seni tanımak,puslu bir gecede gökyüzündeki kutup yıldızını görmek gibi bişeydi.. ne kadar yaklaşılsa da erişilemeyen.. bir bahar esti bir yel geçti gönlümün beyaz sayfalarından bir virgüldün durakladım, noktayı hiç koyamadım senle olan hatıralarıma
Clara ile Brüksel den hızlı trenle Parise gidiyorduk, ilk defa orda gördüm bu treni 83 de, karşımıza bir uzakdoğulu genç oturdu, filipinil diye tahmin ettim ama, bilmiyorum, kompartıman ve üç kişiyiz, kalanı boş, galiba sınır geçerken durdu, ve Fransız Polis geldi ve pasaportlara bakacak, belki yanımda batılı bir kadın öldüğü için, beni sorun etmedi, ama, çocuğa inanılmaz kötü davranıyor durduk yerde, ben de yerimden kalkıp ne yapıyorsun diye kolumla önüne durdum, göğsümden itti, koltuğa düştüm, tekrar kalktım, seni de götürürüm dedi, neyse uzun uzun evraklarına baktı, sonra çekti gittti mikrop, ama gönlüm hala rahat, çocuğu o durumda bırakmadım, görmezden gelerek, bilgi olsun.
Daha 18 li yaşlardayız bizim balıkçı Mehmedin, bir sevgilisi var on sene falan sürdü, mahalleden kızlarla hep beraber Bahar, Yaz aylarında Samatya da çok güzel çay bahçeleri vardır gece 11 lere kadar neşe içinde keyif yaparsın, gidiyoruz, ama, pürüz, düzenli bir işin yok diye baskı yapıyor, sanki var da çocuk kırda geziyor, yok işte ne yapsın, kendi de sakızına atmaca, sonra babası ölünce Mısır Çarsışında bir tabla kaldı, ama, öyle hem kira, hem ev geçindir, olacak şey değil, ancak kendini çeviriyor, sonunda Mehmet Bekar kaldı, evlendi gitii, yani her işi sen çözersen, şıkır, yosa tıkır tıkır yoluna.
88 de çalıştığım ihracat satiş servisinde 6 kişiydik tek lisan bilen yalnızca bendim, en az iki ve daha, on yıla yakın tecrübeli elemanlar, arkadaşlara sordum, iş hayatında diğer dilleri hiç kullandınız mı diye, hiç dediler, hele bugün, google varken, ki satış dışı branşlarda hiç lazım değil, bazen lazım olursa da çağırırsın bir tercüman olur biter, bilime zaman ayırırsın daha çok getirisi olur, artı, kendi ülkende yabancı yetiştirmezsin, bence, nerden biliyim sizin kadarını, kadiri mutaklara yetemem kuşkusuz.
İş Bankası yayınları editörüne bir mail attım, öyle kolayca kimseyle ne yazışan ne de vakit ayıran biriyim, sadece genç çocuklar iyi ürünler de nasıl olur haberdar olsunlar amacıyla, çünkü Said Maten çevirilerinin telif hakları onlardaymış, ve ben de 76 baskılı Cem Yayınevinden çıkmış, bir Eugeno Montala çevirisi var, demek ki, 1975 Nobelini aldığında çevirmiş olmalı,şiir çevirisinde de önde gelenlerdi rahmetli, ve İitalyanların 1820 de Leopardi den beri öyle bir şairimiz çıkmamıştı dediği biri, gerçekten de fikrimce ikisi de dahi, ayırmam doğrusu, bir heves yazdım ve hiçbir cevap yazılmadı, 77 de mezun olunca, burs bulurum diye Amerikanın önde gelen on üniversitesine mektup yazdım, ve hepsi cevapladı atlantik ötesinden, biri de burs verdi - Tuiton - olarak, Cornell, yani demem, gelişmiş ülkeyle, geri kalmış ülkenin farkı böyle küçük detaylarda görünür, bunlar güya ülkenin okumuşları, ne okumuşlarsa.....
