Hunat Hatun Külliyesi Kayseri Kalesi'nin hemen yakınında bugün de hâlâ ayakta olan değerli eserlerdendir. Kayseri'ye gidipte bu eserleri görmemek mümkün değildir. hamamı, camisi ve medresesiyle Kayserimizin güzelliğine ayrı bir güzellik katmaktadır. Bu arada Kayseri Belediyesi'nin tarihi eserleri koruma ve onlara gereken değerlerini erme konusundaki değerli katkılarını da anmadan geçmek büyük haksızlık olur kanâatindeyim. Belediyemizin katkılarıyla, geceleri Kayseri ışıl ışıl ve tarihi eserlerden oluşmuş modern bir görüntüyle kavuşmuştur.
Alaaddin Keykubad 'dan Gıyaseddin Keyhüsrev isminde bir oğlu olan Hunat Hâtun 1236 yılında kocasının Kayseri'de vefatı üzerine oğlunun tahta çıkması ile valide Sultan olmuş ve hemen Hunat Camiinin inşaatını başlatıp 1238 yılında bu büyük mâbeti tamamlatmıştır. Camiinin bir köşesine de kendi türbesini yaptırmıştır. Bundan sonra uzun sürecek hayatını mütedeyyin bir hanım olarak hayır eserleri yapmakla geçiren Hunat Hatun, Tokat, Çekerek (Yozgat) arasına, yol emniyetini sağlamak ve ticaret yapan tüccarları ücretsiz olarak konaklatmak için altı büyük kervansaray yaptırmıştır ki bunlardan Tokatın Pazar ilçesinde olanı halen ayaktadır. Câmisine ve hanlarına aynı zamanda büyük gelir kaynaklan olan vakıflar bağlamıştır.
Nevşehir'in Ürgüp ilçesi Hunat Hatun'un kendisine tahsisli malikânesi idi. İşte oğlunun saltanatı zamanında (1237-1245) bu çevrede dini faaliyetlerini sürdüren ve kendisinin de takdir ve saygısını kazanmış bulunan kerametleri ile mâruf Şeyh Turesan Velî Hazretlerine İncesu-Ürgüp arasında kuş uçmaz, kervan geçmez Tekke dağında, kervansaray gibi olan tekkesini inşa ettirmiş ve buraya geniş vakıflar bağlamıştır. O zamanki imkanlarla buraya gerekli malzemeyi taşıyıp bu binayı yaptırmak gerçekten büyük bir kadirşinaslık olup, Hatunun Allah yolundaki cehd vasfını ortaya koymaktadır.
Kendisinin adı Huand'dır. Sonradan Hunat diye yaygınlaşır. Esas ismi ise Mahperi Hatundur. Hunat Hatun, Müslüman olduktan sonra 1. Alaeddin Keykubat'la evlenmiştir.
Mahperi Hatun'un hayatı oldukça hareketlidir. Kocasının İmkanlarından faydalanarak o dönemin en önemli külliyesini yaptırır. 13.Asırda yaşayan Mahperi Hatun, Selçukluların o dönemdeki iç mücadeleleri yanında, dış baskılara karşı da büyük mücadele vermiştir. Kaynaklara göre, o yıllarda şehrin Moğol istilasına uğraması üzerine, kendisi gelini ve kızıyla Adana'daki Ermeni Krallığına sığınır. Sonra Moğollar, bunları Ermenilerden alırlar.
Cami Medrese, Türbe ve Hamam'dan meydana gelen büyük bir külliye İnşa ederek adını veren bu Selçuklu Hamamı için bir olay nakledilir. Derler ki; Mahperi Hatun, inşasına başlattığı camiyi hemen her gün ziyarete gelir ve inşaatın nasıl seyrettiğini kontrol eder. Kendi isteklerine uygun bir şekilde yapımı için de hassasiyet gösterir. Bir gün, yine böyle bir ziyareti sırasında, Caminin baş ustasının isteksiz çalıştığını görür. Sebebini yakınlarına sorar. Aldığı cevap dikkat çekicidir: ^^Usta boy abdesti alamadığı için isteksizdir^^ Bunun üzerine, camii inşaatını yarıda bırakır ve hemen hamamı başlatır. Hamam bittikten sonra da, burada çalışanların her gün sabah akşam yıkanmalarını sağlar. Böylece de adına yaptırdığı site tamamlanır.
Servetini böyle hayırlı bir hizmete adadığı için, günümüzde bile yaşayan Mahperi hatun, Türk kadınının yalnızca evde kalmadığını ve cemiyetimizde önemli görevler üstlendiğini ve servetiyle de hayır kurumları inşa etmek suretiyle insanımıza yardımcı olduğunun simgesi olan türbesine defnedilir. Türbe 1249 yılında inşa edildiğine göre, Mahperi Hatunun yaşadığı devirde 13. Asrın ortalarına rastlamaktadır.
