Türkiye'nin ilk kimya yüksek mühendisi ve 104.elementi bulan zattır. Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin en sevdiği talebesidir. Her sözünde ve kitaplarında hep ehl-i sünnet alimlerinden nakil yapar, araya kendi sözlerini katmazdı. Müslüman, elinden ve dilinden kimseye zarar gelmeyen kimsedir. Hep tatlı dilli ve güleryüzlü olur. Kimseyi incitmez, başkalarına yük olmadığı gibi, başkalarının yükünü almaya çalışır. Kafir memleketinde dahi yaşasa, o ülkenin kanunlarına uyar suç işlemez, allahü tealanın emir ve yasaklarına uyar günah işlemez derdi. Ömrünü insanlara ve müslümanlara hizmet etmekle geçirdi. Allahü teala derecesini ali eylesin, onun yolunda gidenleri de şefaatine nail eylesin.
O'nu anlatabilmek ne mümkün. Allah-ü teala şefaatine nail eylesin. Dünyada yaptığım her doğru işi O'na uymanın; yaptığım her kötü işin de O'na uymamanın neticesi olduğunu söylesem büyüklüğünü zerre kadar anlatabilmiş sayarım kendimi.
O'nu anlatmakta aciz kalan bir dil ne söylesin? Yazmağa alışık kalem yazamıyorsa inlesin. Çok büyüktür deriz amma 'Büyüklük Nedir? ' bilmeyiz, Nûrunun ziyâsından kararan güneşler n'eylesin?
istanbulum fatihim sen ne güzelsin sen nazlı bir çiçeksin istanbulum fatihim geldim sana gül yüzünü göremedim gönlümün sultanı diyemedim fatihim istanbulum istanbulum fatihim
dini islama çok büyük hizmet eden bidadleri dininizden çıkaran mezhepsizlerin tehlikelerini tek tek kitaplarda yazıp gençliğe yol göstermiş çok büyük alim ve evliyadır. kaddesallau sirrehül aziz. Allahu taala rahmet eylesin, makamını ala eylesin.
Ey güzeller güzeli, ey gönüller kıblesi, Aslı, doğruyu gören, ehl-i sünnet varisi. Sensin mürşid-i kamil, sensin ilmin hamisi, Sensin dertlere deva, zamanın bir danesi...
Görmeyip bu güzeli, iyi anlamayanlar, Bu bulunmaz pınara, kabını koymayanlar, Aşkiyle tutuşup da, yanıp kavrulmayanlar, Ne büyük zarardadır, nasibi olmayanlar!
Vurulmamak ne mümkün! nur akan simanıza, Seçilmişler kavuşur, hizmete zatınıza. Bilsek ki karşılıktır, bizdeki hakkınıza, Cana minnet bilirdik, kulluğu kapınıza.
Duymakla tebdil oldu, mubarek isminizi, Kalbimizin dileği, gönlümüzün sevgisi. Kurtarır layık olsak, teveccühünüz bizi, Neler kazanmazdık ah! tanıyabilsek sizi.
Doğrusu bu cihanda, başkaca ışık yoktur, Olsa bile sönüktür, ziyasız ve donuktur. Sizi bilenler bilir, bilmeyene söz yoktur, Bu nadide sofrada, kırıntı bize çoktur.
Bizden sadır olanlar, sizi sena edemez, Boş laftan, yanlış sözden, daha öte gidemez. Hakire sükut düşer, karga nağme edemez! Sizi meth-ü senaya, diller de kafi gelmez.
Bizimki övmek değil; nafile bir gayrettir, Belki birkaç söz ile, şems’i tarif etmektir. Aşığa gönül gerek, bizlerdeki yürektir, Bu yolda makbul olan, kendini hiç bilmektir.
Hüseyin Hilmi Işık Hz., Esseyyid Abdulhakim Arvasi Hz. nin talebesi çok değerli bir alim ve velidir.
Ehli Sünnet itikadını, iman-ibadet bilgilerini anlattığı bir hazine olan 'Tam İlmihal Seadeti Ebediyye' kitabını yazarak çok büyük bir hizmet etmiştir.
Kitaplarında, Bidatin zararlarından, Ehli Bidatın yanlışlarından bahsederek, müslümanların aldanmamaları için büyük çaba sarfetmiştir.
Bidatçilere, mezhepsizlere, Ehli Sünnete ve Sahabelere düşman olanlara karşı delilleriyle cevaplar verdiği için 'Meyve veren ağaç taşlanır' misali, bidatçiler, mezhepsizler, Vahhabiler, Şiiler bu zâta düşmandırlar.
