Kültür Sanat Edebiyat Şiir

ibni teymiyye sizce ne demek, ibni teymiyye size neyi çağrıştırıyor?

ibni teymiyye terimi Xxxxx tarafından tarihinde eklendi

  • Amil Yusifov
    Amil Yusifov

    Selam hidayet üzerinde olanlaradır.Uzun konuşmaya gerek yoktur bence.AHMED İBN TEYMİYYE r. İslam alimlerinden biridir,her kes gibi onun da hataları vardır.Ben buna eminim,bu görüşleri yazanlar İbn Teymiyyenin bir kitabını bile okumadılar.Eger okusaydılar böyle şeyler yazmazlardı.Onlara tavsiyem,arapcayı öyrensinler,ibnTeymiyyenin 35 cildlik fetavasını ve diger eserlerini okusunlar.ondan sonra onun hakkında konuşsunlar.Dediyimiz her söze göre kıyamet günü, Yüce Allaha cevap verceyimizi lütfen unutmayalım.

  • Nadiselim
    Nadiselim

    allah ın kitabına resulü nün sünnetine bu kadar hizmet etmiş birine sapık tabirini kullanmak işte tam sapık bu tabiri kullanandır şüphesizki teymiyye hataları da olan bir islam alimidi ve tenkitte edilebilir aksi taktirde o da put olur ona sapık tabirini kullanan bana hatası olmayan bi alim göstere bilirmi acaba ehlisünnetin enbüyük alimlerinin onun talebesi olduğunu biliyormu acaba bütün sıkıntı teymiyye adamın putunu kırmış selam bütün işkembeden sallamayanlara nadi

  • Nadiselim
    Nadiselim

    allah ın kitabına resulünün sünnetine bu kladar hizmet etmiş bir islam alimine sapık tabirini kullanmak işte gerçek sapık bu tabiri kullanandır.ibni teymiyye mutlaka hatası da olan allah ın bi kuludur ama hatası olmayan hiç bir alim de yoktur.bu sapığın tarikat adabıyla bir ilgisi olduğunu da sanmıyorum. belliki birilerini kendine put etmiş kara bir cehele belkı kuranı yüzüne okumaktan bile acız bir zavallı

  • Uğur Şamil Tuğrul
    Uğur Şamil Tuğrul

    İbni Teymiye


    Sual: Vehhabilerin [selefilerin] Şeyh-ül-İslam bilip yolundan gittikleri İbni Teymiye kimdir, âlimlerimiz onun hakkında ne demiştir?
    CEVAP
    Hanbeli fıkıh ve hadis âlimi iken mezhepsiz oldu. Ehl-i sünnete uymayan yazılarından dolayı Mısır’da iki defa hapsedildi. 1263 senesinde Harran’da doğup, 1328 de Şam’da kalede hapiste iken vefat etti.

    İbni Teymiye, Ehl-i sünnet âlimlerinin büyüklüğünü anlamamış, tasavvufu inkâr etmiş, Ehl-i sünnetten ayrılmıştır. Kitapları, kendilerine Selefiyyeci diyen mezhepsizlere kaynak olmaktadır. Mezhepsizler, onu övmekte, İslam müceddidlerinin piri demektedirler. İbni Teymiye’nin şaki ve dalalette olduğu Seyf-ül-Cebbar ve farisi Tâlim-üs-sübyanda da yazılıdır.

    Camiul-ezherdeki hanefi âlimlerinden Muhammed Bahitin (Tathir-ül-füad min-denisil itikad) kitabı, (Et-tevessüli bin-Nebi ve bis-Salihin) , (Şevahid-ül-hak) , (Cevahir-ül-bihar) , (Seyf-ül-Cebbar) ve (Tâlim-üs-sübyan) kitapları, İbni Teymiye’nin dalalete düştüğünü vesikalarla ispat etmektedir.

    İbni Battuta, ibni Hacer-i Mekki, imam-ı Sübki, kendi oğlu Abdulvehhab, izzeddin bin Cema'a, Ebu Hayyan Zahiri, Zahid-ül Kevseri, Yusuf-i Nebhani, imam-ı Şarani, Ahmed bin Seyyid Zeyni Dahlan, Şeyh-ül-İslam Mustafa Sabri Efendi gibi nice âlimler İbni Teymiye’ye reddiyeler yazmışlar, dalalet ve küfürlerini açıklamışlardır. Üstad Necip Fazıl da, (14. asrın irşad kutbu seyyid Abdülhakim Arvasi, “İbni Teymiye dini içinden zedeleyen mülhiddir” buyurdu) diyor. (Türkiye’nin Manzarası)

    Dal ve mudil olduğu, Savi tefsiri 107. sayfasında da yazılıdır.

    İslam âlimleri buyuruyor ki:
    (Allahü teâlânın, sapıtmasına ilmini sebep ettiği kimsedir.) [İbni Hacer-i Mekki - Fetava-yı hadisiyye]

    (İbni Teymiye öyle bir kimsedir ki, bozuk sözlerine ve çürük vesikalarına, büyük âlimler cevap vermişler ve düşüncelerinin çirkinliğini ortaya koymuşlardır. [Şam, Mısır ve Kudüs’de kadılık yapmış olan şafii fıkıh ve hadis âlimlerinden Muhammed] İzzibni Cemaa, onun için, Allahü teâlânın dalalete sürüklediği, azdırdığı ve zillet gömleği giydirdiği kimsedir. İslam âlimlerine ve bilhassa Hulefa-i raşidine karşı ahmakça itirazlarda bulunmuştur demiştir.) [İbni Hacer-i Mekki - El-cevher-ül-munzam]

    (İbni Teymiye’nin sözlerinin kıymeti yoktur. O, dalalettedir ve Müslümanları dalalete sürüklemektedir. Müslümanların icmasından ayrılmış, bid’at yolunu tutmuştur. İslam âlimleri, onun dalalette [sapık] olduğunu, sözbirliği ile bildirdi. Kutbüd-Berdiri, Şerhi Muhtasarda, bunu uzun yazmaktadır.) [Tahir Muhammed Süleyman - Zahiretül-fıkhil-kübra]

    (Kitab-ül Arş onun en çirkin kitaplarındandır. Ona Şeyh-ül-İslam diyenin kâfir olacağını söyleyen âlimler vardır.) [İmam-ı Sübki] (Nebras haşiyesinde bildiriliyor.)

    (İbni Teymiye’ye uyanın malı ve canı helaldir.) [Miratül-cenan, Nebras haşiyesi]

    İbni Teymiye, Kitab-ül Arş isimli eserinde, “Allah Arş'ın üzerinde oturur, kendisi ile beraber oturması için Resulullaha da yer bırakır” diyor. Essırat-ul-müstekim kitabında da, ibni Abbas gibi büyük sahabilere kâfir demiştir. (Keşfüzzunun)

    El-ubudiyyet kitabında ise, Allahü teâlânın ismini zikretmenin bid’at ve dalalet olduğunu bildirmekte ve tasavvuf âlimlerine çirkin iftiralar yapmaktadır.

    (Arş kadimdir) diyor. (Akaid-i Adudiyye şerhi)

    (Şam camiinin minberinden inerken “Allah gökten yere, benim indiğim gibi iner” dedi.) [İbni Battuta -Tuhfetünnüzzar tarihi]

    Abduh’un yetiştirdiklerinden olup, onun yolunda giden Abdürrazık paşa bile diyor ki:
    (Vehhabilik, bir bakımdan ibni Teymiye’ye bağlı olduğu gibi, son asrın müceddidi denilen Abduh’daki dinde reform fikirleri de, ibni Teymiye’ye bağlıdır.)

    (Kaza namazı kılmak lazım değildir) derdi. Halbuki dört mezhepte de farzdır.

    Cehennem azabı sonsuz olmadığını söylerdi. Kâfirlerin Cehennemde sonsuz kalacaklarına dair bir çok âyet-i kerime vardır. (Bekara 81, Ahzab 65, Fussilet 28, Zuhruf 74)

    (Ömer çok yanılmıştır) diyerek, imam-ı Ahmed’in bildirdiği (Allahü teâlâ, doğru sözü, Ömer’in dili üzerine koymuştur. [O hiç yanılmaz]) hadis-i şerifine karşı gelmiştir. Eshab-ı kiramın çoğu, ictihad ile anlaşılacak işlerde yanılmış olsa da, onların yanılmaları, ictihadi mesele idi. İctihadda müctehidin yanıldığı bilinemez. Çünkü ictihad ictihad ile nakzedilmez. Bunun için, müctehid olan o büyükler tenkit edilemez. Dört mezhebin ictihadları farklı olduğu halde, benimki doğru diyerek biri ötekini tenkit etmemiştir.

    Sadreddin-i Konevi, İbni Arabi hazretleri gibi tasavvuf büyüklerine de saldırmıştır. “Gazali’nin kitapları uydurma hadis ile dolu” derdi. (Hadika)

    İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki:
    (İbni Teymiye, tasavvufu inkâr eder, evliyaya, ariflere dil uzatırdı. Kitaplarını okumaktan, yırtıcı hayvandan kaçar gibi kaçmalıdır.) [Tabakat-ül-kübra]

    İmam-ı Süyuti hazretleri buyuruyor ki:
    (İbni Teymiye kibirliydi. Kendini beğenirdi. Herkesten üstün görünmek, karşısındakini küçümsemek, büyüklerle alay etmek âdeti idi.) [Kam-ul Muarıd]

    Muhammed Ali Bey; Hitat-uş-Şam kitabında diyor ki:
    (İbni Teymiye’nin hedefi, Luther adındaki papazın hedefine benzer. Fakat, Hıristiyanlığın reformcusu muvaffak oldu. İslamınki olamadı.)

