ki ab/şar çağıltısı ve su sesiydin kuytumda akan, künhüme vakıf hekim ırmağı…, ve şırıltısına kapadım gözlerimin kan çanağını; şelale hırsızı nazarın, yüksekten aşağı akan tepe taklak yaşamda, canımı yaktığından habersiz; çokluğunla…, hiç az düşkünün değildim ki senin, ve kabirde çürüyen en son tense, ömrümce taşırım, bakışının izlerini yüzümde…,
ah şimdi; herkes kendi yükünü taşısın, sonunda bölüştük kederi…, turuncu gülüm, turuncu gülüm, turuncu gülüm; nefe/ss/iz kalmış bir saat kapaklanıyor, acele vedamıza…,
gözlerimden gemiler devriliyor kırmızı sulara, sarıl sarıl sarıl/ma vakti geldi ve bu tasalı musafahasızlığa, bakma ağladığıma…, ağlak bir güvercinim ben, keklik olmaktan uyandırdığın o güvercin ki, bozkırından koparılmış ve ellerin yurdunda garipler garibi, sürgün di/yârında yüreği pas içinde…,
kaldır ayrılığın perdesini hekimim, gözlerimiz son kez kamaşsın ayniyetle, gözbebeklerimiz hicapla yere baksın, uzun sürmez bilirsin zaten, efsunkâr muhabbetler…, hızır ilyas tepesinde bir yetimhane türküsü gibi, şimdi ayrılık…,
kızıl yaprakları katmer katmer ayrılıp, mendile sarılmış goncanın; kış ikindisi akşam ayazında, göz yaşıyla ıslak kaldırımlara bırakılan bir gül dalı gibi, terkedilmiş ve ıssızım…,
ideolojisi olmaz ayaklar altında kalmanın, ve ah ki; evrensel bir buğu gibi göz pınarlarında, ölümsüzlüğe mütemayil bir nefesken, ve; kendisinden gayrısını istemez bir kafes müstakili, ve insanın hayatta bir kere öleceğine kaniyken, sadece tomurcuk gülleri değil, baharın en tazesini getirdin sen bana…, ve bir ölüyü dirilttin, her yanım kan kızılı gül içinde…,
Kanım,kanımız,onun kanı... Nasılda aldatıcı bu sözler! Nasılda kirletiyor insanı bu sözler! Erdemler yakıştırıyoruz kana,eğilimler, Hatta kanılar sözler:'kanım söyle diyor bana,kanım şunu emrediyor'... Kanın sana hiçbir şey sözlemez Yonas, Sana vereceği bir buyrukta yoktur. Yapman gerektiğini sandığın bişey varsa yap, Ama gelip kanından bir daha söz etme bana! ... adriANA....
Kan nedir sorusuna kısaca, 'yaşam suyu' yanıtını vermek yanlış olmaz. Bu sıfatını, dokulara sürekli olarak oksijen ve gıda maddesi taşıyarak onların yaşamasını sağladığı için hak etmektedir.
Kalbin pompalaması ile tüm vücudu en uç dokularına kadar dolaşan kan, bu dolaşımı sırasında akciğerden aldığı oksijeni yani temiz havayı tüm dokulara taşırken, dokulardan da kirli havayı yani karbondioksiti alarak atılmak üzere akciğerlere taşır.
Aynı dolaşımı sırasında gıda maddelerini dokulara iletirken, dokularda birikmiş gıda atıklarını da vücut dışına atılmak için böbrekler gibi organlara taşır.
Su ve madensel tuzlar da insanın yaşaması içim temel olan etkenlerdir. Kan, tüm dokulara gerekli olan suyun ve madensel tuzların iletilmesi görevini de yapar.
Kanın ayrıca vücudu hastalık etkenlerine karşı korumak gibi bir görevi de vardır. Bu görevini, akyuvarlar (lökosit) ve antikorlar gibi bağışıklı elemanları üreterek ve gerekli yerlere ulaştırarak yapar.
Kanın elemanları? Kanı, kan hücreleri ve kan sıvısı olarak başlıca iki gruba ayırabiliriz. Kan sıvısında gıda maddeleri, protein su, madensel tuzlar ve bağışıklık elemanları bulunur. Kan hücreleri eritrositler (alyuvarlar) , lökositler (akyuvarlar) , ve trombositlerdir (kan pulcukları) . Eritrositlerin görevi, yapısında bulundurduğu, kana kırmızı rengini veren hemoglobin ile dokular arasında oksijen ve karbondioksit gibi gazların taşınmasını sağlamaktır. Bir mililitre kanda 4-5 milyon adet eritrosit bulunur.
Lökositler, mikroskop altında incelendikleri zaman farklı görüntüler gösteren bir grup hücredir. Vücuda giren, aralarında mikrop ve virüs gibi hastalık etkenlerinin de bulunduğu yabancı cisimlere karşı mücadelede her biri ayrı görevler üstlenirler. Lökositler bir mililitre kanda 4-10 bin civarında bulunurlar.
Trombositlerin görevi, kanamaya karşı vücudu korumaktır. Bir mililitre kanda 200-400 bin civarında bulunan trombositler normal koşullarda kan sıvısı içinde birbirinden ayrı yüzerlerken, kanama halinde bu bölgede birbirlerine yapışarak ve bünyelerine, kanın sıvı kısmında bulunan fibrin gibi, pıhtılaşmada görevli diğer elemanları da alarak pıhtı oluşumunu sağlar.