ALLAHÜ TEALA, HÜSEYİN HİLMİ IŞIK HZ. NE RAHMET ETSİN, ONDAN RAZI OLSUN.
Gizlendi güneş artık, oldu her taraf zındân, görmek istiyor gözüm, durmadan, yorulmadan, nerde o Işık gelsin! Hiç olmazsa ırakdan, aydınlatsın çehremi, bakışlariyle bir an,
Ne olurdu yâ Rabbî! Onu hep görebilsem, gönlüme sürûr veren, sözlerini duyabilsem, gözlerine bakmağa, yine doydum diyemem, o hüsn-i cemâlini, bir milyon kerre görsem,
Nice zulmetleri hep, aydınlatdı bu Işık, rûhlara hayât veren, şuâ’ları ne de şık, Düşdüm zulmete, nerde aradığım bu Işık? imdâdıma gel artık, yolum karmakarışık.
Kalbim râhatlıyor pek, sizi her ân andıkça, bakışların gel diyor, hayâlin canlandıkça. O eski hâtıralar, göz önüne geldikçe, diyorum gelsin artık, nerde kaldı bu Işık?
Tâli’ gülmedi bana, çabuk kaçırdım sizi, mâziye karışdırdı, tatlı günlerimizi, yakdı bu hasret artık, kül etdi bendenizi, gelsin diyorum gelsin! gelsin artık bu Işık!
Cihânı tenvîr eden en son Nûra elvedâ’ En derin sevgilerle, azîz yâra elvedâ’!
Hüseyin Hilmi Işık “rahmetullahi aleyh”, ailesinden Osmanlı terbiyesi, Seyyid Abdülhakim Efendiden de tasavvuf edebi almış idi. Kendisinden büyüklerin yanında konuşmaz, kimse ile münakaşa etmez, edebi gözetir, ekseriya iki dizi üzerine oturur, bağdaş kurmayı bile edep dışı görürdü. Bursa’da müderrislerden Ali Haydar Efendiyi ziyaretinde saatlerce iki dizi üzerinde oturunca, Ali Haydar Efendi talebelerine, “Hilmi Beyden edep öğrenin edep! ” demişti.
Sabır ve tahammülleri çok idi. İnsanlardan, bir eziyet, sıkıntı gelse katlanır, mukabele etmezdi. Yerine göre pamuktan yumuşak, ama küfre, bid’atlere ve günaha karşı da çelik gibi sert idi.
ASRIMIZIN FADILLARINDAN,ZAMANIN BİR TANESİ.EHLİ SÜNNETİN GÖZBEBEĞİ,ARİFLERİN 'IŞIK'I.SON İSTANBUL BEYEFENDİSİ. XIV. ASRIN MÜCEDDİDİ SEYYİD ABDULHAKİM ARVASİ HARETLERİNİN EN ÇOK SEVDİĞİ TALEBESİ.
Ey güzeller güzeli, ey gönüller kıblesi, Aslı, doğruyu gören, ehl-i sünnet varisi. Sensin mürşid-i kamil, sensin ilmin hamisi, Sensin dertlere deva, zamanın bir danesi...
Görmeyip bu güzeli, iyi anlamayanlar, Bu bulunmaz pınara, kabını koymayanlar, Aşkiyle tutuşup da, yanıp kavrulmayanlar, Ne büyük zarardadır, nasibi olmayanlar!
Vurulmamak ne mümkün! nur akan simanıza, Seçilmişler kavuşur, hizmete zatınıza. Bilsek ki karşılıktır, bizdeki hakkınıza, Cana minnet bilirdik, kulluğu kapınıza.
Duymakla tebdil oldu, mubarek isminizi, Kalbimizin dileği, gönlümüzün sevgisi. Kurtarır layık olsak, teveccühünüz bizi, Neler kazanmazdık ah! tanıyabilsek sizi.
Doğrusu bu cihanda, başkaca ışık yoktur, Olsa bile sönüktür, ziyasız ve donuktur. Sizi bilenler bilir, bilmeyene söz yoktur, Bu nadide sofrada, kırıntı bize çoktur.
Bizden sadır olanlar, sizi sena edemez, Boş laftan, yanlış sözden, daha öte gidemez. Hakire sükut düşer, karga nağme edemez! Sizi meth-ü senaya, diller de kafi gelmez.
Bizimki övmek değil; nafile bir gayrettir, Belki birkaç söz ile, şems’i tarif etmektir. Aşığa gönül gerek, bizlerdeki yürektir, Bu yolda makbul olan, kendini hiç bilmektir.
Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretlerinin talebesi. Hazırlamış olduğu pek kıymetli kitaplarla İslamiyyet'i bütün dünyaya yaymıştır. Asrın müceddidiydi. Allahü Teala şefaatlerine nail eylesin.
Siz Seyyid Kutup denen mezhepsizin ÜSTADIM dediği Muhammed ABDUH'un Fransız LES FRANÇO MAÇONS isimli mecmuada resminin altında 'İslamiyeti içeriden yıkmak için İslam memleketlerinde çalışan iyi bir MASONDUR' yazdığını biliyor musunuz? Daha namazın sünnet ve edeplerine ehemmiyyet vermeyerek atlet ve fanila ile namaz kılan ama yeri geldiğinde allame cihan kesilen kişilerin ilimden yoksun CAHİL kafaları ile bu kitabı eleştirmeleri insanın kanına dokunuyor ama biliyoruz ki zaman 'Ahir Zaman'. 'Öyle bir zaman gelirki din adamları eşek leşinden daha kokmuş olurlar' buyuruyor Server-i Alem, bunu biliyor bunu söylüyoruz. Hayatı hakkında geniş bilgiyi www.huseyinhilmiisik.com adresinden lütfen okuyunuz. Kendisine bir mesele sorulduğunda gerekirse üşenmeden en az 20 kitabı araştırırdı.
Uyanık olalım kardeşim, din kisvesi altında misyonerlerin uşağı olanlara aldanmayalım.
2001 yılında vefat etti. Bir konuya cevap verirken en az 20 kitabı araştırdı.
En kıymetli kitaplardan tercüme ve derlemeler ile telif eserler vücuda getirdi. Akaid husûsunda, bilhassa Ehl-i Sünnet ve Cemâat inancını sâde bir dille açıklayıp bu inancın yayılmasına öncülük etti. Hanefî, Mâlikî, Şâfi'î ve Hanbelî mezheblerindenbirinde bulunmanın Ehl-i Sünnetin alâmeti olduğunu, herkesin kendi mezhebine göre amel etmesinin şart olduğunu, zarûret ve ihtiyâc hâlinde, hak olan dört mezhebden birinin taklîd edilebileceğini, Ehl-i Sünnet kitaplarından alarak açıklayıp herkese duyurdu.Seâdet-i Ebediyye ve diğer kitaplarında, binlerce mesele yazdı. Unutulmuş ilimleri ihyâ etti. 'Ümmetim bozulduğu zaman bir sünnetimi ihyâ edene yüz şehid sevâbı verilir' hadîs-i şerîfini hep göz önünde tutarak, farzları, vâcibleri, sünnetleri, hattâ müstehabları uzun uzun yazdı.
Dünyanın her tarafındaki insanlara doğru İslamiyet'i tanıttı. Ehli sünnet âlimlerince tasvip ve medhedilen yüzlerce Arabî ve Fârisî eseri, Hakîkat Kitâbevi vasıtasıyla yedi iklim, dört bucağa yaydı. Vehhabi, Şii, Kadiyani gibi bozuk fırkaların doğru yoldan ayrıldıkları noktaları bütün dünyaya tanıttı. Ehl-i Sünnet itikadı canlanmaya, kıpırdamaya ve yeşermeye başladı.
Hüseyin Hilmi Işık 'rahmetullahi aleyh', aynı zamanda çok kudretli bir şair ve tarihçi idi. Muhtelif vezin ve türde yazdıkları şiirler emsalsiz güzellikleri ile kitaplarında yer almaktadır.
Abdülhakîm Efendi kendisine bir ders verdikleri zaman; 'Bin, kemal sayısıdır, bir şey bin kere okunursa ezberlenir, ama sen zekîsin, beş yüz kere okusan ezberlersin', derdi. Doksan yıllık hayâtının sonuna kadar, hâfıza ve zekâsından hiç bir şey kaybetmedi. Öğrenmek istediği şeyi tam öğrenirdi. Bu sebeptendir ki, yetmiş beş yaşından sonra, namaz vakitlerine dâir, yazılmış bir çok kitabı, inceden inceye okumuş, anlamış ve Seâdet-i Ebediyye ve başka eserlerine ilâve etmiştir. Oradaki girift trigonometrik hesapları kolaylıkla yaptığını görenler, gerçek bir fen adamı olduğunu kabul ederlerdi.
Hüseyin Hilmi Işık 'rahmetullahi aleyh', iktisada, tasarrufa çok riayet ederdi. İsrafı tasvip etmezdi.
