Hedef, Doğu'da 'kış olimpiyatları' İstanbul Ticaret Odası tarafından, 'Türkiye'de Kış Turizmi ve Dağ Geliştirme Projeleri' konulu toplantı İTO'da yapıldı. Fransa Alpleri'nde dağ geliştirme projeleri deneyimleri ve Torino Kış Olimpiyatları'nın bölgeye kazanımlarının ele alındığı toplantıya, Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinden milletvekilleri, valiler, belediye başkanları da katıldı
Toplantının açılışında konuşan Yalçıntaş, Doğu Anadolu kış turizmi projesinin özünde, bölgenin tarihi, turistik, coğrafi değerlerinin ekonomik değerlere dönüştürülmesinin bulunduğunu söyledi. Bölgedeki değerlerin ekonomik değerlere dönüştürülmesi sağlandığında bunun bir kartopu etkisi yapacağına inandığını belirten Yalçıntaş, 'Turizmin bir kartopu etkisi yapacağına inanıyorum. Hayalimiz, hedefimiz kış olimpiyatlarını Türkiye'de, o bölgede yapabilmek. Bu niyetle çıktık, bugün projede belli bir noktaya geldik' dedi.
'BAŞBAKAN PROJEYE SICAK BAKIYOR' Projeyle ilgili teşvik paketi oluşturarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüştüklerini ve Başbakan'ın projeye sıcak baktığını kaydeden Yalçıntaş, onay çıktıktan sonra projenin önünde hiçbir engel kalmayacağını ifade etti.
Oturumu yöneten AK Parti Erzurum Milletvekili Prof. Dr. Mustafa Ilıcalı da, Doğu Anadolu ifadesinin Karadeniz ve diğer bölgeleri de içerdiğini ifade etti. Bölgede 3 bin metre yüksekliğin üzerinde 120 dağ bulunduğuna, büyük nehirlerin, akarsuların bu dağlardan çıktığına işaret eden Ilıcalı, büyük potansiyele rağmen yeteri kadar bu dağlardan yararlanılamadığını ifade etti. Bölge milletvekilleri olarak projeye destek verdiklerini bildiren Ilıcalı, Alpler'deki dağ geliştirme projelerinin Fransa, İtalya ve İsviçre'ye sağladığı katma değerlere dikkat çekti. Ülkenin en önemli sorunun kalkınmışlık olduğunu vurgulayan Ilıcalı, kurtuluş mücadelesinde zor şartlarda büyük savaşlar kazanan Türkiye'nin, bölgenin ekonomik kalkınmasını da sağlayabileceğini vurguladı.
Daha sonra, ünlü yabancı uzmanlar konu ile ilgili deneyimlerini aktardılar.
Atatürk Üniversitesi'nin tarihçesi Türkiye Cumhuriyeti'nin önemli rüyalarından birinin gerçekleşmesidir. Cumhuriyet'in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk 1 Kasım 1937 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yasama yılını açış konuşmasında Doğu Anadolu'da büyük bir üniversite kurmanın gereğini ifade ederek, bu husustaki çalışmaları başlatma talimatı vermiştir. Atatürk'ün ölümünün ardından bu çalışmalara 12 yıl ara verildikten sonra konu,1950 yılında tekrar gündeme getirildi. 1951 yılında oluşturulan bir komisyon Doğu Üniversitesi'nin Erzurum'da kurulmasını önerdi. 1954 yılında çıkarılan 6373 Sayılı Kanunla bu üniversitenin adının Atatürk Üniversitesi olması kararlaştırıldı. Aynı yıl Amerika Birleşik Devletleri A.I.D. (USAID) teşkilatı aracılığı sonucu Atatürk üniversitesi Nebraska Üniversitesi ile eşleştirilmiştir ve işbirliği anlaşması imzalanmıştır. Nebraska Üniversitesi Türkiye delegasyonu tarafından 1 Kasım 1954 de Atatürk Üniversitenin gelişmesi hakkında rapor hazırlamıştır. Delegasyon ilk olarak Ziraat, Fen Edebiyat, Mühendislik ve Mimarlık bölümlerinin açılmasında ve gerek duyuldukca ilave bölümlerin açılmasında hem fikir olmuştur.
Neden Atatürk Üniversitesi?
İki üniversite arasındaki ilişki fakülteler arasında karşılıklı yararlı fikirlerin alınıp verilmesi fikrini taşımaktadır. Nebraska ve Türkiyenin doğusu bir çok ortak yanlara sahiptir. Her iki bölge de farklı tahıl ve hayvancılık gibi ziraat ekonomisine bağımlıdır. Nebraska, Türkiyenin doğusu gibi gıda yöntem endüstrileri ve sulamalı ziraate bağlı potansiyel problemlere hitabetmeye yönelmiştir. Türkiye’de ki araştırmacılar Türkiyenin doğu bölgesinin ziraat ekonomisinin geliştirilmesi problemini aşabilme ile karşı karşıya kalmışlardır. Buna benzer olarak, Nebraska araştırmacıları da ziraata bağlı ekonominin uygulanabilirliğini sürdürmek ile karşı karşıyaydı. Her iki üniversite, Türkiye ve Nebraskanın tam ekonomik potansiyellerine ulaşabilmek için iyi eğitilmiş ve eğitimli genç bilimcilere, öğretmenlere ve işletmeci idarecilere olan gerekliliğine cevap vermek zorundaydılar.
Atatürk üniversitesinin genç öğretim üyeleri Birleşik Devletlerde farklı araştırmalar yapma olanağını sunan kardeş üniversitenin teknik ve akademik tecrübelerinden yararlanmıştır. Üniversitenin kuruluş tarihi olan 1957 den itibaren 14 yıl boyunca maddi olarak USAID tarafından karşılanan 50 adet uzun-dönem görev kadrosu Nebraska personeli tarafından doldurulmuştur. Fakültedeki kadrolar 1968’e kadar Türk personeli tarafından doldurulmuş ve Atatürk Üniversitenin gelişmesine çok zaman ayıran Nebraska personeli açısından Üniversitenin tam bir Türk kurumu olarak olgunlaşması için gitme zamanı gelmişti.
Üniversite Akademik Birimleri ve Sayıları Atatürk Üniversitesi 17 fakülte, 5 yüksek okul, 15 meslek yüksek okulu, 6 enstitü ve 16 araştırma merkezinden oluşmaktadır.
Fakülteler: Ziraat Fakültesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, İktisadi ve İdarî Bilimler Fakültesi, Tıp Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, İlahiyat Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, İletişim Fakültesi, Eczacılık Fakültesi, Veteriner Fakültesi.
Ağrı Eğitim Fakültesi, Bayburt Eğitim Fakültesi, Erzincan Hukuk Fakültesi, Erzincan Eğitim Fakültesi, Erzincan Fen-Edebiyat Fakültesi.
Yüksek Okullar: Hemşirelik Yüksek Okulu, Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu, Erzurum Sağlık Yüksek Okulu, Erzincan Sağlık Yüksek Okulu, Ağrı Sağlık Yüksek Okulu.
Meslek Yüksek Okulları: Erzurum Meslek Yüksek Okulu, Erzurum Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Ağrı Meslek Yüksek Okulu, Aşkale Meslek Yüksek Okulu, Bayburt Meslek Yüksek Okulu, Erzincan İlahiyat Meslek Yüksek Okulu, Erzincan Meslek Yüksek Okulu, Hınıs Meslek Yüksek Okulu, İspir Hamza Polat Meslek Yüksek Okulu, Kelkit Aydın Doğan Meslek Yüksek Okulu, Narman Meslek Yüksek Okulu, Oltu Meslek Yüksek Okulu, Pasinler Meslek Yüksek Okulu, Refahiye Meslek Yüksek Okulu ve Tercan Meslek Yüksek Okulu.
Enstitüler: Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü, Güzel Sanatlar Enstitüsü, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkiyat Araştırma Enstitüsü.
Araştırma Merkezleri ve Kuruluş Yılları: Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi (1978) , Çevre Sorunları Araştırma Merkezi (1978) , Bilgisayar Bilimleri Araştırma ve Uygulama Merkezi (1997) , Üniversite-Sanayi İşbirliği Geliştirme Merkezi (1988) , Deprem Araştırma Merkezi (1989) , Avrupa Birliği İlişkileri Araştırma Merkezi (1989) , Dil Eğitimi Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi (1993) , Biyoteknoloji Araştırma Merkezi (1995) , Deneysel Tıp Uygulama ve Araştırma Merkezi (1996) , Tıbbî Aromatik Bitki ve İlaç Araştırma Merkezi (1998) , Türk - Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi (2000) , Stratejik Araştırmalar Merkezi (2002) , Girişimcilik Araştırma ve Uygulama Merkezi (2005) , Halıcılık Eğitim Merkezi (1962) , Organ Nakli Eğitim Araştırma ve Uygulama Merkezi (2005) , Türk Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi (2005) , İbrahim Hakkı Araştırma Merkezi (1993) .
Öğrenci Sayısı ve Dağılımı Atatürk Üniversitesi, 2005-2006 öğretim yılı itibariyle 41.613 öğrenciye eğitim vermektedir. 1958 yılında Ziraat ve Fen-Edebiyat Fakülteleriyle kurulan Üniversitenin, yıllık periyotlara göre incelendiğinde, yeni fakülteler, yüksek okullar ve meslek yüksek okullarının açılmasıyla öğrenci sayısının arttığı görülmektedir. Lisans öğrencilerinin sayısındaki bu artışa paralel olarak lisansüstü öğrenci sayısında da artış gözlenmektedir. Enstitüler bazında bir inceleme yapıldığında ise Fen Bilimleri ve Sosyal Bilimler Enstitüsünde öğrenci sayılarının arttığı görülmektedir (EK– 3) .
Atatürk Üniversitesi günümüzde şehirin en önemli kaynaklarından biridir. Kuruluşundan bu yana doğu bölgesinde eğitimsel ve kültürel temsilcilik görevi yapmıştır.
Bu meşaleyi yakmak için büyük coşku, heyecan ve gayret gösterenleri şükranla anıyoruz:
Cumhurbaşkanlarımız: Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK Celal BAYAR
Başbakan: Adnan MENDERES
Milli Eğitim Bakanları: Tevfik İLERİ Prof. Rıfkı Salim BURÇAK Celal YARDIMCI
Nebraska Üniversitesi Rektörü: Professor Clifford M. HARDIN
Ve bütün Atatürk Üniversitesinin yerleşkesi için sembolik fiyatlarla arazilerini veren veya bağışta bulunan, Erzurumlular ile katkıları olan tüm kişi, kurum ve kuruluşlar.
Erzurumlu şair Sadeddin Akatay ‘Bar’ dan 'Yüzyılların ardından Kopup gelen bir vakar ' diye bahseder. 1948’de Anadolu’yu dolaşan İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Sir Davit Kelly Erzurum’da “Bar” tutan gençleri izler ve hayranlığını “Bana heyecanlı bir kuvvet ve kudret tesiri verdi” diye ifade eder... Büyükşehir Dergisi, izleyenleri büyüleyen ‘Bar’ı makamlarıyla irdeledi. Sonuç çarpıcı...
Büyükşehir Dergisi'nin ilk sayısının 'Araştırma' bölümünde mertlik, yiğitlik ve kahramanlığın ön plana çıktığı Erzurum Barlarını farklı bir yönü ile ele aldık. Erzurumlu şair Sadettin Akatay'ın dizelerinde 'Yüzyılların ardından kopup gelen bir vakar ' diyerek altını çizdiği 'Bar' ın pek incelenmeyen makamını irdeledik. Genellikle güftenin bulunmadığı Erzurum erkek barlarının tamamına yakını Hüseyni makamında. Kadın oyunlarının bir bölümü ise yine Hüseyni makamını içeriyor. Nedir Bu Hüseyni makamı? Müzik otoriteleri, Hüseyni makamı için şu ifadeleri kullanıyorlar: 'Dünya yüzünde nerede Türk varsa, orada Hüseyni makamı vardır. Meşhur Yemen Türküsü de Hüseyni'dir. Sarı gelin Türküsü on zamanlı Aksak Semâi usulüyle ölçülmüştür. Bu usûl, Azeri Kültür Dairesine giren bölgelerde bilinir ve uygulanır. Yemen Türküsü'nün usûlü de Aksak Semai'dir. Hüseyni makamını ve Aksak Semai usûlünü Türk olmayanlar çalamaz, söyleyemez, besteleyemez. Özenen olursa bozarlar. Şark dünyasındaki en yakın milletler için bile bu yargımız geçerlidir. Hatta bize göre ana makam niteliğindedir. Bazı kaynaklar, Harzemşahlar devletinin büyük hükümdarı Hüseyin Baykara'nın düzenlediği şiir ve musiki toplantılarına daha sonraları Hüseyin Baykara Meclisi adını vermişlerdir. Makamın adı buradan gelir.' Bar, bulunduğu muhitin insanının tabiatını dile getirirler. Erzurum bar oyunları 3, 5, 7, 9 kişi ile oynanmaktadır. Genellikle ayakta oynanmakta olan bu oyunlarda, dadaşlar özel ve geleneksel kıyafetleri ile elele tutuşurlar. Başta bulunan dadaşa Başbarı, sonda bulunan dadaşa da Son veya Poççık denir. Oyunların figürel özelliklerine göre, dadaşların birbirlerine sıkı sıkıya duruş ve oynamalarına kapalı bar, parmak uçlarından tutularak seyrekçe oynamalarına da açık bar denilir. Çalgı olarak davul, zurna kullanılır. BAR VE MAKAMLARI Başbar: Açık oynanır, güftesi yoktur. Bestede başlangıç ve son ayrı olmak üzere iki tür müzik vardır. Hüseyni makamındadır. Bu oyun dadaşın, ağır başlı, zevk ehli, eğlencede laubalilikten ziyade ağır başlı ve vakarlı olduğunu gösterir. İkinci Bar: Kapalı barlardandır. Güftesi yoktur. Hüseyni makamındadır. Dadaşların birbirlerine gönülden gönüle bağlı, birlik ve uyum içinde olduklarını ifade eder. Sekme (Tikine) : Güftesi yoktur. Hüseyni makamındadır. Dadaşın, yerine göre çok hareketli, fakat şuurlu ve müşterek sonuca ulaşma iradesini temsil eder. İkinci Aşırma: Güftesi yoktur. Hüseyni makamındadır. Dadaşların savaşta ve barışta hareket halinde, iş hayatında birlik ve beraberlik içinde olduklarını ifade eder. Nari: Güftesi vardır. Açık bardır. Hüseyni makamındadır. Dadaşın zevki selim, aşk, sevgi yaşantılarının ecdattan gelen hasletlerini çevreye aktarma duygularını sembolize eder. Koçeri: İki motif halinde oynanmaktadır. Birinci kısmın figürü de aynıdır. Aynı zamanda her kısmın müzik besteleri de ayrı ayrı özelliktedir. Hüzzam makamındadır. Birinci kısım kapalı, ikinci kısım açıktır. Adından da anlaşıldığı gibi, dadaşların savaşlara gönüllü katıldığını ve kahramanca döğüşmeden zevk aldıklarını sembolize etmektedir. Güftesi yoktur.
bardır. Güftesi yoktur. Hüseyni makamındadır. Temirağa isimli ritmik oyunları ile meşhur bir dadaştan alındığı rivayet edilen bu bar, cesaret ve kahramanlığı sembolize eder. Tamzara: Güftesi yoktur. Hüseyni makamındadır. Yarı kapalı, yarı açık oynanmaktadır. Bu oyun Erzurum köylerinde, şehirde olduğundan başka bir takım figürler ekleyerek oynanmaktadır. Dadaşın beden ve kafa güçlülüğünü ifade etmektedir. Tavuk Barı: Hüseyni makamındadır. Güftesi yoktur. Menşeinin Orta Asya olduğu söylenir.
