Sinir uçları bildirisi, yani özün, dokunuş teknolojilerinde son aşamadır yapay zeka ile üretilemez, taklit edilemez, ve değiştirilmesi teklif edilemez, insana giriş kapısıdır ve dokunmatiktir, kendiliğinden açılır, özel teknikler edinmeyi gerketirir, her dokunuş kapı açmaz, özel bir eğilim de göstermek gerekir, yani aynı zaman da külürel bir öğedir de, yani anayasanız yaparak edinebilirsiniz, çarşı da pazar da satılmaz gidip aramanız gerekir.
Bir el yeni bir beden yapmıyorsa, o el değildir.- Octavio PAZ., Meksikalı DAHİ.
kişiler hakkında ilk izlenimi edinmede yegane aracılar......yine de şimdiye kadar gördüğüm en güzel eller annemin yanık izli elleri....öylesine güven verici...koruyucu..ve fedakar..güzelliğinden ve asaletinden vazgeçmek pahasına üstelik..
Eller var. Karıştırıcıdır. Her şeyi karıştırır. Münasebetsiz ellerdir bu eller. Olur olmaz yere sokulur. Girmemesi gereken yerlere girer. Karıştırıcı eller, pislikten kurtulmaz. Çünkü karıştırma aşkı her şeyi kapsadığı için, bunlar arasına pislik de girer. Bu tür eller bulaştığı pisliğin faturasını kendi karıştırıcılığına kesmez. 'Oralarda ne arıyordun? ' diyene, 'Öyle her şeyi ve her yeri karıştırırsan, boyuna kadar necasete batarsın' diyene söyleyecek bir sözü yoktur.
Eller var.
Düzenleyici ve düzelticidir. Çapak gördüğü göze yumruk olmaz. Kimseye hissettirmeden, bir ana şefkatiyle o çapağı alır. Yüzün ve gözün güzelliğini çapağa feda etmez. Değdiğini bozmaz, düzeltir. Düzelteceğim diye 'düz' hatta 'dümdüz' etmez. Çünkü bu eller, amuda kalkıp da dünyayı düzeltme iddiasına soyunan 'ters'lerin elleri değildir.
Eller var.
Hiçbir taşın altına girmeye yanaşmaz. Nice taşlar, kayalar, dağlar kaldırılır. O pamuk eller arazi olmuş, ortalardan tüymüştür. Ara ki bulasın. Israrla o elleri arar gözleriniz, ama yok. Sıkıntıya gelemez pamuk eller. Fakat dağlar gibi taşları taşımaktan yorgun ve bitap düştüğü için ayağı sürçenleri, tökezleyenleri görmeye görsün bu eller. Hemen ovuşturma vaziyetine girerler. Utanmadan yakasına sarılır, tokatlamaya yeltenirler. Utanmaz eller. Taşın altına sokmaya gelince toz olan bu eller, yakaya sarılmaya gelince aslanpençesi kesilir. Kırılası eller o eller.
Eller var.
Pamuk değil, nasır tutmuştur. Neden olacak? Elbet, her yarım kalmış yükün altına girdiği için. Her hayırlı teşebbüsün ucundan tuttuğu için. Her yükü ağıra el atığı için. Her yolda kalmışın kolundan tutup kaldırdığı için. Her dermanı tükenmişe derman kattığı için. Öpülesi eller o eller.
Eller var.
Vuracağı yeri bilmez, duracağı yeri bilmez. Kabarmış bir koltuğun elleridir bunlar. Sürekli tokat halinde gezer. Hiçbir şey bulamazsa, havayı tokatlar, suya yumruk atar. El ele vermişler zincirine girip, diğer ellerle birleşmez bu eller. Aksine birleşmiş elleri çözüp ayırır, kırıp koparır. Kırıp koparacağı başkalarının eli tükenirse, bu kez kendi ikizine yönelir, onu kırar, ona vurur.
Eller var.
