"Görme, duyma ve sus" diyorsunuz özetle. " Gördüklerimi görmemezlikten, duyduklarımı duymamazlıktan geleyim." istiyorsunuz. "Doğruyu, hakikati seslendirme, sus" diyorsunuz. Bu benim yokluğum, hiçliğim anlamına gelmez mi? "Elinizdeki para ve medya gücü ile güneşi balçıkla sıvıyabilirsiniz. Doğrunun , hakikatin üstünü örtebilirsiniz. Lakin ben, korkaklar gibi gördüklerimi yok sayıp, vicdanımı susturup hiçliği kabul edemem. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan olamam." Diyorum.
Sivas Katliamı veya Sivas Madımak Olayı, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli'nin kuşatılıp yakılması ve dolayısıyla şehirde bulunan 33 Alevi yazar, ozan ve aydının yakılarak katledilmesi ve oteli ateşe verenlerden de ikisinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olaylar zinciridir.
Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında etkinliklerin bir bölümünün de Pir Sultan Abdal’ın sazının çalındığı Sivas şehir merkezinde yapılması öngörülmüştü. Bu kapsamda pek çok aydının yanı sıra Aziz Nesin bu etkinlik nedeniyle dönemin Sivas valisi Ahmet Karabilgin'in özel davetlisi olarak bu kente gelmişti.
2 Temmuz 1993 günü organize biçimde öğle saatlerinde Paşa ve Meydan camilerinde çıkan gruplar önce etkinliklerin yapıldığı Kültür Merkezi’ne ulaşarak, bir gün önce dikilen anıtı kısmen tahrip etti. Kültür Merkezi içindeki karşıt grupla çıkan taşlı sopalı çatışma, polis tarafından fazla büyümeden, zor kullanılarak önlendi.
Hızını alamayan ve sayısı yaklaşık 10.000'e ulaşan grup, Kültür Merkezi’nden yeniden Hükümet Meydanı’na geldi. Hükümet Konağı’nı taşlamaya ve slogan atmaya başlayan grup ardından Madımak Oteli civarına ulaşarak, slogan atmaya devam etti. Grubun sayısı akşam saatlerinde 20.000'e yaklaştı. Grup önce Madımak Oteli önündeki araçları ateşe verdi ve oteli taşladı bunun sonucunda taşlanarak camları kırılan Madımak oteli tutusturalan perdelerler ve alt kattaki bulunan esyalarla birlikte yakildi otele sığınmış olan aydınlardan, aralarında Asım Bezirci, Nesimi Çimen,Muhlis Akarsu, Metin Altıok ve Hasret Gültekin'in de bulunduğu 37 kişi yanarak veya dumandan boğularak yaşamını yitirdi. Aralarında Aziz Nesin'in de bulunduğu 51 kişi de olaylardan kendi olanaklarıyla, ağır yaralarla kurtuldu. Başından yaralanan Aziz Nesin'i linç edilmekten araya giren polisler kurtardı. Yaralılar, polis arabalarıyla Tıp Fakültesi Hastanesi`ne götürüldü.
Olaylar sonucunda 33 konuk, 2 otel görevlisi ile 2 saldırgan yaşamını yitirdi. Gene olaylar sırasında Atatürk - Kongre ve Etnografya Müzesi önünde bulunan Atatürk büstü tahrip edildi. Akşam saatlerinde valilikçe ilan edilen ”2 günlük sokağa çıkma yasağı” ile birlikte, güvenlik güçleri şehirde tam bir hakimiyet sağlayabildi.
HAKSIZLIĞIN VE ADALETİN OLMADIĞI YERDE DİRENMEK HAKTIR...! !
Her geçen gün artan güvensizliğinin nedenini kendinde arayıp,soru işaretlerinin sadece soru işareti olarak kaldığını görünce, aslında her defasında' boşver' diyen yüreğine kulak vermemek...
Atatürk cumhuriyetini, laik düzeni ve vatanını savunan samimi dindar insanların kendilerine “kafir, dinsiz” gibi benzetmelerin yapılması gariptir ve haksızlıktır..
bknz. laiklik terimi
daha da garip olan, bu asılsız benzetmeleri yapanları, sürekli saygı ve hoşgörüden bahseden aklı selim dindar insanların uyarmaması, eleştirmemesi…:((
Re: Haksizliga tepki gosteririm, kim oldugu onemli değil.