Felek: Açık oynanır. Hüseyni makamındadır. Güftesi vardır. Çingeneler: Açık oynanır. Güftesi yoktur. Rast makamındadır. Uzundere: Açık oynanır. Güftesi yoktur. Hicaz makamındadır. Daldalar: Kapalı oyunlardandır. Hüseyni makamındadır. Güftesi vardır. Yayvan: iki kısım halinde oynanır. iki çeşit figür birleşerek bir bütün teşkil eder. Birinci kısım kapalıdır. Hüseyni makamında olan müzikle oynanır. Bu barın bitiminde içlerinden ikisi ortaya çıkar, diğerleri dışarda seyirci kalırlar. Bu oyunda pala ve kılıç kullanılır. Hancer Barı: iki kişi ile oynanır. Hüseyni makamındadır. Son bölümde melodi ve ritm değişir. Birinci kısımda düello halindeki dadaşlar, ikinci kısımda birbirlerini affederek, kusuru bağışlama ve hoşgörülü ruh yapısı içinde neşeli gösteri halinde oynarlar. Kadın barları Kavak: Gelin ve kızların elele tutuşarak oynadıkları bir oyundur. Güftesi vardır. Hüseyni makamındadır. Çift beyaz güvercin: Açık ve kapalı olarak oynanır. Güftesi vardır. Hüseyni makamındadır. Çember: Çember oyunu aynı ekip tarafından oynanır. Hüseyni makamındadır. Güftesi vardır. Döne: Hüseyni makamındadır. Güftesi vardır. Söylenerek ve çalgı eşliğinde oynanır. Hari: Hüseyni makamındadır. Güftesi vardır. Söylenerek ve çalgı eşliğinde oynanır. Çarşıda üzüm kara: Güftesi vardır. Çalgılar ve diğer oyunlarda olduğu gibi aynıdır. Sallama: Güftesi yoktur. Ekip tarafından yalnız çalgılarla oynanmaktadır. Mendilimde kişmiş ile badem var: Güftesi vardır. Aynı çalgılarla oynanır. Tortumun eğmeleri: Hüseyni makamındadır. Çalgılar aynıdır. Tortum ilçesine mahsustur. Aşşahtan gelirem: Hüseyni makamındadır. Aynı çalgılarla oynanır. Güftesi vardır. Köylü kızı: İki kişi tarafından oynanır. Bir köylü kızının günlük hayatını anlatan taklidi bir oyundur. Güftesi vardır.
Bir zamanların meşhur ipek yolu üzerinde yer alması, zengin Batıya ve Anadolu'ya açılan kapı olması, stratejik değeri ve ticari potansiyeliyle Erzurum, tarihin her döneminde, önemli bir şehir olma özelliği taşımıştır. Söz konusu özellikler nedeniyle Erzurum, pek çok ülkenin ve bölgesel hakimiyet peşinde koşan büyük devletlerin ilgi odağı olmaktan, haliyle büyük sevinçler olduğu kadar çok büyük acılar yaşamaktan kurtulamamıştır. Urartular, Kimerler, Medler, Persler, Partlar, Romalılar, Bizanslılar, Sasaniler, Araplar, Selçuklular, Moğollar, İlhanlılar, Safaviler, Osmanlılar ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu şehrin üzerinde kartal kanatlarını hep bu nedenle cömertçe açmış, ele geçirmek ve elde tutmak için, can, kan, acı ve hesapsız maddi kaynak olan her türlü bedeli cömertçe ödemekten çekinmemiştir. Osmanlılar, devletin ekonomik gidişatının en kötü olduğu zamanlarda bile, Rusların tarihi emellerine karşı duracak, Doğudaki en önemli kale şehir olan Erzurum'un savunulması amacıyla, büyük paralar harcamış ve şehrin etrafına tabyalar inşa ettirmiştir. Döneminin padişah adlarıyla anılan Topdağı tabyalarının meşhurları, Aziziye ve Mecidiye, işte bu, Tanzimat döneminin yadigârıdır. Ahali tabyası, Kiremitlik, Deveboynu istihkâm ve tabyaları, hepsi de Kırım Savaşı'ndan sonra projelendirilmiş ve 93 Harbi olarak tarihi geçen ünlü 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'na kadar, aralıklarla, adeta yaz kış denmeden çalışılarak, inşa edilmiştir. Bu tabya ve istihkâmların inşaatına Erzurum halkı kağnılarıyla taş taşıyarak, tabya duvarlarının yapımında, temellerin ve hendeklerin kazılmasında, ustalık ve işçilik yaparak, maddi ve manevi pek çok emek sarf etmiştir. Şehrin ebediyen Müslüman Türklerin bir yurdu olarak kalmasını sağlamak maksadıyla halk, askerin yanında cepheden cepheye koşmuştur. 1829, 1854, ve nihayet 1877-1878 ve 1914 savaşlarıyla Erzurum insanı, -Aziziye savunmasında olduğu gibi; gerektiğinde kadın, çocuk ve yaşlıları da cephelere koşarak- nizamî askerin yanında, Ruslara karşı cansiperane mücadele etmiş, destanlar yaratmıştır. Bu özelliğiyle de bir asker-şehir vasfı kazanmıştır. Mensubu olduğu milletin ve devletin kaderiyle yakından ilgili olduğunu hissetmesi, milli ve manevi refleksini güçlendirmiş, sorumluluğunu artırmıştır. İşte bu tarihi durum, Erzurum'u, iz düşümü günümüzde de süren, manevi bakımdan derinlikli bir şehir kılmıştır. Fırat topraklarının yarattığı heyecan 93 Harbi'nde sözleşmeli hekim olarak Erzurum'a gelen ve yaralı asker ve subaylarımıza bakan, daha sonra 'Kızılay Emri Altında Plevne ve Erzurum' adlı kitapta hatıralarını toplayan Charles S. Ryan, Fırat nehrinin başlangıcı olan bu topraklara adımını attığında dini bir vecdle sarsıldığını belirterek, şunları yazıyor: 'Geçidin tepesinde (Kop dağ) denilen mevkide bir saat durduk. Bu mevkiden tepeleri, vadileri aşarak uzak dağların tepelerine ulaşan muazzam bir manzara görünüyordu. Önümüzde, ta uzaklarda, ismi gönlümüzde heyecan ürpertisi uyandıran bir nehrin gümüş şeridi vardı. Bu, 'o büyük nehirdi, Fırat nehri' idi!
Ve önümüzde ovaya bakarken, adeta bir hayat nidasıyla şu hakikati hatırladık: o anda, Cennet Bahçesi (Garden of Eden) in bulunduğu söylenen topraklara bakıyorduk! ..' (s.185) Bizim için maalesef sadece yıldırıcı uzun kış şartlarının yaşandığı, bir Doğu Anadolu yayla şehri olan Erzurum ve onun konumlandığı plato, Hıristiyan kültüründe Cennet bahçelerinin bulunduğu gizemli bir bölgedir. Yahudi dini inanışı ise bu topraklara, arz-ı mevud (vaat edilmiş topraklar) arazisi nazarıyla bakmakta ve Rab Yahova'nın Nil'den Fırat'a kadar olan coğrafi bölgeyi, üzerinde yaşayan milletlerle birlikte, İsrail oğullarına verdiğini savunmaktadır.-Ki, muharref Tevrat'ın iddiasına göre, zaten, arz-ı mev'ud halkları da, Tanrı'nın üstün nitelikli kulları olan İsrail oğullarına sunulmuş hizmetçilerdir.Aramoğulları için de bu bölge manevi bir ana rahmidir; Ermeni milleti, bu topraklarda neşvünema bulacak ve Ermeni krallığı yeniden bu topraklarda bir yıldız gibi, parlayacaktır! Öyle anlaşılıyor ki, Erzurum'un çektiği ve neredeyse tamamı ucuza giden o muazzam acıların kaynağında bu kadim kültürlerin vebali önemli yer tutmaktadır. Öyle ya; Cennet, kimin iştahını kabartmaz ki! .. İslami inanış da bölgeye kendi yorumunu getirmiştir: Soğuk gözelerinden Fırat'ın ilk parıltılı sularının kaynadığı Dumlu dağını 'mübarek' sıfatıyla anmış ve dağın zirvesindeki, el sokulmaz soğukluktaki bir billur gözesine de 'Dumluyu mübareke' tesmiyesini yakıştırarak, bu gözeyi Fırat'ın kaynağı bilmiş ve her ilk baharda coşkuyla kaynayan suyunun, Cennet'ten oluklanarak aktığını vehmetmiştir. Tarihin gölgesi… Erzurum, Cumhuriyet'in kurulduğu günlerden beri bir sulh ve barış toprağı olsa da, tarihin gölgesi şehrin üzerinde etkisini sürdürmektedir. Ermenilerin bu şehirle ilgili iddiaları bitmiş değildir. Hıristiyan ve Yahudilerin nazari dikkati de her zaman Erzurum'un üzerinde olmuşt
PALANDÖKEN KAYAK MERKEZİ PİSTLER ve GONDOL LİFTLER.. PİSTLER: Palandökende günde toplam 32 bin kişinin kayak yapabileceği, uluslararası yarışmalar hatta kış olimpiyatlarının düzenlenebileceği, 6 bin kişinin doğrudan istihdam edilebileceği bir kapasiteye sahiptir. Palandöken Kayak Merkezindeki pistler dünyanın en uzun ve dik kayak pistleri arasında yer almaktadır. En uzun pisti 13 km. olan kayak pistlerinin toplam uzunluğu 28 km.yi bulmaktadır. Palandöken Dağı’nda yaklaşık 12 (Doğal) pist var. Bu pistlerin her biri farklı zorluk seviyelerinde. En zoru Ejder Pisti; Uluslararası Kayak Federasyonu’ndan da tescilli. Pistin 3125 metredeki zirvesinde.Başlangıç yeriyle varış noktası arasındaki yükseklik farkı 1000 m. olan Palandöken'de Slalom ve Büyük Slalom yarışmaları için 2 adet tescilli Kayak Pisti mevcuttur. (Ejder Pisti ve Kapıkaya Pisti) .
Palandökende günde toplam 32 bin kişinin kayak yapabileceği, uluslararası yarışmalar hatta kış olimpiyatlarının düzenlenebileceği ve 6 bin kişinin doğrudan istihdam edilebileceği bir kapasiteye sahiptir.
Palandöken, Doğu’nun en popüler kayak merkezi. Hatta Türkiye’nin en iyi ilk üç kayak merkezinden birisidir. Yüksek irtifa, kaliteli kar, uzun kış, Palandöken’de sınırsız kayak keyfi sunuyor. Kayak zamanı kasımdan mayısa kadar tam altı ay sürüyor. Normal kış şartlarında iki ya da üç metre kar kalınlığı var. İkliminden dolayı da bu süre boyunca, kar kalitesi ‘toz kar’ özelliğini koruyor. Palandöken Kayak Merkezi’nin 3125 metrelik pisti, Türkiye’nin en yüksek rakımlı pisti. Ayrıca 3125 metreden 2100 metre rakıma, hiç durmadan kayarak inmek mümkün. 27 No’lu pist, sekiz kilometreye varan uzunluğuyla, Türkiye’nin en uzun pistlerinden. Palandöken’de snowboard’cular için de ezilmemiş, doğal pistler var. Bu pistlere teleski ya da telesiyejlerle ulaşılıyor.
Palandöken’in özelliklerinden biri de uçak, otobüs ya da trenden indiğiniz andan itibaren, 20 dakika içinde, pist ve otellere ulaşabiliyorsunuz. Çünkü Palandöken Kayak Merkezi, Erzurum’a sadece 13 kilometre uzaklıkta. Bu yol en sert hava koşullarında bile, her zaman ulaşıma açıktır.
Palandöken de Çeşitli kategorilerde kayak ve snowboard yarışmaları ile kar festivalleri de düzenlenmektedir. Ayrıca dağda 5 yıldızlı otellerin yanısıra kayak evi, günübirlik tesisler ve lokantalar bulunmaktadır. Kayak malzemesi kiralama hizmetleri verilmektedir ayrıca amatör kayakçılar için kayak hocalarından derslerde alınabilmektedir.
2009 Winter Universiade oyunlarına aday olan kentimiz Avusturya' nın Innbursk kentinde yapılan tanıtımdan sonra seçimleri kaybetmiş olmasına rağmen palandöken dağının tüm dünya tarafından tanınmasını sağlamıştır. Erzurum Valisi Celalettin Güvenç in destekleri ile aynı yarışmanın 2011 yılına ait adaylık çalışmalarına başlanmıştır.
