Kültür Sanat Edebiyat Şiir

islamda kadın hakları sizce ne demek, islamda kadın hakları size neyi çağrıştırıyor?

islamda kadın hakları terimi Ebubekir Korucu tarafından tarihinde eklendi

  • Cem Nizamoglu
    Cem Nizamoglu

    Din adına kadın haksızlığa uğratılmış uğratılıyordur da ama bu dinin haksızlığı değil, dini yanlış uygulmasından dolayıdır...

    ''İndirilen dinle, uygulnan din arasında fark vardır'' hep denilir, buna rağmen, hala etrafa ya da tarihe bakıp dini suçlu buluyorsak insan sormluluklarından kaçıyor, daha doğrusu, nedenlerden değil sonuçtan yola çıkılıyor demektir... Nedenlerine inerseniz karşınıza çıkacak insandan başkası değildir...

    İslam'da kadına daha çok hak ve değer verilmiştir, nedeni ise kadının toplumdaki ve aile içinde ki konumudur ki, dini yayma açısından oynadığı önemli rolün çok etksii vardır. Dinimizin verdiği ve getirdiği hakları buraya yazmakla sığmaz... Yien de olay bakış açısıdır, ters bakılırsa eğri gözükmesi normaldir...

    Mesela erkeğin daha çok sorumlulukları olduğundan kitabımızda bir ayrım yapılıyor gözükebilir lakin bunlar iş bölümüdür, zorunluluk değil öğüttür. Aşıraya ve zulme kaçmadıkça şartlatlara, konuma, yönetime, geneleklere ve örflere göre tercihler değişebilir...

  • Demet Hocaoğlu
    Demet Hocaoğlu

    İSLAM'DA KADIN HAKLARI
    İslâm Dîni, kadın hakları üzerinde titizlikle durmuş ve kadını, hiçbir nizâm ve sistemin veremediği müstesnâ bir makâma sâhip kılmıştır. Nitekim Cenâb-ı Hakk Kur’ân-ı Kerîm’inde:'Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır.' buyurmuştur.Rasûlullâh (s.a.v.) Efendimiz de erkekleri, kadınların hak ve hukûkunu gözetmeye dâvet etmekte ve bu konuda: 'Kadınların haklarını yerine getirme husûsunda Allâh’tan korkunuz! Zîrâ siz onları Allâh’ın bir emâneti olarak aldınız.' buyurmaktadır.Başka bir hadîs-i şerîflerinde de: 'Sizin en hayırlınız, ehline (eşine ve çocuklarına) en hayırlı olanınızdır. Ve ben de ehline karşı en hayırlı olanınızım.' buyurur.Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, erkeklere, kadınlara dâimâ iyi davranmalarını tavsiye ederek: 'Mü’minlerin îmân bakımından en olgunu ve en hayırlısı, hanımına karşı en hayırlı olanıdır.' buyurmaktadır. Vedâ Haccı’ndaki meşhûr hutbesinde Peygamber (s.a.v.) Efendimiz: 'Ey insanlar! Kadınlar hakkında Allâh’dan korkunuz! Sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız vardır.
    Kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır.' buyurarak daha yedinci yüzyılda yüzyirmi dört bin müslüman hacı namzedine karşı, kadınların haklarını ilk olarak açıklamışlardır.Başka bir hadîs-i şerîflerinde: 'Onlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, onları dövmeyin, onlara çirkin demeyin, fenâ söz söylemeyin! ' buyurmuşlardır. Kadınlarla iyi geçinmek Kur’ân-ı Kerîm’in emridir: 'Kadınlarınızla iyi geçinin; eğer onlardan hoşlanmadı iseniz bile! .. Olabilir ki bir şey, sizin hoşunuza gitmez de, Allâh onda bir çok hayır takdîr etmiş bulunur.'
    Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bu konuda: 'Kadınlar hakkında birbirinize hayır tavsiye ediniz! ' buyurmaktadır. Kadınlara karşı daima hoşgörülü olmalıdır. Nitekim bir hadîs-i şerîfte: 'Mü’min bir erkek, mü’min bir kadına kızıp darılmasın! Eğer onun bir huyundan hoşlanmazsa, öbüründen memnûn olabilir.' buyurulur. Bir insanın her işi ve her huyu hoşumuza gitmeyebilir. Fakat iyi niyetli ve ülfet edilir insan, kendi hanımında hoşuna gidecek nice meziyetler bulabilir.
    Onlarla kendisini memnûn ve mes’ûd edebilir. Bunun için ayıp aramaya değil, meziyet aramaya bakmalıdır.Zîrâ mârifet iltifâta tâbîdir. İltifatsız mârifet zâyîdir.
    'Cennet annelerin ayağı altındadır. ' diyen dinimiz kadına hak etmiş olduğu değeri vermiştir. İslamiyet’in ilk şehidi bir kadındır. İlk Müslüman bir kadındır. Peygambe-rimizin soyu kızından devam eder. Hz. Ebubekir’in kitap haline getirdiği dünyadaki tek Kur’an-ı Kerim Hz.Ebubekir, Ömer, Osman dönemlerinde onlarca yıl bir kadının yanında kalmıştır. O dönemde ise Hıristiyanlar şunu tartışıyordu bir kadın İncil’e dokunabilir mi dokunamaz mı. Kur’an-ı Kerim’de Nisa (Kadınlar) , Müntehine (imtihan edilen kadın) , mücadele (mücadele eden kadın) , Meryem (Hz. İsa’nın annesi) ... gibi sure isimleri vardır. Fakat mesela, rical (erkekler) süresi yoktur.

    İSLAM VE KADINLARA VERİLEN DEĞER

    Peygamberimizin ağzından uydurulan, mevzu - yalan hadisleri ve anlamı saptırılan ayet-i kerimelerin yorumunu bir kenara bırakırsak İslamiyet’i tanımayan bazı insanlar İslamiyet’te kadınlara değer verilmediği kadının erkeğin yarısı kabul edildiğini iddia etmektedirler.

  • Yorgun Savaşcı
    Yorgun Savaşcı

    buna pozitif ayrımcılık denilioy ha...

    biizm başımız kel değil ki..

  • Yorgun Savaşcı
    Yorgun Savaşcı

    ama bneim dinim..soysuzd aolas amaymunu insna yerine koyacak..onları cehennnemde ağırlıyacak...inşaallah...

  • Ms
    Ms

    islam kadına kız çocuğu olarak kerime (göz nuru) demiş...
    kadın olarak erkeğe hayat arkadaşı..rahmanın emaneti...kabul etmiş...
    anne olark ayakalrı altına cenneti sermişitir..

    çalışma ve çalışma hakkı da cabası....

    ilim kadın erkek her müslümana farzdır(hadis i şerif)
    insan kendi kazandığındna daah hayırlı bir şey yememişitr..(hadis i şerif)

    diğerleir kadına, hızlı adımlarla soysuz maymuna çevirmekten başka ne hak verebilmişitr...