Kan grupları Kan, antijen yapısı nedeniyle değişik gruplarda sınıflandırılmaktadır. Bir grupta kanı olan kişiye başka gruptan kan verildiğinde damar içinde pıhtılaşma gibi tehlikeli tablolar görülür. Kan grupları ABO ve Rh olmak üzere başlıca iki sistemdedir. ABO sistemi açısından bir kişinin kanı A, B, AB veya O gruplarında yer alır.
Rh faktörü açısından ise, bu faktörü bulunduran kişiler Rh + (pozitif) , bulundurmayan kişiler ise Rh - (negatif) olarak sınıflandırılırlar.
Her ikisi bir arada değerlendirildiğinde ise A Rh +, A Rh -, B Rh+, B Rh-, AB Rh+, AB Rh-, O Rh+ ve O Rh- olmak üzere toplam sekiz tip kan bulunmaktadır.
KANIN YAPISI Kan, damarlar içerisinde sürekli hareket halinde olan canlı bir sıvıdır. Bu sıvı, iki temel kısımdan oluşmaktadır: Plazma ve Hücreler.
Plazma kısmı büyük oranda sudan meydana gelir ve içerisinde, besin maddeleri, proteinler ve metabolitler gibi bir çok katı maddeyi barındırmakta ve bunların dokulara naklini sağlamaktadır. Normal bir insanda 5000-6000 mL (5-6 litre) kadar kan bulunmaktadır. Kanın % 50-60' sıvı kısım olan plazmadan ve %40-50'si ise hücrelerden meydana gelmektedir.
Plazma: Plazmanın % 90'ı sudur. Kalan %10 ise katı maddeleri içerir. Bunların % 8'i proteinler, % 2'si ise diğer çözünmüş maddelerdir.
Kanın temel protein içeriği şöyle özetlenebilir: Eritrositler: Eritrositler, kanın en yoğun hücre grubudur. Kandaki ertrositlerin hacminin, kan hacmine oranına Hematokrit denir. Bu değer, kadınlarda %38-46; erkeklerde ise, % 40-54 arasında değişir.
Eritrositler içinde bulunan hemoglobin molekülü, eritrositin temel işlevi olan gaz transportunu sağlamaktadır. Bu molekül, akciğerlerde oksijen bağlayarak, vücut hücrelerine taşımakta, oradan aldığı atık madde olan karbondioksiti de akciğerlere taşıyarak, vücuttan uzaklaştırılmasını temin etmektedir. Normal hemoglobin düzeyi, 12-16,5 gr/dL arasındadır. 12 gr altındaki hemoglobin düzeyleri, anemiyi (kansızlığı) işaret eder ve nedenlerinin araştırılması gerekir.
Normalde, kanın her mikrolitresinde 4 - 6,5 milyon eritrosit bulunmaktadır. Kan bankalarında, ağırlıklı olarak Eritrosit içeren kan komponentleri yani Eritrosit Süspansiyonları elde edilmektedir. Böylece kanın plazma kısmı ayrıştırılmış olmakta ve hastaya gereksiz olarak plazma verilmesi engellenmiş olunmaktadır. Bunun bir avantajı da, ayrıştırılmış olan plazma, dondurularak saklanabilmekte ve plazma ihtiyacı olan başka bir hastada kullanılabilmektedir. Bir kısım plazmadan da, kan ürünleri elde edilebilmekte ve bu ürünlere ihtiyaç duyan hastalara verilmektedir.
Nötrofiller: Bu hücrenin ana işlevi, vücuda zararlı olan yabancı materyalleri bulmak ve tahrip etmektir. Bulduğu yabancı materyali, fagositoz denen bir yöntemle içine alır ve içindeki çeşitli enzimlerle tahrip eder.
Bazofiller: Bazofillerin de fagositoz yeteneği vardır ama asıl fonksiyonunu, çeşitli maddeler salgılayarak gösterir.
Eozinofilller: Eozinofiller de nötrofiller gibi yabancı materyali yok etmek görevi olan hücrelerdir. Özellikle, parazitlere bağlı enfeksiyonlarda belirgin rol oynarlar.
Monositler ve Makrofajlar: Bu hücreler fagositoz yapma yeteneğindedir ve lenfositlerle direkt veya indirekt yoldan bağışıklık sisteminin regulasyonunda önemli rol oynarlar. Monositlerin dokularda bulunan şekline makrofaj denir.
Lenfositler: Bu hücreleri bağışıklık yanıtının humoral kısmını oluştururlar. Çok çeşitli fonksyonlara sahip bu hücrelerin en temel işlevi, mikroorganizmaları tanıyıp, onlara karşı antikor yapımını gerçekleştirmektir.
Trombositler: Trombositler kanın en küçük hücreleridir ve eritrositler gibi çekirdeksizdirler. Normalde kanın bir mikrolitresinde 100.000-400.000 kadar trombosit vardır. Esas özellikleri, pıhtılaşmada oynadıkları önemli roldür. Kan bankalarında, tam kandan ayrıştırılmak suretiyle Trombosit Süspansiyonları elde edilmekte ve sadece bu hücreye gereksinimi olan hastalarda kullanılabilmektedir. Trombosit süspansiyonları, aferez yoluyla da elde edilebilmektedir.