    İbni Hacer-i Askalani hazretleri buyuruyor ki:
    (İbni Teymiye; “Kabri Nebeviyi ziyaret için sefere çıkmak haramdır. [Hazret-i] Ali iman ettiği zaman çocuk olduğu için Müslümanlığı sahih olmadı. [Hazret-i] Osman malı çok severdi” diyerek eshab-ı kiramın büyüklerine dil uzattı.) [Ed-Dürer-ül-Kamine]

    İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:
    (İbni Teymiye, Peygamberlerin masumiyetini (günahtan korunmuş olduklarını) reddetmiştir. Halbuki, masumiyet Peygamberlerin sıfatlarındandır.
    Başta Peygamber efendimizin kabri şerifleri olmak üzere eshab-ı kiramın, velilerin, âlimlerin ve salih Müslümanların kabirlerinin ziyaret edilmesine karşı çıkmış, bunları şefaate vesile kılmayı da haram saymıştır.) [Fetava-i Hadisiyye]

    Sual: Selefilerin vazgeçilmez üç prensibi varmış, bunlara uymayan Allah’ın gönderdiği din ile amel etmezmiş. Bu hususta açıklama yapar mısınız?
    CEVAP
    İbni Teymiye, Furkan isimli kitabında dini üç kısma ayırmaktadır. Selefilere göre bu üç prensip vazgeçilmez esaslardır. İslamiyet ancak bu üç kaide gereğince, aslına uygun olarak bilinebilirmiş. Yoksa İslam pınarını, etraftan karışmış bulanık sulardan yani mezhep imamlarının ictihadlarından arındırmak mümkün değilmiş. Çünkü fıkıhçılar, kelamcılar ve tasavvuf ehli, dinin aslına ilaveler yapmışlar, bu bakımdan din çok genişletilmiş ve içinden çıkılmaz bir hâl almışmış. Dine yapılan bu ilaveleri çıkarmak gerekirmiş.
    Selefilerin sımsıkı bağlandıkları üç prensip şöyle:
    1- Münezzel din: Kur’an-ı Kerimden ve sahih kabul ettiği hadis-i şeriflerden kendi anladıkları.
    2- Müevvel din: Mezhep imamlarının Kitap ve sünnetten çıkardıkları hükümler.
    3- Mübeddel din: Geçmiş dinlerin hükümleri ve uydurma saydığı hadis-i şerifler.

    İbni Teymiye’ye göre, Münezzel dine uymak bütün müslümanlara farzdır. Çünkü Allahü teâlâ bir müctehidin Kitap ve Sünnetten neyi anladığını bir başka mükellefe sormaz. Hatta onu mükellef de tutmaz. Herkesi Kitap ve Sünneti anladığı ölçüde sorumlu tutar. Bu bakımdan herkes, Münezzel din ile amel etmelidir.

    Müevvel dine, tevil edilmiş olana, ictihaddan aciz olan mukallitlere caizdir. Ama müctehid olanlara bu caiz değildir.

    İbni Teymiye’nin selefiye yolunu savunan bütün mezhepsizler, kendilerini birer müctehid zannettikleri için, mezhep hükümleri onlar için muteber değildir, Kitap ve Sünnetten anladıklarına tâbi olurlar. Kendilerine selefiyiz diyen bugünkü mezhepsizler, kraldan çok kralcı olup, İbni Teymiye mukallit halk için müevvel din ile [mezhep imamlarının hükümleriyle] amel etmeyi caiz görürken, onlar cahillerin de, mezhep hükümleriyle amel etmesini caiz görmezler, herkesi Kitap ve Sünnete el atmaya iterler.

    İbni Teymiye’nin Mübeddel din diyerek eski dinleri bir kalemde silip atması caiz olmaz. Çünkü geçmiş dinlerin iman yani inanılacak hususları (yani amentüdeki esaslar, insanlar tarafından bozulmadan önce) bütün dinlerde aynı idi. İslamiyet bozulan bu hususların doğrusunu bildirmiş, amele ait hükümlerin de, hepsini değil bazılarını nesh etmiştir.

    Uydurma hadislerle amel edilen bir din yoktur. Uydurma hadis meselesi de ayrı bir konudur. Bir müctehidin usulüne göre, uydurma sayılan bir hadis, başka bir müctehidlerin usulüne göre sahih olabilir. İbni Teymiye, aklının almadığı hadis-i şeriflere hemen uydurma damgasını basmıştır. Fıkıh, kelam ve tasavvufun ortaya koyduğu hükümleri, usulleri, uydurma hadislerden çıkarıldığı havasını uyandırmak istemiştir. Onun bu mugalatasına İslam âlimleri gerekli cevaplar vermiştir.

    Mezhepsizler, imamları olan İbni Teymiye’nin görüşlerine uyar ve onun usulüne uyup Kitap ve Sünnetten ahkam çıkarmaya çalışırlar. Bunu da gayet normal sayarlar ve buna münezzel din derler.

    Biz de mezhep imamımız olan imam-ı a'zam hazretlerinin hükümleriyle amel edince, onun usullerine uyunca, Allah’ın gönderdiği din ile değil, mezhep imamlarının çıkardığı din ile amel ettiğimizi söylerler.

    İbni Teymiye’ye uyup Kitap ve Sünnete el ve dil uzatan mezhepsizler, bizim de imam-ı a'zama uymamıza ne hakla karşı çıkarlar ki?

  • Hasan Gumus
    Hasan Gumus

    Selamualeykum din kardeslerim fazla lafa gerek yok sadece asagidaki yaziyi okumaniz kafi bence.

    Hicri 661 yılında Harran'da doğdu.Ailesi ilim ve dindarlıkla meşhur, ders,fetva ve telifle meşgul olan,Hanbeli mezhebine mensup,tanınmış bir aileydi.Bu aile zeka,hafıza ve akli muhakeme hususunda eşsiz bir meziyete sahipti.İbnu Teymiyye'de ise bu özellikler daha da ileri seviyedeydi.Bu özellikleriyle Şam ve çevre şehirlerde şöhret kazanmıştı.Halep şehrinden bir alim İbnu Teymiyye'nin bu özelliklerini işitmiş ve onu görmek için Şam’a gelmişti. Bu zat,o zaman daha çocuk yaşta olan İbnu Teymiyye'ye on üç tane hadisi okuyarak,bir tahtanın üzerine yazdırdı.Halepli alim İbnu Teymiyye'den yazdığı bu hadisleri tekrar okumasına fırsat vermeden,ezberden söylemesini istedi.O da elindeki tahtayı bu zata verdi ve hadisleri dinlediğinden daha güzel bir şekilde ezbere okudu.Bunun üzerine Halepli alim:'Eğer bu çocuk yaşarsa onun çok büyük şöhreti olacak.Böyle zeki bir insan görülmemiştir' dedi.İbnu Teymiyye yedi yaşına kadar Harran'da kaldı. Moğolların Harran'ı işgal etmesinden sonra ailesiyle birlikte Şam’a hicret etti.Yolda birçok zorluk ve tehlikeyle karşılaştılar.Bu olaylar onun Moğollardan şiddetli bir şekilde nefret etmesine neden oldu.Büyüdükten sonra Moğollara karşı mücahitlerin başına geçti.İlim çevresinde yetişen İbnu Teymiyye daha küçük yaşta Kur'an-ı Kerim'i ezberledi.Sonra o dönemde bilinen bütün ilimleri okudu.Arap diline çok önem vererek dilbilgisi ilminde otorite sahibi oldu.Hafız Zemlekani onun hadis ilmindeki yerini şöyle anlatır:'Beş yüz seneden beri hıfzı ondan kuvvetli olanı görülmemiştir.'Hafız el-Mizzi de onun hakkında:'Kur'an ve sünneti İbnu Teymiyye'den daha iyi bilen ve ondan daha güzel şekilde onların yolundan giden birini görmedim' demiştir.İbnu Teymiyye kendi döneminde bilinen bütün ilimlerle meşgul olmuş yukarıda sayılan ilimlerin dışında fıkıh usulü,tasavvuf,hat,hesap ve benzeri ilimlerle de ciddi şekilde ilgilenmiştir.O zaman alimlerin Endülüs ve Bağdat'tan hicret ederek Şam’a gelmeleri sebebiyle Şam ilmin merkezi olmuştu.Allame ez-Zemlekani onun hakkında şöyle demiştir:'Ona bir ilimden sorulduğu zaman, onu gören ve dinleyen kişi onun cevapları karşısında bu ilimden başka bir ilim bilmediğine ve bu ilimde onun denginin olmadığına kanaat getirirdi.

