Uzun,beyaz kirpikler.Gölgesi dokunmanın elifi.Çok oldu okumayalı.Suya değiyor.Sonra köpükler içinde bir dağ.Sisten ve arzudan.Ağzıyla bakıyor.Ağzı gül ocağı.Masada onlarca ev.Unuttuğum korku,sevindiğim pişmanlık…Parmaklarımda yirmi yedi hayıf,yirmi yedi boğum.Gövdem Akdeniz.İçimde yaprak harmanı sözler.Yasemin kokularından bir karınca Ben şimdi bı kalbi,bu cezayı,bu sarı zamanı… ~ Ey kutsal yanlış…ölü doğru uyanıyor.
İstanbul’da güneşli bir günün sabahında Topkapı Sarayı’nın avlusunda bulunan Has Oda’nın kapısı açıldı. Uzun boylu genç bir adam arka bahçeye doğru ilerliyordu. Bu kişi, Avrupa’yı titreten, koca Akdeniz’i hâkimiyet altına alan Osmanlı Devleti’nin kudretli hükümdarı Kanunî Sultan Süleyman’dan başkası değildi. Devlet işlerinden vakit buldukça soluklanmak için arka bahçeye çıkar, ağaçları, kuşları, denizi seyrederdi.
O gün deniz, ağaçlar bir başka güzeldi, yalnız ağaçlardan birkaç tanesinin yapraklarının buruştuğunu fark etti. Hemen yanlarına yaklaştı ve eliyle tutup incelemeye başladı. Biraz sonra ağaçların neden buruştuklarını anlamıştı. Karıncalar sarmıştı o güzelim dallarını. Aklına bir çözüm yolu geldi. Ağaçları ilaçlatacaktı. Böylece ağaçlar karıncalardan kurtulacak ve rahat bir nefes alacaklardı. Fakat birkaç dakika daha düşününce bu fikrin o kadar da iyi olmadığını anladı. Karıncalar da can taşıyordu, ağaçları ilaçlatırsa onlar ölebilirdi. İşin içinden çıkamayacağını anlayan Kanunî, bu konuyu danışmak için hocası Ebussuud Efendi’yi aramaya koyuldu. Hocasının odasına gitti. Ama hocası odada yoktu. Hemen oracıkta bulduğu kâğıt parçasına kafasına takılan soruyu edebî bir üslupla yazdı ve hocasının rahlesi üzerine bıraktı.
Birkaç saat sonra hocası odasına gelmiş ve rahlenin üzerinde el yazısı ile yazılmış kâğıdı görmüştü. Eline hat kalemini alan Ebussuud Efendi, talebesinin soruyu yazdığı kâğıdın altına bir şeyler yazdı ve kâğıdı rahleye bıraktı.
Kanunî bir ara tekrar hocasının odasına uğradı. Hocası yine yerinde yoktu; ama rahlenin üzerine bırakmış olduğu kâğıdın üzerine kendi yazısı dışında bir şeylerin daha yazılmış olduğunu gördü. Merakla kâğıdı eline aldı ve okumaya başladı. Yazıyı okuyunca yüzünde bir tebessüm belirdi. Kâğıdın üst kısmında Kanunî’nin hocasına yazdığı sual vardı. Kanunî şöyle diyordu hocasına:
Meyve ağaçlarını sarınca karınca Günah var mı karıncayı kırınca?
Hocası Ebussuud soruyu şöyle cevaplıyordu:
Yarın Hakk’ın divanına varınca Süleyman’dan hakkın alır karınca.
Karıncalar,insanlara benzer.Ordularını savaşa sokarlar,düşmanlarını korkutmak için spreyler kullanırlar,esir alırlar,çocuk işçi kullanırlar.Televizyon izlemek dışında her şeyi yaparlar.
bizim evi istila ettiler... dördüncü katta ne işiniz var değil mi? bir iki tanesine müsamaha gösterdim fakat her yerde ve sürekli seyahat halindeler... yatağımı da paylaşıma açamam ya... gördüklerimi öldürmeden pencereden atıyorum... ben öldürmüyorum. soğuk hava öldürüyor...
küçükken bu türden çokça tükettiğim bebekliğime yakinen şahit olmuş tüm kişilerce ulu orta, defalarca söylenmiştir. söylenmektedir.
bense tembelliğimin nedenini kendimi bilmediğim o dönemlerimde bu küçük böcüklerle beslenmem olarak görür, buna engel olmayı başaramamış cümle alemi kınarım.
