İşte size diyaloğun sonucu, Bizler niye bu kadar safız anlıyamıyorum zannediyoruz ki biz onları seversek onlarda bizi sevecek, sankim kara kaşımıza kara gözümüze bayılıyorlar, belkimde bayılıyorlardırda bize söylemiyorlar kim bilir :))
Bu konu çoktandır halledilmişti. Tabii ki kuran ve sünnete bakılmalı, burda gayet güzel bir şekilde açıklanmıştır.. kafirun suresindde de aynı... Yani biz islamı anlatırız onlarda iman ederler bunun başka bir açıklaması yok...
fetullah gülenin öncülüğünü yaptıgı hareketin asıl amacı neymiş onu öğrenelim şimdi
Diyaloğun hedefi: Müslüman halkı Hıristiyanlaştırmak için faaliyet gösteren misyonerler, Ortadoğu’da büyük bir dirençle karşılaştılar. Bunu kırmak için, bu bölgede yaşayan Müslümanların, dini şuurunun yok edilmesi gerekiyordu. Dinlerarası diyalog ile, Hıristiyanlığın da hak bir din olduğu, korkulacak bir şey olmadığı konusu işlenerek, Müslümanların Hıristiyanlara karşı olan husumetini kırmayı gaye edindiler.
Bunu sağlamak için de, 'Benim dinim son dindir, diğerleri yanlıştır” inancından vazgeçirmeği prensip edindiler. Dinlerarası diyaloğun mimarlarından M.Watt, 'Modern Dünyada İslam Vahyi' adlı çalışmasında bunu açıkça yazmaktadır.
Watt'a göre diyaloğun şartı 'Benim dinim son dindir' inancından vazgeçmektir: “Dinlerin karşılaştırılması, yani üstünlük ve aşağılık açısından herhangi bir değerlendirmeye gitmemektir. Objektif anlamda geçerli olmadığı için gerçek diyalog anlayışı, bu çeşit karşılaştırmalardan vazgeçmeyi icab ettirir. Taraflardan biri 'Benim dinim son dindir' derse bu olmaz; çünkü buradaki 'son' kelimesi diğer dinlerden üstün olma veya diğer dinleri geçersiz kılma anlamlarına gelir. Bunun için, benim dinim diğerlerinkinden daha üstündür inancının terk edilmesi gerekir.' Halbuki Kur’an-ı kerim, İslamiyetin “son din” olduğunu, diğerlerinin geçersiz olduğundan kabul edilemez olduğunu açıkca bildirmiştir. Dolayısıyla bir Müslüman bunun aksini düşünemez. Böyle düşündüğü, inandığı hatta şüphe ettiği takdirde dinden çıkmış olur. İslamiyetin son din olduğu ayet-i kerimelerde meal şöyle bildirilmiştir: “Bugün, dininizi kemale erdirdim, ikmal ettim. Size olan nimetlerimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâmı seçtim.” (Maide 3) “Allah indinde hak din ancak İslâmdır.” (A. İmran 19) “Kim İslâmdan başka din ararsa, bilsin ki, bulduğu din asla kabul edilmeyecektir.” (A. İmran 85) M.Watt’ın bu fikrinin, dini bilgilerde nakli yani vahyi esas olan “Ehli sünnet” inancına sahip Müslümanlara kabul ettirmenin mümkün olmayacağını bildikleri için de, Müslümanları Endülüs'te İbn Tufeyl ve İbn Rüşd'ün temsil ettiği 'Felsefî İslama' yönlendirmeye karar verdiler. Watt’a göre, bu filozoflar, İslam'ın dışında kalan dinleri, açıktan açığa tartışma konusu etmediler, onları da hak din kabul ettiler. R. Arnaldez, Ehli sünnet bir Müslümana diyaloğu kabul ettirmenin pratikte imkansız olduğunu, bu inancın tahrip edilmesi gerektiğini söyledikten sonra, İslami esasları, nakil ile değil, akıl ile anlamayı bir metod haline dönüştürmüş Vehhabi, Selefi anlayışının temsilcisi olan “Abduh ekolü”nün hakim kılınması halinde, dinlerarası diyaloğun oldukça kolaylaşacağını ifade etmektedir.(R. Arnaldez: Contidions dun avee İslam)
Dinlerarası Diyalog fikrinin babası olan Louıs Massignon, “Onların (Müslümanların) her şeylerini tahrif ettik. İnançları, dinleri mahvoldu. Artık hiçbir şeye tam inanmıyorlar. Derin bir boşluğa düştüler. İntihar ve anarşi için olgun hale geldiler” demektedir.
feto amca kursun daha hayal diyaloglarını. kimle diyalog kuralım yahudilerlemi daha fazla insan öldürmek içinmi. kanada 30 tane çocuğa bomba atan şerefsiz bir dinin mensuplaryla kurulacak bir diyaloğumuz yok kuranlarda onlardandır bu böyle biline
Diyalog karşılıklı konuşmak demek olduğundan sanırım biz yüreği güzel insanlar karşılıklı konuşabildiğimiz sürece dialog kurabilir, anlaşabiliriz konunun esas boyutu ise dialoğun dinler arası olması işte bu nokta da durup düşünmek gerek ve dinimiz olan İslamiyeti gerektiği gibi anlatabilmek gerek...
Müslüman erkekle Hristiyan kadının evlenebilmesi dinini değiştirmese bile... Hristiyan erkekle Müslüman kadının evlenememesi dinini değiştirmeden...(din değiştirecek olan erkek tabii...) Eee hani nerede dinler arası dialog? ..
Dialog yanlış anlaşılamamlı daha önceki mesajımda da belirttiğim gibi dinlerin dialoğu olmaz. Din mensuplarının dialoğu olur. Şimdi meseleleri bu zaviyeden ele almak doğru olur. Dialog meselesinden dolayı bu dinden yani islamdan çıkan kimse olmamıştır. Yapılan dialog toplantılarının sonuçu hep müspet olmuştur. Fakat şu an şehirlerde açılan kilise evlerin (bunlar kaçaktır) bu dialog platformuyla bağdaştırılmasını anlayamıyorum. Yani dialog ile kiliselerin açılmasının hiç mi hiç alakası yoktur ve olamaz. Zaten dialog toplantıları hep verimli geçmiştir. Zira biz dinimize son derece güveniyoruz ve onlara anlattığımız takdirde onların kesinlikle kabul edeceğini biliyoruz. Zaten efendiler efendisi (sav) de bu dini anlatmak için medineli yahudilere ve bizanslı hırıstiyanlara giştmemiş mimidir. Yoksa biz bu dini kimlere nasıl anlatacağız. Bir mesele daha var.- gıybet- gıybet ateşin odunu yediği gibi salih amelleri yiyin bir şeydir bunun için de dikkatli olunması gerekir. Ayrıca bir grubun gıybetinin yapılması demek bir faciadır. Eğer o grubun arkasından - söyledikleriniz doğru olsa bile- konuşulması o grubun hepsi ile helaleşmeyi gerektirir. Ki bu da imkansızdır. Grup büyüdğükçe bu daha da zorlaşır. Dialog yapmaya çalışan arkadaşların arkasından konuşmak da bir gıybettir!
'Dinlerarası Diyalog' kavramı Şubat 1998'de Türk kamuoyunun gündeminin baş köşesine oturdu. Gerçi 1966'dan başlayarak Müslümanlarla yakın münasebetlere girişen Hıristiyan çevreler, başta Katolik Kilisesi olmak üzere, 1980'den itibaren Türkiye'deki özellikle ilahiyat fakülteleri eksenli olarak Diyalog yolları aramıştır.
1988 yılında, Vatikan'da, Türkiye'deki ilahiyat fakültelerinden 12 bilim adamı ile Roma'daki Katolik enstitülerinden bir o kadar uzmanın katılmasıyla bir Kollogyum düzenlenmiştir. Bunun yanında Ortodoks Hıristiyanların 1984'te başlayan benzeri girişimleri olmuştur. Diyalog toplantılarının altıncısı 10-14 Eylül 1984 tarihleri arasında İstanbul'da yapılmıştır. Bütün bu diyalog etkinlikler hep akademik çevrelerle sınırlı kalmıştır.
Akademik çerçeveyi aşan diyalog teşebbüsleri de aslında yeni sayılmaz. Örneğin Almanya'da Risale-i Nur müntesibi çevreler ile Hıristiyan çevreler arasındaki Dinlerarası Diyalog süreci çok daha eskiye dayanır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bizzat Risale-i Nur müellifi, misyonerlerle Nurcular arasında işbirliğinin gereğine işaret etmiş, bu çerçevede Papalık ile mektuplaşmıştır. Papalık da 22 Şubat 1951 tarihli bir mektupla cevap vermiştir. (Bkz., 17-23 Şubat 1996 tarihli Aksiyon Dergisi, s. 29.)