Bir ihtiyaç olmadıkça evinden dışarıya çıkmaz, ilimle, kitap mütalaasıyla meşgul olurdu. Sevenlerine çok okumalarını ve muteber kitapları herkese ulaştırmaya çalışmalarını tavsiye ederdi. 'İslâmiyet, her safhası ile, ahlâkı ile, itikadı ile, ameli ile yaşanan bir dindir. Hepsi bulunursa, tam olur. Yoksa kişinin dini eksik olur' derdi. Yazdığı kitapların her biri, zamanımızda önemli bir boşluğu doldurdu ve ihtiyaçları karşıladı.
Zamanı yerli yerinde ve en iyi şekilde kullanırdı. Her işini muayyen bir zamanda yapardı. Vakit hususunda verilen sözlere de riayet eder, başkalarının da hassasiyet göstermesini isterdi. Mesela, Yeşilköy'deki eczanesine gitmek için evinden çıkışı her zaman aynı vakitte idi. O vakitten bir dakika sonra çıktığı vaki olmazdı.
Bir yere gidip gelirken, kahvede oturan adamları görünce teessüfle, 'eğer parayla zaman satın almak mümkün olsaydı şu adamların zamanlarını alır, çalışırdım' buyururdu. Okumaktan, yazmaktan ve çalışmaktan uzak durmak, ona göre, insanın yaratılış sırrına ters düşerdi.
Nasıl muvaffak oldunuz diye soranlara: Helekel müsevvifun yani 'Sonra yaparım diyenler helak oldu', hadisi şerifine uyarak bugünün işini yarına bırakmadım ve kendi işimi kendim gördüm, yapamadığım işi bir başkasına havale ettiğim zaman neticesini takip ettim' cevabını verirdi. 'Bu zamanda İslamiyet'e hizmeti muvaffakiyetle yapabilmek için muhatabın anlayacağı gibi konuşmalı ve herkese tatlı dilli güler yüzlü olmalıdır' buyururdu.
Kendisi büyük alimlerdendir. Ehl-i Sünnet'in yayılması için bu yolda büyük çabalar göstermiştir. Gerçeği gören ve gösteren kitapların yazılmasında büyük emekler sarfetmiştir.
Allahü teâlâ nın bu memlete büyük bir ihsanı olan Mübarek, Veli, Âlim zâttır. Kendisi pek büyük ilmi eserler vermiştir. Birkaçının okumak için linki;
http://hakikatkitabevi.net/bookread.php?bookCode=001
http://hakikatkitabevi.net/book.php?bookCode=002
http://hakikatkitabevi.net/book.php?bookCode=004
http://hakikatkitabevi.net/book.php?bookCode=008
http://hakikatkitabevi.net/book.php?bookCode=003
Türkiye'nin ilk kimya yüksek mühendisi ve 104.elementi bulan zattır. Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin en sevdiği talebesidir. Her sözünde ve kitaplarında hep ehl-i sünnet alimlerinden nakil yapar, araya kendi sözlerini katmazdı. Müslüman, elinden ve dilinden kimseye zarar gelmeyen kimsedir. Hep tatlı dilli ve güleryüzlü olur. Kimseyi incitmez, başkalarına yük olmadığı gibi, başkalarının yükünü almaya çalışır. Kafir memleketinde dahi yaşasa, o ülkenin kanunlarına uyar suç işlemez, allahü tealanın emir ve yasaklarına uyar günah işlemez derdi. Ömrünü insanlara ve müslümanlara hizmet etmekle geçirdi. Allahü teala derecesini ali eylesin, onun yolunda gidenleri de şefaatine nail eylesin.
Ziyasını kaybetmiş nuruna ağlıyor,
Boynu bükük yetim kalmış güneşler.
Gecenin karanlığı gündüze vurmuş,
Sessiz hıçkırıklar, hüzün dolu yürekler.
O'nu anlatabilmek ne mümkün.
Allah-ü teala şefaatine nail eylesin.
Dünyada yaptığım her doğru işi O'na uymanın; yaptığım her kötü işin de O'na uymamanın neticesi olduğunu söylesem büyüklüğünü zerre kadar anlatabilmiş sayarım kendimi.
O'nu anlatmakta aciz kalan bir dil ne söylesin?
Yazmağa alışık kalem yazamıyorsa inlesin.
