Doğunun Parisi tabirini anlayabilmeniz için ahmet Hamdi Tanpınarın Beş Şehir isimli kitabını okumanızı tavsiye ederim. Gerçekten bir zamanlar Paris gibiymiş şehir. Osmanli İmparatorluğunun İstanbul ve İzmir'den sonra en büyük Gümrüğü Erzurum imiş. Onsekizinci yüzyılın sonlarına kadar bu ihtişamlı durumu devam etmiştir. Bu zenginliğini tahmin edebileceğiniz gibi İpekyolu'nun çok önemli bir istasyonu olmasına borçlu. Zira doğudan batıya, batıdan doğuya giden kervanlar hemen hemen bütün ihtiyaçlarını bu şehirden karşılarmış. Şehir 33 sanatı beslermiş. Başlıcaları, kazazlar, kavaflar, bezzazlar, nalbantlar, sarraflar, yağcılar vs... Esnafı gayet adilmiş. Coğrafi merkez olmasından dolayı Çinden Avrupaya kadar bütün kültür etkileşimlerine açıkmış. Uzun kış gecelerinin şehre bu gün bile etkisini sürdüren derin ve esaslı bir kültür bahşettiğini afaki bir bakışla da anlayabiliriz. Bu şifahi kültürün en belirgin hususiyeti insanının hazırcevaplığı,sıcakkanlılığı,yardımseverliği vs.'dir. Erzurum'da yalnız kalmak imkansızdır...
Şimdi düşünüp kıyaslamaya geçiyorum...neden böyle demişler diye...
Parise bakıyorum da sokaklarında parfüm kokuları eşliğinde yürürsünüz...Erzurumda tezek kokusu hakimdir...
Parisin içinden koca Sen nehri geçer....Erzurumda koca bir nehir varda şehrin içinden geçen ben mi görmedim diye epey düşündüm ve hatta haritaya bile baktım gençliğimde ;)
parisin eiffel'i var ki ne anlamı var ne manevi bir derinliği...Erzurumda buna mukabil çifte minareli medreseyi mi koydular bilemiyorum ama Erzurum bu konuda Paris'in eiffeliyle kıyas kabul etmez..etmemeli....
parisin oltu taşına benzer bir doğal madeni var da ben mi bilmiyorum?
yani efendim Erzurum ile Paris'in ortak hiçbir noktasını bulamamışken ben...herkes nasıl oluyor da böyle bir teşbihin altına imza atabiliyor hayretteyim...
Erzurum Paris değildir...onun gibi hiç değildir...Bağrımızda hasreti yanan vatan toprağıdır... (bknz. vatan hasreti)
*18 yıl aradan sonra şimdi tekrar giderek Erzurum'da,yerinde,bir kez daha gözlem yapıp bu yorumuma geri döneceğim bir hafta sonra inşaallah...
Erzurum garında banklar üstünde uyku tutmuyor karanlıkları yitik düşlerimi kovalıyorum, gölgeler gidiyor ben kalıyorum sana ipek bir mendile sardığım yüreğimle şehzade gülleri gönderiyorum ...
Erzurum'da kışın binanın saçaklarında oluşan buzları kıracaklar ve gelen geçeni uyarması için bir kişiyi de yola koyuyorlar... yolda duran kişi birara başka bi yöne bakarken kendisine doğru birinin gelmekte olduğunu ve buzun saçaktan düşmek üzere olduğunu görünce bağırır: -ola ola ola ola......oolâââââ... :)))
küçük kardeşin doğum vakti yaklaşınca Mâi almanyadan uçağa bindirilir ve erzuruma dede ve babaanne yanına gönderilir...
macera iyi güzel de almanyadan sonra varılan erzurumun ufak köyü pek de hoş gelmez ilkin..hele akabinde yaylasına da çıkılıncaa...kabuslar başlar... taş taş üstüne yığılarak yapılmış penceresiz evler.. içinde su akmaz...elektrik zaten yok.. ama tüm bunalra alışılır zamanla..nede olsa 4 yaşında bir ufak insan...
aradan 6 ay geçer ve Mâi artık almanyaya geri gönderilecektir.. havalimanında hüzünlü veda sahneleri..ve herkesin ağa diye huzurunda elpençe divan durduğu,o sert mizaçlı dedenin gözlerinde görülen yaşlar....
Mâi varır anne kucağına..ama ağzını bıçak açmamakta.. kimselerle konuşmuyor...küstü mü ne :) e kolay değil,sepetlen sen almanyadan erzuruma sonra gel bir de ne gör odanda bir ortak daha :)) alırlar Mâi yi parka götürürler,belki açılır diye... gezerken etrafa bakarken birden konuşur Mâi:
iki erzurumlu trene binip istanbula geliyorlar. otururken karşılarındaki adam çantasından muz çıkartıp yemeye başlar erzurumlular pür dikkat seyre dalarlar. nerden bilsin muzu. adam bakışlara dayanamaz ve iki muz daha çıkartıp ikram eder erzurumlulara fakat bir kurttur erzurumluların içine düşen bir türlü cesaret edip yiyemezler. içlerinden biri diğerine -gardaş önce sen ye eger bir şey olursa ben bu adamı vuracağam. kabul etmez diğeri. sen ye ben yiyim tartışırlar. derken karar kılarlar birinde dadaş muzu dişler ve tren tünele girer ve şöyle der diğerine -gardaş gardaş sahın yeme ben kör oldum!
