Kafir, örten demek; örten, gerçeği örttüğü kadarıyla sınırlar; sınırladığını kabul eder; örttüğünü reddeder! ... Eğer beyin sadece kulak ve gözlerden gelen sınırlı bilgilerle kayıtlanıyorsa; bu sınırlı bilgilerden yola çıkıp, sınırsızlığı tefekkür edemiyorsa, şuur gerçeğe karşı kör ve sağır olmuştur; kendini beden olarak düşünür! ... Beden batağına saplanır, kendini et-kemik içine hapseder; bedeni kontrolü altına alması gerekirken, o bedenin kontrolüne girer! ...
Onlar Dini Yıkmaya Çalıştıkça Allah-u Teâlâ Dünyayı Yıkacak:
Bu dini yikmaya çalişanlar; ön safta gibi görünen sapitici imamlar, münafiklar ve kâfirlerdir.
Insanlar günâ gün dini yikmaya çaliştikça, Allah-u Teâlâ da günâ gün dünyayi yikacak.
Âyet-i kerime’sinde, kıyamet günü gelmeden önce helâk olmaktan yahut da şiddetli azabın gelip çatmasından kurtulabilecek hiçbir memleket halkının bulunmadığını beyan buyurmaktadır:
“Hiçbir memleket hariç olmamak üzere, biz onu kıyamet gününden önce ya helâk ederiz veya onu şiddetli bir azapla cezalandırırız.” (İsrâ: 58)
Bu helâk etme ya tamamen yok etmek veya halkına şiddetli azap etmek suretiyle olur. Nitekim küfür ve fâsıklık sebebiyle yeryüzünde zaman zaman nice felâketler baş göstermektedir.
“Bu, kitapta (Levh-i mahfuz’da) yazılıdır.” (İsrâ: 58)
Ne zaman olacağı, onu gerektiren sebepler ve nasıl olacağı gibi hususlar açıklanmamış, hiçbir şey bırakmamak kaydıyla Levh-i mahfuz’da yazılmıştır. Bu hüküm kesin olarak yerine getirilecektir.
Diğer bir Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:
“Halkı ıslah olmuş (sâlih ve ıslahtan yana) kimseler olsaydı, Rabb’in o memleketleri haksız yere helâk edecek değildi.” (Hûd: 117)
Allah-u Teâlâ Âdil-i kerim’dir. Halkı ıslah olmuş, hakka hukuka riayet etmiş olan beldeleri felâketlere uğratmaz, hak etmeden helak etmez, böyle bir ihtimal yoktur.
Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimizin bu husustaki bir hutbeleri ne kadar arza şayandır. Şöyle buyurmuşlar:
“Ey insanlar! Sizden önce helak olanlar, günahlara dalmaları, yol göstericilerinin ve dinde derinleşen alimlerinin de onları men etmemeleri yüzünden helak olmuşlardır.
Onlar günah işlemeyi aralıksız sürdürüp, diğerleri de onları men etmeyince, kötü bir sonuç onları yakalayıvermiş, başlarına cezalar gelmiştir.
Öyleyse onlara gelen azabın bir benzeri sizin başınıza gelmeden önce iyilikle emredin, kötülükten de men edin.
Bilmiş olun ki iyilikle emretmek ve kötülükten men etmek; ne rızkı keser, ne de eceli yaklaştırır.” (İbn-i kesir)
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“İnkâr edip de insanları Allah’ın yolundan alıkoyanlara, fesat çıkarmaları yüzünden, azap üstüne azap vereceğiz.” (Nahl: 88)
Birinci azap kendi isyanları için, diğeri ise başkalarını Allah yolundan çevirdikleri için.
Bir topluluğun başına felâketler gelip belalara uğrayacakları zaman, oranın ileri gelen mütekebbir ve müstekbirleri azgınlaşır.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Biz bir memleketi yıkıp yok etmek istediğimiz zaman, oranın şımarık varlıklılarına (iyilikleri) emrederiz. Buna rağmen onlar orada itaatsizlik edip kötülük işlerler. Artık o memleket helake müstehak olur, biz de orayı darmadağın ederiz. “ (İsrâ: 16)
Abdullah İbn-i Abbas -radiyallahu anh- bu Âyet-i kerime’ye şu şekilde mânâ vermiştir:
“Onların kötülerini başa getiririz, onlar o memlekette isyan ederler. Böyle yaptıkları zaman da Allah-u Teâlâ onları azap ile helâk eder.”
Yani halkın helâkine vesile olurlar.
Nitekim diğer bir Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Böylece biz her memleketin ileri gelenlerini (kodamanlarını veya idarecilerini) en büyük günahkârlar yaptık ki, orada hileler çevirsinler.” (En’am: 123)
Hususiyetle ileri gelenlerin mevzu edilmesi, onların sahip oldukları geniş imkânların daha çok olmasından; başkalarına kıyasla kendilerini hile ve tuzaklara, isyan ve tuğyana, küfür ve inkâra daha çok yöneltmiş olmasındandır.
Her biri koyun postuna bürünmüş bir kurda benzer. Makamları yükseldikçe, servetleri çoğaldıkça, isyan ve günahları da artar.
Bu ise imtihanın tam olarak yapılabilmesi, ilâhi takdirin bütünüyle yerine gelmesi, herkesin kendisine kolaylaştırılan yolda yürümesi ve en sonunda herkesin hak ettiği karşılığı bulması içindir.
