Eskiden kahvehanelere “kıraathane” denirdi. “Kıraat” okumak “hane” ev demektir. Kıraathane ise ‘okuma evi’ anlamına geliyor. Fakat günümüzde bazı kahvehaneler kıraathane diye isimlendiriliyorsa da içerisinde hiç de ismiyle alâkalı işler yapılmıyor. Ne yapılıyor? Okey, tavla, bilumum kâğıt oyunları oynanıyor; böylelikle kıraat lafta kalıyor.
Bugünkü kahvehanelerin eskiden kıraathane diye adlandırılması tesadüf değildi. O zamanlar ‘okuma evi’ anlamına gelen bu yerlerde okuryazarlar ve zamanın aydın insanları toplanır; edebiyat, tarih, din ve hayat üzerine konuşmalar yaparlar, zihni eğiten satranç oynarlarmış… Gündemi belirleyen hadiselerin kritiğini yaparlarmış. Yani o zamanlar buralar bir çeşit halk mektebiymiş. Seviyeli sohbetler ve tartışmalar yapılırmış bu nezih mekânlarda.
Batıda barlara gitmek neyse bugün bizde kahvehanelere gitmek de odur. Türkiye’de kahvehane sayısında her geçen gün büyük artışlar görülüyor. Fakat son yıllarda internet kafelerin ortaya çıkması kahvehanelerin pabucunu dama attı. İnternet kafeler özellikle gençler tarafından kahvehanelere tercih ediliyor. Kahveleri daha çok orta yaşlılar tercih ediyor.
Kahvehaneler bundan çok önceleri kahve içilen ve halkı eğiten yerlerdi. Yani bu mekânlar bugünkü gibi zaman öğüten değirmenler değildi. Tarihçi Peçevi’nin belirttiğine göre, halk buraya sadece kahve içmek için gelir ve kahvesini içerken de faydalı meşguliyetlerle oyalanırdı. Daha sonra her şey gibi buralarda yozlaştı, kuruluş amacından uzaklaştı. Sigara dumanlarının boğduğu sağlıksız yerler haline dönüştü.
Küçük yerleşim yerlerinde ve köylerde halkın zamanını geçireceği yerler genellikle kahvehanelerdir. Komşular ve dostlar buralarda bir araya gelir, sohbet eder, oyun oynar, vakit geçirirler. Fakat sohbetlerin kalitesi son derece düşüktür. Kimse kimseden müspet bir şey öğrenmez, buralarda dedikodu gırla gider. Zaman su misali akıp gider de kimse söz ve davranış adına hayırlı bir şey elde edemez. Ömürler yavaş yavaş törpülenerek tüketilir.
Türkiye’de kahvehanelerin çok yaygın olmasının en büyük sebebi işsizliktir. İş güç sahibi olamayanlar zamanlarını buralarda geçirirler. Dedikodunun alâsı kahvehanelerde yapılır. Genellikle küfür, iftira ve söz taşımanın yoğun olduğu yerlerdir buralar… Kahvelerden müspet manada kazanılacak pek bir şey yoktur. Nerden baksan zaman öğüten değirmendir kahvehaneler. Ömrümüzün en güzel anlarını bu sağlıksız mekânlarda çürütürüz.
Sözlükler kıraathane için “Müşterilerinin okumaları için gazete ve dergi bulunduran geniş, temiz ve iyi döşenmiş kahvehane…” dese de bugünkü kıraathaneler bu tanımdan çok uzak bir görüntü çiziyor. Türkiye’de her köşe başında bir kahvehane varken her ilçede bir kütüphane yoktur. İllerimizde il halk kütüphaneleri olsa da bunlar kitap okuyucularının ihtiyaçlarına yeterince cevap veremiyor. Öte yandan kahvehaneler işsizlerle ve ev kaçkınlarıyla dolup taşarken kütüphaneler ödev yapmaya gelen öğrencilere kalıyor. O zaman yapılması gereken şey, kitapları kahvehanelere taşımaktır. Yani kahvehanelere imkânlar ölçüsünce kitaplıklar kurarsak insanları kitaplarla buluştururuz.
Eskiden kıraathane diye geçen bugünkü kahvehaneleri eski konumuna dönüştürmeliyiz. Artık kahveler birer okuma salonuna dönüştürülmelidir. Her kahvehanede bir kitaplık oluşturulmalıdır. Belediyeler bu işyerlerine ruhsat verirken kitaplık kurmayı ön şart olarak ileri sürmelidir. Buralarda okuma masaları kurulmalıdır. Bu masalarda en az üç adet günlük gazete; üç tane aylık kültür, edebiyat, haber dergisi bulundurulmalıdır. Kahvehanelere gelenlerin dünyayla bütünleşmesi sağlanmalıdır.