    'Moğollara Karşı Cihadı:Moğollar 702'de Şam'ın surlarını kuşatınca insanlar korktu.İbnu Teymiyye onları sakinleştirip yemin ederek:'Siz onlara galip geleceksiniz' dedi.Sonra ilk safa girerek cihadı ilan etti.İşte mümin alimin durumu budur.İnsanların içinden çekilip,olaylara tepeden bakarak evinde oturmaz.Bilakis,peygamberi ve sahabeyi örnek edinen bir mümin bütün hassasiyetiyle olayın içinde yerini alır.Etrafında olup bitenlerden haberdar olur.Malını,çocuğunu, evini hatta gerektiğinde canını ortaya koyarak meydanlarda mücadele eder.Kılıç,kalem ve dilin kendisinde toplandığı biri olur.İşte İmam İbnu Teymiyye bu özellikleri taşıyan bir alimdi.İbnu Teymiyye yaşadığı dönemdeki toplumun gerçeklerini iyi tespit etmiş,toplumun hastalıklarını anlamış,ilmini ve bedenini insanlar içinden hayırlı bir ümmete kavuşmak için sarf etmiştir.Sultanların kötülüklerini kınamış bundan dolayı da birçok defa hapse atılmıştır.Hapiste kaldığı müddetçe haline razı olarak ve hayrı yalnızca Allah'tan isteyerek sabırla mukabele etmiş ve şöyle demiştir:'Düşmanlarım bana ne yapabilirler,ben cennetimi kalbimde,bahçemi göğsümde taşıyorum.Nereye götürülsem onlar benimle beraberdir.Hapsedilmem halvet,öldürülmem şehadet ve memleketimden sürülmem ise seyahattir.'Selefi salihinin kitaplarını okur,gerektiğinde bir ayetin açıklaması için bir çok tefsire baş vururdu.İbnu Teymiyye nakli ilimleri olduğu gibi,felsefe,mantık ve kelam ilmini de tahsil etmişti.Felsefe ve kelam ilmiyle ilgili eserler yazmasına rağmen bu ilimlerle uğraşıp az çok bunlardan etkilenen diğer alimler gibi felsefeden etkilenmemiştir.Onun bu ilimleri öğrenmekten maksadı İslam'ın güzelliklerini, İslam davetini anlatmak,dinin emir ve yasaklarına uymayan insanları uyarmaktı.Bundan dolayı onun yazdığı eserlerin çoğunluğu bidat ehline ve dinden uzaklaşanlara reddiye şeklindedir.Onun zamanında onun öğrencisi kadar çok öğrencisi ve müridi olan bir başka hoca yoktu.Özellikle Şam,Mısır,İskenderiye ve Kahire arasında gidip gelirken,kendini tamamen ilme verip hitabette bulunması ve münazaralara katılması gün geçtikçe öğrenci sayısını artırıyordu.Haftanın birkaç gününde Emevi Camisi başta olmak üzere birçok camide halka açık,ilmi tartışmalarla geçen özel dersleri olurdu.Bu derslere çok sayıda insan katılırdı.Bu dersleri kırk altı yıl boyunca bıkmadan sürdürmüştür.Yetiştirdiği öğrencilerin en tanınmış olanları şunlardır:İmam İbnu'l-Kayyım el-Cevziyye,İbnu Kesir.Akla hiçbir zaman güvenmezdi.Bu nedenle akılcıların inançlarına özellikle hocaları olan Aristo'ya karşıydı.Fikrinde bağnaz olmayıp Kur'an,sünnet ve sahabilerden gelen rivayetlere bağlı kalırdı.İmam İbnu Teymiyye Hicri 728'e denk gelen Miladi 1328'de Şam'da Kale hapishanesinde vefat etti.Şam halkı ve alimleri toplu halde daha önce hiç görülmemiş bir kalabalıkla cenazesinde bulundular.Uzak yakın İslam beldelerinde, Yemen'den Çin'e kadar pek çok yerde onun gıyabında cenaze namazı kılınmıştır.Allah rahmet etsin.

  • Leo
    Leo

    ibni teymiyye 1200 lü yıllarda yaşamış bir kişi ilk başlarda doğru gider ken sonradan sünnet ve ilahi hükümleri inkar ederek sapmışlardan olmuş biri. bu günkü vehhabi dininin babalarından
    bu ve bunun gibi düşünen seyit kutub olsun diğer leri olsun hepsi inkar yolunu tutmuşlardır
    selam olsun hidayete tabi olanlara

  • Tuncay Elman
    Tuncay Elman

    ibni teymiye bana bu gün yaşadığımız asrı hatırlatıyor. bu gün muhidiyini arabi imamı rabani cüneydi bağdadi ve benzerlerini savunuların durumu ve ibni temmiye seyid kutup ibni kesir ibni kayum gibilerin asrındayız bana göre. o dönemlerde bir bilerini tekfir etmişlerdir. bu günde aynı görüşten gelenler bir birini tekfir ediyor.. Peki, bunların hangisi doğru yolda bende çok düşündüm.. her kes ben ehlisünnetim diyor ama vahdeti vücutçular diğer tarafı harci tekfirci vahabi mezhepsizlik diğer tafta farklı ithamlara anlıyor mesela, müşrik putperest kâfir gibi.

    Şimdi bu durumda kim hakka daha yakın bence bu gün yaşadığımız dönemden anlaya biliriz

    İbni temmiye yolunda gidenler tağuta cihad açmış zorba tağuti zindanla hapıs ediliyor onlar canlarından mallarından feragat ediyor. Tağuta askerlik yapan ve onlara oy verenleri yani desteklerleri müşrikle itham ediyor. Diğer tarafta maslahat adı altında tağutun isteği gibi konuşuyor oyları ile onu destekler küfrüne ses çıkarmaz biz hâşâ Allah ile bütüneşeşegiz diyerekten sadece zikre yapışmıştır ki yaptığı zikir de bidat dır. Bu gün tarikatçıların nasıl zikri yaptığını biliriniz. Ama ibni temyiye ve bezerlerin yolunda gidenler tağuta ve kâfir Amerika savaş aşmıştır bunu her şeyleri ile ortaya koyuyorlar. Şimdi sahabenin dini için yaptıklarına bak bu gün aynı metod ve menheç üstünde olan insanlara bir kıasala ben ibni temmiye ekolunu daha doğru buluyor ve savunuyorum. En doğrusunu Allah bilir

  • T£k Bir
    T£k Bir

    Bugünkü Vehhâbiliğin, başı boş içtihad davranışlarının, her türlü reformcuların, her türlü ruh ve mâna zedeleyicilerinin, doğrudan doğruya, yahut dolayısiyle babası İbn-i Teymiyyedir ve onu 'İslâm materyalisti' diye yaftalamak yerinde bir teşhistir....

  • Barış Savaş
    Barış Savaş

    Önce alim idi. Hanbeli Mezhebindeydi. Ancak sonradan mezhepsiz olduğu, doğru yoldan ayrıldığı Ehli Sünnet alimlerinin pekçok kitabında ispatlarıyla bildirilmektedir.

  • Boran
    Boran

    Besim Tibuk'un alim versiyonu...

  • Fatih Gizli
    Fatih Gizli

    Sapık İbni Teymiye



    Sual: Vehhabilerin [selefilerin] Şeyh-ül-İslam bilip yolundan gittikleri
    İbni Teymiye kimdir, âlimlerimiz onun hakkında ne demiştir?

    CEVAP
    Hanbeli fıkıh ve hadis âlimi iken mezhepsiz oldu. Ehl-i sünnete uymayan
    yazılarından dolayı Mısır’da iki defa hapsedildi. 1263 senesinde Harran’da
    doğup, 1328 de Şam’da kalede hapiste iken vefat etti.



    İbni Teymiye, Ehl-i sünnet âlimlerinin büyüklüğünü anlamamış, tasavvufu
    inkâr etmiş, Ehl-i sünnetten ayrılmıştır. Kitapları, kendilerine
    Selefiyyeci diyen mezhepsizlere kaynak olmaktadır. Mezhepsizler, onu
    övmekte, İslam müceddidlerinin piri demektedirler. İbni Teymiye’nin şaki
    ve dalalette olduğu Seyf-ül-Cebbar ve farisi Tâlim-üs-sübyanda da
    yazılıdır.



    Camiul-ezherdeki hanefi âlimlerinden Muhammed Bahitin (Tathir-ül-füad
    min-denisil itikad) kitabı, (Et-tevessüli bin-Nebi ve bis-Salihin) ,
    (Şevahid-ül-hak) , (Cevahir-ül-bihar) , (Seyf-ül-Cebbar) ve
    (Tâlim-üs-sübyan) kitapları, İbni Teymiye’nin dalalete düştüğünü
    vesikalarla ispat etmektedir.



    İbni Battuta, ibni Hacer-i Mekki, imam-ı Sübki, kendi oğlu Abdulvehhab,
    izzeddin bin Cema'a, Ebu Hayyan Zahiri, Zahid-ül Kevseri, Yusuf-i Nebhani,
    imam-ı Şarani, Ahmed bin Seyyid Zeyni Dahlan, Şeyh-ül-İslam Mustafa Sabri
    Efendi gibi nice âlimler İbni Teymiye’ye reddiyeler yazmışlar, dalalet ve
    küfürlerini açıklamışlardır. Üstad Necip Fazıl da, (14. asrın irşad kutbu
    seyyid Abdülhakim Arvasi, “İbni Teymiye dini içinden zedeleyen mülhiddir”
    buyurdu) diyor. (Türkiye’nin manzarası)



    Dal ve mudil olduğu, Savi tefsiri 107. sayfasında da yazılıdır.



