Diyorsun ki; ben sana gönlümü verdim. İyi de gönül dediğin nedir ki ey sevgili? Ben sana hiç gönlümü verir miyim? Çünkü gönül dediğin toprağa girince toz olur, toprak olur. Ben sana ruhumu veririm. Çünkü ruhum sende sonsuzluk olur...!
ruh ile beden arasında bir köprüdür gönül. böyle bir kelime, başka dillerde nasıl tanımlanmıştır bilmiyorum, ancak nasıl tanımlanırsa tanımlansın benim (bizim) anladığımı ifade edemez gibi geliyor. gönül tekil bir anlam ifade etmez. gönülle bir derdiniz varsa, gönül çevrenizde dolanıyorsa eğer tek kişi değilsinizdir artık. o da vardır. o'nun içinizdeki yansımasıdır gönül. bir bakıma o'nu benliğinize gönül kelimesiyle kabul ettirirsiniz. zordur gönülle uğraşmak, dertlendirir insanı. farklı bir hüznü vardır. ama sizden gitsin de istemezsiniz. çünkü bu melankolidir sizi gönüle bağlayan ve o gittiği zaman, gönülle de bir işiniz kalmaz. kendinizle başbaşa kalırsınız. soyut olmasına rağmen muazzam güçlü bir kelimedir gönül. kendi başına bir roman, bir şiir, bir film olabilir. gönül yarası da vardır mesela. ancak bu yara genelde kapanmaz, kendi elinizle vücudunuza saplanan bir oku nasıl kendiniz çıkaramazsanız, gönüle saplanan oku da öyle çıkaramazsınız. fiziksel bir karşılığı olmadığı için ilacı da yoktur gönülde açılan yaranın. zordur, hassastır ama güzeldir, hem de çok..
sıcak bi yaz gününü ikindiden sonra. bi yamacın dibinde dinleniyorum hava çok sakin dal kıpırdamıyor ama karşımdaki beş altı metre uzağımdaki kuru otların içinde bi kırık saz yaklaşık üç karış boyunda bi sağa bi sola sallanıyor hiç bişeyin kıpırdamadı o sakinlikte o otun sertçe kıpırdaması dikkatimi çekiyor. gidip bakıyorum sazın kırık olan son noktasında kibrit başı kadar siyah bi böcek ve onu sırtının kabuğu ile kafası arasından yani boynundan kıskacıyla sıkmış ve böceği sazdan koparmaya çalışan uzun ayaklı kızıl karınca.böcek can havli ile sazı iyice kavramış bırakmıyor başka gidecek yerde yok .öylece seyrediyorum ve içimden böcek karıncanın rızkı dedim hani hep belgesellerde seyrediyoruz vahşi hayvanlar. küçük yavru hayvanları avladığında bile doğanın dengesi deyip müdahale etmiyorlar ben de o görüntülerden etkilenmiş olmalıyım müdahale etmedim ve tam dönüp gidecekken benim gönlümde gelen merhamet hissi karıncanın damak ve miydesinden gelen histen dahamı az değerli deyiverdim içimden böceği karıncaya zarar vermeden kurtardım. ve o gün bedensel azalarımla gönlümün arasındaki farkları farkettim.
Ey gönül! ! ! ! ! ! ! ! ! ! Ben aşkı çok duydum ama hiç okumadım, bilmem aşka dair süslü laflar, aşkı anlat desen belki anlatamamda ama içimde öyle yaşıyorum ki onu işte o hale de ne senin aklın yeter ne de ilmin.. Hz Mevlana
Gelmez sana bir ziyan bu aşktan gönlüm! Can gitse de korkma, başka bir candır ölüm...
Ey gönül! Anlamayanlar seni üzerler, rahatsız ederler; ...hatta seni deli, divane ederler, elini ayağını bağlarlar. Sen içi tatlı, özlü bir yemişe benzersin, bu yüzden seni hep kırarlar…
Kırılmış, iki yüz parça olmuş gönlü tamir etmek, Allah katında birçok hayır hasenâttan daha yeğdir... Sus! Her kılında iki yüz dil olsa da söylesen, gönül, yine de anlatılamaz.
Ateşle deva bulan gönül,bilmez suyun faydasını, Alışmıştır yanmaya acıtsa da canını. Dilin değildir gönlünün sözcüsü, Herkes bilir,söndürmektir ateşi suyun özgüsü. Duru yüreğe etme yanmayı alışkanlık, ...Yaşasın eğilmeden ebedi bezirganlık. Göz der ki; dil bilmez gönül ateşini, Vardır bazı su,söndürür mahşer ateşini...
