Merhaba Güneşli Melek Az önce gördüm yazdıklarını, çok beğendim ve şaşırdım birazda, pek hatırlamıyorum önceleri bu tarz hikâyeler yazdığını veya yazıyordun da ben rast gelmedim. Kurgu çok sağlam, tutup sürüklüyor okuyanı peşi sıra, tıpkı sonu merakla beklenen bir gizem filminin içerisindeyiz sanki ve o muhteşem final, hiç beklenmeyen vuruş, gol olmuş çocuk, gol. Yazmalısın bence, yazıyorsan da paylaşmalısın. Sevgiyle.
Hiç aklımda yokken, en kuytularda sarıp sarmalayıp saklamışken seni, neden girdin ki rüyama? Öyle güzeldin ki...
Çok az rüya görürüm, görsem de hatırlamam. Ama bu, o kadar gerçekti ki, çıkıp geldin diye öyle sevindim ki, bilemezsin. Bilemezsin ne kadar özlediğimi, boğazımda düğüm düğüm kaldığını... Boynuna sarıldım ve ağladım... Ağladım... Ç/Ağladımmm... Yastığıma bıraktığım gözyaşları şahitti gerçek olduğuna... Şükürler olsun, dedim, varlığına...
Durup dururken gelmedin ki sen, biliyorum. Canım, candostum benim, tam 30 yıl olacak yarın.. Öldüğünden haberi yok ki anıların ve rüyaların...
Genç kız bankta oturmuş, bardağının üçte ikisi buzla dolu kahvesini yudumlarken, denizi seyrediyordu. Genç adam, genç kızın hemen yanında oturmuş, bir eli kızın elinde, sanki dünyanın en güzel manzarasını izliyormuş gibi, genç kıza hayranlıkla b/akıyordu..
Genç adamın parmakları, genç kızın rüzgarda uçuşan saçlarına o kadar zarif hareketlerle dokunuyordu ki, sanki dünyanın en nadide mücevheriydi her bir saç teli ve incitmekten korkuyordu... Genç kız, arada dönüp, dünyanın en güzel gülümsemesini adamın gözlerine sürüyordu.
Aklımdan, dünyanın en güzel sözlerinden biri geçiyordu tam o anda ;
"Bir güzele, güzelliğini hatırlatmak isterdim, aynalardan önce !"
Ahh gençlik! Dedim içimden.. Ahh AŞK... HİÇlikten önce, sen ne güzel şeysin...
Son veriyorum satırlarıma Yazılmıyor ki kararmış sayfalarına Ne yapıştırılacak gül, ne de resim yok sana Sevgili falan değil, Artık sıradan bir deftersin bana :))
Sonra dedim ki .. Zor günler geçirdim sevgilim Avuç avuç gülmem gerekirken, avuç avuç öldüm İki gündür yaşıyor, iki gündür yutmuyorum ..Neydi o 15 saat uyumalar Uyumsuzluklar, iki kelime edememek iki kelime yazamamak Neyse ki uyandım, iki gündür yazıyorum Her şeyi unuttum, bu muhiti unutmamışım E saçmaladığımız da oldu, daha da olacak Geçiş dönemi sevgilim..Yırttım paçayı Daha güzel günler beni bekliyor
Merhaba Günlük, Hayatının ne kadar huzurlu ve mutlu olduğunu görmek beni yazılarını okurken kapıldığım sefil düşüncelerden kurtardı. Güneşli, aydınlık bir sayfada sarılı mavili çiçekler arasında dolaşıp nefis kokular arasında yaşamını seyretmek ne kadar güzeldi. Benden daha gülen bir hikaye kahramanıyla aynı sayfada olman, becerikli, sonsuz güven veren bir inci diş görüntüsüne bakmak sohbet ederken içimde her şey yolunda ezgileri çaldırdı. Canım dostum, bu hitap bana hiç yakışmıyor, benim hiç dostum yok. Neyse kaptan, hayatında istediğin her şeyin olduğunu, gerçekleştiğini sen de fark ediyorsundur. Saçlarının parlaklığını her zaman görebileceğin, işte yanında, evde yanında bir gönüldaş. İnan çok sevindim. Şiirlerde, yazılarda sisli ve karanlık kelimeler arasına karışmış bir şair gözlerini kelimelerde resmederken içimde parçalanan hüzün damlalarına gerek yokmuş. İstediğin hayatın en güzeli bu. Sen de çok iyi görünüyorsun bu hikayede.
