Kutsal Kitap,bir babanın kızını satıp başkalarına köle etse(Çıkış21:7) kızının saflığını bir serseri güruhuna peşkeş çekse(Hakimler19:24,Tekvin 19:8) hatta kızını öldürse bile iyi bir baba ve mübarek bir adam sayılacağını öğretir.Gök kubbe altındakii her türlü kepazeliğin kadına reva olduğunu öğretir; kadını kendi ayakları üzerinde duran,özgür bir insan olarak görmez.Kadına koyun muamelesi yapar,onu da mal sınıfına sokar. Bir papazın belirlediği koşullar ve sınırlar haricinde düşünmesini, konuşmasını,hareket etmesini veya varolmasını yasaklar. -Helen H. Gardener,) 1853-1925) ABD’de kadınların oy hakkı için mücadele eden aktivist.
Bir kadina; Ev verirseniz,size yuva verir Bir gulucuk verirsiniz,size kalbiniverir Bir sarki soyleyin,size konser verir Kendisine verileni,carpip cogaltarak geri verir Bu yuzden ona camur atarsaniz,karsiliginda bi bataklikta bogulmaya hazirolun :)
Bir kadın, ne kadar güzel, kültürlü, zarif, dürüst ve hoş olursa olsun; hırçın, huzursuz, ve asabiyse, son derece iticidir.
Hangi erkek, böyle bir kadınla birlikte olmak ister? Yanınızda, lüzumsuz el kol hareketleriyle, asabi mimiklerle, dişlerini sıkarak konuşan, her an patlamaya hazır bir bomba ile ne kadar huzurlu ve mutlu olabilirsiniz?
Şık giyinmek de önemlidir ama zarafet daha önemlidir. İnsan yaratılış itibarıyla hantal olabilir. Öyle ölçülü, öyle güzel yürüyen toplu hanımlar vardır ki onların yürüyüşlerini bile seyretmek, ruha huzur verir. Hele onlarla yürüyüşe çıkmak ne kadar mutlu eder insanı! Yere basışlarındaki yumuşaklık, adımlarındaki acelesiz huzurlu tempo ruhu rahatlatır.
Zarafet, kadını şiirleştirir. Öne yıkılacakmış gibi, asker gibi, omuzları düşük, kambur, boynu, başını taşıyamıyormuş gibi bükülmüş, sallanarak veya sürüklenerek, ya da paldır küldür yürüyen bir kadın düşünün! ..
Ne kadınlar vardır; tesettürlü de olsalar, süzülür gibi, dans eder gibi yürürler. Bir bardak su verirken, bardağı değil, dünyaları uzatırlar, insana! ‘Hizmet’ önemli değildir. ‘Sunuş’ önemlidir. Yumuşak, hoş bir hareketle, gözlerinin içi gülerek, saygı ve sevgi dolu bir bakışla uzatılan bardağın içindeki, her ne ise mutluluğa dönüşür. Daha içmeden huzur, mutluluk ve yaşama sevinci yayılır ruha. Sunulan suysa, su da hayatsa, bu su ab-ı hayattır! ..
“Günaydın! Aşkım! Canım! ” demeseler bile öyle bir tebessümle gelirler ki yanınıza; hangi kötü ruh halinde olursanız olun, o anda gülümser, huzur duyar, onunla bütünleşiverirsiniz. Bir demet çiçek gibidirler. Cıvıl cıvıl bir kuş, berrak akan bir su, gün ışığı gibidirler. Uzaktan duyarsınız, sıcaklığını. Ona doğru yaklaştığınızın farkına bile varmazsınız. Mıknatıs gibi kendilerine çekmişlerdir sizi. Demir tozları gibi yapışır kalırsınız. Zaman durmuştur. Mekân orasıdır. Dünya o kadarcıktır. Kalabalığın sayısal değeri bire inmiştir. İkiye çıkmasına da lüzum yoktur.
Şiir gibi yürürler. Şiir gibi dolanırlar etrafınızda. Şiir gibi konuşur, en güzel melodiler gibi gülerler. Ağlayışları da hiçbir kadının ağlayamayacağı kadar güzeldir.
“Hiçbir kadın senin kadar güzel ağlayamaz. Bir yıldız yağmurudur, senin gözyaşların! ” der, Ümit Yaşar Oğuzcan.
Film de onlardır, şarkı da, hayat da! Etiyle kemiğiyle gerçektirler; yaşattıklarıyla, hayal âleminin bireyleri…
Dokunmaya kıyamazsınız. Bakmaya doyamazsınız.
Okşasanız, saatlere düşman olursunuz!
Birkaç ömür daha istersiniz, Yaratan’dan.
