küçük bir boyacı çocuğun boya sandığının; hayata olan bütün nefretini kusmaya çalışan zabıtalar tarafından kırılması ve çocuğun ağlaması..ordan lüks otomobilleriyle geçenlerinde çocuğu izlemesidir hayat...
Hayat bir oyun. Realitesi var mı? Yok bence. İkili bir oyun hem de. oyunculardan biri bensem, benim hayatımsa bu: Karşımda hep biri var. Bir koridorda oynuyoruz. Hayatın içindeki başka bir boyut gibi. Sağımızdaki solumuzdaki... hepsini seyrederek hem de. Oyun bu herkesin gözünün içine bakabiliriz. Ama oynamaya devam ederiz bu arada. Ali oluruz Veli oluruz. Ayşe Fatma ya da genellemelerde kullanılan diğer isimler... fark etmez. Amaç oyunsa bu hayatta; kimle oynadığının bir önemi var mı bir süre sonra.
hayat bana boş tebessümleri anlatan bir roman veya bir hikaya gibi vede hep acımasız ve duygusus bu hayatta bizlerin yani fakirlerin yeri oldugunuda sanmıyorum
hayat dünyaya gelenin geçtiği bi handır...kimine ii yüzünü kimine kötü yüzünü gösterir.şuda vardırki kimse dünyaya gelirken hayatını kendi seçemez.sadece o hayat sahnesinde rol alan tiyatrocu olur...bi gün gelir perde kapanır ve kişinin küçük kıyameti kopar.dünyada buna hayat bitti denir.öteki taraftaysa hayat yeni başlamıştır.inşallah hepimizin öteki tarafta iyi güzel ve temiz bi hayatı olur. hayat deyip geçmemek lazım.aslında o bi içimlik su gibidir.Ya çok susarsın ve gözün ondan başkasını görmez kana kana içersin, o an ondan başkası yoktur senin için yada sindire sindire hazmede hazmede başka güzelliklerin farkına vararak içersin... siz siz olun içtiğiniz suya dikkat edin... SENEM DORUK
Hayat diri olma, sağ olma, canlılık demektir. Bu yönüyle insanla sınırlı bir kavram değildir. Çünkü bitkiler de, hayvanlar da tıpkı insanlar gibi canlıdır. Fakat benim ele almak istediğin bunlar değil. İnsan hayatından söz etmek istiyorum. Dünyaya eşref-i mahlûkat olarak gönderilen insanı ve onun dünya macerasını ele alacağız Herkes az çok ayrı karakter özellikleri taşır. Bu nedenle kişilerin hayata bakışı da birbirinden farklılıklar gösterir. Varoluşçuluk akımının temsilcilerinden Fransız yazar Sartre kendisine hayatın ne olduğunu soranlara şu enteresan cevabı vermiş: “Sen ne anlıyorsan odur.” Gerçekten de öyle değil midir? Bununla ilgili olarak eski zamanlarda yaşanmış ibretli bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum: “Eski zamanların birinde bir adam hayatın anlamının ne olduğunu kendi kendine sormaya başlamış. Bulduğu hiçbir cevap ona yeterli gelmemiş ve başkalarına sormaya karar vermiş. Çok zorlu bir yolculuk sonunda zamanın bilgelerinden birinin yaşadığı bir eve ulaşmış adam. Kapıdan içeri girmiş ve bilgeye hayatın anlamının ne olduğunu sormuş... Bilge: “Sana bunun cevabını söylerim ama önce bir sınavdan geçmen gerekiyor” demiş. Adam kabul etmiş... Bilge bir çay kaşığı vermiş adamın eline ve içine de silme bir şekilde zeytinyağı doldurmuş. “Şimdi çık ve bahçede bir tur at tekrar buraya gel... Yalnız dikkat et kaşıktaki zeytinyağı eksilmesin, eğer bir damla eksilirse kaybedersin.” diye de tembihlemiş. Adam gözü çay kaşığında bahçeyi turlayıp gelmiş. Bilge bakmış… “Evet”, demiş “Kaşıkta yağ eksilmemiş, peki bahçe nasıldı(!) ” Adam şaşkın... Ama demiş ben kaşıktan başka bir yere bakmadım ki... “Şimdi tekrar bahçeyi dolaşıyorsun, kaşık