1995'te başlayan değişim sürecinin bir yansıması olarak oldukça ilginç bir zamanlama ve gerekçeyle Fethullah Gülen'le birlikte Dinlerarası Diyalog süreci kitlesel bir boyuta taşınmış olduğu görülmektedir. Fethullah Gülen'in ardından Başkan M. Nuri Yılmaz'ın Papa ile yaptığı görüşme Diyanet İşleri Başkanlığı'nı da diyalog sürecine dahil etmiştir.
O zamanlar demek istediğimizi anlamayan ve yanlış yorumlayanlar sağda solda şunları söylüyorlardı: Bu Diyalog karşıtları bizi çekemiyor, yaptığımız büyük hizmetleri kıskandıkları için böyle yapıyorlar, bunlara bakmayın. Hatta bunlar öyle fazla bir sayı da değildir. Marjinal bir grupturlar. Yapacak başka bir şey bulamadıklarından, bir hizmetleri olmadığından böyle yapıyorlar.
Tabi bununla da kalmadılar, bazı cümlelerinin içine hakaret unsuru sözler de eklediler. Biz, bu tip eleştirilere delilli cevaplar vermeye devam ettik. Yapmayın, etmeyin, yanlış yapıyorsunuz, sizin bu çalışmanız bu milleti Hıristiyanlaştırmaktan başka bir şeye yaramaz. Bu millet Müslüman'dır, bu milletin Müslümanlığı bu ülkenin bölünmez bütünlüğünün de teminatıdır. Siz bu milletin zihnine dini ile ilgili bazı şüpheler sokarsanız, bu yaptığınız din ile kayıtlı kalmaz, ülkenin bütünlüğünü de olumsuz yönde etkiler.
Şunu da dedik: Bütün misyonerlerin ana hedefi şüphe tohumları ekmektir. Dini hakkında şüphe içinde olan bir Müslüman, misyoner için en iyi hedeftir. Ülkemizde meydana gelen olaylar, 800 yıllık Endülüs Medeniyeti'nin yok olmasıyla sonuçlanan olaylarla tam bir paralellik arz ediyordu. Aynı masum görünümlü oyunlarla sonu getirildi Endülüs'ün. Diyalog ve Hoşgörü adı altında aslında yeni bir tür misyonerlik ile karşı karşıya idik. Bunun yol açacağı tehlikelerle bugün artık yüz yüzeyiz.
Süreç içerinde neler oldu: Altı yıl içinde ülkenin her yanı misyonerlerle doldu. Mantar gibi kilise evleri türemeye başladı. Bir elde İncil, bir elde güya Hz. İsa'nın hayatım konu eden kasetler, ülkeyi pervasızca dolaşmaya başlayan bu eğitimli misyoner ajanlar, dağıttıkları İndiler içine Türkiye'yi çok farklı gösteren haritalar da koymayı ihmal etmediler.
dinler arası diyalogtan kasıt dinleri diyaloğu değil din mensuplarının diyaloğudur. bir defa yapılmak istenen işlere bakılması gerekir. amaç i'lay-ı kelimetullahsa ve bunda başarılı da olunmuşsa bunda ne zarar var anlayamıyorum. hiç bir diayalog toplantısında hırıstiyan olan birisi yok fakat müslüman olanlar var. şimdi. Efendimiz SAV bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuyor mu? : ' bir insanın imanına vesile olmak üzerine güneşin doğup battığı herşeyden daha hayırlıdır.' şimdi buna göre değerlendirmek gerekir. ayrıca eleştirmek kolaydır. ve karşı tarafı yönlendirebilir fakat insanlar eleştirdiği konuda kendileri ne yapmış ona bakmalılar. bizler ne yaptık bu din için kaç kişinin imanına vesile olduk ve kaç kişi bizim sayemizde Allah ve Rasulünü sevdi. eleştirilerimizde daha dikkatli olamalıyız. saygılarımı sunarım
Bizim Rabbimiz Allahtır.O ne derse onu yapmakla memuruz. Rabbimiz buyuruyor ki:Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin onlar birbirinin dostudur. Domuzdan post olmaz Gavurdan dost olmaz.
yüce allah kelimullah olan musa as ma sorar benim için ne yaptın. ya rabbim senin için namaz kıldım oruç tuttum zekat verdim. oruç yolnunun ışığı namaz senin miracın benim için ne yaptın. ya rabbi senin için yapamam gereken nedir. benim dostlarımı dost düşmanlarımı düşman edindinmi? işte tek gerçek bu. kim kimin dostuysa ahretede onunladır. bazıları papnın önünde eğiliyorsa ahrettede onunladır. islamın kimsenin diyaloğuna asla ihtiyacı yoktur. sana tek dost allah yeter. ona kadir dosttur.
dinler arasında ne diyaloğu olması gerkir anlamış değilim. yüce allah bu gün sizin üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak islamı seçtim diye buyuruyor. hal böyle iken birileri tarafından başlatılan aslında misyonerliğe hizmet eden bu bu saçmalıkta neyin nesi oluyor. islam bu bozulmu dinlerle asla kıyaslanmayacak kadar temiz ve yücedir. hiç bir diyaloğada ihtiyacı yoktur.
Ne diyoloğu kardişim.. Yok diyalog miyalog... Tebliğ edilir... bakılır... tebliğe uyulmuyosa gidilir... alnının şakından vurulur.. Demokrasi dediğin de insan hakları dediğin de aynen budur zaten....
Eğer bir insana kendinizi sevdirip ona düşüncelerinizi benimsetmek istiyorsanız,bu hoşgörüyle olacaktır.O yüzden biz dinimizi yaymak için bu metodu kullanırız.Ne kadar başarılı olunduğu ortada.Rabbim daha da artırsın
İslâmiyette, iyilikleri yayıp, kötülüklere mani olmanın önemi büyüktür. İslâmiyeti ayakta tutan budur. Din-i islâmın temeli, imânı, farzları ve haramları öğrenmek ve öğretmektir. Allahü teâlâ, Peygamberleri bunun için göndermiştir. Gençlere bunlar öğretilmediği zaman, islâmiyet yıkılır, yok olur. Allahü teâlâ, müslimânlara “Emr-i ma’rûf” yapmağı emirediyor. Yani, benim emirlerimi bildiriniz, öğretiniz diyor ve “Nehy-i anilmünker”i emrediyor. Yani, yasak ettiğim haramları bildiriniz ve yapılmasına râzı olmayınız, diyor.
Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:
“Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız. Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu.” (Ali imran-110)
“Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.” (Lokman-17)
Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyuruyor ki.
“Bütün ibâdetlere verilen sevap, Allah yolunda gazâya verilen sevâba göre, deniz yanında bir damla su gibidir. Gazânın sevâbı da, emr-i ma’rûf ve nehy-i anilmünker sevâbı yanında, denize nazaran bir damla su gibidir”. (Deylemî)
“Allahü teâlâ, bir meleğe, bir kasabanın altını üstüne getirmesini emreder. O melek, bu kasabada hiç günah işlemiyen bir zatın da olduğunu, o zatı kurtarıp kurtarmıyacağını suâl edince, Cenab-ı Hak, 'Bütün şehir halkı ile onu da alt üst et! Çünkü o zat, bana isyan edenlere karşı yüzünü ekşitmemiştir' buyurdu.” (Beyhekî)
“Birbirinize müslümânlığı öğretiniz. Emr-i ma’rûfu bırakır iseniz, Allahü teâlâ, en kötünüzü başınıza musallat eder ve düâlarınızı kabûl etmez”. (Bezzar)
İslamiyet günümüze kadar, emri maruf sebebiyle gelmiştir. Bir din öğretilmezse, öğreten bulunmazsa yok olmaya mahkumdur.
Vatikan bunun üzerinde çok duruyor. “Diyolag” vasıtasıyla emr-i marufu yok etmek istiyor. İnsan kendi dinini niçin yaymaya çalışır? Kendi dininin doğru, diğerlerinin yanlış olduğuna inandığı için. Diğer dinler de doğru kabul edilirse, o zaman niçin kendi dinini yaymaya çalışsın?
