Bazı insanların İslam'ı kabulü veya bir davayı sırtlayıp götürmesi Çin bambu ağacının yetişmesi gibi oluyor. Nasıl mı? Çin'de Bambu ağacı şöyle yetiştirilirmiş: Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir. Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz. Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez. Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez. Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler. Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.
“Burada akla gelen ilk soru şudur: Çin bambu ağacı 27 metre boyuna altı haftada mı, yoksa beş yılda mı ulaştı? Bu sorunun cevabı tabii ki beş yıldır. Büyük bir sabırla ve ısrarla tohum beş yıl süresince sulanıp gübrelenmeseydi, ağacın büyümesinden, hatta var olmasından söz edebilir miydik? ” Edemezdik. Demek ki o beş yıllık süreçte bambu ağacının çekirdeği toprağın, suyun ve güneşin içerdikleri kimsayal ve fiziksel elemetler zemininde “aktif sabır”la bekleye bekleye, beslene beslene, yumaşaya yumuşaya nihayet içten içe cenîn teşekkül etmiş oluyor. Bu tabii ki kendi kendine olmuyor, sebeplerin bir araya getirilmesi ve Müsebbibü'l-Esbâb'ın da o çekirdeğe Hayy ism-i şerifinden diriltici bir nefha ile “yeşer! ” emrini vermesiyle oluyor ve olmuştur. İşte:
Bambu ağacı gibi oluyor kimi fıtratlar, sert mi sert, çetin mi çetin; bekliyor, bekletiyor ama sonunda aradaki bütün zaman farkını birden kapatıveriyorlar. Üç sene, otuz sene sürebiliyor bazen bu bekleyiş ve bekletiş. Dolma bilmeyen vakum gibi üzerlerine akıtılan gözyaşlarını, alınterlerini ve emekleri emiveriyorlar. Sanki bir ejderha, doyma bilmeyen. Ne ki vakt-i merhûnu gelince aniden öyle bir atağa kalkıyorlar ki, kaç tur önde gidenleri bile arkadan yakalayıp geçebiliyorlar. Atletler gibi bitiş çizgisine yaklaşınca öyle bir depara kalkıyor, öyle bir hamle gerçekleştiriyorlar ki, aradaki bütün zaman farkını kapattıkları gibi, yarışı da birkaç metre önde kapatabiliyorlar. Peygamber Efendimiz'in psikolojinin, parapsikolojinin ve pedogojinin adının bile anılmadığı bundan ondört küsur asır önce insanın ruhî anatomisi ile alakalı şu tespit ve teşhisi, hakikati onikiden vurarak yapmış olduğunu tam bir ilmî kabul ve tecrübî tasdikle müşahede ediyoruz: “İnsanlar, altın gümüş madeleri gibidirler. Cahiliyede önde olanlar, İslam'da da önde olurlar. Ruhlar düzenli ordular gibidir. (…) ” [Buhari, Enbiya 2; Müslim, Birr 159, 160].
''Türk İslam medeniyeti ahlaka, feragate dayanan bir medeniyet. Gerçekleştirdiği değerler edebiyattan da, felsefeden de, ilimden de muazzez. Ben bu mazlum medeniyetin sesi olmak istiyorum. Korumak istediğim şaheser; insanın kendisi. Tarihine vecitle eğildiğim bu büyük, bu gerçek, bu mert insanı Osmanlı yaratmış ve yaşatmış. Kendini tanımak irfanın ilk merhalesi. Düşünenin görevi insanından kopan, tarihini unutan ve yolunu şaşıran aydınları irşada çalışmak; Kızmadan, usanmadan irşat. Gerçek sanat ayırmaz birleştirir... ''
İSLAM teslimiyettir.ÖZÜNDEKİNE islamı gerçek manada yaşayan birisi hiç bir şeyi lüzumsus görmez hoşgörü sahibidir,emanete saygı gösterir (verilen cana ruhuna) onu zedelemeden teslim eder. herkesi yaratandan ötürü sever dilerim gerçekten yaşayanlardan oluruz.
inanıyoruz kaç kişi niye inandığını biliyo kaç kişi müslüman bir ailede doğduğu için inanıyo.inandığınızı sorgulayın bence körü körüne inanmakta günahtır.