Bizi biz yapacak ve dünyaya bakışımızı değiştirecek tek şey kitaptır. Kitaba yaklaştığımız ölçüde ufkumuz genişler, kitaptan uzaklaşırsak da dünyadan habersiz örümcek kafalı insanlar oluruz. Küçüğümüzden büyüğümüze kadar okuma seferberliği içerisine girmeliyiz. Evimizde, işyerimizde ve bütün müesseselerde kitap bulundurmalıyız. Batılılar gibi tatilde, seyahatte, yemekte kitap okumayı bir alışkanlık haline getirmeliyiz. Unutmamalıyız ki okuduğumuz kadar insanız. İtibarımız parayla, makamla değil, bildiklerimizle ölçülür. Daha doğrusu böyle olmalıdır. Bilgi en büyük değer olarak kabul edilmelidir. Dünya bilgiye itibar ediyor, biz de bu hususta onlara öykünmeliyiz.
Gelin; nesillerimiz yozlaşmadan, yarınlarımızın ümidi gençlerimizi kaybetmeden, hülasa vakit geçirmeden kahvehanelerimize bir şekil verelim. O mekânları sigara dumanlarının zehrinden kurtaralım. Kahvehane deyince oyun kâğıtları ve okey taşları akla gelmesin. Onlar da olsun bir yerde ama bu yerler onlarla sınırlı kalmasın. Buralar; kitaplıkları, gazete ve dergileri bulunan nezih mekânlara dönüşsün. Demli çaylar içilirken kitap, dergi ve gazeteler de okunsun. Ben böyle bir kahvehane özlüyor ve istiyorum.
'Kaynaklar, Osmanlı'ya kahvenin Yavuz'un Çaldıran Seferi sonrasında geldiği, ilk kahvehanenin ise Kanuni döneminde, 1554'te açılmış olduğu konusunda görüşbirliği içindeler.'
Her türlü siyaset, ekonomi, din, spor konularının dobra dobra konuşulduğu, kimsenin siyasi suçlu ya da şu dinden bu dinden şu takımdan diye damgalanmadığı tavla yada okey'de yenenin kazandığı en köklü tarihi uzantısı olan eğlence yeri.
nihat abiyi kızdırmış yine kaveden biri galiba yaw.............dönerken açtılarmı abim.. :)))
HER KAHVEHANEYE KİTAPLIK KURULSUN
M.NİHAT MALKOÇ
Eskiden kahvehanelere “kıraathane” denirdi. “Kıraat” okumak “hane” ev demektir. Kıraathane ise ‘okuma evi’ anlamına geliyor. Fakat günümüzde bazı kahvehaneler kıraathane diye isimlendiriliyorsa da içerisinde hiç de ismiyle alâkalı işler yapılmıyor. Ne yapılıyor? Okey, tavla, bilumum kâğıt oyunları oynanıyor; böylelikle kıraat lafta kalıyor.
Bugünkü kahvehanelerin eskiden kıraathane diye adlandırılması tesadüf değildi. O zamanlar ‘okuma evi’ anlamına gelen bu yerlerde okuryazarlar ve zamanın aydın insanları toplanır; edebiyat, tarih, din ve hayat üzerine konuşmalar yaparlar, zihni eğiten satranç oynarlarmış… Gündemi belirleyen hadiselerin kritiğini yaparlarmış. Yani o zamanlar buralar bir çeşit halk mektebiymiş. Seviyeli sohbetler ve tartışmalar yapılırmış bu nezih mekânlarda.
Batıda barlara gitmek neyse bugün bizde kahvehanelere gitmek de odur. Türkiye’de kahvehane sayısında her geçen gün büyük artışlar görülüyor. Fakat son yıllarda internet kafelerin ortaya çıkması kahvehanelerin pabucunu dama attı. İnternet kafeler özellikle gençler tarafından kahvehanelere tercih ediliyor. Kahveleri daha çok orta yaşlılar tercih ediyor.
Kahvehaneler bundan çok önceleri kahve içilen ve halkı eğiten yerlerdi. Yani bu mekânlar bugünkü gibi zaman öğüten değirmenler değildi. Tarihçi Peçevi’nin belirttiğine göre, halk buraya sadece kahve içmek için gelir ve kahvesini içerken de faydalı meşguliyetlerle oyalanırdı. Daha sonra her şey gibi buralarda yozlaştı, kuruluş amacından uzaklaştı. Sigara dumanlarının boğduğu sağlıksız yerler haline dönüştü.
