kendini avrupalı sananların yoğunlukta olduğu bi şehir umursamazlar duyarsızlar konformistler oruç tutmamanız sorun yaratmaz sokakta rahatça yiyip içebilirsiniz krizden etkilenmeyen nadir yerlerden biri işçi nüfusu çok az tarım önemli bi gelir kaynağı emekli ve yaşlı nüfusu çok fazla öğrenci sayısıda gün geçtikçe artıyor öğrenci üzerinden çok para kazanıyorlar çigeri çok meşhurdur meriç nehri güzeldir. herhangi bi sokak köşesine çilingir sofranızı kurup rakınızı yudumlayabilirsiniz garip karşılamaz kimse ev sahipleri öğrencileri sevmez öğrencilerde ev sahiplerini sevmez şoförler öğrencileri sever muavinler öğrencileri sevmez her yer yürünebilecek mesafededir büyük şehirden gidince alışmak zordur çok fazla camii vardır aynı anda en az 4 farklı imamın okuduğu ezan sesini duyabilirsiniz. asker çok fazladır c.tesi pazarları tek gezmek rahatsızlık vericidir bu yüzden pahalı bi şehirdir kaçak sigara ve içki rahatlıkla bulabilirsiniz eski osmanlı ahırlarının yerleşke haline getirildiği tek şehirdir hapisanenin yanına yerleşke kurulan tek şehirdir mülteci kampı yanına yerleşke kurulan tek şehirdir öğrencilere yolunacak kaz gözüyle bakılır. kırkpınar güreşleri yapılır kakava şenlikleri yapılır düğünleri eğlencelidir kızları güzeldir erkekleri çirkindir
benm aklıma edirne denince ilk gelen selimiye cami oluyr.. ve doğduğum şehir ama edirnede yaşamadm o yzden şu an kendimi biliyrkn çok gitmek istiyorm...
serhat şehri edirne...küçük bir şehir olmasına rağmen rahat bir şehirdir herkes kendi işine bakar,kimse kimseyle uraşmaz,gece kaçta çıkarsan çık bişey olmaz,sıkıcı bir şehirdir gezilcek bi yeri yoktur ama tarihi eselerin çok olduğu bir şehirdr..
edirne herşey hangi tarafından anlatılır bilmiyorum ki.. mesela tarihi dokusu muhteşem birde işin içine avrupai hava giriyor o belki işin şakası ama edirne nin bir özelliği var benim gibi gurbetteyken daha bir başka oluyor onun güzelliği ayrıca dünyanın hiçbir yerinde bir protokol yok bi selimiye yok bi saraçlar caddesi yok eşref sencer kuşçubaşının kabri yok ayşekadında ki çocuk parkı ve daha neler neler edirnem benim güzel edirnem
Edirne Târihçesi Trakya denilip, Bulgaristan'ın tamamı (bâzı kaynaklar kuzey sınırını Balkan dağlarıyla sınırlamaktadırlar) ile Yunanistan'ın Selânik'ten doğusu (Batı Trakya) ve Türkiye'nin Avrupa yakasını (Doğu Trakya) anlatan toprağın bilinen ilk sâkinleri Traklar'dır. Bu toprağın Trakya (Trak ülkesi) adı da esâsen Onlar'dan gelmektedir. Bölgenin belli-başlı yerleşim birimlerinden Edirne'nin şimdiki Kaleiçi semti yerinde, oymakları sayısı kırktan fazla Traklar'dan, Bettegeriler ve özellikle de Odrisler'in yerleştikleri bilinmektedir. Buraya nereden geldikleri ve kökenleri hususu aydınlık olmayan Traklar, Edirne'nin yerinde bir köy veyâ pazar yeri kurmuşlardır. Odrisler'e bağlı