Âyet-i kerime’nin devamında şöyle buyuruluyor:
“Halbuki onlar aslında yalnız kendilerini aldatıp hile yaparlar, amma farkında olmazlar.” (En’am: 123)
Hiç şüphesiz ki bunun vebali kendilerini kuşatacaktır.
' Kelimenin aslı Kefera,kafir kelimesi keferanın ismi fail sigasıdır' Arapça olarak anlamı küfür etmek manasındadır. Hz.Allah KURAN-I AZİMÜŞ-ŞANDA bu kelimeyi kendisine asi olan,emirlerini yapmayıp,nehiylerinden kaçınmayan ve ayetlerini inkar eden vs.azab topluluğuna hitaben kullanmıştır. Mevlam cümlemizi abid kullarından eylesin...
Gayr-i müslimlere (=müslüman olmayanlara) kâfir denir. Bunların inançları, ibâdetleri sevilmez. Fakat onları incitmek, kalblerini kırmak haramdır. Gayrı müslimleri gıybet eden, yüzlerine karşı kâfir diyen müslüman cezalandırılır. Çünkü bunları incitmek, mallarına zarar vermek günahtır. (Mülteka) ^^Kâfirler kendilerini kâfir kabul etmedikleri için kâfirin bile yüzüne karşı kâfir demek günah olur.^^
Zimmiye (=yani gayr-i müslim vatandaşa) zulmetmek, müslümana zulmetmekten daha kötüdür. Hayvanlara işkence, zimmiye işkenceden daha kötüdür. Zimmiyi üzmemek için selamlaşmak ve tokalaşmak caiz olur. Açıkça günah işliyen fâsığa selam vermek de böyle caizdir. (Dürr-ül-muhtar)
Üzerinde kul hakkı bulunanların ibâdetleri kabul olmaz, cennete giremez. Kâfirin hakkı için de, onunla helallaşmak gerekir. Gönlü alınmazsa ahırette affı çok güçtür. Kâfirin hakkından kurtulmak, müslümanın hakkından kurtulmaktan daha zordur. Gayrı müslimlerin mal ve canlarına saldırmak caiz olmadığı gibi kadın ve kızlarına saldırmak da caiz değil, haramdır. (R. Muhtar)
Savaş hali hariç, kâfirleri öldürmek de haramdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: ^^Arkadaşını öldüren, ümmetimden değildir. Öldürülen kâfir olsa da yine böyledir.^^ (Hadika)
Onlar tıpkı kendisinden kaçılması gereken pis koku gibi ruhları ve amelleriyle murdardırlar. Daima pislik içinde olan kimsenin her tarafı pislikle mülevves olduğu gibi, kâfirler de daima şirk içinde bulunmaları sebebiyle necistirler. Allah-u Teâlâ onlardan aslâ hoşnut değildir.
Küfrün ve Kâfirin Necâseti:
Küfür necâsettir, pisliktir, murdarlıktır.
Küfür karanlıktır, zulümdür, şiddettir.
Küfür üzüntüdür, sıkıntıdır, perişanlıktır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde buyurur ki:
'Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir necis (pislik) tir.' (Tevbe: 28)
Çünkü abdest almaz, gusül etmez.
'Onlar murdardır.' (Tevbe: 95)
Murdardır; murdar yer, haram yer, domuz yer.
'Artık onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar murdardır.' (Tevbe: 95)
Onlardan kaçınmak, uzak durmak ve onlarla olan dostluğu kaldırmak gerekir.
Tıpkı kendisinden kaçınılması gereken pis koku gibidir.
'O murdarlığı aklını kullanmayanlara verir.' (Yunus: 100)
Niçin pis, niçin necis, niçin murdardırlar?
Onlar Allah-u Teâlâ'nın nazargâhı olan kalplerini şirk, küfür ve isyan murdarlığıyla kirletmişlerdir. Rabb'lerinden tertemiz gelen ruhlarını küfür karanlığına itip tanınmaz bir hâle sokmuşlardır.
Şirk mânevi pisliklerin en fenâsıdır. Onlarda mânevî murdarlık vardır. İçleri pis olduğu için onlar pisliğin bizzat kendisidirler. Gözle görülen cismani pisliklerden nasıl sakınmak gerekiyorsa, buluşması daha çabuk, zararı daha fazla olan ruhânî ve ahlâkî pisliklerden de daha öncelikli olarak sakınmak ve uzak durmak gerekir. Dışarıdan görünmese bile içleri kesinlikle pistir, niyetleri ve ruhları habistir.
Allah-u Teâlâ onların necis olduklarını bildirdi ki küfürde inad eden kâfirleri ıslaha çalışmak beyhudedir. Hiçbir öğüdün onlara faydası yoktur, hiçbir şey onları ıslah etmez. Çünkü onlar tıynetlerinde bulunan habâset ve necâset sebebiyle temizlenmeleri mümkün olmayan pisliklerdir.
'Kâfirlere gelince, onları ikaz etsen de etmesen de onlar için birdir, onlar iman etmezler.
Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerine perde inmiştir. Onlar için büyük bir azap vardır.' (Bakara: 6-7)
Onlar tıpkı kendisinden kaçılması gereken pis koku gibi ruhları ve amelleriyle murdardırlar. Daima pislik içinde olan kimsenin her tarafı pislikle mülevves olduğu gibi, kâfirler de daima şirk içinde bulunmaları sebebiyle necistirler. Allah-u Teâlâ onlardan aslâ hoşnut değildir.
İnsanlar arasına atılan kokmuş bir ceset nasıl ki insanları rahatsız ederse, bunlar da inanmış insanları öyle rahatsız ederler. Bütün varlıkları ve bütün hakikatleriyle pistirler. Temiz insanlar onlardan temizlenmek ihtiyacı hissederler.