bir erzurumlu saatler süren tren yolculuğunun ardından haydarpaşaya iner..bu sırada trende içtiği çaylardan midesi bulanmış ve iner inmez hemen bir çay ocağı bulup adam gibi bir çay içme niyetiyle çay söyler lakin bu çay diğerindende beter olduğundan iyice midesi bulanır..bi süre sonra gar dan bunu alan hemşerilerine eve gitmeden önce erzurumlu kahvesi var mı diye sorar ve soluğu bu kahvede alırlar..erzumlunun tavşan kanı kıtlama çayı gelir..çaydan bi yudum alır, çay tam memeleket çayı gibi olduğunu anlar rehavetle ve çayın tadıyla iyice bir gerilir ve şöyle der,
erzurumlu bir inşaat işçisi turistik bir yerde çalışıyor ramazanda oruçlu oruçlu güneşin alnında ter fırıl fırıl arada bir bakıyorki turistler yiyor içiyor gölgelik en sonunda dayanamıyor gidiyor yanlarına -gardaş pah hele şu halime dinizin gıymetin bilin
bazılarının dediğinin aksine erzurumlular yobaz değil gayet vatansever ve adam gibi adamdır. tabi her memleketten iyide çıkar kötü de ama memleketimizin geneli çok insancıldır. DADAŞ tır: yani güvenilirdir,merttir! aç ve açıkta bırakmaz.misafire hürmet eder,elindekini esirgemez.türk milliyetçisidir! dinine bağlıdır ve kimseye karışmaz! aksine davrananları ayıplamaksa her yaşlıda vardır,çünkü onların yaşayışları başkadır elbette yadırgarlar! karşılaştığım kişilerin %99.9 u erzurumluları çok sever ve hürmetle bahseder.erzurum doğunun sağlam bir kalesidir!
Winter and Summer Universiades 2011 Monday, 10 July 2006 The International University Sports Federation (FISU) announced the list of countries which have confirmed their candidature for the 2011 Winter and Summer Universiade and have fulfilled all the requirements of the procedure. With great pride we see many EUSA members submitting their bid. Summer Universiade 2011 Candidate cities: 1. Shenzhen - China 2. Kaoshiung - Chinese Taipei 3. Kazan - Russia 4. Poznan - Poland 5. Murcia - Spain
Winter Universiade 2011 Candidate cities: 1. Erzurum - Turkey 2. Maribor - Slovenia
The FISU Executive Committee will decide on the organisers of the 2011 Universiades on January 16, 2007 in Torino / ITA.
İNŞAAT SEZONU BİTMEK ÜZERE KÜLTÜR MERKEZİNDEN HALA HABER YOK..
Yazık oluyor
2006 Yılı inşaat sezonunun tamlanmasına Bir aylık bir süre kalmasına rağmen, Erzurum için sosyal yönden hayati önem taşıyan Kültür Merkezi’nin yapımıyla ilgili olumlu hiçbir gelişme yok.
ÖDENEK BEKLETİLİYOR
Yapımı belediye tarafından üstlenen Kültür Merkezinin ilk ödeneğinin gelmesine rağmen, projelendirme de dahil olmak üzere, yapımla ilgili hiçbir adım atılmamış olması, Kültür Merkezi yapımının zamana terk edildiği izlenimini doğuruyor.
MERKEZİN YAPIMI GELECEĞE TERKEDİLDİ
Kültür ve Turizm Müdürlüğünü ilgilendirmesine rağmen, Büyükşehir Belediyesine devredilen Kültür Merkezi yapımı konusunda, Büyükşehir’in sessizliğini koruması ve sadece ileriye dönük olarak yapılacağının vaat edilmesi, merkez yapımının geleceğe terk edildiğini gösteriyor.
KÜLTÜR, ULAŞIM KADAR ÖNEMLİ AMA..
Erzurum bir kültür şehri olmasına ve kültür adına özenilecek düzeyde kaynak barındırmasına rağmen, merkez yapımına hala başlanılmamış olması, kentte kültürel değerlerin ikinci plana atıldığı şeklinde genel bir kanaatin oluşmasına yol açıyor. Köprülü kavşak yapımına ağırlık veren Büyükşehir, en az ulaşım sektörü kadar önemli olan kültürel projeleri ikinci planda tutarak, Erzurum’u hayati önem taşıyan bir yatırımdan yoksun bırakıyor.
NİÇİN BEKLENİYOR?
Kültür Merkezi yapımı konusunda somut bir adım atılmamış olması konusunda Büyükşehir net bir açıklama yapmıyor. Ayrılan ödenek bekliyor. Erzurum’da kültürel değerler birer ikişer kaybediliyor. Hınıs’ta bile tamamlanan Kültür Merkezi, Erzurum’da nedense hayata geçirilmiyor.
ERZURUM RUHUNU YİTİRİYOR
Erzurum’da kültürel alanda ciddi bir kayıp süreci yaşanıyor. Erzurum evlerini barındıran mahallerde yeni ve kontrolsüz yapılaşma yüzünden kültür mekanları yok oluyor. Kentte sadece Yeğenağa, Sultanmelik, Narmanlı Mahallesi ve kale civarında tarihi Erzurum evlerinin birkaç örneği ayakta kalmayı başarmış. Yok edilenlerin hesabını ne tutan ne de sorgulayan var. Tarih hazinesi Erzurum kimliğini yitirirken, geriye sadece ruhsuz bir kent kalıyor.
KEMALİYE BİLE ERZURUM’U GEÇTİ
Kültürel değerlerimize sahip çıkmamamız yüzünden, tarihi Erzurum evlerini süsleyen ve her biri birer sanat ve kültür şaheseri olan kapılarımıza da Erzincan’ın; Kemaliye ilçesi sahip çıktı. Üzerlerinde erkek, kadın ve çocuk tokmakları bulunan kapılarımızı artık biz değil Kemaliye sahipleniyor ve tanıtımını yapıyor.