Babuş: Ördek Bahtavar : Mutlu, mesut bahtiyar Bayahıt: Demin, biraz önce Beleş: Bedava, karşılıksız Belevürt: Tahmin, mukayese Bıdılanmak: Kendi kendine konuşmak Bıldır: Geçen güz Bilibili: Kazları ve ördekleri çağırırken söylenir Bir oki: Allah'tan ki şu var ki Bocuzlamak: Küsmek Böğürme: Hayvanların bağırması Bunculah: Bu kadar
Cıscıvlak: Çırılçıplak Cellobello: Ayak takımı, sıradan kimseler Cencir: Çok çelimsiz, sıska çocuk Cemre: Cereme, riziko Cıbıl: Az giyinmiş, çıplak fukara Cico: En güzel en iyisi Çıfıt: Kötü kalpli, kuşkulu Çığız: Oyunbozan Cırboğa : Yaramaz, huysuz küçük çocuk Cılh: Bozulmuş yumurta Cıncıklamak:Çimdikler gibi tırmalamak Cırbağa: Ufak tefek, küçük Cırnah: Tırnak Cıvıh: Sulu Cincevat : Zeki fakat güvenilmez
Dadah: Çocuk Maması Dardük: Daracık Elbise Day Durmak: Bebeğin Ayakta Durabilmesi Dazlamak: İnce Eleyip Sık Dokumak Debertmek: Kurcalamak Ortaya Çıkarmak Deh: At ve Eşeği Yürütmek İçin Söylenir Densiz: Saygısız Münasebetsiz Dıbız: Tüysüz, Kel, Dazlak Kafa Dıllo: Külhabeyi Serseri Dımbıltı: Davul, Def, Darbuka gibi vurgulu çalgılar Dınaz: Alaya Alma Dındıklama: Çok Ağır İş Yapma Dıngıl Mıngıl: Karma Karışık Dıngılım Usul: Yerine Oturmamış Oynak Dıravanci: Aç Gözlü, Dilenci Yaradılışlı Dırçik Atmak: Hoplaya Zıplaya Yürümek Dırlamak: Gereksiz Yere Konuşmak Dıreş: Uzun Boylu Dızdığın Dızdığı: Birkaç Uzak Göbekten Akraba Dızdız: Çok Ağlayan Çocuk Diya: İşte Şurada Dummak: Suya Dalmak Dümsük: Yumruk
Ecik-Ecük: Kasık Efilefil: Rüzgarın Serin Serin Esmesi Eke: Çok Bilmiş Elebele: Şöyle Böyle Endek Döndek: Evirip Çevirmek Eycemen: İyice Esaslı Biçimde
Farfara: Saf, Çocuk Yaratılışlı Fanmaz: Uslanmaz Fenikmek: Telaşlanmak Fesat: Karıştırıcı Fıhfıhlamak: Kaynamak Fıldır Fıldır: Gözleri Kırpmadan Dikkatli Dikkatli Bakmak Fırt: Yudum Fıs: Boş Fıstik: Tekme Atma Fiddoz: Alımlı Çalımlı Fingirdemek: Oynamak Fit: Ödeşmek Fitlemek: Karıştırmak Fitleşmek: Anlaşmak Fitne: Karıştırıcı, Fesat
Gak Kulak: İri Kulak Gamo: Kibirli, Gururlu, Kendini Beğenmiş
Gıdırgıdır: Çekememek, Hazmedememek Gıdıl: Kısa Boylu Gıjgırdamak: Bir Şeye Yeltenmek Gıncıltmak: İncitmek Gındıllamak: Yuvarlanmak Gında Dönmek: Takla Atmak Gırgıt: Cimri Gorbagor: Azap Görmeye Layık Ölü Gucur: Cüce Gudik: Köpek Yavrusu Gulluk: Karakol, Polis Kulübesi Guzzikli: Kamburu Olan
Haman: Hemen Henek: Şaka Hıllık: Çoban Köpeği Hınik: Genizden Konuşan, Burnundan Konuşan Hınk Mınk Etmek: Şaşkınlıktan Dili Dolaşmak Hırlı: Doğru Güvenilir Yaramaz Hışır: Çok Yorgun Hışırık: Ufak Dolu Tanesi Horata: Dedikodu Hotulamak: Çekememek, Çekiştirmek Hoyrat: Sevimsiz Hudik: Tedirginlik
Karakura: Kabus Karmançorman: Birbirine Karışma Katakolli: Yağcılık Yapma Kelek: Güvenilir Olmayan Kunkul: Tavuğun Tepeliği Kırtik: Parça Kelloş: Dazlak Kıtmır: Kısa Burunlu Kokor: Çocukları Korkutmak İçin Kullanılan Korkuluk
Lazot: Mısır Lılığ: Rafadan Yumurta Lıvır: Geveze Loloz: Havada Aç Loşo: İri Dudaklı
Malamat: Rezil Mangıldamak: Ses Çıkarmak meymene: Gayet Soğukkanlı Mıllıhci: Yüze Gülen Mırlamak: Dırıltı Etmek Gevezelik Etmek
Nanaher: İriyarı Nemkor: Nankör Nıhız: Cimri
Oho: Sığırları Durdurmak İçin Kullanılan Ses Oşo: Köpek Odovs: Mandaları Durdurmak İçin Kullanılan Ses
Öbelek: Yüksek Yer Pahıl: Kıskanç Paton: Biçimsiz, İrice Payhırmak: Yüzüne Karşı Bağırmak Perikmek: Alıştığı Yere Yabancı Olmak Pılıpırtı: Çul, Çaput Eski Eşya Pırh Etmek: Aniden Gülmek Pısılamak: Fısıldaşmak Portlak: Dışarıya Fırlamış, Çıkık
Vesvese: Evhamlı Kuruntulu Vıcırgan: Kokan Vıdı Vıdı: Aralıksız Konuşan Vih: Vuy Anam Vığır Vığır: Kesilmeden Ağlayan Bebek Vırt Etmek: Bir Sözü Ağzına Sakız Etmek Vırışıh: Görgüsüz
Yello: Hafif Meşref, Kendini Taşıyamayan Yelloz: Züğürt, Fakir, Kimsesiz Yangır Yungur: Abuk Sabuk
Zehlenmek: Alay Etmek Zıbarmak: Saygısızca Yatıp Uyumak Zımbıtı: Çeşitli Çalgıların Bir Arada Çıkardığı Sesler Zırzımbık: Bir Cismin Önemsiz Parçası Zotlama: Bilemek
Erzurum’un geçmişi M.Ö. 4000 yıllarına tarihlenmektedir. Karaz, Pulur, Güzelova ve Soshöyük’te yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen bulgular Erzurum ve çevresinin çok eski ve önemli yerleşim yeri olduğunu ortaya koymuştur. Tarihin en eski devirlerinden itibaren değişik kavim ve milletlerin hakimiyetine giren Erzurum, kültür varlıkları açısından zengin bir geçmişe sahiptir.
Hurriler, Urartular, İskitler, Medler, Persler, Araplar, İranlılar, Sasaniler, Romalılar ve Bizanslılar dönemimini yaşayan Erzurum, 5. Yüzyıldan 10. Yüzyılın sonuna kadar, Bizanslılar, Romalılar ve Araplar arasında birkaç kez el değiştirmiştir. Bu dönemlere ait, Erzurum ve çevresinde çok sayıda kale, kilise, manastır topluluğu, kaya mezarlığı, arkeolojik sitler yapı kalıntıları bulunmaktadır.
1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Bizans Hakimiyeti’ne son verilerek, şehir Alparslan’ın akıncı arkadaşlarından Saltuk Bey’in yönetimine verilmiştir. Böylece Türk çağının başladığı Erzurum’da sırası ile Saltukoğulları, Selçuklular ve İlhanlılar döneminde bir taraftan şehirde imar faaliyetleri devam ederken, diğer taraftan inşa edilen cami, medrese, kümbet ve köprülerle Erzurum bir kültür ve sanat kenti haline gelmiştir.
Oğuz soyunun aydınlığını bugüne taşıyan, Anadolu’nun en eski Üniversitelerinden Yakutiye ve Çifte Minareli Medrese, 12-14 yy. da Erzurum’da Türk Mimarlık kültürünün ne kadar canlı ve kuvvetli olduğunu göstermektedir.
1514 Yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılan Erzurum’un esaslı bir biçimde imari Kanuni döneminde yapılmıştır. Devrinin birer sosyal ve kültürel kurumu olan zaviyeler, tekkeler ve medreselerin yanı sıra çok sayıda cami, han, hamam,çeşme ve köprü inşa edilmiştir. Siyasi istikrarın sağlanmasına bağlı olarak gelişen refah, nüfus artışını da beraberinde getirmiştir. 16. yy. dan itibaren şehrin, surların dışına taşması ile birlikte, yeni camiler inşa edilmiş, yapılan bu camilerin çevresinde mahalleler teşekkül etmiştir. Erzurum’un eski mahalleleri isimlerini camilerden almaktadır.
Camileri, medreseleri, kümbetleri, türbeleri, hanları, hamamları, çeşmeleri, köprüleri ve tabyaları ile Erzurum, Selçuklu ve Osmanlı şehirlerinin güzel bir örneğini teşkil etmektedir. Kale, Ulu Cami, Üç Kümbetler, Çifte Minareli Medrese, Lala Mustafa Paşa Camii ve Rüstem Paşa Bedesteni şehrin merkezi yapıları arasında yer almaktadır.
Saltuklu, Selçuklu, İlhanlı ve Osmanlı dönemlerine ait tarihi eserleriyle oldukça zengin bir mimarlık kültürüne sahip olan
Erzurum, yüzlerce yılın imbiğinden süzülerek günümüze ulaşan ve bugün de canlı bir biçimde yaşayan halk türküleri, halk oyunları, el sanatları, yemekleri, gelenek ve görenekleriyle de zengin bir kültür mirasına sahiptir.
Doğu Anadolu’nun yüksek yaylası olan Erzurum binlerce yıl önce parlayıp sönen eski medeniyetlerin bir kavşak yeri olduğu gibi, insanlık tarihinde, en eski çağlardan beri eşine az rastlanılan medeniyetlere sahip olmuştur.
Erzurum yaylası ile merkezi şehir ve ulu kalesinin tarihte tanınmış şu beş adı taşıdığı görülmüştür.
1- Karanitis/ Karanitide/ Garin/ Karin-Kalak-Karun(Yunan, Bizans, Roma kaynaklarında, Ermeni ve Gürcü tarihlerinde) ,
2- Theodosiopolis (Bizans dönemi) ,
3- Kali- Kala (k) , (Kali/Han Şehri İslam kaynaklarında) ,
5- Erzen- Rum/ Erzen-ir-rüm ve Erzurum (Selçuklu, İlhanlı, Akkoyunlu, Osmanlı döneminde) ,
Erzurum ve çevresi özellikle Kalkolitik ve eski Tunç çağından itibaren yoğun iskana ve siyasi olaylara tanık olmuştur. Bunun sebebi en eski çağlardan beri önemli ticari ve askeri yolların kavşak noktasında yer alması, zengin akarsu ağını bünyesinde bulundurması ve doğal savunma zeminine sahip olmasıdır. Çevredeki sert iklim şartlarına rağmen dağ silsileleri ve akarsu boylarındaki verimli ovalar, tarıma ve bilhassa hayvancılığa uygun bir ortam oluşturmuştur.
Anadolu’ya yönelik Türk akınları ve bilhassa Doğu Anadolu ile Kafkasya ‘ da yurt tutma çabaları islamiyetten çok daha eski tarihlere inmektedir. M.Ö. VII. YY.da Kafkasya, Azerbaycan ve Doğu Anadolu Saka Türkleri (İskitler) ile Persler arasında paylaşılamayan bir ülke olduğu görülür.
M.Ö. IV. Binde köklü bir kültürün orijin bölgesini oluşturan Erzurum ve çevresine Hurriler, Hayasalılar ve Urartu Krallıkları sırasıyla hakim olmuşlar, muhtemelen Hititler, Kimmerler ve İskitler de (Saka Türkleri) kısa bir süre kalmışlardı.
395-398 yılları arasında cereyan eden Hun Türklerinin, Doğu Anadolu, Erzurum ve Fırat vadisine yönelik fetihleri tarihte Anadolu’ya ilk akınları olması açısından önemlidir.
Bizans İmparatorluğu (Doğu Roma-395-1453) devrinde İran’dan Sasanilerin Doğu Anadolu’ ya saldırıları neticesi Theodosiopolis (Erzurum) 502 yılında Sasanilerin işgaline maruz kalmış, ancak 531 yılında tekrar ele geçirilmiştir. Çünkü strateji ve ticari siyaset bakımından çok önemli bir bölge olan Erzurum’a sahip olmak Bizans için her zamankinden büyük önem taşıyordu. Bizanslılar Erzurum’da su kemerleri, Kale’yi, Büyük Kilise’yi yaptırmış, Erzurum’u yeni baştan imar ettirmiştir.
Halife Osman zamanında (651) Habib B. Mesleme komutasındaki İslam Ordusu Doğu Aanadolu topraklarını ele geçirmiştir ancak uzun süre Erzurum’da hakim olamamıştır. Halife Mansur zamanında 756 yılında Kalikala’yı (Erzurum) fethetmiştir. Ancak, Bizans İmparatoru tekrar işgal etmiştir. 3. Abbasi halifesi El-Mehdi zamanında Ermeniyye valisi olan Yezid, 799 yılında Kaikala’dan çıkarak, Bizans’a sefer düzenlenmiştir.
Erzurum, Müslüman arapların eline geçtikten sonra Hıristiyan ahalinin bir kısmı şehirden uzaklaştı. Erzurum’a yerleşen arap kumandanları burasını Bizans’a karşı bir gana üssü haline getirdiler.
949 yılında Bizanslıların Kalikala’yı (Erzurum) yeniden işgal ettikleri, surlarını yıktıkları görülmüştür.
Müslümanların elinden çıkan Teodosipolis (Erzurum) Bizans İmparatorluğu’nun themalarından birinin merkezi olmuş ve doğudan gelecek islam akıncılarına karşı, yeniden tahkim edilmiştir.
26 Ağustos 1071 Malazgirt Savaşı ile Alp Arslan’ın kesin zaferi sonucu Bizansın son seddi de yıkıldı. Türkmenlerin Türkleştirme ve yeni bir vatan haline getirme idealinde Erzurum bir hareket noktasıydı. Alparslan, Erzurum ve havalisini Saltuk beyliğine vermiştir. Saltuklular Erzurum Bölgesine Türklük vasfını kazandırmıştır. Saltuklular bölgede Anadolu’nun kapılarını korumakta ve Türkistan’dan gelen Türk göç yollarını açık tutmakta idiler.
Anadolu’nun manen zayıf olduğu bir dönemi fırsat bilen ve Alaeddin Keyhubad’ın ölümünden (1237) Türk hudutlarını yoklayan Moğollar Ermeni ve Gürcülerden sonra Erzurum’u ele geçirerek halkını kılıçtan kırmış yağma, tahrip edip, ganimet ve sirlerle dönmüşlerdir. Selçuklu ordusu, 1243 yılında Kösedağ bozgununa uğrayınca Anadolu Selçuklu topraklarında Moğol hakimiyeti başlamıştır.
Anadolu Selçuklu Devleti 1308’de tarih sahnesinden çekilmiştir. Zaten Erzurum ve çevresi Selçuklu yönetiminde olmasına rağmen İran ve Azerbaycan’da Moğolların yerini almış olan İlhanlı Hükümdarları tarafından yönetilmiştir. İlhanlılar zamanında Erzurum kültürel, siyasi, ticari ve sosyal hayatta büyük bir gelişme kaydetmiştir. Bu döneminin en önemli eseri Yakutiye Medresesi’ dir.
İlhanlıların yıkılışı üzerine meydana gelen karışıklıklar sonrası Erzurum ve çevresi Sutay Noyan’ın oğlu Emirhan Togay tarafından ele geçirildi. Hacı Togay’ın oğlu Emir Hasan Erzurum-Tebriz yolu üzerinde Pasin ovasına hakim tepe üzerinde sıcak su kaynaklarına yakın, Avnik, Micingerol, Horosan ve Erzurum yollarını kontrol eden bu kaleye “Hasankale” denilmiştir.