Allah-u Teâlâ müminlerin kâfirlerle karışık halde bulunmasından hoşlanmaz, aslâ öyle karışık halde bırakmaz. İki grup birbirinden apayrı şekilde kendini belli eder. Allah-u Teâlâ bütün açıklığı ile âleme teşhir eder.
Bakara sûre-i şerif'inin 257. Âyet-i kerime'sinde iman 'Nûr' ile ifade edildiği gibi, aynı Âyet-i kerime'nin devamında imanın zıddı olan küfür de 'Zulümat' ile ifade edilmiştir.
Allah-u Teâlâ buyurur ki:
'İnkâr edip kâfir olanların dostları ise Tağut'tur. Onları nurdan alıp karanlıklara götürür. İşte onlar cehennemliklerdir, orada ebedî kalacaklardır.' (Bakara: 257)
Bu ilâhî beyandan gerçeği anlayın. İman ne büyük nezâfet, küfür nasıl bir necâsettir!
Hakk'ın yolundan başka bütün yollar hiç şüphe yok ki zulümâtın tâ kendisidir. Küfrün ve şirkin müdafileri kendilerine tutananları küfre kaydırarak Hakk'tan ve hakikatten uzaklaştırırlar, nuru zulmete, imanın nezâfetini küfrün murdarlığına değişirler, sapmışlık içinde bocalar dururlar.
'Onlar insanları Allah'ın yolundan alıkoyarlar, Allah'ın yolunu eğriltmeye çalışırlar. İşte onlar uzak bir dalâlet içindedirler.' (İbrahim: 3)
Küfür ehli birbirinin dostudur, inananların onlardan uzak durması ilâhi bir emirdir.
'Kâfir olanlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Eğer siz bunu yapmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük bir fesat (kargaşalık) olur.' (Enfâl: 73)
Kâfirlerin arasındaki dostluk, kâfirlik bağından ileri gelmektedir. Müminlerin arasındaki dostluk da iman bağından kaynaklanmaktadır. Bunların birisi ışıktır, diğeri ise karanlıktır. Kâfir Allah'ın düşmanıdır, mümin ise dostudur. Öyleyse arayı iyice ayırmak gerekir. Eğer kâfirlerle bağlar koparılmazsa, yeryüzünde çok büyük bir fitne meydana gelir, o da imanın elden gitmesi ve küfrün açığa vurmasıdır.
Allah-u Teâlâ Kâfirûn sûre-i şerif'inde kıyamete kadar gelecek müslümanlara, onların dinlerinden bütünüyle uzak durmalarını emir buyurmuştur.
Birinci Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
'Resul'üm! De ki: Ey kâfirler! ' (Kâfirûn: 1)
'Ey kâfirler! ' hitabı sadece Kureyşliler veya Arabistan'daki kâfir ve müşrik Araplar değil, Muhammed Aleyhisselâm'ın risaletini reddeden bütün yahudiler, hıristiyanlar ve diğer kâfirlerdir.
'Ey kâfirler! ' diye hitap etmek, bu gibi kimselere: 'Ey düşmanlar! ', 'Ey İslâm'a muhalefet edenler! ' diye hitap etmek gibidir.
Allah-u Teâlâ diğer Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurur:
'Âyetlerimizi yalanlayanlar, cehâlet ve küfür karanlığında kalmış bir takım sağırlar ve dilsizlerdir.' (En'âm: 39)
Allah-u Teâlâ iman ehline bir iç temizliği lütfeder. Küfür ehlinin içleri ise büyük bir pislik deryasıdır.
'Şüphesiz ki Allah katında, yeryüzünde yürüyen canlıların en kötüsü kâfir olanlardır. Artık onlar iman etmezler.' (Enfâl: 55)
Onların iman etmeleri beklenemez. Görüldüğü üzere onlar hayvandan daha aşağıdırlar.
Hâl böyle iken, bu kadar Âyet-i kerime ortada iken, bu murdarları dâvet edenler nura kir bulaştırmışlardır.
Hakikat ehli nur ile karanlığı âdeta gözü ile görür gibidir. Zira Allah-u Teâlâ insanlara nasıl ki rahmetinin eseri olarak zâhiri elbise nimetleri ihsan etmişse; kişinin durumuna göre, mâneviyatına göre iç âlemine de elbiseler giydirmiştir. Zâhirî elbise dünyada Allah-u Teâlâ'nın mümin-kâfir bütün insanlara bir nimetidir. Bunun gibi her insanın bir de mânevi elbisesi vardır. Küfür ehlinin elbisesi pistir, murdardır, necistir. İçi de kurum gibidir. Ehli bunu ayan-beyan görür. Siz dışı görüyorsunuz, içi göremediğiniz için olmadığını zannediyorsunuz.
'Takvâ elbisesi ise bunlardan daha hayırlıdır.' (Â'râf: 26)
'İşte birbirine hasım iki zümre! Bunlar Rabb'leri hakkında çekiştiler. Kâfirler için ateşten elbiseler biçilmiştir.' (Hacc: 19)
Nasıl ki bir hayvan Allah'ın adı anılmadan kesildiği zaman murdar oluyorsa, leş oluyorsa domuzdan farkı kalmıyorsa, kâfir de küfretmekle murdar oluyor, pis oluyor.
Allah-u Teâlâ'nın beyanlarını hikâye gibi okumayın!