    İslam âlimleri buyuruyor ki:

    (Allahü teâlânın, sapıtmasına ilmini sebep ettiği kimsedir.) [İbni Hacer-i
    Mekki - Fetava-yı hadisiyye]



    (İbni Teymiye öyle bir kimsedir ki, bozuk sözlerine ve çürük vesikalarına,
    büyük âlimler cevap vermişler ve düşüncelerinin çirkinliğini ortaya
    koymuşlardır. [Şam, Mısır ve Kudüs’de kadılık yapmış olan şafii fıkıh ve
    hadis âlimlerinden Muhammed] İzzibni Cemaa, onun için, Allahü teâlânın
    dalalete sürüklediği, azdırdığı ve zillet gömleği giydirdiği kimsedir.
    İslam âlimlerine ve bilhassa Hulefa-i raşidine karşı ahmakça itirazlarda
    bulunmuştur demiştir.) [İbni Hacer-i Mekki - El-cevher-ül-munzam]



    (İbni Teymiye’nin sözlerinin kıymeti yoktur. O, dalalettedir ve
    Müslümanları dalalete sürüklemektedir. Müslümanların icmasından ayrılmış,
    bid’at yolunu tutmuştur. İslam âlimleri, onun dalalette [sapık] olduğunu,
    sözbirliği ile bildirdi. Kutbüd-Berdiri, Şerhi Muhtasarda, bunu uzun
    yazmaktadır.) [Tahir Muhammed Süleyman - Zahiretül-fıkhil-kübra]



    (Kitab-ül Arş onun en çirkin kitaplarındandır. Ona Şeyh-ül-İslam diyenin
    kâfir olacağını söyleyen âlimler vardır.) [İmam-ı Sübki] (Nebras
    haşiyesinde bildiriliyor.)



    (İbni Teymiye’ye uyanın malı ve canı helaldir.) [Miratül-cenan, Nebras
    haşiyesi]



    İbni Teymiye, Kitab-ül Arş isimli eserinde, “Allah Arş'ın üzerinde oturur,
    kendisi ile beraber oturması için Resulullaha da yer bırakır” diyor.
    Essırat-ul-müstekim kitabında da, ibni Abbas gibi büyük sahabilere kâfir
    demiştir. (Keşfüzzunun)



    El-ubudiyyet kitabında ise, Allahü teâlânın ismini zikretmenin bid’at ve
    dalalet olduğunu bildirmekte ve tasavvuf âlimlerine çirkin iftiralar
    yapmaktadır.



    (Arş kadimdir) diyor. (Akaid-i Adudiyye şerhi)



    (Şam camiinin minberinden inerken “Allah gökten yere, benim indiğim gibi
    iner” dedi.) [İbni Battuta -Tuhfetünnüzzar tarihi]



    Abduh’un yetiştirdiklerinden olup, onun yolunda giden Abdürrazık paşa bile
    diyor ki:

    (Vehhabilik, bir bakımdan ibni Teymiye’ye bağlı olduğu gibi, son asrın
    müceddidi denilen Abduh’daki dinde reform fikirleri de, ibni Teymiye’ye
    bağlıdır.)



    (Kaza namazı kılmak lazım değildir) derdi. Halbuki dört mezhepte de farzdır.

    Cehennem azabı sonsuz olmadığını söylerdi. Kâfirlerin Cehennemde sonsuz
    kalacaklarına dair bir çok âyet-i kerime vardır. (Bekara 81, Ahzab 65,
    Fussilet 28, Zuhruf 74)



    (Ömer çok yanılmıştır) diyerek, imam-ı Ahmed’in bildirdiği (Allahü teâlâ,
    doğru sözü, Ömer’in dili üzerine koymuştur. [O hiç yanılmaz]) hadis-i
    şerifine karşı gelmiştir. Eshab-ı kiramın çoğu, ictihad ile anlaşılacak
    işlerde yanılmış olsa da, onların yanılmaları, ictihadi mesele idi.
    İctihadda müctehidin yanıldığı bilinemez. Çünkü ictihad ictihad ile
    nakzedilmez. Bunun için, müctehid olan o büyükler tenkit edilemez. Dört
    mezhebin ictihadları farklı olduğu halde, benimki doğru diyerek biri
    ötekini tenkit etmemiştir.



    Sadreddin-i Konevi, İbni Arabi hazretleri gibi tasavvuf büyüklerine de
    saldırmıştır. “Gazali’nin kitapları uydurma hadis ile dolu” derdi.
    (Hadika)



    İmam-ı Şarani hazretleri buyuruyor ki:

    (İbni Teymiye, tasavvufu inkâr eder, evliyaya, ariflere dil uzatırdı.
    Kitaplarını okumaktan, yırtıcı hayvandan kaçar gibi kaçmalıdır.)
    [Tabakat-ül-kübra]



    İmam-ı Süyuti hazretleri buyuruyor ki:

    (İbni Teymiye kibirliydi. Kendini beğenirdi. Herkesten üstün görünmek,
    karşısındakini küçümsemek, büyüklerle alay etmek âdeti idi.) [Kam-ul
    Muarıd]



    Muhammed Ali Bey; Hitat-uş-Şam kitabında diyor ki:

    (İbni Teymiye’nin hedefi, Luther adındaki papazın hedefine benzer. Fakat,
    Hıristiyanlığın reformcusu muvaffak oldu. İslamınki olamadı.)



    İbni Hacer-i Askalani hazretleri buyuruyor ki:

    (İbni Teymiye; “Kabri Nebeviyi ziyaret için sefere çıkmak haramdır. [Hz.]
    Ali iman ettiği zaman çocuk olduğu için Müslümanlığı sahih olmadı. [Hz.]
    Osman malı çok severdi” diyerek eshab-ı kiramın büyüklerine dil uzattı.)
    [Ed-Dürer-ül-Kamine]



    İbni Hacer-i Mekki hazretleri buyuruyor ki:

    (İbni Teymiye, Peygamberlerin masumiyetini (günahtan korunmuş olduklarını)
    reddetmiştir. Halbuki, masumiyet Peygamberlerin sıfatlarındandır.

    Başta Peygamber efendimizin kabri şerifleri olmak üzere eshab-ı kiramın,
    velilerin, âlimlerin ve salih Müslümanların kabirlerinin ziyaret
    edilmesine karşı çıkmış, bunları şefaate vesile kılmayı da haram
    saymıştır.) [Fetava-i Hadisiyye]

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    Aşağıdaki bölüm Üstadın 'Doğru Yolun Sapık Kolları' adlı eserinin ikinci faslından, ortaçağ/yeniçağdaki sapık kolların işlendiği bölümden alınmıştır...


    '..ikinci devre, temas ettiğimiz gibi, hezeyan aklından sonra akıl hezeyanı çığrıdır ve İbn-i Teymiyye isimli kişiden başlar.

    «Hezeyan aklı» tabirinde ağırlık hezeyanda, «akıl hezeyanı»nda ise akılda... Birinde asıl, akıl taslayan hezeyan, öbüründe de hezeyana varan akıl... A-B çizgisi veya B-A hattı... Aynı şey... Fakat küçük bir (nüans-incelik) farkiyle ikincisi çok mühim ve nazik... Zira bu devrenin kapı açanı, günümüze kadar gelen ve günümüzde yeniden uyandırılmak istenen, İslam'a materyalist bakışın son derece tahripçi ve ilerideki ihtilatlariyle gayet tehditçi ilk örneğidir.

    Hicri 5. ve 6. Asırlarda Hasan Sabbah'a kadar gelen ve sonra bir müddet durdurulan hezeyan aklı,7. Asrın sonunda ve 8. Asrın başında İbn-i Teymiyye eliyle ve dış idrak perdesinde mantıki hissini verici bir şeytaniyet dehasiyle, arada devletini kurmuş ve günümüzün iman iddiasındaki sefil idraklerine kadar nüfuz etmiş olarak sürüp geldi.

    Ne gariptir ki, bazı muteber İslam ansiklopedilerinde, kıymet hükmü eserlerinde ve çağımızın birtakım karabaş beyaz sarıklılarında ve fetva hokkabazlarında İbn-i Teymiyye, akıl ermez bir itibar merkezi ve ihtiram hedefidir. 7.Asırdan beridir de, büyük bir velinin «dini içinden yıkan kafir» diye andığı bu itikat akrebini ateşle halkalayıcı bir davranış yapılamamış daha doğrusu, onun ilerideki ihtilatlarına karşı bir panzehir tertiplenememiş, bu mevzu küçümsenmiştir.

    Büyük bir alim olduğu, hele Hadis ilminde parmakla sayılacak İnsanlar içinde bulunduğu bir hakikattir. Fakat İmam-ı Gazali gibi bir hikmet dehasına saldıran ve onu hadis ilminde cahillikle suçlayan bu adam «kitap yüklü merkep» ölçüsünü yüzde yüz canlandırıcı haliyle cehaletin ta kendisidir.