Sayın, Çok Değerli Günlük, Aynalara bakıp kana bulanmış gözlerimi görmek istemiyorum. Seni daha fazla tanımak istemiyorum. Ben kaybediyorum. Devam edemiyorum. Hasta olmak istemiyorum. Tekrar istemiyorum hatırlamak. Zavallı biriyim ben, değmem hiçbir şeye. Sıradanım, senin verdiğin değerler ben olamam. Benim enkazım kimsenin işine yaramaz. Hadi dönelim geri evlerimize...
Öfkeli Günlüğüm, Seninle iki laf edemiyorum. Hemen sağa sola tükürmeye başlıyorsun. Tahammülün eleştirilere ne kadar da zayıf. Oysaki parmaklarımda daha zehirli ne kelimeler var. Bana borçlu olan cüzdanın hala boş görünüyor. Senin cüzdanın yoktu galiba, öyle hatırlıyorum. Bir tomar parayı cebinden çıkarıp bana vermiştin birkaç kuruşunu. Birazdan markete gideceğim ve kahvaltı için yeni fırından çıkmış pide alacağım, hafta sonuna özel. Ben yemiyorum malum ekmek metabolizmamı yavaşlatıyor, evdekilere. Parmaklarımın üşümesi geçmiyor, temmuzda ancak. Hep ben yazıyorum. Bak sen de yazmazsan bu son. Kahvaltıda ne yiyorsun, namazını kılıyor musun, dinden imandan çıktın mı, merak ediyorum. Bi de gururundan tükürdüğünü yalamaya üşenen sen, kelimelerine sahip olmazsan ben yokum. Bunca yıl kelimelerinle beynimde olduğunu unutmuyorum. Ellerinden, hala saygı duymaya devam ederek, öperim, büyüğümsün.
Tatlı masum günlüğüm, hayatının ince kıvrımlarında kara bir bulut gibi dolaştığım için özür dilerim. Güçlü ve kaslı kollarınla sarılıp kemiklerimi çıtırdattığını hissedebiliyorum. Sırtım her zaman sorun çıkarmıştır zaten ağrılarıyla kalbime vurduğu az olmamıştır. Bak hayat ne kadar cömert güneşi ve hala temiz oksijeniyle. Senin günlüğüm, dur bakalım şöyle saçlarını düzeltelim, kravatını da, tamam. Bugün sigarayı bırakıyoruz, gece asla uyanık kalmıyoruz. On birde yatıyorsun ve saat altıda kalkıyorsun. Senden önce ölmek isterim, senede bir defa görsem de varlığın benim için hala çok değerli. Arada bir üstünü karalayıp çiziyorum, hepsi zamanı geri getiremediğimin sıkıntısından. Şimdi ne yapıyoruz, yaşama sakin ve huzurlu bakıyoruz. Ben biraz kazıkladım yere galiba, hantalım da saçlarımın çoğu da beyazladı. Annem benim yaşımdayken anneanneydi. Lise yıllarında Dar Kapı isimli bir kitap okumuştum Gide'nin. Sen de oku tatlım. Bu imtihanı geçmek zorundayız. Öpüyorum ellerinden büyüğümsün.:)
Yine kahır mektubum gelmiş. Akşamdan sırasını bekleyen damlalar zorluyorlar. Evet, her şeye evet. Aşkı tanımamış, en azından karşılıklı olarak, yüreğim acemiydi. Öğütlere sımsıkı bağlı, hile bilmez yüreğim. Kırıp döktüklerim için özür dilerim. Ahlaksız, kötü, kadir kıymet bilmezim. İnsafsız ve anlayışsızım. Bu yüzden hak etmedim bana nehirde taş sektirmeni izlemeyi. Bu yüzden hissettiklerin aşk değildi. Her şey benim hatamdı. O ilk mesajı attırmasına izin vermemeliydim. Hiç doğmamalıydım.