olarak yerleşimin adına bu yüzden Odrisia denmiştir. Şu var ki, Bölge'nin, bundan çok önce, MÖ 5000-4000 yıllarına rastlayan kendi cilâlı taş devrinden beri iskân edildiği, Edirne yakınındaki Çardakaltı mevkiinde yapılan arkeolojik kazıların sonuçlarından anlaşılmaktadır. Buradan çıkarılan kültür materyalleri hâlen Edirne Müzesinde sergilenmektedirler MÖ 340 'ta, Büyük İskender'in babası II. Filip'in iktidarı ve komutasındaki batı komşusu Makedonlar, Trakya'yla birlikte Edirne'yi de ele geçirmişlerdir. Odrisia adı bu sırada Orestias diye değiştirilecektir. Trakya, MÖ 168'den beriye ve adım-adım bu defa Ro-malılar'ın eli ve iktidarına geçecektir. Roma İmparatoru Publius Aelius Hadrianus, MS 123-124 'te Trakya'yı gezdiği bir sırada Orestias'a da uğramıştır. Hadrianus, Roma şehir hukuku bahşettiği Orestias'ı surlarla çevirttiği gibi yeniden kurdurmuş, adını da kendi adıyla değiştirip Hadrianopolis (Hadrianus şehri) demiştir. Günümüze kadar, yüzotuz kadar adı, unvanı ve bunların çeşitlemelerini gördüğümüz Edirne'nin üçüncü adı budur. Şimdiki adına da, bir çok değişikliğe uğradıktan sonra bu Hadrianopolis'ten gelinecektir. Roma devrindeki Edirne, yeni statüsünün de katkısıyla daima ilk sıralarda bulunmuş, daima gözde ve daima elde tutulmak, ele geçirilmek istenen yer olmuştur. Bu çerçevede pek çok iktidar kavgasının içinde, olaylarla savaşların ya ortasında veyâ yakınında görülmüştür. Edirne, Roma İmparatorluğu'nun MS 395'te Katolik-Ortodoks inanç esâsı üzerine ikiye bölünmesiyle, XVII. yüzyılda adına Bizans denecek Doğu-Roma bölgesinde kalmıştır. Bizans'ın Edirne'si, önceki döneme göre çok daha hareketli yıllar geçirecektir. Bizans'ın iç çekişmelerinde odak noktası olan Edirne, Bizans-Bulgar arasında da defalarca savaşlara konu olacak, iki devlet arasında bir çok defa el değiştirecektir. Ancak, kısa süreler dışında sonuç itibariyle her zaman Bizans'ın olacaktır. Ayrıca; Atilla komutasındaki Hunlar, Türk-Avarlar, Türk-Kumanlar, Türk-Peçenekler, Ruslar ve Gotlarla başkaları, gerek Edirne'de gerekse çevresinde sık-sık görülecekler, kazanacak veyâ kaybedeceklerdir. Edirne, Haçlılar'ın Bizans'a egemen oldukları 1204-1261 yılları arasında kalan bir dönemi, büyük ve önemli karışıklıkları yaşayarak geçirecektir. Bizans, Haçlılar'dan sonra topraklarında yeniden egemen olacak ise de, diğer yandan büyük çalkantılar geçirerek gün-günden zayıf düşüp-gerileyecektir. Bir süreden beri Bizans ile yakın ilişkiler kuran Osmanlılar, bâzen istek üzerine bâzen kendiliğinden, bu Devlet'in iç işlerine karışmaya başlamışlar, bu sırada Edirne'yle de tanışmışlardır. Böylece 1361'e gelinmiştir ve Edirne bu târihte artık Türkler'in elindedir. Edirne alındığında Osmanlı'nın başkenti olan Bursa, konumunu 1365'e kadar sürdürecektir. Bundan sonra ise, Bursa durumunu korumakla birlikte, Dimetoka'yla Edirne ikinci ve üçüncü başkentler olarak araya gireceklerdir. Yıldırım Beyazıt Timur'a karşı kaybedip esir düşünce, oğullarından Emir Süleyman, Bursa'daki devlet hazînesini yanına alarak Edirne'ye gelmiş ve 1402'de burada hükümranlığını ilân etmiştir. Edirne, bundan sonra Osmanlı'nın bir ve mutlak başkentidir. 