İnsanlar değer yargılarını, kendi içselleştirdikleri tepkileriyle oluşturur. Bu yargılar da hem etrafındaki insanların dolaylı yollardan hayatlarına katılımlarıyla hem de doğumdan itibaren hep var olup sabit kalacak 'öz' den kaynaklanmaktadır bana kalırsa.
Haksızlık kelimesinde biraz da aslında 'ben' merkezli doğru-yanlış uçlu parametre var yani daha çok benim doğrum, senin yanlışın tarzı bir şey. Birinin yapmadığı bir yanlışı, başka biri onun yapmış olduğunu söylediği zaman tahammül etme süresi aşınır ve kişi kendini ifade etme yoluna başvurur.
Bkz. 'hayır aslında şöyle şöyle yaptım ve bunu yaparken şöyle şöyle düşünüyordum ve bence bu, şöyle şöyledir...' gibi.
Bu, kendini ifade etmenin yanı sıra bir de 'bak sen şunu bilmiyorsun ama' refleksif yaklaşımıdır(fill in the blanks muhabbeti) & bu konuşmadan sonra karşınızdaki kişi size hala inanmayıp kendi bildiğini (aslen bilmediğini) okuyorsa bu sefer ise sinir katsayınız tavan yapar, zaten çoktan tahammül etme yetiniz ortadan kalkmıştır. Bu sefer ise kendinizi kanıtlamaya çalışırsınız.
Bkz. 'Ben aslında şöyle şöyle biriyim, ben böyle böyle yetiştirildim yani benim böyle böyle yapmış olmam söz konusu bile olamaz....'gibi.
Ben hiçbir zaman kendimi birilerine kanıtlamaya çalışmadım. Ki bunun için uğraşmak bencil bir egoizmin nedenidir. & egolarım hiçbir vakit acıkmadı benim, tatmin olma gibi bir sorunu da olmadı. Yanlış anlaşılmasın, kendimi elbette ki karşımdakine doğru yansıyarak(özümde gerçekten her kimsem o şekilde) göstermek daha doğrusu tanınmak isterim. Ama kanıtlama ihtiyacı duymamalıyım çünkü böyle bir gereksinim içine giriyorsam bunun tek bir nedeni vardır, tüm çabalarıma karşın karşımdaki beni 'kendim' olarak değil de, kafasındaki 'ben' olarak görmekte ve bu görüşüne oldukça kesin yargılarla bağlanmaktadır. Bu tarz körü körüne bir bağlanışta ise kalıplaşmış, çürümüş deneyimlerin zemin hazırladığı, doğruluk üzerinde durulmaksızın açılmış pencereler vardır, kesin yargıdaki kişi buradan bakar size. Bana ise perdelerimi kapamak kalır. Çünkü zaten karşınızdaki kişi sizi bu vakitten sonra dinlemeyecektir. Söylediğiniz kelimeler hiçbir şey ifade etmeyecektir. Ve en kötüsü ise size olan saygısını yitirmiştir. Hem de ne için biliyor musunuz? Kendi kafasında kurguladığı olgu yüzünden. Kendi hayalgücünü fazlaca zorlayıp oradan bir yaşam felsefesi oluşturduğu için sizin adınıza. Gözlerinin önünde gerçekleşen eylemlerinize, kendi yorumlarını kattığı için ki her yoruma bir de can katılması gerektiğini bilmeden.
Ne olduğumu biliyorum, hiçbir şey istemediğim halde bana ne olmadığımı söylüyorlar. Haksızlık olduğuna inanmıyorum hiçbirinin. İnsanların kafalarının içine giremezsiniz, sizin düşüncelerinizi onlara benimsetemezsiniz. Herkes aynı olay karşısında farklı yorumlarda bulunacaktır ve bence olması gereken şey de budur. Olması gereken şey; haksızlığa uğradığınızı düşünmek değil, haksızlık içerisinden kendinizi çekip çıkarmanız ve tek de olsa bir doğruyu ortaya koymanızdır. Bu, 'ben bu değilim' demekten ziyade 'bu, budur.'dur ve bırakın kim sizi dinlemek istiyorsa dinlesin.
En büyük ahmaklık, kişinin, karşısındakini dinlemeksizin, karşısındakini yorumlamasıdır(kesin sonuçlarla) Oysa bilgili bir insan önce gözüyle gördüğünü, ardından işittiğini ve en sonunda bunları kendinde ölçüp biçip tartıp özünden bir parça vererek, bir neticeye varması gerektiğini bilir.