Alaycı taneler kirpiklerimden kaçmaya beynimdeki kelimelerden kaçmaya çalışıyor. Ani bir fırtınayla göz gözü görmeyen şehirde yağmur damlalarıyla yarışıyorlar. Oturduğum sandalyede parke taşlarını saymaya beynimdeki kelimelerden kaçmaya çalışıyorum. Dahaları çok olan acizliğim kaçamıyor. Pırıltılı tozlar gibi üstüme yağıyor elmas parçaları yüzüm tanınmaz. Dünyaya geliş amacımı unutmaktan alıkoymasın beni rüzgarlar. Kılıç keskini kelimeler mantığımı parçalamasın. Eceliyle ölsün beyin hücrelerim, yaşlansınlar biraz.
Bir günün yaşanmışlığı sığar mı satırlara yada bir ömrün .Belki de bir kaçış içkinliğinin içinde kimsenin bilmesini istemediğin özel duygulardır günlüğün...
Okuduğum edebi mektupların yazarları öyle gizemli hikayeler yazıyorlar ki kahramanlarını hayal etmek zor. Yalnız noktalama işaretlerinden soru işretleri beynimde yer yer üç noktalara dönüşüyor. Noktaların ikisini silmek istiyorum. Nokta koymak istiyorum. Ama kahramanların hayalleri karşıma dikiliyor, gerçekle bağlantımı kesiyor. Beynim buna dayanamaz. Okumayı bırakmalıyım.
Okuduğum edebi mektupların yazarları öyle gizemli hikayeler yazıyorlar ki kahramanlarını hayal etmek zor. Yalnız noktalama işaretlerinden soru işretleri beynimde yer yer üç noktalara dönüşüyor. Noktaların ikisini silmek istiyorum. Nokta koymak istiyorum. Ama kahramanların hayalleri karşıma dikiliyor, gerçekle bağlantımı kesiyor. Beynim buna dayanamaz. Okumayı bırakmalıyım.
Bu sıralar elimde edebi mektuplar var. Başkasına yazılmış mektupları okumak insanın kendisine yazılan mektupları okuması kadar zevkli olabiliyormuş. Tanpınar, Haşim, Ömer Seyfettin....
Bu gün hayatıma bir nokta koyup devam edebileceğim bir gün… Kalan ömrümün ilk günü diyebilirim… Bu bir beklenti değildi Allah biliyor ne kadar kısa hayat o kadar iyi benim için. Ama diğer yandan bildiğim bir gerçek daha var; Ölemeyenler yaşıyor ne yazık ki, Gülemeyenler ağlıyor… Gidemeyenler kalıyor… Bir dönem hayatta her şeyi değiştirebileceğini düşünüyor insan, Bir dönem değiştiremeyeceğini öğreniyor… Sonrasında hayatın kendisini değiştirebildiğini anlayıp ya o değişime ayak uyduruyor, Ya da benim gibi hayat devam etse de / bitse de umursamıyor… Çünkü beklentileri kalmamışsa hayattan, Hayat tekrardan ibaret oluyor ve ben tekrarları hiç sevmem.
Artık yaptıklarımızı değil bize yapılanları sorgular olduk. bizler sütten çıkmış ak kaşığı ya... oysa hep iki tarafı dinlemek sonra değerlendirmek lazım deriz akıl verirken ama bize sıra bize gelince konuştuklarımızı değil düşündüklerimizi uygularız. Bizler düşündüklerimizi hissettiklerimizi yapabiliyorken başkasın da yapabilmesi gerekmez mi?