Allah-u Teâlâ bu küfür ehlinin durumunu bize ayan-beyan duyurmuştur. Görmüyorsan da iman et! Küfür karanlığında kalanlara meyletme, onların yanında şeref ve kudret arayanlar gibi olma!
'Onlar müminleri bırakıp kâfirleri dost edinirler. Onların tarafında bir şeref ve kudret mi arıyorlar? Bilsinler ki şeref ve kudret tamamen Allah'a âittir.' (Nisâ: 139)
Allah-u Teâlâ'nın şeref vermediği kimseler hiçbir şekilde şeref sahibi olamazlar.
Istılahta hakikati örten, saklayan kişi. Fakat Geceyede kafir(örten) diyenler var ki doğrudur Geceler kahkahaları ve hıçkırıklı ağlamaları örtmez mi? ; bir nev'i..
Bakara Suresi: 6.Gerçek şu ki, kafir olanları (azap ile) korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir; iman etmezler. 7.Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap vardır.
kafir kime denir ebu cehil ve ebu leheb gibileri insanlara denir onlarda islama ve gönderilen efendimize inanmamislardi iste kafir onlardir ama ne oldu sonunda sürünüpte öldüler cehenneme gittiler kiyametin koptugunda ne diyecekler keske o peygammere inansaydik diyecekler ama Allahu Taala simdimi buyuracak ve onlari ve onun yolunda gidenlerle beraber cehenneme yolluyacak
Arapçada birşeyi gizlemek,örtmek manasında kullanılır; çiftçinin tohumu toprağa gizlemesi gibi Bu kelime Allahu Teala'nın mutlak ateizmi reddedmesi ve ateistlerin; O'nu inkar şöyle dursun yaptıklarının,varlığını gizlemeye çalışmaktan öteye gidemeyeceğini anlatması bakımından mânidârdır
Kafir küfredenden gelir. İslamiyetin olgusuna göre islamiyeti tanımayan, tanımadığı için küfür sahibidir, o yüzden kafir denir.
Yine islamiyete göre insanlar inanışları açısından kafir, münafık ve mümin diye üçe ayrılır. İslamiyete inanmış gibi görünüp yaşamayana münafık, islamiyete inana ve yaşayana mümin denir.
Keşke öteki âleme geri dönsek de Allah’ın emirlerini yerine getirebilsek denildiğinde, kendisine senin geldiğin yer neresiydi? derler dolayisiyla bu ayet-i kerimedende anlasilacagi gibi insanlar ziyan icindedirler. Bir yahudi sorar hz.Aliye yahu bu kadar ibadet yapiyorsunuz sikinti isgence cekiyorsunuz ya bunlar bosunaysa ya öyle bir yer yoksa hz Ali yahudiye cevaben -velevki yok diyelim bir kaybimiz olmaz amma ya varsa :))
Latince Hereticus yani seçim yapanlar demektir.. Constantin'in yazdırmış olduğu (İznik Konsülüne) reddedip İsa'nın gerçek öyküsünü seçenlere verilen isim.
Afganistan'da dağlık bir bölgede yaşayan bir halk var bu isimde. Kafirler. Coşkun Aral'ın belgeselinde görmüştüm. Yoksa Barış Manço muydu? . Hay Allah! hiçbirşeyi doğru-dürüst hatırlayamıyorum bu günlerde.
kafir nedir
ünya denen büyük gemi,
Gerçek denizinde demir aldı.
Zamanı bilmeyen eylem güzeli,
Sonsuzluk sana mı kaldı?
Uzay alabildiğince büyük,
Anlayan, yaratanı andı.
Kundak bir yük kefen bir yük,
Söyle sana hangisi kaldı?
Uçsuz bucaksız evreni,
On sekiz bin alem sardı,
Gözü perdeli eylem güzeli,
Ömürden sana ne kaldı.
Aynaya bak seyret evreni,
Bilinmeyen sır mı kaldı?
Hala tanıyamadıysan seni,
Dön bak geriye ne kaldı.
ahmet huskin
ŞiirZamanDünyaGüzelBüyü
kafir kötü gerçeği bitiren sapıtmış yanlış kitablara uyan kişi
Kafir, gerçeği örten, gerçeği saklayan gizleyen...
Antolojideki şiir sayfamdan:
PERDELİ
Dünya denen büyük gemi,
Gerçek denizinde demir aldı.
Zamanı bilmeyen eylem güzeli,
Sonsuzluk sana mı kaldı?
Uzay alabildiğince büyük,
Anlayan, yaratanı andı.
Kundak bir yük kefen bir yük,
Söyle sana hangisi kaldı?
Uçsuz bucaksız evreni,
On sekiz bin alem sardı,
Gözü perdeli eylem güzeli,
Ömürden sana ne kaldı.
Aynaya bak seyret evreni,
Bilinmeyen sır mı kaldı?
Hala tanıyamadıysan seni,
Dön bak geriye ne kaldı.
(N.O/25.04.2007/İZMİR
Nusret Orhan
Kafir, örten demek; örten, gerçeği örttüğü kadarıyla sınırlar; sınırladığını kabul eder; örttüğünü reddeder! ... Eğer beyin sadece kulak ve gözlerden gelen sınırlı bilgilerle kayıtlanıyorsa; bu sınırlı bilgilerden yola çıkıp, sınırsızlığı tefekkür edemiyorsa, şuur gerçeğe karşı kör ve sağır olmuştur; kendini beden olarak düşünür! ... Beden batağına saplanır, kendini et-kemik içine hapseder; bedeni kontrolü altına alması gerekirken, o bedenin kontrolüne girer! ...