SIRADAN BİR ŞEHİR OLMAYA DOĞRU
Hızlı bir şekilde vasıfsız göç alan Erzurum’da kültürel değerlerin sahipsizliği, yeni neslin Erzurum’a yabancılaşmasına yol açacak gibi görünüyor. Tarihi vasıf ve görünümüyle Türk İslam Medeniyetinin vizyonunu yansıtan Erzurum, kültürel değerlerin kaybedilmesi sürecinden kurtulmaz ve bu yolda özel çabalar sarf edilmezse, sıradan bir şehir olacak.
Aşk bilindiği gibi insanlarda güçlü sevgi ve bağlılık duygusudur. Gerek bu yönüyle, gerekse sevgiliye bağlanma duygularını saz çalarak şiir söyleyen, çoğu diyar diyar dolaşan halk ozanlarına 'âşık' denilmiştir. 'Aşıkların başlıca özelliği, eskilerin 'irticalen' dedikleri yolla, düşünüp vakit geçirmeden şiir söylemeleridir. 'Âşık' kelimesinin, genel anlamı yanında, özel anlamı da vardır. Son yıllarda bu özel anlam yerine 'halk ozanı' sözü kullanılmaktadır. Önceleri 'saz şairi', 'halk şairi deyimleri yaygındır.'
'Âşıkların deyişlerinde genellikle koşma, güzelleme, destan, ağıt ve tekellüm adı altında karşılıklı söylenen şiirler yer alır, 'Tecnis' adını alan cinaslı koşmalar ise Özellikle Doğulu âşıkların malıdır. Tecnislerde ayaklar cinaslıdır. Cinasların ayaklarda çift olması halinde deyiş 'cıgal tecnisi adını alır'
Halk geleneğinde âşıklık gücünün rüyada Pir'in sunduğu 'aşk badesini' içmekle kazanıldığı inancı yaygındır. Böyle olağanüstü bir olayla aşıklık niteliği kazanmış olanlar 'badeli aşık' veya 'halk âşığı' olarak isimlendirilirler.
Aşık, Türk halk edebiyatında, aşağı yukarı XVI. asrın başlarından İtibaren, beliren bir sanatçı tipidir. Bir yönüyle eski destan geleneğini sürdürmek, başka bir yönüyle 'sevda şiiri' söylemekle görevlendirilmiştir.
XVI-XV. asırlar arasında din-tarikat konulan İle halk şiiri arasında çok yakın bir ilişki kurulduğunu görüyoruz. Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Hacı Bayram Veli vb. ele alacak olursak bu dönem şairlerinin şiirlerinin yalnız din ve tarikat konularıyla sınırlı kalmadıklarını görürüz. Ayrıca halk şiirinin nazım ölçüleri, dil, konu ve üslûp özelliklerine bağlı kaldığı da bir gerçektir. XVI. asırdan sonra, din ve tarikat dışı şiir akımı güç kazanmağa Hayali, Öksüz Âşık, Köroğlu, Pir Sultan Abdal bu dönemin usta sairleridir. Pir Sultan Abdal' ın tekke şiiri ile de ilgisi vardır.
Kayıkçı Kul Mustafa, Karacaoğlan, Aşık Ömer, Kuloğlu, Demircioğlu bu dönemin önemli halk şairleri arasında yer alırlar. Bu zamanlarda ilginç bir durum ortaya çıkar. Divan şairleri halk şiirine yönelirken, halk şairlerinin de divan şiirlerine ilgi duyduklarını görüyoruz. Bunlardan divan şairi olan Nedim İstanbul ağzıyla türkü yazarken, Erzurumlu Emrah ve Gevheri gibi halk şairleri divan şiirine özenmişlerdir. Bu asırda Levnî, Bursalı Halil ve Abdi gibi usta şairler de yetişmiştir.
'Doğu Anadolu'nun Türk kültür hayatında önemli bir yeri vardır. Kış mevsiminin uzun sürmesi, köy yollarının aylarca kapalı kalması, bu kültürün meydana gelmesinin başlıca amilidir. Bu şartlar, kültürümüzün bir kavramının gelişmesini sağlamış, geçmişimizi geleceğe bağlayan köprünün temel taşlarından birisini ortaya koymuştur.' Kış gecelerinin en vazgeçilmez eğlencesi olan hikaye dinlemeyi, sazıyla takviye eden aşıklarımız, birçok kanallı ve eğlence programlı televizyona rağmen Doğu Anadolu Bölgesi'nde varlıklarını sürdürebilmektedirler.
Erzurum'da Kilisekapı semtindeki Âşıklar Kahvehanesinde, aşıklık geleneğini sürdürme gayreti devam etmektedir. Bu kahvehanede atışmalarına tanık olduğumuz âşıklar arasında; Yaşar Rayhanî, Mustafa Ruhani. Fuat Çerkezoğlu, Nuri Meramı. Nuri Çırağı, Hüseyin Sümmanioğlu, Giyas Yavuzer, Erol Şahiner. Erol Ergani, Ali Rahmaniyi vb. sayabiliriz.
İbrahim Hakkı Hazretleri (1703)
1703 yılında Erzurum' un Pasinler ilçesinde doğmuş olan İbrahim Hakkı Hazretleri de dünyaca ünlü tasavvuf bilginlerindendir. En önemli eseri 1756 tarihinde yazdığı Marifetnâme' dir. Kederli gönüllere teselli sunmaya çalıştığı 'Mevlâ gürelim neyler' nakaratlı şiirini aynen sunuyoruz;
Hak serleri hayreyler, zannetmeki gayreyler, Arif anı seyreyler Mevlâ, görelim neyler, neylerse güzel eyler.
