Gelmedin bir kereden mâda neden Başka hiçbir şeyle gönlüm dolmuyor Razıyım rüyada görsem gelmesen Aşk yanan gözlerde gün hiç sormuyor Uykusuz gözlerde rüya olmuyor
bu ajda var ya bu ajda ne diyim ki ben ona insan bu denli güzel bir sese sahip olup bir de üstüne böyle güzel söyler mi ya? sonra biz de delirelim dinleyip
okulun demir parmaklıklı büyük ve tek bahçe kapısının demirin demire değince ve oynayan paslı vidaların çıkardıkları şangırtılı şungurtulu seslerle irkilip topumuzun peşinden koşturmaya bir an ara verip o tarafa bakıyoruz hepimiz, minik bavuluyla kapıda çocuk kadın karışımı bir yaratık görüyoruz. elinde minik bavuluyla orada durup o da bize bir süre bakıyor. güneşten gözleri kamaşmış kısmak zorunda kalmış, henüz günden solup kararmamış taze yüzü aydınlık, dudaklarında görgülü nazik hal bilir insanların her durumda takınmayı sürdürmeyi başardığı türden bir tebessüm , gözlerindeki şaşkınlığı merakı, geride bıraktığı bilinen hayattan bilinmezliğe gelmiş olmanın telaşını bastıramadığı bakışları ile bakıyor. arkasında eski öğretmenimiz beliriyor, hadi hocanım diyor, o tereddüd ediyor, bize doğru bir iki adım atıyor sonra öndeki binaya girmekte kararlı eski öğretmeni takip ediyor , eski hırpani, kırık dökük okul binamıza giriyorlar. Ders zili çalıyor. itişe kalkışa sınıfa giriyoruz. eski öğretmenimiz bize bu yeni öğretmenimiz olacak zarif kadını tanıtıyor. sesinin görünümünden daha güçlü olduğunu anlıyoruz. bizim her birimizin gözlerine bakarak kendini tanıtıyor. beraber eğitim ve öğretimimize önceki öğretmenimizle kaldığımız yerden aynı kararlılıkla devam edeceğimizi söylüyor. eski öğretmenimiz öğretmen evindeki yeni görevine başlamak için can atarmışcasına bize hızla veda edip sınıftan ayrılıyor. yeni öğretmenimizle baş başa kalıyoruz. hemen olmasa bile zamanla daha iyi birbirimizi tanıyacağımızı söyleyip sırayla kendimizi tanıtmamızı istiyor. ders bitimi bizimle bahçeye çıkıyor, kendisine bahçeyi gezdirmemizi istiyor. zaman içinde yeni öğretmenimizi daha iyi tanıyoruz. nasıl öz veriyle çalıştığını, köylülerin desteği ile eski binayı boyayıp tamir edip daha temiz daha modern, daha ferah daha kullanılır hale getirişine, bunların yapılmasında kendisinin de sadece önderlik etmeyip boya temizlik tuvaletlerin yıkanması, kanalizasyon açılması okula su deposu yapılması ve benzeri her aşamada canla başla çalıştığını ve tüm bunların yanısıra eğitimi öğretimi de hiç aksatmadığını yaşayarak görüyoruz. öğretmenim derslere ne kadar önem veriyorsa belirli günlere değerlerimize gelenek göreneklerimize, bayram özel gün gibi unsurlara da çok değer veriyor ve yaptığı çalışmalarla bize de bunları aşılamaya çalışıyor. okulun çevrenin bahçenin kendi evinin üstünün başının temiz ve özenli olmasına nasıl özeniyorsa bizim de okula tertemiz gelmemizi sağlıyordu, saç tırnak mendil, çorap kontrollerimizi yapıyor ve bunun önemine atıfta bulunuyordu. hasta olanlarımızı mutlaka ziyaret ediyor ve bize de bunu tavsiye ediyordu. zaman zaman bizimle futbol oynar, beden eğitimi derslerinde mutlaka jimnastik yaptırırdı. bize diş fırçalama alışkanlığı kazandırmak için mutlaka her sabah diş fırçalatarak derse başlatırdı.