Bu yüzdendir ki eğer birinin size haksızlık yaptığını düşünüyorsanız veya düşünürseniz aslında en büyük haksızlığı kendisine yaptığını bilin. Çünkü siz zaten ne olduğunun/ne olduğunuzun farkındasınızdır,o ise dinlemekten acizdir ve kendine yaptığı ne büyük bir haksızlıktır ki bunun farkında bile değildir.
*En büyük erdem dinlemekse, hiç durma en büyük haksızlığı yedir cahilliğine.*
sen kalk antoloji terimine yorum yapmayı 'sakıncalı' et,sonra da al en az tıklananlara koy.olmaz ki ama terim de olsa bir karizması var,çizdirmemek lazım :)
"Görme, duyma ve sus" diyorsunuz özetle.
" Gördüklerimi görmemezlikten, duyduklarımı duymamazlıktan geleyim." istiyorsunuz.
"Doğruyu, hakikati seslendirme, sus" diyorsunuz.
Bu benim yokluğum, hiçliğim anlamına gelmez mi?
"Elinizdeki para ve medya gücü ile güneşi balçıkla sıvıyabilirsiniz. Doğrunun , hakikatin üstünü örtebilirsiniz. Lakin ben, korkaklar gibi gördüklerimi yok sayıp, vicdanımı susturup hiçliği kabul edemem.
Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan olamam."
Diyorum.
Sıradan.
Hakkın yoktu, hakkını böyle kullanmaya.
Hakkın yoktu, adını böyle yok etmeye
Haksızlık değil mi böyle çekip gitmeler...
Kontrolümü zayıflatan tek şey..Göz kararması,yanak yanması diye fizyolojik birşey var duydunuz mu hiç?
Onun dışında çok şekerpareyimdir:)
Bu yaptığın...
İnsanın en temel duygularından olan, adalet duygusunu kamçılıyan olgudur..
eleştirdiği kişilere hızlıca dönüşen ve bunu asla farketmeyen bir buçuk arkadaşın leyyama yaptığı...:(
'Haksızlıklarta baş kaldırmayanlar, onlardan gelecek her türlü kötülüğe katlanmalıdırlar.Hz.Ali'
Haksızlık karşısında susmak, en az haksızlığı yapmak kadar kötüdür.
Dünyanın her köşesinde hen an görmekte olduğumuz bir durumun adı, haksızlık.
Herkes ben haklıyım der, haklı kim,
Hakkın ölçüüsünü ne,
Sınırı kim koyacak.
iki kat fazla süre uyunan gündüz uykusunun yarı yarıya daha az süre uyanan gece uykusunun yerini tutamaması:(
HAKSIZLIK VAR SİVAS MAHKEMESİNDE HİÇ UMUT YOKTU
Sivas Katliamı veya Sivas Madımak Olayı, 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas'ta Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli'nin kuşatılıp yakılması ve dolayısıyla şehirde bulunan 33 Alevi yazar, ozan ve aydının yakılarak katledilmesi ve oteli ateşe verenlerden de ikisinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olaylar zinciridir.
Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında etkinliklerin bir bölümünün de Pir Sultan Abdal’ın sazının çalındığı Sivas şehir merkezinde yapılması öngörülmüştü. Bu kapsamda pek çok aydının yanı sıra Aziz Nesin bu etkinlik nedeniyle dönemin Sivas valisi Ahmet Karabilgin'in özel davetlisi olarak bu kente gelmişti.
2 Temmuz 1993 günü organize biçimde öğle saatlerinde Paşa ve Meydan camilerinde çıkan gruplar önce etkinliklerin yapıldığı Kültür Merkezi’ne ulaşarak, bir gün önce dikilen anıtı kısmen tahrip etti. Kültür Merkezi içindeki karşıt grupla çıkan taşlı sopalı çatışma, polis tarafından fazla büyümeden, zor kullanılarak önlendi.