Sen hakkı tevekkül kıl tefviz el ve rahat bul sabreyle ve razı ol. Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler.
Hiç kimseye hor bakma, incitme gönül yıkma sen nefsine yan çıkma. Mevlâ görelim neyler, nNeylerse güzel eyler.
Naçar kalacak yerde, nagûh açar ol perde, derman eder ol derde. Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler.
Erzurumlu Emrah (1799)
1799 yılında Erzurum'un Tanbura köyünde doğan Erzurumlu Emrah, Anadolu'nun her yerinde sevilen bir gurbet şairidir. 1856 yılında Tokat'ın Niksar ilçesinde ölen Emrah, sonradan mezar taşına yazılmış olan bir dörtlüğünde gurbet duygularını şöyle dile getiriyor: “Gönül gurbet ele varma ya dönülür, ya dönülmez. Her güzele meys verme, ya sevilir, ya sevilmez.”
Erzurumlu Emrah, Türk sanat müziği dalında bestesi yapılmış olan bir koşmasında da şöyle diyor;
Tutum yar elinden tutam çıkam dağlara dağlara, Okun bir yaralı bülbül tütem bağlara bağlara.
Birin bilir, binin bilmez. Bu dünya kimseye kalmaz. Yar ismini desem olmaz. Düşer dillere dillere.
Emrah eder bu gûnûmdûr. Arşa çıkan tütünümdür. Yara gidecek günümdür. Düşeni yollara yollara.
Aşık Sümmani (1860)
Erzurum'un Narman ilçesinin Samikale köyünde doğan (1860) Âşık Sümmanî de bir gurbet şairidir. Sevgili hasretiyle yollara düşerken buna bir de sıla hasreti eklenir. Ona göre gurbet 'ayrılık' demektir. Sılada bıraktığı ana-baba, kardeş, bacı, yoldaş, oğul özlemini fırsat buldukça dile getirir. Gördüğü dağlar sıladaki dağları, yaşlı kadınlar annesini hatırlatır.
“Su karşıki yüce dağlar, Acep bizim dağlar, mola kara benim anam oğul der de ağlar mo'la”. Sümmanî aynı zamanda güzelliğe vurgun bir şairdir. Kendisine yüz vermeyen güzellere sitem etmekten de geri kalmaz:
El ele vermiş gelen güzeller. Bir Tanrı selâmın vermez misiniz?
Kimi sevap için Kabe'ye varır. Kabe kapınızda bilmez misiniz?
Karadır kaşınız yaydan nic olur. Bugün dünya yani ahiret nic olur?
Bir gönül yapması yüzbû hac olur. Siz gönül yapmasın bilmez misiniz?
Sümmanîyem ey dür, yâre niderim. Basın ahali diyar diyar giderim.
Yarın mahşer günü dava ederim. Siz mahşer yerine gelmez misiniz?
enteresan diyaloglara şahit olabilirsiniz memleketimde.. şöyle ki: turist bilmez ama bıyıklarını ülkücü(!) bıyığı gibi kestirmiştir :) böyle hani uçları aşağı doğru kıvrık olanından :)) bizim insan canlısı erzurumlu dadaşımız da laf atar bu abiye:
Hakkında haiku tarzı (5-7-5 hece) şiir yazdığım şehir.
Erzurum (haiku)
Kayarken çocuk
Mutluluktan uçuyor
Oltu taşında
Bir huş ağacı
Tek başına bekliyor
Koca bahçeyi
Kayıp morgeven
Hemen ayrılmam diyor
Fani dünyadan
Tortum Şelalesi
Yukarıdan düşüyor
Kayalıklara
Karayazı’nın
Kalbe hüzün veriyor
Ters laleleri
Aras Nehriyle
Çobandede Köprüsü
Sohbet ediyor
Elinde bayrak
Aziziye Tabyası
Selam veriyor
Nene Hatunum
Aziz milletim sana
Şükran duyuyor
Palandöken’de
Dadaşlar bar oyuyor
Davul çalıyor
Kınalı eller
Kadayıftan dolmalar
İkram ediyor
Zaman akıyor
Kıtlama şekeriyle
Çay içiliyor
Ankara treni
Yolunda ilerliyor
Kars’a gidiyor
19 Kasım 2018
HOŞÇAKAL ERZURUM / Dursun Çötoğlu
Onunla güzeldi sende günlerim
Onunla gülerdi sende gözlerim
Onunla sıcaktı sende ellerim
O gitti kalamam sende Erzurum
Onsuz burada güneş doğmuyor
Onsuz geceler saba olmuyor
Onsuz acılarım bir son bulmuyor
Hoşçakal herşeyim canım erzurum
Ondan başkasıyla yapamam asla
Onun sayesinde tanıştım aşkla
Şimdi de bensiz günlere başla
O gitti yaşamam sende Erzurum
Sende benim gibi dertlisin dertli
Sende benim gibi kötü kaderli
Senide sarmış hüzün besbelli
Yinede kalamam sende Erzurum
Çanakkale /1994
Eteğinde duman, zirvesinde kar
Düşmanına hasım dostlarına yar
Tüm dünyaya geniş, bir yüreğe dar
Dört mevsim serin havasıyla,kışın yağan karıyla,bahardaki yeşil yaylalarıyla,sıcak insanlarıyla,Tortum Şelalesiyle,Palandökeniyle,çifte minareli medresesiyle,yakutiye medresesiyle,oltu taşıyla,ayran aşıyla,su böreğiyle,tatar böreğiyle,cağ kebabıyla,kuymağıyla,kadayıf dolmasıyla ve şuanda aklıma gelmeyen nice güzellikleriyle...memleketim.
bence erzurum dadaşların diyarını çağrıştırıyor veerzurum bar ekibini çarıştırıyor
Çok istediğim halde gidemediğim yerlerden birisi.