1453'te İstanbul alınmakla, başkent hemen taşınmamıştır. İstanbul'un onarımı ve bir başkent olarak hazırlanmasını bekleyen Edirne, muhtemelen üç-beş yıl sonra (1457 olabilir) ikinci başkent durumuna düşecektir. Osmanlılar, 1453'ten sonra dahi Edirne'den kopmadan devleti yönetmeye devam edeceklerdir. Osmanlı, varlığını hemen tamamen Rumeli'nde gösterdiği cihetle, Edirne'nin ikinci başkent sıfatını kaybedip gözden düşmesi için, en az bir üçyüz yıl geçecektir. Bâzı Padişahların, 1453'ten sonra dahi Edirne'de kılıç kuşanmaları, Edirne'de yaşamaları, İstanbul'a gidip hemen geriye dönüşleri, elçi kabûlleri, atamalar yapmaları, savaş kararları almaları, tâ 1700'e doğru bir yandan yeni köşk ve yazlık saraylar yaptırırlarken, diğer yandan da eski sarayları onartıp yeni bölümler eklemeleri ve genişletmeleriyle benzeri diğer icraatları buna örnek gösterilebilirler. 1575'te tamamlanan Selimiye Camisi de, Edirne'de yaptırılmış olmakla, aynı konudaki başlı-başına ve muhteşem bir gösterge sayılmalıdır. Edirne'nin, İstanbul'la birlikte başkent olduğunun bir önemli göstergesi de şudur ki, her ikisi eşit ve özel bir statüyle yönetilmişlerdir. Gerek Edirne ve gerekse İstanbul; Kadı, Cebecibaşı, Subaşı, Dizdar, Topçubaşı,Yeniçeri Ağası özellikle de Bostancıbaşı denilen kişilere emânet edilmiş olup, bu görevliler yalnız belediye sınırları içinden sorumlu kılınmışlardır. Edirne'yle İstanbul'un, bu dönemde ilçe ve köy gibi bağlı birimleri olmamışlardır. Edirne, târihinin en parlak görünümüyle en yüksek nüfusuna gene bu dönemde ulaşacaktır. Nüfusunun üçyüzellibin olduğunu veren bilgi kaynağını biz abartık bulmaktayız. Ancak... Londra, Paris, Kâhire, Milano ve İstanbul'la birlikte dünyânın en büyük şehirleri arasında olduğu 1700'lerde, Edirne nüfusunun bugünkünden daha fazla olabileceğini, kabûl etmek zorundayız. Ki, bu da eldeki verilere göre her hâlde yanlış olmayacaktır. Edirne, Türklerin eline geçtiği 1361'den sonra; 1829 ve 1878'de Ruslar'ın, 1913'te Bulgarlar'ın, 1920'de Yunanlılar'ın istilâlarına uğramıştır. Bunlar Edirne'de, bugünlere kadar kalan maddî-mânevî izler bırakmışlardır. Öncelikle, Osmanlı devrinin nüfusundan Edirne'de geriye kalan âileler, bugün iki elin parmaklarından daha az sayıdadırlar!
Yakın zamanda gittiğim ve ilk defa gördüğüm bir yer.Gerçekten çok beğendim yeşilliklerle dolu.Tıpkı benim Karadenizim gibi.Selimiye camii'yede ve mimari yapısında hayran kaldım.Edirneyi çok sevdim.Umarım yine gelirim.