akşam komşularımızla bir araya geldiğimizde sohbetlerimizde konu bir şekilde öğretmenime gelirdi. onun hakkında anne babalarımız , kısa etek giyiyor, erkeklerle konuşup gülüşüyor diye onu eleştirirlerdi, için için kızardım. onun onların çocuğu olan bizler için bu kadar çabalarken onların onu o şekilde acımasızca yargılamaları olumsuz sözlerle eleştirmeleri gücüme giderdi. çoğu kere ortamı terkeder bazen de dayanamaz öğretmenimi mi çekiştiriyorsunuz diye yüksek sesle diklenirdim. gülüşüp yok yok biz başkasını konuşuyoruz deyip konuyu kapatırlardı. öğretmenim bizimleyken ne kadar neşeli coşkulu ise okul saatleri bitip evine giderken o kadar durgundu. ilk haftalar öyle değildi, gözlerinin içi gülerdi evine ziyarete gittiğimiz ilk günlerde onu öyle tanımıştım. ama zamanla anne babalarımızla konuşurken gülümsemez olmuştu, daha az konuşup sorulara daha kısa cümlelerle cevaplar vermeye başlamıştı. ama aslında bunda onun hakkındaki büyüklerimin yorumlarına bakacak olursa şaşılacak bir şey de yoktu. hakkındaki bu dedikodular mutlak onun da kulağına gitmiş ve o da doğal olarak bu haksız ithamlar karşısında kendini korumaya almak için onlara neşeli sevecen yüzünü göstermemeye başlamıştı. öğretmenimin yakınında olmak çok hoşuma giderdi, ılık bahar akşamlarında tatlı portakal çiçekleri gibi kokardı, elleri yumuşacıktı, saçımı yanağımı okşarken içimi huzur kaplardı. onun yakınında olmak ne kadar hoşuma gitse de çok utanmaktan kendimi alamazdım. bazen hatta evet itiraf ediyorum sık sık ve son zamanlarda her gün onu okul bitiminde evine kadar takip ederdim. onun isteksizce evine gidişini izlemeyi zaman zaman geçeceği yolları önceden tahmin edip tesadüfmüş gibi ortaya çıkıp rastlaşmamızı çok severdim. ben mezun olmuştum. taşımalı sistemle ilçedeki ortaokula başlamıştım. yine de ara ara öğretmenimi okulun duvarlarında izliyordum. bize yaptırdığı gibi jimnastik yaptırdığını, öğrencilerine futbol taktikleri verişini gözlemeyi seviyordum. öğretmenimin tayini çıktı. gelmeyecekti o olmayacaktı her gün o avlu duvarının gerisinde onu izleyemeyecektim. o varlığıyla bir büyüymüş gibi bu köye insanlığa değer katan dokunduğu her şeyi yücelten insan bundan gayri buralarda görünmeyecekti. gidip onu göreceğime, nerede olursa olsun onu bulacağıma dair kendime söz verdim. yüreğim bir parça avunmuştu. elinde küçük bir bavulla köyün ilçeye tek ulaşım aracı olan sabah minübüsüne binmek üzere yolun kenarında bekliyordu. gözleri dalgındı, yorgundu, omuzları düşüktü evet yormuştuk öğretmenimi oysa ne yorulmak bilmez bir kadındı. koştum. sarılmak istedim, sarılamadım, büyümüş ergen bir delikanlı olmuştum, öğretmenimi zor durumda bırakmak istemedim, bir gören olsa dedikodu edebilirdi, zaten müsaitlerdi buna. öğretmenim bizi unutmayın dedim. sizi çok seviyoruz dedim. öyle güzel güldü ki canım öğretmenim, hep gülsene gülüşün hiç geçmese ilk günlerde olduğu gibi. bavulunu almak istedim vermek istemedi ama ben zorlayıp aldım.beraber beklemeye başladık, onu güldürmek istiyordum, buradan mutlu ayrılmasını istiyordum. yaptığımız bazı muzurlukları anlattım. yine o iyk günlerdeki coşkun şen şakrak haline büründü, dolmuş geldi, yanına oturuverdim, parasını almayıp ben şoföre uzattım, elime