Kendine yapılmasını istemediğini sende başkasına yapma...
oldum olası anlamamışımdır şu günlük işini. ha bi misyonun vardır, bir gezi, bir proje, o süre boyunca yaşadıklarını gördüklerini yazarsın günlüğe ama günlük rutinde ne yazacan arkadaş, yattım kalktım işe gittim geldim vs.
Oldum olası günlüklerin tehlikeli olduğunu düşünürüm. Bir insan kalbindekileri nasıl bir kağıda emanet edebilir ki? Kalbin bir insana emanet edildiğinde bile kırılırken, bir kağıda yazılanlar başkaları tarafından okunduğunda kırılmamak imkansızlaşır. Elbette suçlu günlük değildir; fütürsuzca içindekileri günlüğe yazanlardır.
Yazıp yazıp kirleticem buralari günlük. Bu günlük benim. Babam aldı çünkü. Adını da karakaçan koyucam. Vurucam kırbacı. #günlüğeozgurluk #günlükiçinadaletyürüyüşü #günlükeşekdegildir
Merhaba Güneşli Melek
Az önce gördüm yazdıklarını, çok beğendim ve şaşırdım birazda, pek hatırlamıyorum önceleri bu tarz hikâyeler yazdığını veya yazıyordun da ben rast gelmedim. Kurgu çok sağlam, tutup sürüklüyor okuyanı peşi sıra, tıpkı sonu merakla beklenen bir gizem filminin içerisindeyiz sanki ve o muhteşem final, hiç beklenmeyen vuruş, gol olmuş çocuk, gol. Yazmalısın bence, yazıyorsan da paylaşmalısın. Sevgiyle.
Hiç aklımda yokken, en kuytularda sarıp sarmalayıp saklamışken seni, neden girdin ki rüyama? Öyle güzeldin ki...
Çok az rüya görürüm, görsem de hatırlamam. Ama bu, o kadar gerçekti ki, çıkıp geldin diye öyle sevindim ki, bilemezsin. Bilemezsin ne kadar özlediğimi, boğazımda düğüm düğüm kaldığını...
Boynuna sarıldım ve ağladım... Ağladım... Ç/Ağladımmm...
Yastığıma bıraktığım gözyaşları şahitti gerçek olduğuna... Şükürler olsun, dedim, varlığına...
Durup dururken gelmedin ki sen, biliyorum.
Canım, candostum benim, tam 30 yıl olacak yarın..
Öldüğünden haberi yok ki anıların ve rüyaların...
bazen renkleri tam anlamıyla gördüğümü hissediyorum.keskin,olduğu gibi bulanık değil.gokyuzunu de yeryüzünü de...
Bugün;
Genç kız bankta oturmuş, bardağının üçte ikisi buzla dolu kahvesini yudumlarken, denizi seyrediyordu. Genç adam, genç kızın hemen yanında oturmuş, bir eli kızın elinde, sanki dünyanın en güzel manzarasını izliyormuş gibi, genç kıza hayranlıkla b/akıyordu..
Genç adamın parmakları, genç kızın rüzgarda uçuşan saçlarına o kadar zarif hareketlerle dokunuyordu ki, sanki dünyanın en nadide mücevheriydi her bir saç teli ve incitmekten korkuyordu... Genç kız, arada dönüp, dünyanın en güzel gülümsemesini adamın gözlerine sürüyordu.
Aklımdan, dünyanın en güzel sözlerinden biri geçiyordu tam o anda ;
"Bir güzele, güzelliğini hatırlatmak isterdim, aynalardan önce !"
Ahh gençlik! Dedim içimden..
Ahh AŞK...
HİÇlikten önce, sen ne güzel şeysin...
Güneşli Melek
seven sevdiğine kavuşsun. istiyorlarsa tabii...