Dünyanızı, cennete değişmezsiniz. Dans edercesine yaşamaktır, onunla günlük hayatı yaşamak.
Gülümseyerek uyanırlar. Müzikle, oynarcasına çay yapmaya giderler. Telaşsız, cıvıl cıvıl güne başlayan sevimli kuşlar gibidirler. Geyşalar gibi… Onların tüm amaçları, erkeklerini mutlu etmektir. Onları mutlu ederek mutlu olurlar.
Bir de hizmetçi ruhlu kadınlar vardır. Sabah sabah, oflaya puflaya yataktan kalkarlar. Söylene söylene, takur tukur temizliğe başlarlar. Kafanıza çarpar gibi kurarlar sofrayı. Mükellef bir kahvaltı sofrasında bile çekilmezler.
Sadece bayanların mı romantizmden hoşlandıklarını sanıyorsunuz?
Ya da sevilmekten?
Erkeklerin de romantizme, sevgiye, ilgiye ihtiyaçları olduğunu düşünmüyor musunuz?
Onlar, sevildiklerine inandıkları, doya doya sevgi aldıkları zaman, kahvaltılarını yapmış olurlar. O konuda akşama kadar acıkacaklarını, başkalarına ihtiyaç duyarak, avuç açacaklarını, sevgi dileneceklerini sanmıyorum.
Akşam da aynı sıcaklıkla karşılanıp, aynı huzur ortamına çekildiklerinde, onlardan mutlu kimse olmaz. Kovsanız da yanınızdan ayrılmaz, ne kadın, ne erkek, kimseye ihtiyaç duymazlar. O sizindir. İmzayla, kanunen değil, bir köle gibi, seve seve! .. Artık herkes onu, sizden kıskansın!
Sahabeden birisinin hanımı ekmeğini, suyunu güneşe koyar, sıcak su, kuru ekmek yermiş, kocası işinde öyle yiyor diye.
Eşini, erkeğini kendisinden önce düşünür, İslam kadını!
Onu ana gibi şefkatle sarar. Abla gibi kanat gerer üstüne.
Kardeş gibi yanında, canında taşır. Arkadaş gibi omuz verir, paylaşır.
Eşi olarak da tüm yüreğiyle, her şeyden çok sever, herkesten üstün tutar, sahip çıkar kardeşim!
SAHİP ÇIKAR!
Evde ne huzur veriyorsunuz da, dışarıdakilerden kıskanıyorsunuz?
Her şey iyi gidiyorsa; onlar neden kendilerini dışarıya atıyorlar?
Arılar, bal dolu kovanlarını neden terk ediyor?
Acı yok, tatlı yok; evde duranın aklı yok!
Kalıp gibi, KOLALI KADIN olmayın!
Sinirden tir tir titreyen, söylenen, bağırıp çağıran, kavgazan, fettan, fetfaz bir kadın olmayın! Önce sakin olun!
Huzur bulun; huzur verin!
Sonra zarif olun!
Daha sonra da duygusal olun.
Akıllı olun, AKILLI!
Unutmayın ki; onların herkesten önce, SİZE İHTİYAÇLARI VAR!
Öyle hürriyete aşık ki kadınlar, hatta Hiç bir erkek olamaz onlara yol arkadaşı. Çıkar at çarşafı teklifine karşı, nitekim Donu fılattı gö..ünden, açacak yerde başı...
kadinlar hep o 'digeri' olmustur...ikinci cinsiyet...
Kadininlarin sosyal durumu her ne kadar iyiye gitsede, hala toplumda ve sosyal yasantisinda agir bir sakatlik sözkonusudur. Hic bir ulkede erkeginki ne benzer haklari yoktur, ve cogunlukla kadina uygun bile degildir. Kagitta bile ona butun yetki ve haklar verildigine ragmen, ne yazikki eski aliskinliklar kadinin bunlari gelenek ve yasantisinda ifade etmesi epey zor oluyor.
Ayni sosyal konumda olduklarinda bile erkegin cok daha yararli görevleri ve makamlari oluyor. Kadin rakiplerine göre daha yuksek maas ve ilerleme firsati mesela. Ayrica erkeklerin sanayide, siyasetde cok daha yer aldiklari ortada, ve ustelik en sözu gecen görevler yine erkeklerde.
Butun bunlar bir yana, erkegin kendine öz bir itibari, prestiji var. Buda geleneksel cocuk terbiyesinde belli zaten.
Sorun kadinlarin kendi tarihini bilmemeleri. Kendilerini tanimamalari. Kader diyip boyun egmeleri. Benim demek istedigim, kadinlarin kalkip isyan etmeleri falan degil ki. Sadece icinde bulunduklari durumu biraz gözden gecirmeleri yaa...insan kendi durumuna bukadar mi ilgisiz olur.