Gene eski mahallede yoz bir müteahhidin paralı uşağı da Allah için tırnağını oynatmayacak kafasına sıksan, ağası koklatınca gelip kapımı tekmelemişti, bir de cennteleri olacak bu rezillerin öyle mi Allaha hakaret sadece çürümüş kafanda olur, sonra da kızartıyorlar zamanı gelince, ki az bile bu kadar mikropluğa, yani herkes paralı uşaklık edecek, biz de onlara, hadi ya, yerin hazır bile, yetkim bile olsa tırnağımı oynatmam.
Sandalye ye oturdu, içi boş kitaplığa baktı, sonra kurumuş çiçeklere. -Sevdiğini hatırladı tabi… -Galiba. Çünkü çiçekler gibi hatıraları da kurumuştu. -Sevilmek olunca hatıralar unutulmuyor öyle mi! -Hayır! Hatıralar arasında bir buket çiçek olunca, sevilmek olmuyor, böyle!
Geçsin günler, haftalar, Aylar, mevsimler, yıllar... Zaman, sanki bir rüzgar Ve bir su gibi aksın... Sen gözlerimde bir renk, Kulaklarımda bir ses Ve içimde bir nefes Olarak kalacaksın…
Unutulan ayrıntılar döküldü bir bir ortalığa. Unutulan demek pek doğru değil aslında. Hiçbir şey unutulmuyor gerçekte. Tüm hatıralar belleğin kuytularında gizli raflar içinde saklanıyor. Siz oralardan bir raf açınca diğerleri de peşi sıra açılıyor. Her şey sanki dün gibi canlanıyor yeniden. Kaybolduğunu sandığınız dünyalar ve onların gizli kahramanları çıkıyor teker teker saklandıkları köşelerinden.Hatıralarda kalanlar, anılarda yaşananlar, bazı şeylerin ne kadar farkında olmadan yaşanıp geçtiğini anlatıyor sessizce. Yıllar önce yaşanan yerlerin ne kadar çok değiştiğini, bazı şeylerin kayıplara karıştığını hatırlatıyor...
seni tanımak,puslu bir gecede gökyüzündeki kutup yıldızını görmek gibi bişeydi..
ne kadar yaklaşılsa da erişilemeyen..
bir bahar esti bir yel geçti gönlümün beyaz sayfalarından
bir virgüldün durakladım,
noktayı hiç koyamadım senle olan hatıralarıma
Clara ile Brüksel den hızlı trenle Parise gidiyorduk, ilk defa orda gördüm bu treni 83 de, karşımıza bir uzakdoğulu
genç oturdu, filipinil diye tahmin ettim ama, bilmiyorum, kompartıman ve üç kişiyiz, kalanı boş, galiba sınır geçerken durdu, ve Fransız Polis geldi ve pasaportlara bakacak, belki yanımda batılı bir kadın öldüğü için, beni sorun etmedi, ama, çocuğa inanılmaz kötü davranıyor durduk yerde, ben de yerimden kalkıp ne yapıyorsun diye
kolumla önüne durdum, göğsümden itti, koltuğa düştüm, tekrar kalktım, seni de götürürüm dedi, neyse uzun uzun
evraklarına baktı, sonra çekti gittti mikrop, ama gönlüm hala rahat, çocuğu o durumda bırakmadım, görmezden gelerek, bilgi olsun.
Daha 18 li yaşlardayız bizim balıkçı Mehmedin, bir sevgilisi var on sene falan sürdü, mahalleden kızlarla hep
beraber Bahar, Yaz aylarında Samatya da çok güzel çay bahçeleri vardır gece 11 lere kadar neşe içinde keyif yaparsın, gidiyoruz, ama, pürüz, düzenli bir işin yok diye baskı yapıyor, sanki var da çocuk kırda geziyor, yok işte
ne yapsın, kendi de sakızına atmaca, sonra babası ölünce Mısır Çarsışında bir tabla kaldı, ama, öyle hem kira,
hem ev geçindir, olacak şey değil, ancak kendini çeviriyor, sonunda Mehmet Bekar kaldı, evlendi gitii, yani her işi
sen çözersen, şıkır, yosa tıkır tıkır yoluna.