Son veriyorum satırlarıma
Yazılmıyor ki kararmış sayfalarına
Ne yapıştırılacak gül, ne de resim yok sana
Sevgili falan değil,
Artık sıradan bir deftersin bana :))
Sonra dedim ki .. Zor günler geçirdim sevgilim
Avuç avuç gülmem gerekirken, avuç avuç öldüm
İki gündür yaşıyor, iki gündür yutmuyorum ..Neydi o 15 saat uyumalar
Uyumsuzluklar, iki kelime edememek iki kelime yazamamak
Neyse ki uyandım, iki gündür yazıyorum
Her şeyi unuttum, bu muhiti unutmamışım
E saçmaladığımız da oldu, daha da olacak
Geçiş dönemi sevgilim..Yırttım paçayı
Daha güzel günler beni bekliyor
Merhaba Günlük,
Hayatının ne kadar huzurlu ve mutlu olduğunu görmek beni yazılarını okurken kapıldığım sefil düşüncelerden kurtardı. Güneşli, aydınlık bir sayfada sarılı mavili çiçekler arasında dolaşıp nefis kokular arasında yaşamını seyretmek ne kadar güzeldi. Benden daha gülen bir hikaye kahramanıyla aynı sayfada olman, becerikli, sonsuz güven veren bir inci diş görüntüsüne bakmak sohbet ederken içimde her şey yolunda ezgileri çaldırdı. Canım dostum, bu hitap bana hiç yakışmıyor, benim hiç dostum yok. Neyse kaptan, hayatında istediğin her şeyin olduğunu, gerçekleştiğini sen de fark ediyorsundur. Saçlarının parlaklığını her zaman görebileceğin, işte yanında, evde yanında bir gönüldaş. İnan çok sevindim. Şiirlerde, yazılarda sisli ve karanlık kelimeler arasına karışmış bir şair gözlerini kelimelerde resmederken içimde parçalanan hüzün damlalarına gerek yokmuş. İstediğin hayatın en güzeli bu. Sen de çok iyi görünüyorsun bu hikayede.
Sayın, Çok Değerli Günlük,
Aynalara bakıp kana bulanmış gözlerimi görmek istemiyorum. Seni daha fazla tanımak istemiyorum. Ben kaybediyorum. Devam edemiyorum. Hasta olmak istemiyorum. Tekrar istemiyorum hatırlamak. Zavallı biriyim ben, değmem hiçbir şeye. Sıradanım, senin verdiğin değerler ben olamam. Benim enkazım kimsenin işine yaramaz. Hadi dönelim geri evlerimize...
Öfkeli Günlüğüm,
Seninle iki laf edemiyorum. Hemen sağa sola tükürmeye başlıyorsun. Tahammülün eleştirilere ne kadar da zayıf. Oysaki parmaklarımda daha zehirli ne kelimeler var. Bana borçlu olan cüzdanın hala boş görünüyor. Senin cüzdanın yoktu galiba, öyle hatırlıyorum. Bir tomar parayı cebinden çıkarıp bana vermiştin birkaç kuruşunu.
Birazdan markete gideceğim ve kahvaltı için yeni fırından çıkmış pide alacağım, hafta sonuna özel. Ben yemiyorum malum ekmek metabolizmamı yavaşlatıyor, evdekilere. Parmaklarımın üşümesi geçmiyor, temmuzda ancak. Hep ben yazıyorum. Bak sen de yazmazsan bu son. Kahvaltıda ne yiyorsun, namazını kılıyor musun, dinden imandan çıktın mı, merak ediyorum. Bi de gururundan tükürdüğünü yalamaya üşenen sen, kelimelerine sahip olmazsan ben yokum. Bunca yıl kelimelerinle beynimde olduğunu unutmuyorum.
Ellerinden, hala saygı duymaya devam ederek, öperim, büyüğümsün.