Edirne yurdumuzun kuzey batısında şipşirin bir sınır kentidir. Edirne sözü,Edirne'yi tanıyan bilen kişilerin aklına ilk olarak ünlü Selimiye Camisi ile birlikte tarihi Kırkpınar güreşleri gelmektedir. Bunun yanında Edirne anlatan, tanıtan başka ne var derseniz; Çingeneleri ve bunların yaşamları, özellikle çeribaşı seçimleri apayrı bir kültürdür. Meriç ve Tunca'nın akşam güneşinde görünüşleri muhteşemdir. Edirne bana güzellikleri ve temizliği çağrıştırmaktadır.
Belki de İstanbul'un kargaşasından sonra sessiz ve sakin geldi bana.. 3 katı geçmeyen binaları, bedestenleri ve tarihi yapılarıyla huzur ve güven veren bir şehir.. Meyve kokulu sabunları, arnavut ciğeri ve badem ezmesi ile tanınıyor.. Musikinin hastalara şifa dağıttığı Şifahane ve Tuna nehri.. yol dönüşü doğum günü süprizi.. Edirne gezisi bana ilkbahar gibi umut aşılamıştı.. :))
Yılların sadece onun için bir zaman kaybı olduğu her zaman gülmekten eğlenmekten hatta eğlenmek için para kazanan bir şehirdir. Köylünün yüzü güler çünkü o, verimli topraklarının kapısını her zaman açar.Hiç kimsenin saçıyla başıyla uğraşmaz her zaman halkçı ve emekçi sesini duyurur Edirne. Edirne serhatıdır yurdumun. Ama insanları hiç bir zaman serhat olmayacaktır. Kimi toprağını kimi yüreğini bırakmıştır geride. Sürgünü kanında geninde hisseder. Doymuştur yüreği ama acıkacağı zamanı da çok iyi bilir.
Babamın doğdugu,benimse çocukluğumun ve ilk gençlik çağlarımın yaşandığı topraklar...İçkisiyle ön plana çıkar,ancak içine girildikçe,masumiyetin bu topraklarda hala varolduğu göze çarpar.Stres,sıkıntı,yalnızlık canavarları bu şehre giremez... Meriç nehri kenarında her gidişimde babamla içtiğim biranın tadı,hiçbir istanbul mekanında rastlanmaz...İlginçtir ama bu böyledir...
İkinci şehrim bana hayatı öğreten yer. Yaşamayı burda öğrendim ben yağmurda kalabalıktan; dar kimsesiz sokaklarına geçtim... en acı darbeleri yedim,en büyük mutlulukları buldum. önce kaybettirdi beni sokaklarında kolay sahiplenemez insanları edirne,sonra tuttu elimden belkide acıdı.Kendimi tanıdım ben burda,ben olmayı öğrendim. TEŞEKKÜR EDERİM! ! ..
mütevazılığımdan olsa da sessizliğim, tarih öncesine uzanan geçmişimle, üç imparatorluğun şahidiyim. lale bahçeleriyle süslü saraylarımda, Fatih'in İstanbul arzusuyla uykusuzluk çektiği gecelerin tanığı, mimarı sınırları zorlayacak kadar büyük bir kubbenin hayaliyle sokaklarımı arşınlayan Sinan'ın kendini bulduğu Der-i Saadet'im. yüreğime acı saldıysa da sokaklarımı kül eden yangınlar,kanıma dokunduysa da zulmün sınırlarını zorlayan işgaller...Ve sarayımı alıp götürdüyse de benden kuşatmalar, ben hala Edirne'yim. .................
edirne; tarihi ile(selimiye.eski.muradiye,üç şerefeli camilerinin,2.beyazıt külliyesi) doğası ile(meriç,tunca,arda ile nehirler salınır her yanda) kültürü ile(kırkpınar yıllara meydan okur) görülmesi şart bir kent.
kendini avrupalı sananların yoğunlukta olduğu bi şehir
umursamazlar
duyarsızlar
konformistler
oruç tutmamanız sorun yaratmaz
sokakta rahatça yiyip içebilirsiniz
krizden etkilenmeyen nadir yerlerden biri
işçi nüfusu çok az
tarım önemli bi gelir kaynağı
emekli ve yaşlı nüfusu çok fazla
öğrenci sayısıda gün geçtikçe artıyor
öğrenci üzerinden çok para kazanıyorlar
çigeri çok meşhurdur
meriç nehri güzeldir.