Vuracağı yeri de bilir, duracağı yeri de. Dostu da tanır, düşmanı da. Yalnız dosta değil, düşmana bile rahmettir o eller. Yara sarar, ayıp örter. Bir ananın elleri gibi, okşayacak yetim, yaşını silecek öksüz, sıvazlayacak kırık yürek arar. Yıkılmışları yapar, dağılmışları toplar, yarımı tamamlar, tamamı kucaklar, ayrılanı birleştirir, birleşeni sıklaştırır.
Eller var.
Her önüne gelenden bir şeyler ister. Hiç işe girişmez, hep beleşe girişir. Sürekli istemek için açılır. Almaya bayılır, vermekten nefret eder. Bu ellerin bildiği tek dua 'Rabbena hep bana'dır. Böyle elleri bin kez de doldursanız, bin birinciyi ister. Hapsini de kendi cebine boşaltır. Başka elleri de görmek gibi bir derdi yoktur. Bencil eller bu eller.
Eller var.
Hep almaz, ama hep verir. İddialı değildir, fakat kararlıdır. O elleri herkes ortalarda görmez. Muhatabının gözüne sokulmaz. Alkışı hak edeni alkışlamaktan çekinmez, fakat kendisi alkış istemez. Verirken görünmemek için köşe bucak saklanır. O eller, bir Allah'tan ister, başkasından istemektense taş kesilmeyi tercih eder. Fedakâr eller o eller.
Eller var.
Sürekli bedduaya durur. Bedduaya duran, suizanna ayarlı, kara yüreklere bağlı eller bunlar. Armudun sapı der, beddua eder. Üzümün çöpü der, beddua eder. Kusursuz kadı kızı arar, fakat kendisi pür-taksirdir. Herkese beddua için açılan bu uğursuz eller, herkesin ellerinin kendisi için duaya kalkmasını bekler. Bunu bulamadığında da yumruk olur, sağa sola saldırır. Haddini bilmez, kadir bilmez eller.
Eller var.
Sürekli duaya durur. Peygamberlerin ellerinden bir hisse kapmıştır. Dostlarına değil sade, düşmanlarına bile duaya durur. Sevdiği güllerin dikenleri tarafından kanatılınca, gülü kökünden sökmeye kalkışmak gibi bir cinayet işlemez bu eller. Aksine, gülünü sevdiği için, kendini kanatsa da, dikenini de sever. İçinde hayır olan bir yüreğe bağlı eller bunlar. İçinde umut ve sevgi olan bir yüreğe bağlı eller…
Ellerinize bakın, kendinizi tanıyın! Zira onlar, sizin aynanızdır.
... parmaklarımın herbirini bir karınca taşıyor kan sızıyor tırnaklarımın dibinden kendime bakıyorum bir de ellerin gözünden... ... bir gün onlara bir öykü yazacağım ellerime...
Patronumuzun eleman alımı yaparken dikkat ettiği en önemli husus...
Çalışacak adam parmak ve ellerinden belli olur! ! ! ! diye söyler...
Benim bir bildiğim başka bir mevzu daha var, el parmaklarının geriye doğru bayâ bir gidiyorsa, gelecekte ' zengin olacağınızın' bir alametidir... (şahsımca hurefâ)
Diyarbakır'da patlayan bombaların pimlerini çeken namert eller, bizler sizin kimlerin elleri olduğunu, bu ellerin belki bugün ortaya çıkmayacaklarını, bu kirli elerin daha öncede bir çok katliam yaptığını biliyoruz... Eller o namert eller bir gün gelecek hesap verecekler bugün burada olmayacağını hepimiz biliyoruz ama gelecektede olmasa Ruz-i Mahşerde hesap verecekler işte o zaman bu dünyada eğer olmazsa orada bizim ellerimiz sizin yakanızda olacak... Ahh o namert eller, bizler sizi biliyoruz....