Doğunun Parisi tabirini anlayabilmeniz için ahmet Hamdi Tanpınarın Beş Şehir isimli kitabını okumanızı tavsiye ederim. Gerçekten bir zamanlar Paris gibiymiş şehir. Osmanli İmparatorluğunun İstanbul ve İzmir'den sonra en büyük Gümrüğü Erzurum imiş. Onsekizinci yüzyılın sonlarına kadar bu ihtişamlı durumu devam etmiştir. Bu zenginliğini tahmin edebileceğiniz gibi İpekyolu'nun çok önemli bir istasyonu olmasına borçlu. Zira doğudan batıya, batıdan doğuya giden kervanlar hemen hemen bütün ihtiyaçlarını bu şehirden karşılarmış. Şehir 33 sanatı beslermiş. Başlıcaları, kazazlar, kavaflar, bezzazlar, nalbantlar, sarraflar, yağcılar vs... Esnafı gayet adilmiş. Coğrafi merkez olmasından dolayı Çinden Avrupaya kadar bütün kültür etkileşimlerine açıkmış. Uzun kış gecelerinin şehre bu gün bile etkisini sürdüren derin ve esaslı bir kültür bahşettiğini afaki bir bakışla da anlayabiliriz. Bu şifahi kültürün en belirgin hususiyeti insanının hazırcevaplığı,sıcakkanlılığı,yardımseverliği vs.'dir. Erzurum'da yalnız kalmak imkansızdır...
Cânım ülkemin kliması diyebiliriz...
hava durumuna bakarsanız gecesi tüm şehirlerin gecelerinden serin...
gündüzü de hâkezâ öyle.....
Erzurum'u anlat diyene doğunun paris'i derler önce...
Şimdi düşünüp kıyaslamaya geçiyorum...neden böyle demişler diye...
Parise bakıyorum da sokaklarında parfüm kokuları eşliğinde yürürsünüz...Erzurumda tezek kokusu hakimdir...
Parisin içinden koca Sen nehri geçer....Erzurumda koca bir nehir varda şehrin içinden geçen ben mi görmedim diye epey düşündüm ve hatta haritaya bile baktım gençliğimde ;)
parisin eiffel'i var ki ne anlamı var ne manevi bir derinliği...Erzurumda buna mukabil çifte minareli medreseyi mi koydular bilemiyorum ama Erzurum bu konuda Paris'in eiffeliyle kıyas kabul etmez..etmemeli....
parisin oltu taşına benzer bir doğal madeni var da ben mi bilmiyorum?
yani efendim Erzurum ile Paris'in ortak hiçbir noktasını bulamamışken ben...herkes nasıl oluyor da böyle bir teşbihin altına imza atabiliyor hayretteyim...
Erzurum Paris değildir...onun gibi hiç değildir...Bağrımızda hasreti yanan vatan toprağıdır...
(bknz. vatan hasreti)
*18 yıl aradan sonra şimdi tekrar giderek Erzurum'da,yerinde,bir kez daha gözlem yapıp bu yorumuma geri döneceğim bir hafta sonra inşaallah...
erzurum demek can demek erzurumumuz VATANIMIZ TÜRKİYEMİZİN CANIDIR ATAR DAMARIR
'ruhunu çıkarıp bıraktığı şehrin adını hatırlamaya çalıştı'(H.İ)
Erzurum garında banklar üstünde uyku tutmuyor karanlıkları
yitik düşlerimi kovalıyorum, gölgeler gidiyor
ben kalıyorum
sana ipek bir mendile sardığım yüreğimle
şehzade gülleri gönderiyorum
...
Eğlence demek,keyif demek,Palndöken demek.
Bir kültür ve kış spor merkezi olma adayı olimpiyat şehri.
WINTER UNIVERSIADE 2011'in düzenleneceği yer.
memleket ve hasret
Erzurum erzurum.. Ben sene ne diyim...
erzurum kelimesi manasını er-zulum dan aldığı söylenir
Erzurum'da kışın binanın saçaklarında oluşan buzları kıracaklar ve gelen geçeni uyarması için bir kişiyi de yola koyuyorlar...
yolda duran kişi birara başka bi yöne bakarken kendisine doğru birinin gelmekte olduğunu ve buzun saçaktan düşmek üzere olduğunu görünce bağırır:
-ola ola ola ola......oolâââââ... :)))
küçük kardeşin doğum vakti yaklaşınca Mâi almanyadan uçağa bindirilir ve erzuruma dede ve babaanne yanına gönderilir...
macera iyi güzel de almanyadan sonra varılan erzurumun ufak köyü pek de hoş gelmez ilkin..hele akabinde yaylasına da çıkılıncaa...kabuslar başlar... taş taş üstüne yığılarak yapılmış penceresiz evler.. içinde su akmaz...elektrik zaten yok.. ama tüm bunalra alışılır zamanla..nede olsa 4 yaşında bir ufak insan...
aradan 6 ay geçer ve Mâi artık almanyaya geri gönderilecektir.. havalimanında hüzünlü veda sahneleri..ve herkesin ağa diye huzurunda elpençe divan durduğu,o sert mizaçlı dedenin gözlerinde görülen yaşlar....