Kahrolası bir telaşla, tanımadığım uzak şehirler gezdim hafta sonunda… Caddelerini koşar adım arşınladım; merakla daldım izbelerine; ansızın umulmadık, ama hep bekleyegeldiğim bir şey bulacakmışçasına yürüdüm kaldırımlarında, tarifsiz, arsız, metemadi bir iştahla… Yolları sordum, yollarda kayboldum. Bir kadını yeni tanırmış gibi, vuslat saatlere sıkışmış gibi, bir başka sefer olmazmış gibi aceleyle bulanmış rengarenk bir coşkuyla yükselip kondum sokaklarına… Sonra yoruldum ve durdum. Uzak bir şehre vuruldum. Haraptı şehirlerim; yoksul ve mutsuz; yarınlarından umutsuz. Tanımak zordu ya acul gezmelerde; ben sevdim onları yine de… Zaten bir şehir hemen açmaz kendini size; keşfedilmeyi bekler, dirhemle sunar maharetini; kusurunu gizler. O yüzden aceleye gelmez bir şehri gezmek; bir kadını sevmeye benzer. Telaşsız sohbetler ister, günü birlikte karşılayıp birlikte uğurlamalar…uzun yürüyüşler, keyifli molalar… Çünkü tıpkı bir kadın gibi, bir şehrin de sırrı, kuytularında gizlidir; çözmek emek ister. Lakin bir kez bağladınız mı kokusuna, havasına, tadına o, sevdanızın başkentidir artık… Gecenin kollarına birlikte dalar, sabahı beraber karşılarsınız; pazarları mahmur ve gergin Pazartesileri… Bir kadınla birlikte uyanmaya benzer, bir şehri günün ilk ışığında görmek… Sade, süssüz, tabiidir… Ve hakikidir, yine de güzelse… Bir şehre tutulmak, bir kadına bağlanmak gibidir; bir gün kopsanız da sızısı her daim asılı kalır yüreğinizde… Nereye giderseniz, bağlandığınız şehri de götürürsünüz yanınızda; tıpkı sevdiğiniz kadını kalbinizde taşıyacağınız gibi… ölene kadar… Bir kadını olduğu gibi, bir şehri de tanımak bir ömre sığmayabilir bazen…unutmak da… Ve unutmadığınız şehirler, geri çağırır sizi bir gün…vazgeçemediğiniz kadınlar gibi… Kahrolası bir telaşla, tanımadığım kadınlar sevdim ömrüm boyunca… Ansızın umulmadık, ama hep bekleyegeldiğim bir şey bulacakmışçasına yürüdüm onlarla, tarifsiz, arsız, mütemadi bir iştahla… Sonra birine bağlandım. Ve hep öyle kaldım. Can Dündar
Eğer dudaklarını sıkarak 'Sinirli değilim' diyorsa, sizin başınıza öreceği çorabı düşünüyordur. Sinirini geçirmek için, soru sormayı bırakıp bir an önce yüzünü güldürecek bir şeyler yapmanız gerekir. İşin zor yanı, kadınlar sinirlendikleri konuları asla unutmazlar. Bu yüzden sinirlerini yatıştırdıktan sonra konuyu sakince çözmeye çalışmanız yerinde olur.
Söylediği: 'Seni kardeşim gibi görüyorum.'
Demek istediği: 'Senden hoşlanmıyorum.'
Muhtemelen sizden hoşlanmıyor ya da hayatında başka biri var. 'Bunu bana doğrudan söyleyebilirsin' ruh haline hiç kapılmayın, çünkü kadınlar bu tarz bir söylemin daha kırıcı olduğunu düşünürler. Böylesi durumlarda ona karşı bir adım daha atmamanız gerekir, yoksa kaçan kovalanır durumu yaşanacaktır!
Söylediği: 'Arkadaşlarını seviyorum ama...'
Demek istediği: 'Arkadaşlarını sevmedim.'
Arkadaşlarınızın hareketlerinden hoşlanmıyor belli ki... Onlarla zaman geçirmenize karışmak istemiyor. Siz de bilinçli bir erkek olarak onu peşinizden her yere sürüklemeyin. Yanlış anlaşılmasın, 'Gelir misin' diye sormayı da ihmal etmeyin.
Söylediği: 'Benimle yeteri kadar ilgilenmiyorsun! '
Demek istediği: 'Benim ve ilişkimiz hakkındaki düşüncelerini merak ediyorum.'