Tatlı masum günlüğüm, hayatının ince kıvrımlarında kara bir bulut gibi dolaştığım için özür dilerim. Güçlü ve kaslı kollarınla sarılıp kemiklerimi çıtırdattığını hissedebiliyorum. Sırtım her zaman sorun çıkarmıştır zaten ağrılarıyla kalbime vurduğu az olmamıştır. Bak hayat ne kadar cömert güneşi ve hala temiz oksijeniyle. Senin günlüğüm, dur bakalım şöyle saçlarını düzeltelim, kravatını da, tamam. Bugün sigarayı bırakıyoruz, gece asla uyanık kalmıyoruz. On birde yatıyorsun ve saat altıda kalkıyorsun. Senden önce ölmek isterim, senede bir defa görsem de varlığın benim için hala çok değerli. Arada bir üstünü karalayıp çiziyorum, hepsi zamanı geri getiremediğimin sıkıntısından. Şimdi ne yapıyoruz, yaşama sakin ve huzurlu bakıyoruz. Ben biraz kazıkladım yere galiba, hantalım da saçlarımın çoğu da beyazladı. Annem benim yaşımdayken anneanneydi. Lise yıllarında Dar Kapı isimli bir kitap okumuştum Gide'nin. Sen de oku tatlım. Bu imtihanı geçmek zorundayız. Öpüyorum ellerinden büyüğümsün.:)
Tatlım, çok tehlikelisin. Korkuyorum.:))
Yine kahır mektubum gelmiş. Akşamdan sırasını bekleyen damlalar zorluyorlar. Evet, her şeye evet. Aşkı tanımamış, en azından karşılıklı olarak, yüreğim acemiydi. Öğütlere sımsıkı bağlı, hile bilmez yüreğim. Kırıp döktüklerim için özür dilerim. Ahlaksız, kötü, kadir kıymet bilmezim. İnsafsız ve anlayışsızım. Bu yüzden hak etmedim bana nehirde taş sektirmeni izlemeyi. Bu yüzden hissettiklerin aşk değildi. Her şey benim hatamdı. O ilk mesajı attırmasına izin vermemeliydim. Hiç doğmamalıydım.
Alaycı taneler kirpiklerimden kaçmaya beynimdeki kelimelerden kaçmaya çalışıyor. Ani bir fırtınayla göz gözü görmeyen şehirde yağmur damlalarıyla yarışıyorlar. Oturduğum sandalyede parke taşlarını saymaya beynimdeki kelimelerden kaçmaya çalışıyorum. Dahaları çok olan acizliğim kaçamıyor. Pırıltılı tozlar gibi üstüme yağıyor elmas parçaları yüzüm tanınmaz. Dünyaya geliş amacımı unutmaktan alıkoymasın beni rüzgarlar. Kılıç keskini kelimeler mantığımı parçalamasın. Eceliyle ölsün beyin hücrelerim, yaşlansınlar biraz.
Sevdiğim Günlük,
Rus yazarları okumak benim gibi duyduğu her acıklı habere ağlayan biri için hiç de iyi bir seçim değil.
Bir günün yaşanmışlığı sığar mı satırlara yada bir ömrün .Belki de bir kaçış içkinliğinin içinde kimsenin bilmesini istemediğin özel duygulardır günlüğün...
Okuduğum edebi mektupların yazarları öyle gizemli hikayeler yazıyorlar ki kahramanlarını hayal etmek zor. Yalnız noktalama işaretlerinden soru işretleri beynimde yer yer üç noktalara dönüşüyor. Noktaların ikisini silmek istiyorum. Nokta koymak istiyorum. Ama kahramanların hayalleri karşıma dikiliyor, gerçekle bağlantımı kesiyor. Beynim buna dayanamaz. Okumayı bırakmalıyım.
Okuduğum edebi mektupların yazarları öyle gizemli hikayeler yazıyorlar ki kahramanlarını hayal etmek zor. Yalnız noktalama işaretlerinden soru işretleri beynimde yer yer üç noktalara dönüşüyor. Noktaların ikisini silmek istiyorum. Nokta koymak istiyorum. Ama kahramanların hayalleri karşıma dikiliyor, gerçekle bağlantımı kesiyor. Beynim buna dayanamaz. Okumayı bırakmalıyım.