Mâi varır anne kucağına..ama ağzını bıçak açmamakta.. kimselerle konuşmuyor...küstü mü ne :) e kolay değil,sepetlen sen almanyadan erzuruma sonra gel bir de ne gör odanda bir ortak daha :))
alırlar Mâi yi parka götürürler,belki açılır diye... gezerken etrafa bakarken birden konuşur Mâi:
'vvıyyy gudik pisigi kovalir! ! ! '
:)
iki erzurumlu trene binip istanbula geliyorlar.
otururken karşılarındaki adam çantasından muz çıkartıp yemeye başlar
erzurumlular pür dikkat seyre dalarlar. nerden bilsin muzu.
adam bakışlara dayanamaz ve iki
muz daha çıkartıp ikram eder erzurumlulara
fakat bir kurttur erzurumluların içine düşen bir türlü
cesaret edip yiyemezler.
içlerinden biri diğerine
-gardaş önce sen ye eger bir şey olursa ben bu
adamı vuracağam.
kabul etmez diğeri.
sen ye ben yiyim tartışırlar.
derken karar kılarlar birinde
dadaş muzu dişler ve tren tünele girer ve şöyle der diğerine
-gardaş gardaş sahın yeme ben kör oldum!
bir erzurumlu saatler süren tren yolculuğunun ardından haydarpaşaya iner..bu sırada trende içtiği çaylardan midesi bulanmış ve iner inmez hemen bir çay ocağı bulup adam gibi bir çay içme niyetiyle çay söyler lakin bu çay diğerindende beter olduğundan iyice midesi bulanır..bi süre sonra gar dan bunu alan hemşerilerine eve gitmeden önce erzurumlu kahvesi var mı diye sorar ve soluğu bu kahvede alırlar..erzumlunun tavşan kanı kıtlama çayı gelir..çaydan bi yudum alır, çay tam memeleket çayı gibi olduğunu anlar rehavetle ve çayın tadıyla iyice bir gerilir ve şöyle der,
''ohh, sanki s*kiyler''
erzurumlu bir inşaat işçisi turistik bir yerde çalışıyor
ramazanda oruçlu oruçlu
güneşin alnında
ter fırıl fırıl
arada bir bakıyorki turistler yiyor içiyor gölgelik
en sonunda dayanamıyor gidiyor yanlarına
-gardaş pah hele şu halime
dinizin gıymetin bilin
bazılarının dediğinin aksine erzurumlular yobaz değil gayet vatansever ve adam gibi adamdır. tabi her memleketten iyide çıkar kötü de ama memleketimizin geneli çok insancıldır. DADAŞ tır: yani güvenilirdir,merttir! aç ve açıkta bırakmaz.misafire hürmet eder,elindekini esirgemez.türk milliyetçisidir! dinine bağlıdır ve kimseye karışmaz! aksine davrananları ayıplamaksa her yaşlıda vardır,çünkü onların yaşayışları başkadır elbette yadırgarlar! karşılaştığım kişilerin %99.9 u erzurumluları çok sever ve hürmetle bahseder.erzurum doğunun sağlam bir kalesidir!
Winter and Summer Universiades 2011
Monday, 10 July 2006
The International University Sports Federation (FISU) announced the list of countries which have confirmed their candidature for the 2011 Winter and Summer Universiade and have fulfilled all the requirements of the procedure. With great pride we see many EUSA members submitting their bid.
Summer Universiade 2011 Candidate cities:
1. Shenzhen - China
2. Kaoshiung - Chinese Taipei
3. Kazan - Russia
4. Poznan - Poland
5. Murcia - Spain
Winter Universiade 2011 Candidate cities:
1. Erzurum - Turkey
2. Maribor - Slovenia
The FISU Executive Committee will decide on the organisers of the 2011 Universiades
on January 16, 2007 in Torino / ITA.
İNŞAAT SEZONU BİTMEK ÜZERE KÜLTÜR MERKEZİNDEN HALA HABER YOK..
Yazık oluyor
2006 Yılı inşaat sezonunun tamlanmasına Bir aylık bir süre kalmasına rağmen, Erzurum için sosyal yönden hayati önem taşıyan Kültür Merkezi’nin yapımıyla ilgili olumlu hiçbir gelişme yok.
ÖDENEK BEKLETİLİYOR
Yapımı belediye tarafından üstlenen Kültür Merkezinin ilk ödeneğinin gelmesine rağmen, projelendirme de dahil olmak üzere, yapımla ilgili hiçbir adım atılmamış olması, Kültür Merkezi yapımının zamana terk edildiği izlenimini doğuruyor.
MERKEZİN YAPIMI GELECEĞE TERKEDİLDİ
Kültür ve Turizm Müdürlüğünü ilgilendirmesine rağmen, Büyükşehir Belediyesine devredilen Kültür Merkezi yapımı konusunda, Büyükşehir’in sessizliğini koruması ve sadece ileriye dönük olarak yapılacağının vaat edilmesi, merkez yapımının geleceğe terk edildiğini gösteriyor.
KÜLTÜR, ULAŞIM KADAR ÖNEMLİ AMA..
Erzurum bir kültür şehri olmasına ve kültür adına özenilecek düzeyde kaynak barındırmasına rağmen, merkez yapımına hala başlanılmamış olması, kentte kültürel değerlerin ikinci plana atıldığı şeklinde genel bir kanaatin oluşmasına yol açıyor. Köprülü kavşak yapımına ağırlık veren Büyükşehir, en az ulaşım sektörü kadar önemli olan kültürel projeleri ikinci planda tutarak, Erzurum’u hayati önem taşıyan bir yatırımdan yoksun bırakıyor.
