuklarında kaybolan
Gündüz vaktinin tebessümüyüm aydınlığına çiçek çiçek yüzünde açan
Karanlık zamanların ürkekliğini giyinmiş çocuksu yanlarının canavarıyım bir sana kıyamayan
Say ki sensiz ben yıldızsız göğüm
Cennetsiz, cehennem
Susuz bırakılmış toprak...
Ey bayramlık giysim
Topladığım şekerlerim
Uzamayan boyum
Yarım alınan nefesim
Maruz kaldığım kimsesizliğim
Filistin askısında unuttuğum düşlerim
Bırakabilirsin şimdi beni ayrılık rüzgârına
Sevdam hüznünü giyinip pencere pervazında bırakabilirsin gözlerimi
Kirpiklerimden süzdüğüm yağmurları ardına bırakıp
Gökkuşağından elvinlerle kanatlanıp uzaklaşa bilirsin …
Tipi sonrası adımlarının ahkâmında keder çiğ tutmuş yonca yakamozunda katre gibi ışıl ışıl gözlerin
Kirpiklerimin kariha ağıtlarında döküldü serçe gözyaşım süzüldü yanaklarından ırmaklara
Buz birikintili sözlerine usul usul kalıp tutarken gözlerim
Uzaklaştıkça nefesinden idame edilemeyen düşlerin firkat işgaline uğradı c’anım
Söküldü yüreğimin kafesi tan yerinden ellerinle
Kabir kabir azap edildi göğsüme…
"kırık bir saatin akabinde yüreğin vurmuştu kıyılarıma,
yüreğim de gök ölmüştü
her yer sana benzediği kadar kahverengiydi "
buğulu gözlerin terapisinde
yakamoz ışığına düşer aşk yangını
her sabah yoklama alır sarı bir keder
deniz gözlerinin kahverengisine bürünür
gün/eş olur gülüşlerine
yalnızlık, yalnız bıraktıklarının pişmanlığında
penceremde yelkenli bir gemi
lâl esiyor rüzgâr nefesinle
avuçlar dolusu sonbahar dökülür gözlerim de
adım adım tükenir tabiat
zehirli yağmurlar susuyor
ışıl ışıl her yer
gökler gözlerinin asil rengi
deniz alabildiğince kahverengi
sonbaharın incinmiş hüznü mağrur hüznünde
makul bir ayrılığın yasında def çalıyorum kuşluk vaktinde
ölülere bayram bugün
Yaşayanlara yas...
"kirpilerinden okyanuslara köprüler inşa ediyorum
yüreğim, yüreğine duyana kadar benimsin "
bana gelmesen de gülüşlerin esir gülüşlerime
her sabah yangın vaktin de bir çığ düşer
sen düşersin içime ..
Sükût yamalı cümlelerim ahrazlığında incindi yüreğim yüreğinden
Endişe travması korkularımdan kekeme lisanımdan göçmen kuşlara adını sayıklıyorum
Kervan soygununda unuttuğum gel deyişlerim mızrak ucu, sol yanımda yar’an
Ey kalp güzelliği ile gönül asumanı çatlatan..!
Kırmızı şalını unuttuğun bu şehirde kokun edalı fırtınalar kopuyor
Bahtıma uğramayan baharlar ağlıyor gözlerimden aşka kıyam ettiğin topraklarda
Ey yüreğimin ateş imtihanı kaç kilime dokusam hasretimi hicret edersin yüreğinle bana…
Kirpiklerimde yuva kurmuş reşit olamayan çiy damlaları
Barut kokusu sinmiş zihnim; sisli ve karanlık ayaz birkaç karış ötede pusulu
Göbek bağı hüzün yerinden kesildi, kanaması bitmiyor sancılarmın
Lisanım vaveyla fırtınalarında esir, yangınım kor
Musalla vuslatı başladı ömrümün, vesairelerim dallarda yaprak misali
Bir dökülüyor gözlerimden anılarım
Sonu yok hüsranlarımın makber hasretinden uyanış yeri
Ey eflatun akşamlarımın tutkusu, kalbimin buğusu
Gayret ettikçe tükendim kendimden sana, sen kalbimde kabuklanmayan yar’a…
Gülkurusu hayaller dolanmış saçlarına ulaşmamış bir türlü gün yüzüne.