herhangi bi sokak köşesine çilingir sofranızı kurup rakınızı yudumlayabilirsiniz
garip karşılamaz kimse
ev sahipleri öğrencileri sevmez
öğrencilerde ev sahiplerini sevmez
şoförler öğrencileri sever
muavinler öğrencileri sevmez
her yer yürünebilecek mesafededir
büyük şehirden gidince alışmak zordur
çok fazla camii vardır
aynı anda en az 4 farklı imamın okuduğu ezan sesini duyabilirsiniz.
asker çok fazladır
c.tesi pazarları tek gezmek rahatsızlık vericidir bu yüzden
pahalı bi şehirdir
kaçak sigara ve içki rahatlıkla bulabilirsiniz
eski osmanlı ahırlarının yerleşke haline getirildiği tek şehirdir
hapisanenin yanına yerleşke kurulan tek şehirdir
mülteci kampı yanına yerleşke kurulan tek şehirdir
öğrencilere yolunacak kaz gözüyle bakılır.
kırkpınar güreşleri yapılır
kakava şenlikleri yapılır
düğünleri eğlencelidir
kızları güzeldir
erkekleri çirkindir
falan filan işte
benm aklıma edirne denince ilk gelen selimiye cami oluyr.. ve doğduğum şehir ama edirnede yaşamadm o yzden şu an kendimi biliyrkn çok gitmek istiyorm...
Sevgili Mezide Yılmaz Hocama sonsuz teşekkürler.
Sizi unutmayacağım! ..
serhat şehri edirne...küçük bir şehir olmasına rağmen rahat bir şehirdir herkes kendi işine bakar,kimse kimseyle uraşmaz,gece kaçta çıkarsan çık bişey olmaz,sıkıcı bir şehirdir gezilcek bi yeri yoktur ama tarihi eselerin çok olduğu bir şehirdr..
Ulusal Takımlarımızın (GALATASARAY'ı Tenzih ederim) ötesine geçmek istediği yegane yer:=)
edirne herşey hangi tarafından anlatılır bilmiyorum ki.. mesela tarihi dokusu muhteşem birde işin içine avrupai hava giriyor o belki işin şakası ama edirne nin bir özelliği var benim gibi gurbetteyken daha bir başka oluyor onun güzelliği ayrıca dünyanın hiçbir yerinde bir protokol yok bi selimiye yok bi saraçlar caddesi yok eşref sencer kuşçubaşının kabri yok ayşekadında ki çocuk parkı ve daha neler neler edirnem benim güzel edirnem
Edirne Târihçesi
Trakya denilip, Bulgaristan'ın tamamı (bâzı kaynaklar kuzey sınırını Balkan dağlarıyla sınırlamaktadırlar) ile Yunanistan'ın Selânik'ten doğusu (Batı Trakya) ve Türkiye'nin Avrupa yakasını (Doğu Trakya) anlatan toprağın bilinen ilk sâkinleri Traklar'dır. Bu toprağın Trakya (Trak ülkesi) adı da esâsen Onlar'dan gelmektedir. Bölgenin belli-başlı yerleşim birimlerinden Edirne'nin şimdiki Kaleiçi semti yerinde, oymakları sayısı kırktan fazla Traklar'dan, Bettegeriler ve özellikle de Odrisler'in yerleştikleri bilinmektedir. Buraya nereden geldikleri ve kökenleri hususu aydınlık olmayan Traklar, Edirne'nin yerinde bir köy veyâ pazar yeri kurmuşlardır. Odrisler'e bağlı olarak yerleşimin adına bu yüzden Odrisia denmiştir. Şu var ki, Bölge'nin, bundan çok önce, MÖ 5000-4000 yıllarına rastlayan kendi cilâlı taş devrinden beri iskân edildiği, Edirne yakınındaki Çardakaltı mevkiinde yapılan arkeolojik kazıların sonuçlarından anlaşılmaktadır. Buradan çıkarılan kültür materyalleri hâlen Edirne Müzesinde sergilenmektedirler