NİÇİN BEKLENİYOR?
Kültür Merkezi yapımı konusunda somut bir adım atılmamış olması konusunda Büyükşehir net bir açıklama yapmıyor. Ayrılan ödenek bekliyor. Erzurum’da kültürel değerler birer ikişer kaybediliyor. Hınıs’ta bile tamamlanan Kültür Merkezi, Erzurum’da nedense hayata geçirilmiyor.
ERZURUM RUHUNU YİTİRİYOR
Erzurum’da kültürel alanda ciddi bir kayıp süreci yaşanıyor. Erzurum evlerini barındıran mahallerde yeni ve kontrolsüz yapılaşma yüzünden kültür mekanları yok oluyor. Kentte sadece Yeğenağa, Sultanmelik, Narmanlı Mahallesi ve kale civarında tarihi Erzurum evlerinin birkaç örneği ayakta kalmayı başarmış. Yok edilenlerin hesabını ne tutan ne de sorgulayan var. Tarih hazinesi Erzurum kimliğini yitirirken, geriye sadece ruhsuz bir kent kalıyor.
KEMALİYE BİLE ERZURUM’U GEÇTİ
Kültürel değerlerimize sahip çıkmamamız yüzünden, tarihi Erzurum evlerini süsleyen ve her biri birer sanat ve kültür şaheseri olan kapılarımıza da Erzincan’ın; Kemaliye ilçesi sahip çıktı. Üzerlerinde erkek, kadın ve çocuk tokmakları bulunan kapılarımızı artık biz değil Kemaliye sahipleniyor ve tanıtımını yapıyor.
SIRADAN BİR ŞEHİR OLMAYA DOĞRU
Hızlı bir şekilde vasıfsız göç alan Erzurum’da kültürel değerlerin sahipsizliği, yeni neslin Erzurum’a yabancılaşmasına yol açacak gibi görünüyor. Tarihi vasıf ve görünümüyle Türk İslam Medeniyetinin vizyonunu yansıtan Erzurum, kültürel değerlerin kaybedilmesi sürecinden kurtulmaz ve bu yolda özel çabalar sarf edilmezse, sıradan bir şehir olacak.
Erzurum Aşıklık Geleneği
Aşk bilindiği gibi insanlarda güçlü sevgi ve bağlılık duygusudur. Gerek bu yönüyle, gerekse sevgiliye bağlanma duygularını saz çalarak şiir söyleyen, çoğu diyar diyar dolaşan halk ozanlarına 'âşık' denilmiştir. 'Aşıkların başlıca özelliği, eskilerin 'irticalen' dedikleri yolla, düşünüp vakit geçirmeden şiir söylemeleridir. 'Âşık' kelimesinin, genel anlamı yanında, özel anlamı da vardır. Son yıllarda bu özel anlam yerine 'halk ozanı' sözü kullanılmaktadır. Önceleri 'saz şairi', 'halk şairi deyimleri yaygındır.'
'Âşıkların deyişlerinde genellikle koşma, güzelleme, destan, ağıt ve tekellüm adı altında karşılıklı söylenen şiirler yer alır, 'Tecnis' adını alan cinaslı koşmalar ise Özellikle Doğulu âşıkların malıdır. Tecnislerde ayaklar cinaslıdır. Cinasların ayaklarda çift olması halinde deyiş 'cıgal tecnisi adını alır'
Halk geleneğinde âşıklık gücünün rüyada Pir'in sunduğu 'aşk badesini' içmekle kazanıldığı inancı yaygındır. Böyle olağanüstü bir olayla aşıklık niteliği kazanmış olanlar 'badeli aşık' veya 'halk âşığı' olarak isimlendirilirler.
Aşık, Türk halk edebiyatında, aşağı yukarı XVI. asrın başlarından İtibaren, beliren bir sanatçı tipidir. Bir yönüyle eski destan geleneğini sürdürmek, başka bir yönüyle 'sevda şiiri' söylemekle görevlendirilmiştir.
XVI-XV. asırlar arasında din-tarikat konulan İle halk şiiri arasında çok yakın bir ilişki kurulduğunu görüyoruz. Yunus Emre, Kaygusuz Abdal, Hacı Bayram Veli vb. ele alacak olursak bu dönem şairlerinin şiirlerinin yalnız din ve tarikat konularıyla sınırlı kalmadıklarını görürüz. Ayrıca halk şiirinin nazım ölçüleri, dil, konu ve üslûp özelliklerine bağlı kaldığı da bir gerçektir. XVI. asırdan sonra, din ve tarikat dışı şiir akımı güç kazanmağa Hayali, Öksüz Âşık, Köroğlu, Pir Sultan Abdal bu dönemin usta sairleridir. Pir Sultan Abdal' ın tekke şiiri ile de ilgisi vardır.
Kayıkçı Kul Mustafa, Karacaoğlan, Aşık Ömer, Kuloğlu, Demircioğlu bu dönemin önemli halk şairleri arasında yer alırlar. Bu zamanlarda ilginç bir durum ortaya çıkar. Divan şairleri halk şiirine yönelirken, halk şairlerinin de divan şiirlerine ilgi duyduklarını görüyoruz. Bunlardan divan şairi olan Nedim İstanbul ağzıyla türkü yazarken, Erzurumlu Emrah ve Gevheri gibi halk şairleri divan şiirine özenmişlerdir. Bu asırda Levnî, Bursalı Halil ve Abdi gibi usta şairler de yetişmiştir.