Gül yüzüne hasret bir gün olsa da haşr et sevdaya açılmış eski pencerenin önünde bekleyen bülbül’ü ruhun girdabına düşmüş perdelenmekte olan mihr’e
?si=F36veQLdNQdeca-3
Yıl değişimi senfonisinde sevişlerimiz tenlerimizde kırsal iklim geçidi
Akrep yelkovan arası çınlamalarda toplanıyor kavlimize bulutlar
Cayır cayır akan yağmur damlaları çiseleniyor
Mevsim tül perdeler takılı hülyalardan kalma
Kırmızı buğu sonrası bekleyiş nöbetleri yürek meddücezirlerinden kefenli
Suda boğulan balık hislerin uğultu ahında saplandı mehtap rüyama
Şems ar'aflar uykusuna kördüğümlüğümle müdavim
Mühim olaylar sonrası alabora oldu gönül gözlerim fırtınan geçidinde
Kahve molası şapırdatması iki dudak arası ahrazlık gösterimi
Sus ve puslar birikmiş avuçlarından avuçlarıma
Akdin yüreğimden aşk yüklensin gözlerine...
Gökyüzünün katman katman erimiş madenler gibi göründüğü ve
Arzın biriktirdiklerini kustuğu, bedenlerin ruhlarla eşleştiği güne yemin olsun ki…
Hissedebildikçe tenime yarılmış izini
Kirpiklerin aşk bakabildiğini dillendireceğim
Ağlamak tutmuş bir gülüşün yar/aya şifa olduğunu
Külün kana set olduğu izde bakacağım gözlerine
Yitirmedikçe şuurumu
Faslı aşk dillendiği her vakit ismini yâd edeceğim ve sessiz avazlar ile yutkunacağım ismini yüreğime
Memnunluk pişmanlık arası ayrık yazgıya bazen gözyaşı içlenip bazen hamd edeceğim…
Deşifre edilmiş zihin oyunları sek sek taşlarında günah çıkarma seanslarında, ömrüm bir tek gülüşün rehinlisi
Karanlığın matruşkasında her sokak ayrı bir gün batımı, yediveren güzelliği kirpiklerin gölgesi sırat köprüsü intizamında
Kaldırım sorgusunda can çekişen umutlarım ve anlatamadığım sen cümlelerim ar’aflın
Hayat kurgusu baştanbaşa sensiz ziyan
Anlatamıyorum seni Gülce’m
Herkeslerin kör olduğu bu şehir de seni anmak ve aramak ne çok ölüm...
Sür günü yüreğine
Gün, güneşe, sen güne gebe
İnsan dediğin bir candan saray
Bir yaz’ a, bir güz’ e bir de nefese
Aslı Birer
Mavi boyalı gök kubbeye tebessümle
Belki bir martı uçar da özgürce,
Hani çok isteyip, vazgeçtiğin her şeye
Son defa aralayıp sür günü kirpiklerine
Aslı Birer
Şimdi hangi adalet dindirir
Bir annenin evladına olan acısını
Şimdi hangi siyasi hareket söndürür
Bir babanın içindeki yangını
Su da boğulan balık çırpınışlarımda ölüp ölüp yaşam başlıyor hasretinden
Özge bahçesi bakışlarınım ufkunda sana tutkunluğum ölüm lisanından goncagül…
Sen yoksun ya ..!
Çarmıh ateşine su serpildi gönlü yağmurumdan
Göğsümün sevinç arzı yıkıldı, hasret tohumları yeşerdi
Rızasız sürgünler göründü ömrümün kırık aynasında
Güz muhabbetleri alevlendi mevsimi sevdada
Sen sustun ya..!
Dudak aralarımda tebessüm kıtlığı baş gösterdi
Irgatlığına gönlüm hasretine esir biçildi
Ensarlığım yürek yaranı muhacir edindi
Sen yoksun ya..!
Dalları kırıldı zeytin ağacının, yaprakları sustu rüzgârlara
Her sabah öten kuşlarım sükût etti
Uğramaz oldu kelebekler baş ucumda bıraktığım mektuplarına …
"Halel girdabında iğne ile kazıyorum toprağı,
azığım hasret,
rızkım sen"...