yine elinde olacak ama bahçeyi inceleyip gel, demiş bilge...” Adam tekrar bahçeye çıkmış, gördüğü güzelliklerle büyülenmiş, muhteşem bir bahçedeymiş çünkü... Geri geldiğinde bilge, adama “Bahçe nasıldı? ” diye sormuş... Adam gördüğü güzellikler karşısında büyülendiğini anlatmış. Bilge gülümsemiş, “Ama kaşıkta hiç yağ kalmamış” demiş ve eklemiş: “ -Hayat senin bakışınla anlam kazanır ya sadece bir noktayı görürsün hayatın akıp gider, sen farkına varmazsın... Ya da görebileceğin tüm güzelliklerin tam ortasında hayatı yaşarsın, akıp giden zamanın anlam kazanır... Hayatının anlamı senin bakışlarında gizli” Hayatın ne olup ne olmadığını bu kısa hikâyeden daha güzel kim anlatabilir ki? ... Her şey bizim bakışımızda ve anlamlandırışımızda gizli. Onun içindir ki ne kadar insan varsa o kadar anlayış vardır. Herkes hayata kendi penceresinden bakar. Ufku ne kadar genişse o kadarını görür. Hugh Walpole adlı düşünür dünyaya farklı bir yaklaşımda bulunarak şöyle diyor: “Dünya düşünenler için bir komedi, hissedenler için bir trajedidir...” Dünyanın geçici bir yaşam alanı, adeta bir durak olduğunda mutabıkız. Fakat ötesi konusunda her dinin kendi bakış açıları vardır. Müslümanlar dünyaya bir imtihan yeri gözüyle bakarlar. Burada yaşadıklarımızdan ahrette sorguya çekileceğiz. Yani Peygamberimizin deyimiyle “Dünya ahretin tarlasıdır. Burada ne ekerseniz ahrette onu biçersiniz.” Buradan da anlaşıldığı gibi İslâm’a göre, hayat ölümle bitmiyor ve dünya hayatı da sonsuz değildir. Dünya geçicidir ve bizi ebedî bir hayat beklemektedir. Dünyayı bir tiyatro sahnesi, insanları da bu tiyatronun oyuncularına benzetebiliriz. Herkes gelir rolünü oynar; oyun bitince alkışlarla sahneyi terk eder. Buna bakılırsa hayat bir oyun, bizler bu büyük oyunun küçük aktörleriyiz. Bazıları yaşamın sıkıcılığından şikâyet eder; her gün aynı şeyleri tekrar edip durmaktan yakınır. Fakat hayatı renklendirecek, içine heyecan katacak olan, kişinin kendisidir. Dünyada her şey tekrardan ibarettir. Binlerce yıldan beri bu böyle... Sonbahar, kış, ilkbahar, yaz… Zaman değişse de dünyada âdetullah(Allah’ın kanunları) değişmiyor. Ötesi bize kalmış. Hayatın renklerini biraz da yaşayanlar belirler. Dünyayı cennete de, cehenneme de çevirmek bir noktaya kadar fertlerin elindedir. Kimi, kime şikâyet ediyoruz ki? Her geçen gün hayat akıp gidiyor avuçlarımızdan. Bu akışı engelleyemiyoruz. Gidenler de geri gelmiyor bir daha. Ellerimiz bomboş kalıyor. Sonra bir hüzün kasırgası sürüklüyor bizi yalçın kayalıklara. Yara bere oluyor hayallerimiz. Bir daha kendimizi toparlamaya zaman kalmıyor. Dünya üç günlüktür dostum… Dün, bugün, yarın… Dün geçti; yarının geleceği belli değil; öyleyse bugünün kıymetini bil... Akıllı olan böyle düşünür ve dünyasını öylece şekillendirir. Çünkü yaşamın tekrarı yok. Bu filmi geriye almak da mümkün değil. O zaman bin düşün, bir yaşa… Attığın her adım hesaplı olsun. Çünkü bugünlerin hesabının sorulacağı o büyük günde cevap vermek hiç de kolay olmayacaktır. Hayat hep durağan değildir. Hâlden hâle girer yaşam. Bazen durgun bir deniz gibi sakin, bazen bir kasırga gibi şiddetli, bazen çağlayanlar gibi berrak ve akışkan, bazen baharda açan güller gibi alımlı ve hoş kokuludur. İyi ki de böyledir; yoksa çekilmezdi durağanlık sonsuza kadar... Diri