Kültür Sanat Edebiyat Şiir

din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri sizce ne demek, din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri size neyi çağrıştırıyor?

din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri terimi İbrahim Özkan tarafından tarihinde eklendi

  • Mehmet Dörttepe
    Mehmet Dörttepe

    Türk demek Müslüman demek
    Müslüman demek ahlak ve adalet demek

  • Asmin Roj
    Asmin Roj

    Neden çağa göre tadil etmemeliyiz .

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Müslümanlara düşen, evvela kendisini düzeltmek, cehaletten kurtarıp yetiştirmek, hakiki İslam’ın icaplarını öğrenmek, bu yolda olanlara ve yolunu şaşırmışlara yol göstermektir. “İşittik ve itaat ettik” ayeti (en-Nûr, 51) tereddütsüz, gerçek ve samimi imanın göstergesidir. Bu ayeti bütün yönleriyle iyi anlamalı ve hayatımıza uygulamalıyız. İslam`ın özünü korumalı, Onu, içinde bulunduğumuz çağa göre tâdil etmemeliyiz.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    İslam, Allah Teâlâ tarafından Hz. Muhammed (s.a.v.) aracılığıyla insanlara gönderilen ilahî dindir. İslam dini, özü değişmeyen tek hak dindir. Bu din, insana dünyada huzuru, ebedi saadeti kazandırır; felaketten, sıkıntıdan ve huzursuzluktan kurtarır.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Hz. Peygamber zamanında Kur’an, sünnet, yani Peygamberin kendi uygulamaları, kıyas ve ictihad, icma-ı ümmet olmak üzere belli başlı kaynakları vardı. O zamanki Arap topluluğu çok sade ve dar sınırlı bir hayat tarzı sürdürmekte olduğundan, yönetim ve sosyal kurallarda pek sıkıntı çekilmiyordu. Arada çıkan hüküm bulma zorlukları, Kur’anla, Peygamberin uygulamaları (sünnet) ve kıyaslarla çözümleniyordu, kıyas, hakkında nas bulunmayan bir meselenin hükmünü, kur’an nassı veya sünnet ile hükmü bilinen meseleye göre açıklamaktır. Müctehitler tarafından ictihad yapılarak çıkarılan hükümler, kıyas yoluyla kitap ve sünnete dayandırılmış olur.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    İslam dini kişinin bütün faaliyetlerini, onun Allah'la ve toplumla olan her türlü ilişkilerini içine almış bulunduğundan onda hukukî ve sosyal kurallar, fıkıh veya şeriat dediğimiz bir düzenlemede iç içedir. Bir başka deyişle İslam hukuku, hem din, hem sosyal yaşam ve toplum yönetimi kurallarını kapsadığından çok geniş bir hukuk sistemidir; çünkü Peygamber hem İslam dininin kurucusu hem Medine devletinin başkanı idi.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Tarih boyunca eğitim ve öğretime önem veren Müslümanlar bunun para lelinde eğitim müesseselerine de önem vermişlerdir. Peygamberimizin Medi ne'de Ashab-ı Suffa ile caminin bir bölümünde başlattığı eğitimi takip eden yıl larda uzun süre camiler birer eğitim yuvası olmuşlardır. Daha sonra Nizam-ül Mülk tarafından 1067 tarihinde Bağdat'ta yapılan Nizamiye Medresesi bugünkü manada kurulan ilk resmi eğitim kuruluşudur. Bu rada İmam- Gazali olmak üzere büyük bilginler yetişmiştir. Daha sonra Buhara, Semerkant, kahire, Kayravan, olmak üzere İslam ülkelerinde eğitim kuruluşları y ay gınlaştırmıştır.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    İslam Dini'nde eğitim ve öğretim belli bir yaşla sınırlı değildir. Çocukla rın eğitimine çok önem vermenin yanında insanın eğitimini her yaşta olmasını teşvik etmiştir. Hz. Peygamber: "Beşikten mezara kadar ilim tahsil ediniz" demiştir. Gene Peygamberimiz: "İki günü birbirine müsavi olan Müslüman zarar demektedir. Bu peygamberi sözde alınacak hikmetler vardır. Burada iki günün eşitliği dahi istenmeyerek Müslümanın her gün bir önceki gününden da ha ileride olması İsteniyor.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Toplumların geleceği çocuklarının eğitim derecesi ile orantılıdır. Kutadgu Bilig yazan büyük Türk düşünürü Yusuf Has Hacib: "Çocukların iyi veya kötü olmalarına anne ve babaları sebep olur."demiştir. Çocukları yaşayacakları zamana göre eğitme konusunda da Hz. Aü: "Çocuklarınızı içinde bulunduğunuz zamandan ziyade, gelecek için hazırlayıp yetiş tiriniz. Çünkü onlar sizin zamanınız için değil, gelecek zaman için yaratılmışlar diyerek çocukları yaşayacakları zaman için eğitip hazırlamak gereğini vurgulamışlardır.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Hz. Yûsuf "Rab" kavramına şu mânayı yüklemektedir: "Ey Rabbim! Mülkten bana ve bana olayların yorumunu öğrettin."22 Demek ki "Rab", iktidar veren ve sosyal olaylarm yorumunu öğretendir. Böylece Rab kelimesinin siyâsî ve öğretim boyutu, ya da mânâsı ortaya çıkmış olmaktadır. Yüce Allah , Rablık sıfatı gereği Hz. Yûsufu'u yetiştirirken, ona sosyal olguların ve olaylarm yoru munun nasıl yapılacağını öğretti. Bu bir öğretim faaliyetidir.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    "Rab" kavramının içinde, öğretmek, eğitmek ve geliştirmek anlamları vardır. Bütün bunların bilgi ile olacağı gerçeği de ifade edilmiş olmaktadır. "Rab" kavramının eğitim ve öğretim manası ele almmca, şu soruyu sormamız gerekiyor: İnsan, kendi şahsiyetini ve bilgiyi ne ile geliştirir? Bu sorunun cevabını şu âyette bulmaktayız: "Öğretmekte ve okuyup okutmakta olduğunuz kitap saye sinde Rabbânîler olun."