Saadet evveli çilen makbuldür
Anız yangını hüznün edasında noksan
Ey gönlümün Züleyha'sı
Simamın tebessümü..!
Yetiş yırtıldı göğün bağrı
Çatladı yıldırım sesinden meyva tohumları
Gün yüzün gerek çiçek açmama...
Derdi şüheda olanın, davası propaganda olmaz. Herkesin aklı da var fikri de! Şehitler siyaset malzemesi değildir. Gerektiği yerde gerektiği kadar susmak Erdemli bir davranıştır.
Herkesi saygıya davet ediyorum.
Okuyan kişiler.
Tahammül mateminde kaybetti ışığını pervin yıldızı, düşler kurdukça gözlerin ile tomurcuklandı hazanı gül
Tutkular zindanında boynumdaki prangasın sen, bileklerimde hasret kelepçesi
Anlattıkça seni sızılı karanlığa boynu kırıldı cümlelerimin
Sen ki gülüşüm azizesi, gözlerimin efsunu
Dudaklarımın buse sızısı
Bir bilsen ne serin sular yaktı sensiz tenimi
Ne ateşler ruhumda sevdanla serinledi
Sensiz yaşanmıyor gönlümün mührü, güz mevsimin güzeli...
Günaydın sevgili Atakızı.
Ben teşekkür ederim.
Yürekten dökülen duaların için Amin.
?si=RlhPpysVKYvbTZ-l
Mahzaya, mazhar us ile,
tut dilini ey dilbaz şair!!
Dikkat et de,
yıkılmasın bir daha sırça saray
Zira, toplayamaz bilesin,
bu defa can kırıklarını,
Birleşse tüm doktorlar…
Aslı Birer
Seyyah olup düştüm sabah sabah sayfalara,
Henüz hayatının baharında kuşlar vardı
Hüzünlü, yaşları çocuk, yazdıkları yaşını aşmış şiirci kuşlar…
Ne oldu saçı örüklü körebe oynayan Ayşe’nin düşlerine?
Ne oldu da büyüyüverdi çarçabuk?
Aslı Birer
Günaydın,
Teşekkürler sevgili Tuba en güzel söz ve besteyi İstiklal marşımızı sayfaya astığın için. Yüce yaradan bayrağına milletine sahip çıkan yürekli insanları korusun. Irakta şehit düşen askerlerimizin ruhları şad olsun. Ailelerine sabırlar diliyorum.
Üzgünüz.
İSTİKLAL MARŞI
Kahraman Ordumuza
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül; ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal.
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım.
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım,
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar?
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın,
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın,
Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı,
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı,
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda.
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar, ki şehadetleri dinin temeli,
Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli.
O zaman vecdile bin secde eder, varsa taşım,
Her cerihamdan, İlahî, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruhumücerret gibi yerden naaşım,
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal.
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal.
Mehmet Akif Ersoy
Saygılarımla
Aslıcım onları ayrı değerlendirmek gerek konunun siyasi boyutuna girersek işin içinden çıkamayız. Farklı Değerlendirme yaparsak afadın verdiği bir tas çorbayı bile iyilik zannedden insanlar var. salt iyilikten bahsedecek olursak hesapsız çıkarsız olan ve kişinin Kendi rızkından çıkandır. İşte insanın ruhunu doyuma ulaştıran gerçek iyiliğin tanımı bence budur.
Erdem, gücün yettiğince erdemsizliklerle mücadele etmektir. Ve bunu yönetecek yetkinlik ise; yüreğine tutunmak ve gücünü ondan almakta saklı.
Dünyanın en güzel yerleri neden deprem kuşakları olan bölgeler?
Ve insanlara yapılan en büyük kötülük de yaşam alanlarını bilimin ışığında kurmak yerine dedelerinin önerilerini uygulamaları için cahil bırakılmalarıydı bence.
Evet bu konuda size katılıyorum sevgili Nurgül, ama diyorum ya her iyilik iyilik olmadığı gibi her kötülük de kötülük olmayabilir. Evet halkın kendi istekleriyle yaptığı yardımları siyasi düşünceleri gölgelememeliydi burada hemfikiriz. Ama ben bu yardımları fakirleşen halktan toplamalarını da hoş görmüyorum ve onaylamıyorum. Çünkü biz görünürde bu tür afetler için fonlar ayıran bir devletiz. Bu fonları öncelikle kullanmak en son çare olarak da halkın yardımını istemek uygun olurdu. Farklı konulara hiç girmek istemiyorum çünkü konu dağılır.
