“Pencereye doğru yürüdü avisto ve kaleminden döküldü su:
Yol boyu gidenin ardından baktı,ardına baktı. Yolların da işi, nehirler gibi akmaktı. Ama yoktu günlerin kitabında ağlamak sayfalara göz yaşı düşürmek yasaktı. Yol ve su… Yalnızca masallarda, Sadece gidenin ardından buluşurdu… Bir gün ben de giderdim ve su gözelerden\ardımdan kavuşurdu… Uzaktı aşk Ölümsüz bir masala kaf dağı kadar uzak…” avisto
kitabın sayfaları çevrilir. gül, günlerce geriye gidip de aldığı mesafenin ancak bir diken boyu olduğunu gördüğünde. güz gülü misali üzgünleşir. ve kendini hiç bahar yaşamamış sayar.
günler geçmek için gelir. düşünür insan. bir ömrün bitmesi için kaç günün geçmesi gerekir.
günler geçer evet. ve bir el tarafından, eller okuyamasın diye kargacık burgacık yazılan şu kitabın sayfaları sırtını geçmişe vermiş, gözü günü gören, yüzü geleceğe dönük hikâyelerle yavaşça dolar. kimi gün, bir kum tanesinin serüvenini, kimi suda yaşayan ateşi, kimi gereğinden fazla bölünen bir kalpten arta kalanı anlatır. her gün bir hikâyede... bir damla rahmetle kabarıp köprüleri atan nehirler, gülüveren güneş, gülü deren masalcı kız, ‘başını taştan taşa’ vuran ‘avare su’, su diye ölüveren üç turunçlar anlatılır.
böyle evet. kitabın önsözünde inle cin, ateşle su, nehirle çöl, yerle gök her biri diri ve kendindedir.
sonsözde ise her biri hem kendi hem diğeridir. sonsözde her hikâye birdir. in cin, ateş su, nehir çöl, yer gök ölebildikleri kadar diridir.
ben buraya bir şey koyacağım noktaya tutunmak isteyen virgül (virgüle tutulmak isteyen nokta) işte şöyle: ( ;)
gül. seni ancak geçmiş zamanda kurulmuş, yüklemi geçmiş zamanla çekimlenmiş süslü cümleler ağlatır. evet. bir gülken. fi tarihinde. kılık değiştirip hangi akla hizmet sümbül olduğunu düşünürsün. böylece. bir gül kalbinin orta yerine nasıl da külden kaleler inşa etmişsin. görürsün.
ve şimdi sesin hep kesik kesik çıkar da uzun cümleler kurmaktan allah’a sığınırsın. gül. bir gülken. ülken ki ona bütün renkler imrenirken. sen mor karelere sığar mıydın? bir düşünsen.
“Pencereye doğru yürüdü avisto ve kaleminden döküldü su:
Yol boyu gidenin ardından baktı,ardına baktı.
Yolların da işi, nehirler gibi akmaktı.
Ama yoktu günlerin kitabında ağlamak sayfalara göz yaşı düşürmek yasaktı.
Yol ve su…
Yalnızca masallarda,
Sadece gidenin ardından buluşurdu…
Bir gün ben de giderdim ve su gözelerden\ardımdan kavuşurdu…
Uzaktı aşk
Ölümsüz bir masala kaf dağı kadar uzak…”
avisto
kitabın sayfaları çevrilir.
gül, günlerce geriye gidip de aldığı mesafenin ancak bir diken boyu olduğunu gördüğünde. güz gülü misali üzgünleşir.
ve kendini hiç bahar yaşamamış sayar.
günler geçmek için gelir.
düşünür insan.
bir ömrün bitmesi için kaç günün geçmesi gerekir.
günler geçer evet. ve bir el tarafından, eller okuyamasın diye kargacık burgacık yazılan şu kitabın sayfaları sırtını geçmişe vermiş, gözü günü gören, yüzü geleceğe dönük hikâyelerle yavaşça dolar. kimi gün, bir kum tanesinin serüvenini, kimi suda yaşayan ateşi, kimi gereğinden fazla bölünen bir kalpten arta kalanı anlatır. her gün bir hikâyede... bir damla rahmetle kabarıp köprüleri atan nehirler, gülüveren güneş, gülü deren masalcı kız, ‘başını taştan taşa’ vuran ‘avare su’, su diye ölüveren üç turunçlar anlatılır.
böyle evet. kitabın önsözünde inle cin, ateşle su, nehirle çöl, yerle gök her biri diri ve kendindedir.
sonsözde ise her biri hem kendi hem diğeridir.
sonsözde her hikâye birdir.
in cin, ateş su, nehir çöl, yer gök
ölebildikleri kadar diridir.
ben buraya bir şey koyacağım
noktaya tutunmak isteyen virgül (virgüle tutulmak isteyen nokta)
işte şöyle:
( ;)
gül. seni ancak geçmiş zamanda kurulmuş, yüklemi geçmiş zamanla çekimlenmiş süslü cümleler ağlatır. evet. bir gülken. fi tarihinde. kılık değiştirip hangi akla hizmet sümbül olduğunu düşünürsün. böylece. bir gül kalbinin orta yerine nasıl da külden kaleler inşa etmişsin. görürsün.
ve şimdi sesin hep kesik kesik çıkar da uzun cümleler kurmaktan allah’a sığınırsın. gül. bir gülken. ülken ki ona bütün renkler imrenirken. sen mor karelere sığar mıydın? bir düşünsen.
gül. geçmiş zamandı. bir unutsan...
'bil ki senin büyüdüğün
bir nice umudu da taşır kendinde
ey gelen gün
ey sabrı bir kozada saklayan'