Çok büyüktür deriz amma 'Büyüklük Nedir? ' bilmeyiz,
Nûrunun ziyâsından kararan güneşler n'eylesin?
istanbulum fatihim
geldim sana
sokak sokak dolaştım
nefes aldım
güllerini kokladım
hasretini yüreğimde saakladım
istanbulum fatihim
sen ne güzelsin
sen nazlı bir çiçeksin
istanbulum fatihim
geldim sana
gül yüzünü göremedim
gönlümün sultanı
diyemedim
fatihim istanbulum
istanbulum fatihim
dini islama çok büyük hizmet eden bidadleri dininizden çıkaran mezhepsizlerin tehlikelerini tek tek kitaplarda yazıp gençliğe yol göstermiş çok büyük alim ve evliyadır. kaddesallau sirrehül aziz.
Allahu taala rahmet eylesin, makamını ala eylesin.
Ey güzeller güzeli, ey gönüller kıblesi,
Aslı, doğruyu gören, ehl-i sünnet varisi.
Sensin mürşid-i kamil, sensin ilmin hamisi,
Sensin dertlere deva, zamanın bir danesi...
Görmeyip bu güzeli, iyi anlamayanlar,
Bu bulunmaz pınara, kabını koymayanlar,
Aşkiyle tutuşup da, yanıp kavrulmayanlar,
Ne büyük zarardadır, nasibi olmayanlar!
Vurulmamak ne mümkün! nur akan simanıza,
Seçilmişler kavuşur, hizmete zatınıza.
Bilsek ki karşılıktır, bizdeki hakkınıza,
Cana minnet bilirdik, kulluğu kapınıza.
Duymakla tebdil oldu, mubarek isminizi,
Kalbimizin dileği, gönlümüzün sevgisi.
Kurtarır layık olsak, teveccühünüz bizi,
Neler kazanmazdık ah! tanıyabilsek sizi.
Doğrusu bu cihanda, başkaca ışık yoktur,
Olsa bile sönüktür, ziyasız ve donuktur.
Sizi bilenler bilir, bilmeyene söz yoktur,
Bu nadide sofrada, kırıntı bize çoktur.
Bizden sadır olanlar, sizi sena edemez,
Boş laftan, yanlış sözden, daha öte gidemez.
Hakire sükut düşer, karga nağme edemez!
Sizi meth-ü senaya, diller de kafi gelmez.
Bizimki övmek değil; nafile bir gayrettir,
Belki birkaç söz ile, şems’i tarif etmektir.
Aşığa gönül gerek, bizlerdeki yürektir,
Bu yolda makbul olan, kendini hiç bilmektir.
(Rabbim şefaatlerine nail eyler inşaallah...)
HÜSEYİN HİLMİ IŞIK (Rahmetullahi teala aleyh)
Hüseyin Hilmi Işık Hz., Esseyyid Abdulhakim Arvasi Hz. nin talebesi çok değerli bir alim ve velidir.
Ehli Sünnet itikadını, iman-ibadet bilgilerini anlattığı bir hazine olan 'Tam İlmihal Seadeti Ebediyye' kitabını yazarak çok büyük bir hizmet etmiştir.
Kitaplarında, Bidatin zararlarından, Ehli Bidatın yanlışlarından bahsederek, müslümanların aldanmamaları için büyük çaba sarfetmiştir.
Bidatçilere, mezhepsizlere, Ehli Sünnete ve Sahabelere düşman olanlara karşı delilleriyle cevaplar verdiği için 'Meyve veren ağaç taşlanır' misali, bidatçiler, mezhepsizler, Vahhabiler, Şiiler bu zâta düşmandırlar.
ALLAHÜ TEALA, HÜSEYİN HİLMİ IŞIK HZ. NE RAHMET ETSİN, ONDAN RAZI OLSUN.
Hayalin önümde parlak ay gibi
Zulmeti gideren mehtaba benzer
Bu alem görünür bir saray gibi;
IŞIK olmayınca zindana benzer.
Teshîr edici gözler, neş’e verici sözler,
hepsi hayâl oldular, ayrılık yamân oldu.
Derin derin bakışlar, içli bir hayât gizler.
dertliyim, görmiyeli, bir hayli zemân oldu.
Tâli’ yüzüme gülüp, bana sevdirdi seni,
hasret de, elem gibi, yakdı bitirdi beni.
Ben geleceğim artık, bekleyemem gelmeni,
kalbimi zulmet basdı, gözlerimde kan doldu.
Mecnûn olmuş gezerim, aşkınla bunca yıldır,
yâ bu aşkla öleyim, yâhud yanına aldır.
Ayrılık perdelerin, bir bir gözümden kaldır,
en kıymetli günlerim, ne çâre hicrân oldu.
Seni kalbime koydum, yâd ellere bakmadım,
en mu’allâ dost gibi, dilimden bırakmadım.