  • Ahmet Ersin Taşel
    Ahmet Ersin Taşel

    Peygamberimiz veda hutbesinde kuranın yanında kadının da insanlara Allahın bir emaneti olarak duyurmuştur. Allah'ın insana emaneti....
    Cennet annelerin ayakları altındadır....
    Bilmiyorum başka bir dinde kadınlar böylesine yüceltilmiş midir? .Böylesine bir saygınlığa kavuşmuş mudur? . Emanetlerinize sahip çıkın.Layık olduğu şekilde sahibine teslim edin.

  • Nilhan Cihan
    Nilhan Cihan

    Şüphesiz geçmiş incelendiğinde, kadınların tarihin akışı içerisinde erkeklere nazaran daha mahrum ve daha mağdur bir görüntü çizdikleri görülmektedir. Bugün İslam alemindeki bazı olumsuz görünümler, İslam’ın kadına değer vermediği gibi haksız görüşlerin ortaya atılmasına sebep olmaktadır.
    İslam’da insan olmaları bakımından, erkekle kadın arasında herhangi bir fark yoktur. Her ikisi de eşit derecede Yüce Allah’ın emir ve yasaklarına muhataptır. Erkek de kadın da, yeryüzünü imar etmek ve orada Allah’a kulluk yapmakla sorumludurlar. İslâm’da insanlık ve Allah’a kulluk bakımından kadınla erkek arasında bir fark bulunmadığı gibi temel hak ve sorumluluklar açısından da kadının konumu erkekten farklı değildir

    İslam’a göre, bir insan olarak erkeğe tanınan temel insan hakları kadına da tanınmıştır. Buna göre hayat hakkı, mülkiyet ve tasarruf hakkı, kanun önünde eşitlik ve adaletle muamele görme hakkı, mesken dokunulmazlığı, şeref ve onurun korunması, inanç ve düşünce hürriyeti, evlenme ve aile kurma hakkı, özel hayatının gizliliği ve dokunulmazlığı, geçim teminatı gibi temel haklar bakımından kadınla erkek arasında fark yoktur.

    İslam, kadına miras hakkı tanımıştır: Küçük olsun, büyük olsun, evli olsun bekar olsun, isterse annesinin karnında bir kız çocuğu olsun, ona her durumdamiras hakkı vermiştir.

    İslam eşler arasında hakları tanzim etmiştir: Kadına da erkeğin hakları gibi haklar tayin etmiştir.
    Cenabı Hak Buyuruyor:
    'Erkeklerin kadınlar üzerinde bulunan hakları gibi kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları bir derece daha fazladır.' (Bakara Suresi 228)

    İslam, kadın erkek arasında yargı eşitliği getirdi

    İslam kadına mülkiyet hakkı verdi: İslam, kadına mülkiyet hakkı, aynı zamanda sorumluluk vermiştir. Avrupa 1882'de çıkarılan bir kanunla ancak evli kadınlara mülk edinme hakkı tanıdı.
    Kur'an bu husuta şu hükmü koyar:
    'Erkeklere kazandıklarından bir pay, kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır.'(Nisa Suresi 32)

  • Nilhan Cihan
    Nilhan Cihan

    sanıldığının aksine islamiyet kadını KÜÇÜMSEMEZ YÜCELTİR. çünkü kadınlar allahın emanetleridir..

    Kutsal Kitap'a göre kadın, her yönden erkekle eş değerdedir
    Eğer kadın, iman edip ibadet yaparsa cennete girer. Küfredip isyan ederse cezalandırılır. Bu konuda erkekten hiçbir eksik yönü yoktur.
    Cenab-ı Hak buyuruyor:

    'Erkek ve kadından kimi inanmış olarak bir iyilik yaparsa onu hoş bir hayatla yaşatırız. Ahirette ise onların ücretini yaptıklarının en güzeliyle veririz.' (Nahl Suresi /97)


    Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, itaata devam eden erkekler ve itaate devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar. Allah'a gönülden saygılı erkeler ve saygılı kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allah'ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar, işte bunlar için bağış ve büyük bir mükafat hazırlanmıştır.' (Ahzab Suresi 35)

  • İsmail Canlı
    İsmail Canlı

    İslamda kadın hakları vardır bu doğru ama İslami rejim ile yönetilen ülkelerin hiçbirinde kadınların haklarının olmadığını biliyoruz.

  • Ahmed Çetin
    Ahmed Çetin

    İSLÂM VE KADIN

    · Her madde, her mâna ve her şey gibi kadının da bütün vücut ve hikmeti, keyfiyeti ve mevkii İslâmda...

    · Kadın, İslâmda, kendisine Şeriat yolundan ulaşmak şartiyle sevgili bir varlıktır. Yeryüzünün Efendisi ve Peygamberler Peygamberi ki buyurmuşlardır ki: “Bana dünyanızda üç şey sevdirilmiştir: Kadın, güzel koku ve namaz...”

    · Hemen anlamak gerektir ki, meşru şekiller ve hadler içinde kadına bağlılık, Yeryüzünün Efendisi ve Peygamberler Peygamberinin mizacına uymak bakımından İslâmi ve makûl bir hâdise... İslâmın zâhir ve bâtın çerçevelerinin bütün kahramanları bu şekiller hadler içinde kadına bağlı kalmışlardır. Ruhbaniyeti kabul etmeyen İslâm, bâtınî büyük marifet yolunda nefs körletmenin usûlu olarak kadından uzak durmayı kabul etmez. Aksine büyük marifet yolunda, meşru şekiller ve hadler içinde kadın alâkası şarttır.

    · Kadın, İslâmda, her şeyden evvel derin bir hayâ mevzuudur: ve bütün mahrem köşeleriyle çepçevre hisarlar ortasında yükselen bir saray gibi, edep, ismet ve gizlilik surlariyle halkalanmıştır.

    · Mukaddes İslâm Şeriatı, kadını, her noktasiyle kocasının nazarlarına helâl olarak teslim ettikten sonra, onun cemiyet hayatını, mahremi bulunduğu veya bulunmadığı insanlara karşı ayrı ayrı görünüş şekilleriyle ve son derece sarahatle tanzim etmiştir. İslâm cemiyet ve beldesinin büyük meydanında ve bütün nazarlara karşı kadın, yüzünden, el ve ayaklarından başka hiçbir noktasını çıplak olarak gösteremeyecek derecede hayâ ve hicap ifade eder. Tek tel saçın bile dâhil olduğu bu hayâ ve hicap şartları yerine geldikten sonra kadın, aynı İslâm cemiyet ve beldesinin aynı meydanında en faal ve en vazifedâr bir unsur olabilir.

    · Kadını kafes arkalarına ve haremlere hapsetmek, hiç kimsenin karşısına çıkarmamak ve topuğundan saçına kadar simsiyah bir torba içine sokup öylece ve bir ân için cemiyet koridorundan geçirivermek, İslâmi ölçü ve gereklerin emrettiği bir iş değildir. Her bakımdan mükemmel olan dine bir şey eklemek veya ondan bir şey eksiltmek, dini anlamamaya ve nihayet ya ham ve kaba softalığa veya kör-kütük anlayışsızlığa varacağına göre asırlar boyunca Türk cemiyetinde kadının halini, dinî vecd ve idrâkten mahrum ham ve kaba softaların eseri diye mütalâa ve bu halden İslâmiyeti tenzih etmek lâzımdır. Şer’î ölçülere bürülü olarak kadın, İslâm cemiyet ve beldesinin büyük meydanında ve her türlü iş ve faaliyet sahasında, bütün nazarlara açık bir edep ve ismet heykelidir.