MÖ 340 'ta, Büyük İskender'in babası II. Filip'in iktidarı ve komutasındaki batı komşusu Makedonlar, Trakya'yla birlikte Edirne'yi de ele geçirmişlerdir. Odrisia adı bu sırada Orestias diye değiştirilecektir. Trakya, MÖ 168'den beriye ve adım-adım bu defa Ro-malılar'ın eli ve iktidarına geçecektir. Roma İmparatoru Publius Aelius Hadrianus, MS 123-124 'te Trakya'yı gezdiği bir sırada Orestias'a da uğramıştır. Hadrianus, Roma şehir hukuku bahşettiği Orestias'ı surlarla çevirttiği gibi yeniden kurdurmuş, adını da kendi adıyla değiştirip Hadrianopolis (Hadrianus şehri) demiştir. Günümüze kadar, yüzotuz kadar adı, unvanı ve bunların çeşitlemelerini gördüğümüz Edirne'nin üçüncü adı budur. Şimdiki adına da, bir çok değişikliğe uğradıktan sonra bu Hadrianopolis'ten gelinecektir.
Roma devrindeki Edirne, yeni statüsünün de katkısıyla daima ilk sıralarda bulunmuş, daima gözde ve daima elde tutulmak, ele geçirilmek istenen yer olmuştur. Bu çerçevede pek çok iktidar kavgasının içinde, olaylarla savaşların ya ortasında veyâ yakınında görülmüştür. Edirne, Roma İmparatorluğu'nun MS 395'te Katolik-Ortodoks inanç esâsı üzerine ikiye bölünmesiyle, XVII. yüzyılda adına Bizans denecek Doğu-Roma bölgesinde kalmıştır. Bizans'ın Edirne'si, önceki döneme göre çok daha hareketli yıllar geçirecektir.
Bizans'ın iç çekişmelerinde odak noktası olan Edirne, Bizans-Bulgar arasında da defalarca savaşlara konu olacak, iki devlet arasında bir çok defa el değiştirecektir. Ancak, kısa süreler dışında sonuç itibariyle her zaman Bizans'ın olacaktır. Ayrıca; Atilla komutasındaki Hunlar, Türk-Avarlar, Türk-Kumanlar, Türk-Peçenekler, Ruslar ve Gotlarla başkaları, gerek Edirne'de gerekse çevresinde sık-sık görülecekler, kazanacak veyâ kaybedeceklerdir. Edirne, Haçlılar'ın Bizans'a egemen oldukları 1204-1261 yılları arasında kalan bir dönemi, büyük ve önemli karışıklıkları yaşayarak geçirecektir.
Bizans, Haçlılar'dan sonra topraklarında yeniden egemen olacak ise de, diğer yandan büyük çalkantılar geçirerek gün-günden zayıf düşüp-gerileyecektir. Bir süreden beri Bizans ile yakın ilişkiler kuran Osmanlılar, bâzen istek üzerine bâzen kendiliğinden, bu Devlet'in iç işlerine karışmaya başlamışlar, bu sırada Edirne'yle de tanışmışlardır. Böylece 1361'e gelinmiştir ve Edirne bu târihte artık Türkler'in elindedir.