“Dinlerarası diyalog, Kilise'nin bütün insanları Kilise'ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır... Bu misyon aslında Mesih'i ve İncil'i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir. “
'Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda ise Asya'yı Hıristiyanlaştıralım.' (Papa II. Paul)
'Diyalogdan söz ettiğimizde, açıktır ki, bu faaliyeti, Kilise şartları çerçevesinde misyoner ve İncil'i öğreten bir cemaat olarak yapıyoruz. Kilise'nin bütün faaliyetleri, üzerinde taşıdığı şeyleri yani Mesih'in sevgisini ve Mesih'in sözlerini nakletmeye yöneliktir. Bu sebeple diyalog, Kilise'nin İncil'i yayma amaçlı misyonunun çerçevesi içinde yer alır.' (Pietro Rossano -Vatikan Konsil sekreteri)
'Bütün insanlar Hz. İsa’ya döndürülmeli, bütün insanlar vaftiz olarak Kilisede birleşmeli ve onun vücudu olan Kiliseye girmelidir. Yollar, usuller, metotlar değişir; ama hedef hiç değişmez: Bütün insanları Hıristiyanlık dinine sokmaktır nihaî maksadımız'. (Towards a pastoral approach to culture - Vatikan yayını)
NOT: Dolunay rumuzlu arkadaşa teveccühlerinden dolayı teşekkür ediyorum...
Dinlerarası diyaloğu destekleyen bazı yontulmamış keresteler bu yazıyı ön yargısız olarak akl-ı selim ile insaflı bir biçimde okusunlar...
SELÂM, hidâyete tâbi’ olanlara olsun! ... Bundan sonra: Hakkımdaki şikâyetleriniz ve sızıltılarınız kulağıma geldi. “Bu adam bizimle niçin uğraşıyor? Biz diyalog ve hoşgörü yapıyorsak onun buna karışmaya hakkı var mı? Herkes kendi yolunda gitsin, o bize karışmasın, biz ona karışmayalım...” şeklinde konuşuyormuşsunuz. Derim ki: Diyalog ve hoşgörü konusu bir Müslüman olarak beni çok yakından ilgilendirmektedir. Böyle bir konuda susmam mevzuubahis olamaz. Çünkü mesele şahsımla değil dinimle alakalıdır. Sizler, yani Diyalogcular ve Hoşgörücüler 14 asır boyunca görülmemiş bir bid’at çıkartmış bulunuyorsunuz. Diyalog ve hoşgörü doktrini, ideolojisi veya akımı: – Kur’ân’a aykırıdır. – Sünnete aykırıdır. – Ondört asırlık icmâ-i ümmete aykırıdır. – İslâm dininin usûlüne (temellerine, asıllarına, zarurî hüküm ve ilkelerine) aykırıdır. – Tevhid’e aykırıdır. Benim böyle bir durumda susmam mümkün değildir. En uygun şekilde tenkit etmem, uyarmam gerekmektedir. Sizler “Âmentüde Ehl-i Kitab ile İttifakımız Var” diyorsunuz. (Bu başlıkla 17 Nisan 2000 tarihinde bir İstanbul gazetesinde çıkan yazı.) Bu iddia temelden yanlıştır, çürüktür. Ehl-i Kitab ile Allah’a iman konusunda aramızda çok derin ihtilâf vardır. Tevhid inancı ile Teslis akidesi birbiriyle asla bağdaşmaz. Siz nasıl olur da Allah’a iman konusunda onlarla aramızda ittifak vardır diyebiliyorsunuz? Sadece “Allah’a inanıyorum” demekle iş biter mi? Eski cahiliye Arapları hem Allah’a inanıyorlar, hem de putlara tapıyorlardı. Hindistan’daki Mec’usîlerin on bine yakın put-tanrısı vardır. Onlar da Allah’a inanıyorlar. Allah’a hakkıyla, dosdoğru inanmak ancak ve ancak Muhammed Mustafa aleyhissalâtü vesselâmın getirdiği İslâm dininin itikad hükümlerini kabul etmekle olur. “Üzeyr Allah’ın oğludur...”, “İsâ Allah’ın oğludur ve tanrıdır...” diyenlerle kesinlikle ittifakımız olamaz. Böyle iddialar küfürdür. Yine diyorsunuz ki, “Onlar da Peygamberlere inanıyor, biz de inanıyoruz. O halde peygamberlik konusunda da onlarla ittifakımız vardır...” Bu iddia da yanlıştır, bâtıldır. Ehl-i Kitab’ın bir kısmı Hazret-i İsa’ya ve Hazret-i Muhammed’e inanmıyor. Bir kısmı ise Hazret-i Muhammed’e inanmıyor. Peki, bu durumda onlarla aramızda nasıl ittifak oluyor. Siz şaşırdınız mı ki, “Hazret-i Muhammed’i yalanlayan inkârcılarla ittifak halindeyiz” diyorsunuz? Peygamberlere imanın tam ve sahih olması için BÜTÜN Peygamberlere iman etmek gerekir. Böyle bir iman sadece Müslümanlarda vardır. Ehli Kitap en son ve en büyük Peygamberi inkâr etmektedir. Kendi kitaplarında onun geleceğine dair bunca işaret bulunmasına rağmen. Siz “Ehl-i Kitab ile ilahî kitaplar konusunda ittifak halindeyiz...” diyorsunuz. İnsanın bu söz karşısında dili tutuluyor. Siz nasıl böyle bir iddia ile ortaya çıkabilirsiniz? Onlar Kur’ân-ı Kerim’i inkâr ediyorlar, “Kur’ân ilahî kitap değildir, uydurmadır” diyorlar ve siz hâlâ ittifaktan bahs ediyorsunuz. Mısır’daki Sağır Sultan bile duydu, elbette siz de duymuşsunuzdur. 11 Eylül’de İkiz kulelerin yıkılması hâdisesinden sonra Amerikalı Protestan papazlarının ileri gelenlerinden biri Peygamberimiz için “O bir teröristtir” hakaret ve hezeyanını savurdu. Soruyorum: Siz bu agresif ve Ebû Cehil tabiatlı adamla ittifak halinde misiniz, onun bu sözünü doğru buluyor musunuz? Hayır, bin kere hayır! Maalesef Ehl-i Kitab ile aramızda ittifak değil, ihtilaf vardır. Biz Müslümanlar BÜTÜN Peygamberlere inanıyoruz. Biz Müslümanlar Peygamberler hakkında nezih ve temiz inanışlara sahibiz. Onlar gibi “Hazret-i Lût’un iki kızı babalarını sarhoş ettiler ve onunla yatıp gebe kaldılar” demiyoruz. Biz Hazret-i Süleyman’ın hâşâ âhir ömründe putperest olup putlara taptığını iddia etmiyoruz. Biz Hazret-i Davud’un, karısı ile yatmak için Urya’yı savaşa gönderip öldürttüğü gibi çirkin bir iddia ileri sürmüyoruz. Biz Müslümanlar Tevhid inanışına sahibiz. Allah’ın bütün kemâl sıfatlarla sıfatlı olduğunu ve noksan sıfatlardan münezzeh bulunduğuna inanıyoruz. Biz Allah’ın Musa ve İsa Peygamberlere (ikisine de selam olsun) Tevrat ve İncil adında iki kutsal kitap göndermiş olduğuna iman ediyoruz. Siz nasıl olur da Allah’a oğul isnad edenlerle, Hazret-i Muhammed’i yalanlayanlarla, Kur’ân’a düzmece kitap diyenlerle, İslâm’a uydurma din diyenlerle bir olabiliyorsunuz. Gerekçelerinizi anlatın bize. Kendinizi müdafaa edin. Tabiî edebilirseniz... Sizi tenkit etmek, sizi uyarmak, Müslümanları uyarmak bizim için zarurî bir vazifedir. Bırakalım ne yaparlarsa yapsınlar dememize imkân yoktur. Sizi tenkid etmek ve uyarmak bir “Emr bi’l-mâruf ve nehy ‘ani’l-münker” vazifesidir. Bunu terk edersek günahkâr oluruz, sorumlu oluruz. Hem bu din kumaş, siz makas değilsiniz ki, 14 asırdır olmayan bir bid’ati çıkartacaksınız da biz susacağız. Ey Hoşgörü ve Diyalog taraftarları! Sizi bütün milletin dinleyeceği bir açık oturuma dâvet ediyorum. Bu açık oturum bîtaraf bir televizyon kanalında yapılacak ve yine bîtaraf ve ciddî bir sunucu tarafından idare edilecektir. Açık oturumda üç Ehl-i Sünnet âlimi, üç de Diyalogcu ve Hoşgörücü bulunacaktır. Gündemde şu sorular bulunacaktır. 1. Allah’a inanç konusunda Ehl-i Kitab ile aramızda ittifak mı vardır, yoksa derin bir ihtilâf ve uçurum mu vardır? Tevhid ile Teslis bağdaşır mı? 2. Peygamberlere ve Son Peygamber Muhammed aleyhissalatü vesselama iman konusunda onlarla aramızda ittifak mı vardır, yoksa ihtilaf ve uçurum mu vardır? 