Çobanların hakimiyeti (Emir Çoban’ın torunu Şeyh Hasan 1340’da Erzurum’a geldi.) esnasında kalan en önemli Mimari anıt Çoban Köprüsü’dür.
1336-1432 yılları arasında Erzurum’da Eratnalılar ve Celayirlilerin hakimiyeti görülmüştür.
Yıldırım Beyazıt’ın çağdaşı olan Timur Karakoyunlu Türkmenlerinin ülkesini istila etmiş, nihayet Erzurum’u almıştır. Timur; Avnik Kalesi, Hasankale’yi ele geçirmişti. Timur; 1400’de ve 1402’de Anadolu’ya girerken, yine Erzurum’dan geçmiştir.
Karakoyunlu İskender (1402-1438) ile Akkoyunluların savaşı Erzurum’un sosyal, siyasi ve iktisadi yapısını bozmuştur.
Erzurum 1473-1478 yılları arasında Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’a bağlı kalmıştır.
Şah İsmail 1502’de İran’ın tamamını kontrolü altına alması ile Safevi devleti kurulmuş oldu. Şah İsmail (1502-1514) Erzurum Sultaniye arasında Tebriz’i aldıktan sonra yerli ahaliye çok zulüm yaptı, servetlerini ellerinden aldı., halkı mezhep değiştirmeye zorladı. Doğu Anadolu ahalisi bölgeyi terk ederek iç bölgelere çekildi. Erzurum, Erzincan, Van ve Tebriz gibi kültür ve medeniyetin gözde şehirleri harabeye çevrildi.
Erzurum, Hasankale, Avnik, Kağızman ve Kars gibi yerler Yavuz Sultan Selim’in gelişine kadar (1514) Şah İsmail’in hakimiyeti altında kaldı. Çaldıran zaferi ile Yavuz Sultan Selim Erzurum, Bayburt, Kamalı, Erzincan taraflarını Osmanlı sınırlarına katmıştır.
Erzurum’da Dulkadırlı Mehmet Bey, Ferhatpaşa Beylerbeyliği ilklerdir. 1577’de başlayıp 12 yıl süren Osmanlı-İran harplerinde Erzurum, Osmanlı ordularının topladığı erzak ve mühimmatını yığdığı başlıca ihmal, hareket üssü olarak kaldı.Bu arada Erzurum’da bulunan yeniçeriler baskı, zulüm ve yolsuzlukla halkı bezdirdi.
Kanunsuz vergiler halkı İstanbul’a başvurmasına yol açtı.
1821’ de Osmanlı Devleti’nin gerileme döneminde İran’lılar Erzurum’a yürümüş Pasin Ovasına kadar gelmişlerdi.
Rusya 1828’de Ruslar Erzurum’a kadar geldi., 1829’da Erzurum’u ele geçirdi. Erzurum Ermenileri ve gürcüleri Ruslara yardım etti. Edirne antlaşması ile Ruslar Erzurum’u Osmanlılara geri vermek zorunda kaldı, ancak 3 aylık Rus İşgali büyük zarar verdi.
Osmanlı devrinde Erzurum Eyaleti 14 sancaktan ibaretti.
Kültür Erzurumun mutfağı[2] Anadolu'nun her yöresinin kendine ait yöresel bir mutfağı vardır. Erzurum'da zengin bir mutfak kültürüne sahiptir.Bunlardan lor dolması, kadayıf dolması, özel yapılmış su böreği, ayran aşı ve cağ kebabı bu mutfağın baş yemekleridir. Erzurum'a yolu düşenlere bu yemekleri, özellikle Tortum Cağ kebabını tatmalarını tavsiye edelir.
Erzurum'da oynanan halk danslarına Bar denir. Bar' ın tarihçesi çok eskilere Orta Asya' da Altay kavimlerine kadar uzanır. Erzurum halk oyunlar erkek ve kadınlarca ayrı ayrı oynanır. Atatürk Üniversitesi halk oyunları ile Erzurum halk oyunlar ve türküleri derneği bar ekibi çeşitli uluslararası halk dansları festivallerinde birincili ödülleri almışlardır. Bar oyunu mertlik ve yiğitlik sembolüdür. Erzurum ayrıca zengin bir halk türküleri kaynağına sahiptir.
Erzurum El Sanatları[3] Erzurum kuyumculuğu ve Oltu Taşı işlemeciliği ile ünlüdür. Yarı değerli taş olan [[Oltu Taşı]] (kehribar) Erzurum'a özgüdür Altın ve gümüş ile birlikte Oltu Taşından kadınlar için bilezik, gerdanlık, broş, küpe, saç tokası ve tarağı yapılırken, erkekler için tespih, ağızlık, yüzük, vb. eşya imal edilmektedir. Bu ürünlerin satıldığı yer Rüstem Paşa Bedesteni'dir. Taşhan olarak ta adlandırılan bu eser Kanuni Sultan Süleyman'ın sadrazamı Rüstem Paşa tarafında yaptırılmıştır. Osmanlı mimarisinin özelliklerini taşıyan iki katlı bina halen çarşı olarak kullanılmaktadır.
Coğrafi Özellikleri Anadolu'da deniz seviyesinden 1959 metre yükseklikteki tek büyük yerleşim yeri olan Erzurum yüksek bir yaylanın güney batı bölümünde yer alır. Yerleşme alanı yer yer 2000 metreye kadar yükselen bir ova üzerinde bulunur. Bölge kuzeyde Dumlu, güneyde Palandöken dağları ile çevrilmiştir. Buradan geçen İpek Yolu ve verimli ovaları bölgenin tarih boyunca yerleşme alanı olarak seçilmesinde önemli rol oynamıştır. Bu arada yer yer şiddetli depremlere maruz kalan şehir ve çevresi önemli ölçüde zarar görmüştür.
Türkiye'nin en şiddetli iklimi bu bölgede hüküm sürer Baharları yağışlı, yazları sıcak ve kurak geçer, kışları soğuk ve karlıdır. Yıllık ortalama sıcaklık 6 derece, en soğuk ay ortalaması -8,3 derece'dir. En sıcak ay ortalaması 20.2 derece'dir. Yılın yaklaşık 220 günü boyunca ortalama sıcaklık 8 derce'nin altında seyreder. Yıllık yağış ortalaması 460.5 m2 olarak kaydedilmiş olup yağışlar düzensizdir. Nisbi nem %60.3 dür.
İlin toplam nüfusu 1990 sayımına göre 848.201 dir. Şehir ve banliyölerinde oturan nüfus 362 bin civarındadır. Arazinin %20 si tarıma elverişlidir. Halkın başlıca geçim kaynağı hayvancılıktır.
Erzurum'un jeolojik yapısından dolayı bölgede bir çok kaplıca mevcuttur. Bu kaplıcalardan en önemlileri Ilıca (15 km) Hasankale (Pasinler) (38 km) ve Soğukçermik (60 km) kaplıcalarıdır. Bu kaplıcalar romatizma, siyatik ve çeşitli kadın hastalıkları tedavisi için tavsiye edilmektedir. Bu kaplıca merkezlerinde konaklamak için otellerde mevcuttur...
Tarihin ilk dönemlerinden beri bir yerleşim yeri olan Erzurum, günümüzde de Doğu Anadolu Bölgesinin en büyük kentlerinden birisidir. Erzurum adının aslı erzeni-Rum (rum merkezi) dir.Bu bölge tarih boyunca; Urartular, Kimerler, İskitler, Medler, Persler, Partlar, Romalılar, Bizanslılar, Sasaniler, Araplar, Selçuklular, Moğollar, İlhanlılar ve Safaviler, gibi çok çeşitli kavimler ve milletler tarafından zapt ve idare edilmiştir.1514 yılında şehir ve çevresini fetheden Osmanlılar Türkiye Cumhuriyetinin Kurulduğu 1923 yılına kadar burada hüküm sürmüşlerdir. Erzurum ve çevresine hakim olan büyük şahsiyetler arasında Büyük İskender ve Timur'u sayabiliriz. Bölgenin savunmasında şehrin fonksiyonu coğrafi yapısı ile yakından ilgilidir. Zira şehir Doğudan gelebilecek saldırılara karşı kolayca savunulabilecek bir yerde kurulmuştur. 20. Yüzyılın başlarında batı güçlerine karşı girişilen direniş hareketi Atatürk'ün liderliğinde Erzurum'da başlamıştır. Atatürk milli birlik ve bağımsızlık hareketinin temelinin atıldığı kongreyi 23 Temmuz'da burada toplamıştır.
Şehirde yukarıda bahsedilen kavim ve milletlere ait bir çok tarihi eser[1] bulunmaktadır.Bunların bir çoğu bozulmadan günümüze kadar gelmiştir. Şehre doğal güzellik katan bu eserlerin yanı sıra keşfedilmeyi bekleyen doğal güzellikler de mevcuttur.
Erzurum'da kavaklar, balam, Erzurum'da kavaklar tane tane, kavaklarda tane tane yapraklar. Ve terden ve toz dumandan ve sinekten geçilmez Erzurum'da yaz gelip de bastı mıydı sıcaklar.
Erzurum'un düzdür, topraktır damı. Erzurum güzelleri giyer, balam, incecik ak yünden ehramı. Yürek boynun büker, balam, Erzurumlu türkülere. Halim selimdir Erzurum'un adamı ve lâkin dönmesin gözü bir kere! ...
Almanya'dan Türkiye'ye ilk geliş...ve yurdumun içinde de ata diyârına ilk geliş... yolda anlatıyorlar:Erzurum Doğunun Paris'i (yıl 1984) :))
Paris'i düşünüyor Mâi....klasik bir avrupa şehri..ortasından geçen bir nehir.. tarihi binalar şehir merkezinde..harika bir metro sistemi..bulvarlar vs.vs.:..hımm demek dedelerim de Paris gibi bir yerde yaşamış ha... heyecanlanıyor insan ister istemez...
havalimanına iniyoruz...ilk intiba şaşkınlıkla karışık bir sükut-u hayal :))
charles de gaulle nereee bura nere diyorum gülüyorlar...
neyse gezmeye başlıyoruz şehri... tuhaf bir koku sokaklarda..at arabalarından mütevellit... paristeki parfüm gibi gelirmiş oraların insanına.. uçaktan inenler içlerine çekiyor bu tezek kokularını deriin deriin :)))
mutaassıb bir kent..hanımefendiler o zamanlar terlikle dolaşmıyorlar dışarlarda..çorapsız dışarı çıkmak da edebe aykırı addediliyor...şimdilerde bir İstanbul oldu ya neyse...
ilk izlenimler böyleydi..şehirden ziyade köylerini sevmişti Mâi..insanları sıcak...kaynak suları adım başı...suların tadı muhteşemm...lezzetli..ki başka hiçbiryerde o lezzette su içmedik...
mis gibi tandır ekmeği...kazanlarda pişirilip yapılan civil peynirleri...tereyağı...
erzurum...hiç gitmedim ama celal babyar üniversitesinde öğrenciyken bi sıra arakdaşım vardı,muhammet,erzurum aşkaleliydi..havasındanmı suyundanmıdır bu şehirden sağlam çıkar.
Erzurum deyince Ankara tarafından seçimden seçime hatırlanan, dini ve milli duyguları kolayca istismar edilen adeta cezalandırılan bir halk ve şehir aklıma geliyor.
adama adres sorarsın oturtur, çay içirir, muhabbet eder sonrada kalkıp seni taa oraya kadar götürür.. taksiye binersin 10 dakkalık muhabbetin tadına doyum olmaz üstelik inerkende misafir sayılırsın die para almaz.. bi ay kaldım ama hayatımda böyle bir memleket görmedim.. insanlık ölmemiş harbiden..
Birgün bu diyardan uzaklara düşersem; semaverde demlenip ince belli bardaklarda içilen çayları(tabiki kıtlama içilecek) ,cağ kebabı :) ,kadayıf dolmasını(kadayıfında dolması oluyor bizde) ,lavaşı,civil peyniri,lor dolmasını,soğuk kış aylarında gece dışarda dolaşırken kestane alıp,kestanenin sıcaklığıyla ısınmayı,palandökenden şehrimee bakmayı,herşeyi ama herşeyi çok özleyeceğim...
Nasıl anlatsam Erzurumumu,doğduğum diyarı,yirmi senemin her anını dolduran memleketimi.Bu şehirde bi büyü var,insanında soğuk görünümünün altında içimi ısıtan bi sıcaklık...en önemlisi yaşadığım binlerce hatıra,yüzlerce dost...
Erzurum 2011 kış olimpiyatlarını istiyor.
Erzurum konukseverliği,
Tarihi ve doğal güzellikleri,
Turistik tesisleri ve altyapısı,
Halkı ve insanlarıyla bunu yapabilecek güçtedir.
Buna başta yerel yönetim,il ve bölge milletvekilleri ve genel Yönetim herkesin destek olması,
İl ahalisine anlatılarak gerekli zeminin hazırlanması gereklidir.
Herşeyden olduğu gibi buiştende yüzünün akıyla çıkacağına olan inancımız tamdır.
Hedef, Doğu'da 'kış olimpiyatları'
İstanbul Ticaret Odası tarafından, 'Türkiye'de Kış Turizmi ve Dağ Geliştirme Projeleri' konulu toplantı İTO'da yapıldı. Fransa Alpleri'nde dağ geliştirme projeleri deneyimleri ve Torino Kış Olimpiyatları'nın bölgeye kazanımlarının ele alındığı toplantıya, Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinden milletvekilleri, valiler, belediye başkanları da katıldı
Toplantının açılışında konuşan Yalçıntaş, Doğu Anadolu kış turizmi projesinin özünde, bölgenin tarihi, turistik, coğrafi değerlerinin ekonomik değerlere dönüştürülmesinin bulunduğunu söyledi. Bölgedeki değerlerin ekonomik değerlere dönüştürülmesi sağlandığında bunun bir kartopu etkisi yapacağına inandığını belirten Yalçıntaş, 'Turizmin bir kartopu etkisi yapacağına inanıyorum. Hayalimiz, hedefimiz kış olimpiyatlarını Türkiye'de, o bölgede yapabilmek. Bu niyetle çıktık, bugün projede belli bir noktaya geldik' dedi.
'BAŞBAKAN PROJEYE SICAK BAKIYOR'
Projeyle ilgili teşvik paketi oluşturarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüştüklerini ve Başbakan'ın projeye sıcak baktığını kaydeden Yalçıntaş, onay çıktıktan sonra projenin önünde hiçbir engel kalmayacağını ifade etti.