KAN HASTALIKLARI Aplastik anemi Granülositopeni Lökopeni Megaloblastik anemi Pansitopeni Pernisyöz anemi kan kanseri lösemi
1-) Aplastik terimi yeni dokular meydana getirebilme yeteneğinden yoksun olan, fonksiyonunu tam icra edemeyen manasına gelir ve burada kemik iliğinin fonksiyonunu tam olarak icra edememesini işaret eder. Anemi kan hücrelerinin sayısının normalden düşük olması durumudur. Tipik olarak anemi düşük eritrosit (alyuvar - kırmızı kan hücresi) sayımını tanımlar ama aplastik anemi hastalarında üç kan hücresi tipininin de sayımı düşüktür; yani eritrosit (alyuvar) , lökosit (akyuvar) ve trombosit sayımları genel olarak düşüktür.
TEDAVİ: Aplastik anemi tedavisi bağışıklık sisteminin günlük ilaç alımıyla bastırılması veya ciddi vakalarda kemik iliği naklini içerebilir.
Kemik iliği naklinde eski kemik iliği hücreleri bir vericiden alınan yeni hücrelerle değiştirilir. Böylece hasta yeni bir bağışıklık sistemine kavuşmuş olur. Yine de bu yeni üretilen lökositlerin (akyuvarların) vücudun geri kalan bölümüne saldırma riski mevcuttur
2-) Granülositopeni kandaki granülosit yoğunluğunun anormal biçimde düşük olması durumudur. Bu durum vücudun bağışıklık sistemini negatif etkiler ve enfeksiyon riski yükselir. Bazı ilaçların yan etkisi olarak ortaya çıkabilir.
Lökopeni veya Lökositopeni dolaşımdaki kanda bulunan lökosit (akyuvar veya beyaz kan hücresi) sayısının azalması durumuna verilen isimdir. Lökositlerin ana görevi enfeksiyonlarla savaşmak olduğu için, lökosit sayısındaki düşüş enfeksiyon oluşumu riskini yükseltmektedir.
Lökosit tiplerinin en yüksek sayıda bulunanı nötrofildir. Nötrofil sayısındaki azalmaya ise nötropeni denir. Nötropeni kavramı bazen lökopeni yerine kullanılır, bunun nedeni nötrofil sayımının enfeksiyon riskinin en önemli göstergesi oluşudur. Yine de, nötropeniyi lökopeninin bir altkümesi olarak değerlendirmek en doğrusudur.
Kemoterapi, lösemi, miyelofibroz ve aplastik anemi düşük lökosit sayımlarına yol açabilir. Ayrıca, bazı yaygın ilaçlar da lökopeniye neden olabilir. Lökopeni tam kan sayımı yardımıyla tanımlanabilir.
Megaloblastik anemi, B12 vitamini ve folik asit eksikliği sonucu oluşan bir anemi tipine verilen isimdir. Bu vitaminler DNA sentezinde önemli rollere sahiptirler. Bu nedenle eksikliklerinde DNA sentezinde çeşitli bozukluklar oluşur ve kemik iliğinde megaloblastik değişiklikler ortaya çıkar. Ayrıca perriferik kanda da makrositer anemi oluşur. Megaloblastik anemide eritrositlerin öncülleri normalden büyüktür, bu nedenle bu anemi türüne megaloblastik anemi denmiştir.
Sebepleri Megaloblastik aneminin çeşitli sebepleri şunlardır: Nutrisyonel bozukluklar (B12 vitamini ve folik asitin diyet yoluyla yeterince alınmaması) Kronikkaraciğer hastalıkları İntrensek faktör sentezinin azalması veya olmaması (bu sebebin varlığında oluşan duruma/hastalığa pernisiöz anemi denir) Bağırsaklarda az veya arızalı emilim (intestinal malabsorpsiyon - enterit yani bağırsak iltihabı, çölyak hastalığı vb. sebeplerden olabilir) Balık tenyası (Diphyllobothrium Latum) enfestasyonu
Pansitopeni eritrosit (alyuvar) , lökosit (akyuvar) ve trombosit hücrelerinin sayısının azalması durumuna verilen isimdir.
Pansitopeni genel olarak kemik iliğini etkileyen hastalıklar sonucu oluşur. Bunun dışında hipersplenizm yüzünden de oluşabileceği bilinmektedir. Pansitopeniye neden olan kemik iliği bozukluklarından bazıları miyelofibroz, lösemi ve aplastik anemidir.
Pernisyöz anemi veya kötücül anemi, bir otoimmün anemi tipidir. Pernisyöz anemide antikorlar intrinsik faktör veya paryetal hücrelere karşı döner. İntrinsik faktör B12 vitamini emilimi için gereklidir, bu nedenle B12 vitamininin emilimi zarar görür.
Bazen pernisyöz anemi terimi otoimmün bir tepki içermeyen (non-otoimmün) B12 vitamini eksikliklerini tanımlamak için de kullanılabilir.
Vücudun organları arasında madde alış verişine aracılık eden ve damarlar içinde bulunan kırmızı renkli sıvı. Kan hayat için gerekli maddeleri (oksijeni) akciğerlerden sindirilerek vücuda yarar bir duruma gelen besin maddelerini sindirim organlarından alarak organlar ve onların en küçük parçaları olan hücrelere götürür. Hücrelerde çalışma sonucu meydana gelen ve vücuda yaramayan artıkları yüklenerek böbrek, deri,akciğer organlarına getirir ve bunların vücut dışına çıkmasını sağlar.