Onlar Dini Yıkmaya Çalıştıkça
Allah-u Teâlâ Dünyayı Yıkacak:
Bu dini yikmaya çalişanlar; ön safta gibi görünen sapitici imamlar, münafiklar ve kâfirlerdir.
Insanlar günâ gün dini yikmaya çaliştikça, Allah-u Teâlâ da günâ gün dünyayi yikacak.
Âyet-i kerime’sinde, kıyamet günü gelmeden önce helâk olmaktan yahut da şiddetli azabın gelip çatmasından kurtulabilecek hiçbir memleket halkının bulunmadığını beyan buyurmaktadır:
“Hiçbir memleket hariç olmamak üzere, biz onu kıyamet gününden önce ya helâk ederiz veya onu şiddetli bir azapla cezalandırırız.” (İsrâ: 58)
Bu helâk etme ya tamamen yok etmek veya halkına şiddetli azap etmek suretiyle olur. Nitekim küfür ve fâsıklık sebebiyle yeryüzünde zaman zaman nice felâketler baş göstermektedir.
“Bu, kitapta (Levh-i mahfuz’da) yazılıdır.” (İsrâ: 58)
Ne zaman olacağı, onu gerektiren sebepler ve nasıl olacağı gibi hususlar açıklanmamış, hiçbir şey bırakmamak kaydıyla Levh-i mahfuz’da yazılmıştır. Bu hüküm kesin olarak yerine getirilecektir.
Diğer bir Âyet-i kerime’sinde şöyle buyuruyor:
“Halkı ıslah olmuş (sâlih ve ıslahtan yana) kimseler olsaydı, Rabb’in o memleketleri haksız yere helâk edecek değildi.” (Hûd: 117)
Allah-u Teâlâ Âdil-i kerim’dir. Halkı ıslah olmuş, hakka hukuka riayet etmiş olan beldeleri felâketlere uğratmaz, hak etmeden helak etmez, böyle bir ihtimal yoktur.
Çünkü Âyet-i kerime’sinde:
“Rabbin kullarına zulmedici değildir.” buyuruyor. (Fussilet: 46)
Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimizin bu husustaki bir hutbeleri ne kadar arza şayandır. Şöyle buyurmuşlar:
“Ey insanlar! Sizden önce helak olanlar, günahlara dalmaları, yol göstericilerinin ve dinde derinleşen alimlerinin de onları men etmemeleri yüzünden helak olmuşlardır.
Onlar günah işlemeyi aralıksız sürdürüp, diğerleri de onları men etmeyince, kötü bir sonuç onları yakalayıvermiş, başlarına cezalar gelmiştir.
Öyleyse onlara gelen azabın bir benzeri sizin başınıza gelmeden önce iyilikle emredin, kötülükten de men edin.
Bilmiş olun ki iyilikle emretmek ve kötülükten men etmek; ne rızkı keser, ne de eceli yaklaştırır.” (İbn-i kesir)
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde buyurur ki:
“İnkâr edip de insanları Allah’ın yolundan alıkoyanlara, fesat çıkarmaları yüzünden, azap üstüne azap vereceğiz.” (Nahl: 88)
Birinci azap kendi isyanları için, diğeri ise başkalarını Allah yolundan çevirdikleri için.
Bir topluluğun başına felâketler gelip belalara uğrayacakları zaman, oranın ileri gelen mütekebbir ve müstekbirleri azgınlaşır.
Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Biz bir memleketi yıkıp yok etmek istediğimiz zaman, oranın şımarık varlıklılarına (iyilikleri) emrederiz. Buna rağmen onlar orada itaatsizlik edip kötülük işlerler. Artık o memleket helake müstehak olur, biz de orayı darmadağın ederiz. “ (İsrâ: 16)
Abdullah İbn-i Abbas -radiyallahu anh- bu Âyet-i kerime’ye şu şekilde mânâ vermiştir:
“Onların kötülerini başa getiririz, onlar o memlekette isyan ederler. Böyle yaptıkları zaman da Allah-u Teâlâ onları azap ile helâk eder.”
Yani halkın helâkine vesile olurlar.
Nitekim diğer bir Âyet-i kerime’de şöyle buyuruluyor:
“Böylece biz her memleketin ileri gelenlerini (kodamanlarını veya idarecilerini) en büyük günahkârlar yaptık ki, orada hileler çevirsinler.” (En’am: 123)
Hususiyetle ileri gelenlerin mevzu edilmesi, onların sahip oldukları geniş imkânların daha çok olmasından; başkalarına kıyasla kendilerini hile ve tuzaklara, isyan ve tuğyana, küfür ve inkâra daha çok yöneltmiş olmasındandır.
Her biri koyun postuna bürünmüş bir kurda benzer. Makamları yükseldikçe, servetleri çoğaldıkça, isyan ve günahları da artar.
Bu ise imtihanın tam olarak yapılabilmesi, ilâhi takdirin bütünüyle yerine gelmesi, herkesin kendisine kolaylaştırılan yolda yürümesi ve en sonunda herkesin hak ettiği karşılığı bulması içindir.
Âyet-i kerime’nin devamında şöyle buyuruluyor:
“Halbuki onlar aslında yalnız kendilerini aldatıp hile yaparlar, amma farkında olmazlar.” (En’am: 123)
Hiç şüphesiz ki bunun vebali kendilerini kuşatacaktır.
' Kelimenin aslı Kefera,kafir kelimesi keferanın ismi fail sigasıdır'
Arapça olarak anlamı küfür etmek manasındadır.