Ben bir ma’sûm bir kulum, başka yola sapmadım,
derim ki, candan yakın, bana bu cânan oldu.
Hayâller perde perde, gelir geçer gözümden,
hasretlik çizgileri, okunuyor yüzümden.
Sizi sevdim diyorum, aslâ dönmem sözümden,
ben râzıyım aşkımdan, bana bu, dermân oldu.
Mâziyi eşme sakın, yüreğim kan ağlıyor,
o eski hâtıralar, hep bir bir canlanıyor.
Birçok tanımıyanlar, beni mecnûn sanıyor,
ve diyorlar bu serây, vaktsiz vîrân oldu.
Ayrı kalalı beri, dünyâ bana zındandır,
kalbimde neş’e sürûr, eğer varsa, ondandır.
Benim en azîz dostum, senelerce filândır,
istemiyerek ism, bir kalıp (filân) oldu.
Sevmenin sonu varmı? ben, yok zan ediyorum,
ve benim gibi âşık, cihânda yok diyorum.
Öyle temiz, öyle saf, bir aşkla seviyorum,
kalbim, sessiz, dalgasız, engin bir ummân oldu.
Gizlendi güneş artık, oldu her taraf zındân,
görmek istiyor gözüm, durmadan, yorulmadan,
nerde o Işık gelsin! Hiç olmazsa ırakdan,
aydınlatsın çehremi, bakışlariyle bir an,
Ne olurdu yâ Rabbî! Onu hep görebilsem,
gönlüme sürûr veren, sözlerini duyabilsem,
gözlerine bakmağa, yine doydum diyemem,
o hüsn-i cemâlini, bir milyon kerre görsem,
Nice zulmetleri hep, aydınlatdı bu Işık,
rûhlara hayât veren, şuâ’ları ne de şık,
Düşdüm zulmete, nerde aradığım bu Işık?
imdâdıma gel artık, yolum karmakarışık.
Kalbim râhatlıyor pek, sizi her ân andıkça,
bakışların gel diyor, hayâlin canlandıkça.
O eski hâtıralar, göz önüne geldikçe,
diyorum gelsin artık, nerde kaldı bu Işık?
Tâli’ gülmedi bana, çabuk kaçırdım sizi,
mâziye karışdırdı, tatlı günlerimizi,
yakdı bu hasret artık, kül etdi bendenizi,
gelsin diyorum gelsin! gelsin artık bu Işık!
Cihânı tenvîr eden en son Nûra elvedâ’
En derin sevgilerle, azîz yâra elvedâ’!
Hüseyin Hilmi Işık “rahmetullahi aleyh”, ailesinden Osmanlı terbiyesi, Seyyid Abdülhakim Efendiden de tasavvuf edebi almış idi. Kendisinden büyüklerin yanında konuşmaz, kimse ile münakaşa etmez, edebi gözetir, ekseriya iki dizi üzerine oturur, bağdaş kurmayı bile edep dışı görürdü. Bursa’da müderrislerden Ali Haydar Efendiyi ziyaretinde saatlerce iki dizi üzerinde oturunca, Ali Haydar Efendi talebelerine, “Hilmi Beyden edep öğrenin edep! ” demişti.
Sabır ve tahammülleri çok idi. İnsanlardan, bir eziyet, sıkıntı gelse katlanır, mukabele etmezdi. Yerine göre pamuktan yumuşak, ama küfre, bid’atlere ve günaha karşı da çelik gibi sert idi.
İlâhî nedir bu aşk, yakdı cismü cânımı?
bundaki zevk başkadır, duyulur izhâr olmaz.
Ne tarafa giderim, bırakıp sultânımı,
seni sevdi bu gönül, ölse ele yâr olmaz!
Herkese nasîb olmaz, huzûrundaki ânlar,
ebedî hâtıradır, bu bulunmaz zemânlar.
Kadrinizi biz gibi, bir nebze anlayanlar,
derler ki, bu devrde, sen gibi serdâr olmaz.
Feth etdiniz kalbimi, gizli bir miftâh ile,
bundan sonra, nefsimin ısyânları nâfile!
Her bülbül âşık olur, böyle vefâlı güle,
kim demiş zemherîrde, ılık bir behâr olmaz.
Her sözünüz kalbime âb-ı hayât katresi,
senden başka rûhumun yok kurtuluş çâresi.
Ey! Cihânın şu ânda, bir teki, bir dânesi!
biz günâhkârlar için, bundan büyük kâr olmaz!