    «Makul ve menkul (akıl ve nakil yoliyle gelen) ilimler arasında uygunluk» isimli 6 ciltlik eseri etrafında yüzlerce eser sahibi... Kimi felsefeye, kimi bid'atlere, kimi Hıristiyanlık hayal ve masallarına, kelam ilmine, Rafizilere, Şiilere ve Kaderiyyecilere çatan bu eserlerin yalnız başlıklarını okuyanlar, içinde bomba saklı bir çukulata kutusu gibi onu, en tatlı manada bir Sünnet Ehli mütefekkiri sanabilirler... Fakat kutuyu açıhnca bomba patlar ve «Kitab-ül-İman» isimli eserin sahibi bu sapığın, akli metoda hezeyan kusturan ve maverai idraki katleden «suret-i hak» peçeli bir imansız olduğu meydana çıkar.

    Davası, şu maddelerin çerçevesi içinde hulasa edilebilir: «Kur'an ayniyle, noktası noktasına zahirine göre anlaşılmalı ve ele alınmalıdır. Allah, Kur'anında Arş üstünde istiva ettiğini, zatiyle mekan ifade ettiğini mi bildiriyor, aynen böyledir ve onu şekil ve mekandan tenzih edici hiçbir mecazi idrake sebep yoktur. Allah (benim elim her elin üstündedir!) buyururken bu ifade mecazi değil, aynen vakidir. Bahis mevzuu el de bildiğimiz insan elidir.»
    Ve işin en korkunç tarafı şu hükümde:

    «Allah, ayniyle insan şekil ve suretindedir.»

    Nitekim bir gün Şam'da zehrini ürettiği demlerde minberden bir iki basamak iner ve şöyle der:

    - «İşte Allah, benim bu minberden indiğim gibi yere iner! »

    Serapa küfür belirten bu görüşten sonra talak (boşanma) ve zekat bahsinde şeriate tam zıt nice iddialar... Din ölçülerinin üçüncü temeli «icma-ümmetin toplu hükmü» usulüne aykırılık ve bu aykırılığın caiz olduğu hükmü... Hazret-i Ömer ve Ali'ye hücumlar ve onların güya yanıldıkları noktaları sayıya vurmalar... İmam-ı Gazali ve Muhiddin Arabi'yi küfürle itham etmeye kadar gitmeler.

    Ve en hassas tehlike noktası ve nasipsizlik ifadesi olarak, tasavvufu, batın temelini, topyekun evliyayı, ruhu, ruhaniyeti inkar etmesi ve onlara yönelmeyi küfür sayması, türbe ve mezarları ziyarete şirk göziyle bakması, hatta Allah Resulünün Kabe'den üstün bilinen mukaddes Ravzasına kadar ruhaniyet yollarını tıkamaya kalkması...

    Bu adam, apaçıktır ki, dış dünyayı dışların dışından beş hasseden başka hiçbir anlayış ve seziş melekesine sahip değildir ve İlahi idrakten yana kör ve topaldır.

    İbn-i Teymiyye, aklı çıkmaz sokaklara sürücü ve güya mantık zırhı içinde yürütücü ve topyekün insan ve kainatı kaybettirici nazariyelerinin, kendisinden 4 asır sonra da batı materyalizmasına akraba bir mahiyet kazanmasına ve arınmasını bekleyen İslamı temelinden çürütme istidadının doğmasına vesile olmasaydı ele alınmaya değmezdi. Fakat belirttiğimiz hususiyetleri bakımından, İslamı arınma davasının en büyük düşmanları arasında yer alıyor ve kozasında ölen bir böcek gibi eserlerinin ölü muhafazası içinde bırakılmaya gelmez bir mahiyet arzediyor.

    Bugünkü Vehhabiliğin, başıboş içtihad davranışlarının, her türlü reformcuların, her türlü ruh ve mana zedeleyicilerinin, doğrudan doğruya, yahut dolayısiyle babası İbn-i Teymiyyedir ve onu «İslam materyalisti» diye yaftalamak yerinde bir teşhistir. Zira o'nun sistemi Allah ve Resulüne inanmanın değil, inanmamanın ve ancak böyle olursa tersinden mantıkı bir tertibe girmesi kaabil bir görüş belirtmektedir ve güneşi kabul edip ışığını kabul etmemek gibi bir akıl hezeyanı içine düştüğü tezat kuyusunu sadece herşeyi inkar etmek suretiyle kapatabilir ve tezadsız bir küfür olarak kalır. Oysa, en büyük tezad içinde küfür... Allaha, yani gaibe inanan, böylece gaibler ve sırlar alemine bel bağlayan bir anlayış nasıl olur da ruhu, ruhaniyeti reddeder, Kur'andan başlayarak herşeyi beş hasse planına bağlar ve Yaratıcıya insanı vasıflar verir? ...

    Bütün bu verdiğimiz bilgiler gerçeğe öylesine uygundur ki. Batı kaynaklı ve Cumhuriyet mamülü bir eser olmasına rağmen sanki Sünnet Ehli diliyle konuşuyormuşçasına, Maarif Vekaletinin yayınladığı «İslam Ansiklopedisi»nde bile kayıtlıdır.

    İbn-i Teymiyye devri Osmanlı Devletinin kuruluş zamanlarına tesadüf eder. Merkezini kurduğu yer, Mısır... Mısır Sultanının huzurunda bazı din adamlarıyla tartışmalara girişir ve neticede Kahire kalesinde hapse atılır. Bir müddet sonra kurtulur. Mısır'dan çıkar ve aynı yolda devam ettiği için Şam zindanına atılır.

    İslam alimleri İbn-i Teymiyye mevzuunda değişik fikirlere yer vermiş ve bir kısmı onu rafizilik ve küfürle suçlandırırken bir kısmı da ilmine hayran ve iddialarına taraftarımsı veya sükuti bir tavır takınmışlardır. İbn-i Batuta ve İbn-i Hacer gibi büyükler o'nun sapıklığına inananlar arasındadır. Buna mukabil, birkaç asır sonra gelecek ve en tehlikeli yolu açacak olan Mısırlı Şeyh M. Abduh tarafından kurulan «Mısır Islahat Fırkası» onun eserlerine kucak açmış ve yerinde görüleceği gibi, İslamı asliyetinden inhiraf ettirmekten başka manaya çekilemez reformculuk cereyanının ilk destekçisi saymıştır.

    Kur'an ve Hadisin zahirine göre itikat ve amel etmek ve bu iki emir kutbunun hakikatine erme yolunda ne «İcma», ne de «Kıyas» gibi hiçbir vasıta tanımamak, maverai her anlayış ve görüşü dibinden kazımak ve böylece başta Kur'an ve Hadis bulunmak üzere topyekün kainatı elden çıkarmak ve ebedi helake yol açmak metodundaki bu adam, birkaç cilt içinde serptiği zehirli tohumların, nihayet bir devlet ve maddecilik dünyasına uygun bir zihniyet ağacı haline gelmesinden başlıca sorumludur.

    «Arınma Çağında İslam»ın da, içten başlıca bozguncusu olarak tam bir teşrih ve tahlile tabi tutulması gereken habaset merkezi...

  • Fatih Yılmaz
    Fatih Yılmaz

    İBN-İ TEYMİYYE

    Şimdi bütün bu yolu kaybedişlerin, çamura saplanışların, her şeyi beş hasseden ibaret kuru akıl çerçevesine döküşlerin; ona da nasıl inandıkları ayrı bir mesele teşkil etmek üzere 'Nas-Kur'ân hükmü' dışında hiç bir şey kabul etmeyişlerin ve Kur'ân'ı kuru akla göründüğü gibi ele alışların baş temsilcisi İbn-i Teymiyye'ye sıra geliyor.

    Sekizinci Hicrî Asrın bu kuru kafası, kendisinden birkaç asır ilerideki Vehhabîliğe, ondan 1 asır sonra da Mısırlı Muhammed Abduh ve Efganlı Cemaleddin'e (Cemaleddin-i Efganî) uzaktan ve yakından ana zemini kurmuş ve İslâmı yıkılmak üzüre bir bina farzedip onu dışından payandalamak isteyen daha sonraki (reform) culara doğrudan doğruya veya dolayısiyle dayanak olmuştur.

    Bir âlim, evet... Fakat... Kuru, hedefini şaşkın, sır âleminin vecde düşürücü müşahedesini kaybetmiş ve derinliğine hikmet ufuklarını karanlığa boğmuş bir ilim, hiçbir şey bilmemekten daha kötüdür. îbn-i Teymiyye bu ikinci sınıfın baş örneğidir; ve mesleği, kısaca, şeriati dış çehresiyle ele almak, onu uzunluğuna ve genişliğine ele alırken derinliğinden mahrum ederek hacimden uzaklaştırmak ve satıh haline getirmek ve bu yolda İslama bir nevi maddecilik ve kuru akılcılık getirmeye kalkışmış olmaktır. Yâni İbn-i Teymiyye, şeriati doğrulayıcı akla, onun gördüğünden-ötesini kabul etmemekle, farkında olmaksızın bir nevi selâhiyet ve hâkimiyet tanımış oluyor ki, akla böyle bir selâhiyet ve hakimiyet tanımak, hem aklı, hem imanı anlamamak ve dalâletin en dipsizine düşmek oluyor. Eğer insan 'ben Kur'an-ı aklımla tefsir ederim' dese de tefsiri Beyzavî Tefsirinin aynı olsa yine küfürdedir. Aynı akılla Allah'ı inkâr edenler, ters tarafından İbn-i Teymiyye ile aynı daire içinde mahpusturlar. Bu bahis gayet girift ve uzundur ve İbn-i Teymiyye mektebinin bazı ihtilâtları, hattâ son zamanlarda yurdumuzda talebe kaydetmeye kadar giden sirayetleri ve kolayca yerleşme avantajı bakımından ne kadar üzerinde durulsa yeridir. Akla bahşedilen öyle bir kolaylık ve ucuzluk ki, yarım akıllara İlâhî esrara karşı bir nevi horozlanma sevdasını veriyor, İlâhî esrarı çözülmüş şifre kâğıtları halinde sepete attırdığının farkında olmuyor; ve işte bu haliyle günümüzde İslâm Enstitülerine kadar sızmış ve bazı gruplar arasında modalaşmış bulunuyor.