Çok konuşmayan erkekler hakkında kadınların düşüncesi de sabittir. Bu yüzden farklı yollar deneyerek ağzınızdan laf almaya çalışırlar. Cımbızla da olsa! Bu cümle ile aklındaki soruyu yanıtlamanızı isterler, ama tabii ki böyle bir şey asla olmaz! Yapmanız gereken bu gizli soruya bir şekilde yanıt vermenizdir, aksi halde aynı soruyu farklı şekillerde sormaya devam eder.
Söylediği: 'Nasıl görünüyorum.'
Demek istediği: 'Daha çok ilgiye ihtiyacım var! '
İlişkiniz hakkında aklına takılan soru işaretleri var ve kesinlikle kendisiyle yeterince ilgilenmediğinizi, ondaki değişiklikleri fark etmediğinizi düşünüyor! Böyle düşünen bir kadın ilgisizlikten sıkılmıştır. Yapmanız gereken beğenmemiş olsanız bile 'Üzerindeki sana çok yakışmış' demenizdir. Tabii bu sözcükler biraz da gerçeğe dayanmalıdır, çünkü samimiyetinizi test ediyor olacaktır.
limitisiz ilgi ile egosunun tatmin edilmesini isteyen, çok ilgi gösterince de hemen bıkan, az ilgi gösterince ilgisi başkasına kayan,
ne istediğini bilmeyen,rahatın battığı, sıkıcı organizmalardır.
herşeyi devletten bekleyen klasik türk versiyonları vardır ki ilişkinin yürümesi için hiç bir çaba göstemez herşeyi erkekten beklerler.en çirkini bile 20 kişiden ilgi görüğü için bir erkeğe sahip olma adına hiç bir bedel ödemediklerinden erkeklerine köpek kadar değer vermezler. nasıl olsa ellerini sallasalar ellisidir.
Ve kadınlar, Bizim kadınlarımız: Korkunç ve mübarek elleri, İnce, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle Anamız, avradımız, yarimiz Ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen Ve soframızdaki yeri Öküzümüzden sonra gelen Ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız Ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki Ve karasabana koşulan Ve ağıllarda Işıltısında yere saplı bıçakların Oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan Kadınlar, Bizim kadınlarımız............
Kadim zamanlardan beri ruhumuzun ücra köşelerine hitap ederler.Erkeğin aksine durgun su misalidirler.Başlarına ne geldi ve getirildiyse bileklerinin zayıflıgından geldi. Biz kendimizi eşitlikçi sayan modern dünyanın mahlukları...her ne kadar eşittir diyorsak da içimizdeki gerçek bize yalancı demiyor mu?
Kutsal Kitap,bir babanın kızını satıp başkalarına köle etse(Çıkış21:7) kızının saflığını bir serseri güruhuna peşkeş çekse(Hakimler19:24,Tekvin 19:8) hatta kızını öldürse bile iyi bir baba ve mübarek bir adam sayılacağını öğretir.Gök kubbe altındakii her türlü kepazeliğin kadına reva olduğunu öğretir; kadını kendi ayakları üzerinde duran,özgür bir insan olarak görmez.Kadına koyun muamelesi yapar,onu da mal sınıfına sokar. Bir papazın belirlediği koşullar ve sınırlar haricinde düşünmesini, konuşmasını,hareket etmesini veya varolmasını yasaklar.
-Helen H. Gardener,) 1853-1925) ABD’de kadınların oy hakkı için mücadele eden aktivist.
Ahmet Kaya'nın süper bir şarkısıdır :)
'kadınlar şarap gibidir, içmesini bilmezsen fena çarparlar' sözünden sonra tüm dünyam, bakış açım değişti =)
Bir kadina;
Ev verirseniz,size yuva verir
Bir gulucuk verirsiniz,size kalbiniverir
Bir sarki soyleyin,size konser verir
Kendisine verileni,carpip cogaltarak geri verir
Bu yuzden ona camur atarsaniz,karsiliginda bi bataklikta bogulmaya
hazirolun :)
Kadınlar tarlanızdır.Tarlanıza nasıl girerseniz öyle girin
Bakara 233.Ayet.
İnsandan insana yönelen en büyük ntehtit ırkçılıktır,mimumum sebepler için maksimım nefretler üretir.
Kadın dünyası,bilinci,vicdanı,sevgisi,koruması,farklı uygar değerler doğurmaya adaydır.
Bedeni üzerinde tasarruf hakkına sahip kadın emeği ve mücadelesiyle özgür ve demokratik yarınların güvencesidir.
Kadınlar,tüm acı ve zorlukları göğüslüyorlarsa o kadınların isminin önüne erkeksi bir sıfat yüklemenin anlamı yoktur.
Kadın olsun erkek olsun insan haklarıyla insandır.