Küçük yerleşim yerlerinde ve köylerde halkın zamanını geçireceği yerler genellikle kahvehanelerdir. Komşular ve dostlar buralarda bir araya gelir, sohbet eder, oyun oynar, vakit geçirirler. Fakat sohbetlerin kalitesi son derece düşüktür. Kimse kimseden müspet bir şey öğrenmez, buralarda dedikodu gırla gider. Zaman su misali akıp gider de kimse söz ve davranış adına hayırlı bir şey elde edemez. Ömürler yavaş yavaş törpülenerek tüketilir.
Türkiye’de kahvehanelerin çok yaygın olmasının en büyük sebebi işsizliktir. İş güç sahibi olamayanlar zamanlarını buralarda geçirirler. Dedikodunun alâsı kahvehanelerde yapılır. Genellikle küfür, iftira ve söz taşımanın yoğun olduğu yerlerdir buralar… Kahvelerden müspet manada kazanılacak pek bir şey yoktur. Nerden baksan zaman öğüten değirmendir kahvehaneler. Ömrümüzün en güzel anlarını bu sağlıksız mekânlarda çürütürüz.
Sözlükler kıraathane için “Müşterilerinin okumaları için gazete ve dergi bulunduran geniş, temiz ve iyi döşenmiş kahvehane…” dese de bugünkü kıraathaneler bu tanımdan çok uzak bir görüntü çiziyor. Türkiye’de her köşe başında bir kahvehane varken her ilçede bir kütüphane yoktur. İllerimizde il halk kütüphaneleri olsa da bunlar kitap okuyucularının ihtiyaçlarına yeterince cevap veremiyor. Öte yandan kahvehaneler işsizlerle ve ev kaçkınlarıyla dolup taşarken kütüphaneler ödev yapmaya gelen öğrencilere kalıyor. O zaman yapılması gereken şey, kitapları kahvehanelere taşımaktır. Yani kahvehanelere imkânlar ölçüsünce kitaplıklar kurarsak insanları kitaplarla buluştururuz.
Eskiden kıraathane diye geçen bugünkü kahvehaneleri eski konumuna dönüştürmeliyiz. Artık kahveler birer okuma salonuna dönüştürülmelidir. Her kahvehanede bir kitaplık oluşturulmalıdır. Belediyeler bu işyerlerine ruhsat verirken kitaplık kurmayı ön şart olarak ileri sürmelidir. Buralarda okuma masaları kurulmalıdır. Bu masalarda en az üç adet günlük gazete; üç tane aylık kültür, edebiyat, haber dergisi bulundurulmalıdır. Kahvehanelere gelenlerin dünyayla bütünleşmesi sağlanmalıdır.
Bizi biz yapacak ve dünyaya bakışımızı değiştirecek tek şey kitaptır. Kitaba yaklaştığımız ölçüde ufkumuz genişler, kitaptan uzaklaşırsak da dünyadan habersiz örümcek kafalı insanlar oluruz. Küçüğümüzden büyüğümüze kadar okuma seferberliği içerisine girmeliyiz. Evimizde, işyerimizde ve bütün müesseselerde kitap bulundurmalıyız. Batılılar gibi tatilde, seyahatte, yemekte kitap okumayı bir alışkanlık haline getirmeliyiz. Unutmamalıyız ki okuduğumuz kadar insanız. İtibarımız parayla, makamla değil, bildiklerimizle ölçülür. Daha doğrusu böyle olmalıdır. Bilgi en büyük değer olarak kabul edilmelidir. Dünya bilgiye itibar ediyor, biz de bu hususta onlara öykünmeliyiz.
Gelin; nesillerimiz yozlaşmadan, yarınlarımızın ümidi gençlerimizi kaybetmeden, hülasa vakit geçirmeden kahvehanelerimize bir şekil verelim. O mekânları sigara dumanlarının zehrinden kurtaralım. Kahvehane deyince oyun kâğıtları ve okey taşları akla gelmesin. Onlar da olsun bir yerde ama bu yerler onlarla sınırlı kalmasın. Buralar; kitaplıkları, gazete ve dergileri bulunan nezih mekânlara dönüşsün. Demli çaylar içilirken kitap, dergi ve gazeteler de okunsun. Ben böyle bir kahvehane özlüyor ve istiyorum.
'Kaynaklar, Osmanlı'ya kahvenin Yavuz'un Çaldıran Seferi sonrasında geldiği, ilk kahvehanenin ise Kanuni döneminde, 1554'te açılmış olduğu konusunda görüşbirliği içindeler.'
Enis Batur/ Kediler Krallara Bakabilir
babamın ikinci evi ya da iş yeri diyebiliriz :))
Her türlü siyaset, ekonomi, din, spor konularının dobra dobra konuşulduğu, kimsenin siyasi suçlu ya da şu dinden bu dinden şu takımdan diye damgalanmadığı tavla yada okey'de yenenin kazandığı en köklü tarihi uzantısı olan eğlence yeri.
artık -cafe- denen güzergah.