Kanın rengi atardamarlar içinde kırmızı, toplardamarlar içinde, koyu kırmızıdır.
Kan, histolojik bakımdan, hücreleri hareket eden ve esas maddesi sıvı halinde olan bir dokudur. Yetişkin bir insanda beş litre kan bulunur (İnsan bunun yarısını kaybederse hayatı tehlikeye girer. 2/3 ünü kaybederse yaşayamaz) .
Bir miktar kan, bir süre sallanmadan bir yerde bırakılsa ya da santrifüje edilse, iki kısma ayrıldığı görülür.
a - Sıvı halinde kalan ve san renkte olan serum kısmı. b - içindeki katı kısımlarının kabın di binde toplandığı pıhtı kısmı. Kanı incelediğimiz zaman, içinde, hareket eden kan hücrelerini görürüz. Bunlar, alyuvarlar, akyuvarlar adını alırlar. Bir milimetreküp kanda beş milyon alyuvar, 7-10.000 akyuvar bulunur. Kanın içinde, kan yuvarlarından başka, plaket denen küçük lameller vardır. Damarlar zedelenirse bu plaketler kütle halinde yaralanan damar duvarını tıkamaya ve kan akmasını önlemeğe savaşırlar. Kan plazması denen kanın sıvı halindeki kısmında ise şunlar vardır: 1 - Su, 2 - Kan albüminleri denen serin, globulin, 3 - Fibrinojen (kan damardan çıkınca fibrin haline geçerek pıhtılaşmaya sebep olur) , 4 - Vücûda yarayacak şekilde sindirilmiş ve kana geçmiş maddelerden yağ, glikoz 5 - Tuzlar, 6 - Organik artıklar (Üre, kolesterol) .
Kan, kan bağı gibi kavramlar çok önemlidir. Bazı insanların kanı bozuktur. Ve bu “bozukluk” doğuştandır. Bizim ülkemizde de pek çok “kanız bozuk”lar vardır. Mesele, bunlardan kurtulabilmektir.
Unutulmasın ki, bir fareyi aslan bile büyütse, fare yine de faredir. Ve bir ördek, kartal yuvasında bile büyüse, ördek, yine de ördektir.
asaleti simgeleyebilir ya da namusu veya öç almayı. şiddette olabilir, dinginlikte.yerine göre kaynar, güldürür, coşturur. yerine göre donar, korkutur, şaşırtır. bir de uykusu var ama onu tam çözemedim...
''Ağır bir zamandı sürekli ve anısız Gözden önceki göz içindi yalnız Somut hayvanlar yürürdü hayvanlarla Ağaçtan önceki ağaçlar büyürdü Açardı hasatsız gökyüzünü Ustan önceki sabah kanlarla Bulut tapınağında bir yıldız''
Hani ciğerlerimize çektiğimiz oksijen, yediğimiz yemek, içtiğimiz su varya; işte onların dağıtımını ve gerekli ulaşımı sağlayan, kullanıldıktan sonra çıkan atığı da gerekli yerlere götürüp bırakan kırmızı sıvı..
saglıklı erişkin bunyede ortalama 4500cc ve 7000cc cıvarında bulunan oksijen taşımakla gorevli olduğu düşunulsede organ doku ve hucrelerin beslenme yenilenme değişme temizlenme vb işlerinde başrolu oynayan içeriğinde birçok ismini duyduğumuz duymadığımız madde bulunan çeşitli kimyasal yada fiziksel işleme uğratılarak degerlendirildiğinde vucut mekanızması hakkında bilgi sahibi olmaya yarayan kısa sureli akışkanlıgı bulunan kırmızı renkli sıvı
ki ab/şar çağıltısı ve
su sesiydin kuytumda akan,
künhüme vakıf hekim ırmağı…,
ve şırıltısına kapadım gözlerimin kan çanağını;
şelale hırsızı nazarın,
yüksekten aşağı akan tepe taklak yaşamda,
canımı yaktığından habersiz; çokluğunla…,
hiç az düşkünün değildim ki senin,
ve kabirde çürüyen en son tense,
ömrümce taşırım,
bakışının izlerini yüzümde…,
ah şimdi;
herkes kendi yükünü taşısın,
sonunda bölüştük kederi…,
turuncu gülüm, turuncu gülüm, turuncu gülüm;
nefe/ss/iz kalmış bir saat kapaklanıyor,
acele vedamıza…,
gözlerimden gemiler devriliyor
kırmızı sulara,
sarıl sarıl sarıl/ma vakti geldi ve
bu tasalı musafahasızlığa,
bakma ağladığıma…,
ağlak bir güvercinim ben,
keklik olmaktan uyandırdığın
o güvercin ki,
bozkırından koparılmış ve
ellerin yurdunda garipler garibi,
sürgün di/yârında yüreği pas içinde…,
kaldır ayrılığın perdesini hekimim,
gözlerimiz son kez kamaşsın ayniyetle,
gözbebeklerimiz hicapla yere baksın,
uzun sürmez bilirsin zaten,
efsunkâr muhabbetler…,
hızır ilyas tepesinde bir yetimhane türküsü gibi,
şimdi ayrılık…,
kızıl yaprakları
katmer katmer ayrılıp,
mendile sarılmış goncanın;
kış ikindisi akşam ayazında,
göz yaşıyla ıslak kaldırımlara
bırakılan bir gül dalı gibi,
terkedilmiş ve ıssızım…,
ideolojisi olmaz ayaklar altında kalmanın,
ve ah ki;
evrensel bir buğu gibi göz pınarlarında,
ölümsüzlüğe mütemayil bir nefesken, ve;
kendisinden gayrısını istemez bir kafes müstakili,
ve insanın hayatta bir kere öleceğine kaniyken,
sadece tomurcuk gülleri değil,
baharın en tazesini getirdin sen bana…,
ve bir ölüyü dirilttin,
her yanım kan kızılı gül içinde…,
Kanım,kanımız,onun kanı...