Edirne alındığında Osmanlı'nın başkenti olan Bursa, konumunu 1365'e kadar sürdürecektir. Bundan sonra ise, Bursa durumunu korumakla birlikte, Dimetoka'yla Edirne ikinci ve üçüncü başkentler olarak araya gireceklerdir. Yıldırım Beyazıt Timur'a karşı kaybedip esir düşünce, oğullarından Emir Süleyman, Bursa'daki devlet hazînesini yanına alarak Edirne'ye gelmiş ve 1402'de burada hükümranlığını ilân etmiştir. Edirne, bundan sonra Osmanlı'nın bir ve mutlak başkentidir. 1453'te İstanbul alınmakla, başkent hemen taşınmamıştır. İstanbul'un onarımı ve bir başkent olarak hazırlanmasını bekleyen Edirne, muhtemelen üç-beş yıl sonra (1457 olabilir) ikinci başkent durumuna düşecektir.
Osmanlılar, 1453'ten sonra dahi Edirne'den kopmadan devleti yönetmeye devam edeceklerdir. Osmanlı, varlığını hemen tamamen Rumeli'nde gösterdiği cihetle, Edirne'nin ikinci başkent sıfatını kaybedip gözden düşmesi için, en az bir üçyüz yıl geçecektir. Bâzı Padişahların, 1453'ten sonra dahi Edirne'de kılıç kuşanmaları, Edirne'de yaşamaları, İstanbul'a gidip hemen geriye dönüşleri, elçi kabûlleri, atamalar yapmaları, savaş kararları almaları, tâ 1700'e doğru bir yandan yeni köşk ve yazlık saraylar yaptırırlarken, diğer yandan da eski sarayları onartıp yeni bölümler eklemeleri ve genişletmeleriyle benzeri diğer icraatları buna örnek gösterilebilirler. 1575'te tamamlanan Selimiye Camisi de, Edirne'de yaptırılmış olmakla, aynı konudaki başlı-başına ve muhteşem bir gösterge
sayılmalıdır.
Edirne'nin, İstanbul'la birlikte başkent olduğunun bir önemli göstergesi de şudur ki, her ikisi eşit ve özel bir statüyle yönetilmişlerdir. Gerek Edirne ve gerekse İstanbul; Kadı, Cebecibaşı, Subaşı, Dizdar, Topçubaşı,Yeniçeri Ağası özellikle de Bostancıbaşı denilen kişilere emânet edilmiş olup, bu görevliler yalnız belediye sınırları içinden sorumlu kılınmışlardır. Edirne'yle İstanbul'un, bu dönemde ilçe ve köy gibi bağlı birimleri olmamışlardır.
Edirne, târihinin en parlak görünümüyle en yüksek nüfusuna gene bu dönemde ulaşacaktır. Nüfusunun üçyüzellibin olduğunu veren bilgi kaynağını biz abartık bulmaktayız. Ancak... Londra, Paris, Kâhire, Milano ve İstanbul'la birlikte dünyânın en büyük şehirleri arasında olduğu 1700'lerde, Edirne nüfusunun bugünkünden daha fazla olabileceğini, kabûl etmek zorundayız. Ki, bu da eldeki verilere göre her hâlde yanlış olmayacaktır.
Edirne, Türklerin eline geçtiği 1361'den sonra; 1829 ve 1878'de Ruslar'ın, 1913'te Bulgarlar'ın, 1920'de Yunanlılar'ın istilâlarına uğramıştır. Bunlar Edirne'de, bugünlere kadar kalan maddî-mânevî izler bırakmışlardır. Öncelikle, Osmanlı devrinin nüfusundan Edirne'de geriye kalan âileler, bugün iki elin parmaklarından daha az sayıdadırlar!
Mete Esin [[email protected]]
Bir şoparı ile meşhurdur, birde Selimiye'si, bunlar aklıma geliyor... :))
mimar sinan ve o muhteşem eseri
Yakın zamanda gittiğim ve ilk defa gördüğüm bir yer.Gerçekten çok beğendim yeşilliklerle dolu.Tıpkı benim Karadenizim gibi.Selimiye camii'yede ve mimari yapısında hayran kaldım.Edirneyi çok sevdim.Umarım yine gelirim.