    · Ayrıca kadın, mücerred kadın olarak, mücerred güzellik ölçüleriyle, ancak İslâm Şeriatinin gizlenme hadleri ve görünme şartları içindedir ki, tesir ve kıymetinin azamîsine ulaştırılmıştır. Kasap dükkânlarında kuyruğuna kadar yüzülmüş çırçıplak etin vahşetini esirî bir tılsıma götüren örtü sırrı, münhasır (estetik) göziyle de yalnız İslâmdadır.

    · İslâmda kadın, içtimaî vazifeler arasında yalnız iki tanesinin ehliyetine malik değildir: Biri imamlılık, öbürü hâkimlik... Bunda da son derece ince bir hilkat sırrı güden İslâmiyet, her şeyden evvel hissîlik ilcaîlikten uzak bir erkek seciyesi isteyen bu iki işten başka kadına hiçbir içtimaî vazifeyi yasak etmemiş, fakat kadının en yüksek ve ulvî mevkiini, onun ve erkeğinin yuvası olarak göstermiştir.

    · Kadın; anne, hemşire, zevce; güzellik bakımından kadın, içtimaî vazife noktasından kadın; hilkat sırrının maddî ve mânevî bütün tecelli şekillerini İslâmda arasın ve yalnız onunla övünsün!

    Necip Fazıl

  • Ahmed Çetin
    Ahmed Çetin

    Bir devir düşünün, düşünme kabiliyetiniz varsa: Kadın bir mendil gibi kullanılmakta, kıymetsiz bir eşya gibi görülmekte, ona, güya hürriyet verilmekte ve buna karşı mahremiyet hakkı tanınmamakta... Kadın, sadece cinsel bir (obje) olarak görülmekte televizyon ve gazetelerde soyuldukça soyulmakta, ve direnen olursa (jakoben) bir harekete maruz bırakılmakta...

    Şayet yukarda saydıklarımız kadına tanınan haklarsa İslâm bu hakları tanımamıştır...

  • Ahmet Dinler
    Ahmet Dinler

    İSLAMDA KADIN HAKLARINI bence islami kaynaklardan araştırmak lazım bi bakın İslam ne diyo


    AYRICA
    islamı bilmeyenler konuşmasa

    bu ne geri kafalılıktır ben bilmediğim terimlere yorum yapmıyorum

    bilmeyen hiç kimse yapmasın

  • Hulya Önder
    Hulya Önder

    Cariyelik neden kalkmamış peki zaten türban da özgür kadını ve cariyeyi ayırt etmek için takılırmış.Türbanlıya dokunmayın cariyeyi istediğiniz kadar elliyebilirsiniz.Erkek ilgisi kesilince karısını boşama hakkınada sahip.Gerçi bi nafaka ödeniyormuş ama senin ilgin kesildimi diye kimse sormuyor kadına. Sora bu gün bile din adamları ciddi ciddi tartışıyor kadın dövülürmü dövülmezmi diye(nedense bir türlü karar veremediler) .Kim ne derse desin kadının sömürülmesine çok müsait bir sistem.

  • Ahmet Dinler
    Ahmet Dinler

    İslamda kadınların bazı haklarının kısıtlanması dişilik karekterlerinden dolayıdır
    -mallarını koruyacak fiziki güçleri yoktur mirastan az alırlar
    -çabuk kandırılırlar (hep filimlere konu olur) şahitlikte 2 kadın 1 erkeğe eşittir....dahası var....

    Ayrıca kadınlar islamdan öncede sonrada yönetime katılmışlar
    -Türk Kağanları eşleriyle istişare edermiş racon böyleymiş
    -Hz Ayşe Hz Aliye karşı savaştığında KOMUTANMIŞ

  • Cem Nizamoglu
    Cem Nizamoglu

    ''Kadınların haklarını yerine getirme husûsunda Allâh’dan korkunuz! Zîrâ siz onları Allâh’ın bir emâneti olarak aldınız.'' (1)

    ''Sizin en hayırlınız, ehline (eşine ve çocuklarına) en hayırlı olanınızdır. Ve ben de ehline karşı en hayırlı olanınızım.'' (2)

    ''Mü’minlerin îmân bakımından en olgunu ve en hayırlısı, hanımına karşı en hayırlı olanıdır.'' (3)

    ''Ey insanlar! Kadınlar hakkında Allâh’dan korkunuz! Sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız vardır. Kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır.'' (4)

    ''Ey Allâh’ın Peygamberi, bizim herhangi birimizin hanımının, kocası üzerindeki hakkı nedir? ' dedim. Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdular ki: 'Yediğin gibi onu da yedirmek, giydiğin gibi onu da giydirmek ve yüzüne vurmamak, onu kötülememek, bir de darılıp ayrı yatmaya mecbûr kaldığında onu, ancak ev içinde yapmaktır.'' (5)

    ''Onlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, onları dövmeyin, onlara çirkin demeyin, fenâ söz söylemeyin! '' (6)

    ''Kadınlarınızla iyi geçinin; eğer onlardan hoşlanmadı iseniz bile! .. Olabilir ki bir şey, sizin hoşunuza gitmez de, Allâh onda bir çok hayır takdîr etmiş bulunur.'' (7)

    ''Kadınlar hakkında birbirinize hayır tavsiye ediniz! '' (8)

    1. el-Aclûnî, a.g.e., c. I, 36.
    2. Münâvî, a.g.e., c. III, s. 495.
    3. Riyâzu’s-Sâlihîn, c. II, s. 148.
    4. Veda Hutbesi
    5. Riyâzu’s-Sâlihîn, c. I, s. 320.
    6. Müslim, c. IV, s. 385.
    7. Nisâ Suresi 19
    8. Buhârî, c. VI, s. 145.

  • Cem Nizamoglu
    Cem Nizamoglu

    bir yerinde hastalığı olmayan bir kişiye ameliyat yapmaya ne kadar gerek yoksa İslamiyet'inde reforma ihtiyacı yoktur.

    Eğer tarihten ibret alınmıyorsa tarihin neden tekerrür ettiği şaşıralacak bir olay değil...

    Lakin islamiyette en başta insan değerlidir... bu değer için verilen mücadeleri bir Allah bilir, bir de o yolda canını ve malını verenler

  • Cem Nizamoglu
    Cem Nizamoglu

    Eğer biri, ister kadın olsun ister erkek, insan hakkı yerse büyük günah işler. Hak yemek gibi adeletsizliği, biri, hukuka ya da şeriata uydursa bile; ne adaletin ruhuna ne de İslamiyet'in ruhana uyar bu.