    Tasavvufu inkâr etmek, Resuller Resulünün ruhâniyet ve bâtınını tanımamaya varır ki, hem de sözde şeriatten yana görünmenin maskesi altında topyekûn ve en hain şekilde küfre ulaşır. Bu gibilerin (diyalektik) tekerlemeleri ise, (Sokrates) in buluşiyle, flüt çalana inanıp da flüte inanmamak derecesinde hayalî bir abes ve hamakat teşkil eder. Anlaşılmaza inanıyor da onun tecellilerindeki sırrîlik ve gizliliğe inanmıyor! ! !

    Koca İmam-ı Gazalî... Aklı akılla tükettikten sonra şöyle der:

    '- Aklın hudut noktasına vardım ve gördüm ki, onunla erişmek boş hayâl... Peygamberin ruh feyzine yapışmaktan ibaret her şey... Öyle yaptım ve kurtuldum. Peygamberlik tavrı aklın ötesidir.'

    Bunlarsa aklı tüketip ötesine geçenler değil, en iptidaî aklın tükettikleri...

    '- İbn-i Teymiyeye, dini içinden zedeleyen kâfir...'

    Bu sözü, ben söylemiyorum; 'Altun Silsile'nin 33'üncü halkası, 14'üncü Hicrî ve 20'nci Milâdî Asrın « irşad kutbu » söylüyor.

    Kocakarıların hayâl aynasındaki mevhum çizgilerle, Allah'ın esrar perdesindeki sonsuzluk nakışları ve tasavvufun sahtesiyle gerçeği arasında ayırd edici meleke, işte İbn-i Teymiyyede mevcut olmayan selim akıl ve mümîn kalbleri ışıldatıcı ilâhî nurdur. Nur yoksunu, o...


    (Necip Fazıl,Türkiye'nin Manzarası)

  • Salih Celık
    Salih Celık

    İbni Teymiyye lehine yazı yazan arkadaşlarımızın onun ve yandaşlarının yazılarından nasıl etkilendiklerinin, sinsice zehirlendiklerinin farkında olmadıklarını görünce üzülüyorum. Kardeşlik,barış,sevgi gibi ifadelerle Abduh'un teşkilata girdiğini yazıyorsunuz ama dikkatli okursanız resminin altında 'İnsanlığa barış-sevgi vermiştir vs....' gibi ifadeler değil 'İslamı içeriden yıkmak için çok hizmet etmiş iyi bir masondur' yazıyor. Bu durumda 'Mason teşkilatının gerçek yüzünü içeride tespit etmiş' sözünü insafınıza bırakıyorum. Donuk İslam düşüncesi diyorsunuz, bir kere HAŞA İslam düşüncesi, İslam Nazariyesi gibi kavramlar dinimizde yoktur. İslamiyyet bir düşünce akımı, bir nazariye değildir. İçinde beyin fırtınası yapılacak, herkesin kendi kısıtlı AKLINA göre tabi olacağı bir felsefe değildir. İslam felsefesi diye birşey yoktur. Bunlar Teymiyye ve çömezlerinin kasıtlı olarak Müslümanların içine sokmaya çalıştıkları saçmalıklardır. Piyasada Allah’ı tanımakla ilgili ve Allah’ın varlığını ispat etmeye kalkışan kimisi tercüme birçok kitap vardır. Genelde bu kitaplar, akli ve felsefi görüşlerle doludur. Kaynakça olarak gösterilen kitapların çoğu da asrımızdaki sapık yazarların eserleridir.
    İmam-ı Rabbani, imam-ı Gazali, Seyyid Abdülkadir-i Geylani gibi büyük İslam âlimlerinin kitaplarından nakil yoktur. Milyonlarca hadis-i şerif, âlimlerin ictihadları ve hikmetli sözleri varken, bunlardan nakil yapılmayıp, şahsi görüşe, şahsi yoruma yer verilmiş.
    Anlaşılan bu tip yazarlar, küfre düşürücü sözleri bilmiyorlar. Zaten Allah’ın varlığını ispat ile uğraşanlar, genelde küfre düşürücü ifadeler kullanıyorlar. İslam âlimleri, (Allah’ın yaratmak, var olmak gibi sıfatlarını insana vermek veya insanın, akıl, şuur, hafıza ve düşünce gibi yaratılmış olan sıfatlarını Allah’a vermek küfürdür) buyuruyorlar.
    Mesela bir kimse, (Allah akılsızdır) dese, bu bir hakaret olacağı için küfre düşer. (Allah akıllıdır) dese, bu sefer de, onu yaratık kabul ettiği için küfre düşer. (Allah iyi düşünür) dese yine kâfir olur. Çünkü akıl, şuur, hafıza, düşünme işi, görüş mahluktur, yani yaratıktır. Allah’ın böyle sıfatları yoktur. Bu Yazarlar ise bunun gibi büyük hatalara düşmüştür. (Yaratılmış olanın özelliklerine bakarak, yaratanın özelliklerini bulmaya çalışacağız) diyorlar. İslam âlimleri, (Bilinenle bilinmeyen mukayese edilmez) buyuruyor. Yani yaratıcı ile Onun yarattıkları mukayese edilemez.
    Bu yazarlar işe yanlış başladığından yanlış sonuçlar çıkarıyorlar. İnsan vasfı sayar gibi, Allah’ın vasfını sayıyorlar. (Allah çok akıllıdır, hafızası çok geniştir, çok hızlı düşünür, çok çalışkandır) diyorlar. Senâüllah Pâni-püti hazretleri (Allahü teâlânın varlığı, sıfatları, razı olduğu şeyler, ancak Peygamberlerin bildirmesi ile anlaşılır. Akıl ile anlaşılamaz) buyuruyor.
    (Allah özenerek yaratır) da diyorlar. Bu da Allah’ı aciz sanmaktan ileri gelir. Bir âyet-i kerime meali: (Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, ona sadece ol deriz, o da, hemen oluverir.) [Nahl 40]
    Bu yazarlar kaderi de iyi bilmiyorlar, (İnsan, kendi kaderine tesir eder) diyor. Kader, değişmeyen son şekildir. Kaderi Allah da değiştirmez. Allah’ın vasıflarını bildirirken, âlimlerin kitaplarından alarak, sıfat-ı zatiyye ile sıfat-ı sübütiyyeyi yazsalar, büyük hizmet etmiş olurlar. Kendi görüşlerini, kendi akıllarını din gibi ortaya atıyorlar. Hadis-i şerifte, (Dini aklı ile ölçen kadar zararlı kimse yoktur) buyuruldu. (Taberani)
    Düşünce, bir iş için düşünülen çare veya kıyaslanan neticedir. Görüş de düşünce demektir. Nazariye de, akli, zihni esaslara dayanan görüş, teori demektir. Allahü teâlânın bildirdiği hükümlere ilahi düşünce, ilahi görüş, ilahi nazariye, ilahi şuur denmez. Kur'an-ı kerimdeki hükümlere bile 'Kur'ani görüş' diyorlar. Yeni ifadeler kullanmayı marifet sanıyorlar. Bunları kullanmak küfürdür. Böyle küfür dolu yazılara itibar etmemelidir.
    İman ne kadar kıymetli ise, zıddı olan küfür de o kadar kötüdür. İmanı kurtarmak için haramlardan kaçarak ibadetleri yapmak ve özellikle küfre düşürücü söz ve hareketlerden sakınmak gerekir. Sakınmayanın imanı gider de haberi olmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
    (Öyle bir zaman gelir ki, kişinin imanı gider de haberi olmaz. Ondan, gömleğin çıktığı gibi, iman çıkmış olur.) [Deylemi]

    İslam'ın nasıl donuk olduğunuda size sormak lazım? Siz hiç, İmamı Rabbani, Abdulgani Nablusi, Abdulhakı Dehlevi, Beyheki, Birgivi, Burhanüş Şeria, Tahtavi, Ziyaüddin Gümüşhanevi, Yusuf Nebhani, Seyfeddin Faruki, Süleyman Bin Ceza, Muhyiddin Arabi, Kadızade, Kerhi, Kutbuttin İzniki, İbni Abidin, İbrahim Halebi...vs. ve İbni Teymiyyeye reddiye yazan 150 den fazla kitabın müellifi Ebu Haseni Sübki Hazretlerinin (Rahmetullahi Teala Aleyhim ecmain) kitaplarını okudunmu? Eminimki bu isimlerden sadece bir kaçını duymuşsundur. Nedenmi? Çünkü sizlere hep İslam Alimi diye Teymiyye ve onun yandaşlarını öğrettiler. Bunlar Alimdir diye kitaplarını terceme ettirip önünüze sürdüler. İnsaf kıymetli kardeşlerim, insaf. Ceddinizi, aslınızı araştırın.
    Bir hükmün doğru veya yanlış olduğu Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olup olmamakla anlaşılır. Çünkü Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymayan her mana, her buluş kıymetsizdir, yanlıştır. Çünkü her sapık, Kur'an ve sünnete uyduğunu sanır, sapıklığının doğru olduğunu iddia eder. Yarım aklı, kısa görüşü ile, bu kaynaklardan yanlış manalar çıkarır. Doğru yoldan kayar, felakete gider. Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri manalar doğrudur, bunlara uymayan yanlıştır.) [1/ 286]

    Demek ki doğru olmanın ölçüsü, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarına uymasıdır.