vurdu, öğrencinin parası haramdır dedi, cebime biraz para sıkıştırdı, çok utandım, o kırk dakika hiç bitmeseydi ben orada hep o tatlı huzurda kalsaydım, sıcak tatlı portakal çiçeği kokusunu hep duyumsasaydım. gözlerine tüm cesaretimi toplayıp bakabilmiştim bir ara. mutlu mu diye evet o da mutluydu. ve ama bitmişti, yol bitmişti minibüs durdu indik eğildi bana sarıldı, gözleri dolu doluydu, ağlamayın öğretmenim siz hep gülün diye ben çok çalışacağım dedim biz çok çalışacağız siz hep gülün olur mu tamam dedi, koca bir kahkaha patlattı arkasına dönüp bakmadan yoluna devam etti. biliyorum dönse baksa ağlasa gidemeyecekti gitmeliydi oysa yeni yerlerde yeni yüreklere yeni filizler kondurmalıydı mutluluk iyi dokunuş sevgi öz veri filizleri öğretmenim
eskiden mekanların şarkıların bir ruhu vardı. bir yerden geçerken burda şunu şunu yapmıştık derdik, unutamazdık. o mekan artık bizimdi. ya o şarkılar. şarkıcılar nasıl da baştan ayağa bir duruş bir tavır bir haldiler. nuket duru dedin mi bi duracaksın kristal kadehlerden billur sular içmek gibiydi sesi, nefesi, sıcak kumlarda kavrulmak üzereyken geliveren tatlı bir meltem esintisiydi adeta. her şarkısı ayrı bir durak ayrı bir serinleme ayrı bir ferahlık samime sanay vardı güzide kasacı gülşen kutlu gönül akkor, nur yoldaş, her biri ayrı birer duyguya yoldaştılar sahi. bediha akartürk le coşar emel sayın ile ağlardık. bir huzurdular bil hakkın ve ahmet özhanla her dem güçlenir, barış manço cem karacayla enerji dolar, orhan hakalmaz ile neşelenirken bülent ersoyla demlenirerol evginle dinlenirdik. oysa şimdi pantolonunu sevdim çöz onu bebeğime kadar geldik, bir ilk bahar sabahı aşktan kör olmuş halde çılgın gibi koşacakken birden bire yatağa atıverilen manitalarla doldu dağarcıklarımız yyedeğin yedeği sevgililerle baydık
Gecenin tenhasına bir söz bırak bende öyle bir şey söyle ki sadece sen ve ben anlayalım demeyi çağrıştırıyor. Çünkü geceleyin tenha yerlerde sadece aynı kaderi paylaşanlar buluşur.
adına bakıp bu platformu sadece gece yazılabilecek bir yer sanmayın dostlar ben hayatı hep tenha bir gece tadında sakin ve dingin yaşayabilenlerden olduğum için en kalabalıklarda en civcivli saatlerde ruhum sığınacak bir huzur bir sessizlik bulabildiği için olsa gerek hep ıssız sessiz gece modunda rölantide bir hayattır benimkisi
izlemek istediğim film filistine veda bu filmi izlemeden ölmek istemiyorum. insanın hayatında izlemesi gereken filmler vardır mesela çöl arslanı böyledir filistine veda böyledir alpaçino antony quin ve daha niceleri zamana düşülen şerhtir onlar
sabahın huzruna hatrına gelsin bu şarkı
Gelmedin bir kereden mâda neden
Başka hiçbir şeyle gönlüm dolmuyor
Razıyım rüyada görsem gelmesen
Aşk yanan gözlerde gün hiç sormuyor
Uykusuz gözlerde rüya olmuyor
ve tabii ki bir de bu
tam da bu
bu ajda var ya bu ajda
ne diyim ki ben ona
insan bu denli güzel bir sese sahip olup bir de üstüne böyle güzel söyler mi ya?
sonra biz de delirelim dinleyip
ve bir de bu var
bu şarkıyı
dinlemelere doyamıyorum desem abartmış mı olurum.
bakışından yakaladım seni
duruşundan
su gibi akışından sesinin
ağaçlar kuşlar cümle bulutlar geçti
hüznünden yakaladım seni
saçlarımda eski zaman karıncaları
ve ilk ışıkları çeşmeleri
..........