Nasılda aldatıcı bu sözler!
Nasılda kirletiyor insanı bu sözler!
Erdemler yakıştırıyoruz kana,eğilimler,
Hatta kanılar sözler:'kanım söyle diyor bana,kanım şunu emrediyor'...
Kanın sana hiçbir şey sözlemez Yonas,
Sana vereceği bir buyrukta yoktur.
Yapman gerektiğini sandığın bişey varsa yap,
Ama gelip kanından bir daha söz etme bana! ...
adriANA....
Gülmedi gül gibi açılmadı gönlüm bir zaman
Gonce-veş dem-besteyem derd ile bağrum tolu kan
'Eski karım' diyebilirsiniz, 'eski kocam' diyebilirsiniz; ama 'eski oğlum, eski kızım, eski annem, eski babam' diyemezsiniz...
Her zaman söylüyorum...
Kan, kandır ve bunu hiçbir şey değiştiremez...
...
Ey! Şovenist'ler, sizin kanınız kırmızı da, ötekilerin kanı mavi mi?
Kan,kanla değil suyla yıkanır.
KAN NEDİR?
Kan nedir sorusuna kısaca, 'yaşam suyu' yanıtını vermek yanlış olmaz. Bu sıfatını, dokulara sürekli olarak oksijen ve gıda maddesi taşıyarak onların yaşamasını sağladığı için hak etmektedir.
Kalbin pompalaması ile tüm vücudu en uç dokularına kadar dolaşan kan, bu dolaşımı sırasında akciğerden aldığı oksijeni yani temiz havayı tüm dokulara taşırken, dokulardan da kirli havayı yani karbondioksiti alarak atılmak üzere akciğerlere taşır.
Aynı dolaşımı sırasında gıda maddelerini dokulara iletirken, dokularda birikmiş gıda atıklarını da vücut dışına atılmak için böbrekler gibi organlara taşır.
Su ve madensel tuzlar da insanın yaşaması içim temel olan etkenlerdir. Kan, tüm dokulara gerekli olan suyun ve madensel tuzların iletilmesi görevini de yapar.
Kanın ayrıca vücudu hastalık etkenlerine karşı korumak gibi bir görevi de vardır. Bu görevini, akyuvarlar (lökosit) ve antikorlar gibi bağışıklı elemanları üreterek ve gerekli yerlere ulaştırarak yapar.
Kanın elemanları?
Kanı, kan hücreleri ve kan sıvısı olarak başlıca iki gruba ayırabiliriz.
Kan sıvısında gıda maddeleri, protein su, madensel tuzlar ve bağışıklık elemanları bulunur.
Kan hücreleri eritrositler (alyuvarlar) , lökositler (akyuvarlar) , ve trombositlerdir (kan pulcukları) .
Eritrositlerin görevi, yapısında bulundurduğu, kana kırmızı rengini veren hemoglobin ile dokular arasında oksijen ve karbondioksit gibi gazların taşınmasını sağlamaktır. Bir mililitre kanda 4-5 milyon adet eritrosit bulunur.
Lökositler, mikroskop altında incelendikleri zaman farklı görüntüler gösteren bir grup hücredir. Vücuda giren, aralarında mikrop ve virüs gibi hastalık etkenlerinin de bulunduğu yabancı cisimlere karşı mücadelede her biri ayrı görevler üstlenirler. Lökositler bir mililitre kanda 4-10 bin civarında bulunurlar.
Trombositlerin görevi, kanamaya karşı vücudu korumaktır. Bir mililitre kanda 200-400 bin civarında bulunan trombositler normal koşullarda kan sıvısı içinde birbirinden ayrı yüzerlerken, kanama halinde bu bölgede birbirlerine yapışarak ve bünyelerine, kanın sıvı kısmında bulunan fibrin gibi, pıhtılaşmada görevli diğer elemanları da alarak pıhtı oluşumunu sağlar.
Kan grupları
Kan, antijen yapısı nedeniyle değişik gruplarda sınıflandırılmaktadır. Bir grupta kanı olan kişiye başka gruptan kan verildiğinde damar içinde pıhtılaşma gibi tehlikeli tablolar görülür.
Kan grupları ABO ve Rh olmak üzere başlıca iki sistemdedir. ABO sistemi açısından bir kişinin kanı A, B, AB veya O gruplarında yer alır.
Rh faktörü açısından ise, bu faktörü bulunduran kişiler Rh + (pozitif) , bulundurmayan kişiler ise Rh - (negatif) olarak sınıflandırılırlar.