......Serkeşlik etmelerinden endişelendiğiniz kadınlara öğüt verin....evden uzaklaştırın.....dövün. (Nisa 34.Ayet)
Kadınlar,insanların karşısına bir şeytan olarak çıkar.(Diyanetten hadis)
K A D I N L A R. G Ü N Ü N D E. E R K E K L E R İ Ç İ N! ..
EVLİ ERKEKLERİN EVLERİNİN DUVARLARINA ASMALARI İÇİN:
K A D I N. G i B İ. K A D I N! ..
Onur BİLGE
Bir kadın, ne kadar güzel, kültürlü, zarif, dürüst ve hoş olursa olsun; hırçın, huzursuz, ve asabiyse, son derece iticidir.
Hangi erkek, böyle bir kadınla birlikte olmak ister? Yanınızda, lüzumsuz el kol hareketleriyle, asabi mimiklerle, dişlerini sıkarak konuşan, her an patlamaya hazır bir bomba ile ne kadar huzurlu ve mutlu olabilirsiniz?
Şık giyinmek de önemlidir ama zarafet daha önemlidir. İnsan yaratılış itibarıyla hantal olabilir. Öyle ölçülü, öyle güzel yürüyen toplu hanımlar vardır ki onların yürüyüşlerini bile seyretmek, ruha huzur verir. Hele onlarla yürüyüşe çıkmak ne kadar mutlu eder insanı! Yere basışlarındaki yumuşaklık, adımlarındaki acelesiz huzurlu tempo ruhu rahatlatır.
Zarafet, kadını şiirleştirir. Öne yıkılacakmış gibi, asker gibi, omuzları düşük, kambur, boynu, başını taşıyamıyormuş gibi bükülmüş, sallanarak veya sürüklenerek, ya da paldır küldür yürüyen bir kadın düşünün! ..
Ne kadınlar vardır; tesettürlü de olsalar, süzülür gibi, dans eder gibi yürürler. Bir bardak su verirken, bardağı değil, dünyaları uzatırlar, insana! ‘Hizmet’ önemli değildir. ‘Sunuş’ önemlidir. Yumuşak, hoş bir hareketle, gözlerinin içi gülerek, saygı ve sevgi dolu bir bakışla uzatılan bardağın içindeki, her ne ise mutluluğa dönüşür. Daha içmeden huzur, mutluluk ve yaşama sevinci yayılır ruha. Sunulan suysa, su da hayatsa, bu su ab-ı hayattır! ..
“Günaydın! Aşkım! Canım! ” demeseler bile öyle bir tebessümle gelirler ki yanınıza; hangi kötü ruh halinde olursanız olun, o anda gülümser, huzur duyar, onunla bütünleşiverirsiniz. Bir demet çiçek gibidirler. Cıvıl cıvıl bir kuş, berrak akan bir su, gün ışığı gibidirler. Uzaktan duyarsınız, sıcaklığını. Ona doğru yaklaştığınızın farkına bile varmazsınız. Mıknatıs gibi kendilerine çekmişlerdir sizi. Demir tozları gibi yapışır kalırsınız. Zaman durmuştur. Mekân orasıdır. Dünya o kadarcıktır. Kalabalığın sayısal değeri bire inmiştir. İkiye çıkmasına da lüzum yoktur.
Şiir gibi yürürler. Şiir gibi dolanırlar etrafınızda. Şiir gibi konuşur, en güzel melodiler gibi gülerler. Ağlayışları da hiçbir kadının ağlayamayacağı kadar güzeldir.
“Hiçbir kadın senin kadar güzel ağlayamaz.
Bir yıldız yağmurudur, senin gözyaşların! ” der, Ümit Yaşar Oğuzcan.
Film de onlardır, şarkı da, hayat da! Etiyle kemiğiyle gerçektirler; yaşattıklarıyla, hayal âleminin bireyleri…
Dokunmaya kıyamazsınız. Bakmaya doyamazsınız.
Okşasanız, saatlere düşman olursunuz!
Birkaç ömür daha istersiniz, Yaratan’dan.
Dünyanızı, cennete değişmezsiniz.
Dans edercesine yaşamaktır, onunla günlük hayatı yaşamak.
Gülümseyerek uyanırlar. Müzikle, oynarcasına çay yapmaya giderler. Telaşsız, cıvıl cıvıl güne başlayan sevimli kuşlar gibidirler. Geyşalar gibi… Onların tüm amaçları, erkeklerini mutlu etmektir. Onları mutlu ederek mutlu olurlar.
Bir de hizmetçi ruhlu kadınlar vardır. Sabah sabah, oflaya puflaya yataktan kalkarlar. Söylene söylene, takur tukur temizliğe başlarlar. Kafanıza çarpar gibi kurarlar sofrayı. Mükellef bir kahvaltı sofrasında bile çekilmezler.