Mücadele var oldukça bizler de varız, Allah'ın yolunda biz kurbanlarız, Bir can ne ki keşke yüz binlerce can, Olaydı verseydik hiç usanmadan, Ya Rab bizleri de kat bu kervana, Kurban kabul et bu canı yoluna, Bir canımız vardır o da fedadır, Senin dinin olan İSLAM uğruna,
Ünlü Filozof, bilgin ve toplumsal eleştirmen. 1. Dünya Savaşına karşı olduğundan Cambridge Universitesi'ndeki görevinden alınmış olan Bertrand Russel, dinimiz hakkında çok olumlu sözler söylemiştir.
Bublardan en çarpıcı olanı 699-1000 arasında Avrupa'da karanlık çağlar yaşanırken İslamiyetin, Hindistan'dan İspanya'ya kadar aydınlantığı gerçeğini belirtmiştir. Popüler tarihte pek bunlara yer verilmemesine ve kişilerin İslamiyet'e karşı dar bakışlarını kınar.
'Our use of the phrase 'The Dark Ages' to cover the period from 699 to 1000 marks our undue concentration on Western Europe … From India to Spain, the brilliant civilisation of Islam flourished. What was lost to Christendom at this time was not lost to civilisation, but quite the contrary … To us it seems that West-European civilisation is civilisation, but this is a narrow view'. (History of Western Philosophy, London, 1948, p.419) .
Bertrand Russel in ‘History of Western Philosophy,’ London, 1948, p. 419.
İslam imiş devlete pâbend-i terakki Evvel yoğidi işbu rivayet yeni çıktı Eyvah bu baziçede bizler yine yandık Zira ki ziyan ortada bilmem ne kazandık...
internet de olmasaydi yani kimse ögrenemiyecekti
İslam'ın ne anlama geldiğini bu kitaptan öğrenin!
http://www.ahmedbaki.com/turkce/kitaplar/islam/
'Müslümanlık' İle 'İslâm Dini' Arasındaki Fark
http://www.ahmedbaki.com/turkce/kitaplar/islam/islam14.htm
sensiz, bensiz, bizsiz hic bir anlami olmayan
Ne kadar insan,o kadar İslam var şimdi...
İSLAMİYATİN BAMBU AĞAÇLARI
Bazı insanların İslam'ı kabulü veya bir davayı sırtlayıp götürmesi Çin bambu ağacının yetişmesi gibi oluyor. Nasıl mı? Çin'de Bambu ağacı şöyle yetiştirilirmiş: Önce ağacın tohumu ekilir, sulanır ve gübrelenir. Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz. Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez. Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez. Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler. Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.
“Burada akla gelen ilk soru şudur: Çin bambu ağacı 27 metre boyuna altı haftada mı, yoksa beş yılda mı ulaştı? Bu sorunun cevabı tabii ki beş yıldır. Büyük bir sabırla ve ısrarla tohum beş yıl süresince sulanıp gübrelenmeseydi, ağacın büyümesinden, hatta var olmasından söz edebilir miydik? ” Edemezdik. Demek ki o beş yıllık süreçte bambu ağacının çekirdeği toprağın, suyun ve güneşin içerdikleri kimsayal ve fiziksel elemetler zemininde “aktif sabır”la bekleye bekleye, beslene beslene, yumaşaya yumuşaya nihayet içten içe cenîn teşekkül etmiş oluyor. Bu tabii ki kendi kendine olmuyor, sebeplerin bir araya getirilmesi ve Müsebbibü'l-Esbâb'ın da o çekirdeğe Hayy ism-i şerifinden diriltici bir nefha ile “yeşer! ” emrini vermesiyle oluyor ve olmuştur. İşte:
Bambu ağacı gibi oluyor kimi fıtratlar, sert mi sert, çetin mi çetin; bekliyor, bekletiyor ama sonunda aradaki bütün zaman farkını birden kapatıveriyorlar. Üç sene, otuz sene sürebiliyor bazen bu bekleyiş ve bekletiş. Dolma bilmeyen vakum gibi üzerlerine akıtılan gözyaşlarını, alınterlerini ve emekleri emiveriyorlar. Sanki bir ejderha, doyma bilmeyen. Ne ki vakt-i merhûnu gelince aniden öyle bir atağa kalkıyorlar ki, kaç tur önde gidenleri bile arkadan yakalayıp geçebiliyorlar. Atletler gibi bitiş çizgisine yaklaşınca öyle bir depara kalkıyor, öyle bir hamle gerçekleştiriyorlar ki, aradaki bütün zaman farkını kapattıkları gibi, yarışı da birkaç metre önde kapatabiliyorlar. Peygamber Efendimiz'in psikolojinin, parapsikolojinin ve pedogojinin adının bile anılmadığı bundan ondört küsur asır önce insanın ruhî anatomisi ile alakalı şu tespit ve teşhisi, hakikati onikiden vurarak yapmış olduğunu tam bir ilmî kabul ve tecrübî tasdikle müşahede ediyoruz: “İnsanlar, altın gümüş madeleri gibidirler. Cahiliyede önde olanlar, İslam'da da önde olurlar. Ruhlar düzenli ordular gibidir. (…) ” [Buhari, Enbiya 2; Müslim, Birr 159, 160].