88 de çalıştığım ihracat satiş servisinde 6 kişiydik tek lisan bilen yalnızca bendim, en az iki ve daha, on yıla yakın tecrübeli elemanlar, arkadaşlara sordum, iş hayatında diğer dilleri hiç kullandınız mı diye, hiç dediler, hele bugün, google varken, ki satış dışı branşlarda hiç lazım değil, bazen lazım olursa da çağırırsın bir tercüman olur biter, bilime zaman ayırırsın daha çok getirisi olur, artı, kendi ülkende yabancı yetiştirmezsin, bence, nerden biliyim sizin kadarını, kadiri mutaklara yetemem kuşkusuz.
İş Bankası yayınları editörüne bir mail attım, öyle kolayca kimseyle ne yazışan ne de vakit ayıran biriyim, sadece genç çocuklar iyi ürünler de nasıl olur haberdar olsunlar amacıyla, çünkü Said Maten çevirilerinin telif hakları onlardaymış, ve ben de 76 baskılı Cem Yayınevinden çıkmış, bir Eugeno Montala çevirisi var, demek ki, 1975 Nobelini aldığında çevirmiş olmalı,şiir çevirisinde de önde gelenlerdi rahmetli, ve İitalyanların 1820 de Leopardi den beri öyle bir şairimiz çıkmamıştı dediği biri, gerçekten de fikrimce ikisi de dahi, ayırmam doğrusu, bir heves yazdım ve hiçbir cevap yazılmadı, 77 de mezun olunca, burs bulurum diye Amerikanın önde gelen on üniversitesine mektup yazdım, ve hepsi cevapladı atlantik ötesinden, biri de burs verdi - Tuiton - olarak, Cornell, yani demem, gelişmiş ülkeyle, geri kalmış ülkenin farkı böyle küçük detaylarda görünür, bunlar güya ülkenin okumuşları, ne okumuşlarsa.....
Gene eski mahallede yoz bir müteahhidin paralı uşağı da Allah için tırnağını oynatmayacak kafasına sıksan, ağası koklatınca gelip kapımı tekmelemişti, bir de cennteleri olacak bu rezillerin öyle mi Allaha hakaret sadece çürümüş kafanda olur, sonra da kızartıyorlar zamanı gelince, ki az bile bu kadar mikropluğa, yani herkes paralı uşaklık edecek, biz de onlara, hadi ya, yerin hazır bile, yetkim bile olsa tırnağımı oynatmam.
''hissedilmiş olan neyse,
yaşanmış olan da odur.''
Pessoa
bir koku ile bir ritim ile bir fotoğraf ile başlayan geçit töreni.
tosladığım duvarlarda,açmaya çabaladığım demir,kulpsuz kapılarda bıraktığım izler..baktıkça utandığım zavallılık.
Sen gideli buralardan
Yakar beni hatıralar
Sımsıcak bir yorgan gibi
Sarar beni hatıralar
Yalnızlıktan suskun gibi
İkimize küskün gibi
Bazen deli kurşun gibi
Vurur beni hatıralar
Unutamam ne yapsam da
Ansam da bir anmasam da
Gece gündüz her anımda
Sorar seni hatıralar
Saçımdaki aklar gibi
Yarım kalan aşklar gibi
Fincandaki fallar gibi
Bulur seni hatıralar
Kalbimi acıtıyor..
Bazı şeyler biter, ama hatıralar sonsuza dek kalır.
Herkes bir parçamı alıyor hatıra diye.