    Kitap kalın uyduran uyduruyor lakin gönüllerinde doğruyu bilen zaten başta kadının haklarını yememek için uğraşır, işte İslam bu iyi karakterlerin üzerine kurulur, eğer kötü niyetli biri varsa isterse dine inansın isterse dine karşı çıksın, iki türlüde çaptırır olayı... Biri dini kendi nefsine uydurup kadınları üç adım arkada peşinde de sürükler ya da ırzına geçip köyden de attırır, ama biri de bunu görüp dine tükürürse işin içinden nasıl çıkılır?

    Bu sitede her fırsatta dine saldırmak için aç bekleyen sırtlanlar olmasa, dini kötü kullananları ben de eleştiririm, lakin bu kötü hareketlerde bulunanlardan dolayı tüm dini lekelemeye çalışmaları konuyu kısırlaştırıyor.
    ''Bu, olsa olsa, hırsızlık yapan öğretmenin, bu hareketini öğretmenliğe maletmek gibi birşey olur. Zimmetine para geçiren hukukçunun, bu hareketi, hukuka mal edilebilir mi? Aynen bunun gibi, müslümanın İslama yakışmayan eylemini de, İslam’dan bilmek, o kadar yanlıştır''

    Sorguluyorsanız ya da şüpheyle bakıyorsanız bari iyi niyetli olsun...

    İslam'da kadın haklarını gerçekten merak edenler, cahaliye dönemindeki kadın haklarıyla ile gelen ayetleri karşılaştırsınlar, sonra bu zamana kadar olan dünya tarihi ile de karşılastırsınlar... Kadının yeri İslamiyet'te çok ve çok önemli iken tabi çok uzaklarada gitmeye de gerek yok...

    Kuran'ın çoğu yerinde kadın ve erkek eşit olarak bahsedilmiştir, belli olaylarda ise iş bölümü yapılmış ya da önemli durumlara göre roller farklı şekilde paylaştırılmıştır ve bunların çoğu öğüttür...

  • Ömer Faruk Aydın
    Ömer Faruk Aydın

    Medeniyet-i beşer, taife-i nisayı(kadınları) yuvalarından çıkarmış, mebzul metaı (değersiz, bol bulunan) yapmış, hürmetleri de kırmış. Kur'an onları hürmeten davet eder eski yuvalarına. Rahatları orada, hrmetleri evlerde.

  • Asuman Tiren
    Asuman Tiren

    islamda kadın hakları olduğunu kimseye savunma ihtiyacımız yok.onlar zaten birbirlerinin alnından öpüyorlar.isteyene tüm kaynaklar açıktır,anlamak istemeyene uğraşmak zorunda değiliz.

  • Hulya Önder
    Hulya Önder

    Ya neden 1500 yıl önceki islamiyeti savunmak için ondan daha önceki ARAPLARIN CAHİLİYE devri ile kıyaslama yapılıyo yada 2000 yıl önceki hristiyanlıkla.Batılılar neden ilerde,kendi dinlerini çoktan aştıkları için.Bizde ya dinde reform yapacağız ya dinsiz olacağız.Ya 1500 yıl öncesinde yerimizde sayıp cahiliye devrinde daha kötüydü şimdi daha iyi diyeceğz.

  • Melike Toros
    Melike Toros

    Onlar istiyorküneee böle kadınlar siyah çarşaf giysin 'ÖCÜ'olsun emmeee welakin ne mümkün? Günümüzde bi Gülben ergen waqası warkene(Bakınız:Gülben ergen's porno kasets) :)))

  • Cem Nizamoglu
    Cem Nizamoglu

    İngiliz sosyal reformcu, feminist eylemci, teozof, Hindistan'ın bağımsızlık mücadelesi liderlerinden Annie Besant İslamiyet hakkında çok olumlu bahsetmiştir.

    İslam'ın kadınlara diğer akımlardan daha fazla haklar verdiğini, mesela Hıristiyanlık aleminde özellikle İngiltere'de sadece 20. yy'ın son 20 yılında kadınların hakları mevcut olduğunu ve onca çarpık bakış açılarına rağmen esasen kadınların İslamiyete gore daha serbest olduğu gerçeklerini çekinmeden belirtmiştir.

    ''Ben genelde, kadının İslamiyet'te, Hristiyanlık'ta olduğundan daha özgur olduğunu düşünüyorum. Kadın, monogamiyi ögütleyen bir inanca kıyasla İslamiyette daha çok korunuyor. Kur'an'da, kadın hakkındaki kanunlar daha belirgin ve daha liberal. Hristiyan Ingiltere'de kadına mal varlığı konusunda sadece son yirmi yıldır hak tanınmaktayken, İslam bu hakkı her zaman tanımıştır. İslam'ın, kadınların kişilik (şahsiyet) haklarının olmadığını savunduğunu söylemek iftiradır. ''

    ''I often think that woman is more free in Islam than in Christianity. Woman is more protected by Islam than by the faith which preaches monogamy. In Al'Quran the law about woman is more just and liberal. It is only in the last twenty years that Christian England has recognized the right of woman to property, while Islam has allowed this right from all times. It is slander to say that Islam preaches that women have no souls''

  • Asuman Tiren
    Asuman Tiren

    islamda kadın haklarının olmadığı savunan arkadaşlara sesleniyorum.kaç kez kuran meali okumuş,kaç kaynaktan hz.MUHAMMEDİN hayatını okumuşlar.beleşten tartışma olmaz arkadaşlar.kültür satıyorsanız saygıyla başlayın,okuyun sonra tartışalım

  • Cem Nizamoglu
    Cem Nizamoglu

    İslam'da kadının erkekten daha çok hakkı vardır, erkekin sorumlulukları ise daha fazladır

  • Reyhan Varol
    Reyhan Varol

    Eşi ölen kadının, miras hukukundaki yeri? ?
    Gözüyle gördüğü, kulağıyla işittiği, aklıyla yorumladığı olaylarda şahitliği? ?
    Erkeğin yanında ki değeri? ?
    Aile içinde ve toplum içinde kendini ifade etmede ki hakları? ?
    Tecavüze uğradığında dahi Zina ile suçlanıp ölüme mahkum edilebilmesi? ?
    Yönetime katılması? ?
    Bu konuda uzun yazan arkadaşlar, detaylar hakkında yanlış bilgilendiğimizi farzedip,,özlü, kesin, kısa anlayabileceğimiz cümlelerle bizleri aydınlatın.

  • Ebubekir Korucu
    Ebubekir Korucu

    İSLAMDA KADIN HAKLARI 1

    Dünyada yaşayan insanların yarıdan fazlasının kadın olması nedeniyle kadınlar, gerek sayıları itibariyle ve gerekse cemiyet içerisinde aldıkları rol itibariyle toplumda önemli yer işgal etmektedirler.

    Kadınlar, doğurganlıkları ve üretkenlikleri ile de toplum içinde önemli bir yer almaktadırlar. Allahû Tealâ kadına vermiş olduğu önemi, adına indirmiş olduğu Nisa Suresi ile ifade etmiştir.

