Yağmur yağıyordu İstanbul'un semalarından, belli ki ihtiyaç vardı doğa ananın topraklarına. Her damla, bir şükür gibi düşüyordu, yerin derinliklerine ulaşmak için sabırsızca.
Gökyüzü, yeryüzüne hayat vermek için giydiği gri örtüsünü sererken, insanlar adımlarını hızlandırıyor ama ruhları hafifliyordu.
İstanbul, yağmurun soğuk dokunuşuyla uyanmıştı; sanki her yağmur yağdığında dünya yeniden doğuyordu, kanımca.
Toprak Ana, her daim varlığını hissettirdiğin, her nefeste gücünü iliklerimize kadar hissettiğimiz. Sadece yaşamı sürdüren değil, aynı zamanda bizlere sabrı, direnci ve dinginliği öğreten bir öğretmen gibi her zaman yanımızda oldun. Tüm emeğin ve fedakarlığın için minnettarız, çünkü seninle büyüyüp gelişiyoruz, senin topraklarında var oluyoruz. Teşekkürler, her zaman bizlere hayat veren, koruyansın.
Kelebekler, kişisel gelişim yolculuğunda derin bir sembolizm taşır. Tırtıl halindeyken sabırla kendi kabuğunda gelişir, ve bir gün kendini özgürce gökyüzüne bırakır.
Bu dönüşüm, içsel büyüme ve sabrın meyvelerini simgeler. Hayatta da, zor dönemler ve mücadeleler birer “koza” olabilir.
Ancak sabırlı, kararlı ve farkındalıkla ilerledikçe, her insan kendi "kelebeğine" dönüşebilir. Kelebek gibi özgürlüğe ve potansiyele ulaşmak için, değişimi kucaklamak ve gelişmek gerekir.
Hatırlayalım mı? en güzel dönüşümler en zorlu süreçlerin ardından gelir sözünü.
tomurcuk olmadan çürümeye mecbur kalmış gelincik çiçekleri gibi umutlarımız.. ve.. sordular..(!) nerede açabilir gelincikler? cevap verdim: sevginin olduğu her yerde...
Doğa ananın mektubunu okumuyor, görmüyor, çıkarmamız gereken dersleri alamıyor, dönüşemiyoruz, çoğaltamıyoruz.
Kitabımız görmemiz gerekeni ibret almamız adına bizi doğaya ve kâinatın içine yönlendirir, anlattıklarıyla.
Buluttan oluşan yağmurları, rüzgârın neden var olduğunu, yıldızların asılı olduğu gökyüzünü, Musa As. İle Hızır A.S’ ımın yolculuğunu, Arıları, Karıncaları, Zeytin ağacını, dört mevsimin hikmetini, suyun kutsallığını, Gece’nin karanlığı gündüzün aydınlığını anlatır gerçeklerde.
Gül’ün dikeninden şikâyetçiyiz lakin bu dersin aşkını görmüyoruz. Hayvanlardan, bitkilerden uzak, hatta mahrum kaldık orkideli şehirlerde.
Yağmur yağdığında şükür yerine şikâyetçi oluş hallerimiz nasılda arttı, hâlbuki yağmur bu zamanlarda nimet sayılması gerekirken.
Kâinatın içini görmeden bakıp geçiyoruz, hızlı tren yolculuğu misali. Doğa ananın bilgeliği şifası vardı ya hani, mahrum kaldık, uzak kentlerin telaşında.
Kâinatın tekâmül yolculuğunda cahil kalıyoruz, ilerlerken. İlişkiler içinde öyle. Çoğaltmadan tüketilen onca şey gibi.
Kimi insanlar vardır, sadece var oluşunuz için size sıra dışı hissiyatı verir, içinizde ki güzelliği ortaya çıkarır, eğer bu çağın soylularına denk gelir seniz, sizi toprağın tohumları gibi büyüteceklerdir. Olurda denk gelir de elini uzatırsa günün birinde bırakmayın, kalbinizle sarılın bedeninizle hissedin.
O halde tekâmül yolculuğumuzda kolaylıklar bizimle olsun.