Sadece bayanların mı romantizmden hoşlandıklarını sanıyorsunuz?
Ya da sevilmekten?
Erkeklerin de romantizme, sevgiye, ilgiye ihtiyaçları olduğunu düşünmüyor musunuz?
Onlar, sevildiklerine inandıkları, doya doya sevgi aldıkları zaman, kahvaltılarını yapmış olurlar. O konuda akşama kadar acıkacaklarını, başkalarına ihtiyaç duyarak, avuç açacaklarını, sevgi dileneceklerini sanmıyorum.
Akşam da aynı sıcaklıkla karşılanıp, aynı huzur ortamına çekildiklerinde, onlardan mutlu kimse olmaz. Kovsanız da yanınızdan ayrılmaz, ne kadın, ne erkek, kimseye ihtiyaç duymazlar. O sizindir. İmzayla, kanunen değil, bir köle gibi, seve seve! .. Artık herkes onu, sizden kıskansın!
Sahabeden birisinin hanımı ekmeğini, suyunu güneşe koyar, sıcak su, kuru ekmek yermiş, kocası işinde öyle yiyor diye.
Eşini, erkeğini kendisinden önce düşünür, İslam kadını!
Onu ana gibi şefkatle sarar. Abla gibi kanat gerer üstüne.
Kardeş gibi yanında, canında taşır. Arkadaş gibi omuz verir, paylaşır.
Eşi olarak da tüm yüreğiyle, her şeyden çok sever, herkesten üstün tutar, sahip çıkar kardeşim!
SAHİP ÇIKAR!
Evde ne huzur veriyorsunuz da, dışarıdakilerden kıskanıyorsunuz?
Her şey iyi gidiyorsa; onlar neden kendilerini dışarıya atıyorlar?
Arılar, bal dolu kovanlarını neden terk ediyor?
Acı yok, tatlı yok; evde duranın aklı yok!
Kalıp gibi, KOLALI KADIN olmayın!
Sinirden tir tir titreyen, söylenen, bağırıp çağıran, kavgazan, fettan, fetfaz bir kadın olmayın!
Önce sakin olun!
Huzur bulun; huzur verin!
Sonra zarif olun!
Daha sonra da duygusal olun.
Akıllı olun, AKILLI!
Unutmayın ki; onların herkesten önce, SİZE İHTİYAÇLARI VAR!
***
Onur BİLGE
31. Sayfadaki 616. yazım.
http://www.antoloji.com/siir/siir/siir_SQL.asp? sair=42021&siir=778253&order=oto
Kadınlar... Analar... Dünyanın en güçlü ama bir o kadar da zarif, naif ve sayılmaya, sevilmeye değer varlıkları...
Tüm Kadınların 8 mart kadınlar gününü yürekden kutlar
Hepisine mutlu huzurlu sağlıklı bir yaşam dileği ve temennisiyle...
EEEYY...BAŞ TACIMIZ KADINLAR!
Hepiniz Sağlıklı Kalın...... Huzurlu Kalın.......
Mutlu Kalın...... Sevgiyle Kalın......
Herşey gönlünüzce olsun...! ! !
Kalbiniz sevgiyle dolsun...! ! !
Yolunuz aydınlık olsun...! ! !
ışığınız hiç sönmesin...! ! !
......Hepinize Sevgiler....
Gizemlikartal...Ramazan Kocapınar
Dünyanın şanslı varlıkları;
Allahın en güzel lütfunu alanlar.
(Annne olabilme meziyeti)
Öyle hürriyete aşık ki kadınlar, hatta
Hiç bir erkek olamaz onlara yol arkadaşı.
Çıkar at çarşafı teklifine karşı, nitekim
Donu fılattı gö..ünden, açacak yerde başı...
kadinlar hep o 'digeri' olmustur...ikinci cinsiyet...
Kadininlarin sosyal durumu her ne kadar iyiye gitsede, hala toplumda ve sosyal yasantisinda agir bir sakatlik sözkonusudur.
Hic bir ulkede erkeginki ne benzer haklari yoktur, ve cogunlukla kadina uygun bile degildir. Kagitta bile ona butun yetki ve haklar verildigine ragmen, ne yazikki eski aliskinliklar kadinin bunlari gelenek ve yasantisinda ifade etmesi epey zor oluyor.
Ayni sosyal konumda olduklarinda bile erkegin cok daha yararli görevleri ve makamlari oluyor. Kadin rakiplerine göre daha yuksek maas ve ilerleme firsati mesela. Ayrica erkeklerin sanayide, siyasetde cok daha yer aldiklari ortada, ve ustelik en sözu gecen görevler yine erkeklerde.