Oturumu yöneten AK Parti Erzurum Milletvekili Prof. Dr. Mustafa Ilıcalı da, Doğu Anadolu ifadesinin Karadeniz ve diğer bölgeleri de içerdiğini ifade etti. Bölgede 3 bin metre yüksekliğin üzerinde 120 dağ bulunduğuna, büyük nehirlerin, akarsuların bu dağlardan çıktığına işaret eden Ilıcalı, büyük potansiyele rağmen yeteri kadar bu dağlardan yararlanılamadığını ifade etti. Bölge milletvekilleri olarak projeye destek verdiklerini bildiren Ilıcalı, Alpler'deki dağ geliştirme projelerinin Fransa, İtalya ve İsviçre'ye sağladığı katma değerlere dikkat çekti. Ülkenin en önemli sorunun kalkınmışlık olduğunu vurgulayan Ilıcalı, kurtuluş mücadelesinde zor şartlarda büyük savaşlar kazanan Türkiye'nin, bölgenin ekonomik kalkınmasını da sağlayabileceğini vurguladı.
Daha sonra, ünlü yabancı uzmanlar konu ile ilgili deneyimlerini aktardılar.
Atatürk Üniversitesi'nin tarihçesi Türkiye Cumhuriyeti'nin önemli rüyalarından birinin gerçekleşmesidir. Cumhuriyet'in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk 1 Kasım 1937 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yasama yılını açış konuşmasında Doğu Anadolu'da büyük bir üniversite kurmanın gereğini ifade ederek, bu husustaki çalışmaları başlatma talimatı vermiştir. Atatürk'ün ölümünün ardından bu çalışmalara 12 yıl ara verildikten sonra konu,1950 yılında tekrar gündeme getirildi. 1951 yılında oluşturulan bir komisyon Doğu Üniversitesi'nin Erzurum'da kurulmasını önerdi. 1954 yılında çıkarılan 6373 Sayılı Kanunla bu üniversitenin adının Atatürk Üniversitesi olması kararlaştırıldı. Aynı yıl Amerika Birleşik Devletleri A.I.D. (USAID) teşkilatı aracılığı sonucu Atatürk üniversitesi Nebraska Üniversitesi ile eşleştirilmiştir ve işbirliği anlaşması imzalanmıştır. Nebraska Üniversitesi Türkiye delegasyonu tarafından 1 Kasım 1954 de Atatürk Üniversitenin gelişmesi hakkında rapor hazırlamıştır. Delegasyon ilk olarak Ziraat, Fen Edebiyat, Mühendislik ve Mimarlık bölümlerinin açılmasında ve gerek duyuldukca ilave bölümlerin açılmasında hem fikir olmuştur.
Neden Atatürk Üniversitesi?
İki üniversite arasındaki ilişki fakülteler arasında karşılıklı yararlı fikirlerin alınıp verilmesi fikrini taşımaktadır. Nebraska ve Türkiyenin doğusu bir çok ortak yanlara sahiptir. Her iki bölge de farklı tahıl ve hayvancılık gibi ziraat ekonomisine bağımlıdır. Nebraska, Türkiyenin doğusu gibi gıda yöntem endüstrileri ve sulamalı ziraate bağlı potansiyel problemlere hitabetmeye yönelmiştir. Türkiye’de ki araştırmacılar Türkiyenin doğu bölgesinin ziraat ekonomisinin geliştirilmesi problemini aşabilme ile karşı karşıya kalmışlardır. Buna benzer olarak, Nebraska araştırmacıları da ziraata bağlı ekonominin uygulanabilirliğini sürdürmek ile karşı karşıyaydı. Her iki üniversite, Türkiye ve Nebraskanın tam ekonomik potansiyellerine ulaşabilmek için iyi eğitilmiş ve eğitimli genç bilimcilere, öğretmenlere ve işletmeci idarecilere olan gerekliliğine cevap vermek zorundaydılar.
Atatürk üniversitesinin genç öğretim üyeleri Birleşik Devletlerde farklı araştırmalar yapma olanağını sunan kardeş üniversitenin teknik ve akademik tecrübelerinden yararlanmıştır. Üniversitenin kuruluş tarihi olan 1957 den itibaren 14 yıl boyunca maddi olarak USAID tarafından karşılanan 50 adet uzun-dönem görev kadrosu Nebraska personeli tarafından doldurulmuştur. Fakültedeki kadrolar 1968’e kadar Türk personeli tarafından doldurulmuş ve Atatürk Üniversitenin gelişmesine çok zaman ayıran Nebraska personeli açısından Üniversitenin tam bir Türk kurumu olarak olgunlaşması için gitme zamanı gelmişti.
Üniversite Akademik Birimleri ve Sayıları
Atatürk Üniversitesi 17 fakülte, 5 yüksek okul, 15 meslek yüksek okulu, 6 enstitü ve 16 araştırma merkezinden oluşmaktadır.
Fakülteler: Ziraat Fakültesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, İktisadi ve İdarî Bilimler Fakültesi, Tıp Fakültesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, İlahiyat Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, İletişim Fakültesi, Eczacılık Fakültesi, Veteriner Fakültesi.
Ağrı Eğitim Fakültesi, Bayburt Eğitim Fakültesi, Erzincan Hukuk Fakültesi, Erzincan Eğitim Fakültesi, Erzincan Fen-Edebiyat Fakültesi.
Yüksek Okullar: Hemşirelik Yüksek Okulu, Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu, Erzurum Sağlık Yüksek Okulu, Erzincan Sağlık Yüksek Okulu, Ağrı Sağlık Yüksek Okulu.
Meslek Yüksek Okulları: Erzurum Meslek Yüksek Okulu, Erzurum Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu, Ağrı Meslek Yüksek Okulu, Aşkale Meslek Yüksek Okulu, Bayburt Meslek Yüksek Okulu, Erzincan İlahiyat Meslek Yüksek Okulu, Erzincan Meslek Yüksek Okulu, Hınıs Meslek Yüksek Okulu, İspir Hamza Polat Meslek Yüksek Okulu, Kelkit Aydın Doğan Meslek Yüksek Okulu, Narman Meslek Yüksek Okulu, Oltu Meslek Yüksek Okulu, Pasinler Meslek Yüksek Okulu, Refahiye Meslek Yüksek Okulu ve Tercan Meslek Yüksek Okulu.
Enstitüler: Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü, Fen Bilimleri Enstitüsü, Güzel Sanatlar Enstitüsü, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türkiyat Araştırma Enstitüsü.
Araştırma Merkezleri ve Kuruluş Yılları: Sağlık Uygulama ve Araştırma Merkezi (1978) , Çevre Sorunları Araştırma Merkezi (1978) , Bilgisayar Bilimleri Araştırma ve Uygulama Merkezi (1997) , Üniversite-Sanayi İşbirliği Geliştirme Merkezi (1988) , Deprem Araştırma Merkezi (1989) , Avrupa Birliği İlişkileri Araştırma Merkezi (1989) , Dil Eğitimi Öğretimi Uygulama ve Araştırma Merkezi (1993) , Biyoteknoloji Araştırma Merkezi (1995) , Deneysel Tıp Uygulama ve Araştırma Merkezi (1996) , Tıbbî Aromatik Bitki ve İlaç Araştırma Merkezi (1998) , Türk - Ermeni İlişkileri Araştırma Merkezi (2000) , Stratejik Araştırmalar Merkezi (2002) , Girişimcilik Araştırma ve Uygulama Merkezi (2005) , Halıcılık Eğitim Merkezi (1962) , Organ Nakli Eğitim Araştırma ve Uygulama Merkezi (2005) , Türk Kültürü Araştırma ve Uygulama Merkezi (2005) , İbrahim Hakkı Araştırma Merkezi (1993) .
Öğrenci Sayısı ve Dağılımı
Atatürk Üniversitesi, 2005-2006 öğretim yılı itibariyle 41.613 öğrenciye eğitim vermektedir. 1958 yılında Ziraat ve Fen-Edebiyat Fakülteleriyle kurulan Üniversitenin, yıllık periyotlara göre incelendiğinde, yeni fakülteler, yüksek okullar ve meslek yüksek okullarının açılmasıyla öğrenci sayısının arttığı görülmektedir. Lisans öğrencilerinin sayısındaki bu artışa paralel olarak lisansüstü öğrenci sayısında da artış gözlenmektedir. Enstitüler bazında bir inceleme yapıldığında ise Fen Bilimleri ve Sosyal Bilimler Enstitüsünde öğrenci sayılarının arttığı görülmektedir (EK– 3) .
Atatürk Üniversitesi günümüzde şehirin en önemli kaynaklarından biridir. Kuruluşundan bu yana doğu bölgesinde eğitimsel ve kültürel temsilcilik görevi yapmıştır.
Bu meşaleyi yakmak için büyük coşku, heyecan ve gayret gösterenleri şükranla anıyoruz:
Cumhurbaşkanlarımız: Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
Celal BAYAR
Başbakan: Adnan MENDERES
Milli Eğitim Bakanları: Tevfik İLERİ
Prof. Rıfkı Salim BURÇAK
Celal YARDIMCI
Nebraska Üniversitesi Rektörü: Professor Clifford M. HARDIN
Ve bütün Atatürk Üniversitesinin yerleşkesi için sembolik fiyatlarla arazilerini veren veya bağışta bulunan, Erzurumlular ile katkıları olan tüm kişi, kurum ve kuruluşlar.
.
Erzurumlu şair Sadeddin Akatay ‘Bar’ dan 'Yüzyılların ardından Kopup gelen bir vakar ' diye bahseder. 1948’de Anadolu’yu dolaşan İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi Sir Davit Kelly Erzurum’da “Bar” tutan gençleri izler ve hayranlığını “Bana heyecanlı bir kuvvet ve kudret tesiri verdi” diye ifade eder...
Büyükşehir Dergisi, izleyenleri büyüleyen ‘Bar’ı makamlarıyla irdeledi. Sonuç çarpıcı...
Büyükşehir Dergisi'nin ilk sayısının 'Araştırma' bölümünde mertlik, yiğitlik ve kahramanlığın ön plana çıktığı Erzurum Barlarını farklı bir yönü ile ele aldık.
Erzurumlu şair Sadettin Akatay'ın dizelerinde 'Yüzyılların ardından kopup gelen bir vakar ' diyerek altını çizdiği 'Bar' ın pek incelenmeyen makamını irdeledik.
Genellikle güftenin bulunmadığı Erzurum erkek barlarının tamamına yakını Hüseyni makamında. Kadın oyunlarının bir bölümü ise yine Hüseyni makamını içeriyor.
Nedir Bu Hüseyni makamı?
Müzik otoriteleri, Hüseyni makamı için şu ifadeleri kullanıyorlar:
'Dünya yüzünde nerede Türk varsa, orada Hüseyni makamı vardır. Meşhur Yemen Türküsü de Hüseyni'dir. Sarı gelin Türküsü on zamanlı Aksak Semâi usulüyle ölçülmüştür. Bu usûl, Azeri Kültür Dairesine giren bölgelerde bilinir ve uygulanır. Yemen Türküsü'nün usûlü de Aksak Semai'dir. Hüseyni makamını ve Aksak Semai usûlünü Türk olmayanlar çalamaz, söyleyemez, besteleyemez. Özenen olursa bozarlar. Şark dünyasındaki en yakın milletler için bile bu yargımız geçerlidir. Hatta bize göre ana makam niteliğindedir. Bazı kaynaklar, Harzemşahlar devletinin büyük hükümdarı Hüseyin Baykara'nın düzenlediği şiir ve musiki toplantılarına daha sonraları Hüseyin Baykara Meclisi adını vermişlerdir. Makamın adı buradan gelir.'
Bar, bulunduğu muhitin insanının tabiatını dile getirirler. Erzurum bar oyunları 3, 5, 7, 9 kişi ile oynanmaktadır. Genellikle ayakta oynanmakta olan bu oyunlarda, dadaşlar özel ve geleneksel kıyafetleri ile elele tutuşurlar. Başta bulunan dadaşa Başbarı, sonda bulunan dadaşa da Son veya Poççık denir. Oyunların figürel özelliklerine göre, dadaşların birbirlerine sıkı sıkıya duruş ve oynamalarına kapalı bar, parmak uçlarından tutularak seyrekçe oynamalarına da açık bar denilir. Çalgı olarak davul, zurna kullanılır.
BAR VE MAKAMLARI
Başbar: Açık oynanır, güftesi yoktur. Bestede başlangıç ve son ayrı olmak üzere iki tür müzik vardır. Hüseyni makamındadır. Bu oyun dadaşın, ağır başlı, zevk ehli, eğlencede laubalilikten ziyade ağır başlı ve vakarlı olduğunu gösterir.
İkinci Bar: Kapalı barlardandır. Güftesi yoktur. Hüseyni makamındadır.
Dadaşların birbirlerine gönülden gönüle bağlı, birlik ve uyum içinde olduklarını ifade eder.
Sekme (Tikine) : Güftesi yoktur. Hüseyni makamındadır. Dadaşın, yerine göre çok hareketli, fakat şuurlu ve müşterek sonuca ulaşma iradesini temsil eder.
İkinci Aşırma: Güftesi yoktur. Hüseyni makamındadır. Dadaşların savaşta ve barışta hareket halinde, iş hayatında birlik ve beraberlik içinde olduklarını ifade eder.
Nari: Güftesi vardır. Açık bardır. Hüseyni makamındadır. Dadaşın zevki selim, aşk, sevgi yaşantılarının ecdattan gelen hasletlerini çevreye aktarma duygularını sembolize eder.
Koçeri: İki motif halinde oynanmaktadır. Birinci kısmın figürü de aynıdır. Aynı zamanda her kısmın müzik besteleri de ayrı ayrı özelliktedir. Hüzzam makamındadır. Birinci kısım kapalı, ikinci kısım açıktır. Adından da anlaşıldığı gibi, dadaşların savaşlara gönüllü katıldığını ve kahramanca döğüşmeden zevk aldıklarını sembolize etmektedir. Güftesi yoktur.
bardır. Güftesi yoktur. Hüseyni makamındadır. Temirağa isimli ritmik oyunları ile meşhur bir dadaştan alındığı rivayet edilen bu bar, cesaret ve kahramanlığı sembolize eder.
Tamzara: Güftesi yoktur. Hüseyni makamındadır. Yarı kapalı, yarı açık oynanmaktadır. Bu oyun Erzurum köylerinde, şehirde olduğundan başka bir takım figürler ekleyerek oynanmaktadır. Dadaşın beden ve kafa güçlülüğünü ifade etmektedir.
Tavuk Barı: Hüseyni makamındadır. Güftesi yoktur. Menşeinin Orta Asya olduğu söylenir.
Felek: Açık oynanır. Hüseyni makamındadır. Güftesi vardır.
Çingeneler: Açık oynanır. Güftesi yoktur. Rast makamındadır.
Uzundere: Açık oynanır. Güftesi yoktur. Hicaz makamındadır.
Daldalar: Kapalı oyunlardandır. Hüseyni makamındadır. Güftesi vardır.