3. İlahî kitaplar ve Kur’ân-ı Kerim konusunda onlarla ittifak halinde miyiz, yoksa ihtilaflı mıyız? 4. Din konusunda aramızda ittifak mı vardır, ihtilaf mı? İsmini vermek istemediğim İstanbul gazetesinde o yazının yayınlanmasından bu yana beş sene geçti ve herhangi bir düzeltme yapılmadı. Demek ki, Sizler o yazının içeriğini (muhtevasını) aynen kabul ediyorsunuz. İslâm dini kimsenin babasının malı değildir. Hiçbir cemaatin, zümrenin fırkanın, hizbin Kur’ân’a, SÜNNETE, İCMÂ-İ ÜMMETE aykırı bir iddiada bulunmaya hakkı yoktur. Biz Müslümanların vazifesi Diyalog ve Hoşgörü yapmak değil, TEBLİĞ VE DÂVET yapmaktır. Diyalog ve hoşgörü konusunda çok garip rivayetler gelmektedir kulağımıza: * Bu işin Vatikan’dan çıktığı söyleniyor. * Bu meselenin arkasında agresif misyonerlerin ve Siyonistlerin olduğu iddia ediliyor. * Bunun, Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçası olduğu hakkında rivayetler var. * Bu iş için Haçlıların ve Siyonistlerin büyük paralar harcadığı ve dağıttığı söyleniyor. * Hazret-i Peygambere “O bir teröristtir” diyenlerin Müslümanların başına, kendi emellerine hizmet edecek “evcil” bir halife getirmek istedikleri rivayet ediliyor. Diyalog ve Hoşgörü faaliyet ve propagandalarına paralel olarak “Ehl-i Kitab da Cennette girecektir...” şeklinde yoğun bir propaganda başlatılmıştır. Bu iddia temelden yanlıştır, bâtıldır. Bir kimseye Hazret-i Muhammed’in risâleti haberi ulaşmış olsa, o kişiye İslâm, Kur’ân, Tevhid anlatılmış olsa ve bu kişi bunları inkâr ve reddetse o kesinlikle cennetlik olamaz. Böyle bir iddia Kitabullah’a, Resûlün Sünnetine, İslâm’a aykırıdır. Fetret devrinde bir kişi Lâ ilahe illallah derse o kişi muvahhid olur ve cennete girebilir ama Hazret-i Muhammed’in peygamberliğini ve dinini duymuş ve öğrenmiş olan bir kimse bu inancı inkâr ederse cennete giremez. Birtakım Diyalogcular, Hoşgörücüler, Reformcular, Dinde Yenilikçiler, Dinde Değişim taraftarları bu inançları ile sanki yeni bir din çıkartmış olmaktadır. “Biz Müslümanız” demekle iş bitmiyor. Hindistan’da zuhur eden yalancı PeygamberMirza Gulam Ahmed de Ben Müslümanım diyordu ve O’na tâbi olanlar da Müslüman olduklarını iddia ediyordu. Ama değildiler. Çünkü, İslâm’ın bin zarurî hükmünden 995’ini kabul etmiş olsalar, beşini etmeseler Müslüman sayılmazlar. Onlar Mirza Gulam Ahmed Kadiyanî’nin nebi olduğunu, kendisine çeşitli dillerle ilahî vahiy geldiğini iddia ediyorlar, İngilizlerin menfaatine İslâm’ın cihad farizasının kalktığını söylüyorlardı. Bu yüzden Hindistan ulemasının fetvasıyla Müslüman olmadıklarına dair karar verilmiştir. Namaz kılsalar da, oruç tutsalar da, hacca gitseler de... Ey Diyalogcular ve Hoşgörücüler! Kendinize güveniyorsanız teklif ettiğim açık oturumu kabul ediniz.
Dinler arası dialog mu? ..Böyle bir şey mümkün olsa idi..Allah tek din gönderirdi...(Şimdi aklı evveller zaten tek din var o da son din İslâmiyet diyecekler biliyorum da...)
ahhh..keşke olsa..sonuçta hepsi Allah için değil mi? bir tane Allah yok mu? eee o zaman ne diye karşı geliyosunuz? en azından din adına savaşlar olmaz veya azalır...neyse vazgeçtim ben bu işten...laikliğin daha beter içine edersiniz sonra :))
allah katında tek din islamdır bunun diyalog edilecek bir tarafı olamaz ha nasıl olur biz onlara dinimizi tebliğ ederiz kabul ederler yada etmezler onlara kalmış
tek gerçek din İSLAM'DIR... daha bunun ne diyaloğu olacak... DİYALOG SAÇMALIĞI İSLAMI DİĞER ALT DİNLERLE EŞİT SEVİYEYE DÜŞÜRMEK İÇİN YAPILAN BİR SALAKLIK LÜTFEN BÖYLE ŞEYLERE KANIP DA KAPILMAYIN.....
dinler arasında hiç bir zaman dialog olamaz. çünkü asırlarca dinler yüzünden tonlarca savaş çıktı. ve milyonlarca insan katl edildi. halada ediliyor. şimdi durup dururken fethulah gülen tarafından ortaya atılan bu oluşumda hiç bir zaman gerçekleşmiycek. fethulah gülen yurt dışındaki oklullarına yenilerini eklemek için öyle bir paln yapmış. insanlarda bunu tartışıyor. türkiyede vede bizim gurbette nurcuların egemen olmak isteyişidir bu olay. fethullah gülen çok kurnaz bir insan. bilge kılığında dolaşan ama aslında tek amacı dünya malı olan biridir. bakınız bankası asya finans faiz bankacılığına geçti. sigorta şirketi olan ışık sigorta futbola el attı. yurt içinde ve dışında gericilik okulları kol geziyor. izmirde kestane pazarında başlayan ve bu gün milyar dolarlara hükm eden yeşil sermaye patronu kurnaz fetonun felsefesidir.
Eleştiride uslub ve edeb çizgisini korumadan, Fethullah Gülen Hocaefendiyi ve bu camiayı, tekfir edecek kadar, kendi İslami Hayatlarını riske atan, hasedleri imanlarının önünde olan kardeşlerimize, bizde Abdullah Aymaz Hoca'nın 13.03.2005 tarihli Zaman Gazetesinde dile getirdiği Daveti yerine getirmelerini istiyoruz:
Saldırıp iftira ettikleri şahsiyet (M.Fethullah Gülen Hocaefendi) kaç defa ' Eğer biz zararlı şeyler yapıyorsak Allah bizi silip süpürüp götürsün.' mealindeki sözler söyledi ve bunları yazdı. Eğer kendilerinin yalancı ve iftiracı olmadıklarını iddia ediyorlarsa, aynı şekilde kendileri 'Eğer biz yalan söyleyip iftira atıyorsak, Allah bizi silip süpürüp götürsün.' veya Allah'ın lâneti üzerlerine olacak şekilde, şart cümlesinin sonunu samimi olarak tamamlasınlar. Bunu yazı ile de söz ile de herkese ilân etsinler. Aynen mağdur, mazlum ve iftiraya uğrayan zatın yaptığı gibi...
Aradan 10 ay geçmesine rağmen, ne hikmetse bu Davete bir tane bile Diyalog karşıtı Yazar köşesinde icabet edememiştir. Bu bile kendi iddialarındaki samimiyetsizliklerinin bariz bir göstergesidir. GençAdam olarak, bütün Diyalog Karşıtı Köşe Yazarlarını, şayet iddialarında samimiler ise vede yaptıkları işde Allah'ın Rızası olduğuna inanıyorlarsa,önümüzdeki 10 gün içinde, Abdullah Aymaz Hocanın bu teklifine karşın şayet samimilerse ve kendilerine güveniyorlarsa şunu desinler:
'Allahım, biz Diyalog faaliyetlerine İslam'a zarar verir düşüncesiyle karşı çıkıyoruz. Şayet bu tavrımızda yanlış yapıyor, farkında olmadan İslam'ın ve Kur'anın Dünya'da inkişafına engel oluyor, Efendimiz (SAV) 'min:' Ahirzamanda benim ismim güneşin doğduğu heryerde duyulacak' Hadisi Şerifininm mazhariyetine gölge düşürüyorsak, bizi lanetle ve perişan et, taki bu güzel Hizmetin meyvelerini geciktirmiyelim '
bkz. papanın tatlı dilleri..
İşte size diyaloğun sonucu, Bizler niye bu kadar safız anlıyamıyorum zannediyoruz ki biz onları seversek onlarda bizi sevecek, sankim kara kaşımıza kara gözümüze bayılıyorlar, belkimde bayılıyorlardırda bize söylemiyorlar kim bilir :))
saçmalık saçmalık saçmalı demek tek kelimeyle saçmalık demek
Bu konu çoktandır halledilmişti.
Tabii ki kuran ve sünnete bakılmalı, burda gayet güzel bir şekilde açıklanmıştır..
kafirun suresindde de aynı...