“Küçük bir karıca kalemin kağıt üstüne bir şeyler yazdığını gördü.gitti, bu sırrı öbür karıncalar söyledi.”o kalem kağıda şaşılacak şeyler yazdı.fesleğen gibi,susam gibi,gül gibi acayip şeyler yaptı”dedi.karıncanın biri dedi ki”o, sanatı yapan parmaklarındır.bu kalem iş görmek de esas değil fer’dir.”Üçüncü karınca; ”iş ne parmaktan ne kalemden geliyor” dedi.”iş asıl koldan geliyor.çünkü zayıf parmaklar, onun zorlamsı ile kalemi tutuyor ve yazdırıyor.”bu görüşler, bu konuşmalar böylece uzadı gitti.karıncaların beyine kadar ulaştı.karıncaların beyinin birazcık anlayışı vardı,zeki idi.dedi ki:”bu hüneri suretten,görünüşte bilmeyin.çünkü uyuyan yahut ölen bir kişinin böyle şeylerden haberi bile yoktur.”suret, görünüş elbiseye, asaya benzer.cansızdır, akılsızdır, oynamaz, hareket etmez.Allah’ın lütfu ve ihsanı olmayınca,bu aklın bu gönlün cansız kalacaklarından karınca beyinin haberi yoktu.Allah bir an için olsun, akıldan yardımını kesecek olsa, her şeye eren akıl aptallıklar etmeye başlar.”………………………………………………………………(mesnevi)
birgün arabamın bagajında büyük bir karınca gurubunun yaşadığının farkına vardım. onları oradan kovmaya kıyamadım. şimdi onlar için günübirlik şeker koyuyorum bağaja. onlarda arabamın diğer bölümlerine gelmiyorlar. mesut mutlu bahtiyar yaşayıp gidiyoruz :)
karınca, en sevdiğim hayvandır. çocukken sokaktan alıp evcilleştirmeye çalışırdım da kaçarlardı her zaman içine koyduğum sakız kutusundan. o gün bugündür bi ayrı severim karıncaları.
Bir karinca agirliginin 50 kati agirligi kaldirabilir, 30 kati agirligi cekebilir ve zehirlendiginde her zaman sag tarafina dogru duser. (nasil tespit etmisler inanin cok merak ediyorum)
Karıncalar suyun altında iki hafta yaşayabiliyorlarmış İşte mutfak lavabosunda görülen karıncaları yok etmek için musluğu açıp onları su ile vurmaya çalışmanın ne kadar anlamsız ve boş bir çaba olduğunu gördünüz, ama yok 'ben bundan zevk alıyorum amacım onları öldürmek değil' diyorsanız ben bilmem :))
bizim fakültenin amblemi.. hatta karınca marşımız da var ama unuttum şimdi..çok sevimli şeyler.. bulduklarımı elime alır kollarımda falan yürütürüm..kıyamam onlara
daha stratejik bir çalışma içine girdim elbette ben de..şöyle ki: eve dadanan bu karıncalar evin neresinde olursa olsun en ufak ekmek kirintisini dahi buluyorlardi.Her seyi denemistim. kahve,gaz yagi, kirec, karinca yemi, pudra... Fakat bana misin demiyorlardi. Bir plan yaptim.izledim bunlari, ekmek kirintisini bulan karinca hemen digerlerine haber veriyordu. Evin bazi yerlerine ekmek yerlestirdim. Bir karincanin bulmasini bekledim.Karinca ekmegi bulunca digerlerine haber vermeye gidiyordu. Ben de hemen ekmegi ortadan kaldiriyordum.. Tabii karinca yalanci duruma dusuyordu. Bir gunluk bir calisma ile (ama belki 500 defa ekmegi koyup kaldirdim haberci karincayi kandirmak icin) haberci karincalarin hepsini yalanci duruma düsürdüm. Böylece artik'şurda ekmek var' deseler bile kimse inanmayacakti.Ve aynen oyle oldu. Bir daha eve karinca ugramaz oldu.
dünyadaki en küçük canlılardan biridir bu yuzden gözlerinde problem olanlar göremez...ve dunyadaki tek uyumayan canlıdır.... not:acaba uyku ilacı versek uyurlarmı....