Her ikisi bir arada değerlendirildiğinde ise A Rh +, A Rh -, B Rh+, B Rh-, AB Rh+, AB Rh-, O Rh+ ve O Rh- olmak üzere toplam sekiz tip kan bulunmaktadır.
KANIN YAPISI
Kan, damarlar içerisinde sürekli hareket halinde olan canlı bir sıvıdır. Bu sıvı, iki temel kısımdan oluşmaktadır: Plazma ve Hücreler.
Plazma kısmı büyük oranda sudan meydana gelir ve içerisinde, besin maddeleri, proteinler ve metabolitler gibi bir çok katı maddeyi barındırmakta ve bunların dokulara naklini sağlamaktadır. Normal bir insanda 5000-6000 mL (5-6 litre) kadar kan bulunmaktadır. Kanın % 50-60' sıvı kısım olan plazmadan ve %40-50'si ise hücrelerden meydana gelmektedir.
Plazma:
Plazmanın % 90'ı sudur. Kalan %10 ise katı maddeleri içerir. Bunların % 8'i proteinler, % 2'si ise diğer çözünmüş maddelerdir.
Kanın temel protein içeriği şöyle özetlenebilir:
Eritrositler: Eritrositler, kanın en yoğun hücre grubudur. Kandaki ertrositlerin hacminin, kan hacmine oranına Hematokrit denir. Bu değer, kadınlarda %38-46; erkeklerde ise, % 40-54 arasında değişir.
Eritrositler içinde bulunan hemoglobin molekülü, eritrositin temel işlevi olan gaz transportunu sağlamaktadır. Bu molekül, akciğerlerde oksijen bağlayarak, vücut hücrelerine taşımakta, oradan aldığı atık madde olan karbondioksiti de akciğerlere taşıyarak, vücuttan uzaklaştırılmasını temin etmektedir. Normal hemoglobin düzeyi, 12-16,5 gr/dL arasındadır. 12 gr altındaki hemoglobin düzeyleri, anemiyi (kansızlığı) işaret eder ve nedenlerinin araştırılması gerekir.
Normalde, kanın her mikrolitresinde 4 - 6,5 milyon eritrosit bulunmaktadır. Kan bankalarında, ağırlıklı olarak Eritrosit içeren kan komponentleri yani Eritrosit Süspansiyonları elde edilmektedir. Böylece kanın plazma kısmı ayrıştırılmış olmakta ve hastaya gereksiz olarak plazma verilmesi engellenmiş olunmaktadır. Bunun bir avantajı da, ayrıştırılmış olan plazma, dondurularak saklanabilmekte ve plazma ihtiyacı olan başka bir hastada kullanılabilmektedir. Bir kısım plazmadan da, kan ürünleri elde edilebilmekte ve bu ürünlere ihtiyaç duyan hastalara verilmektedir.
Nötrofiller: Bu hücrenin ana işlevi, vücuda zararlı olan yabancı materyalleri bulmak ve tahrip etmektir. Bulduğu yabancı materyali, fagositoz denen bir yöntemle içine alır ve içindeki çeşitli enzimlerle tahrip eder.
Bazofiller: Bazofillerin de fagositoz yeteneği vardır ama asıl fonksiyonunu, çeşitli maddeler salgılayarak gösterir.
Eozinofilller: Eozinofiller de nötrofiller gibi yabancı materyali yok etmek görevi olan hücrelerdir. Özellikle, parazitlere bağlı enfeksiyonlarda belirgin rol oynarlar.
Monositler ve Makrofajlar: Bu hücreler fagositoz yapma yeteneğindedir ve lenfositlerle direkt veya indirekt yoldan bağışıklık sisteminin regulasyonunda önemli rol oynarlar. Monositlerin dokularda bulunan şekline makrofaj denir.
Lenfositler: Bu hücreleri bağışıklık yanıtının humoral kısmını oluştururlar. Çok çeşitli fonksyonlara sahip bu hücrelerin en temel işlevi, mikroorganizmaları tanıyıp, onlara karşı antikor yapımını gerçekleştirmektir.
Trombositler: Trombositler kanın en küçük hücreleridir ve eritrositler gibi çekirdeksizdirler. Normalde kanın bir mikrolitresinde 100.000-400.000 kadar trombosit vardır. Esas özellikleri, pıhtılaşmada oynadıkları önemli roldür. Kan bankalarında, tam kandan ayrıştırılmak suretiyle Trombosit Süspansiyonları elde edilmekte ve sadece bu hücreye gereksinimi olan hastalarda kullanılabilmektedir. Trombosit süspansiyonları, aferez yoluyla da elde edilebilmektedir.
KAN HASTALIKLARI
Aplastik anemi
Granülositopeni
Lökopeni
Megaloblastik anemi
Pansitopeni
Pernisyöz anemi
kan kanseri
lösemi
1-) Aplastik terimi yeni dokular meydana getirebilme yeteneğinden yoksun olan, fonksiyonunu tam icra edemeyen manasına gelir ve burada kemik iliğinin fonksiyonunu tam olarak icra edememesini işaret eder. Anemi kan hücrelerinin sayısının normalden düşük olması durumudur. Tipik olarak anemi düşük eritrosit (alyuvar - kırmızı kan hücresi) sayımını tanımlar ama aplastik anemi hastalarında üç kan hücresi tipininin de sayımı düşüktür; yani eritrosit (alyuvar) , lökosit (akyuvar) ve trombosit sayımları genel olarak düşüktür.