Gidiyorum çaresizim Yalvaririm ellerimi birak Böyle biranda sanmaki hissizim Gidiyorum içim burkularak Birak birak ellerimi Arzularim çilgin gibi Nasil istiyorum birbilsen öpmeyi Sarki olurum bir gün seslenirim sana uzaklardan yildiz olur görünürüm Gökyüzünün karanliginda Ne olur ne olur ne olur birak
...söz yalan söylüyorsa, renk yalan söylüyorsa, ses yalan söylüyorsa, ellerinizden geçinen ve ellerinizden başka her şey herkes yalan söylüyorsa, elleriniz balçık gibi itaatli, elleriniz karanlık gibi kör, elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun, elleriniz isyan etmesin diyedir.....
ellerin ellerin ve parmakların bir nar çiçeğini eziyor gibi ellerinden belli olur bir kadın denizin dibinde geziyor gibi ellerin ellerin ve parmakların
öyle güzel ellerin vardı ki... kendi ellerimden utandığım... küçük tırnaklar.. uzun ince parmaklar... yumuşak.... yıllarca hayatta kendine bir yer edinmek için çalışıp durmaktan kurumuş çatlamış ellerim... tıpkı babamınkine benzeyen kaba, erkeksi ellerim var benim... elele geldiğimizde ellerinin sıcaklığını hiçbir zaman hissedemediğim. sen o yumuşacık ellerinle papatyaları sererken buluştuğumuz ilk gece... düş gibiydi herşey. hiç uyanmamayım dediğim.... oysa... oysa sen hiç hoşlanmadın sana dokunmamdan.. yorgun sevişmelerin ardından gelen küçük dokunuşlardan... 'çek ellerini...' dedin.. düşünemedim... düşünemedim senin o yumuşacık ellerinin aslında nasır tutmuş bir kalbi sakladığını... benim ellerim kabaydı.. nasırlıydı.. ama kalbim pamuktandı.. buluttandı... senin için... yumuşacıktı.. senin o hiç bir zaman dokunamadığım nasır tutmuş kalbin tıpkı bir hallacın pamukları savurduğu gibi savudu yüreğimi... paramparça etti.... içimdeki aşk maviliğinini süsleyen beyaz buluttan kocaman kalbimi ağlattı... sonbaharın o bitmek tükenmek bilmeyen yağmurları yağdı gözlerimden.. günlerce.. gecelerce... ellerin kalbimi parçaladı... ellerin bir düştü benim için... ellerin düştü.... kalbim düştü... ellerin... düştü...
Sinir uçları bildirisi, yani özün, dokunuş teknolojilerinde son aşamadır yapay zeka ile üretilemez, taklit edilemez,
ve değiştirilmesi teklif edilemez, insana giriş kapısıdır ve dokunmatiktir, kendiliğinden açılır, özel teknikler edinmeyi
gerketirir, her dokunuş kapı açmaz, özel bir eğilim de göstermek gerekir, yani aynı zaman da külürel bir öğedir de,
yani anayasanız yaparak edinebilirsiniz, çarşı da pazar da satılmaz gidip aramanız gerekir.
Bir el yeni bir beden yapmıyorsa, o el değildir.- Octavio PAZ., Meksikalı DAHİ.
Keşkeler düşsün diline.
El ele tutuşan gezegenler,bıraksa dünya ay'ın elini
Sen gibi
bırakacağın eli hiç tutma, tutacağın eli ise hiç bırakma... sahte sevgilere gül olmaktansa, gerçek sevgilere diken ol...
kişiler hakkında ilk izlenimi edinmede yegane aracılar......yine de şimdiye kadar gördüğüm en güzel eller annemin yanık izli elleri....öylesine güven verici...koruyucu..ve fedakar..güzelliğinden ve asaletinden vazgeçmek pahasına üstelik..
iş üzerindedirler hep...