Butun bunlar bir yana, erkegin kendine öz bir itibari, prestiji var. Buda geleneksel cocuk terbiyesinde belli zaten.
Sorun kadinlarin kendi tarihini bilmemeleri. Kendilerini tanimamalari. Kader diyip boyun egmeleri. Benim demek istedigim, kadinlarin kalkip isyan etmeleri falan degil ki. Sadece icinde bulunduklari durumu biraz gözden gecirmeleri yaa...insan kendi durumuna bukadar mi ilgisiz olur.
Offf off..bu dunyanin sorunlari biter mi.
ŞEHİR ve KADIN
Kahrolası bir telaşla, tanımadığım uzak şehirler gezdim hafta sonunda…
Caddelerini koşar adım arşınladım; merakla daldım izbelerine; ansızın umulmadık, ama hep bekleyegeldiğim bir şey bulacakmışçasına yürüdüm kaldırımlarında, tarifsiz, arsız, metemadi bir iştahla…
Yolları sordum, yollarda kayboldum.
Bir kadını yeni tanırmış gibi, vuslat saatlere sıkışmış gibi, bir başka sefer olmazmış gibi aceleyle bulanmış rengarenk bir coşkuyla yükselip kondum sokaklarına…
Sonra yoruldum ve durdum.
Uzak bir şehre vuruldum.
Haraptı şehirlerim; yoksul ve mutsuz; yarınlarından umutsuz.
Tanımak zordu ya acul gezmelerde; ben sevdim onları yine de…
Zaten bir şehir hemen açmaz kendini size; keşfedilmeyi bekler, dirhemle sunar maharetini; kusurunu gizler.
O yüzden aceleye gelmez bir şehri gezmek; bir kadını sevmeye benzer.
Telaşsız sohbetler ister, günü birlikte karşılayıp birlikte uğurlamalar…uzun yürüyüşler, keyifli molalar…
Çünkü tıpkı bir kadın gibi, bir şehrin de sırrı, kuytularında gizlidir; çözmek emek ister.
Lakin bir kez bağladınız mı kokusuna, havasına, tadına o, sevdanızın başkentidir artık…
Gecenin kollarına birlikte dalar, sabahı beraber karşılarsınız; pazarları mahmur ve gergin Pazartesileri…
Bir kadınla birlikte uyanmaya benzer, bir şehri günün ilk ışığında görmek…
Sade, süssüz, tabiidir…
Ve hakikidir, yine de güzelse…
Bir şehre tutulmak, bir kadına bağlanmak gibidir; bir gün kopsanız da sızısı her daim asılı kalır yüreğinizde…
Nereye giderseniz, bağlandığınız şehri de götürürsünüz yanınızda; tıpkı sevdiğiniz kadını kalbinizde taşıyacağınız gibi… ölene kadar…
Bir kadını olduğu gibi, bir şehri de tanımak bir ömre sığmayabilir bazen…unutmak da…
Ve unutmadığınız şehirler, geri çağırır sizi bir gün…vazgeçemediğiniz kadınlar gibi…
Kahrolası bir telaşla, tanımadığım kadınlar sevdim ömrüm boyunca…
Ansızın umulmadık, ama hep bekleyegeldiğim bir şey bulacakmışçasına yürüdüm onlarla, tarifsiz, arsız, mütemadi bir iştahla…
Sonra birine bağlandım.
Ve hep öyle kaldım.
Can Dündar
Çoğu sohbetleri hep aynıdır....
Tabi bu tabaka tabaka değişir...
Sosyetede mâlum, giyim, kuşam, tatil, konken, akşam yemeği..vs..vs..vs...vs..
Orta tabakada ise: eltim şunu almış, biz niye almadık çabuk alalım; neden komşuda varda bizde yok gibi...vs..vs..vs.vs..vs...vs..
Alt tabaka ise (üzülerek belirtiyorum,ama en güzeli bence...) ..
Makbule çabuk ol, çeşmede kuyruk olmadan bidonları yetiştirelim.. :)
Söylediği: 'Sinirli değilim.'
Demek istediği: 'Sinirliyim.'
Eğer dudaklarını sıkarak 'Sinirli değilim' diyorsa, sizin başınıza öreceği çorabı düşünüyordur. Sinirini geçirmek için, soru sormayı bırakıp bir an önce yüzünü güldürecek bir şeyler yapmanız gerekir. İşin zor yanı, kadınlar sinirlendikleri konuları asla unutmazlar. Bu yüzden sinirlerini yatıştırdıktan sonra konuyu sakince çözmeye çalışmanız yerinde olur.
Söylediği: 'Seni kardeşim gibi görüyorum.'