Buralar zamanında dağ tepe ormanmış. Milyonlarca karınca yuvası yıkmış dev kepçeler, insanlara yuva olsun diye,, kimse ekmek parasından olmamış illaki hurafeye nispet olsun diye...
Etrafimiz tamamen sarılmış durumda. Alışkanlıklar insanın duygularını köreltiyor. Hala mayın üstünde ayakta duruyorum. Neler olacağını kestirmek çok zor.
Zayıftı. Açlıktan ölmeliydi. Bu sağlık için en iyisiydi. Dışarıda, güçlü beir rüzgar esiyor, kurtlar ısınabilmek için koşturup duruyordu.
Son bir kez deneyeyim mi, önerisinde bulundu. Minik bulutlar, gökyüzüne minik bulutlar serpişmiş görünümü veriyordu ve bu da bir şeydi. boris vian,karıncalar
karıncaları tutup teker teker öldüren 4 yaşındaki çocuğa arkadaşım olan annesi ilk eğitimlerinden birini vermek ister en acınası ses tonuyla yazık diilmi oğlum bak onunda annesi var annesi ağlar sonra der çocuk:ağlamazz ben onun annesinide babasınıda öldürdüm...
Uzun,beyaz kirpikler.Gölgesi dokunmanın elifi.Çok oldu okumayalı.Suya değiyor.Sonra köpükler içinde bir dağ.Sisten ve arzudan.Ağzıyla bakıyor.Ağzı gül ocağı.Masada onlarca ev.Unuttuğum korku,sevindiğim pişmanlık…Parmaklarımda yirmi yedi hayıf,yirmi yedi boğum.Gövdem Akdeniz.İçimde yaprak harmanı sözler.Yasemin kokularından bir karınca
Ben şimdi bı kalbi,bu cezayı,bu sarı zamanı…
~
Ey kutsal yanlış…ölü doğru uyanıyor.
~Şükrü Erbaş
Kararınca.
Karincanin caliska bir hayvandir
İstanbul’da güneşli bir günün sabahında Topkapı Sarayı’nın avlusunda bulunan Has Oda’nın kapısı açıldı. Uzun boylu genç bir adam arka bahçeye doğru ilerliyordu. Bu kişi, Avrupa’yı titreten, koca Akdeniz’i hâkimiyet altına alan Osmanlı Devleti’nin kudretli hükümdarı Kanunî Sultan Süleyman’dan başkası değildi. Devlet işlerinden vakit buldukça soluklanmak için arka bahçeye çıkar, ağaçları, kuşları, denizi seyrederdi.
O gün deniz, ağaçlar bir başka güzeldi, yalnız ağaçlardan birkaç tanesinin yapraklarının buruştuğunu fark etti. Hemen yanlarına yaklaştı ve eliyle tutup incelemeye başladı. Biraz sonra ağaçların neden buruştuklarını anlamıştı. Karıncalar sarmıştı o güzelim dallarını. Aklına bir çözüm yolu geldi. Ağaçları ilaçlatacaktı. Böylece ağaçlar karıncalardan kurtulacak ve rahat bir nefes alacaklardı. Fakat birkaç dakika daha düşününce bu fikrin o kadar da iyi olmadığını anladı. Karıncalar da can taşıyordu, ağaçları ilaçlatırsa onlar ölebilirdi. İşin içinden çıkamayacağını anlayan Kanunî, bu konuyu danışmak için hocası Ebussuud Efendi’yi aramaya koyuldu. Hocasının odasına gitti. Ama hocası odada yoktu. Hemen oracıkta bulduğu kâğıt parçasına kafasına takılan soruyu edebî bir üslupla yazdı ve hocasının rahlesi üzerine bıraktı.
Birkaç saat sonra hocası odasına gelmiş ve rahlenin üzerinde el yazısı ile yazılmış kâğıdı görmüştü. Eline hat kalemini alan Ebussuud Efendi, talebesinin soruyu yazdığı kâğıdın altına bir şeyler yazdı ve kâğıdı rahleye bıraktı.
Kanunî bir ara tekrar hocasının odasına uğradı. Hocası yine yerinde yoktu; ama rahlenin üzerine bırakmış olduğu kâğıdın üzerine kendi yazısı dışında bir şeylerin daha yazılmış olduğunu gördü. Merakla kâğıdı eline aldı ve okumaya başladı. Yazıyı okuyunca yüzünde bir tebessüm belirdi. Kâğıdın üst kısmında Kanunî’nin hocasına yazdığı sual vardı. Kanunî şöyle diyordu hocasına:
Meyve ağaçlarını sarınca karınca
Günah var mı karıncayı kırınca?