kalmamız için şarttır değişim, gelişim ve hareket… Hareket berekettir; fakat eylemlerimiz hak ve hakikat dairesinin dışına çıkmamak şartıyla… Hayatı doğup çoğalmak, ölüp yok olmak diye tarif edenler haksızlık ediyorlar kendilerine ve bu eşsiz kâinatın mimarına… Bu kadar sıradan değildir yaşamak. Böyle olsaydı hayvandan farkı olur muydu biz insanların? Hem yok olmak da nereden çıktı? Bakın gönüllerimizin tercümanı Yunus Emre bu hususta ne diyor: “Ölümden ne korkarsın / Korkma ebedî varsın” Allah cümlemize sağlıklı bir ömür, salih ameller ve Emr-i Hak vaki olunca hayırlı bir ölüm nasip etsin. Unutulmamalıdır ki her nefis eninde sonunda ölümü tadacaktır. E-mektup: [email protected]
hala tam olarak çözmüş deilim we çözecegimide sanmıyorum ama taş gibi bi hatunla takılıp bok gibi para yemek olmadıgına eminim.anladıgım kadarıyla hayat olabildigince dolu wakit geçirmek,ugraş wermek we yapmakta oldugumuz işlerin hakkını werip programlı bi şekilde herşeyden zewk almak.. çalışmaktan,sevişmekten,kitap okumaktan,gezmekten, hepsini ömre sıgdırabilmek..
bana hayat denilince içim sıkılıyor herşey beni sıkıyor artık şu hayatı akıllıca bir yaşayamadım sevdiğinle mutlu olunca hayat sana mükemmel gelir işte :))
hayat çok değişken hergün aynı rutinlikte gidio gibi gözükse bile aslında değişen bir çok şey oloyor örneğin bir gün daha yaşlanıosun ve çevrendeki insanlar da öyle kısacası hayat sizi kavramadan siz hayatı kavrayınki her günü daha rahat hatırlayın (zor ama başarıla bilir)
hayat nedır sızce hayat tanımsızdır bence cunku hayat tanımlanamaz zamana gore bırı hayatın ıcındedır ve cekılmıstır tum kanatlar uzerınden dıgerıde cocuktur hayat derken ve onun ıcın gulen oynayan zıplayan bır hayat vardır dedıgım gıbı hayat tanımlanamaz ve koskoca bır yanlızlıktır hayat e yanlızlıkta acıdır halıyle iste bunun ıcın hayatın karsısında dımdık duracak bırı gerekır bagzen.Ama hayat bumudur sizce yanı anne babalarımızın hayatlarından zamanlarından kısarak benden sonra gelecek ler rahatetsın dıye cekılen ezıyet.dedımya hayat tanımsızdır bence cunku hayat tanımlanamaz ınsanların yasadıkları yasam bıcımlerıne gore YUREGIMLE ÖZAY YILDIRIM
Dostum, Sen ve ben hayata hep yaban kalacağız. Birimiz diğerine ve her birimiz kendisine. Senin konuşacağın ve benim seni dinleyeceğim güne değin. Sesini sesim sanarak. Ve karşında durduğum güne değin. Bir aynanın karşısında duruyormuşcasına.
Hayat sonsuzluğa yıldızlarla yazıldı,Dünya yla da noktası kondu.İşte böyle bir vetiredir hayat.Sonu olan ama bunun farkına varılamayan! Aslında önemli olan noktadan sonrası...
Hayat bir göz açıp kapamak kadar kısa. Anlamsız, yorucu ve zalim Güneşin doğuşunu izlemek güzeldir,, batana kadar sonra ay o da güzeldir güneş doğana kadar zalim ve umarsız hayat Bizden beklentisi nedir? doğup çoğalmak Ölüp yok olmak Bir varmış bir yokmuş Masal misali.... Hayat bu; ne zaman ne ile karşılaşılacağı hiç belli olmayan Ucu bucağı kestirilmeyen Işıksız bir tünelde yürümek bazen Bazende ufacık bir ışığın peşinden sürüklenmek Hayatı yaşamaya mecbursun kimi zaman Kimi zaman da isyan edip herşeyden elini ayağını çekip hiç bir şey düşünmemeye çalışırsın Ama yapamazsın kii... yaşıyorsan tam anlamı ile yaşamalısın Hayatı gözyaşlarınla sevindireceğinize gülüşünle cezalandır.....