    Allahû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de 54 âyette, kadın anlamına gelen nisa, 51 âyette eş anlamına gelen ezvaç, 27 âyette anne anlamında um, 25 âyette ima’e, 25 âyette dişi anlamında unde, 17 âyette ebeveyn anlamında valide, 15 âyette kız çocuğu anlamında bind, 15 âyette eş anlamında zevce, 4 âyette erkeğin eşi anlamında sahibe’den bahsetmektedir.

    Allahû Tealâ İsra Suresinin 70. âyet-i kerimesinde, insanoğlunu diğer mahlûkattan üstün kıldığını belirtmektedir.

    Ayrıca Tevbe Suresinin 71. âyet-i kerimesinde mü’min kadınlarla, mü’min erkekleri birbirlerinin velîsi (dostu) kıldığını belirtmektedir. Yani Allahû Tealâ yolunda beraberce hizmet vererek, irfanı emredip münkerden nehyetmelerini emretmektedir. Bu suretle Allahû Tealâ’nın dîninde hizmet vermek açısından birinin diğerinden üstünlüğünün söz konusu olmadığını belirtmektedir.

    Bundan 14 asır önce, Arap bedevileri arasında cahiliye dönemi yaşanmakta idi. Bu dönemin cahiliyet dönemi olduğunu anlamak için o dönemde yaşayan erkeklerin kadınlara karşı olan davranışlarını dile getirmek kanımca, yeter ve artar bile. Emaniyyenin ve buna dayalı yaşanan cehaletin hüküm sürdüğü her noktada kadınlara karşı müthiş bir zulmün sergilendiğini görmekteyiz. Allahû Tealâ’nın kadına vermiş olduğu hakların, kendisinden zorla alınıp böylece kadının ezilmesine ve horlanmasına sebebiyet verildiğini görüyoruz.

    Söz konusu dönemde kadınlar aşağılanıyor ve kız çocukları diri diri gömülüyordu. Arap bedevileri arasında durum böyle iken, yahudilerde ise kız çocuğu olarak dünyaya gelmek bir utanç vesilesi idi. Bu nedenle yahudiler tarafından Havva Annemiz’e dahi dil uzatılarak, Âdem Babamız’ın cennetten çıkmasına sebep olduğu düşüncesi ile lanetlemeye varan ithamlarda bulunmuşlar ve bu nedenle Havva Annemiz’in fitnenin başı olduğu kabul edilerek, kıyâmete kadar gelecek olan kadınlara da bu fitnenin sirayet edeceği düşüncesi hakim kılınmıştır.

    Aynı görüşü paylaşan bir kısım hristiyanlar da kadının kötü ruhlu bir yaratık olduğunu düşünüyorlardı. Hatta bir kısım hristiyan grubunun biraraya gelerek kadınların durumunu yorumlarken, kadının bir çeşit hayvan mı, bir şeytan mı, yoksa kötü ruhlu bir insan mı? diye tartıştıkları olmuştur. Bu tartışma neticesinde bir canlı hayvan olduğu ve erkeğe hizmet için yaratılan bir varlık olduğu sonucuna varmışlardır.

    O tarihlerde Hindistan’da hüküm süren hinduizmde kadın adeta bir köle muamelesi görmekteydi ve bir kadının bekârken babasının, evlenince eşinin ve dul iken de çocuklarının buyruğu altında olması düşüncesi hakimdi. Budist hindularda ise bir kişinin ahirette cennete gidebilmesi için pislik ve mikrop sayılan kadından dünya hayatını yaşarken uzak durması ve evlenmemesi tavsiye edilirdi.

    Buna rağmen bir kişi bir kadınla evlenir ise, o kişinin ölümü halinde kadının erkeğine bağlılık işareti olarak erkeği ile beraber diri diri yakılması mecburiyeti vardı.

    Hindistan’da bu durum 16. yüzyılda İngilizlerin Hindistan’ı işgal etmelerine kadar devam etmiştir.

    Hindistan’da kadınların durumu böyle iken, medenî bir ülke olarak bilinen İngiltere’de ise bir erkeğe eşini satma yetkisi kanunen verilmekteydi.

    İşte dünyada kadınlara karşı olan davranışlar bu minval üzere iken, İslâm’ın temsilcisi olan Peygamber Efendimiz (S.A.V) , kadınlar erkeklerin dengi ve eşitidir, diyerek kadınlara farklı muamele edilmesine son vermiştir. Yine Peygamber Efendimiz (S.A.V):

    İçinizde en hayırlı olanınız, eşine en iyi davrananınızdır. Ben ise içinizde eşlerine en iyi davrananınızım, demiştir.

    Şimdi cahiliye döneminde İslâm’ın kadınlara getirdiği hakları beraberce görelim.

    Ne zaman kadınlar bir toplum tarafından ezilmişse, o toplumun Kur’ân’daki İslâm’ı yaşamadığını görüyoruz. Bugün de İslâm’ın 5 şartına dayalı İslâm’ı yaşayan insanların da kadına bakış açıları pek de farklı değildir.

    Allahû Tealâ Ahzab Suresinin 35. âyet-i kerimesinde dînî yönden kadın ve erkek arasında farklılık olmadığını şöyle beyan etmektedir:

    “İnnelmüslimîne velmüslimâti velmü’minîne velmü’minati velkaânitîne velkaânitâti vessâdikîne vessadikaâti vessâbirîne vessâbirâti velhâşi’îne velhâşi’âti velmütesaddikîne velmütesaddikaâti vessâimîne vessâimâti velhafızîne fürûcehüm velhâfızâti vezzâkirînallahe kesîren vezzâkirâti e’addallahü lehüm mağfireten ve ecren azîmâ.” 33/Ahzab-35

    Şüphesiz, müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, Allah’a itaat eden erkekler ve Allah’a itaat eden kadınlar, sadık erkekler ve sadık kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, huşû sahibi erkekler, huşû sahibi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve Allah’ı çok zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır.

    Mü’min Suresinde, mü’min olup salih amel işleyen kadın ve erkeklerin cennete girip orada hesapsız olarak rızıklandırılacaklarını, yani aynı vasfı taşıyan kadın ve erkek arasında cennete girme bakımından bir farklılığın olmadığını görüyoruz.

    “Men amile seyyieten felâ yüczâ illâ mislehâ, ve men amile sâlihan min zekerin ve ünsâ ve hüve mü’minün feülâike yedhulûnelcennete yürzekuûne fîhâ bigayri hisâb.” 40/Mü’min-40

    Kim seyyiat (şerr, derecat düşürücü ameller) işlerse mislinden daha fazla cezalandırılmaz. Kadınlardan veya erkeklerden kim amilüssalihat (nefsi ıslâh edici ameller, nefs tezkiyesi) yaparsa işte onlar mü’minlerdir. Onlar cennete konulacak ve orada hesapsız rızıklandırılacaklardır.