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Yüce Allah (C.C.) Peygamberlerine gönderdiği vahiy yoluyla yarattığı in sanın eğiticisi olmuştur. Bu sebeple Kur'an-ı Kerim'in ilk ayeti, Yüce Allah'ın Peygamberine ilk hitabı "Oku" emri olmuştur. Alak suresinin başında yer alan ayetlerde "Seni yaratan Rabbinin adıyla oku. O insanı kan pıhtısından yarattı. Oku Rabbin, nihayetsiz kerem sahibidir. O kalemle yazmayı öğretendir. İnsana bilmediği şeyleri o öğretti."4 buyurmuştur. Ayrıca Kur'an-ı Kerim'de Allah Teala'mn Hz. Adem'e bütün isimleri öğrettiği^ Davut Aleyhisselam'a zırh-elbise sanatını öğrettiği6 zikredilmektedir. Esasen Yüce Allah'ın bir İsmi ve sıfatı olan "Rab" kelimesinin terbiyeci-eğİtİmci anlamına geldiğini göz önünde bulundu rursak Rabbimizin eğitim-öğıetime ne büyük Önem verdiğini daha iyi anlamış oluruz.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Esasen "En güzel sûret ve biçimde yaratılan insan"1 eğitim-öğretim yo luyla geliştirilmelidir. Çünkü onun gücü, enerjisi ve kabiliyetleri de en değerli dir. Bunları geliştirip değerlendirmemek israftır. Bunun için bu üstün ve mükem mel varlığın insanlık tarihi boyunca en önemli uğraşısı da eğitim-öğretim olmuş tur. Zira sosyal gelişme, her sahada ilerleme, ekonomik büyüme ve millî kültü rün nesilden nesile intikali ancak eğitim ile mümkün olabilmektedir. Bilgi, dav ranış ve kabiliyetlerin geliştirilmesi ve kişiye kazandırılması ancak eğitim faali yetleri ile mümkündür. Eğitimden faydalanacakların sosyal tabakalaşma pirami dinde yukarı doğru hareketliliğe uğrayacakları, yeni statüler kazanacakları ve buna bağlı olarak meslekler elde edecekleri2 muhakkakım Bu önem dolayısıyla bilgi ve kabiliyetlerin geliştirilme olayına bir "sınaî faaliyet" olarak bakılmıştır3. Ayrıca eğitim yoluyla kazanılan statüye sahiplik eğitimde fırsat eşitliğini de sağ lamaktadır.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    İslam Dini bilim, öğrenme,öğretme, eğitme, yetiştirme ve olgunlaştırma dînidir. Çünkü Kur'an'ın bütün âyetlerinde temel yönünden Hz. Peygamber ta rafından öğrenme ve onun aracılığıyla öğretme vardır. Her âyet, doğrudan doğ ruya veya dolaylı olarak bir öğrenme ve Öğretmedir, Hz. Peygamber vahiy yo luyla Allah'tan öğrendiklerini müslümanlara öğretirdi. Anlamadıkları hususları izah eder ve belirli bir olgunluğa eriştirene kadar eğitici faaliyetlerine devam ederdi.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    (Mesâbîh)de, Hesâb, kısâs ve Mîzân bâbında, hasen hadîs olarak bildiriliyor. Ebû Emâme “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinden rivâyet olunmuşdur. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinden işitdim. Buyurdular ki: (Rabbim bana ümmetimden yetmiş bin kimseyi, hesâb ve azâb olunmadan Cennete dâhil etmeği va’d etdi. Bunlardan her bin ile yetmiş bin kişi dahî ve Rabbimin avuçları ile üç avuç mikdârı kimseler Cennete girer!) (Müslim) kitâbını şerh eden demişdir ki, (avuç, avuç) kavl-i şerîfinden murâd, ümmetin Cennete çok gireceğinden, mübâlagadır. Yoksa avuç ve ölçü Allahü teâlâ için yokdur. Allahü teâlâ mahlûklara âid şeylerden münezzehdir, uzakdır. Buradaki mübâlagadan maksad, hadsiz ve hudûdsuzdur. Bu ümmetden hesâb ve azâb görmeden Cennete girenlerin çok olduğu bildirilmekdedir. Fekat bu, Allahü teâlânın rahmet deryâsının genişliğine nisbeten bir avuç buğday menzilesindedir.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Yine (Mesâbîh)de; Tesbîh, tahmîd, tehlîlin sevâbı bâbında bildirilen hasen hadîs-i şerîflerde; Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Mi’râc gecesi, İbrâhîm aleyhisselâm ile karşılaşdım. Bana dedi, yâ Muhammed! Benden, ümmetine selâm söyle! Onlara haber ver ki, muhakkak Cennetin toprağı tayyibdir. Suyu tatlıdır. Zemîni düz ve ağaçsız olduğundan, oraya dikilen fidanın, Sübhânallahi velhamdülillâhi ve lâ ilâhe illallahü vallahü ekber olduğunu haber ver.) Türpüştî “rahimehullahü teâlâ” demiş ki, fidan tayyib (temiz) toprakda yetişir. Tatlı su ile gelişir. Ekinin iyisi düz ve ağaçsız arazîde olur. Bu kelimeleri söyliyen Cennete vârîs olur, buyurulmuşdur. Cennetde ağaç dikmek için uğraşmak boşa gitmez. Zîrâ oradaki ekinin telef olması, çabuk çürümesi yokdur.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    (Mesâbîh)de, De’avât [düâlar] bölümünün, sahîh hadîsler sonunda, Ebû Hüreyre “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinden rivâyet olunmuşdur. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Her nebî için bir da’vet-i müstecâbe vardır. [Her Peygamberin bir düâsı kabûl olundu.] Her Peygamber düâsının kabûl olunması için acele etdi. Peygamberler “alâ nebiyyinâ ve aleyhissalâtü vesselâm”, Allahü tebâreke ve teâlâya, ümmetleri üzerine denizde boğulmaları, suda gark olmaları, zelzele, sayha, taş atılması, kötü şekle girmek ve yere batması gibi; felâketleri için düâ etdiler. Ben düâmı; ümmetim üzerine şefâ’at etmek için sakladım. Allahü teâlâya şirk koşmadan ölmüş olan kimseye, benim şefâ’atimi Allahü teâlâ kabûl eder.)