ASRIMIZIN FADILLARINDAN,ZAMANIN BİR TANESİ.EHLİ SÜNNETİN GÖZBEBEĞİ,ARİFLERİN 'IŞIK'I.SON İSTANBUL BEYEFENDİSİ. XIV. ASRIN MÜCEDDİDİ SEYYİD ABDULHAKİM ARVASİ HARETLERİNİN EN ÇOK SEVDİĞİ TALEBESİ.
Ey güzeller güzeli, ey gönüller kıblesi,
Aslı, doğruyu gören, ehl-i sünnet varisi.
Sensin mürşid-i kamil, sensin ilmin hamisi,
Sensin dertlere deva, zamanın bir danesi...
Görmeyip bu güzeli, iyi anlamayanlar,
Bu bulunmaz pınara, kabını koymayanlar,
Aşkiyle tutuşup da, yanıp kavrulmayanlar,
Ne büyük zarardadır, nasibi olmayanlar!
Vurulmamak ne mümkün! nur akan simanıza,
Seçilmişler kavuşur, hizmete zatınıza.
Bilsek ki karşılıktır, bizdeki hakkınıza,
Cana minnet bilirdik, kulluğu kapınıza.
Duymakla tebdil oldu, mubarek isminizi,
Kalbimizin dileği, gönlümüzün sevgisi.
Kurtarır layık olsak, teveccühünüz bizi,
Neler kazanmazdık ah! tanıyabilsek sizi.
Doğrusu bu cihanda, başkaca ışık yoktur,
Olsa bile sönüktür, ziyasız ve donuktur.
Sizi bilenler bilir, bilmeyene söz yoktur,
Bu nadide sofrada, kırıntı bize çoktur.
Bizden sadır olanlar, sizi sena edemez,
Boş laftan, yanlış sözden, daha öte gidemez.
Hakire sükut düşer, karga nağme edemez!
Sizi meth-ü senaya, diller de kafi gelmez.
Bizimki övmek değil; nafile bir gayrettir,
Belki birkaç söz ile, şems’i tarif etmektir.
Aşığa gönül gerek, bizlerdeki yürektir,
Bu yolda makbul olan, kendini hiç bilmektir.
Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretlerinin talebesi. Hazırlamış olduğu pek kıymetli kitaplarla İslamiyyet'i bütün dünyaya yaymıştır. Asrın müceddidiydi. Allahü Teala şefaatlerine nail eylesin.
Son devir İslam Alimi ve evliyası. Ömrünü İslamiyyet'e hizmet etmekle geçirmiş, asrın müceddidi. Zamanının bir tanesi...
Siz Seyyid Kutup denen mezhepsizin ÜSTADIM dediği Muhammed ABDUH'un Fransız LES FRANÇO MAÇONS isimli mecmuada resminin altında 'İslamiyeti içeriden yıkmak için İslam memleketlerinde çalışan iyi bir MASONDUR' yazdığını biliyor musunuz?
Daha namazın sünnet ve edeplerine ehemmiyyet vermeyerek atlet ve fanila ile namaz kılan ama yeri geldiğinde allame cihan kesilen kişilerin ilimden yoksun CAHİL kafaları ile bu kitabı eleştirmeleri insanın kanına dokunuyor ama biliyoruz ki zaman 'Ahir Zaman'. 'Öyle bir zaman gelirki din adamları eşek leşinden daha kokmuş olurlar' buyuruyor Server-i Alem, bunu biliyor bunu söylüyoruz. Hayatı hakkında geniş bilgiyi www.huseyinhilmiisik.com adresinden lütfen okuyunuz. Kendisine bir mesele sorulduğunda gerekirse üşenmeden en az 20 kitabı araştırırdı.
Uyanık olalım kardeşim, din kisvesi altında misyonerlerin uşağı olanlara aldanmayalım.
2001 yılında vefat etti. Bir konuya cevap verirken en az 20 kitabı araştırdı.
En kıymetli kitaplardan tercüme ve derlemeler ile telif eserler vücuda getirdi. Akaid husûsunda, bilhassa Ehl-i Sünnet ve Cemâat inancını sâde bir dille açıklayıp bu inancın yayılmasına öncülük etti. Hanefî, Mâlikî, Şâfi'î ve Hanbelî mezheblerindenbirinde bulunmanın Ehl-i Sünnetin alâmeti olduğunu, herkesin kendi mezhebine göre amel etmesinin şart olduğunu, zarûret ve ihtiyâc hâlinde, hak olan dört mezhebden birinin taklîd edilebileceğini, Ehl-i Sünnet kitaplarından alarak açıklayıp herkese duyurdu.Seâdet-i Ebediyye ve diğer kitaplarında, binlerce mesele yazdı. Unutulmuş ilimleri ihyâ etti. 'Ümmetim bozulduğu zaman bir sünnetimi ihyâ edene yüz şehid sevâbı verilir' hadîs-i şerîfini hep göz önünde tutarak, farzları, vâcibleri, sünnetleri, hattâ müstehabları uzun uzun yazdı.