Herkesin gönlü tek tek yapılsa, ortada gönül kalmaz, sen de yaparsan, herkese gerek kalmaz.
ölene kadar sorumlusun, gönül bağı kurduğun her şeyden
insan sonradan anlar göze hitap edenle gönüle hitap edenin çok farklı olduğunu.
sadi şirazi
Cehennem gibi olmalı, cehennemi bile yakıp yandıracak bir gönül istemeli… Ki o gönlün önüne iki yüz deniz çıksa, hepsini de yaksın..
Alıştı gönül
Ama
Tükendi ömür...
Bunca yıl herkesten kaçtın
En sonunda buldum sandın
Ansızın içini açtın
Yapma dedim yaptın gönül
Gözleri senden uzaktı
Fark edilmez bir tuzaktı
Sana böylesi yasaktı
Yapma dedim yaptın gönül
O bir yolcu sen bir hancı
Gördüğün en son yalancı
İçinde ki derin sancı
Gitmez dedim kaldı gönül
Sen istedin ben dinledim
Senden ayrı olmaz dedin
En sonunda bende sevdim
Şimdi beni kurtar gönül
Gözlerin bakar da görmez
Ellerin tutar da bilmez
Gece gündüz fark edilmez
Demedim mi sana gönül
Sabahın tam üçündesin
Dertlerin en gücündesin
Hâlâ onun peşindesin
Gitme dedim gittin gönül
Böylesi sevdiğin için
Bir kördüğüm oldu için
Ağlıyorsun için için
Demedim mi sana gönül
Sen istedin ben dinledim
Senden ayrı olmaz dedim
En sonun da bende sevdim
Şimdi beni kurtar gönül
Sevgiye koşmaktır.Zalimin zulmüne engel olmaktır.
Diyorsun ki; ben sana gönlümü verdim.
İyi de gönül dediğin nedir ki ey sevgili?
Ben sana hiç gönlümü verir miyim?
Çünkü gönül dediğin toprağa girince toz olur, toprak olur.
Ben sana ruhumu veririm.
Çünkü ruhum sende sonsuzluk olur...!
GÖNÜL;
Han değil, Dergahtır!
Paldır küldür girip çıkılmaz Günahtır.!
Gönül Çalamazsan Aşk Sazını
Ne Perdeye Dokun Ne Teli Incit
Eğer Çekemezsen Gülün Nazını
Ne Dikene Dokun Ne GÜLÜ incit
(Hz. MEVLANA)
Gönüllerde yaşarsın...Ancak gönlünde sadece birini yaşarsın..
ruh ile beden arasında bir köprüdür gönül.
böyle bir kelime, başka dillerde nasıl tanımlanmıştır bilmiyorum, ancak nasıl tanımlanırsa tanımlansın benim (bizim) anladığımı ifade edemez gibi geliyor.
gönül tekil bir anlam ifade etmez. gönülle bir derdiniz varsa, gönül çevrenizde dolanıyorsa eğer tek kişi değilsinizdir artık. o da vardır. o'nun içinizdeki yansımasıdır gönül. bir bakıma o'nu benliğinize gönül kelimesiyle kabul ettirirsiniz. zordur gönülle uğraşmak, dertlendirir insanı. farklı bir hüznü vardır. ama sizden gitsin de istemezsiniz. çünkü bu melankolidir sizi gönüle bağlayan ve o gittiği zaman, gönülle de bir işiniz kalmaz. kendinizle başbaşa kalırsınız. soyut olmasına rağmen muazzam güçlü bir kelimedir gönül. kendi başına bir roman, bir şiir, bir film olabilir. gönül yarası da vardır mesela. ancak bu yara genelde kapanmaz, kendi elinizle vücudunuza saplanan bir oku nasıl kendiniz çıkaramazsanız, gönüle saplanan oku da öyle çıkaramazsınız. fiziksel bir karşılığı olmadığı için ilacı da yoktur gönülde açılan yaranın. zordur, hassastır ama güzeldir, hem de çok..