..........
Arif Ay
nasıl bir huzur ve yaşayakalma halidir bu ey rabbim
okulun demir parmaklıklı büyük ve tek bahçe kapısının demirin demire değince ve oynayan paslı vidaların çıkardıkları şangırtılı şungurtulu seslerle irkilip topumuzun peşinden koşturmaya bir an ara verip o tarafa bakıyoruz hepimiz, minik bavuluyla kapıda çocuk kadın karışımı bir yaratık görüyoruz.
elinde minik bavuluyla orada durup o da bize bir süre bakıyor. güneşten gözleri kamaşmış kısmak zorunda kalmış, henüz günden solup kararmamış taze yüzü aydınlık, dudaklarında görgülü nazik hal bilir insanların her durumda takınmayı sürdürmeyi başardığı türden bir tebessüm , gözlerindeki şaşkınlığı merakı, geride bıraktığı bilinen hayattan bilinmezliğe gelmiş olmanın telaşını bastıramadığı bakışları ile bakıyor.
arkasında eski öğretmenimiz beliriyor, hadi hocanım diyor, o tereddüd ediyor, bize doğru bir iki adım atıyor sonra öndeki binaya girmekte kararlı eski öğretmeni takip ediyor , eski hırpani, kırık dökük okul binamıza giriyorlar.
Ders zili çalıyor.
itişe kalkışa sınıfa giriyoruz.
eski öğretmenimiz bize bu yeni öğretmenimiz olacak zarif kadını tanıtıyor.
sesinin görünümünden daha güçlü olduğunu anlıyoruz.
bizim her birimizin gözlerine bakarak kendini tanıtıyor.
beraber eğitim ve öğretimimize önceki öğretmenimizle kaldığımız yerden aynı kararlılıkla devam edeceğimizi söylüyor.
eski öğretmenimiz öğretmen evindeki yeni görevine başlamak için can atarmışcasına bize hızla veda edip sınıftan ayrılıyor.
yeni öğretmenimizle baş başa kalıyoruz.
hemen olmasa bile zamanla daha iyi birbirimizi tanıyacağımızı söyleyip sırayla kendimizi tanıtmamızı istiyor. ders bitimi bizimle bahçeye çıkıyor, kendisine bahçeyi gezdirmemizi istiyor.
zaman içinde yeni öğretmenimizi daha iyi tanıyoruz.
nasıl öz veriyle çalıştığını, köylülerin desteği ile eski binayı boyayıp tamir edip daha temiz daha modern, daha ferah daha kullanılır hale getirişine, bunların yapılmasında kendisinin de sadece önderlik etmeyip boya temizlik tuvaletlerin yıkanması, kanalizasyon açılması
okula su deposu yapılması ve benzeri
her aşamada canla başla çalıştığını ve tüm bunların yanısıra eğitimi öğretimi de hiç aksatmadığını yaşayarak görüyoruz.
öğretmenim derslere ne kadar önem veriyorsa belirli günlere değerlerimize gelenek göreneklerimize, bayram özel gün gibi unsurlara da çok değer veriyor ve yaptığı çalışmalarla bize de bunları aşılamaya çalışıyor.
okulun çevrenin bahçenin kendi evinin üstünün başının temiz ve özenli olmasına nasıl özeniyorsa bizim de okula tertemiz gelmemizi sağlıyordu, saç tırnak mendil, çorap kontrollerimizi yapıyor ve bunun önemine atıfta bulunuyordu. hasta olanlarımızı mutlaka ziyaret ediyor ve bize de bunu tavsiye ediyordu.
zaman zaman bizimle futbol oynar, beden eğitimi derslerinde mutlaka jimnastik yaptırırdı.
bize diş fırçalama alışkanlığı kazandırmak için mutlaka her sabah diş fırçalatarak derse başlatırdı.
akşam komşularımızla bir araya geldiğimizde sohbetlerimizde konu bir şekilde öğretmenime gelirdi.
onun hakkında anne babalarımız , kısa etek giyiyor, erkeklerle konuşup gülüşüyor diye onu eleştirirlerdi,
için için kızardım. onun onların çocuğu olan bizler için bu kadar çabalarken onların onu o şekilde acımasızca yargılamaları olumsuz sözlerle eleştirmeleri gücüme giderdi. çoğu kere ortamı terkeder bazen de dayanamaz öğretmenimi mi çekiştiriyorsunuz diye yüksek sesle diklenirdim. gülüşüp yok yok biz başkasını konuşuyoruz deyip konuyu kapatırlardı.