TEDAVİ: Aplastik anemi tedavisi bağışıklık sisteminin günlük ilaç alımıyla bastırılması veya ciddi vakalarda kemik iliği naklini içerebilir.
Kemik iliği naklinde eski kemik iliği hücreleri bir vericiden alınan yeni hücrelerle değiştirilir. Böylece hasta yeni bir bağışıklık sistemine kavuşmuş olur. Yine de bu yeni üretilen lökositlerin (akyuvarların) vücudun geri kalan bölümüne saldırma riski mevcuttur
2-) Granülositopeni kandaki granülosit yoğunluğunun anormal biçimde düşük olması durumudur. Bu durum vücudun bağışıklık sistemini negatif etkiler ve enfeksiyon riski yükselir. Bazı ilaçların yan etkisi olarak ortaya çıkabilir.
Lökopeni veya Lökositopeni dolaşımdaki kanda bulunan lökosit (akyuvar veya beyaz kan hücresi) sayısının azalması durumuna verilen isimdir. Lökositlerin ana görevi enfeksiyonlarla savaşmak olduğu için, lökosit sayısındaki düşüş enfeksiyon oluşumu riskini yükseltmektedir.
Lökosit tiplerinin en yüksek sayıda bulunanı nötrofildir. Nötrofil sayısındaki azalmaya ise nötropeni denir. Nötropeni kavramı bazen lökopeni yerine kullanılır, bunun nedeni nötrofil sayımının enfeksiyon riskinin en önemli göstergesi oluşudur. Yine de, nötropeniyi lökopeninin bir altkümesi olarak değerlendirmek en doğrusudur.
Kemoterapi, lösemi, miyelofibroz ve aplastik anemi düşük lökosit sayımlarına yol açabilir. Ayrıca, bazı yaygın ilaçlar da lökopeniye neden olabilir.
Lökopeni tam kan sayımı yardımıyla tanımlanabilir.
Megaloblastik anemi, B12 vitamini ve folik asit eksikliği sonucu oluşan bir anemi tipine verilen isimdir. Bu vitaminler DNA sentezinde önemli rollere sahiptirler. Bu nedenle eksikliklerinde DNA sentezinde çeşitli bozukluklar oluşur ve kemik iliğinde megaloblastik değişiklikler ortaya çıkar. Ayrıca perriferik kanda da makrositer anemi oluşur. Megaloblastik anemide eritrositlerin öncülleri normalden büyüktür, bu nedenle bu anemi türüne megaloblastik anemi denmiştir.
Sebepleri
Megaloblastik aneminin çeşitli sebepleri şunlardır:
Nutrisyonel bozukluklar (B12 vitamini ve folik asitin diyet yoluyla yeterince alınmaması)
Kronikkaraciğer hastalıkları
İntrensek faktör sentezinin azalması veya olmaması (bu sebebin varlığında oluşan duruma/hastalığa pernisiöz anemi denir)
Bağırsaklarda az veya arızalı emilim (intestinal malabsorpsiyon - enterit yani bağırsak iltihabı, çölyak hastalığı vb. sebeplerden olabilir)
Balık tenyası (Diphyllobothrium Latum) enfestasyonu
Pansitopeni eritrosit (alyuvar) , lökosit (akyuvar) ve trombosit hücrelerinin sayısının azalması durumuna verilen isimdir.
Pansitopeni genel olarak kemik iliğini etkileyen hastalıklar sonucu oluşur. Bunun dışında hipersplenizm yüzünden de oluşabileceği bilinmektedir. Pansitopeniye neden olan kemik iliği bozukluklarından bazıları miyelofibroz, lösemi ve aplastik anemidir.
Pernisyöz anemi veya kötücül anemi, bir otoimmün anemi tipidir. Pernisyöz anemide antikorlar intrinsik faktör veya paryetal hücrelere karşı döner. İntrinsik faktör B12 vitamini emilimi için gereklidir, bu nedenle B12 vitamininin emilimi zarar görür.
Bazen pernisyöz anemi terimi otoimmün bir tepki içermeyen (non-otoimmün) B12 vitamini eksikliklerini tanımlamak için de kullanılabilir.
Vücudun organları arasında madde alış verişine aracılık eden ve damarlar içinde bulunan kırmızı renkli sıvı. Kan hayat için gerekli maddeleri (oksijeni) akciğerlerden sindirilerek vücuda yarar bir duruma gelen besin maddelerini sindirim organlarından alarak organlar ve onların en küçük parçaları olan hücrelere götürür. Hücrelerde çalışma sonucu meydana gelen ve vücuda yaramayan artıkları yüklenerek böbrek, deri,akciğer organlarına getirir ve bunların vücut dışına çıkmasını sağlar.
Kanın rengi atardamarlar içinde kırmızı, toplardamarlar içinde, koyu kırmızıdır.
Kan, histolojik bakımdan, hücreleri hareket eden ve esas maddesi sıvı halinde olan bir dokudur. Yetişkin bir insanda beş litre kan bulunur (İnsan bunun yarısını kaybederse hayatı tehlikeye girer. 2/3 ünü kaybederse yaşayamaz) .