sıcak bi yaz gününü ikindiden sonra. bi yamacın dibinde dinleniyorum hava çok sakin dal kıpırdamıyor ama karşımdaki beş altı metre uzağımdaki kuru otların içinde bi kırık saz yaklaşık üç karış boyunda bi sağa bi sola sallanıyor hiç bişeyin kıpırdamadı o sakinlikte o otun sertçe kıpırdaması dikkatimi çekiyor. gidip bakıyorum sazın kırık olan son noktasında kibrit başı kadar siyah bi böcek ve onu sırtının kabuğu ile kafası arasından yani boynundan kıskacıyla sıkmış ve böceği sazdan koparmaya çalışan uzun ayaklı kızıl karınca.böcek can havli ile sazı iyice kavramış bırakmıyor başka gidecek yerde yok .öylece seyrediyorum ve içimden böcek karıncanın rızkı dedim hani hep belgesellerde seyrediyoruz vahşi hayvanlar. küçük yavru hayvanları avladığında bile doğanın dengesi deyip müdahale etmiyorlar ben de o görüntülerden etkilenmiş olmalıyım müdahale etmedim ve tam dönüp gidecekken benim gönlümde gelen merhamet hissi karıncanın damak ve miydesinden gelen histen dahamı az değerli deyiverdim içimden böceği karıncaya zarar vermeden kurtardım. ve o gün bedensel azalarımla gönlümün arasındaki farkları farkettim.
Ey Gönül!
Ne kederlenirsin dünya yanlız sana mi dar?
Bilmezmisin her kışın baharı her gecenin sabahi var...
Gönül dünyan da Allah'ı bulduysan ölüm de güzel ömür de.
Hz. Mevlana
Dediler ki: Gözden Irak Olan Gönülden de Irak Olur... Dedim ki: Gönüle Giren Gözden Irak Olsa Ne Olur..
Mevlâna Celâleddin-i Rûmî
Bir garibsin bu dünya da
Gülme gülme ağla gönül...
(Yunus Emre)
Ey gönül! ! ! ! ! ! ! ! ! !
Ben aşkı çok duydum ama hiç okumadım, bilmem aşka dair süslü laflar, aşkı anlat desen belki anlatamamda ama içimde öyle yaşıyorum ki onu işte o hale de ne senin aklın yeter ne de ilmin.. Hz Mevlana
Gelmez sana bir ziyan bu aşktan gönlüm!
Can gitse de korkma, başka bir candır ölüm...
Ey gönül!
Anlamayanlar seni üzerler, rahatsız ederler;
...hatta seni deli, divane ederler, elini ayağını bağlarlar.
Sen içi tatlı, özlü bir yemişe benzersin,
bu yüzden
seni hep kırarlar…
Hz. Mevlana
Kırılmış, iki yüz parça olmuş gönlü tamir etmek, Allah katında birçok hayır hasenâttan daha yeğdir... Sus! Her kılında iki yüz dil olsa da söylesen, gönül, yine de anlatılamaz.
Hz. Mevlana
Ateşle deva bulan gönül,bilmez suyun faydasını,
Alışmıştır yanmaya acıtsa da canını.
Dilin değildir gönlünün sözcüsü,
Herkes bilir,söndürmektir ateşi suyun özgüsü.
Duru yüreğe etme yanmayı alışkanlık,
...Yaşasın eğilmeden ebedi bezirganlık.
Göz der ki; dil bilmez gönül ateşini,
Vardır bazı su,söndürür mahşer ateşini...
Gönül yapmak gelmiyorsa elinden, bari gönül incinmesin dilinden...
Bilmiyorum benim bu hasta gönlüm de kim var?
Ben SuSuyorum o feryâd edip duruyor!
(Hafız Şirazi)
Ey çığırtkan
Gönlüm!
Sevmekte
pek mahirsin...
ama
Susmasını
beceremezsin! ..
Gönül!
Şimdi sorarım sana, hangi aşk daha büyüktür..?
Anlatılarak DİLE DÜŞEN Mİ? ..
Anlatılmayıp YÜREKDEN DEŞEN Mİ? ? ?
Vefâlı olmaya söz vermemiş miydin?
Niçin sözünde durmayıp cefâ eyledin?
Böyle çabucak yüz çevireceğini bilseydim,
Sana gönül verir miydim?
***Ey gönül kıran!
“İlim ü amel ne fayda
Bir gönül yıktın ise”
Büyük veli Yunus Emre gönlü ne güzel tarif etmiş:
Gönül Çalab’ın tahtı
Çalap gönüle baktı.
İki cihan bedbahtı
Kim gönül yıkar ise...