Yani biz islamı anlatırız onlarda iman ederler bunun başka bir açıklaması yok...
fetullah gülenin öncülüğünü yaptıgı hareketin asıl amacı neymiş onu öğrenelim şimdi
Diyaloğun hedefi:
Müslüman halkı Hıristiyanlaştırmak için faaliyet gösteren misyonerler, Ortadoğu’da büyük bir dirençle karşılaştılar. Bunu kırmak için, bu bölgede yaşayan Müslümanların, dini şuurunun yok edilmesi gerekiyordu. Dinlerarası diyalog ile, Hıristiyanlığın da hak bir din olduğu, korkulacak bir şey olmadığı konusu işlenerek, Müslümanların Hıristiyanlara karşı olan husumetini kırmayı gaye edindiler.
Bunu sağlamak için de, 'Benim dinim son dindir, diğerleri yanlıştır” inancından vazgeçirmeği prensip edindiler. Dinlerarası diyaloğun mimarlarından M.Watt, 'Modern Dünyada İslam Vahyi' adlı çalışmasında bunu açıkça yazmaktadır.
Watt'a göre diyaloğun şartı 'Benim dinim son dindir' inancından vazgeçmektir: “Dinlerin karşılaştırılması, yani üstünlük ve aşağılık açısından herhangi bir değerlendirmeye gitmemektir. Objektif anlamda geçerli olmadığı için gerçek diyalog anlayışı, bu çeşit karşılaştırmalardan vazgeçmeyi icab ettirir. Taraflardan biri 'Benim dinim son dindir' derse bu olmaz; çünkü buradaki 'son' kelimesi diğer dinlerden üstün olma veya diğer dinleri geçersiz kılma anlamlarına gelir. Bunun için, benim dinim diğerlerinkinden daha üstündür inancının terk edilmesi gerekir.'
Halbuki Kur’an-ı kerim, İslamiyetin “son din” olduğunu, diğerlerinin geçersiz olduğundan kabul edilemez olduğunu açıkca bildirmiştir. Dolayısıyla bir Müslüman bunun aksini düşünemez. Böyle düşündüğü, inandığı hatta şüphe ettiği takdirde dinden çıkmış olur. İslamiyetin son din olduğu ayet-i kerimelerde meal şöyle bildirilmiştir:
“Bugün, dininizi kemale erdirdim, ikmal ettim. Size olan nimetlerimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâmı seçtim.” (Maide 3)
“Allah indinde hak din ancak İslâmdır.” (A. İmran 19)
“Kim İslâmdan başka din ararsa, bilsin ki, bulduğu din asla kabul edilmeyecektir.” (A. İmran 85)
M.Watt’ın bu fikrinin, dini bilgilerde nakli yani vahyi esas olan “Ehli sünnet” inancına sahip Müslümanlara kabul ettirmenin mümkün olmayacağını bildikleri için de, Müslümanları Endülüs'te İbn Tufeyl ve İbn Rüşd'ün temsil ettiği 'Felsefî İslama' yönlendirmeye karar verdiler.
Watt’a göre, bu filozoflar, İslam'ın dışında kalan dinleri, açıktan açığa tartışma konusu etmediler, onları da hak din kabul ettiler.
R. Arnaldez, Ehli sünnet bir Müslümana diyaloğu kabul ettirmenin pratikte imkansız olduğunu, bu inancın tahrip edilmesi gerektiğini söyledikten sonra, İslami esasları, nakil ile değil, akıl ile anlamayı bir metod haline dönüştürmüş Vehhabi, Selefi anlayışının temsilcisi olan “Abduh ekolü”nün hakim kılınması halinde, dinlerarası diyaloğun oldukça kolaylaşacağını ifade etmektedir.(R. Arnaldez: Contidions dun avee İslam)
Dinlerarası Diyalog fikrinin babası olan Louıs Massignon, “Onların (Müslümanların) her şeylerini tahrif ettik. İnançları, dinleri mahvoldu. Artık hiçbir şeye tam inanmıyorlar. Derin bir boşluğa düştüler. İntihar ve anarşi için olgun hale geldiler” demektedir.
çıkar çatısması olacagından pek dialog olmaz........
feto amca kursun daha hayal diyaloglarını. kimle diyalog kuralım yahudilerlemi daha fazla insan öldürmek içinmi. kanada 30 tane çocuğa bomba atan şerefsiz bir dinin mensuplaryla kurulacak bir diyaloğumuz yok kuranlarda onlardandır bu böyle biline
Diyalog karşılıklı konuşmak demek olduğundan sanırım biz yüreği güzel insanlar karşılıklı konuşabildiğimiz sürece dialog kurabilir, anlaşabiliriz konunun esas boyutu ise dialoğun dinler arası olması işte bu nokta da durup düşünmek gerek ve dinimiz olan İslamiyeti gerektiği gibi anlatabilmek gerek...
Müslüman erkekle Hristiyan kadının evlenebilmesi dinini değiştirmese bile...
Hristiyan erkekle Müslüman kadının evlenememesi dinini değiştirmeden...(din değiştirecek olan erkek tabii...)
Eee hani nerede dinler arası dialog? ..
Dialog yanlış anlaşılamamlı
daha önceki mesajımda da belirttiğim gibi dinlerin dialoğu olmaz. Din mensuplarının dialoğu olur. Şimdi meseleleri bu zaviyeden ele almak doğru olur.
Dialog meselesinden dolayı bu dinden yani islamdan çıkan kimse olmamıştır. Yapılan dialog toplantılarının sonuçu hep müspet olmuştur. Fakat şu an şehirlerde açılan kilise evlerin (bunlar kaçaktır) bu dialog platformuyla bağdaştırılmasını anlayamıyorum. Yani dialog ile kiliselerin açılmasının hiç mi hiç alakası yoktur ve olamaz.
Zaten dialog toplantıları hep verimli geçmiştir. Zira biz dinimize son derece güveniyoruz ve onlara anlattığımız takdirde onların kesinlikle kabul edeceğini biliyoruz. Zaten efendiler efendisi (sav) de bu dini anlatmak için medineli yahudilere ve bizanslı hırıstiyanlara giştmemiş mimidir. Yoksa biz bu dini kimlere nasıl anlatacağız.
Bir mesele daha var.- gıybet-
gıybet ateşin odunu yediği gibi salih amelleri yiyin bir şeydir bunun için de dikkatli olunması gerekir. Ayrıca bir grubun gıybetinin yapılması demek bir faciadır. Eğer o grubun arkasından - söyledikleriniz doğru olsa bile- konuşulması o grubun hepsi ile helaleşmeyi gerektirir. Ki bu da imkansızdır. Grup büyüdğükçe bu daha da zorlaşır. Dialog yapmaya çalışan arkadaşların arkasından konuşmak da bir gıybettir!
'Dinlerarası Diyalog' kavramı Şubat 1998'de Türk kamuoyunun gündeminin baş köşesine oturdu. Gerçi 1966'dan başlayarak Müslümanlarla yakın münasebetlere girişen Hıristiyan çevreler, başta Katolik Kilisesi olmak üzere, 1980'den itibaren Türkiye'deki özellikle ilahiyat fakülteleri eksenli olarak Diyalog yolları aramıştır.
1988 yılında, Vatikan'da, Türkiye'deki ilahiyat fakültelerinden 12 bilim adamı ile Roma'daki Katolik enstitülerinden bir o kadar uzmanın katılmasıyla bir Kollogyum düzenlenmiştir. Bunun yanında Ortodoks Hıristiyanların 1984'te başlayan benzeri girişimleri olmuştur. Diyalog toplantılarının altıncısı 10-14 Eylül 1984 tarihleri arasında İstanbul'da yapılmıştır. Bütün bu diyalog etkinlikler hep akademik çevrelerle sınırlı kalmıştır.
Akademik çerçeveyi aşan diyalog teşebbüsleri de aslında yeni sayılmaz. Örneğin Almanya'da Risale-i Nur müntesibi çevreler ile Hıristiyan çevreler arasındaki Dinlerarası Diyalog süreci çok daha eskiye dayanır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bizzat Risale-i Nur müellifi, misyonerlerle Nurcular arasında işbirliğinin gereğine işaret etmiş, bu çerçevede Papalık ile mektuplaşmıştır. Papalık da 22 Şubat 1951 tarihli bir mektupla cevap vermiştir. (Bkz., 17-23 Şubat 1996 tarihli Aksiyon Dergisi, s. 29.)
1995'te başlayan değişim sürecinin bir yansıması olarak oldukça ilginç bir zamanlama ve gerekçeyle Fethullah Gülen'le birlikte Dinlerarası Diyalog süreci kitlesel bir boyuta taşınmış olduğu görülmektedir. Fethullah Gülen'in ardından Başkan M. Nuri Yılmaz'ın Papa ile yaptığı görüşme Diyanet İşleri Başkanlığı'nı da diyalog sürecine dahil etmiştir.