Bir miktar kan, bir süre sallanmadan bir yerde bırakılsa ya da santrifüje edilse, iki kısma ayrıldığı görülür.
a - Sıvı halinde kalan ve san renkte olan serum kısmı. b - içindeki katı kısımlarının kabın di binde toplandığı pıhtı kısmı. Kanı incelediğimiz zaman, içinde, hareket eden kan hücrelerini görürüz. Bunlar, alyuvarlar, akyuvarlar adını alırlar. Bir milimetreküp kanda beş milyon alyuvar, 7-10.000 akyuvar bulunur. Kanın içinde, kan yuvarlarından başka, plaket denen küçük lameller vardır. Damarlar zedelenirse bu plaketler kütle halinde yaralanan damar duvarını tıkamaya ve kan akmasını önlemeğe savaşırlar. Kan plazması denen kanın sıvı halindeki kısmında ise şunlar vardır: 1 - Su, 2 - Kan albüminleri denen serin, globulin, 3 - Fibrinojen (kan damardan çıkınca fibrin haline geçerek pıhtılaşmaya sebep olur) , 4 - Vücûda yarayacak şekilde sindirilmiş ve kana geçmiş maddelerden yağ, glikoz 5 - Tuzlar, 6 - Organik artıklar (Üre, kolesterol) .
KANDA ÖZGÜRLÜĞÜN
düşündüğün gibi
yıkarken üç katlı evleri
sen karışacaksın
kanda özgürlüğün
toprağa erişmiş
yanık damlı evlerin
beli bükük insanların
aslına inkarsın
kanda özgürlüğün
kara çocukların
annelerini kandırdığı oyunlarının
ağlayan yanısın
bir tutam bakır tas
bir tutam mona liza
kendine efkarsın
kanda özgürlüğün
-ve sen bu şiirden hiçbir şey anlamayacaksın
kısaca: hayati sıvı
Kan, kan bağı gibi kavramlar çok önemlidir. Bazı insanların kanı bozuktur. Ve bu “bozukluk” doğuştandır. Bizim ülkemizde de pek çok “kanız bozuk”lar vardır. Mesele, bunlardan kurtulabilmektir.
Unutulmasın ki, bir fareyi aslan bile büyütse, fare yine de faredir. Ve bir ördek, kartal yuvasında bile büyüse, ördek, yine de ördektir.
asaleti simgeleyebilir ya da namusu veya öç almayı. şiddette olabilir, dinginlikte.yerine göre kaynar, güldürür, coşturur. yerine göre donar, korkutur, şaşırtır. bir de uykusu var ama onu tam çözemedim...
insan yüreğinden akan tek şey kan mıdır?
görmeki ve akmasını dudağın patladığında tadı güzel olan şey xD
kimse taşıyamaz aşk acısını
yüreğe saplanan bir şiir kadar
insanoğlu içindeki yangını
söndüreyim derken daha çok yanar
aşklar şiirle kanar
ve kimse kirletemez yüreğini
ölümcül aşkına olsa da gaddar
şiirin yazgısı düşsel intihar
onun en hasını en güzelini
acıya bulanmış şiirler yazar
söz söyleyen dillere
kalem tutan ellere
gün akşama dönerken
kan bulaştı güllere
yaşam
Vücutta su,oksijen vb. yaşam maddelerini taşıyan,plazma,alyuvar,akyuvar ve kan pulcuklarından oluşan sıvı.
bazılarının akıtmaktan çok hoşlandığı bir sıvı
Bağış yapması istendiğinde 'amaaan, nasıl olsa biri gider yapar' diyen duyarsız yurdum insanının pek de hoşlanmadığı bir eylemin nesnesi.
kaynağı insan olan hayati sıvı
Görünce içinde tatlı bir heyecan olan acayip bir sıvı..
........
damar kesildi, kandır akacak
ama kan kesilince damardan sıcak
sımsıcak kelimeler boşandı
aşk için kanıma ve göğsüme
......
''Ağır bir zamandı sürekli ve anısız
Gözden önceki göz içindi yalnız
Somut hayvanlar yürürdü hayvanlarla
Ağaçtan önceki ağaçlar büyürdü
Açardı hasatsız gökyüzünü
Ustan önceki sabah kanlarla
Bulut tapınağında bir yıldız''
(Kolları Bağlı Odysseus’tan)
Hani ciğerlerimize çektiğimiz oksijen, yediğimiz yemek, içtiğimiz su varya; işte onların dağıtımını ve gerekli ulaşımı sağlayan, kullanıldıktan sonra çıkan atığı da gerekli yerlere götürüp bırakan kırmızı sıvı..
O Rh (-)
Dün burnumdan inen sıvı
hala hoş bir havan var, ne güzel adın...
bir çizik attın gönlüme kanattın...
yandım ki ne yandım bana yeniden şarkılar söyleten kadın...
Bazılarında hiç olmayan(kansızlar)
Bazılarında da bozuk olan(kanı bozuklar)
saglıklı erişkin bunyede ortalama 4500cc ve 7000cc cıvarında bulunan oksijen taşımakla gorevli olduğu düşunulsede organ doku ve hucrelerin beslenme yenilenme değişme temizlenme vb işlerinde başrolu oynayan içeriğinde birçok ismini duyduğumuz duymadığımız madde bulunan çeşitli kimyasal yada fiziksel işleme uğratılarak degerlendirildiğinde vucut mekanızması hakkında bilgi sahibi olmaya yarayan kısa sureli akışkanlıgı bulunan kırmızı renkli sıvı