    Yine Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki:
    Allahü teâlâ, İslamiyet’i doğru olarak öğrenmek isteyene, bunu nasip edeceğine söz verdi. Allah sözünden dönmez. Bunun için, Ya Rabbi, sana inanıyorum, seni ve Peygamberlerini seviyorum. İslam bilgilerini doğru olarak öğrenmek istiyorum. Bunu bana nasip et ve beni, yanlış yollara gitmekten koru diye dua etmeli, istihare yapmalı! Cenab-ı Hak ona doğru yolu gösterir.
    Allahü teâlânın sözüne güvenmeli, Ona sığınmalıdır. Kuran-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
    (Doğru yolu arayanları, saadete ulaştıran yollara kavuştururuz.) [Ankebut 69]
    (Allah, kendisine yöneleni doğru yola iletir.) [Şûra 13]
    (Allah asla verdiği sözden dönmez.) [Zümer 20]
    Şu anda çeşitli gruplardaki insanların da, böyle dua etmekten çekinmemeleri gerekir. Hâşâ Allahü teâlâ yanlış bir iş yapmaz. Belki yanlış yolda olabilirim diye düşünerek, Ya Rabbi hangi grup doğru yolda ise, senin rızan hangi grupta ise, bana onu nasip eyle diye dua etmelidir. Eğer grubu doğru ise, duanın bir zararı olmaz. Grubu yanlış ise doğruya kavuşmuş, kurtulmuş olur. Dua etmekten çekinmemeli, Ya Rabbi, doğru olan hangi grup ise bize onu nasip eyle demelidir.

  • Bay Grey
    Bay Grey

    Muhammet Abduh'un bir dönem Mason teşkilatının içerisinde olduğu ilgilenen herkes tarafından bilinir ki şahsın kendiside zaten bunu inkar etmez. Ancak o dönemde mason locaları bu denli aşikarane amaçlarını beyan etmeyip daha ziyade kardeşlik, sevgi, barış gibi insani değer ve sloganları ön planda tutuyor dolayısıyla bu sloganlara inanan bir çok kimse bu teşkilatlara katılıyordu. Nitekim kendiside bu teşkilatın gerçek yüzünü içinde tesbit edebilmiş ender değerlerden birisidir. Aşağıda sayılan isimlerin bir çoğunun İbni Teymiyenin ekolünden geldikleride yine bilinen bir şeydir. Ancak şuda bir gerçek ki bu ekolden gelen insanlar donuk İslam düşüncesini yeniden canlandırmış ve dünya çapında bir İslami hareketler furyası başlatmışlardır. Eğer İslam dünyasında fikri bir canlanma varsa bunun müsebbipleri o saydığınız isimlerdir...

  • Salih Celık
    Salih Celık

    İbni Teymiyye için; Kuranı Kerime ve sahih hadislere göre fetva vermiştir diyor bir arkadaşımız. Sevgili Kardeşim kardeşim birkere ona fetva denmez, İCTİHAT denir, İçtihadıda müctehid yapar. Ve şu zamanda MÜCTEHİD yoktur! ! ! Sen kesin Muhammed ABDUH'u da savunuyorsundur, nede olsa aynı kafadalar. Ama Abduh hakkında Fransız LES FRANÇO MAÇONS mecmuasındaki resminin altında 'İSLAM MEMLEKETLERİNDE İSLAMIN İÇERİDEN YIKILMASI İÇİN ÇOK HİZMET ETMİŞ BİR MASONDOR' yazdığını biliyormusun? Abduh mu kim? Seyyid Kutubun üstadı. Bunlar hep aynı tayfadır. Cemalettin Efgani, Seyyid Kutup, Mevdudi, Hasan El Benna, Reşid Rıza, Musa Kazım. Sayın ABDULLAHOĞLU kardeşim, tenkid İLMİ olur, TENKİD bir yanlışa verilen vesikalı cevaptır.

  • Mustafa Aykurt
    Mustafa Aykurt

    İbn-i Teymiyye’nin bozuk fikirlerinden bâzılarını İbn-i Hacer-i Mekkî, Fetâvâ-i Hadîsiyye kitâbında şöyle bildirmektedir.

    1. Allahü teâlâya oturmak, kalkmak, yürümek, inmek, çıkmak gibi insanlara mahsus sıfatlar izâfe etmektedir. Hâlbuki; Allahü teâlâ, hiçbir bakımdan insanlara(ve diğer mahlûklara) benzemez, zamandan ve mekândan münezzehtir, uzaktır.

    2. Peygamberlerin mâsumiyyetini (günahtan korunmuş olduklarını) reddetmiştir. Hâlbuki, mâsumiyyet peygamberlerin sıfatlarındandır.

    3. Cehennem’in ebedî olmadığını ve kâfirlerin Cehennem’de ebedî kalmayacağını söylemiştir. Hâlbuki Cehennem’in ebedî olduğunu ve kâfirlerin burada ebedî kalacağını Kur’ân-ı kerîm haber vermektedir.

    4. Muhyiddîn-i Arabî, Sadreddîn Konevî gibi bâzı tasavvuf büyüklerini küfürle ithâm etmiş, tasavvufu reddetmiştir. Hâlbuki tasavvuf, Peygamber efendimiz zamânından beri vardı ve tasavvuf büyüklerine hiçbir Ehl-i sünnet âlimi dil uzatmadı.

    5. Başta Peygamber efendimizin kabr-i şerîfleri olmak üzere Eshâb-ı kirâmın, velîlerin, âlimlerin ve sâlih Müslümanların kabirlerinin ziyâret edilmesine karşı çıkmış, bunları şefâate vesîle kılmayı da harâm saymıştır.

    İbn-i Teymiyye bunlar gibi birçok meseleye dâir yanlış ve çirkin sözlerinden dolayı Ehl-i sünnet âlimleri tarafından şiddetli bir şekilde reddedilmiştir. Şifâ-üs-Sikâm fî Ziyâreti-Hayril-Enâm, Şevâhid-ül-Hak, El-Fetâvâ-el-Hadîsiyye, Er-Reddü li-İbn-i Teymiyye, Hidâyet-ül-Hâlik gibi kitaplar onun sapık fikirlerini reddetmek için yazılan kitaplardan bâzılarıdır.

    İbn-i Teymiyye’nin İslâm âlemindeki şöhreti; dindeki büyüklüğünden değil, kendisinden sonra ortaya çıkıp, mezhepsizlik fikrini yaymaya çalışanlar ile, kendi kısa akıllarına göre dinde değişiklik yapmak isteyenlerin sapıklıklarına kaynak olması sebebiyledir. Kendilerine Selefî adını veren mezhepsizlerle, Mısır’da yetişen dinde reformcular ve Vehhâbîler, tuttukları bozuk yoldaki fikirlerine delil olarak yalnızİbn-i Teymiyye ve talebelerinin ileri sürdüğü yanlış görüşleri göstermekte ve ona dayanmaktadırlar. Onun sapık fikirlerini savunanlar, İbn-i Teymiyye’nin kitaplarını, bilhassa Kur’ân-ı kerîme, hadîs-i şerîflere ve icmâ-i ümmete uymayan fikirlerle dolu olan Vâsıta kitabını bastırıp dağıtıyorlar.

    Vâsıta, Kitâb-ül-Arş, Minhâc-üs-Sünne, Es-Siyâset-üş-Şer’iyye, Ziyâret-ül-Kubûr, Fetâvâ, Felsefe-i İbn-i Rüşd İktizâu Sırât-il-Müstekîm, El-Furkân, gibi eserler İbn-i Teymiyye’nin yazdığı kitaplarından bâzılarıdır.

    Sonuç olarak İbn-i teymiyye konusundan çıkaracağımız ders,bir insan ne kadar alim olursa ilim sahibi olursa olsun Allah-ü teala hidayet etmedikçe doğru yoldan ayrılabileceği gerçeğidir.Bunun için rabbimize çokça yalvarmalı,doğru yol olan ehl-i sünnet vel-cemaat yolunda bizi sabit kılması için çok gözyaşı döküp dua etmeliyiz...Measselam.