    Allahû Tealâ Tevbe Suresi 72. âyet-i kerimesinde mü’min kadın ve mü’min erkeklere beraberce en büyük kurtuluş olan adn cennetlerini müjdelemektedir:

    “Ve’adallahülmü’minîne velmü’minati cennâtin tecrî min tahtihel’enharü hâlidîne fîhâ ve mesâkine tayyibeten fî cennâti adn, ve rıdvânün minallahi ekber, zâlike hüvelfevzül’azîm.” 9/Tevbe-72

    Allah mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara ebediyyen kalacakları altından ırmaklar akan cennetler ve adn cennetlerinde temiz meskenler vaadetti. Allah’ın rızası ise hepsinden daha büyüktür. İşte en büyük mükâfat budur.

    Kur’ân-ı Kerim’in öğrenilmesini Yüce Rabbimiz üzerimize farz kılmış ve bu hususta da kadın ve erkek arasında bir fark gözetmediğini Kasas Suresinde açıklamıştır:

    “İnnellezî farada aleykelkur’âne lerâddüke ilâ ma’âd, kul rabbî a’lemü men câe bilhüdâ ve men hüve fî dalâlin mübîn.” 28/Kasas-85 Şüphesiz, sana Kur’ân’ı farz kılan, seni dönülecek yere elbette döndürecektir. De ki; “Rabbim, hidayetle geleni de, apaçık bir dalâlet içinde olanı da bilir.”

    Aynı zamanda Peygamber Efendimiz (S.A.V) hadîs-i şeriflerinde, ilim öğrenmenin kadın ve erkeğe farz kılındığını beyan etmiştir. Bu sebeple serbest irade sahibi olan kadınların da mürşidlerine tâbî olmak suretiyle Kur’ân-ı Kerim’i öğrenebilecekleri sahâbe için Bakara Suresi-151. âyet-i kerimesinde, sair zamanda yaşayanlar için ise Cuma Suresi 2. âyet-i kerimesinde açıklanmaktadır.

    bakınız:http://64.185.226.168/dergi/dergi.asp? y=2001&a=5&s=8&id=398

  • Ebubekir Korucu
    Ebubekir Korucu

    İSLAMDA KADIN HAKLARI 2

    Kadınlar da erkekler gibi serbest irade ile yaratılmışlardır.
    İnsan (Dehr) Suresinin 3. âyet-i kerimesinde Allahû Tealâ, dileyen ister kadın ister erkek olsun, onları şükür yoluna da, küfür yoluna da hidayet edeceğini belirtmektedir:
    'İnnâ hedeynâhüssebîle immâ şâkiren ve immâ kefûrâ.' 76/Dehr-3
    Muhakkak ki Biz onu (insanı) sebîle (Allah'a kavuşturan yola) ulaştırırız. Kimi (hidayet yolundan Allah'a ulaşarak) şükredenlerden olur. Kimi (asla Allah'ın hidayet yoluna girmeyerek ruhunu ölümden evvel Allah'a ulaştırmaz ve bu sebeple) küfredenlerden olur.
    Dileyen ruhunun taleplerine uyar, şükredenlerden olur; dileyen de nefsinin arzularına uyup küfredenlerden olur.
    Müzemmil Suresinin 19. âyet-i kerimesinde mürşidin insanları Allah'a davet ettiğini görüyoruz.
    'İnne hâzihî tezkire, femen şâettehaze ilâ rabbihî sebîlâ.'
    73/Müzemmil-19 Şüphesiz bunlar (âyetler) birer öğüttür, kim dilerse (ruhunu ölmeden evvel) Rabbine ulaştıran bir yol tutar.
    Dileyen kadın ve erkek serbest iradeleri ile mürşidin Allah'a ulaşma konusundaki davetine icabet ederek, mürşidine tâbî olmak suretiyle kalu belâ günü vermiş olduğu yemin, misak ve ahdini yerine getirir. Dileyen ise, yine serbest iradesi ile mürşidine tâbî olmayı reddederek Yunus Suresinin 7. âyet-i kerimesinde belirtildiği üzere nefsine tâbî olarak cehennemi tercih eder.
    'İnnellezîne lâ yercûne likaâenâ ve radû bilhayâtiddünyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hüm an âyâtinâ gaâfilûn.'
    10/Yunus-7
    Onlar ki Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler, dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır, onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
    'Ulâike me'vâhümünnârü bimâ kânû yeksibûn.' 10/Yunus-8 İşte bunların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer cehennemdir.
    Dînde kadın için de, erkek için de zorlama asla söz konusu değildir. Allahû Tealâ Bakara Suresinde dînde her iki kesim için de zorlamanın olmadığını belirtmiştir.
    'Lâ ikrâhe fiddini kad tebeyyenerrüşdü minelgayyi, femen yekfür bittâğûti ve yü'min billâhi fe kadistemseke bil'urvetilvuskâ, lenfisame lehâ. Vallahü semi'un alîm.' 2/Bakara-256
    Dînde zorlama yoktur. Andolsun ki irşad (hidayet yolu, Allah'a ulaştıran yol) , gayy (dalâlet yolu, şeytana, cehenneme ulaştıran yol) dan açıkça (ayrılıp) ortaya çıkmıştır. O zaman; kim tagutu (şeytanı ve şeytana ulaştıran yolu) inkâr edip de Allah'a îmân ederse (âmenû olursa) (Allah'a ulaştıran yolu tercih ederse) , artık andolsun ki o, (Allah'tan) kopması mümkün olmayan (sağlam bir kulba) urvet-ül vuskaya (mürşidin eline) (tutunup) yapışmıştır. Allah SEMİ'un ALÎM'dir.
    Gaşiye Suresinde Peygamber Efendimiz (S.A.V) 'e buyuruyor:
    'Fezekkir innemâ ente müzekkir leste aleyhim bimusaytır.'
    88/Gaşiye-21, 22
    Artık sen, öğüt ver. Sen, yalnızca bir öğüt vericisin. Onlara 'zor ve baskı' kullanacak değilsin.
    Dolayısıyla insanın dünyaya gelmesine vesile olan ve maişetini temin eden anne ve babasının da öğüt vermenin dışında bir görev ve yetkisinin olmadığını, ancak onlar için dahi, bir nasihatçı olduklarını ihsas ettirmektedir.
    Mürşide tâbî olmanın erkeğe olduğu kadar kadına da farz olduğu Mümtehine Suresinde şöyle açıklanmaktadır:
    'Yâ eyyühennebîyü izâ câekelmü'minâtü yübâyığneke alâ en lâ yüşrikne billâhi şey'en ve lâ yesrıkne ve lâ yeznîne ve lâ yaktülne evlâdehünne ve lâ ye'tîne bibühtânin yefterînehü beyne eydîhinne ve ecrülihinne ve lâ ya'sîneke fî ma'rûfin febâyığhünne vestagfirlehünnallah innallahe gafûrün rahîm.' 60/Mümtehine-12 Ey Peygamber! Sana biat etmek üzere mü'min kadınlar geldiğinde, onlardan Allah'a hiçbir şeyle ortak (şirk) koşmamak, hırsızlık etmemek, zinada bulunmamak, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek ve kendilerine emrettiğim şeylerde sana asi olmamak üzere söz verdikleri vakit onların biatlerini kabul et. Ve onlar için Allah'tan mağfiret dile. Muhakkak ki Allah mağfiret edici (günahları sevaba çevirici) ve rahmet sahibidir.
    Günümüzde İslâm'dan saptırılan konulardan birisi de erkeklerin kadınlardan üstün yaratıldıklarını zannetmeleridir. Nisa Suresinin 34. âyet-i kerimesi Kur'ân'daki gerçek anlamı ile açıklanmadığından, erkeklerin kadınlardan üstün yaratıldıkları sanılmaktadır.
    Halbuki dînde üstünlük sadece takva yönündendir. Yani irşad görevi ile Rabbimiz tarafından görevlendirilme yönündendir. Bu nedenle, irşada görevli kılınan bir kişi irşadla görevli kılınmayan hem erkekten, ve hem de kadından Allahû Tealâ nezdinde üstün ve kıymetli sayılmaktadır.
    Ayrıca kadın ve erkeğin yaratılışlarının farklı olması nedeniyle, ayrı olan iki cinsin mukayese edilmesi dahi söz konusu değildir. Zira mukayese aynı evsafta olanlar arasında mümkün olur.
    Kadının toplum ile olan münasebetlerine baktığımız zaman, bu hususun da âyet-i kerimelerle tespit edilmiş olduğunu görmekteyiz. Örneğin, mü'min bir kadının kimlerle beraber olabileceği konusu Nur Suresinde şöyle açıklanmaktadır:
    'Leyse alel'a'mâ haracun ve lâ alel'a'reci haracun ve lâ alelmarıydı haracun ve lâ alâ enfüsiküm en te'külû min büyûtiküm ev büyûti âbâiküm ev büyûti ümmehâtiküm ev büyûti ihvaniküm ev büyûti ahavâtiküm ev büyûti a'mâmiküm ev büyûti ammâtiküm ev büyûti ahvâliküm ev büyûti hâlâtiküm ev mâ melektüm ev büyûti hâlâtiküm ev mâ melektüm mefâtihahû ev sadıykıküm, leyse aleyküm cünâhun en te'külû cemî'an ev eştâtâ, feizâ dahaltüm büyûten feselimû alâ enfüsiküm tehıyyeten min indillâhi mübüreketen tayyibeh, kezâlike yübeyyinullahü lekümül'âyâti le'alleküm ta'kılûn.' 24/Nur-61
    Kör olana güçlük yoktur, topal olana güçlük yoktur, hasta olana da güçlük yoktur. Sizin için de, gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden, anahtarına malik olduğunuz (yerlerden) ya da dostlarınızın (evlerin) den yemenizde bir güçlük yoktur. Hep bir arada veya ayrı ayrı yemenizde de bir günah yoktur. Evlere girdiğiniz vakit, Allah tarafından mübarek, temiz bir yaşama dileği olarak birbirinize seâm verin. İşte Allah, size âyetleri böyle açıklar, umulur ki akıl edersiniz.
    O halde Allahû Tealâ tarafından mü'min kadınların akrabaları içinde ve dışında kimlerle beraber olabilecekleri açıkça beyan edilmiştir.
    Kadınların mürşidlerinin elini öpebilecekleri Mümtehine Suresinin 12. âyet-i kerimesinde açıklanmasına karşın, diğer erkeklerle tokalaşmaları uygun görülmemiştir.
    Görülüyor ki Allahû Tealâ yarattığı kadın ve erkek cinsinden insanların hangi standartlarda nasıl hareket edebileceklerini açıklamış olmasına karşın, Allah'ın gerçeklerini saptırmaktan başka bir işe yaramayan el yazması kitapların verdiği emaniyye niteliğindeki bilgiler bugün iblisin bir marifeti olarak insanların gerçeklerden sapmasına ve insanların mutsuz olmalarına sebep olmaktadır.