Edirne yurdumuzun kuzey batısında şipşirin bir sınır kentidir. Edirne sözü,Edirne'yi tanıyan bilen kişilerin aklına ilk olarak ünlü Selimiye Camisi ile birlikte tarihi Kırkpınar güreşleri gelmektedir.
Bunun yanında Edirne anlatan, tanıtan başka ne var derseniz; Çingeneleri ve bunların yaşamları, özellikle çeribaşı seçimleri apayrı bir kültürdür. Meriç ve Tunca'nın akşam güneşinde görünüşleri muhteşemdir.
Edirne bana güzellikleri ve temizliği çağrıştırmaktadır.
şoparlar diyarı güzel edirnem.........
hayatımın en acı ve en güzel 4 yılını geçirdiğim kentimiz..
Belki de İstanbul'un kargaşasından sonra sessiz ve sakin geldi bana.. 3 katı geçmeyen binaları, bedestenleri ve tarihi yapılarıyla huzur ve güven veren bir şehir.. Meyve kokulu sabunları, arnavut ciğeri ve badem ezmesi ile tanınıyor.. Musikinin hastalara şifa dağıttığı Şifahane ve Tuna nehri.. yol dönüşü doğum günü süprizi.. Edirne gezisi bana ilkbahar gibi umut aşılamıştı.. :))
Yılların sadece onun için bir zaman kaybı olduğu her zaman gülmekten eğlenmekten hatta eğlenmek için para kazanan bir şehirdir. Köylünün yüzü güler çünkü o, verimli topraklarının kapısını her zaman açar.Hiç kimsenin saçıyla başıyla uğraşmaz her zaman halkçı ve emekçi sesini duyurur Edirne. Edirne serhatıdır yurdumun. Ama insanları hiç bir zaman serhat olmayacaktır. Kimi toprağını kimi yüreğini bırakmıştır geride. Sürgünü kanında geninde hisseder. Doymuştur yüreği ama acıkacağı zamanı da çok iyi bilir.
Babamın doğdugu,benimse çocukluğumun ve ilk gençlik çağlarımın yaşandığı topraklar...İçkisiyle ön plana çıkar,ancak içine girildikçe,masumiyetin bu topraklarda hala varolduğu göze çarpar.Stres,sıkıntı,yalnızlık canavarları bu şehre giremez...
Meriç nehri kenarında her gidişimde babamla içtiğim biranın tadı,hiçbir istanbul mekanında rastlanmaz...İlginçtir ama bu böyledir...
İkinci şehrim bana hayatı öğreten yer. Yaşamayı burda öğrendim ben yağmurda kalabalıktan; dar kimsesiz sokaklarına geçtim... en acı darbeleri yedim,en büyük mutlulukları buldum. önce kaybettirdi beni sokaklarında kolay sahiplenemez insanları edirne,sonra tuttu elimden belkide acıdı.Kendimi tanıdım ben burda,ben olmayı öğrendim. TEŞEKKÜR EDERİM! ! ..
mütevazılığımdan olsa da sessizliğim, tarih öncesine uzanan geçmişimle, üç imparatorluğun şahidiyim.
lale bahçeleriyle süslü saraylarımda, Fatih'in İstanbul arzusuyla uykusuzluk çektiği gecelerin tanığı, mimarı sınırları zorlayacak kadar büyük bir kubbenin hayaliyle sokaklarımı arşınlayan Sinan'ın kendini bulduğu Der-i Saadet'im.
yüreğime acı saldıysa da sokaklarımı kül eden yangınlar,kanıma dokunduysa da zulmün sınırlarını zorlayan işgaller...Ve sarayımı alıp götürdüyse de benden kuşatmalar, ben hala Edirne'yim.
.................
edirne; tarihi ile(selimiye.eski.muradiye,üç şerefeli camilerinin,2.beyazıt külliyesi) doğası ile(meriç,tunca,arda ile nehirler salınır her yanda) kültürü ile(kırkpınar yıllara meydan okur) görülmesi şart bir kent.
Uzunköprü