O zamanlar demek istediğimizi anlamayan ve yanlış yorumlayanlar sağda solda şunları söylüyorlardı: Bu Diyalog karşıtları bizi çekemiyor, yaptığımız büyük hizmetleri kıskandıkları için böyle yapıyorlar, bunlara bakmayın. Hatta bunlar öyle fazla bir sayı da değildir. Marjinal bir grupturlar. Yapacak başka bir şey bulamadıklarından, bir hizmetleri olmadığından böyle yapıyorlar.
Tabi bununla da kalmadılar, bazı cümlelerinin içine hakaret unsuru sözler de eklediler. Biz, bu tip eleştirilere delilli cevaplar vermeye devam ettik. Yapmayın, etmeyin, yanlış yapıyorsunuz, sizin bu çalışmanız bu milleti Hıristiyanlaştırmaktan başka bir şeye yaramaz. Bu millet Müslüman'dır, bu milletin Müslümanlığı bu ülkenin bölünmez bütünlüğünün de teminatıdır. Siz bu milletin zihnine dini ile ilgili bazı şüpheler sokarsanız, bu yaptığınız din ile kayıtlı kalmaz, ülkenin bütünlüğünü de olumsuz yönde etkiler.
Şunu da dedik: Bütün misyonerlerin ana hedefi şüphe tohumları ekmektir. Dini hakkında şüphe içinde olan bir Müslüman, misyoner için en iyi hedeftir. Ülkemizde meydana gelen olaylar, 800 yıllık Endülüs Medeniyeti'nin yok olmasıyla sonuçlanan olaylarla tam bir paralellik arz ediyordu. Aynı masum görünümlü oyunlarla sonu getirildi Endülüs'ün. Diyalog ve Hoşgörü adı altında aslında yeni bir tür misyonerlik ile karşı karşıya idik. Bunun yol açacağı tehlikelerle bugün artık yüz yüzeyiz.
Süreç içerinde neler oldu: Altı yıl içinde ülkenin her yanı misyonerlerle doldu. Mantar gibi kilise evleri türemeye başladı. Bir elde İncil, bir elde güya Hz. İsa'nın hayatım konu eden kasetler, ülkeyi pervasızca dolaşmaya başlayan bu eğitimli misyoner ajanlar, dağıttıkları İndiler içine Türkiye'yi çok farklı gösteren haritalar da koymayı ihmal etmediler.
DAHA FAZLA BİLGİ İÇİN: www.diyalogmasali.com
dinler arası diyalogtan kasıt dinleri diyaloğu değil din mensuplarının diyaloğudur. bir defa yapılmak istenen işlere bakılması gerekir. amaç i'lay-ı kelimetullahsa ve bunda başarılı da olunmuşsa bunda ne zarar var anlayamıyorum. hiç bir diayalog toplantısında hırıstiyan olan birisi yok fakat müslüman olanlar var. şimdi. Efendimiz SAV bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuyor mu? : ' bir insanın imanına vesile olmak üzerine güneşin doğup battığı herşeyden daha hayırlıdır.' şimdi buna göre değerlendirmek gerekir. ayrıca eleştirmek kolaydır. ve karşı tarafı yönlendirebilir fakat insanlar eleştirdiği konuda kendileri ne yapmış ona bakmalılar. bizler ne yaptık bu din için kaç kişinin imanına vesile olduk ve kaç kişi bizim sayemizde Allah ve Rasulünü sevdi. eleştirilerimizde daha dikkatli olamalıyız.
saygılarımı sunarım
Bizim Rabbimiz Allahtır.O ne derse onu yapmakla memuruz.
Rabbimiz buyuruyor ki:Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin onlar birbirinin dostudur.
Domuzdan post olmaz
Gavurdan dost olmaz.
yüce allah kelimullah olan musa as ma sorar benim için ne yaptın. ya rabbim senin için namaz kıldım oruç tuttum zekat verdim. oruç yolnunun ışığı namaz senin miracın benim için ne yaptın. ya rabbi senin için yapamam gereken nedir. benim dostlarımı dost düşmanlarımı düşman edindinmi? işte tek gerçek bu. kim kimin dostuysa ahretede onunladır. bazıları papnın önünde eğiliyorsa ahrettede onunladır. islamın kimsenin diyaloğuna asla ihtiyacı yoktur. sana tek dost allah yeter. ona kadir dosttur.
dinler arasında ne diyaloğu olması gerkir anlamış değilim. yüce allah bu gün sizin üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din olarak islamı seçtim diye buyuruyor. hal böyle iken birileri tarafından başlatılan aslında misyonerliğe hizmet eden bu bu saçmalıkta neyin nesi oluyor. islam bu bozulmu dinlerle asla kıyaslanmayacak kadar temiz ve yücedir. hiç bir diyaloğada ihtiyacı yoktur.
Ne diyoloğu kardişim.. Yok diyalog miyalog... Tebliğ edilir... bakılır... tebliğe uyulmuyosa gidilir... alnının şakından vurulur.. Demokrasi dediğin de insan hakları dediğin de aynen budur zaten....
diyalog yok,tebliğ var tebliğ.kelimeleri bile değiştirdiniz.
' İnneddine indallah-il islam ' (Allah katında tek din islamdır) ayeti mucibince DİNLER yoktur ki arası olsun...
Eğer bir insana kendinizi sevdirip ona düşüncelerinizi benimsetmek istiyorsanız,bu hoşgörüyle olacaktır.O yüzden biz dinimizi yaymak için bu metodu kullanırız.Ne kadar başarılı olunduğu ortada.Rabbim daha da artırsın
Diyalog ve emri maruf - nehyi münker:
İslâmiyette, iyilikleri yayıp, kötülüklere mani olmanın önemi büyüktür. İslâmiyeti ayakta tutan budur. Din-i islâmın temeli, imânı, farzları ve haramları öğrenmek ve öğretmektir. Allahü teâlâ, Peygamberleri bunun için göndermiştir. Gençlere bunlar öğretilmediği zaman, islâmiyet yıkılır, yok olur. Allahü teâlâ, müslimânlara “Emr-i ma’rûf” yapmağı emirediyor. Yani, benim emirlerimi bildiriniz, öğretiniz diyor ve “Nehy-i anilmünker”i emrediyor. Yani, yasak ettiğim haramları bildiriniz ve yapılmasına râzı olmayınız, diyor.
Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:
“Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız. Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu.” (Ali imran-110)
“Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.” (Lokman-17)
Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyuruyor ki.
“Büyüğünü saymıyan, küçüğüne merhamet etmiyen, emr-i maruf ve nehy-i münkerde bulunmıyanlar bizden değildir.” (Tirmizî)
“Bütün ibâdetlere verilen sevap, Allah yolunda gazâya verilen sevâba göre, deniz yanında bir damla su gibidir. Gazânın sevâbı da, emr-i ma’rûf ve nehy-i anilmünker sevâbı yanında, denize nazaran bir damla su gibidir”. (Deylemî)
“Allahü teâlâ, bir meleğe, bir kasabanın altını üstüne getirmesini emreder. O melek, bu kasabada hiç günah işlemiyen bir zatın da olduğunu, o zatı kurtarıp kurtarmıyacağını suâl edince, Cenab-ı Hak, 'Bütün şehir halkı ile onu da alt üst et! Çünkü o zat, bana isyan edenlere karşı yüzünü ekşitmemiştir' buyurdu.” (Beyhekî)
“Birbirinize müslümânlığı öğretiniz. Emr-i ma’rûfu bırakır iseniz, Allahü teâlâ, en kötünüzü başınıza musallat eder ve düâlarınızı kabûl etmez”. (Bezzar)
İslamiyet günümüze kadar, emri maruf sebebiyle gelmiştir. Bir din öğretilmezse, öğreten bulunmazsa yok olmaya mahkumdur.
Vatikan bunun üzerinde çok duruyor. “Diyolag” vasıtasıyla emr-i marufu yok etmek istiyor. İnsan kendi dinini niçin yaymaya çalışır? Kendi dininin doğru, diğerlerinin yanlış olduğuna inandığı için. Diğer dinler de doğru kabul edilirse, o zaman niçin kendi dinini yaymaya çalışsın?