Yayvan: iki kısım halinde oynanır. iki çeşit figür birleşerek bir bütün teşkil eder. Birinci kısım kapalıdır. Hüseyni makamında olan müzikle oynanır. Bu barın bitiminde içlerinden ikisi ortaya çıkar, diğerleri dışarda seyirci kalırlar. Bu oyunda pala ve kılıç kullanılır.
Hancer Barı: iki kişi ile oynanır. Hüseyni makamındadır. Son bölümde melodi ve ritm değişir. Birinci kısımda düello halindeki dadaşlar, ikinci kısımda birbirlerini affederek, kusuru bağışlama ve hoşgörülü ruh yapısı içinde neşeli gösteri halinde oynarlar.
Kadın barları
Kavak: Gelin ve kızların elele tutuşarak oynadıkları bir oyundur. Güftesi vardır. Hüseyni makamındadır.
Çift beyaz güvercin: Açık ve kapalı olarak oynanır. Güftesi vardır. Hüseyni makamındadır.
Çember: Çember oyunu aynı ekip tarafından oynanır. Hüseyni makamındadır. Güftesi vardır.
Döne: Hüseyni makamındadır. Güftesi vardır. Söylenerek ve çalgı eşliğinde oynanır.
Hari: Hüseyni makamındadır. Güftesi vardır. Söylenerek ve çalgı eşliğinde oynanır.
Çarşıda üzüm kara: Güftesi vardır. Çalgılar ve diğer oyunlarda olduğu gibi aynıdır.
Sallama: Güftesi yoktur. Ekip tarafından yalnız çalgılarla oynanmaktadır.
Mendilimde kişmiş ile badem var: Güftesi vardır. Aynı çalgılarla oynanır.
Tortumun eğmeleri: Hüseyni makamındadır. Çalgılar aynıdır. Tortum ilçesine mahsustur.
Aşşahtan gelirem: Hüseyni makamındadır. Aynı çalgılarla oynanır. Güftesi vardır.
Köylü kızı: İki kişi tarafından oynanır. Bir köylü kızının günlük hayatını anlatan taklidi bir oyundur. Güftesi vardır.
Bir zamanların meşhur ipek yolu üzerinde yer alması, zengin Batıya ve Anadolu'ya açılan kapı olması, stratejik değeri ve ticari potansiyeliyle Erzurum, tarihin her döneminde, önemli bir şehir olma özelliği taşımıştır.
Söz konusu özellikler nedeniyle Erzurum, pek çok ülkenin ve bölgesel hakimiyet peşinde koşan büyük devletlerin ilgi odağı olmaktan, haliyle büyük sevinçler olduğu kadar çok büyük acılar yaşamaktan kurtulamamıştır.
Urartular, Kimerler, Medler, Persler, Partlar, Romalılar, Bizanslılar, Sasaniler, Araplar, Selçuklular, Moğollar, İlhanlılar, Safaviler, Osmanlılar ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu şehrin üzerinde kartal kanatlarını hep bu nedenle cömertçe açmış, ele geçirmek ve elde tutmak için, can, kan, acı ve hesapsız maddi kaynak olan her türlü bedeli cömertçe ödemekten çekinmemiştir.
Osmanlılar, devletin ekonomik gidişatının en kötü olduğu zamanlarda bile, Rusların tarihi emellerine karşı duracak, Doğudaki en önemli kale şehir olan Erzurum'un savunulması amacıyla, büyük paralar harcamış ve şehrin etrafına tabyalar inşa ettirmiştir.
Döneminin padişah adlarıyla anılan Topdağı tabyalarının meşhurları, Aziziye ve Mecidiye, işte bu, Tanzimat döneminin yadigârıdır. Ahali tabyası, Kiremitlik, Deveboynu istihkâm ve tabyaları, hepsi de Kırım Savaşı'ndan sonra projelendirilmiş ve 93 Harbi olarak tarihi geçen ünlü 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'na kadar, aralıklarla, adeta yaz kış denmeden çalışılarak, inşa edilmiştir.
Bu tabya ve istihkâmların inşaatına Erzurum halkı kağnılarıyla taş taşıyarak, tabya duvarlarının yapımında, temellerin ve hendeklerin kazılmasında, ustalık ve işçilik yaparak, maddi ve manevi pek çok emek sarf etmiştir.
Şehrin ebediyen Müslüman Türklerin bir yurdu olarak kalmasını sağlamak maksadıyla halk, askerin yanında cepheden cepheye koşmuştur. 1829, 1854, ve nihayet 1877-1878 ve 1914 savaşlarıyla Erzurum insanı, -Aziziye savunmasında olduğu gibi; gerektiğinde kadın, çocuk ve yaşlıları da cephelere koşarak- nizamî askerin yanında, Ruslara karşı cansiperane mücadele etmiş, destanlar yaratmıştır. Bu özelliğiyle de bir asker-şehir vasfı kazanmıştır.
Mensubu olduğu milletin ve devletin kaderiyle yakından ilgili olduğunu hissetmesi, milli ve manevi refleksini güçlendirmiş, sorumluluğunu artırmıştır. İşte bu tarihi durum, Erzurum'u, iz düşümü günümüzde de süren, manevi bakımdan derinlikli bir şehir kılmıştır.
Fırat topraklarının
yarattığı heyecan
93 Harbi'nde sözleşmeli hekim olarak Erzurum'a gelen ve yaralı asker ve subaylarımıza bakan, daha sonra 'Kızılay Emri Altında Plevne ve Erzurum' adlı kitapta hatıralarını toplayan Charles S. Ryan, Fırat nehrinin başlangıcı olan bu topraklara adımını attığında dini bir vecdle sarsıldığını belirterek, şunları yazıyor:
'Geçidin tepesinde (Kop dağ) denilen mevkide bir saat durduk. Bu mevkiden tepeleri, vadileri aşarak uzak dağların tepelerine ulaşan muazzam bir manzara görünüyordu. Önümüzde, ta uzaklarda, ismi gönlümüzde heyecan ürpertisi uyandıran bir nehrin gümüş şeridi vardı. Bu, 'o büyük nehirdi, Fırat nehri' idi!
Ve önümüzde ovaya bakarken, adeta bir hayat nidasıyla şu hakikati hatırladık: o anda, Cennet Bahçesi (Garden of Eden) in bulunduğu söylenen topraklara bakıyorduk! ..' (s.185)
Bizim için maalesef sadece yıldırıcı uzun kış şartlarının yaşandığı, bir Doğu Anadolu yayla şehri olan Erzurum ve onun konumlandığı plato, Hıristiyan kültüründe Cennet bahçelerinin bulunduğu gizemli bir bölgedir.
Yahudi dini inanışı ise bu topraklara, arz-ı mevud (vaat edilmiş topraklar) arazisi nazarıyla bakmakta ve Rab Yahova'nın Nil'den Fırat'a kadar olan coğrafi bölgeyi, üzerinde yaşayan milletlerle birlikte, İsrail oğullarına verdiğini savunmaktadır.-Ki, muharref Tevrat'ın iddiasına göre, zaten, arz-ı mev'ud halkları da, Tanrı'nın üstün nitelikli kulları olan İsrail oğullarına sunulmuş hizmetçilerdir.Aramoğulları için de bu bölge manevi bir ana rahmidir; Ermeni milleti, bu topraklarda neşvünema bulacak ve Ermeni krallığı yeniden bu topraklarda bir yıldız gibi, parlayacaktır!
Öyle anlaşılıyor ki, Erzurum'un çektiği ve neredeyse tamamı ucuza giden o muazzam acıların kaynağında bu kadim kültürlerin vebali önemli yer tutmaktadır. Öyle ya; Cennet, kimin iştahını kabartmaz ki! ..
İslami inanış da bölgeye kendi yorumunu getirmiştir: Soğuk gözelerinden Fırat'ın ilk parıltılı sularının kaynadığı Dumlu dağını 'mübarek' sıfatıyla anmış ve dağın zirvesindeki, el sokulmaz soğukluktaki bir billur gözesine de 'Dumluyu mübareke' tesmiyesini yakıştırarak, bu gözeyi Fırat'ın kaynağı bilmiş ve her ilk baharda coşkuyla kaynayan suyunun, Cennet'ten oluklanarak aktığını vehmetmiştir.
Tarihin gölgesi…
Erzurum, Cumhuriyet'in kurulduğu günlerden beri bir sulh ve barış toprağı olsa da, tarihin gölgesi şehrin üzerinde etkisini sürdürmektedir.
Ermenilerin bu şehirle ilgili iddiaları bitmiş değildir. Hıristiyan ve Yahudilerin nazari dikkati de her zaman Erzurum'un üzerinde olmuşt
Kırmızı ışıkta geçen erzurumlu teyzeye trafik polisi bağırmış..;
- hoop teyze nereye gidiyooon...
teyze..;
- Erimden izin aldım gaynım gile gidiyom... Sene ne...
demiş..... :))))
PALANDÖKEN KAYAK MERKEZİ PİSTLER ve GONDOL LİFTLER..
PİSTLER:
Palandökende günde toplam 32 bin kişinin kayak yapabileceği, uluslararası yarışmalar hatta kış olimpiyatlarının düzenlenebileceği, 6 bin kişinin doğrudan istihdam edilebileceği bir kapasiteye sahiptir. Palandöken Kayak Merkezindeki pistler dünyanın en uzun ve dik kayak pistleri arasında yer almaktadır. En uzun pisti 13 km. olan kayak pistlerinin toplam uzunluğu 28 km.yi bulmaktadır. Palandöken Dağı’nda yaklaşık 12 (Doğal) pist var. Bu pistlerin her biri farklı zorluk seviyelerinde. En zoru Ejder Pisti; Uluslararası Kayak Federasyonu’ndan da tescilli. Pistin 3125 metredeki zirvesinde.Başlangıç yeriyle varış noktası arasındaki yükseklik farkı 1000 m. olan Palandöken'de Slalom ve Büyük Slalom yarışmaları için 2 adet tescilli Kayak Pisti mevcuttur. (Ejder Pisti ve Kapıkaya Pisti) .
NEDEN PALANDÖKEN..?
Palandökende günde toplam 32 bin kişinin kayak yapabileceği, uluslararası yarışmalar hatta kış olimpiyatlarının düzenlenebileceği ve 6 bin kişinin doğrudan istihdam edilebileceği bir kapasiteye sahiptir.
Palandöken, Doğu’nun en popüler kayak merkezi. Hatta Türkiye’nin en iyi ilk üç kayak merkezinden birisidir. Yüksek irtifa, kaliteli kar, uzun kış, Palandöken’de sınırsız kayak keyfi sunuyor. Kayak zamanı kasımdan mayısa kadar tam altı ay sürüyor. Normal kış şartlarında iki ya da üç metre kar kalınlığı var. İkliminden dolayı da bu süre boyunca, kar kalitesi ‘toz kar’ özelliğini koruyor.
Palandöken Kayak Merkezi’nin 3125 metrelik pisti, Türkiye’nin en yüksek rakımlı pisti. Ayrıca 3125 metreden 2100 metre rakıma, hiç durmadan kayarak inmek mümkün. 27 No’lu pist, sekiz kilometreye varan uzunluğuyla, Türkiye’nin en uzun pistlerinden. Palandöken’de snowboard’cular için de ezilmemiş, doğal pistler var. Bu pistlere teleski ya da telesiyejlerle ulaşılıyor.
Palandöken’in özelliklerinden biri de uçak, otobüs ya da trenden indiğiniz andan itibaren, 20 dakika içinde, pist ve otellere ulaşabiliyorsunuz. Çünkü Palandöken Kayak Merkezi, Erzurum’a sadece 13 kilometre uzaklıkta. Bu yol en sert hava koşullarında bile, her zaman ulaşıma açıktır.
Palandöken de Çeşitli kategorilerde kayak ve snowboard yarışmaları ile kar festivalleri de düzenlenmektedir. Ayrıca dağda 5 yıldızlı otellerin yanısıra kayak evi, günübirlik tesisler ve lokantalar bulunmaktadır. Kayak malzemesi kiralama hizmetleri verilmektedir ayrıca amatör kayakçılar için kayak hocalarından derslerde alınabilmektedir.
2009 Winter Universiade oyunlarına aday olan kentimiz Avusturya' nın Innbursk kentinde yapılan tanıtımdan sonra seçimleri kaybetmiş olmasına rağmen palandöken dağının tüm dünya tarafından tanınmasını sağlamıştır. Erzurum Valisi Celalettin Güvenç in destekleri ile aynı yarışmanın 2011 yılına ait adaylık çalışmalarına başlanmıştır.