öğretmenim bizimleyken ne kadar neşeli coşkulu ise okul saatleri bitip evine giderken o kadar durgundu. ilk haftalar öyle değildi, gözlerinin içi gülerdi evine ziyarete gittiğimiz ilk günlerde onu öyle tanımıştım.
ama zamanla anne babalarımızla konuşurken gülümsemez olmuştu, daha az konuşup sorulara daha kısa cümlelerle cevaplar vermeye başlamıştı. ama aslında bunda onun hakkındaki büyüklerimin yorumlarına bakacak olursa şaşılacak bir şey de yoktu.
hakkındaki bu dedikodular mutlak onun da kulağına gitmiş ve o da doğal olarak bu haksız ithamlar karşısında kendini korumaya almak için onlara neşeli sevecen yüzünü göstermemeye başlamıştı.
öğretmenimin yakınında olmak çok hoşuma giderdi, ılık bahar akşamlarında tatlı portakal çiçekleri gibi kokardı,
elleri yumuşacıktı, saçımı yanağımı okşarken içimi huzur kaplardı. onun yakınında olmak ne kadar hoşuma gitse de çok utanmaktan kendimi alamazdım.
bazen hatta evet itiraf ediyorum sık sık ve son zamanlarda her gün onu okul bitiminde evine kadar takip ederdim.
onun isteksizce evine gidişini izlemeyi zaman zaman geçeceği yolları önceden tahmin edip tesadüfmüş gibi ortaya çıkıp rastlaşmamızı çok severdim.
ben mezun olmuştum.
taşımalı sistemle ilçedeki ortaokula başlamıştım.
yine de ara ara öğretmenimi okulun duvarlarında izliyordum.
bize yaptırdığı gibi jimnastik yaptırdığını, öğrencilerine futbol taktikleri verişini gözlemeyi seviyordum.
öğretmenimin tayini çıktı. gelmeyecekti
o olmayacaktı
her gün o avlu duvarının gerisinde onu izleyemeyecektim.
o varlığıyla bir büyüymüş gibi bu köye insanlığa değer katan dokunduğu her şeyi yücelten insan bundan gayri buralarda görünmeyecekti.
gidip onu göreceğime, nerede olursa olsun onu bulacağıma dair kendime söz verdim.
yüreğim bir parça avunmuştu.
elinde küçük bir bavulla köyün ilçeye tek ulaşım aracı olan sabah minübüsüne binmek üzere yolun kenarında bekliyordu.
gözleri dalgındı, yorgundu, omuzları düşüktü
evet yormuştuk öğretmenimi
oysa ne yorulmak bilmez bir kadındı.
koştum.
sarılmak istedim, sarılamadım, büyümüş ergen bir delikanlı olmuştum, öğretmenimi zor durumda bırakmak istemedim, bir gören olsa dedikodu edebilirdi, zaten müsaitlerdi buna.
öğretmenim bizi unutmayın dedim. sizi çok seviyoruz dedim. öyle güzel güldü ki
canım öğretmenim, hep gülsene
gülüşün hiç geçmese
ilk günlerde olduğu gibi.
bavulunu almak istedim vermek istemedi ama ben zorlayıp aldım.beraber beklemeye başladık, onu güldürmek istiyordum, buradan mutlu ayrılmasını istiyordum.
yaptığımız bazı muzurlukları anlattım. yine o iyk günlerdeki coşkun şen şakrak haline büründü, dolmuş geldi, yanına oturuverdim, parasını almayıp ben şoföre uzattım, elime vurdu, öğrencinin parası haramdır dedi, cebime biraz para sıkıştırdı, çok utandım, o kırk dakika hiç bitmeseydi
ben orada hep o tatlı huzurda kalsaydım, sıcak tatlı portakal çiçeği kokusunu hep duyumsasaydım.