'Bütün bunları göz önüne aldığımız zaman yaşadığımızın olağanüstü bir hayat olduğunu, aslında her şeyin olağanüstü cereyan ettiğini göz önüne getirmemiz lazım. Dünyada, bizim hissiz bir şekilde yaşklaştığımız sırandan durumlar pekala hayranlık derecesinde derin anlamlara sahip olabilir.'
küçük bir boyacı çocuğun boya sandığının; hayata olan bütün nefretini kusmaya çalışan zabıtalar tarafından kırılması ve çocuğun ağlaması..ordan lüks otomobilleriyle geçenlerinde çocuğu izlemesidir hayat...
Doğanın temeli olan ve insanların yaptıklarının kendi hayatına yansımasıdır.
hayat fırat demek :)
...'a baksana takmıyor kimseyi.. :))
hayat yaşanacak kadar ebedi olsaydı hatıralara zaten gerek bile kalmazdı.
hayat bizim için bir sınav ama bunu anlamıyorlar...
Hayat bir oyun. Realitesi var mı? Yok bence. İkili bir oyun hem de. oyunculardan biri bensem, benim hayatımsa bu: Karşımda hep biri var. Bir koridorda oynuyoruz. Hayatın içindeki başka bir boyut gibi. Sağımızdaki solumuzdaki... hepsini seyrederek hem de. Oyun bu herkesin gözünün içine bakabiliriz. Ama oynamaya devam ederiz bu arada. Ali oluruz Veli oluruz. Ayşe Fatma ya da genellemelerde kullanılan diğer isimler... fark etmez. Amaç oyunsa bu hayatta; kimle oynadığının bir önemi var mı bir süre sonra.
hayat bana boş tebessümleri anlatan bir roman veya bir hikaya gibi vede hep acımasız ve duygusus bu hayatta bizlerin yani fakirlerin yeri oldugunuda sanmıyorum
hayat dünyaya gelenin geçtiği bi handır...kimine ii yüzünü kimine kötü yüzünü gösterir.şuda vardırki kimse dünyaya gelirken hayatını kendi seçemez.sadece o hayat sahnesinde rol alan tiyatrocu olur...bi gün gelir perde kapanır ve kişinin küçük kıyameti kopar.dünyada buna hayat bitti denir.öteki taraftaysa hayat yeni başlamıştır.inşallah hepimizin öteki tarafta iyi güzel ve temiz bi hayatı olur.
hayat deyip geçmemek lazım.aslında o bi içimlik su gibidir.Ya çok susarsın ve gözün ondan başkasını görmez kana kana içersin, o an ondan başkası yoktur senin için yada sindire sindire hazmede hazmede başka güzelliklerin farkına vararak içersin...
siz siz olun içtiğiniz suya dikkat edin...
SENEM DORUK
'Hayat bir yol imiş gelip geçmeye' devamını bilen varsa söylesin yok bilmiyorsa kimse bu söz benimdir... sonrasonra
Ölümün resmidir hayat…Yaşayabilene Cennet’in provasıdır.
Bunu yazan 13 yaşında aklı başında Cahit.