Dünyanın her tarafındaki insanlara doğru İslamiyet'i tanıttı. Ehli sünnet âlimlerince tasvip ve medhedilen yüzlerce Arabî ve Fârisî eseri, Hakîkat Kitâbevi vasıtasıyla yedi iklim, dört bucağa yaydı. Vehhabi, Şii, Kadiyani gibi bozuk fırkaların doğru yoldan ayrıldıkları noktaları bütün dünyaya tanıttı. Ehl-i Sünnet itikadı canlanmaya, kıpırdamaya ve yeşermeye başladı.
Hüseyin Hilmi Işık 'rahmetullahi aleyh', aynı zamanda çok kudretli bir şair ve tarihçi idi. Muhtelif vezin ve türde yazdıkları şiirler emsalsiz güzellikleri ile kitaplarında yer almaktadır.
Abdülhakîm Efendi kendisine bir ders verdikleri zaman; 'Bin, kemal sayısıdır, bir şey bin kere okunursa ezberlenir, ama sen zekîsin, beş yüz kere okusan ezberlersin', derdi. Doksan yıllık hayâtının sonuna kadar, hâfıza ve zekâsından hiç bir şey kaybetmedi. Öğrenmek istediği şeyi tam öğrenirdi. Bu sebeptendir ki, yetmiş beş yaşından sonra, namaz vakitlerine dâir, yazılmış bir çok kitabı, inceden inceye okumuş, anlamış ve Seâdet-i Ebediyye ve başka eserlerine ilâve etmiştir. Oradaki girift trigonometrik hesapları kolaylıkla yaptığını görenler, gerçek bir fen adamı olduğunu kabul ederlerdi.
Hüseyin Hilmi Işık 'rahmetullahi aleyh', iktisada, tasarrufa çok riayet ederdi. İsrafı tasvip etmezdi.
Bir ihtiyaç olmadıkça evinden dışarıya çıkmaz, ilimle, kitap mütalaasıyla meşgul olurdu. Sevenlerine çok okumalarını ve muteber kitapları herkese ulaştırmaya çalışmalarını tavsiye ederdi. 'İslâmiyet, her safhası ile, ahlâkı ile, itikadı ile, ameli ile yaşanan bir dindir. Hepsi bulunursa, tam olur. Yoksa kişinin dini eksik olur' derdi. Yazdığı kitapların her biri, zamanımızda önemli bir boşluğu doldurdu ve ihtiyaçları karşıladı.
Zamanı yerli yerinde ve en iyi şekilde kullanırdı. Her işini muayyen bir zamanda yapardı. Vakit hususunda verilen sözlere de riayet eder, başkalarının da hassasiyet göstermesini isterdi. Mesela, Yeşilköy'deki eczanesine gitmek için evinden çıkışı her zaman aynı vakitte idi. O vakitten bir dakika sonra çıktığı vaki olmazdı.
Bir yere gidip gelirken, kahvede oturan adamları görünce teessüfle, 'eğer parayla zaman satın almak mümkün olsaydı şu adamların zamanlarını alır, çalışırdım' buyururdu. Okumaktan, yazmaktan ve çalışmaktan uzak durmak, ona göre, insanın yaratılış sırrına ters düşerdi.
Nasıl muvaffak oldunuz diye soranlara: Helekel müsevvifun yani 'Sonra yaparım diyenler helak oldu', hadisi şerifine uyarak bugünün işini yarına bırakmadım ve kendi işimi kendim gördüm, yapamadığım işi bir başkasına havale ettiğim zaman neticesini takip ettim' cevabını verirdi. 'Bu zamanda İslamiyet'e hizmeti muvaffakiyetle yapabilmek için muhatabın anlayacağı gibi konuşmalı ve herkese tatlı dilli güler yüzlü olmalıdır' buyururdu.
Geniş bilgi için... www.huseyinhilmiisik.com
bütün dünyada islamiyyete yapılan saldırılara cevap yazan ömrünü islamiyyete adamış son müceddit ALLAHÜ TEALA şafaatçimiz eylesin
Kendisi büyük alimlerdendir. Ehl-i Sünnet'in yayılması için bu yolda büyük çabalar göstermiştir. Gerçeği gören ve gösteren kitapların yazılmasında büyük emekler sarfetmiştir.