Doğa ananın mektubunu okumuyor, görmüyor, çıkarmamız gereken dersleri alamıyor, dönüşemiyoruz, çoğaltmıyor, dönüştürmüyoruz.
Kitabımız görmemiz gerekeni ibret alarak bizi doğaya ve kâinatın içine yönlendirir, anlattıklarıyla.
Buluttan oluşan yağmurları, rüzgârın neden var olduğunu, yıldızların asılı olduğu gökyüzünü, Musa As. İle Hızır A.S’ ımın yolculuğunu, Arıları, Karıncaları, Zeytin ağacını, dört mevsimin hikmetini, suyun kutsallığını, Gece’nin karanlığı gündüzün aydınlığını anlatır dualitede.
Gül’ün dikeninden şikâyetçiyiz lakin bu dersin aşkını görmüyoruz. Hayvanlardan, bitkilerden uzak, hatta mahrum kaldık orkideli şehirlerde.
Kâinatın içini görmeden bakıp geçiyoruz, hızlı tren yolculuğu misali. Doğa ananın bilgeliği şifası vardı ya hani, mahrum kaldık.
Kâinatın tekamül yolculuğunda cahil kalıyoruz, ilerlerken. İlişkiler içinde öyle. Çoğaltmadan tüketilen onca şey gibi.
O halde kolaylıklar. Bahtımız açık, yolumuz ışık, kalbimiz sevgi ile dolsun.
Yağmur yağıyordu İstanbul'un semalarından, belli ki ihtiyaç vardı doğa ananın topraklarına. Her damla, bir şükür gibi düşüyordu, yerin derinliklerine ulaşmak için sabırsızca.
Gökyüzü, yeryüzüne hayat vermek için giydiği gri örtüsünü sererken, insanlar adımlarını hızlandırıyor ama ruhları hafifliyordu.
İstanbul, yağmurun soğuk dokunuşuyla uyanmıştı; sanki her yağmur yağdığında dünya yeniden doğuyordu, kanımca.
Huri Çalışkan
Toprak Ana, her daim varlığını hissettirdiğin, her nefeste gücünü iliklerimize kadar hissettiğimiz. Sadece yaşamı sürdüren değil, aynı zamanda bizlere sabrı, direnci ve dinginliği öğreten bir öğretmen gibi her zaman yanımızda oldun. Tüm emeğin ve fedakarlığın için minnettarız, çünkü seninle büyüyüp gelişiyoruz, senin topraklarında var oluyoruz. Teşekkürler, her zaman bizlere hayat veren, koruyansın.
Minnettarım,
Huri Ç.
Doğa, ruhla Tanrı arasındaki farktır.
* Huzursuzluğun Kitabı, Fernando Pessoa
Kelebekler, kişisel gelişim yolculuğunda derin bir sembolizm taşır. Tırtıl halindeyken sabırla kendi kabuğunda gelişir, ve bir gün kendini özgürce gökyüzüne bırakır.
Bu dönüşüm, içsel büyüme ve sabrın meyvelerini simgeler. Hayatta da, zor dönemler ve mücadeleler birer “koza” olabilir.
Ancak sabırlı, kararlı ve farkındalıkla ilerledikçe, her insan kendi "kelebeğine" dönüşebilir. Kelebek gibi özgürlüğe ve potansiyele ulaşmak için, değişimi kucaklamak ve gelişmek gerekir.
Hatırlayalım mı? en güzel dönüşümler en zorlu süreçlerin ardından gelir sözünü.
Namaste....
Önce ağaçlarımı kestiler.
Sonra yine ağaçlarımı kestiler. Şimdi yine ve hala ve hep ağaçlarımı kesiyorlar...
Bu hunharca katliamı sadece seyreden siz insanlar(!) bilmiyorsunuz ki, ağaçlar tükenince sıra çocuklarınıza gelecek.
* Küresel Uyarı
Gökkuşağının rengarenk güzelliğini görmek istiyorsan, önce yağmurda ıslanmayı göze almalısın.
* Doğal Gerçekler
kendini maviye boyamıştı kelebek gökyüzünden, kanadını lotusun karnına hediye etmiş.
doğa ananın teninden taşan yanlarından havuza dolar kırıntılar, nehrin içinde ki şelaleden akan suların uyuyakalmış tarafından.
bir görsen ilmik ilmik buseler, kirpiklerinin kenarından.