Hz.Allah KURAN-I AZİMÜŞ-ŞANDA bu kelimeyi kendisine asi olan,emirlerini yapmayıp,nehiylerinden kaçınmayan ve ayetlerini inkar eden vs.azab topluluğuna hitaben kullanmıştır.
Mevlam cümlemizi abid kullarından eylesin...
allahın indirdiği kitabın içindeki ayetlerden hüküm lerden birini inkar etmekdir
kafir, o tek ALLAHa yani yaratana inanmayanlar...
ebedi cehennem onlarla dolacaktir...
Allahim inananlari korusun! ! amiiiin
saygilarrrrrrrr :-)
Gayr-i müslimlere (=müslüman olmayanlara) kâfir denir. Bunların inançları, ibâdetleri sevilmez. Fakat onları incitmek, kalblerini kırmak haramdır. Gayrı müslimleri gıybet eden, yüzlerine karşı kâfir diyen müslüman cezalandırılır. Çünkü bunları incitmek, mallarına zarar vermek günahtır. (Mülteka)
^^Kâfirler kendilerini kâfir kabul etmedikleri için kâfirin bile yüzüne karşı kâfir demek günah olur.^^
Zimmiye (=yani gayr-i müslim vatandaşa) zulmetmek, müslümana zulmetmekten daha kötüdür. Hayvanlara işkence, zimmiye işkenceden daha kötüdür. Zimmiyi üzmemek için selamlaşmak ve tokalaşmak caiz olur. Açıkça günah işliyen fâsığa selam vermek de böyle caizdir. (Dürr-ül-muhtar)
Üzerinde kul hakkı bulunanların ibâdetleri kabul olmaz, cennete giremez. Kâfirin hakkı için de, onunla helallaşmak gerekir. Gönlü alınmazsa ahırette affı çok güçtür. Kâfirin hakkından kurtulmak, müslümanın hakkından kurtulmaktan daha zordur. Gayrı müslimlerin mal ve canlarına saldırmak caiz olmadığı gibi kadın ve kızlarına saldırmak da caiz değil, haramdır. (R. Muhtar)
Savaş hali hariç, kâfirleri öldürmek de haramdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
^^Arkadaşını öldüren, ümmetimden değildir. Öldürülen kâfir olsa da yine böyledir.^^ (Hadika)
^^Zimmiyi öldüren, Cennetin kokusunu alamaz.^^ (Hadika)
^^Zimmiyi öldürene, Cennet haramdır.^^ (Ebu Dâvud)
Küfür; Necâsettir.
Kâfir; Pistir, Necistir, Murdardır.
Onlar tıpkı kendisinden kaçılması gereken pis koku gibi ruhları ve amelleriyle murdardırlar. Daima pislik içinde olan kimsenin her tarafı pislikle mülevves olduğu gibi, kâfirler de daima şirk içinde bulunmaları sebebiyle necistirler.
Allah-u Teâlâ onlardan aslâ hoşnut değildir.
Küfrün ve Kâfirin Necâseti:
Küfür necâsettir, pisliktir, murdarlıktır.
Küfür karanlıktır, zulümdür, şiddettir.
Küfür üzüntüdür, sıkıntıdır, perişanlıktır.
Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime'lerinde buyurur ki:
'Ey iman edenler! Müşrikler ancak bir necis (pislik) tir.' (Tevbe: 28)
Çünkü abdest almaz, gusül etmez.
'Onlar murdardır.' (Tevbe: 95)
Murdardır; murdar yer, haram yer, domuz yer.
'Artık onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar murdardır.' (Tevbe: 95)
Onlardan kaçınmak, uzak durmak ve onlarla olan dostluğu kaldırmak gerekir.
Tıpkı kendisinden kaçınılması gereken pis koku gibidir.
'O murdarlığı aklını kullanmayanlara verir.' (Yunus: 100)
Niçin pis, niçin necis, niçin murdardırlar?
Onlar Allah-u Teâlâ'nın nazargâhı olan kalplerini şirk, küfür ve isyan murdarlığıyla kirletmişlerdir. Rabb'lerinden tertemiz gelen ruhlarını küfür karanlığına itip tanınmaz bir hâle sokmuşlardır.
Şirk mânevi pisliklerin en fenâsıdır. Onlarda mânevî murdarlık vardır. İçleri pis olduğu için onlar pisliğin bizzat kendisidirler. Gözle görülen cismani pisliklerden nasıl sakınmak gerekiyorsa, buluşması daha çabuk, zararı daha fazla olan ruhânî ve ahlâkî pisliklerden de daha öncelikli olarak sakınmak ve uzak durmak gerekir. Dışarıdan görünmese bile içleri kesinlikle pistir, niyetleri ve ruhları habistir.
Allah-u Teâlâ onların necis olduklarını bildirdi ki küfürde inad eden kâfirleri ıslaha çalışmak beyhudedir. Hiçbir öğüdün onlara faydası yoktur, hiçbir şey onları ıslah etmez. Çünkü onlar tıynetlerinde bulunan habâset ve necâset sebebiyle temizlenmeleri mümkün olmayan pisliklerdir.
'Kâfirlere gelince, onları ikaz etsen de etmesen de onlar için birdir, onlar iman etmezler.
Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin üzerine perde inmiştir. Onlar için büyük bir azap vardır.' (Bakara: 6-7)
Onlar tıpkı kendisinden kaçılması gereken pis koku gibi ruhları ve amelleriyle murdardırlar. Daima pislik içinde olan kimsenin her tarafı pislikle mülevves olduğu gibi, kâfirler de daima şirk içinde bulunmaları sebebiyle necistirler. Allah-u Teâlâ onlardan aslâ hoşnut değildir.