Hunat Hatun Külliyesi Kayseri Kalesi'nin hemen yakınında bugün de hâlâ ayakta olan değerli eserlerdendir. Kayseri'ye gidipte bu eserleri görmemek mümkün değildir. hamamı, camisi ve medresesiyle Kayserimizin güzelliğine ayrı bir güzellik katmaktadır.
Bu arada Kayseri Belediyesi'nin tarihi eserleri koruma ve onlara gereken değerlerini erme konusundaki değerli katkılarını da anmadan geçmek büyük haksızlık olur kanâatindeyim. Belediyemizin katkılarıyla, geceleri Kayseri ışıl ışıl ve tarihi eserlerden oluşmuş modern bir görüntüyle kavuşmuştur.
Alaaddin Keykubad 'dan Gıyaseddin Keyhüsrev isminde bir oğlu olan Hunat Hâtun 1236 yılında kocasının Kayseri'de vefatı üzerine oğlunun tahta çıkması ile valide Sultan olmuş ve hemen Hunat Camiinin inşaatını başlatıp 1238 yılında bu büyük mâbeti tamamlatmıştır. Camiinin bir köşesine de kendi türbesini yaptırmıştır.
Bundan sonra uzun sürecek hayatını mütedeyyin bir hanım olarak hayır eserleri yapmakla geçiren Hunat Hatun, Tokat, Çekerek (Yozgat) arasına, yol emniyetini sağlamak ve ticaret yapan tüccarları ücretsiz olarak konaklatmak için altı büyük kervansaray yaptırmıştır ki bunlardan Tokatın Pazar ilçesinde olanı halen ayaktadır. Câmisine ve hanlarına aynı zamanda büyük gelir kaynaklan olan vakıflar bağlamıştır.
Nevşehir'in Ürgüp ilçesi Hunat Hatun'un kendisine tahsisli malikânesi idi. İşte oğlunun saltanatı zamanında (1237-1245) bu çevrede dini faaliyetlerini sürdüren ve kendisinin de takdir ve saygısını kazanmış bulunan kerametleri ile mâruf Şeyh Turesan Velî Hazretlerine İncesu-Ürgüp arasında kuş uçmaz, kervan geçmez Tekke dağında, kervansaray gibi olan tekkesini inşa ettirmiş ve buraya geniş vakıflar bağlamıştır. O zamanki imkanlarla buraya gerekli malzemeyi taşıyıp bu binayı yaptırmak gerçekten büyük bir kadirşinaslık olup, Hatunun Allah yolundaki cehd vasfını ortaya koymaktadır.
Kendisinin adı Huand'dır. Sonradan Hunat diye yaygınlaşır. Esas ismi ise Mahperi Hatundur. Hunat Hatun, Müslüman olduktan sonra 1. Alaeddin Keykubat'la evlenmiştir.
Mahperi Hatun'un hayatı oldukça hareketlidir. Kocasının İmkanlarından faydalanarak o dönemin en önemli külliyesini yaptırır. 13.Asırda yaşayan Mahperi Hatun, Selçukluların o dönemdeki iç mücadeleleri yanında, dış baskılara karşı da büyük mücadele vermiştir. Kaynaklara göre, o yıllarda şehrin Moğol istilasına uğraması üzerine, kendisi gelini ve kızıyla Adana'daki Ermeni Krallığına sığınır. Sonra Moğollar, bunları Ermenilerden alırlar.
Cami Medrese, Türbe ve Hamam'dan meydana gelen büyük bir külliye İnşa ederek adını veren bu Selçuklu Hamamı için bir olay nakledilir. Derler ki; Mahperi Hatun, inşasına başlattığı camiyi hemen her gün ziyarete gelir ve inşaatın nasıl seyrettiğini kontrol eder. Kendi isteklerine uygun bir şekilde yapımı için de hassasiyet gösterir. Bir gün, yine böyle bir ziyareti sırasında, Caminin baş ustasının isteksiz çalıştığını görür. Sebebini yakınlarına sorar. Aldığı cevap dikkat çekicidir: ^^Usta boy abdesti alamadığı için isteksizdir^^ Bunun üzerine, camii inşaatını yarıda bırakır ve hemen hamamı başlatır. Hamam bittikten sonra da, burada çalışanların her gün sabah akşam yıkanmalarını sağlar. Böylece de adına yaptırdığı site tamamlanır.
Servetini böyle hayırlı bir hizmete adadığı için, günümüzde bile yaşayan Mahperi hatun, Türk kadınının yalnızca evde kalmadığını ve cemiyetimizde önemli görevler üstlendiğini ve servetiyle de hayır kurumları inşa etmek suretiyle insanımıza yardımcı olduğunun simgesi olan türbesine defnedilir.
Türbe 1249 yılında inşa edildiğine göre, Mahperi Hatunun yaşadığı devirde 13. Asrın ortalarına rastlamaktadır.