___
enstrüman çalan elleri izlemek hoşuma gidiyor... bazen aynanın karşısında çalarım sırf ellerimi izlemek için...:P
Eller var. Karıştırıcıdır. Her şeyi karıştırır. Münasebetsiz ellerdir bu eller. Olur olmaz yere sokulur. Girmemesi gereken yerlere girer. Karıştırıcı eller, pislikten kurtulmaz. Çünkü karıştırma aşkı her şeyi kapsadığı için, bunlar arasına pislik de girer. Bu tür eller bulaştığı pisliğin faturasını kendi karıştırıcılığına kesmez. 'Oralarda ne arıyordun? ' diyene, 'Öyle her şeyi ve her yeri karıştırırsan, boyuna kadar necasete batarsın' diyene söyleyecek bir sözü yoktur.
Eller var.
Düzenleyici ve düzelticidir. Çapak gördüğü göze yumruk olmaz. Kimseye hissettirmeden, bir ana şefkatiyle o çapağı alır. Yüzün ve gözün güzelliğini çapağa feda etmez. Değdiğini bozmaz, düzeltir. Düzelteceğim diye 'düz' hatta 'dümdüz' etmez. Çünkü bu eller, amuda kalkıp da dünyayı düzeltme iddiasına soyunan 'ters'lerin elleri değildir.
Eller var.
Hiçbir taşın altına girmeye yanaşmaz. Nice taşlar, kayalar, dağlar kaldırılır. O pamuk eller arazi olmuş, ortalardan tüymüştür. Ara ki bulasın. Israrla o elleri arar gözleriniz, ama yok. Sıkıntıya gelemez pamuk eller. Fakat dağlar gibi taşları taşımaktan yorgun ve bitap düştüğü için ayağı sürçenleri, tökezleyenleri görmeye görsün bu eller. Hemen ovuşturma vaziyetine girerler. Utanmadan yakasına sarılır, tokatlamaya yeltenirler. Utanmaz eller. Taşın altına sokmaya gelince toz olan bu eller, yakaya sarılmaya gelince aslanpençesi kesilir. Kırılası eller o eller.
Eller var.
Pamuk değil, nasır tutmuştur. Neden olacak? Elbet, her yarım kalmış yükün altına girdiği için. Her hayırlı teşebbüsün ucundan tuttuğu için. Her yükü ağıra el atığı için. Her yolda kalmışın kolundan tutup kaldırdığı için. Her dermanı tükenmişe derman kattığı için. Öpülesi eller o eller.
Eller var.
Vuracağı yeri bilmez, duracağı yeri bilmez. Kabarmış bir koltuğun elleridir bunlar. Sürekli tokat halinde gezer. Hiçbir şey bulamazsa, havayı tokatlar, suya yumruk atar. El ele vermişler zincirine girip, diğer ellerle birleşmez bu eller. Aksine birleşmiş elleri çözüp ayırır, kırıp koparır. Kırıp koparacağı başkalarının eli tükenirse, bu kez kendi ikizine yönelir, onu kırar, ona vurur.
Eller var.
Vuracağı yeri de bilir, duracağı yeri de. Dostu da tanır, düşmanı da. Yalnız dosta değil, düşmana bile rahmettir o eller. Yara sarar, ayıp örter. Bir ananın elleri gibi, okşayacak yetim, yaşını silecek öksüz, sıvazlayacak kırık yürek arar. Yıkılmışları yapar, dağılmışları toplar, yarımı tamamlar, tamamı kucaklar, ayrılanı birleştirir, birleşeni sıklaştırır.
Eller var.
Her önüne gelenden bir şeyler ister. Hiç işe girişmez, hep beleşe girişir. Sürekli istemek için açılır. Almaya bayılır, vermekten nefret eder. Bu ellerin bildiği tek dua 'Rabbena hep bana'dır. Böyle elleri bin kez de doldursanız, bin birinciyi ister. Hapsini de kendi cebine boşaltır. Başka elleri de görmek gibi bir derdi yoktur. Bencil eller bu eller.
Eller var.