gözlerine tüm cesaretimi toplayıp bakabilmiştim bir ara.
mutlu mu diye
evet o da mutluydu.
ve ama bitmişti,
yol bitmişti
minibüs durdu
indik
eğildi bana sarıldı, gözleri dolu doluydu, ağlamayın öğretmenim
siz hep gülün diye ben çok çalışacağım dedim
biz çok çalışacağız
siz hep gülün olur mu
tamam dedi, koca bir kahkaha patlattı
arkasına dönüp bakmadan yoluna devam etti.
biliyorum
dönse
baksa
ağlasa
gidemeyecekti
gitmeliydi oysa
yeni yerlerde yeni yüreklere
yeni filizler kondurmalıydı
mutluluk iyi dokunuş
sevgi
öz veri filizleri
öğretmenim
nasıl bir huzursun sen
eskiden mekanların şarkıların bir ruhu vardı.
bir yerden geçerken burda şunu şunu yapmıştık derdik, unutamazdık.
o mekan artık bizimdi.
ya o şarkılar.
şarkıcılar
nasıl da baştan ayağa bir duruş bir tavır bir haldiler.
nuket duru dedin mi bi duracaksın
kristal kadehlerden billur sular içmek gibiydi sesi, nefesi, sıcak kumlarda kavrulmak üzereyken geliveren tatlı bir meltem esintisiydi adeta.
her şarkısı ayrı bir durak ayrı bir serinleme ayrı bir ferahlık
samime sanay vardı
güzide kasacı
gülşen kutlu
gönül akkor, nur yoldaş, her biri ayrı birer duyguya yoldaştılar sahi.
bediha akartürk le coşar
emel sayın ile ağlardık.
bir huzurdular bil hakkın
ve ahmet özhanla her dem güçlenir, barış manço cem karacayla enerji dolar, orhan hakalmaz ile neşelenirken bülent ersoyla demlenirerol evginle dinlenirdik.
oysa şimdi
pantolonunu sevdim çöz onu bebeğime kadar geldik,
bir ilk bahar sabahı aşktan kör olmuş halde çılgın gibi koşacakken birden bire yatağa atıverilen manitalarla doldu dağarcıklarımız
yyedeğin yedeği sevgililerle baydık
evliya çelebiden seyahatname adlı kitabını okuyorum.
müthiş bir dönem kitabı
ehli huzur olmak için birebir.
güçlü kadınlar
güçlü yorumlar
mühürlenmiş zamanlar
mecit aktürk
şiir muhteşem
paymaşım içinçok teşekkürler.
bizi bu güzellikle buluşturduğunuz için.
Gecenin tenhasına bir söz bırak bende öyle bir şey söyle ki sadece sen ve ben anlayalım demeyi çağrıştırıyor. Çünkü geceleyin tenha yerlerde sadece aynı kaderi paylaşanlar buluşur.
bu şarkı benden kendime gelsin
adına bakıp bu platformu sadece gece yazılabilecek bir yer sanmayın dostlar
ben hayatı hep tenha bir gece tadında sakin ve dingin yaşayabilenlerden olduğum için
en kalabalıklarda en civcivli saatlerde ruhum sığınacak bir huzur bir sessizlik bulabildiği için olsa gerek hep ıssız sessiz gece modunda rölantide bir hayattır benimkisi
izlemek istediğim film
filistine veda
bu filmi izlemeden ölmek istemiyorum.
insanın hayatında izlemesi gereken filmler vardır
mesela çöl arslanı böyledir
filistine veda böyledir
alpaçino antony quin
ve daha niceleri
zamana düşülen şerhtir onlar
nasıl içten nasıl güzel bir yorum
nasıl temiz bir ses
muhteşem bir ses yaaaaa
ve bir de bu ağıt gibi inceden inceye bir sızlanma gibi sakin ama yoğun şarkı var
yedi yirmidört bu sahneleri izleyebilirim