    İslâm'da evlİlİk
    Bir erkeğin dört kadınla evlenmesi konusunu incelediğimizde; Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurmaktadır:
    Evlilik benim sünnetimdir, benim sünnetimden yüz çeviren benden değildir.
    Bu duruma göre evlilik çağına gelen bir kadının Allahû Tealâ'nın farz emri ve Peygamber Efendimiz (S.A.V) 'in sünneti dahilinde evlenmesi, Allah'ın kendilerine helal kıldığı bir haktır. Birçok konuda olduğu gibi, evlilik konusu da İslâm'ı yaşamayan kişiler tarafından zaman zaman saptırılarak insanlar arasında tartışmaya yol açan bir fitne haline getirilmektedir.
    Allahû Tealâ İslâm'da evlenme konusunu Nisa Suresinde açıklamaktadır:
    'Ve in hıftum ellâ tuksitû fîlyetâmâ fenkihû mâ tâbe lekum minennisâi mesnâ ve sulâse ve rubâa, fein hıftum ellâ ta'dilû fe vâhideten ev mâ meleket eymânukum, zâlike ednâ ellâ teûlû.' 4/Nisa-3

    (Devamı gelecek sayıda)
    Eğer yetimler konusunda adalete riayet edemeyeceğinizden korkarsanız, o zaman size helâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâh edin. Eğer yine de adaletle davranamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir tane alın. Veya sahip olduğunuz elinizin altındaki (cariye ile yetinin) . (Haksızlık etmemeniz için) en uygun olan budur.
    Âyet-i kerime insanların nefsani duyguları çerçevesinde değerlendirilir ise, Allahû Tealâ'nın her zaman parçasında erkeklerin dört kadınla evlenmelerini önerdiği sanılmaktadır. Halbuki İslâm'da dört kadınla evlenme konusu özel halleri içeren savaş durumuna işaret etmektedir. Örneğin, bir savaş sonucunda rahmet-i rahmana kavuşan erkeklerin geri bırakmış oldukları dul eşleri ve yetim kalan kız çocukları her insan gibi sıcak bir yuvaya ihtiyaç duyacaklardır. Böylesi bir durumda Allahû Tealâ'nın dört eşle evlenme müsaadesi tatbik edilmez ise, birçok dul kadın ve yetim kız çocukları aç ve açıkta kalacaklarından belki de İslâm'ın yasak kıldıığı bazı suçlara itilmiş olacaklardır. İşte bu gibi zaruretlerin hasıl olduğu durumlarda Allahû Tealâ insanlara sadece müsaade etmiştir. Fakat ne kadını, ne de erkeği bu hususta zorlamamıştır. Dolayısıyla evlilik müessesesi daima karşılıklı rızaya dayanmaktadır.
    Böylece görülüyor ki, bir erkeğin dört kadınla evlenmesi, kadın için Allahû Tealâ tarafından korunmasından başka bir şey değildir.
    Kur'ân-ı Kerim indirilmeden önce sayısı yüzlere ulaşan evliliklerin olduğunu görüyoruz. Örneğin, Hz. Süleyman'ın 800, Hz. Nuh'un ise 1000'e yakın eşinin olduğu rivayet edilmektedir. Bu nedenle İslâm, en azından bu rakamı azaltarak 4'e indirmiştir. Ama normal şartlarda hakkın ve adaletin sağlanması açısından Allahû Tealâ tarafından tek evlilik uygun görülmüştür.