Demek istediği: 'Senden hoşlanmıyorum.'
Muhtemelen sizden hoşlanmıyor ya da hayatında başka biri var. 'Bunu bana doğrudan söyleyebilirsin' ruh haline hiç kapılmayın, çünkü kadınlar bu tarz bir söylemin daha kırıcı olduğunu düşünürler. Böylesi durumlarda ona karşı bir adım daha atmamanız gerekir, yoksa kaçan kovalanır durumu yaşanacaktır!
Söylediği: 'Arkadaşlarını seviyorum ama...'
Demek istediği: 'Arkadaşlarını sevmedim.'
Arkadaşlarınızın hareketlerinden hoşlanmıyor belli ki... Onlarla zaman geçirmenize karışmak istemiyor. Siz de bilinçli bir erkek olarak onu peşinizden her yere sürüklemeyin. Yanlış anlaşılmasın, 'Gelir misin' diye sormayı da ihmal etmeyin.
Söylediği: 'Benimle yeteri kadar ilgilenmiyorsun! '
Demek istediği: 'Benim ve ilişkimiz hakkındaki düşüncelerini merak ediyorum.'
Çok konuşmayan erkekler hakkında kadınların düşüncesi de sabittir. Bu yüzden farklı yollar deneyerek ağzınızdan laf almaya çalışırlar. Cımbızla da olsa! Bu cümle ile aklındaki soruyu yanıtlamanızı isterler, ama tabii ki böyle bir şey asla olmaz! Yapmanız gereken bu gizli soruya bir şekilde yanıt vermenizdir, aksi halde aynı soruyu farklı şekillerde sormaya devam eder.
Söylediği: 'Nasıl görünüyorum.'
Demek istediği: 'Daha çok ilgiye ihtiyacım var! '
İlişkiniz hakkında aklına takılan soru işaretleri var ve kesinlikle kendisiyle yeterince ilgilenmediğinizi, ondaki değişiklikleri fark etmediğinizi düşünüyor! Böyle düşünen bir kadın ilgisizlikten sıkılmıştır. Yapmanız gereken beğenmemiş olsanız bile 'Üzerindeki sana çok yakışmış' demenizdir. Tabii bu sözcükler biraz da gerçeğe dayanmalıdır, çünkü samimiyetinizi test ediyor olacaktır.
varlıgı bir dert yoklugu bin dert.............
Bazen kadınlar taşıdıkları sırlardan yorulduklarında, kaçmaktan sıkılan bir suçlu gibi yakalanmayı arzularlar...
Duruma göre melek veya şeytan olabilme ozellıgı tasırlar :)
doğurganlık özelliğinin yanında,
yaralanmadan kanama geçiren,
su kullanmadan ıslanan,
gerekli malzemeler olmadan da kafa ütüleyen/diken, (kibarcası :)
özetle, er kişinin kıskandığı, tabiat ananın mucize çocukları.
limitisiz ilgi ile egosunun tatmin edilmesini isteyen,
çok ilgi gösterince de hemen bıkan,
az ilgi gösterince ilgisi başkasına kayan,
ne istediğini bilmeyen,rahatın battığı, sıkıcı organizmalardır.
herşeyi devletten bekleyen klasik türk versiyonları vardır ki ilişkinin yürümesi için hiç bir çaba göstemez herşeyi erkekten beklerler.en çirkini bile 20 kişiden ilgi görüğü için bir erkeğe sahip olma adına hiç bir bedel ödemediklerinden erkeklerine köpek kadar değer vermezler. nasıl olsa ellerini sallasalar ellisidir.
gadınlar,
gadın kısmısı için giyinir erkekleri için soyunurlar.
Ve kadınlar,
Bizim kadınlarımız:
Korkunç ve mübarek elleri,
İnce, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
Anamız, avradımız, yarimiz
Ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
Ve soframızdaki yeri
Öküzümüzden sonra gelen
Ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
Ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
Ve karasabana koşulan
Ve ağıllarda
Işıltısında yere saplı bıçakların
Oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
Kadınlar,
Bizim kadınlarımız............
Kadim zamanlardan beri ruhumuzun ücra köşelerine hitap ederler.Erkeğin aksine durgun su misalidirler.Başlarına ne geldi ve getirildiyse bileklerinin zayıflıgından geldi.
Biz kendimizi eşitlikçi sayan modern dünyanın mahlukları...her ne kadar eşittir diyorsak da içimizdeki gerçek bize yalancı demiyor mu?
Nietsche'de kadınlardan başka birşeyden bahsetmemiş (hemen hemen)
acâba diyorum..
Konfüçyüs mü daha akıllı idi
yoksa
Nietsche mi...
Yaşasın Konfüçyüs!