Çöpçü çöpümü,dünya vaktimi ve ölüm beni! ..
ne diyor verlaine: 'hatıralar, ne istersiniz benden! ' ben de öyle diyorum.
sarı bir acıdır şimdi sayfalar..
gözgeze gelmekten korktuğum anlar..
bir ucu sendeyse diğer ucu mutlaka başkasında kalandır...
'Bir anda uzun yıllar aşar hâtıralarla;
İnsan ona derler ki yaşar hâtıralarla,'
gidenle beraber yitiklere karışır, söner; yitirilen duygular gibi buz gibi olur...
Görünmez kolyeler misali asılı dururlar boynumda,
sıkı sıkıya,
olanca ağırlıklarıyla..
Blue Magic - Just Don't Want To Be Lonely...
bu sevda bir sürgün nereye gider?
nereye kadar? be gülüm nerede biter?
içimdeki hasret düşer gözümden,
dayanmaz gel gör gülüm bu kadar yeter..
benden sana tek hatıra gülüşüm kalsın, ağlama boşa..
benden sana tek hatıra bakışım kalsın harcama boşa..
bu sevda bitmez bitmez demiştin,
tükensede yaşar gülüm sürer demiştin,
kaybolan hep bizdik şarkılarda
bu şarkıyla son bulur gülüm yarım kalanda..
benden sana tek hatıra gülüşüm kalsın, ağlama boşa,
benden sana tek hatıra bakışım kalsın harcama boşa...
Karnımda ölü bir
b
e
b
e
k
Yolunmuş
k
i
r
p
i
(k)
l
e
r
Hatilarim Beni Hep Parca Parca Yapiyor. BEn keske Yene cocukluk Yillarima Done Bilsem. Ahhhh ah
Hatıralar..acıda olsa,tatlıda olsa insana hep hüzün verir........
Elimde tek kalan
O güzel hatıralar
Beni öldüren
Yaşam veren hatıralar
Bir 17 Ağustos akşamında
İlan-ı aşk etmiştin bana
Bugün unutulur mu
En kıymetli hatıram
Can çekişiyordum karşında
Köhne bir kafede
Güven ve huzur verdin
Bir gülüşünle hayata bağladın
Minnettarım sana
Bomboş olan hayatımı doldurdun
Birkaç hatıra olsa da yeter bana
Az şeylerle de yetinirim ben
O günleri unutamam
Benim için gülmeni
Sen bilemezsin ki
Hatıralar yaşatıyor beni…
Sandalye ye oturdu, içi boş kitaplığa baktı, sonra kurumuş çiçeklere.
-Sevdiğini hatırladı tabi…
-Galiba. Çünkü çiçekler gibi hatıraları da kurumuştu.
-Sevilmek olunca hatıralar unutulmuyor öyle mi!
-Hayır! Hatıralar arasında bir buket çiçek olunca, sevilmek olmuyor, böyle!
Geçsin günler, haftalar,
Aylar, mevsimler, yıllar...
Zaman, sanki bir rüzgar
Ve bir su gibi aksın...
Sen gözlerimde bir renk,
Kulaklarımda bir ses
Ve içimde bir nefes
Olarak kalacaksın…
Enis Behiç Koryürek
Hatıralar UNUTULMAZ...
Unutulan ayrıntılar döküldü bir bir ortalığa. Unutulan demek pek doğru değil aslında. Hiçbir şey unutulmuyor gerçekte. Tüm hatıralar belleğin kuytularında gizli raflar içinde saklanıyor. Siz oralardan bir raf açınca diğerleri de peşi sıra açılıyor. Her şey sanki dün gibi canlanıyor yeniden. Kaybolduğunu sandığınız dünyalar ve onların gizli kahramanları çıkıyor teker teker saklandıkları köşelerinden.Hatıralarda kalanlar, anılarda yaşananlar, bazı şeylerin ne kadar farkında olmadan yaşanıp geçtiğini anlatıyor sessizce. Yıllar önce yaşanan yerlerin ne kadar çok değiştiğini, bazı şeylerin kayıplara karıştığını hatırlatıyor...