Abov: Korku İle karışık hayret bildirir
Ahan: İşte, şu
Akabuka : Alafranga, (Mini şivesini değiştirme heveslisi)
Anbağahan: İşte Burda
Ander: Münasebetsiz
Angıt: Vurdumduymaz
Anorli: Kibirli gururuna düşkün
Aşnafişna : Kur yapma, cilve yapma, oynaşma
Ayınoyun : Düzensiz, tatsız tuzsuz
Avel: Bunak, beceriksiz
Babuş: Ördek
Bahtavar : Mutlu, mesut bahtiyar
Bayahıt: Demin, biraz önce
Beleş: Bedava, karşılıksız
Belevürt: Tahmin, mukayese
Bıdılanmak: Kendi kendine konuşmak
Bıldır: Geçen güz
Bilibili: Kazları ve ördekleri çağırırken söylenir
Bir oki: Allah'tan ki şu var ki
Bocuzlamak: Küsmek
Böğürme: Hayvanların bağırması
Bunculah: Bu kadar
Cıscıvlak: Çırılçıplak
Cellobello: Ayak takımı, sıradan kimseler
Cencir: Çok çelimsiz, sıska çocuk
Cemre: Cereme, riziko
Cıbıl: Az giyinmiş, çıplak fukara
Cico: En güzel en iyisi
Çıfıt: Kötü kalpli, kuşkulu
Çığız: Oyunbozan
Cırboğa : Yaramaz, huysuz küçük çocuk
Cılh: Bozulmuş yumurta
Cıncıklamak:Çimdikler gibi tırmalamak
Cırbağa: Ufak tefek, küçük
Cırnah: Tırnak
Cıvıh: Sulu
Cincevat : Zeki fakat güvenilmez
Dadah: Çocuk Maması
Dardük: Daracık Elbise
Day Durmak: Bebeğin Ayakta Durabilmesi
Dazlamak: İnce Eleyip Sık Dokumak
Debertmek: Kurcalamak Ortaya Çıkarmak
Deh: At ve Eşeği Yürütmek İçin Söylenir
Densiz: Saygısız Münasebetsiz
Dıbız: Tüysüz, Kel, Dazlak Kafa
Dıllo: Külhabeyi Serseri
Dımbıltı: Davul, Def, Darbuka gibi vurgulu çalgılar
Dınaz: Alaya Alma
Dındıklama: Çok Ağır İş Yapma
Dıngıl Mıngıl: Karma Karışık
Dıngılım Usul: Yerine Oturmamış Oynak
Dıravanci: Aç Gözlü, Dilenci Yaradılışlı
Dırçik Atmak: Hoplaya Zıplaya Yürümek
Dırlamak: Gereksiz Yere Konuşmak
Dıreş: Uzun Boylu
Dızdığın Dızdığı: Birkaç Uzak Göbekten Akraba
Dızdız: Çok Ağlayan Çocuk
Diya: İşte Şurada
Dummak: Suya Dalmak
Dümsük: Yumruk
Ecik-Ecük: Kasık
Efilefil: Rüzgarın Serin Serin Esmesi
Eke: Çok Bilmiş
Elebele: Şöyle Böyle
Endek Döndek: Evirip Çevirmek
Eycemen: İyice Esaslı Biçimde
Farfara: Saf, Çocuk Yaratılışlı
Fanmaz: Uslanmaz
Fenikmek: Telaşlanmak
Fesat: Karıştırıcı
Fıhfıhlamak: Kaynamak
Fıldır Fıldır: Gözleri Kırpmadan Dikkatli Dikkatli Bakmak
Fırt: Yudum
Fıs: Boş
Fıstik: Tekme Atma
Fiddoz: Alımlı Çalımlı
Fingirdemek: Oynamak
Fit: Ödeşmek
Fitlemek: Karıştırmak
Fitleşmek: Anlaşmak
Fitne: Karıştırıcı, Fesat
Gak Kulak: İri Kulak
Gamo: Kibirli, Gururlu, Kendini Beğenmiş
Gıdırgıdır: Çekememek, Hazmedememek
Gıdıl: Kısa Boylu
Gıjgırdamak: Bir Şeye Yeltenmek
Gıncıltmak: İncitmek
Gındıllamak: Yuvarlanmak
Gında Dönmek: Takla Atmak
Gırgıt: Cimri
Gorbagor: Azap Görmeye Layık Ölü
Gucur: Cüce
Gudik: Köpek Yavrusu
Gulluk: Karakol, Polis Kulübesi
Guzzikli: Kamburu Olan
Haman: Hemen
Henek: Şaka
Hıllık: Çoban Köpeği
Hınik: Genizden Konuşan, Burnundan Konuşan
Hınk Mınk Etmek: Şaşkınlıktan Dili Dolaşmak
Hırlı: Doğru Güvenilir Yaramaz
Hışır: Çok Yorgun
Hışırık: Ufak Dolu Tanesi
Horata: Dedikodu
Hotulamak: Çekememek, Çekiştirmek
Hoyrat: Sevimsiz
Hudik: Tedirginlik
Kafter: Sevimsiz İhtiyar
Kakart: Kümes Hayvanları veya Kuşların Burnu
Kalik: Eskimiş Ayakkabı
Karakura: Kabus
Karmançorman: Birbirine Karışma
Katakolli: Yağcılık Yapma
Kelek: Güvenilir Olmayan
Kunkul: Tavuğun Tepeliği
Kırtik: Parça
Kelloş: Dazlak
Kıtmır: Kısa Burunlu
Kokor: Çocukları Korkutmak İçin Kullanılan Korkuluk
Lazot: Mısır
Lılığ: Rafadan Yumurta
Lıvır: Geveze
Loloz: Havada Aç
Loşo: İri Dudaklı
Malamat: Rezil
Mangıldamak: Ses Çıkarmak
meymene: Gayet Soğukkanlı
Mıllıhci: Yüze Gülen
Mırlamak: Dırıltı Etmek Gevezelik Etmek
Nanaher: İriyarı
Nemkor: Nankör
Nıhız: Cimri
Oho: Sığırları Durdurmak İçin Kullanılan Ses
Oşo: Köpek
Odovs: Mandaları Durdurmak İçin Kullanılan Ses
Öbelek: Yüksek Yer
Pahıl: Kıskanç
Paton: Biçimsiz, İrice
Payhırmak: Yüzüne Karşı Bağırmak
Perikmek: Alıştığı Yere Yabancı Olmak
Pılıpırtı: Çul, Çaput Eski Eşya
Pırh Etmek: Aniden Gülmek
Pısılamak: Fısıldaşmak
Portlak: Dışarıya Fırlamış, Çıkık
Salahan: Başıboş
Seme: Aptal Saf
Sevo: Aptal Gerizekalı
Soyha: İşe Yaramaz
Sölpuk: Uyuşuk
Suhra: Angarya
Tanko: Sosyetik
Tavtav: Kılıktan Kılığa Giren
Teh: Atı Yürütmek İçin Söylenir
Teheze: Eski
Tikkoz: Süslü Püslü Sükseli
Tıstımbıl: Karnı Doymuş
Ubanma: Çabalama
Ütük: Çok Çabuk Üşüyen
Vesvese: Evhamlı Kuruntulu
Vıcırgan: Kokan
Vıdı Vıdı: Aralıksız Konuşan
Vih: Vuy Anam
Vığır Vığır: Kesilmeden Ağlayan Bebek
Vırt Etmek: Bir Sözü Ağzına Sakız Etmek
Vırışıh: Görgüsüz
Yello: Hafif Meşref, Kendini Taşıyamayan
Yelloz: Züğürt, Fakir, Kimsesiz
Yangır Yungur: Abuk Sabuk
Zehlenmek: Alay Etmek
Zıbarmak: Saygısızca Yatıp Uyumak
Zımbıtı: Çeşitli Çalgıların Bir Arada Çıkardığı Sesler
Zırzımbık: Bir Cismin Önemsiz Parçası
Zotlama: Bilemek
Erzurum’un geçmişi M.Ö. 4000 yıllarına tarihlenmektedir. Karaz, Pulur, Güzelova ve Soshöyük’te yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen bulgular Erzurum ve çevresinin çok eski ve önemli yerleşim yeri olduğunu ortaya koymuştur. Tarihin en eski devirlerinden itibaren değişik kavim ve milletlerin hakimiyetine giren Erzurum, kültür varlıkları açısından zengin bir geçmişe sahiptir.
Hurriler, Urartular, İskitler, Medler, Persler, Araplar, İranlılar, Sasaniler, Romalılar ve Bizanslılar dönemimini yaşayan Erzurum, 5. Yüzyıldan 10. Yüzyılın sonuna kadar, Bizanslılar, Romalılar ve Araplar arasında birkaç kez el değiştirmiştir. Bu dönemlere ait, Erzurum ve çevresinde çok sayıda kale, kilise, manastır topluluğu, kaya mezarlığı, arkeolojik sitler yapı kalıntıları bulunmaktadır.
1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Bizans Hakimiyeti’ne son verilerek, şehir Alparslan’ın akıncı arkadaşlarından Saltuk Bey’in yönetimine verilmiştir. Böylece Türk çağının başladığı Erzurum’da sırası ile Saltukoğulları, Selçuklular ve İlhanlılar döneminde bir taraftan şehirde imar faaliyetleri devam ederken, diğer taraftan inşa edilen cami, medrese, kümbet ve köprülerle Erzurum bir kültür ve sanat kenti haline gelmiştir.
Oğuz soyunun aydınlığını bugüne taşıyan, Anadolu’nun en eski Üniversitelerinden Yakutiye ve Çifte Minareli Medrese, 12-14 yy. da Erzurum’da Türk Mimarlık kültürünün ne kadar canlı ve kuvvetli olduğunu göstermektedir.
1514 Yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı topraklarına katılan Erzurum’un esaslı bir biçimde imari Kanuni döneminde yapılmıştır. Devrinin birer sosyal ve kültürel kurumu olan zaviyeler, tekkeler ve medreselerin yanı sıra çok sayıda cami, han, hamam,çeşme ve köprü inşa edilmiştir. Siyasi istikrarın sağlanmasına bağlı olarak gelişen refah, nüfus artışını da beraberinde getirmiştir. 16. yy. dan itibaren şehrin, surların dışına taşması ile birlikte, yeni camiler inşa edilmiş, yapılan bu camilerin çevresinde mahalleler teşekkül etmiştir. Erzurum’un eski mahalleleri isimlerini camilerden almaktadır.
Camileri, medreseleri, kümbetleri, türbeleri, hanları, hamamları, çeşmeleri, köprüleri ve tabyaları ile Erzurum, Selçuklu ve Osmanlı şehirlerinin güzel bir örneğini teşkil etmektedir. Kale, Ulu Cami, Üç Kümbetler, Çifte Minareli Medrese, Lala Mustafa Paşa Camii ve Rüstem Paşa Bedesteni şehrin merkezi yapıları arasında yer almaktadır.
Saltuklu, Selçuklu, İlhanlı ve Osmanlı dönemlerine ait tarihi eserleriyle oldukça zengin bir mimarlık kültürüne sahip olan
Erzurum, yüzlerce yılın imbiğinden süzülerek günümüze ulaşan ve bugün de canlı bir biçimde yaşayan halk türküleri, halk oyunları, el sanatları, yemekleri, gelenek ve görenekleriyle de zengin bir kültür mirasına sahiptir.
Doğu Anadolu’nun yüksek yaylası olan Erzurum binlerce yıl önce parlayıp sönen eski medeniyetlerin bir kavşak yeri olduğu gibi, insanlık tarihinde, en eski çağlardan beri eşine az rastlanılan medeniyetlere sahip olmuştur.
Erzurum yaylası ile merkezi şehir ve ulu kalesinin tarihte tanınmış şu beş adı taşıdığı görülmüştür.
1- Karanitis/ Karanitide/ Garin/ Karin-Kalak-Karun(Yunan, Bizans, Roma kaynaklarında, Ermeni ve Gürcü tarihlerinde) ,
2- Theodosiopolis (Bizans dönemi) ,
3- Kali- Kala (k) , (Kali/Han Şehri İslam kaynaklarında) ,
4- Arzan/ Arzen/Artze (şimdiki “ Karaarz/ karaz” yerinde) (Selçuklu Fethi sırasında) ,
5- Erzen- Rum/ Erzen-ir-rüm ve Erzurum (Selçuklu, İlhanlı, Akkoyunlu, Osmanlı döneminde) ,
Erzurum ve çevresi özellikle Kalkolitik ve eski Tunç çağından itibaren yoğun iskana ve siyasi olaylara tanık olmuştur. Bunun sebebi en eski çağlardan beri önemli ticari ve askeri yolların kavşak noktasında yer alması, zengin akarsu ağını bünyesinde bulundurması ve doğal savunma zeminine sahip olmasıdır. Çevredeki sert iklim şartlarına rağmen dağ silsileleri ve akarsu boylarındaki verimli ovalar, tarıma ve bilhassa hayvancılığa uygun bir ortam oluşturmuştur.
Anadolu’ya yönelik Türk akınları ve bilhassa Doğu Anadolu ile Kafkasya ‘ da yurt tutma çabaları islamiyetten çok daha eski tarihlere inmektedir. M.Ö. VII. YY.da Kafkasya, Azerbaycan ve Doğu Anadolu Saka Türkleri (İskitler) ile Persler arasında paylaşılamayan bir ülke olduğu görülür.
M.Ö. IV. Binde köklü bir kültürün orijin bölgesini oluşturan Erzurum ve çevresine Hurriler, Hayasalılar ve Urartu Krallıkları sırasıyla hakim olmuşlar, muhtemelen Hititler, Kimmerler ve İskitler de (Saka Türkleri) kısa bir süre kalmışlardı.
395-398 yılları arasında cereyan eden Hun Türklerinin, Doğu Anadolu, Erzurum ve Fırat vadisine yönelik fetihleri tarihte Anadolu’ya ilk akınları olması açısından önemlidir.
Bizans İmparatorluğu (Doğu Roma-395-1453) devrinde İran’dan Sasanilerin Doğu Anadolu’ ya saldırıları neticesi Theodosiopolis (Erzurum) 502 yılında Sasanilerin işgaline maruz kalmış, ancak 531 yılında tekrar ele geçirilmiştir. Çünkü strateji ve ticari siyaset bakımından çok önemli bir bölge olan Erzurum’a sahip olmak Bizans için her zamankinden büyük önem taşıyordu. Bizanslılar Erzurum’da su kemerleri, Kale’yi, Büyük Kilise’yi yaptırmış, Erzurum’u yeni baştan imar ettirmiştir.
Halife Osman zamanında (651) Habib B. Mesleme komutasındaki İslam Ordusu Doğu Aanadolu topraklarını ele geçirmiştir ancak uzun süre Erzurum’da hakim olamamıştır. Halife Mansur zamanında 756 yılında Kalikala’yı (Erzurum) fethetmiştir. Ancak, Bizans İmparatoru tekrar işgal etmiştir. 3. Abbasi halifesi El-Mehdi zamanında Ermeniyye valisi olan Yezid, 799 yılında Kaikala’dan çıkarak, Bizans’a sefer düzenlenmiştir.
Erzurum, Müslüman arapların eline geçtikten sonra Hıristiyan ahalinin bir kısmı şehirden uzaklaştı. Erzurum’a yerleşen arap kumandanları burasını Bizans’a karşı bir gana üssü haline getirdiler.
949 yılında Bizanslıların Kalikala’yı (Erzurum) yeniden işgal ettikleri, surlarını yıktıkları görülmüştür.
Müslümanların elinden çıkan Teodosipolis (Erzurum) Bizans İmparatorluğu’nun themalarından birinin merkezi olmuş ve doğudan gelecek islam akıncılarına karşı, yeniden tahkim edilmiştir.
26 Ağustos 1071 Malazgirt Savaşı ile Alp Arslan’ın kesin zaferi sonucu Bizansın son seddi de yıkıldı. Türkmenlerin Türkleştirme ve yeni bir vatan haline getirme idealinde Erzurum bir hareket noktasıydı. Alparslan, Erzurum ve havalisini Saltuk beyliğine vermiştir. Saltuklular Erzurum Bölgesine Türklük vasfını kazandırmıştır. Saltuklular bölgede Anadolu’nun kapılarını korumakta ve Türkistan’dan gelen Türk göç yollarını açık tutmakta idiler.
Anadolu’nun manen zayıf olduğu bir dönemi fırsat bilen ve Alaeddin Keyhubad’ın ölümünden (1237) Türk hudutlarını yoklayan Moğollar Ermeni ve Gürcülerden sonra Erzurum’u ele geçirerek halkını kılıçtan kırmış yağma, tahrip edip, ganimet ve sirlerle dönmüşlerdir. Selçuklu ordusu, 1243 yılında Kösedağ bozgununa uğrayınca Anadolu Selçuklu topraklarında Moğol hakimiyeti başlamıştır.
Anadolu Selçuklu Devleti 1308’de tarih sahnesinden çekilmiştir. Zaten Erzurum ve çevresi Selçuklu yönetiminde olmasına rağmen İran ve Azerbaycan’da Moğolların yerini almış olan İlhanlı Hükümdarları tarafından yönetilmiştir. İlhanlılar zamanında Erzurum kültürel, siyasi, ticari ve sosyal hayatta büyük bir gelişme kaydetmiştir. Bu döneminin en önemli eseri Yakutiye Medresesi’ dir.