'Doğu Anadolu'nun Türk kültür hayatında önemli bir yeri vardır. Kış mevsiminin uzun sürmesi, köy yollarının aylarca kapalı kalması, bu kültürün meydana gelmesinin başlıca amilidir. Bu şartlar, kültürümüzün bir kavramının gelişmesini sağlamış, geçmişimizi geleceğe bağlayan köprünün temel taşlarından birisini ortaya koymuştur.' Kış gecelerinin en vazgeçilmez eğlencesi olan hikaye dinlemeyi, sazıyla takviye eden aşıklarımız, birçok kanallı ve eğlence programlı televizyona rağmen Doğu Anadolu Bölgesi'nde varlıklarını sürdürebilmektedirler.
Erzurum'da Kilisekapı semtindeki Âşıklar Kahvehanesinde, aşıklık geleneğini sürdürme gayreti devam etmektedir. Bu kahvehanede atışmalarına tanık olduğumuz âşıklar arasında; Yaşar Rayhanî, Mustafa Ruhani. Fuat Çerkezoğlu, Nuri Meramı. Nuri Çırağı, Hüseyin Sümmanioğlu, Giyas Yavuzer, Erol Şahiner. Erol Ergani, Ali Rahmaniyi vb. sayabiliriz.
İbrahim Hakkı Hazretleri (1703)
1703 yılında Erzurum' un Pasinler ilçesinde doğmuş olan İbrahim Hakkı Hazretleri de dünyaca ünlü tasavvuf bilginlerindendir. En önemli eseri 1756 tarihinde yazdığı Marifetnâme' dir. Kederli gönüllere teselli sunmaya çalıştığı 'Mevlâ gürelim neyler' nakaratlı şiirini aynen sunuyoruz;
Hak serleri hayreyler, zannetmeki gayreyler, Arif anı seyreyler
Mevlâ, görelim neyler, neylerse güzel eyler.
Sen hakkı tevekkül kıl tefviz el ve rahat bul sabreyle ve razı ol.
Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler.
Hiç kimseye hor bakma, incitme gönül yıkma sen nefsine yan çıkma.
Mevlâ görelim neyler, nNeylerse güzel eyler.
Naçar kalacak yerde, nagûh açar ol perde, derman eder ol derde.
Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler.
Erzurumlu Emrah (1799)
1799 yılında Erzurum'un Tanbura köyünde doğan Erzurumlu Emrah, Anadolu'nun her yerinde sevilen bir gurbet şairidir. 1856 yılında Tokat'ın Niksar ilçesinde ölen Emrah, sonradan mezar taşına yazılmış olan bir dörtlüğünde gurbet duygularını şöyle dile getiriyor: “Gönül gurbet ele varma ya dönülür, ya dönülmez. Her güzele meys verme, ya sevilir, ya sevilmez.”
Erzurumlu Emrah, Türk sanat müziği dalında bestesi yapılmış olan bir koşmasında da şöyle diyor;
Tutum yar elinden tutam çıkam dağlara dağlara, Okun bir yaralı bülbül tütem bağlara bağlara.
Birin bilir, binin bilmez. Bu dünya kimseye kalmaz. Yar ismini desem olmaz. Düşer dillere dillere.
Emrah eder bu gûnûmdûr. Arşa çıkan tütünümdür. Yara gidecek günümdür. Düşeni yollara yollara.
Aşık Sümmani (1860)
Erzurum'un Narman ilçesinin Samikale köyünde doğan (1860) Âşık Sümmanî de bir gurbet şairidir. Sevgili hasretiyle yollara düşerken buna bir de sıla hasreti eklenir. Ona göre gurbet 'ayrılık' demektir. Sılada bıraktığı ana-baba, kardeş, bacı, yoldaş, oğul özlemini fırsat buldukça dile getirir. Gördüğü dağlar sıladaki dağları, yaşlı kadınlar annesini hatırlatır.
“Su karşıki yüce dağlar, Acep bizim dağlar, mola kara benim anam oğul der de ağlar mo'la”. Sümmanî aynı zamanda güzelliğe vurgun bir şairdir. Kendisine yüz vermeyen güzellere sitem etmekten de geri kalmaz:
El ele vermiş gelen güzeller. Bir Tanrı selâmın vermez misiniz?
Kimi sevap için Kabe'ye varır. Kabe kapınızda bilmez misiniz?
Karadır kaşınız yaydan nic olur. Bugün dünya yani ahiret nic olur?
Bir gönül yapması yüzbû hac olur. Siz gönül yapmasın bilmez misiniz?
Sümmanîyem ey dür, yâre niderim. Basın ahali diyar diyar giderim.
Yarın mahşer günü dava ederim. Siz mahşer yerine gelmez misiniz?
enteresan diyaloglara şahit olabilirsiniz memleketimde.. şöyle ki:
turist bilmez ama bıyıklarını ülkücü(!) bıyığı gibi kestirmiştir :) böyle hani uçları aşağı doğru kıvrık olanından :))
bizim insan canlısı erzurumlu dadaşımız da laf atar bu abiye:
-ülkücü turist kardaş! canın yeyim senin :)))))
Hedef Erzurumu kışturizmi cazibe merkezi haline dönüştürmek.
2011 Üniversiteler arası kış olimpiyat oyunları bu işin reklamını yapmak için biçilmiş kaftan.
Winter Universiade 2011 Erzurum
Hazırız
İstiyoruz
Başaracak güçteyiz.
Yapabiliriz,
Yapacağız.
2011 e talibiz.Erzurumluyuz.Erzurumu biliyoruz.
'Winter Universiade 2011 ERZURUM'