Hep almaz, ama hep verir. İddialı değildir, fakat kararlıdır. O elleri herkes ortalarda görmez. Muhatabının gözüne sokulmaz. Alkışı hak edeni alkışlamaktan çekinmez, fakat kendisi alkış istemez. Verirken görünmemek için köşe bucak saklanır. O eller, bir Allah'tan ister, başkasından istemektense taş kesilmeyi tercih eder. Fedakâr eller o eller.
Eller var.
Sürekli bedduaya durur. Bedduaya duran, suizanna ayarlı, kara yüreklere bağlı eller bunlar. Armudun sapı der, beddua eder. Üzümün çöpü der, beddua eder. Kusursuz kadı kızı arar, fakat kendisi pür-taksirdir. Herkese beddua için açılan bu uğursuz eller, herkesin ellerinin kendisi için duaya kalkmasını bekler. Bunu bulamadığında da yumruk olur, sağa sola saldırır. Haddini bilmez, kadir bilmez eller.
Eller var.
Sürekli duaya durur. Peygamberlerin ellerinden bir hisse kapmıştır. Dostlarına değil sade, düşmanlarına bile duaya durur. Sevdiği güllerin dikenleri tarafından kanatılınca, gülü kökünden sökmeye kalkışmak gibi bir cinayet işlemez bu eller. Aksine, gülünü sevdiği için, kendini kanatsa da, dikenini de sever. İçinde hayır olan bir yüreğe bağlı eller bunlar. İçinde umut ve sevgi olan bir yüreğe bağlı eller…
Ellerinize bakın, kendinizi tanıyın! Zira onlar, sizin aynanızdır.
Allah'ım! Ellerimizi bırakma!
bir gün onlara bir öykü yazacağım...
-kime?
ellere...
sözden sıyırıp yakamı, dönüp arkamı...
...
parmaklarımın herbirini bir karınca taşıyor
kan sızıyor tırnaklarımın dibinden
kendime bakıyorum
bir de ellerin gözünden...
...
bir gün onlara bir öykü yazacağım
ellerime...
ahh eller aldınız yarimi benden melek neden nişanladın sen yaa nedennnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnn
bu şiirde yabancılar anlamın da kullanılmıştır
benimkileri seviyorum ben...
güzel olan tüm elleri seviyorum aslında...
En güzel şiirler onlara yazılmalıdır...
yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.
Patronumuzun eleman alımı yaparken dikkat ettiği en önemli husus...
Çalışacak adam parmak ve ellerinden belli olur! ! ! ! diye söyler...
Benim bir bildiğim başka bir mevzu daha var, el parmaklarının geriye doğru bayâ bir gidiyorsa, gelecekte ' zengin olacağınızın' bir alametidir... (şahsımca hurefâ)
eller yasamın bir simgesidir anahtarıdır kibarlık ve zerafetin simgesidir
Diyarbakır'da patlayan bombaların pimlerini çeken namert eller, bizler sizin kimlerin elleri olduğunu, bu ellerin belki bugün ortaya çıkmayacaklarını, bu kirli elerin daha öncede bir çok katliam yaptığını biliyoruz...
Eller o namert eller bir gün gelecek hesap verecekler bugün burada olmayacağını hepimiz biliyoruz ama gelecektede olmasa Ruz-i Mahşerde hesap verecekler işte o zaman bu dünyada eğer olmazsa orada bizim ellerimiz sizin yakanızda olacak...
Ahh o namert eller, bizler sizi biliyoruz....
Gidiyorum çaresizim
Yalvaririm ellerimi birak
Böyle biranda sanmaki hissizim
Gidiyorum içim burkularak
Birak birak ellerimi
Arzularim çilgin gibi
Nasil istiyorum birbilsen öpmeyi
Sarki olurum bir gün seslenirim sana
uzaklardan yildiz olur görünürüm
Gökyüzünün karanliginda
Ne olur ne olur ne olur birak
herzaman temiz tutulması gereken şeydir
eller önce temiz bir sevgi,eller önce doğru söz söylemek,eller önce sevmek.............