HAYAT ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
M.NİHAT MALKOÇ
Hayat diri olma, sağ olma, canlılık demektir. Bu yönüyle insanla sınırlı bir kavram değildir. Çünkü bitkiler de, hayvanlar da tıpkı insanlar gibi canlıdır. Fakat benim ele almak istediğin bunlar değil. İnsan hayatından söz etmek istiyorum. Dünyaya eşref-i mahlûkat olarak gönderilen insanı ve onun dünya macerasını ele alacağız
Herkes az çok ayrı karakter özellikleri taşır. Bu nedenle kişilerin hayata bakışı da birbirinden farklılıklar gösterir. Varoluşçuluk akımının temsilcilerinden Fransız yazar Sartre kendisine hayatın ne olduğunu soranlara şu enteresan cevabı vermiş: “Sen ne anlıyorsan odur.” Gerçekten de öyle değil midir? Bununla ilgili olarak eski zamanlarda yaşanmış ibretli bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Eski zamanların birinde bir adam hayatın anlamının ne olduğunu kendi kendine sormaya başlamış. Bulduğu hiçbir cevap ona yeterli gelmemiş ve başkalarına sormaya karar vermiş. Çok zorlu bir yolculuk sonunda zamanın bilgelerinden birinin yaşadığı bir eve ulaşmış adam. Kapıdan içeri girmiş ve bilgeye hayatın anlamının ne olduğunu sormuş...
Bilge: “Sana bunun cevabını söylerim ama önce bir sınavdan geçmen gerekiyor” demiş. Adam kabul etmiş... Bilge bir çay kaşığı vermiş adamın eline ve içine de silme bir şekilde zeytinyağı doldurmuş. “Şimdi çık ve bahçede bir tur at tekrar buraya gel... Yalnız dikkat et kaşıktaki zeytinyağı eksilmesin, eğer bir damla eksilirse kaybedersin.” diye de tembihlemiş. Adam gözü çay kaşığında bahçeyi turlayıp gelmiş. Bilge bakmış… “Evet”, demiş “Kaşıkta yağ eksilmemiş, peki bahçe nasıldı(!) ”
Adam şaşkın... Ama demiş ben kaşıktan başka bir yere bakmadım ki... “Şimdi tekrar bahçeyi dolaşıyorsun, kaşık yine elinde olacak ama bahçeyi inceleyip gel, demiş bilge...” Adam tekrar bahçeye çıkmış, gördüğü güzelliklerle büyülenmiş, muhteşem bir bahçedeymiş çünkü... Geri geldiğinde bilge, adama “Bahçe nasıldı? ” diye sormuş... Adam gördüğü güzellikler karşısında büyülendiğini anlatmış.
Bilge gülümsemiş, “Ama kaşıkta hiç yağ kalmamış” demiş ve eklemiş: “ -Hayat senin bakışınla anlam kazanır ya sadece bir noktayı görürsün hayatın akıp gider, sen farkına varmazsın... Ya da görebileceğin tüm güzelliklerin tam ortasında hayatı yaşarsın, akıp giden zamanın anlam kazanır... Hayatının anlamı senin bakışlarında gizli”
Hayatın ne olup ne olmadığını bu kısa hikâyeden daha güzel kim anlatabilir ki? ... Her şey bizim bakışımızda ve anlamlandırışımızda gizli. Onun içindir ki ne kadar insan varsa o kadar anlayış vardır. Herkes hayata kendi penceresinden bakar. Ufku ne kadar genişse o kadarını görür.
Hugh Walpole adlı düşünür dünyaya farklı bir yaklaşımda bulunarak şöyle diyor: “Dünya düşünenler için bir komedi, hissedenler için bir trajedidir...”
Dünyanın geçici bir yaşam alanı, adeta bir durak olduğunda mutabıkız. Fakat ötesi konusunda her dinin kendi bakış açıları vardır. Müslümanlar dünyaya bir imtihan yeri gözüyle bakarlar. Burada yaşadıklarımızdan ahrette sorguya çekileceğiz. Yani Peygamberimizin deyimiyle “Dünya ahretin tarlasıdır. Burada ne ekerseniz ahrette onu biçersiniz.” Buradan da anlaşıldığı gibi İslâm’a göre, hayat ölümle bitmiyor ve dünya hayatı da sonsuz değildir. Dünya geçicidir ve bizi ebedî bir hayat beklemektedir.
Dünyayı bir tiyatro sahnesi, insanları da bu tiyatronun oyuncularına benzetebiliriz. Herkes gelir rolünü oynar; oyun bitince alkışlarla sahneyi terk eder. Buna bakılırsa hayat bir oyun, bizler bu büyük oyunun küçük aktörleriyiz.