İnsanlar arasına atılan kokmuş bir ceset nasıl ki insanları rahatsız ederse, bunlar da inanmış insanları öyle rahatsız ederler. Bütün varlıkları ve bütün hakikatleriyle pistirler. Temiz insanlar onlardan temizlenmek ihtiyacı hissederler.
Bir Âyet-i kerime'de de şöyle buyuruluyor:
'Nihayet murdarı temizden ayıracaktır.' (Âl-i imrân: 179)
Allah-u Teâlâ müminlerin kâfirlerle karışık halde bulunmasından hoşlanmaz, aslâ öyle karışık halde bırakmaz. İki grup birbirinden apayrı şekilde kendini belli eder. Allah-u Teâlâ bütün açıklığı ile âleme teşhir eder.
Bakara sûre-i şerif'inin 257. Âyet-i kerime'sinde iman 'Nûr' ile ifade edildiği gibi, aynı Âyet-i kerime'nin devamında imanın zıddı olan küfür de 'Zulümat' ile ifade edilmiştir.
Allah-u Teâlâ buyurur ki:
'İnkâr edip kâfir olanların dostları ise Tağut'tur. Onları nurdan alıp karanlıklara götürür. İşte onlar cehennemliklerdir, orada ebedî kalacaklardır.' (Bakara: 257)
Bu ilâhî beyandan gerçeği anlayın. İman ne büyük nezâfet, küfür nasıl bir necâsettir!
Hakk'ın yolundan başka bütün yollar hiç şüphe yok ki zulümâtın tâ kendisidir. Küfrün ve şirkin müdafileri kendilerine tutananları küfre kaydırarak Hakk'tan ve hakikatten uzaklaştırırlar, nuru zulmete, imanın nezâfetini küfrün murdarlığına değişirler, sapmışlık içinde bocalar dururlar.
'Onlar insanları Allah'ın yolundan alıkoyarlar, Allah'ın yolunu eğriltmeye çalışırlar. İşte onlar uzak bir dalâlet içindedirler.' (İbrahim: 3)
Küfür ehli birbirinin dostudur, inananların onlardan uzak durması ilâhi bir emirdir.
'Kâfir olanlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Eğer siz bunu yapmazsanız yeryüzünde fitne ve büyük bir fesat (kargaşalık) olur.' (Enfâl: 73)
Kâfirlerin arasındaki dostluk, kâfirlik bağından ileri gelmektedir. Müminlerin arasındaki dostluk da iman bağından kaynaklanmaktadır. Bunların birisi ışıktır, diğeri ise karanlıktır. Kâfir Allah'ın düşmanıdır, mümin ise dostudur. Öyleyse arayı iyice ayırmak gerekir. Eğer kâfirlerle bağlar koparılmazsa, yeryüzünde çok büyük bir fitne meydana gelir, o da imanın elden gitmesi ve küfrün açığa vurmasıdır.
Allah-u Teâlâ Kâfirûn sûre-i şerif'inde kıyamete kadar gelecek müslümanlara, onların dinlerinden bütünüyle uzak durmalarını emir buyurmuştur.
Birinci Âyet-i kerime'de şöyle buyurulmaktadır:
'Resul'üm! De ki: Ey kâfirler! ' (Kâfirûn: 1)
'Ey kâfirler! ' hitabı sadece Kureyşliler veya Arabistan'daki kâfir ve müşrik Araplar değil, Muhammed Aleyhisselâm'ın risaletini reddeden bütün yahudiler, hıristiyanlar ve diğer kâfirlerdir.
'Ey kâfirler! ' diye hitap etmek, bu gibi kimselere: 'Ey düşmanlar! ', 'Ey İslâm'a muhalefet edenler! ' diye hitap etmek gibidir.
Allah-u Teâlâ diğer Âyet-i kerime'lerinde şöyle buyurur:
'Âyetlerimizi yalanlayanlar, cehâlet ve küfür karanlığında kalmış bir takım sağırlar ve dilsizlerdir.' (En'âm: 39)
Allah-u Teâlâ iman ehline bir iç temizliği lütfeder. Küfür ehlinin içleri ise büyük bir pislik deryasıdır.
'Şüphesiz ki Allah katında, yeryüzünde yürüyen canlıların en kötüsü kâfir olanlardır. Artık onlar iman etmezler.' (Enfâl: 55)
Onların iman etmeleri beklenemez. Görüldüğü üzere onlar hayvandan daha aşağıdırlar.
Hâl böyle iken, bu kadar Âyet-i kerime ortada iken, bu murdarları dâvet edenler nura kir bulaştırmışlardır.
Hakikat ehli nur ile karanlığı âdeta gözü ile görür gibidir. Zira Allah-u Teâlâ insanlara nasıl ki rahmetinin eseri olarak zâhiri elbise nimetleri ihsan etmişse; kişinin durumuna göre, mâneviyatına göre iç âlemine de elbiseler giydirmiştir. Zâhirî elbise dünyada Allah-u Teâlâ'nın mümin-kâfir bütün insanlara bir nimetidir. Bunun gibi her insanın bir de mânevi elbisesi vardır. Küfür ehlinin elbisesi pistir, murdardır, necistir. İçi de kurum gibidir. Ehli bunu ayan-beyan görür. Siz dışı görüyorsunuz, içi göremediğiniz için olmadığını zannediyorsunuz.