Hızını alamayan ve sayısı yaklaşık 10.000'e ulaşan grup, Kültür Merkezi’nden yeniden Hükümet Meydanı’na geldi. Hükümet Konağı’nı taşlamaya ve slogan atmaya başlayan grup ardından Madımak Oteli civarına ulaşarak, slogan atmaya devam etti. Grubun sayısı akşam saatlerinde 20.000'e yaklaştı. Grup önce Madımak Oteli önündeki araçları ateşe verdi ve oteli taşladı bunun sonucunda taşlanarak camları kırılan Madımak oteli tutusturalan perdelerler ve alt kattaki bulunan esyalarla birlikte yakildi otele sığınmış olan aydınlardan, aralarında Asım Bezirci, Nesimi Çimen,Muhlis Akarsu, Metin Altıok ve Hasret Gültekin'in de bulunduğu 37 kişi yanarak veya dumandan boğularak yaşamını yitirdi. Aralarında Aziz Nesin'in de bulunduğu 51 kişi de olaylardan kendi olanaklarıyla, ağır yaralarla kurtuldu. Başından yaralanan Aziz Nesin'i linç edilmekten araya giren polisler kurtardı. Yaralılar, polis arabalarıyla Tıp Fakültesi Hastanesi`ne götürüldü.
Olaylar sonucunda 33 konuk, 2 otel görevlisi ile 2 saldırgan yaşamını yitirdi. Gene olaylar sırasında Atatürk - Kongre ve Etnografya Müzesi önünde bulunan Atatürk büstü tahrip edildi. Akşam saatlerinde valilikçe ilan edilen ”2 günlük sokağa çıkma yasağı” ile birlikte, güvenlik güçleri şehirde tam bir hakimiyet sağlayabildi.
HAKSIZLIĞIN VE ADALETİN OLMADIĞI YERDE DİRENMEK HAKTIR...! !
Tahammül edememeye tahammül edebilecek o apatik duruma gelene kadar haksızlıklara asla tahammül edemeyeceğim.
Her geçen gün artan güvensizliğinin nedenini kendinde arayıp,soru işaretlerinin sadece soru işareti olarak kaldığını görünce, aslında her defasında' boşver' diyen yüreğine kulak vermemek...
Ne yapılsın.. ne de yapalım... ancak malesef çevremizde çok haksızlık yapılıyor:(
“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.”
hadis
“Erkek kalbinin kadınların kalbinden daha talepkâr olması, bir haksızlık değil miydi? ”
Hakkın olanı,alamadığın zaman uğramış olduğun istasyon...Hayat bir tren yolu'dur,ara sıra böyle istasyonlar bulunmaktadır güzergahında...! ! !
'Haksızlık önünde egilmeyiniz, çünkü hakkinizla beraber şerefinizi de kaybedersiniz.'! !
Hz. Ali
haksızlık, sahip olduklarının gasp edilmesidir...
Atatürk cumhuriyetini, laik düzeni ve vatanını savunan samimi dindar insanların kendilerine “kafir, dinsiz” gibi benzetmelerin yapılması gariptir ve haksızlıktır..
bknz. laiklik terimi
daha da garip olan, bu asılsız benzetmeleri yapanları, sürekli saygı ve hoşgörüden bahseden aklı selim dindar insanların uyarmaması, eleştirmemesi…:((
haksızlığa karşı susan dilsiz şeytandır
Bir tanıdığıma soruyorum:
- Bir insan en çok kime tepki verir?
Re: Ben herkese tepki veririm.
- 'en çok'
Re: Haksizliga tepki gosteririm, kim oldugu onemli değil.
İnsanlar değer yargılarını, kendi içselleştirdikleri tepkileriyle oluşturur. Bu yargılar da hem etrafındaki insanların dolaylı yollardan hayatlarına katılımlarıyla hem de doğumdan itibaren hep var olup sabit kalacak 'öz' den kaynaklanmaktadır bana kalırsa.
Haksızlık kelimesinde biraz da aslında 'ben' merkezli doğru-yanlış uçlu parametre var yani daha çok benim doğrum, senin yanlışın tarzı bir şey. Birinin yapmadığı bir yanlışı, başka biri onun yapmış olduğunu söylediği zaman tahammül etme süresi aşınır ve kişi kendini ifade etme yoluna başvurur.
Bkz. 'hayır aslında şöyle şöyle yaptım ve bunu yaparken şöyle şöyle düşünüyordum ve bence bu, şöyle şöyledir...' gibi.
Bu, kendini ifade etmenin yanı sıra bir de 'bak sen şunu bilmiyorsun ama' refleksif yaklaşımıdır(fill in the blanks muhabbeti) & bu konuşmadan sonra karşınızdaki kişi size hala inanmayıp kendi bildiğini (aslen bilmediğini) okuyorsa bu sefer ise sinir katsayınız tavan yapar, zaten çoktan tahammül etme yetiniz ortadan kalkmıştır. Bu sefer ise kendinizi kanıtlamaya çalışırsınız.