Bazıları yaşamın sıkıcılığından şikâyet eder; her gün aynı şeyleri tekrar edip durmaktan yakınır. Fakat hayatı renklendirecek, içine heyecan katacak olan, kişinin kendisidir. Dünyada her şey tekrardan ibarettir. Binlerce yıldan beri bu böyle... Sonbahar, kış, ilkbahar, yaz… Zaman değişse de dünyada âdetullah(Allah’ın kanunları) değişmiyor. Ötesi bize kalmış. Hayatın renklerini biraz da yaşayanlar belirler. Dünyayı cennete de, cehenneme de çevirmek bir noktaya kadar fertlerin elindedir. Kimi, kime şikâyet ediyoruz ki?
Her geçen gün hayat akıp gidiyor avuçlarımızdan. Bu akışı engelleyemiyoruz. Gidenler de geri gelmiyor bir daha. Ellerimiz bomboş kalıyor. Sonra bir hüzün kasırgası sürüklüyor bizi yalçın kayalıklara. Yara bere oluyor hayallerimiz. Bir daha kendimizi toparlamaya zaman kalmıyor.
Dünya üç günlüktür dostum… Dün, bugün, yarın… Dün geçti; yarının geleceği belli değil; öyleyse bugünün kıymetini bil... Akıllı olan böyle düşünür ve dünyasını öylece şekillendirir. Çünkü yaşamın tekrarı yok. Bu filmi geriye almak da mümkün değil. O zaman bin düşün, bir yaşa… Attığın her adım hesaplı olsun. Çünkü bugünlerin hesabının sorulacağı o büyük günde cevap vermek hiç de kolay olmayacaktır.
Hayat hep durağan değildir. Hâlden hâle girer yaşam. Bazen durgun bir deniz gibi sakin, bazen bir kasırga gibi şiddetli, bazen çağlayanlar gibi berrak ve akışkan, bazen baharda açan güller gibi alımlı ve hoş kokuludur. İyi ki de böyledir; yoksa çekilmezdi durağanlık sonsuza kadar... Diri kalmamız için şarttır değişim, gelişim ve hareket… Hareket berekettir; fakat eylemlerimiz hak ve hakikat dairesinin dışına çıkmamak şartıyla…
Hayatı doğup çoğalmak, ölüp yok olmak diye tarif edenler haksızlık ediyorlar kendilerine ve bu eşsiz kâinatın mimarına… Bu kadar sıradan değildir yaşamak. Böyle olsaydı hayvandan farkı olur muydu biz insanların? Hem yok olmak da nereden çıktı? Bakın gönüllerimizin tercümanı Yunus Emre bu hususta ne diyor: “Ölümden ne korkarsın / Korkma ebedî varsın” Allah cümlemize sağlıklı bir ömür, salih ameller ve Emr-i Hak vaki olunca hayırlı bir ölüm nasip etsin. Unutulmamalıdır ki her nefis eninde sonunda ölümü tadacaktır.
E-mektup: [email protected]
hala tam olarak çözmüş deilim we çözecegimide sanmıyorum ama taş gibi bi hatunla takılıp bok gibi para yemek olmadıgına eminim.anladıgım kadarıyla hayat olabildigince dolu wakit geçirmek,ugraş wermek we yapmakta oldugumuz işlerin hakkını werip programlı bi şekilde herşeyden zewk almak.. çalışmaktan,sevişmekten,kitap okumaktan,gezmekten, hepsini ömre sıgdırabilmek..
bana hayat denilince içim sıkılıyor herşey beni sıkıyor artık şu hayatı akıllıca bir yaşayamadım sevdiğinle mutlu olunca hayat sana mükemmel gelir işte :))
Sevidiginle olduğun zaman çok güzel,Sonrasında eziyet!