İlhanlıların yıkılışı üzerine meydana gelen karışıklıklar sonrası Erzurum ve çevresi Sutay Noyan’ın oğlu Emirhan Togay tarafından ele geçirildi. Hacı Togay’ın oğlu Emir Hasan Erzurum-Tebriz yolu üzerinde Pasin ovasına hakim tepe üzerinde sıcak su kaynaklarına yakın, Avnik, Micingerol, Horosan ve Erzurum yollarını kontrol eden bu kaleye “Hasankale” denilmiştir.
Çobanların hakimiyeti (Emir Çoban’ın torunu Şeyh Hasan 1340’da Erzurum’a geldi.) esnasında kalan en önemli Mimari anıt Çoban Köprüsü’dür.
1336-1432 yılları arasında Erzurum’da Eratnalılar ve Celayirlilerin hakimiyeti görülmüştür.
Yıldırım Beyazıt’ın çağdaşı olan Timur Karakoyunlu Türkmenlerinin ülkesini istila etmiş, nihayet Erzurum’u almıştır. Timur; Avnik Kalesi, Hasankale’yi ele geçirmişti. Timur; 1400’de ve 1402’de Anadolu’ya girerken, yine Erzurum’dan geçmiştir.
Karakoyunlu İskender (1402-1438) ile Akkoyunluların savaşı Erzurum’un sosyal, siyasi ve iktisadi yapısını bozmuştur.
Erzurum 1473-1478 yılları arasında Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’a bağlı kalmıştır.
Şah İsmail 1502’de İran’ın tamamını kontrolü altına alması ile Safevi devleti kurulmuş oldu. Şah İsmail (1502-1514) Erzurum Sultaniye arasında Tebriz’i aldıktan sonra yerli ahaliye çok zulüm yaptı, servetlerini ellerinden aldı., halkı mezhep değiştirmeye zorladı. Doğu Anadolu ahalisi bölgeyi terk ederek iç bölgelere çekildi. Erzurum, Erzincan, Van ve Tebriz gibi kültür ve medeniyetin gözde şehirleri harabeye çevrildi.
Erzurum, Hasankale, Avnik, Kağızman ve Kars gibi yerler Yavuz Sultan Selim’in gelişine kadar (1514) Şah İsmail’in hakimiyeti altında kaldı. Çaldıran zaferi ile Yavuz Sultan Selim Erzurum, Bayburt, Kamalı, Erzincan taraflarını Osmanlı sınırlarına katmıştır.
Erzurum’da Dulkadırlı Mehmet Bey, Ferhatpaşa Beylerbeyliği ilklerdir. 1577’de başlayıp 12 yıl süren Osmanlı-İran harplerinde Erzurum, Osmanlı ordularının topladığı erzak ve mühimmatını yığdığı başlıca ihmal, hareket üssü olarak kaldı.Bu arada Erzurum’da bulunan yeniçeriler baskı, zulüm ve yolsuzlukla halkı bezdirdi.
Kanunsuz vergiler halkı İstanbul’a başvurmasına yol açtı.
1821’ de Osmanlı Devleti’nin gerileme döneminde İran’lılar Erzurum’a yürümüş Pasin Ovasına kadar gelmişlerdi.
Rusya 1828’de Ruslar Erzurum’a kadar geldi., 1829’da Erzurum’u ele geçirdi. Erzurum Ermenileri ve gürcüleri Ruslara yardım etti. Edirne antlaşması ile Ruslar Erzurum’u Osmanlılara geri vermek zorunda kaldı, ancak 3 aylık Rus İşgali büyük zarar verdi.
Osmanlı devrinde Erzurum Eyaleti 14 sancaktan ibaretti.
1) Erzurum 2) Erzincan 3) Hınıs 4) Kelkit 5) Malazgirt 6) Tortum 7) Karahisar-ı Şarki 8) İspir 9) Karaçay10) Pasin 11) Mamervan 12) Kızuçan 13) Kığı 14) Mecingerd
Kültür
Erzurumun mutfağı[2] Anadolu'nun her yöresinin kendine ait yöresel bir mutfağı vardır. Erzurum'da zengin bir mutfak kültürüne sahiptir.Bunlardan lor dolması, kadayıf dolması, özel yapılmış su böreği, ayran aşı ve cağ kebabı bu mutfağın baş yemekleridir. Erzurum'a yolu düşenlere bu yemekleri, özellikle Tortum Cağ kebabını tatmalarını tavsiye edelir.
Erzurum'da oynanan halk danslarına Bar denir. Bar' ın tarihçesi çok eskilere Orta Asya' da Altay kavimlerine kadar uzanır. Erzurum halk oyunlar erkek ve kadınlarca ayrı ayrı oynanır. Atatürk Üniversitesi halk oyunları ile Erzurum halk oyunlar ve türküleri derneği bar ekibi çeşitli uluslararası halk dansları festivallerinde birincili ödülleri almışlardır. Bar oyunu mertlik ve yiğitlik sembolüdür. Erzurum ayrıca zengin bir halk türküleri kaynağına sahiptir.
Erzurum El Sanatları[3] Erzurum kuyumculuğu ve Oltu Taşı işlemeciliği ile ünlüdür. Yarı değerli taş olan [[Oltu Taşı]] (kehribar) Erzurum'a özgüdür Altın ve gümüş ile birlikte Oltu Taşından kadınlar için bilezik, gerdanlık, broş, küpe, saç tokası ve tarağı yapılırken, erkekler için tespih, ağızlık, yüzük, vb. eşya imal edilmektedir. Bu ürünlerin satıldığı yer Rüstem Paşa Bedesteni'dir. Taşhan olarak ta adlandırılan bu eser Kanuni Sultan Süleyman'ın sadrazamı Rüstem Paşa tarafında yaptırılmıştır. Osmanlı mimarisinin özelliklerini taşıyan iki katlı bina halen çarşı olarak kullanılmaktadır.
Coğrafi Özellikleri
Anadolu'da deniz seviyesinden 1959 metre yükseklikteki tek büyük yerleşim yeri olan Erzurum yüksek bir yaylanın güney batı bölümünde yer alır. Yerleşme alanı yer yer 2000 metreye kadar yükselen bir ova üzerinde bulunur. Bölge kuzeyde Dumlu, güneyde Palandöken dağları ile çevrilmiştir. Buradan geçen İpek Yolu ve verimli ovaları bölgenin tarih boyunca yerleşme alanı olarak seçilmesinde önemli rol oynamıştır. Bu arada yer yer şiddetli depremlere maruz kalan şehir ve çevresi önemli ölçüde zarar görmüştür.
Türkiye'nin en şiddetli iklimi bu bölgede hüküm sürer Baharları yağışlı, yazları sıcak ve kurak geçer, kışları soğuk ve karlıdır. Yıllık ortalama sıcaklık 6 derece, en soğuk ay ortalaması -8,3 derece'dir. En sıcak ay ortalaması 20.2 derece'dir. Yılın yaklaşık 220 günü boyunca ortalama sıcaklık 8 derce'nin altında seyreder. Yıllık yağış ortalaması 460.5 m2 olarak kaydedilmiş olup yağışlar düzensizdir. Nisbi nem %60.3 dür.
İlin toplam nüfusu 1990 sayımına göre 848.201 dir. Şehir ve banliyölerinde oturan nüfus 362 bin civarındadır. Arazinin %20 si tarıma elverişlidir. Halkın başlıca geçim kaynağı hayvancılıktır.
Erzurum'un jeolojik yapısından dolayı bölgede bir çok kaplıca mevcuttur. Bu kaplıcalardan en önemlileri Ilıca (15 km) Hasankale (Pasinler) (38 km) ve Soğukçermik (60 km) kaplıcalarıdır. Bu kaplıcalar romatizma, siyatik ve çeşitli kadın hastalıkları tedavisi için tavsiye edilmektedir. Bu kaplıca merkezlerinde konaklamak için otellerde mevcuttur...
KISA TARİHCESİ
Tarihin ilk dönemlerinden beri bir yerleşim yeri olan Erzurum, günümüzde de Doğu Anadolu Bölgesinin en büyük kentlerinden birisidir. Erzurum adının aslı erzeni-Rum (rum merkezi) dir.Bu bölge tarih boyunca; Urartular, Kimerler, İskitler, Medler, Persler, Partlar, Romalılar, Bizanslılar, Sasaniler, Araplar, Selçuklular, Moğollar, İlhanlılar ve Safaviler, gibi çok çeşitli kavimler ve milletler tarafından zapt ve idare edilmiştir.1514 yılında şehir ve çevresini fetheden Osmanlılar Türkiye Cumhuriyetinin Kurulduğu 1923 yılına kadar burada hüküm sürmüşlerdir. Erzurum ve çevresine hakim olan büyük şahsiyetler arasında Büyük İskender ve Timur'u sayabiliriz. Bölgenin savunmasında şehrin fonksiyonu coğrafi yapısı ile yakından ilgilidir. Zira şehir Doğudan gelebilecek saldırılara karşı kolayca savunulabilecek bir yerde kurulmuştur. 20. Yüzyılın başlarında batı güçlerine karşı girişilen direniş hareketi Atatürk'ün liderliğinde Erzurum'da başlamıştır. Atatürk milli birlik ve bağımsızlık hareketinin temelinin atıldığı kongreyi 23 Temmuz'da burada toplamıştır.
Şehirde yukarıda bahsedilen kavim ve milletlere ait bir çok tarihi eser[1] bulunmaktadır.Bunların bir çoğu bozulmadan günümüze kadar gelmiştir. Şehre doğal güzellik katan bu eserlerin yanı sıra keşfedilmeyi bekleyen doğal güzellikler de mevcuttur.
Erzurum'un kışı zorludur balam,
tandırında tezek yakar Erzurum,
buz tutar yiğitlerinin bıyığı
ve geceleyin karlı ovada
kaskatı katılaşmış, donmuş görürsün karanlığı.
Erzurum'da kavaklar, balam,
Erzurum'da kavaklar tane tane,
kavaklarda tane tane yapraklar.
Ve terden ve toz dumandan ve sinekten geçilmez
Erzurum'da yaz gelip de bastı mıydı sıcaklar.
Erzurum'un düzdür, topraktır damı.
Erzurum güzelleri giyer, balam,
incecik ak yünden ehramı.
Yürek boynun büker, balam,
Erzurumlu türkülere.
Halim selimdir Erzurum'un adamı
ve lâkin dönmesin gözü bir kere! ...
N.H.Ran
Almanya'dan Türkiye'ye ilk geliş...ve yurdumun içinde de ata diyârına ilk geliş...
yolda anlatıyorlar:Erzurum Doğunun Paris'i (yıl 1984) :))
Paris'i düşünüyor Mâi....klasik bir avrupa şehri..ortasından geçen bir nehir.. tarihi binalar şehir merkezinde..harika bir metro sistemi..bulvarlar vs.vs.:..hımm demek dedelerim de Paris gibi bir yerde yaşamış ha...
heyecanlanıyor insan ister istemez...
havalimanına iniyoruz...ilk intiba şaşkınlıkla karışık bir sükut-u hayal :))
charles de gaulle nereee bura nere diyorum gülüyorlar...
neyse gezmeye başlıyoruz şehri... tuhaf bir koku sokaklarda..at arabalarından mütevellit... paristeki parfüm gibi gelirmiş oraların insanına.. uçaktan inenler içlerine çekiyor bu tezek kokularını deriin deriin :)))
mutaassıb bir kent..hanımefendiler o zamanlar terlikle dolaşmıyorlar dışarlarda..çorapsız dışarı çıkmak da edebe aykırı addediliyor...şimdilerde bir İstanbul oldu ya neyse...
ilk izlenimler böyleydi..şehirden ziyade köylerini sevmişti Mâi..insanları sıcak...kaynak suları adım başı...suların tadı muhteşemm...lezzetli..ki başka hiçbiryerde o lezzette su içmedik...
mis gibi tandır ekmeği...kazanlarda pişirilip yapılan civil peynirleri...tereyağı...
hımm...Özlemişiz yaa...anlattıkça farkedildi :)
erzurum...hiç gitmedim ama celal babyar üniversitesinde öğrenciyken bi sıra arakdaşım vardı,muhammet,erzurum aşkaleliydi..havasındanmı suyundanmıdır bu şehirden sağlam çıkar.
Erzurum deyince Ankara tarafından seçimden seçime hatırlanan, dini ve milli duyguları kolayca istismar edilen adeta cezalandırılan bir halk ve şehir aklıma geliyor.
Erzurum deyince Vatanperverlik akla gelir.İddia ediyorum Türkiye'nin en Vatansever insaları Erzurum'lulardır
daglar sarmis erzurumun her yanini
gelin ettik seni salini salini
erzurumda anam biriktim canimi
gidiyorsun yolunda duramiyorum
bu odalar bir tek seninmi kaderin
yuregine dert olmus butun kederin
ne kadardi bu yaran ne kadar derin
gorme anam halimi kanamiyorum
--
Şehir... Ey şehir...
Yıllar var ki
Gölgende uzayan şekilleri
Sen sanmaktan usandım
adama adres sorarsın oturtur, çay içirir, muhabbet eder sonrada kalkıp seni taa oraya kadar götürür.. taksiye binersin 10 dakkalık muhabbetin tadına doyum olmaz üstelik inerkende misafir sayılırsın die para almaz..
bi ay kaldım ama hayatımda böyle bir memleket görmedim.. insanlık ölmemiş harbiden..
erzuruma neden erzurum denilmiş.
erzurum nedir
ben bunun babasını da sevmezdim.. :)
Bu sabah kuzenimin gittiği dadaşlar diyarı.
memleket, dostlar,sevdikler,özlem, beklenen...
Birgün bu diyardan uzaklara düşersem; semaverde demlenip ince belli bardaklarda içilen çayları(tabiki kıtlama içilecek) ,cağ kebabı :) ,kadayıf dolmasını(kadayıfında dolması oluyor bizde) ,lavaşı,civil peyniri,lor dolmasını,soğuk kış aylarında gece dışarda dolaşırken kestane alıp,kestanenin sıcaklığıyla ısınmayı,palandökenden şehrimee bakmayı,herşeyi ama herşeyi çok özleyeceğim...
Nasıl anlatsam Erzurumumu,doğduğum diyarı,yirmi senemin her anını dolduran memleketimi.Bu şehirde bi büyü var,insanında soğuk görünümünün altında içimi ısıtan bi sıcaklık...en önemlisi yaşadığım binlerce hatıra,yüzlerce dost...
Erzurum kilidi mülk_i islamın.Mevlaya emanet olsun ERZURUM...
DADAŞLAR KENTİ
soğuk hemde çok soğuk