Hocası Ebussuud soruyu şöyle cevaplıyordu:
Yarın Hakk’ın divanına varınca
Süleyman’dan hakkın alır karınca.
eve attığım karıncalardan dinlediğim masallar kadardı günâh, aptaldım, inandım.
Cesaret ve çalışkanlık
yardımlaşma ve organize olma
Karıncalar,insanlara benzer.Ordularını savaşa sokarlar,düşmanlarını korkutmak için spreyler kullanırlar,esir alırlar,çocuk işçi kullanırlar.Televizyon izlemek dışında her şeyi yaparlar.
Cüssesine göre en büyük beyinli hayvan karıncadır.Toplam ağırlığının %6'sını oluşturur.
Çalışkan, akıllı, organize yaratıklar
nedır
bizim evi istila ettiler...
dördüncü katta ne işiniz var değil mi?
bir iki tanesine müsamaha gösterdim fakat her yerde ve sürekli seyahat halindeler... yatağımı da paylaşıma açamam ya...
gördüklerimi öldürmeden pencereden atıyorum...
ben öldürmüyorum. soğuk hava öldürüyor...
çalışkanlığıyla ünlü böcüktür.
küçükken bu türden çokça tükettiğim bebekliğime yakinen şahit olmuş tüm kişilerce ulu orta, defalarca söylenmiştir. söylenmektedir.
bense tembelliğimin nedenini kendimi bilmediğim o dönemlerimde bu küçük böcüklerle beslenmem olarak görür, buna engel olmayı başaramamış cümle alemi kınarım.
vakti zamanda adamın biri bir karınca görür,bir dağın yamacında,hiç durmadan yol alan,tüm engelleri saatlere varan süerelerde olsa aşmaya çalışan..dayanamaz sorar.
-bunca çaba,bunca yorgunluk niye..niye tekbaşınasın yolunumu kaybettin..?
-hayır..yolum doğrudur..gideceğim yerde bellidir.!
-ama tekbaşına ne kadar gidebilirsin ki?
-amaç güzelse vakit sorulmaz yola.!
-nereye yolun peki.?
-şu dağın arkasına.!
-orda ne var,seni oralara götürecek
-sevdiğim..!
-o dağın arkasına varamazsın..
-varamasamda, yolunda ölürüm..!
“Küçük bir karıca kalemin kağıt üstüne bir şeyler yazdığını gördü.gitti, bu sırrı öbür karıncalar söyledi.”o kalem kağıda şaşılacak şeyler yazdı.fesleğen gibi,susam gibi,gül gibi acayip şeyler yaptı”dedi.karıncanın biri dedi ki”o, sanatı yapan parmaklarındır.bu kalem iş görmek de esas değil fer’dir.”Üçüncü karınca; ”iş ne parmaktan ne kalemden geliyor” dedi.”iş asıl koldan geliyor.çünkü zayıf parmaklar, onun zorlamsı ile kalemi tutuyor ve yazdırıyor.”bu görüşler, bu konuşmalar böylece uzadı gitti.karıncaların beyine kadar ulaştı.karıncaların beyinin birazcık anlayışı vardı,zeki idi.dedi ki:”bu hüneri suretten,görünüşte bilmeyin.çünkü uyuyan yahut ölen bir kişinin böyle şeylerden haberi bile yoktur.”suret, görünüş elbiseye, asaya benzer.cansızdır, akılsızdır, oynamaz, hareket etmez.Allah’ın lütfu ve ihsanı olmayınca,bu aklın bu gönlün cansız kalacaklarından karınca beyinin haberi yoktu.Allah bir an için olsun, akıldan yardımını kesecek olsa, her şeye eren akıl aptallıklar etmeye başlar.”………………………………………………………………(mesnevi)
birgün arabamın bagajında büyük bir karınca gurubunun yaşadığının farkına vardım. onları oradan kovmaya kıyamadım. şimdi onlar için günübirlik şeker koyuyorum bağaja. onlarda arabamın diğer bölümlerine gelmiyorlar. mesut mutlu bahtiyar yaşayıp gidiyoruz :)
karınca, en sevdiğim hayvandır. çocukken sokaktan alıp evcilleştirmeye çalışırdım da kaçarlardı her zaman içine koyduğum sakız kutusundan. o gün bugündür bi ayrı severim karıncaları.