Bu sıralar elimde edebi mektuplar var. Başkasına yazılmış mektupları okumak insanın kendisine yazılan mektupları okuması kadar zevkli olabiliyormuş. Tanpınar, Haşim, Ömer Seyfettin....
sevgili günlük,
bugün de bitti
ömürden bir gün daha gitti
kırgın gönül bir gün daha yaklaştı ölüme
Gözlerine dua sürdüm
"Nereye baksam, baktığım yerde bitti masallar!"
Siyah bir kefen misali,
Ömrüme hüznü giydirip,
susabildiğim kadar sustum içimde!
Sustuğum her yerde,
Yine sen aktı tenimden, ılık ılık....
Ve Oluk oluk...
Ömrümü saatlere vurup,
Unuttum saymayı takvimleri,
Kara bulutları asıp kirpiklerime
Usulca Gittin...
Döküldü zamandan, sevdanın taneleri!
Sen;
Alıp yanına kalbimi de,
Güneşin de doğusunda
Dönülmez bir yerdesin şimdi..
"Gidişine inandırmak için yureğimi,
Gözlerine dua sürdüm, dudağın âmin dedi."
Bu gün hayatıma bir nokta koyup devam edebileceğim bir gün…
Kalan ömrümün ilk günü diyebilirim…
Bu bir beklenti değildi Allah biliyor ne kadar kısa hayat o kadar iyi benim için.
Ama diğer yandan bildiğim bir gerçek daha var;
Ölemeyenler yaşıyor ne yazık ki,
Gülemeyenler ağlıyor…
Gidemeyenler kalıyor…
Bir dönem hayatta her şeyi değiştirebileceğini düşünüyor insan,
Bir dönem değiştiremeyeceğini öğreniyor…
Sonrasında hayatın kendisini değiştirebildiğini anlayıp ya o değişime ayak uyduruyor,
Ya da benim gibi hayat devam etse de / bitse de umursamıyor…
Çünkü beklentileri kalmamışsa hayattan,
Hayat tekrardan ibaret oluyor ve ben tekrarları hiç sevmem.
Artık yaptıklarımızı değil bize yapılanları sorgular olduk.
bizler sütten çıkmış ak kaşığı ya...
oysa hep iki tarafı dinlemek sonra değerlendirmek lazım deriz akıl verirken ama bize sıra bize gelince konuştuklarımızı değil düşündüklerimizi uygularız. Bizler düşündüklerimizi hissettiklerimizi yapabiliyorken başkasın da yapabilmesi gerekmez mi?
Kendine yapılmasını istemediğini sende başkasına yapma...
GUNLUK TUTMAK GERKSİZ SONUCTA HER GUN "YALNİZİM" YAZMANİN Bİ ANLAMİ YOK
Günlük yetmez sebepsiz ruhumun daralışlarına....Destan desen belki bir çare fitursuz arayışlara....
oldum olası anlamamışımdır şu günlük işini. ha bi misyonun vardır, bir gezi, bir proje, o süre boyunca yaşadıklarını gördüklerini yazarsın günlüğe ama günlük rutinde ne yazacan arkadaş, yattım kalktım işe gittim geldim vs.
Oldum olası günlüklerin tehlikeli olduğunu düşünürüm. Bir insan kalbindekileri nasıl bir kağıda emanet edebilir ki? Kalbin bir insana emanet edildiğinde bile kırılırken, bir kağıda yazılanlar başkaları tarafından okunduğunda kırılmamak imkansızlaşır.
Elbette suçlu günlük değildir; fütürsuzca içindekileri günlüğe yazanlardır.
herkese günaydın
sana kır sofrası
Edit. Günlüğün adı Fıstıkmış. Ama siz Fıstık Bey diyeceksiniz.
Yazıp yazıp kirleticem buralari günlük. Bu günlük benim. Babam aldı çünkü. Adını da karakaçan koyucam. Vurucam kırbacı. #günlüğeozgurluk #günlükiçinadaletyürüyüşü #günlükeşekdegildir