  • Abdullah
    Abdullah

    İBN-İ TEYMİYYE BUYUK İSLAM MUCAHİDİ VE BİR MUCEDDİD İMAMDIR.VERMİŞ OLDUĞU GAYRET VE MUCADELE İLE İSLAMA VE MUSLUMANLARA İLMİYLE,AMELİYLE,TAKVASIYLA BİÇOK KONUDA ÖNDERLİK YAPMIŞTIR.AYETİ-İ KERİME VE PEYGAMBER S.A.V İN SAHİH HADİSLERİNE DAYANARAK FETVA VERMİŞTİR.DİĞER MUCEDDİD İMAMLARIN VERMİŞ OLDUĞU FETVALAR DIŞINA ÇIKMAMIŞ KENDİSİ HANBELİ MEZHEBİNDE OLMASINA RAĞMEN PEYGAMBERİN SAĞLAM KAYNAKLI HADİSİNE HANGİ MEZHEPTE RASTLAMIŞSA ONU TAKLİD ETMİŞTİR.O BÜYÜK İSLAM ALİMİNİ TEKFİR EDEN,CAHİLLİKLE VE İSLAMI SEVMEYEN İNSANLARIN KUKLASI OLARAK YORUMLAYAN KENDİNİ BİLMEZ CAHİL İNSANLARI ŞİDDETLE KINIYOR VE HİÇÖ BİR MUSLUMAN HAKKINDA KENDİSNİN HOŞLANMAYACAĞI ŞEYİ SÖYLEMEMESİ VE ALLAHIN DOSTLARINA DİL UZATMASININ BIRAKMASINI İSTİYORUM.ALLAH C.C. DOSTLARIMA SAVAŞ AÇAN BANA SAVAŞ AÇMIŞTIR SÖZÜNÜ HATIRLATIR VE ALLAHIN O İNSANLARI ISLAH VE MÖUVVAFFAK ETMESİNİ DUALARIMDA NİYAZ EDERİM.SELAM VE DUA İLE....

  • Mustafa Aykurt
    Mustafa Aykurt

    İBN-İ TEYMİYYE

    On üçüncü ve on dördüncü asırlarda yetişen din adamlarından. İsmi Ahmed bin Abdülhalîm bin Abdüsselâm bin Abdullah bin Muhammed bin Teymiyye’dir. İbn-i Teymiyye diye meşhur olmuştur. Künyesi, Ebü’l-Abbâs, lakabı Takıyyüddîn’dir. 1263 (H.661) senesinde Şam civârındaki Harrân’da doğduğu için Harrânî nisbesiyle bilinir. Şam’da, Hanbelî fıkıh ve hadis âlimiydi. Çok kitap yazdı. Şiîleri ve eski Yunan filozoflarını reddetti. Ehl-i sünnete uymayan yazılarından dolayı Mısır’da iki defâ hapsedildi. Şam’daki kalede, hapisteyken hastalanarak 1328 (H. 728) de öldü.

    Moğolların zulmünden kaçan babası, âilesiyle birlikte bugünkü Urfa civârında yerleşti. Harrân’da doğan İbn-i Teymiyye küçük yaşından îtibâren babasından, Zeynüddîn Makdisî gibi zâtlardan Hanbelî fıkhını ve hadis ilmini öğrendi. Tahsilini yirmi yaşındayken tamamladı. 1282’de babasının vefâtı üzerine, yerine müderris oldu. İlminin çokluğuna aldanarak babasının ve hocalarının doğru yolunu bıraktı. Kendi görüşlerini üstün görerek, çeşitli konularda fetvâ ve sözleri ile Ehl-i sünnet îtikâdından ayrıldı. Bozuk fikirleri sebebiyle müderrislik vazîfesinden alınarak Kâhire’ye vâiz tâyin edildi. Yine sapık fikirlerini yaymaya çalışan İbn-i Teymiyye, Kâdıl-kudât Zeynüddîn-i Mâlikî başkanlığındaki Ehl-i sünnet âlimlerinin suâllerine cevap veremeyince, 1305’te hapsedildi. İki sene sonra tövbe edince serbest bırakıldı. Sözünde durmadığı için tekrar hapsedildi. Yine tövbe etti ve tekrar serbest bırakıldı. Bundan sonra Şam’a gelerek orada yerleşti.

    Talâk (boşama) ve Resûlullah’ın kabrini ziyâret husûslarında dört mezhebe de uymayan fetvâlar verdiği ve fetvâsında ısrâr ettiği için, Şam Kalesine hapsedildi. Kısa bir müddet sonra affedilip, serbest bırakıldı. Bozuk fikirlerini ve sapık inanışını yaymaya ve yanlış fetvâlar vermeye devâm ettiği için Şam Kalesinde kendisine bir oda verilerek insanlardan tecrid edildi. Burada bozuk inanışlarını anlatan risâleler yazmaya başladı ise de bundan men edildi. 1328 senesinde yakalandığı hastalıktan kurtulamayıp öldü.

    İyi bir tahsil gören, çok kitap okuyan ve ilim sâhibi olan İbn-i Teymiyye, önceleri Hanbelî mezhebi müderrisliği gibi büyük bir vazîfeyi îfâ etti. Hanbelî mezhebinde olanların sorularına cevap ve fetvâ verdi. Şiîlerin ve Yunan filozoflarının bozuk fikirlerini tenkid etmek için kıymetli kitaplar yazdı. Fakat îtikâdî ve amelî konularda kendi fikirlerini beğenmeye, kendini ve fikirleriniEhl-i sünnet âlimlerinden üstün görmeye başlayınca, Ehl-i sünnet yolundan ayrıldı. Hulefâ-i Râşidîn (dört büyük halîfe) , diğer Eshâb-ı kirâm ve din büyüklerini küfürle ithâm edecek derecede ileri geri sözler sarfetti. İlk Müslümanların, Kur’ân-ı kerîm’e ve hadîs-i şerîflere uyduklarını, sonradan gelen mezheb imâmlarının kendi görüşlerini de işe karıştırdıklarını iddiâ etti. Kendisini zamânının imâmı olarak tanıtmak istedi. Allahü teâlânın ve peygamberlerin sıfatlarını ve tasavvufu inkâr edip, evliyâyı küfürle ithâm etti. Bilhassa İmâm-ı Eş’arî, İmâm-ı Gazâlî ve Muhyiddîn-i Arabî’ye dil uzattı. Kendi düşüncesi hâriç her düşünceyi tenkid etti. Onun bu sapık fikirleri gerek zamânında, gerekse sonra gelen Ehl-i sünnet âlimleri tarafından şiddetle reddedilip, tuttuğu yolun bozukluğunu ispat eden yüzlerce kitap yazıldı. İbn-i Teymiyye’nin fikirlerinin sapıklığını bildiren âlimler arasında, İbn-i Battûta, İbn-i Hacer-i Mekkî, Takiyyüddîn Sübkî, oğlu Tâcüddîn Sübkî, Abdülvehhâb Sübkî, İzzeddîn bin Cemâa, Ebû Hayyân, Zâhid-ül-Kevserî, Yûsuf-i Nebhânî, Muhammed bin Ali Zemlikânî, Abdülvehhâb-ı Şa’rânî, Zeynî Dahlan, İmâm-ı Rabbânî, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî, Mustafa Sabri Efendi ve Abdülhakîm Arvâsî gibi sözü senet âlimler zikredilebilir...

  • Muvahhid Duranoglu
    Muvahhid Duranoglu

    dini bilgilerdeki hayranlık uyandırıcı derinliğinden dolayı bir lakap olarak şeyhülislam olarak tanındı. fakat bu derinlik, ehl-i sünnet alimlerince tasvip görmeyen fikirlerinden dolayı pek çok düşman kazanmasına mani olamadı (hanbeli olmasına rağmen hanbeli akidesine dahi ters düşen fikirleri vardı) . kahire kalesine hapsedildi. önce bir buçuk yıl. sonra tekrar bir buçuk yıl. serbest bırakıldıktan sonra yeniden, sekiz buçuk ay. mücadeleci ve mevcut söyleme muhalif kimliği ömrünün bundan sonrasında da defalarca hapis yatmasına sebebiyet verdi. eserlerinin büyük bir kısmını hapishanelerde yazdı. en son şam kalesine hapsedildiğinde kitapları, hokkası, kağıdı ve mürekkebi elinden alındı. işte bunu taşıyamadı. ölümüne varacak bir yıkıntı oluştu üzerinde. dört duvar arasındaydı öldüğü zaman. iki yüz bin kişiden fazlasının katıldığı bir cemaatle gömüldü. kendisinin ait arz ve talep yasası ile ilintili ilginç yaklaşımları, açık ve kapalı ekonomiler hakkında önemli görüşleri mevcuttur. siyaset isimli eseri vecdi akyüz tarafından türkçeye çevrilmiştir.

    tagutlara ve beseri duzenlere karsi cikan, hakiki islami savunan, omrunu mucadeleyle gecirmis olan bu buyuk alimi rahmetle yad ediyorum.

  • Fatih Altintas
    Fatih Altintas

    ayrica ibni teymiyye mevdudinin cagdasi degil. belki bir akil hocasi olarak görülebilir.

  • Fatih Altintas
    Fatih Altintas

    ibni teymiyye büyük bir alim olmakla birlikte, ehli-sünnete ters fikirleri bulunan birisidir. kendisini savunanlar ve karsi cikanlar ifratsiz bir yaklasimla bir degerlendirme yapmasi gerekir diye düsünüyorum.

  • Hamza Ressam
    Hamza Ressam

    tamam tamam hatırlıyorum bu da mevdudinin arkadaşı maturudi de...