Çalışmak,çalışmak,çalışmak...
Daha başka nasıl anlatılır? :)
Bir karinca agirliginin 50 kati agirligi kaldirabilir,
30 kati agirligi cekebilir ve
zehirlendiginde her zaman sag tarafina dogru duser.
(nasil tespit etmisler inanin cok merak ediyorum)
Karıncalar suyun altında iki hafta yaşayabiliyorlarmış
İşte mutfak lavabosunda görülen karıncaları yok etmek için musluğu açıp onları su ile vurmaya çalışmanın ne kadar anlamsız ve boş bir çaba olduğunu gördünüz, ama yok 'ben bundan zevk alıyorum amacım onları öldürmek değil' diyorsanız ben bilmem :))
bizim fakültenin amblemi.. hatta karınca marşımız da var ama unuttum şimdi..çok sevimli şeyler.. bulduklarımı elime alır kollarımda falan yürütürüm..kıyamam onlara
iki karınca bir sayfanın üzerinde gezerken biri diğerine seslenir:
-harfler ne kadar da güzel..
diğeri:
-harfleri yazan kalem daha da güzel...
öteki:
-ya kalemi tutan ele ne demeli? marifet onda mı yoksa?
tekrar öbür karınca:
-ele gücü ve marifeti veren O Yüce Zat'tan hepsi...yazıyı yazdırandan geliyor bu güzellik...
vesselâm..
mübarek bereketli ve sevimli bi canlı. Allah ne güzel yaratmış.
daha stratejik bir çalışma içine girdim elbette ben de..şöyle ki:
eve dadanan bu karıncalar evin neresinde olursa olsun en ufak ekmek kirintisini dahi buluyorlardi.Her seyi denemistim. kahve,gaz yagi, kirec, karinca yemi, pudra... Fakat bana misin demiyorlardi. Bir plan yaptim.izledim bunlari, ekmek kirintisini bulan karinca hemen digerlerine haber veriyordu. Evin bazi yerlerine ekmek yerlestirdim. Bir karincanin bulmasini bekledim.Karinca ekmegi bulunca digerlerine haber vermeye gidiyordu. Ben de hemen ekmegi ortadan kaldiriyordum.. Tabii karinca yalanci duruma dusuyordu. Bir gunluk bir calisma ile (ama belki 500 defa ekmegi koyup kaldirdim haberci karincayi kandirmak icin) haberci karincalarin hepsini yalanci duruma düsürdüm. Böylece artik'şurda ekmek var' deseler bile kimse inanmayacakti.Ve aynen oyle oldu. Bir daha eve karinca ugramaz oldu.
geldikleri yerleri tesbit edip kahvelerle kapadım.olmadı silikonla kapattım.. yok başka bir noktadan geri geldiler..
dünyadaki en küçük canlılardan biridir bu yuzden gözlerinde problem olanlar göremez...ve dunyadaki tek uyumayan canlıdır....
not:acaba uyku ilacı versek uyurlarmı....
Buralar zamanında dağ tepe ormanmış. Milyonlarca karınca yuvası yıkmış dev kepçeler, insanlara yuva olsun diye,, kimse ekmek parasından olmamış illaki hurafeye nispet olsun diye...
az önce bi tane yedim..
Etrafimiz tamamen sarılmış durumda. Alışkanlıklar insanın duygularını köreltiyor. Hala mayın üstünde ayakta duruyorum. Neler olacağını kestirmek çok zor.
Zayıftı. Açlıktan ölmeliydi. Bu sağlık için en iyisiydi. Dışarıda, güçlü beir rüzgar esiyor, kurtlar ısınabilmek için koşturup duruyordu.
Son bir kez deneyeyim mi, önerisinde bulundu. Minik bulutlar, gökyüzüne minik bulutlar serpişmiş görünümü veriyordu ve bu da bir şeydi. boris vian,karıncalar
karıncaları tutup teker teker öldüren 4 yaşındaki çocuğa arkadaşım olan annesi ilk eğitimlerinden birini vermek ister en acınası ses tonuyla
yazık diilmi oğlum bak onunda annesi var annesi ağlar sonra der
çocuk:ağlamazz ben onun annesinide babasınıda öldürdüm...
karıncaları sewelim, karıncalara ösgürlük...
ayrıca eski bi yalnızlık türküsü...