Bu çağda islamı arayanlar kitaplara müslümanı arayanlar ise mezarlara baksın...
''Türk İslam medeniyeti ahlaka, feragate dayanan bir medeniyet. Gerçekleştirdiği değerler edebiyattan da, felsefeden de, ilimden de muazzez. Ben bu mazlum medeniyetin sesi olmak istiyorum. Korumak istediğim şaheser; insanın kendisi. Tarihine vecitle eğildiğim bu büyük, bu gerçek, bu mert insanı Osmanlı yaratmış ve yaşatmış. Kendini tanımak irfanın ilk merhalesi. Düşünenin görevi insanından kopan, tarihini unutan ve yolunu şaşıran aydınları irşada çalışmak; Kızmadan, usanmadan irşat. Gerçek sanat ayırmaz birleştirir... ''
Cemil Meriç
İSLAM teslimiyettir.ÖZÜNDEKİNE islamı gerçek manada yaşayan birisi hiç bir şeyi lüzumsus görmez hoşgörü sahibidir,emanete saygı gösterir (verilen cana ruhuna) onu zedelemeden teslim eder. herkesi yaratandan ötürü sever dilerim gerçekten yaşayanlardan oluruz.
http://www.ravda.net/include.php? path=start.php
Islam önceki bütün semavi dinleri birlestiren onlarin tahrif edilen yerlerini aciklayan evrensel bir mesajdir.
kutsal kitaplar ve dinler syralamasynda sonuncu gelen ve bi önceki dinleri ve kitaplaryny kabul eden kitaply din....
inanıyoruz kaç kişi niye inandığını biliyo kaç kişi müslüman bir ailede doğduğu için inanıyo.inandığınızı sorgulayın bence körü körüne inanmakta günahtır.
Mücadele var oldukça bizler de varız,
Allah'ın yolunda biz kurbanlarız,
Bir can ne ki keşke yüz binlerce can,
Olaydı verseydik hiç usanmadan,
Ya Rab bizleri de kat bu kervana,
Kurban kabul et bu canı yoluna,
Bir canımız vardır o da fedadır,
Senin dinin olan İSLAM uğruna,
Her fikir her inanış tek mevsimlik vesselam
Zman ve mekan üstü biricik rejim İSLAM
Ünlü Filozof, bilgin ve toplumsal eleştirmen. 1. Dünya Savaşına karşı olduğundan Cambridge Universitesi'ndeki görevinden alınmış olan Bertrand Russel, dinimiz hakkında çok olumlu sözler söylemiştir.
Bublardan en çarpıcı olanı 699-1000 arasında Avrupa'da karanlık çağlar yaşanırken İslamiyetin, Hindistan'dan İspanya'ya kadar aydınlantığı gerçeğini belirtmiştir. Popüler tarihte pek bunlara yer verilmemesine ve kişilerin İslamiyet'e karşı dar bakışlarını kınar.
'Our use of the phrase 'The Dark Ages' to cover the period from 699 to 1000 marks our undue concentration on Western Europe … From India to Spain, the brilliant civilisation of Islam flourished. What was lost to Christendom at this time was not lost to civilisation, but quite the contrary … To us it seems that West-European civilisation is civilisation, but this is a narrow view'. (History of Western Philosophy, London, 1948, p.419) .
Bertrand Russel in ‘History of Western Philosophy,’ London, 1948, p. 419.
herşey
İslam imiş devlete pâbend-i terakki
Evvel yoğidi işbu rivayet yeni çıktı
Eyvah bu baziçede bizler yine yandık
Zira ki ziyan ortada bilmem ne kazandık...
Ziya Paşa