Doğa, bekçiyle değil, sevgiyle korunur.
* Küresel Değerler
Toplum "Ağaçları neden kestiniz?" diye hesap sormaya başladığında bir şeyler değişecektir.
* Türkan Saylan
tomurcuk olmadan çürümeye mecbur kalmış gelincik çiçekleri gibi umutlarımız..
ve..
sordular..(!)
nerede açabilir gelincikler?
cevap verdim: sevginin olduğu her yerde...
ekilen bir fidan ağaca dönüşememişse toprak görevini yapmıştır ama fidanı eken değil...
Doğa ananın mektubunu okumuyor, görmüyor, çıkarmamız gereken dersleri alamıyor, dönüşemiyoruz, çoğaltamıyoruz.
Kitabımız görmemiz gerekeni ibret almamız adına bizi doğaya ve kâinatın içine yönlendirir, anlattıklarıyla.
Buluttan oluşan yağmurları, rüzgârın neden var olduğunu, yıldızların asılı olduğu gökyüzünü, Musa As. İle Hızır A.S’ ımın yolculuğunu, Arıları, Karıncaları, Zeytin ağacını, dört mevsimin hikmetini, suyun kutsallığını, Gece’nin karanlığı gündüzün aydınlığını anlatır gerçeklerde.
Gül’ün dikeninden şikâyetçiyiz lakin bu dersin aşkını görmüyoruz. Hayvanlardan, bitkilerden uzak, hatta mahrum kaldık orkideli şehirlerde.
Yağmur yağdığında şükür yerine şikâyetçi oluş hallerimiz nasılda arttı, hâlbuki yağmur bu zamanlarda nimet sayılması gerekirken.
Kâinatın içini görmeden bakıp geçiyoruz, hızlı tren yolculuğu misali. Doğa ananın bilgeliği şifası vardı ya hani, mahrum kaldık, uzak kentlerin telaşında.
Kâinatın tekâmül yolculuğunda cahil kalıyoruz, ilerlerken. İlişkiler içinde öyle. Çoğaltmadan tüketilen onca şey gibi.
Kimi insanlar vardır, sadece var oluşunuz için size sıra dışı hissiyatı verir, içinizde ki güzelliği ortaya çıkarır, eğer bu çağın soylularına denk gelir seniz, sizi toprağın tohumları gibi büyüteceklerdir. Olurda denk gelir de elini uzatırsa günün birinde bırakmayın, kalbinizle sarılın bedeninizle hissedin.
O halde tekâmül yolculuğumuzda kolaylıklar bizimle olsun.
Doğa ananın mektubunu okumuyor, görmüyor, çıkarmamız gereken dersleri alamıyor, dönüşemiyoruz, çoğaltmıyor, dönüştürmüyoruz.
Kitabımız görmemiz gerekeni ibret alarak bizi doğaya ve kâinatın içine yönlendirir, anlattıklarıyla.
Buluttan oluşan yağmurları, rüzgârın neden var olduğunu, yıldızların asılı olduğu gökyüzünü, Musa As. İle Hızır A.S’ ımın yolculuğunu, Arıları, Karıncaları, Zeytin ağacını, dört mevsimin hikmetini, suyun kutsallığını, Gece’nin karanlığı gündüzün aydınlığını anlatır dualitede.
Gül’ün dikeninden şikâyetçiyiz lakin bu dersin aşkını görmüyoruz. Hayvanlardan, bitkilerden uzak, hatta mahrum kaldık orkideli şehirlerde.
Kâinatın içini görmeden bakıp geçiyoruz, hızlı tren yolculuğu misali. Doğa ananın bilgeliği şifası vardı ya hani, mahrum kaldık.
Kâinatın tekamül yolculuğunda cahil kalıyoruz, ilerlerken. İlişkiler içinde öyle. Çoğaltmadan tüketilen onca şey gibi.
O halde kolaylıklar. Bahtımız açık, yolumuz ışık, kalbimiz sevgi ile dolsun.