Bkz. 'Ben aslında şöyle şöyle biriyim, ben böyle böyle yetiştirildim yani benim böyle böyle yapmış olmam söz konusu bile olamaz....'gibi.
Ben hiçbir zaman kendimi birilerine kanıtlamaya çalışmadım. Ki bunun için uğraşmak bencil bir egoizmin nedenidir. & egolarım hiçbir vakit acıkmadı benim, tatmin olma gibi bir sorunu da olmadı. Yanlış anlaşılmasın, kendimi elbette ki karşımdakine doğru yansıyarak(özümde gerçekten her kimsem o şekilde) göstermek daha doğrusu tanınmak isterim. Ama kanıtlama ihtiyacı duymamalıyım çünkü böyle bir gereksinim içine giriyorsam bunun tek bir nedeni vardır, tüm çabalarıma karşın karşımdaki beni 'kendim' olarak değil de, kafasındaki 'ben' olarak görmekte ve bu görüşüne oldukça kesin yargılarla bağlanmaktadır. Bu tarz körü körüne bir bağlanışta ise kalıplaşmış, çürümüş deneyimlerin zemin hazırladığı, doğruluk üzerinde durulmaksızın açılmış pencereler vardır, kesin yargıdaki kişi buradan bakar size. Bana ise perdelerimi kapamak kalır. Çünkü zaten karşınızdaki kişi sizi bu vakitten sonra dinlemeyecektir. Söylediğiniz kelimeler hiçbir şey ifade etmeyecektir. Ve en kötüsü ise size olan saygısını yitirmiştir. Hem de ne için biliyor musunuz? Kendi kafasında kurguladığı olgu yüzünden. Kendi hayalgücünü fazlaca zorlayıp oradan bir yaşam felsefesi oluşturduğu için sizin adınıza. Gözlerinin önünde gerçekleşen eylemlerinize, kendi yorumlarını kattığı için ki her yoruma bir de can katılması gerektiğini bilmeden.
Ne olduğumu biliyorum, hiçbir şey istemediğim halde bana ne olmadığımı söylüyorlar. Haksızlık olduğuna inanmıyorum hiçbirinin. İnsanların kafalarının içine giremezsiniz, sizin düşüncelerinizi onlara benimsetemezsiniz. Herkes aynı olay karşısında farklı yorumlarda bulunacaktır ve bence olması gereken şey de budur. Olması gereken şey; haksızlığa uğradığınızı düşünmek değil, haksızlık içerisinden kendinizi çekip çıkarmanız ve tek de olsa bir doğruyu ortaya koymanızdır. Bu, 'ben bu değilim' demekten ziyade 'bu, budur.'dur ve bırakın kim sizi dinlemek istiyorsa dinlesin.
En büyük ahmaklık, kişinin, karşısındakini dinlemeksizin, karşısındakini yorumlamasıdır(kesin sonuçlarla) Oysa bilgili bir insan önce gözüyle gördüğünü, ardından işittiğini ve en sonunda bunları kendinde ölçüp biçip tartıp özünden bir parça vererek, bir neticeye varması gerektiğini bilir.
Bu yüzdendir ki eğer birinin size haksızlık yaptığını düşünüyorsanız veya düşünürseniz aslında en büyük haksızlığı kendisine yaptığını bilin. Çünkü siz zaten ne olduğunun/ne olduğunuzun farkındasınızdır,o ise dinlemekten acizdir ve kendine yaptığı ne büyük bir haksızlıktır ki bunun farkında bile değildir.
*En büyük erdem dinlemekse, hiç durma en büyük haksızlığı yedir cahilliğine.*
BÜTÜN HAKSIZLIKLARIN KARSISINDAYIM
EN CAN ACITAN SEYDIR HAKSIZLIK
haksız da sayılmam
ama haksızlık bu öyle değil mi?
kalemero...
sen kalk antoloji terimine yorum yapmayı 'sakıncalı' et,sonra da al en az tıklananlara koy.olmaz ki ama terim de olsa bir karizması var,çizdirmemek lazım :)
haksizlik haklarin sömürüsüdür
her insan haksizlik yapmisdir ister istemez
ama bunu en az seviyeye indirmesi lazim
Yaşadığımda damarlarımdaki kanın hızlıca aktığı ender durumlardan birisi...
hiç tahammül edemediğim şey.
Adalet Allah'ın istedigi gibi olsaydı bu kavram da olmazdı...
ama haksızlık buuuuuu
-calimero