Tanrı, dolu ellere değil, temiz ellere bakar...
*hiç kimsenin,yağmurun bile böyle küçük elleri yoktu...'
...söz yalan söylüyorsa,
renk yalan söylüyorsa,
ses yalan söylüyorsa,
ellerinizden geçinen
ve ellerinizden başka her şey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.....
ellerin ellerin ve parmakların
bir nar çiçeğini eziyor gibi
ellerinden belli olur bir kadın
denizin dibinde geziyor gibi
ellerin ellerin ve parmakların
eller'in,eller'im,eller...
Robert and Bob Aller(eller :))
43. Akademi ödülleri 1970
Yer:Los Angeles
Belgesel Dalında:
A Long Way From Nowhere (Bob Aller, producer; Robert Aller Productions)
öyle güzel ellerin vardı ki... kendi ellerimden utandığım... küçük tırnaklar.. uzun ince parmaklar... yumuşak....
yıllarca hayatta kendine bir yer edinmek için çalışıp durmaktan kurumuş çatlamış ellerim... tıpkı babamınkine benzeyen kaba, erkeksi ellerim var benim... elele geldiğimizde ellerinin sıcaklığını hiçbir zaman hissedemediğim.
sen o yumuşacık ellerinle papatyaları sererken buluştuğumuz ilk gece... düş gibiydi herşey. hiç uyanmamayım dediğim....
oysa...
oysa sen hiç hoşlanmadın sana dokunmamdan.. yorgun sevişmelerin ardından gelen küçük dokunuşlardan...
'çek ellerini...' dedin..
düşünemedim...
düşünemedim senin o yumuşacık ellerinin aslında nasır tutmuş bir kalbi sakladığını... benim ellerim kabaydı.. nasırlıydı.. ama kalbim pamuktandı.. buluttandı... senin için... yumuşacıktı.. senin o hiç bir zaman dokunamadığım nasır tutmuş kalbin tıpkı bir hallacın pamukları savurduğu gibi savudu yüreğimi... paramparça etti.... içimdeki aşk maviliğinini süsleyen beyaz buluttan kocaman kalbimi ağlattı... sonbaharın o bitmek tükenmek bilmeyen yağmurları yağdı gözlerimden..
günlerce..
gecelerce...
ellerin kalbimi parçaladı...
ellerin bir düştü benim için...
ellerin düştü....
kalbim düştü...
ellerin...
düştü...
ellerini duyuyorum,
kapalı gözlerimi ısıtan
herşeyim
ellerine kalıyor
ellerim susuz yangın..
ellerim deli hoyrat..
de be aslan karam yiğit karam..
hangi güzelin düşleri..
mavi düşleri sevdanda..
a benim gözleri görmeyenim...
a benim kabrimi bilmeyenim...
a benim hasreti dinmeyenim...
beni elinle ellere gönderme...
Elini, sazından kıskandığım yarime...
Ellerin
Senin, ince uzun, beyaz ellerin
Yüreğimi alan bir serinlik sanki
Al bir kadife üstünde ellerin dursa biraz
Tabloların en güzeli olur inan ki.
Ellerini düşündüm geceler boyu
Ellerin içimde akıp duran su
Ellerin, türküler uykular kadar güzel
Ellerin karanfil kokusu...
Mısra mısra beyit beyit ördüğüm
Ellerindir düşlerimde ayan beyan gördüğüm
Uzat ellerini avuçlarıma
Uzaktan bakmak mı yüz görümlüğüm.
Ateşim var, hastayım, sayıklıyorum
Ellerin aklımda en güzel yorum
Koysan ellerini alnıma biraz
Bütün ateşimi alır diyorum.
Kapı, pencere, masa, duvar...
Odamın her yerinde ellerinden gölge var
Bir gün gelsen evime şaşıracaksın
Açılacak birer birer kendiliğinden kapılar
Yavuz Bülent Bakiler