Sonuç olarak ben de bu duruma çok üzüldüm ama keşke ölseydiler de demedim. Çok haklı bir serzenişti, bunu yapmamalıydık. Ama bir kesim de vardı ki ben de buradan onu hatırlatmak istiyorum. İzmir’de deprem olduğunda da hak ediyorlar GAVUR İZMİR diyenleri de bu vesileyle kınamak gerektiğini düşünüyorum. Bak buradan nasıl bir sonuç çıktı! Demek ki doğa olaylarının dindarlık ile hiçbir ilişkisi yokmuş. Allah hiçbir bölgeye ayrıcalık tanımıyor çünkü o dünyayı yaratırken en başından sistemi kurmuş dünyayı yaşanılır hale getirmek için depremlerin olması gerektiğinden( bunu bilim de söylüyor) öyle yaratmış. Daha sonra insanların buna göre yapılanması gerekirken gidip de fay hatları üzerinde yapılanmaları, dayanıksız evler yapmaları, tamamen kendi sorumlulukları olduğu da apaçık ortaya çıkmıştır. Öyleyse bundan böyle herkes bu gerçeği kabul edip bilime güvenmeli.
Aslında, iyilik de halkına bilimin ışığında yaşamayı öğretmek çıkıyor buradan. Ve bir devlet gerçekten kötülük yapmak istiyorsa… devleti oluşturan milletine hurafeleri çeşitli yollarla empoze edip köleleştirmek olur diyorum.
Bazen de kötü gibi gördüğümüz şeyler en büyük iyilikler olabilir.
Bizler toplumsal olarak iyilik bilmiyoruz kendi istediğimiz gibi sonuç almayınca elimizle verdiğimizi dilimizle ziyan ediyoruz 6 Şubat depreminde seçim sonrası Sosyal medyadan verdiklerini haram eden millet gibi eğer bilseydik vermezdik diyebilecek kadar alçalabiliyoruz. Oysaki bunun adı iyilik bile değil Sosyal sorumluluktur olması gerekendir. Hesap yapılmaması gereken bir durumdur. Bu kadar büyük felaket sonrası bile dilimizden bu sözler dökülebiliyorsa biz toplumsal anlamda hakikaten iyiliğin ne olduğunu bilmiyoruz. Keşke bir babanın elindeki bisküvi ile çocuğunu beklediği o görüntüleri izlemeseydik. varsın kime oyunu verirse versin. Yeterki enkazın üstünde çaresizce beklemesin. verdiğimiz bir battaniye mi örtecek bu acıları yüreği yanmış insanı öyle ısıtmak kolaymı? Bu insanlığa Yazık diyorum başka da bir şey demiyorum.
Ve bütün bunlar iyiliğin genel tanımları ve sonuçlarıdır. Önemli olan ise bencillikten sıyrılıp, ayırt etmek ve kaş yaparken göz çıkarmamaya dikkat etmektir. Çünkü iyilik ve kötülük görecelidir.
Mesela; iki yaşlı insanın yol kenarında beklediğini gördünüz ve yardım etmek istediniz. Birine yardım ettiğinizde gerçekten karşılığını bulur ve hakikaten iyilik yapmış olursunuz.
Diğer kişi sizi reddedebilir ona yaşlı muamelesi yaptığınızı düşünebilir bunu kendisine hakaret olarak algılayabilir.
Kendince haklıdır çünkü orada sizden bir talebi olmamıştır. Bu duruma maruz Kalan kişi o kişiye nankörlük yakıştırması yapar çünkü iyilik düşündüğü için kendini haklı görür. Oysaki gerçek hiç de öyle değildir.
Bu örnekten çok daha ağır sonuçlar doğuran iyiliklerden doğan mağduriyetler hiç de az değildir.
:)
Gelişmiş toplumların en önemli özelliklerinden biri özsaygı ve bu farkındalık toplulukları kötücüllükten uzaklaştıran iyinin hakim olduğu toplumlara dönüştürür.