'Takvâ elbisesi ise bunlardan daha hayırlıdır.' (Â'râf: 26)
'İşte birbirine hasım iki zümre! Bunlar Rabb'leri hakkında çekiştiler. Kâfirler için ateşten elbiseler biçilmiştir.' (Hacc: 19)
Nasıl ki bir hayvan Allah'ın adı anılmadan kesildiği zaman murdar oluyorsa, leş oluyorsa domuzdan farkı kalmıyorsa, kâfir de küfretmekle murdar oluyor, pis oluyor.
Allah-u Teâlâ'nın beyanlarını hikâye gibi okumayın!
Allah-u Teâlâ bu küfür ehlinin durumunu bize ayan-beyan duyurmuştur. Görmüyorsan da iman et! Küfür karanlığında kalanlara meyletme, onların yanında şeref ve kudret arayanlar gibi olma!
'Onlar müminleri bırakıp kâfirleri dost edinirler. Onların tarafında bir şeref ve kudret mi arıyorlar? Bilsinler ki şeref ve kudret tamamen Allah'a âittir.' (Nisâ: 139)
Allah-u Teâlâ'nın şeref vermediği kimseler hiçbir şekilde şeref sahibi olamazlar.
Istılahta hakikati örten, saklayan kişi.
Fakat
Geceyede kafir(örten) diyenler var ki doğrudur
Geceler kahkahaları ve hıçkırıklı ağlamaları örtmez mi? ; bir nev'i..
onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile' (Saff Suresi, 14)
Atatürk ve laiklik düşmanı 'gerçek kafirdir'...
bknz...yalanımvarsadötolayım
Allah, kafirleri ve günahlarını bir şekilde affeder ama, bu mollaları tarih asla affetmez.! ...bu güne kadar, affetmemiştir de zaten.......hohoho yyy
Bakara Suresi:
6.Gerçek şu ki, kafir olanları (azap ile) korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir; iman etmezler.
7.Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Onların gözlerine de bir çeşit perde gerilmiştir ve onlar için (dünya ve ahirette) büyük bir azap vardır.
ölçtü biçti kahrolası nasılda ölçüp biçti-kuranın tabiri- de böyle bir karar verebildi....
sorgüsüz cehenneme girecek olan kişiler
Kafirun suresi:
1. De ki: 'Ey nankör kâfirler!
2. Kulluk etmem sizin kulluk ettiğinize.
3. Siz de ibadet etmezsiniz benim ibadet ettiğime.
4. Kul değilim sizin taptığınıza,
5. Ve ibadet edenler değilsiniz benim ibadet ettiğime.
6. Sizin dininiz size, benim dinim bana! '
namaz kılmayan kişi kafirdi
“Şüphe yok ki Allah, inananlardan müşriklerin şerrini defedecek; şüphe yok ki Allah, hainlikte ileri giden nankörlerin hiçbirini sevmez.'
Ayet-i Kerime Meali (Hacc Suresi)
kafir kime denir ebu cehil ve ebu leheb gibileri insanlara denir onlarda islama ve gönderilen efendimize inanmamislardi iste kafir onlardir ama ne oldu sonunda sürünüpte öldüler cehenneme gittiler kiyametin koptugunda ne diyecekler keske o peygammere inansaydik diyecekler ama Allahu Taala simdimi buyuracak ve onlari ve onun yolunda gidenlerle beraber cehenneme yolluyacak
zındık
Arapçada birşeyi gizlemek,örtmek manasında kullanılır; çiftçinin tohumu toprağa gizlemesi gibi
Bu kelime Allahu Teala'nın mutlak ateizmi reddedmesi ve ateistlerin; O'nu inkar şöyle dursun yaptıklarının,varlığını gizlemeye çalışmaktan öteye gidemeyeceğini anlatması bakımından mânidârdır
Bana öğretildiğine göre;
Kafir küfredenden gelir. İslamiyetin olgusuna göre islamiyeti tanımayan, tanımadığı için küfür sahibidir, o yüzden kafir denir.
Yine islamiyete göre insanlar inanışları açısından kafir, münafık ve mümin diye üçe ayrılır. İslamiyete inanmış gibi görünüp yaşamayana münafık, islamiyete inana ve yaşayana mümin denir.
gerçekleri örten, gizleyen.
başkalarına ve kendi nefsine zulmeden, nankör
hakkı inkar edip batıla çanak tutan, zavallı, ahmak
Keşke öteki âleme geri dönsek de Allah’ın emirlerini yerine getirebilsek denildiğinde, kendisine senin geldiğin yer neresiydi? derler
dolayisiyla bu ayet-i kerimedende anlasilacagi gibi insanlar ziyan icindedirler.
Bir yahudi sorar hz.Aliye yahu bu kadar ibadet yapiyorsunuz sikinti isgence cekiyorsunuz ya bunlar bosunaysa ya öyle bir yer yoksa hz Ali yahudiye cevaben
-velevki yok diyelim bir kaybimiz olmaz amma ya varsa :))
Latince Hereticus yani seçim yapanlar demektir.. Constantin'in yazdırmış olduğu (İznik Konsülüne) reddedip İsa'nın gerçek öyküsünü seçenlere verilen isim.
mümin olmayan....
Afganistan'da dağlık bir bölgede yaşayan bir halk var bu isimde. Kafirler. Coşkun Aral'ın belgeselinde görmüştüm. Yoksa Barış Manço muydu? . Hay Allah! hiçbirşeyi doğru-dürüst hatırlayamıyorum bu günlerde.