    İslâm'da kadının dövülmesi
    İslâm'da kadının dövülmesi konusu da diğer konular gibi bilgisizlik nedeniyle saptırılan ve cemiyetteki menfi etkileri ile İslâm'a fatura edilen bir başka konudur.
    Allahû Tealâ Nisa Suresinin 34. âyet-i kerimesinde erkekleri kadınların üzerine koruyucu kıldığını belirtmektedir. Koruyuculuk görevini yüklenen erkeğin bu hususun temini için malından harcadığını ve bu nedenle kadınların da erkeklerine itaat etmeleri gerektiğini buyurmaktadır. İtaat etmeyerek geçimsizlik çıkaran kadınlara önce öğüt verilmesini, yine düzelmemeleri halinde yataklarında yalnız bırakılmalarını ve hâlâ davranışlarında ısrar ederlerse aile birliğinin bozulmaması için dövülmelerini emretmektedir.
    Belirtilen bu hususlar Allah'ın birer emridir. Ancak, Allahû Tealâ vermiş olduğu bir emrin uygulanması doğrultusunda tek bir âyette belirtilen hükümle yola çıkmamızı istememektedir. Örneğin, söz konusu âyette belirtilen kadınların dövülmesi hususu bir örnek olarak Sad Suresinin 44. âyet-i kerimesinde açıklanan Hz. Eyüp kıssasında dile getirilmektedir.
    Eşine 80 sopa vuracağını söyleyen tasarruf altındaki Hz. Eyüp'e Allahû Tealâ buyuruyor ki:
    80 tane buğday sapını eline al ve bir defa eşine dokundur.
    İşte İslâm'a göre kadının dövülmesi böyle emredilmektedir. Ama mü'min olup nefsindeki 19 afeti önce tezkiye, sonra da tasfiye eden bir kadından olaya sebep olacak böyle bir davranışın sergilenmesi beklenemeyeceği cihetle, aynı vasfa sahip olan bir erkeğin de Allah'ın emri dışında bir davranışa teşebbüs etmesi söz konusu olamaz.

    İslâm'da tesettür
    Bugünlerde günün konusu olan İslâm'da tesettüre gelince; İslâm dışı yanlış uygulamalar ile insanlara zulmedilen başka bir husus olarak karşımıza çıkmaktadır.
    Bugün yaşanan İslâm'ın Kur'ân'daki İslâm olmaması nedeniyle birçok bidatlar türemiştir. Ve böylece haksız yere kadınlara zulmedilmektedir.
    İslâm'ı yaşamak isteyen kadınların üzerine tesettür emri farz kılınmıştır. Kadın için saçı ve gereken yerleri kadının ziyneti hükmündedir. Allahû Tealâ kadının ziyneti olarak belirttiği yerlerin örtülmesini kadına bir terbiye ve tezkiye vesilesi olarak emretmiş ve dışındaki insanlar açısından da ifsada mani olan Allah'ın bir rahmeti olarak öngörmüştür. Bu cümleden olarak başı açık olan bir kadın, kendi nefsine zulmettiği gibi kendi dışındaki insanlar için de bir ifsad vesilesi olmaktadır.
    Allahû Tealâ tesettür konusunu Ahzab Suresinin 59. ve Nur Suresinin 31. âyet-i kerimelerinde açıklamaktadır. Allahû Tealâ bu âyet-i kerimelerde şekil şartını açıklamamış ama belli şartlar itibariyle kadınların tesettüre riayet etmelerini üzerlerine farz kılmıştır. Tesettür emrini yerine getiren, Allahû Tealâ'dan derecat kazanacağı gibi, yerine getirmeyen de derecat kaybedecektir.
    Günümüz şartlarında mü'min olan bir kadın adeta tesettür emrine riayet edip etmemesi ile değerlendirilmektedir. İnsanları İslâmi açıdan bir tek emrin tatbikatı ile değerlendirmek şüphesiz doğru değildir. Çünkü, Kur'ân-ı Kerim sadece tesettür emrinden ibaret olmayıp, 6213 âyet-i kerimeden oluşan Kur'ân-ı Kerim içerisinde tesettür, kadınlara farz kılınan emirlerden sadece bir tanesidir. Bu nedenle, nefsani talepleri bakımından henüz tesettür emrini yerine getiremeyen bir hanım kardeşimizin Allah'ın diğer emirlerini fazlası ile yerine getirmesi elbette onu Allah'a daha fazla yaklaştıracak ve daha fazla derecat kazanmasını sağlayacaktır. Bu suretle Allah nezdinde fazla derecat kazanan kişi, bir gün kendi isteği ile Allahû Tealâ'nın tesettür emrini de severek yerine getirecektir.
    Ne yazık ki, bugün gerçek İslâm'dan haberi olmayan emaniyyeciler grubu tarafından, bir kadının İslâm ile olan ilgisi sadece tesettür ile değerlendirilmektedir. Ve adeta yapmış olduğu diğer ibadetleri dikkate alınmamaktadır.
    Allahû Tealâ Kur'ân-ı Kerim'in bütün hükümlerini insanların üzerine farz kılmış olup, bizlerin örnek alması gereken sahâbenin, Kitab'ın bütününe tâbî olduğu Al-i İmran Suresinin 119. âyet-i kerimesinde belirtilmektedir:
    'Hâ entüm ülâi tühıbbûnehüm ve lâ yuhıbbûneküm ve tû'minûne bilkitâbi küllih, ve izâ lekûküm kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykümül enâmile minelgayz. Kul mûtû bi gayzıküm. İnnellahe alîmün bizâtis sudûr.' 3/Al-i İmran-119
    (Ey mü'minler!) Siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde, siz onları seversiniz ve siz Kitab'ın bütününe îmân edersiniz. Onlar sizinle karşılaştıkları zaman, 'Îmân ettik.' derler. Ama tenhada kendi başlarına kaldıkları zaman, size olan öfkelerinden (dolayı) parmak uçlarını ısırırlar. De ki; 'Öfkenizden ölün.' Hiç şüphesiz Allah, sinelerde olanı bilir.
    Eğer bizler de sabikûn-el ahirîn (sonraki sahâbe) olmak istiyorsak, Cuma Suresinin 3. âyet-i kerimesi gereğince, sadece İslâm'ın 5 tane şartına değil de, Kur'ân'ın bütününe tâbî olmamız gerekmektedir.
    Görülüyor ki, dîni ihtiva eden konular hakkında bir fikir açıklar veya bir uygulama yaparken o konuyu Kur'ân-ı Kerim süzgecinden geçirirsek hem doğru karar vermiş ve hem de haksız yere başkasına zulmetmemiş oluruz.
    İslâm'ı yaşamak isteyen bütün kişilerin Kur'ân-ı Kerim'in giriş kapısı olan mürşidlerine tâbî olmak suretiyle gerçek İslâm'ı yaşamalarını dileriz.

    bakınız:http://64.185.226.168/dergi/dergi.asp? y=2001&a=6&s=7&id=408