hayat çok değişken hergün aynı rutinlikte gidio gibi gözükse bile aslında değişen bir çok şey oloyor örneğin bir gün daha yaşlanıosun ve çevrendeki insanlar da öyle kısacası hayat sizi kavramadan siz hayatı kavrayınki her günü daha rahat hatırlayın (zor ama başarıla bilir)
anlamla anlamsızlık arasında gelıp gıdıyo
hayat nedır sızce hayat tanımsızdır bence cunku hayat tanımlanamaz zamana gore bırı hayatın ıcındedır ve cekılmıstır tum kanatlar uzerınden dıgerıde cocuktur hayat derken ve onun ıcın gulen oynayan zıplayan bır hayat vardır dedıgım gıbı hayat tanımlanamaz ve koskoca bır yanlızlıktır hayat e yanlızlıkta acıdır halıyle iste bunun ıcın hayatın karsısında dımdık duracak bırı gerekır bagzen.Ama hayat bumudur sizce yanı anne babalarımızın hayatlarından zamanlarından kısarak benden sonra gelecek ler rahatetsın dıye cekılen ezıyet.dedımya hayat tanımsızdır bence cunku hayat tanımlanamaz ınsanların yasadıkları yasam bıcımlerıne gore YUREGIMLE ÖZAY YILDIRIM
seçimlerimizin bileşkesi..
Dostum,
Sen ve ben
hayata hep yaban kalacağız.
Birimiz diğerine
ve her birimiz kendisine.
Senin konuşacağın
ve benim seni dinleyeceğim güne değin.
Sesini sesim sanarak.
Ve karşında durduğum güne değin.
Bir aynanın karşısında duruyormuşcasına.
Halil Cibran
hayat akıp giderken avuçlarımdan
eğilip yerden toplayamıyorum parçalarımı
ve artık her şey için çok geç demek için
belki de çok geç
şimdi ellerim bomboş
sözlerim sarhoş
gönlüm olmuş bin parça
çoktan terkedip gitmiş içte bu sevda
gözde olsa ne fayda
oysa bir umuttu hep
gönlü besleyen
dayan yüreğim diyen
ama kapkara bir yel her yanı sardı
bende bir tek can kaldı
çoşkun ırmaklardan
tozlu yağmurlardan
taşlı yollardan geçtim
yalan olmuş serden
nar kokulu yardan
herşeyimden vazgeçtim
Kıraç
hayat, dün yaşadıklarım.yarınki hayellerim.
dünya 3 günlüktür dostum
dün
bugün
yarın
dün geçti
yarının geleceği belli değil
öyleyse bugünün kıymetini bil...
sevdiğimiz bir müzik gurubunun da dediği gibi, ' ve hayat, her şey yolundayken dur dedi artık..'
Hayat sonsuzluğa yıldızlarla yazıldı,Dünya yla da noktası kondu.İşte böyle bir vetiredir hayat.Sonu olan ama bunun farkına varılamayan! Aslında önemli olan noktadan sonrası...
HAYAT
Hayat bir göz açıp kapamak kadar kısa.
Anlamsız, yorucu ve zalim
Güneşin doğuşunu izlemek güzeldir,, batana kadar
sonra ay o da güzeldir güneş doğana kadar
zalim ve umarsız hayat
Bizden beklentisi nedir?
doğup çoğalmak
Ölüp yok olmak
Bir varmış bir yokmuş
Masal misali....
Hayat bu; ne zaman ne ile karşılaşılacağı hiç belli olmayan
Ucu bucağı kestirilmeyen
Işıksız bir tünelde yürümek bazen
Bazende ufacık bir ışığın peşinden sürüklenmek
Hayatı yaşamaya mecbursun kimi zaman
Kimi zaman da isyan edip herşeyden elini ayağını çekip hiç bir şey düşünmemeye çalışırsın
Ama yapamazsın kii...
yaşıyorsan tam anlamı ile yaşamalısın
Hayatı gözyaşlarınla sevindireceğinize gülüşünle cezalandır.....
'Bütün bunları göz önüne aldığımız zaman yaşadığımızın olağanüstü bir hayat olduğunu, aslında her şeyin olağanüstü cereyan ettiğini göz önüne getirmemiz lazım. Dünyada, bizim hissiz bir şekilde yaşklaştığımız sırandan durumlar pekala hayranlık derecesinde derin anlamlara sahip olabilir.'
İsmet Özel/ Kırk Hadis
başlangıç ve bitişi çok klasik,ortası ise kinder sürpriz tadında, bazen de
saçma,bazen de yuvarlanıp gidilen yol,bazen de kısa değer bir
kıza,bazen de hiç bir şeyi baz almamak,bazen de geriye dönüp
bakma-ma-k,bazen de bütün bunları alt alta koyup toplamak…
İstanbul!
Gidişinde yok olduğum; eski sevgilim...