NESL-İ CEDİD lakaplı arkadaşın dikkatine:
DİNLERARASI DİYALOGTA NİHAİ HEDEF:
“Dinlerarası diyalog, Kilise'nin bütün insanları Kilise'ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır... Bu misyon aslında Mesih'i ve İncil'i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir. “
'Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda ise Asya'yı Hıristiyanlaştıralım.' (Papa II. Paul)
'Diyalogdan söz ettiğimizde, açıktır ki, bu faaliyeti, Kilise şartları çerçevesinde misyoner ve İncil'i öğreten bir cemaat olarak yapıyoruz. Kilise'nin bütün faaliyetleri, üzerinde taşıdığı şeyleri yani Mesih'in sevgisini ve Mesih'in sözlerini nakletmeye yöneliktir. Bu sebeple diyalog, Kilise'nin İncil'i yayma amaçlı misyonunun çerçevesi içinde yer alır.' (Pietro Rossano -Vatikan Konsil sekreteri)
'Bütün insanlar Hz. İsa’ya döndürülmeli, bütün insanlar vaftiz olarak Kilisede birleşmeli ve onun vücudu olan Kiliseye girmelidir. Yollar, usuller, metotlar değişir; ama hedef hiç değişmez: Bütün insanları Hıristiyanlık dinine sokmaktır nihaî maksadımız'. (Towards a pastoral approach to culture - Vatikan yayını)
NOT: Dolunay rumuzlu arkadaşa teveccühlerinden dolayı teşekkür ediyorum...
Dinlerarası diyaloğu destekleyen bazı yontulmamış keresteler bu yazıyı ön yargısız olarak akl-ı selim ile insaflı bir biçimde okusunlar...
SELÂM, hidâyete tâbi’ olanlara olsun! ... Bundan sonra: Hakkımdaki şikâyetleriniz ve sızıltılarınız kulağıma geldi. “Bu adam bizimle niçin uğraşıyor? Biz diyalog ve hoşgörü yapıyorsak onun buna karışmaya hakkı var mı? Herkes kendi yolunda gitsin, o bize karışmasın, biz ona karışmayalım...” şeklinde konuşuyormuşsunuz.
Derim ki:
Diyalog ve hoşgörü konusu bir Müslüman olarak beni çok yakından ilgilendirmektedir. Böyle bir konuda susmam mevzuubahis olamaz. Çünkü mesele şahsımla değil dinimle alakalıdır.
Sizler, yani Diyalogcular ve Hoşgörücüler 14 asır boyunca görülmemiş bir bid’at çıkartmış bulunuyorsunuz.
Diyalog ve hoşgörü doktrini, ideolojisi veya akımı:
– Kur’ân’a aykırıdır.
– Sünnete aykırıdır.
– Ondört asırlık icmâ-i ümmete aykırıdır.
– İslâm dininin usûlüne (temellerine, asıllarına, zarurî hüküm ve ilkelerine) aykırıdır.
– Tevhid’e aykırıdır.
Benim böyle bir durumda susmam mümkün değildir.
En uygun şekilde tenkit etmem, uyarmam gerekmektedir.
Sizler “Âmentüde Ehl-i Kitab ile İttifakımız Var” diyorsunuz. (Bu başlıkla 17 Nisan 2000 tarihinde bir İstanbul gazetesinde çıkan yazı.) Bu iddia temelden yanlıştır, çürüktür.
Ehl-i Kitab ile Allah’a iman konusunda aramızda çok derin ihtilâf vardır. Tevhid inancı ile Teslis akidesi birbiriyle asla bağdaşmaz. Siz nasıl olur da Allah’a iman konusunda onlarla aramızda ittifak vardır diyebiliyorsunuz? Sadece “Allah’a inanıyorum” demekle iş biter mi? Eski cahiliye Arapları hem Allah’a inanıyorlar, hem de putlara tapıyorlardı. Hindistan’daki Mec’usîlerin on bine yakın put-tanrısı vardır. Onlar da Allah’a inanıyorlar. Allah’a hakkıyla, dosdoğru inanmak ancak ve ancak Muhammed Mustafa aleyhissalâtü vesselâmın getirdiği İslâm dininin itikad hükümlerini kabul etmekle olur.
“Üzeyr Allah’ın oğludur...”, “İsâ Allah’ın oğludur ve tanrıdır...” diyenlerle kesinlikle ittifakımız olamaz. Böyle iddialar küfürdür.
Yine diyorsunuz ki, “Onlar da Peygamberlere inanıyor, biz de inanıyoruz. O halde peygamberlik konusunda da onlarla ittifakımız vardır...” Bu iddia da yanlıştır, bâtıldır. Ehl-i Kitab’ın bir kısmı Hazret-i İsa’ya ve Hazret-i Muhammed’e inanmıyor. Bir kısmı ise Hazret-i Muhammed’e inanmıyor. Peki, bu durumda onlarla aramızda nasıl ittifak oluyor.
Siz şaşırdınız mı ki, “Hazret-i Muhammed’i yalanlayan inkârcılarla ittifak halindeyiz” diyorsunuz?
Peygamberlere imanın tam ve sahih olması için BÜTÜN Peygamberlere iman etmek gerekir. Böyle bir iman sadece Müslümanlarda vardır. Ehli Kitap en son ve en büyük Peygamberi inkâr etmektedir. Kendi kitaplarında onun geleceğine dair bunca işaret bulunmasına rağmen.
Siz “Ehl-i Kitab ile ilahî kitaplar konusunda ittifak halindeyiz...” diyorsunuz. İnsanın bu söz karşısında dili tutuluyor. Siz nasıl böyle bir iddia ile ortaya çıkabilirsiniz? Onlar Kur’ân-ı Kerim’i inkâr ediyorlar, “Kur’ân ilahî kitap değildir, uydurmadır” diyorlar ve siz hâlâ ittifaktan bahs ediyorsunuz.
Mısır’daki Sağır Sultan bile duydu, elbette siz de duymuşsunuzdur. 11 Eylül’de İkiz kulelerin yıkılması hâdisesinden sonra Amerikalı Protestan papazlarının ileri gelenlerinden biri Peygamberimiz için “O bir teröristtir” hakaret ve hezeyanını savurdu. Soruyorum: Siz bu agresif ve Ebû Cehil tabiatlı adamla ittifak halinde misiniz, onun bu sözünü doğru buluyor musunuz?
Hayır, bin kere hayır! Maalesef Ehl-i Kitab ile aramızda ittifak değil, ihtilaf vardır.
Biz Müslümanlar BÜTÜN Peygamberlere inanıyoruz.
Biz Müslümanlar Peygamberler hakkında nezih ve temiz inanışlara sahibiz. Onlar gibi “Hazret-i Lût’un iki kızı babalarını sarhoş ettiler ve onunla yatıp gebe kaldılar” demiyoruz. Biz Hazret-i Süleyman’ın hâşâ âhir ömründe putperest olup putlara taptığını iddia etmiyoruz. Biz Hazret-i Davud’un, karısı ile yatmak için Urya’yı savaşa gönderip öldürttüğü gibi çirkin bir iddia ileri sürmüyoruz.
Biz Müslümanlar Tevhid inanışına sahibiz. Allah’ın bütün kemâl sıfatlarla sıfatlı olduğunu ve noksan sıfatlardan münezzeh bulunduğuna inanıyoruz.
Biz Allah’ın Musa ve İsa Peygamberlere (ikisine de selam olsun) Tevrat ve İncil adında iki kutsal kitap göndermiş olduğuna iman ediyoruz.
Siz nasıl olur da Allah’a oğul isnad edenlerle, Hazret-i Muhammed’i yalanlayanlarla, Kur’ân’a düzmece kitap diyenlerle, İslâm’a uydurma din diyenlerle bir olabiliyorsunuz. Gerekçelerinizi anlatın bize. Kendinizi müdafaa edin. Tabiî edebilirseniz...
Sizi tenkit etmek, sizi uyarmak, Müslümanları uyarmak bizim için zarurî bir vazifedir. Bırakalım ne yaparlarsa yapsınlar dememize imkân yoktur.
Sizi tenkid etmek ve uyarmak bir “Emr bi’l-mâruf ve nehy ‘ani’l-münker” vazifesidir. Bunu terk edersek günahkâr oluruz, sorumlu oluruz.
Hem bu din kumaş, siz makas değilsiniz ki, 14 asırdır olmayan bir bid’ati çıkartacaksınız da biz susacağız.
Ey Hoşgörü ve Diyalog taraftarları! Sizi bütün milletin dinleyeceği bir açık oturuma dâvet ediyorum.
Bu açık oturum bîtaraf bir televizyon kanalında yapılacak ve yine bîtaraf ve ciddî bir sunucu tarafından idare edilecektir.
Açık oturumda üç Ehl-i Sünnet âlimi, üç de Diyalogcu ve Hoşgörücü bulunacaktır. Gündemde şu sorular bulunacaktır.
1. Allah’a inanç konusunda Ehl-i Kitab ile aramızda ittifak mı vardır, yoksa derin bir ihtilâf ve uçurum mu vardır? Tevhid ile Teslis bağdaşır mı?
2. Peygamberlere ve Son Peygamber Muhammed aleyhissalatü vesselama iman konusunda onlarla aramızda ittifak mı vardır, yoksa ihtilaf ve uçurum mu vardır?
3. İlahî kitaplar ve Kur’ân-ı Kerim konusunda onlarla ittifak halinde miyiz, yoksa ihtilaflı mıyız?
4. Din konusunda aramızda ittifak mı vardır, ihtilaf mı?
İsmini vermek istemediğim İstanbul gazetesinde o yazının yayınlanmasından bu yana beş sene geçti ve herhangi bir düzeltme yapılmadı. Demek ki, Sizler o yazının içeriğini (muhtevasını) aynen kabul ediyorsunuz.
İslâm dini kimsenin babasının malı değildir. Hiçbir cemaatin, zümrenin fırkanın, hizbin Kur’ân’a, SÜNNETE, İCMÂ-İ ÜMMETE aykırı bir iddiada bulunmaya hakkı yoktur.
Biz Müslümanların vazifesi Diyalog ve Hoşgörü yapmak değil, TEBLİĞ VE DÂVET yapmaktır.
Diyalog ve hoşgörü konusunda çok garip rivayetler gelmektedir kulağımıza:
* Bu işin Vatikan’dan çıktığı söyleniyor.
* Bu meselenin arkasında agresif misyonerlerin ve Siyonistlerin olduğu iddia ediliyor.
* Bunun, Büyük Ortadoğu Projesi’nin bir parçası olduğu hakkında rivayetler var.
* Bu iş için Haçlıların ve Siyonistlerin büyük paralar harcadığı ve dağıttığı söyleniyor.
* Hazret-i Peygambere “O bir teröristtir” diyenlerin Müslümanların başına, kendi emellerine hizmet edecek “evcil” bir halife getirmek istedikleri rivayet ediliyor.
Diyalog ve Hoşgörü faaliyet ve propagandalarına paralel olarak “Ehl-i Kitab da Cennette girecektir...” şeklinde yoğun bir propaganda başlatılmıştır. Bu iddia temelden yanlıştır, bâtıldır. Bir kimseye Hazret-i Muhammed’in risâleti haberi ulaşmış olsa, o kişiye İslâm, Kur’ân, Tevhid anlatılmış olsa ve bu kişi bunları inkâr ve reddetse o kesinlikle cennetlik olamaz.
Böyle bir iddia Kitabullah’a, Resûlün Sünnetine, İslâm’a aykırıdır.
Fetret devrinde bir kişi Lâ ilahe illallah derse o kişi muvahhid olur ve cennete girebilir ama Hazret-i Muhammed’in peygamberliğini ve dinini duymuş ve öğrenmiş olan bir kimse bu inancı inkâr ederse cennete giremez.
Birtakım Diyalogcular, Hoşgörücüler, Reformcular, Dinde Yenilikçiler, Dinde Değişim taraftarları bu inançları ile sanki yeni bir din çıkartmış olmaktadır.
“Biz Müslümanız” demekle iş bitmiyor. Hindistan’da zuhur eden yalancı PeygamberMirza Gulam Ahmed de Ben Müslümanım diyordu ve O’na tâbi olanlar da Müslüman olduklarını iddia ediyordu. Ama değildiler. Çünkü, İslâm’ın bin zarurî hükmünden 995’ini kabul etmiş olsalar, beşini etmeseler Müslüman sayılmazlar. Onlar Mirza Gulam Ahmed Kadiyanî’nin nebi olduğunu, kendisine çeşitli dillerle ilahî vahiy geldiğini iddia ediyorlar, İngilizlerin menfaatine İslâm’ın cihad farizasının kalktığını söylüyorlardı. Bu yüzden Hindistan ulemasının fetvasıyla Müslüman olmadıklarına dair karar verilmiştir. Namaz kılsalar da, oruç tutsalar da, hacca gitseler de...
Ey Diyalogcular ve Hoşgörücüler!
Kendinize güveniyorsanız teklif ettiğim açık oturumu kabul ediniz.
Mehmet Şevket Eygi
Dinler arası dialog mu? ..Böyle bir şey mümkün olsa idi..Allah tek din gönderirdi...(Şimdi aklı evveller zaten tek din var o da son din İslâmiyet diyecekler biliyorum da...)
ahhh..keşke olsa..sonuçta hepsi Allah için değil mi? bir tane Allah yok mu? eee o zaman ne diye karşı geliyosunuz? en azından din adına savaşlar olmaz veya azalır...neyse vazgeçtim ben bu işten...laikliğin daha beter içine edersiniz sonra :))
allah katında tek din islamdır bunun diyalog edilecek bir tarafı olamaz ha nasıl olur biz onlara dinimizi tebliğ ederiz kabul ederler yada etmezler onlara kalmış
saçmalık nasıl olacak DİNLER ARASI DİYALOG heryerdede din konuşulur tamammı
tek gerçek din İSLAM'DIR... daha bunun ne diyaloğu olacak...
DİYALOG SAÇMALIĞI İSLAMI DİĞER ALT DİNLERLE EŞİT SEVİYEYE DÜŞÜRMEK İÇİN YAPILAN BİR SALAKLIK LÜTFEN BÖYLE ŞEYLERE KANIP DA KAPILMAYIN.....
dinler arasında hiç bir zaman dialog olamaz. çünkü asırlarca dinler yüzünden tonlarca savaş çıktı. ve milyonlarca insan katl edildi. halada ediliyor. şimdi durup dururken fethulah gülen tarafından ortaya atılan bu oluşumda hiç bir zaman gerçekleşmiycek. fethulah gülen yurt dışındaki oklullarına yenilerini eklemek için öyle bir paln yapmış. insanlarda bunu tartışıyor. türkiyede vede bizim gurbette nurcuların egemen olmak isteyişidir bu olay. fethullah gülen çok kurnaz bir insan. bilge kılığında dolaşan ama aslında tek amacı dünya malı olan biridir. bakınız bankası asya finans faiz bankacılığına geçti. sigorta şirketi olan ışık sigorta futbola el attı. yurt içinde ve dışında gericilik okulları kol geziyor. izmirde kestane pazarında başlayan ve bu gün milyar dolarlara hükm eden yeşil sermaye patronu kurnaz fetonun felsefesidir.
bu mu yani senin diyalogdan anladığın? ?
Neden cevablayamıyorlar?
Eleştiride uslub ve edeb çizgisini korumadan, Fethullah Gülen Hocaefendiyi ve bu camiayı, tekfir edecek kadar, kendi İslami Hayatlarını riske atan, hasedleri imanlarının önünde olan kardeşlerimize, bizde Abdullah Aymaz Hoca'nın 13.03.2005 tarihli Zaman Gazetesinde dile getirdiği Daveti yerine getirmelerini istiyoruz:
Saldırıp iftira ettikleri şahsiyet (M.Fethullah Gülen Hocaefendi) kaç defa ' Eğer biz zararlı şeyler yapıyorsak Allah bizi silip süpürüp götürsün.' mealindeki sözler söyledi ve bunları yazdı. Eğer kendilerinin yalancı ve iftiracı olmadıklarını iddia ediyorlarsa, aynı şekilde kendileri 'Eğer biz yalan söyleyip iftira atıyorsak, Allah bizi silip süpürüp götürsün.' veya Allah'ın lâneti üzerlerine olacak şekilde, şart cümlesinin sonunu samimi olarak tamamlasınlar. Bunu yazı ile de söz ile de herkese ilân etsinler. Aynen mağdur, mazlum ve iftiraya uğrayan zatın yaptığı gibi...
Aradan 10 ay geçmesine rağmen, ne hikmetse bu Davete bir tane bile Diyalog karşıtı Yazar köşesinde icabet edememiştir. Bu bile kendi iddialarındaki samimiyetsizliklerinin bariz bir göstergesidir. GençAdam olarak, bütün Diyalog Karşıtı Köşe Yazarlarını, şayet iddialarında samimiler ise vede yaptıkları işde Allah'ın Rızası olduğuna inanıyorlarsa,önümüzdeki 10 gün içinde, Abdullah Aymaz Hocanın bu teklifine karşın şayet samimilerse ve kendilerine güveniyorlarsa şunu desinler:
'Allahım, biz Diyalog faaliyetlerine İslam'a zarar verir düşüncesiyle karşı çıkıyoruz. Şayet bu tavrımızda yanlış yapıyor, farkında olmadan İslam'ın ve Kur'anın Dünya'da inkişafına engel oluyor, Efendimiz (SAV) 'min:' Ahirzamanda benim ismim güneşin doğduğu heryerde duyulacak' Hadisi Şerifininm mazhariyetine gölge düşürüyorsak, bizi lanetle ve perişan et, taki bu güzel Hizmetin meyvelerini geciktirmiyelim '
Köşe Yazarlarından bize gönderilecek hertürlü Cevabi yazıyı virgülüne dokunmadan yayınlıyacağımıza taahhüt ederiz...
::Genc::Adam
(13.01.2006)
http://www.gencadam.net/content/view/266/57/