  • Macit Döker
    Macit Döker

    (Mesâbîh)de aynı faslın hasen hadîsler kısmında, Ubeyy bin Ka’b “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinden rivâyet olunmuşdur. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Ben ümmî bir ümmet üzerine gönderildim!) (Mefâtih) kitâbının sâhibi beyân etmiş [açıklamışdır]ki, ümmî lügatde mensûbdur. Arablarda okuma ve yazma bilmiyendir. Her kim ki, okumak ve yazmak bilmez, o kimselere denir. Ya’nî anadan doğduğu hâl üzere kalmışdır. Onlardan ba’zısı kadın, ba’zısı ihtiyâr erkek, ba’zısı çocukdur, ya’nî küçükdür. Ba’zı kişiler aslâ okumamışdır. (Mefâtih) kitâbının sahîbi demişdir. Eğer bir kırâet üzere okusam, ümmet okumağa kâdir olmazlar. Zîrâ insanlardan birkaç kimsenin dili bir tarafa mâildir. Anlatmağa kâdir olmaz. O kimsenin dili idgâma mâildir. O kimse ki, dili, izhâra mâildir. Bunların gayri gibi.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    (Mesâbîh)in Kur’ân-ı kerîmin fazîletleri bölümünün hasen hadîsler kısmında rivâyet edilmişdir. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Allahü teâlâ ve tekaddes hazretleri, arzı ve semâvatı yaratmazdan bin sene evvel, Tâhâ ve Yasîn sûrelerini meleklere okudu. Ya’nî ma’nâlarını ilhâm etdi. Ne vakt ki melekler Kur’ân-ı azîm-üşşânı işitdiler, dediler, ne güzel bir hayâtdır ki, Tûbâ ağacı o ümmet için olsun ki, bu Kur’ân-ı azîm onların üzerine nâzil olur; bu Kur’ân-ı hakîmi yüklenen kalblere ve okuyan dillere müjdeler olsun!)

  • Macit Döker
    Macit Döker

    (Mesâbîh) kitâbının ilm bölümünde, hasen hadîslerden biri, Ebû Hüreyre “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinden rivâyet olunmuşdur. İmâm-ı Begavî buyurmuş ki, bize erişmişdir. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Allahü teâlâ azze ve celle hazretleri, bu ümmet için, her yüz senenin başında bir müceddid gönderir. Bu dîni kuvvetlendirir!) Ya’nî ilm azalsa, mübtedi’ler gâlib olsa [bid’at sâhibleri çoğalsa], Allahü tebâreke ve teâlâ hazretleri rabbânî ilm sâhibi âlime tevfîk verir ki, insanlara dînî ilmleri ta’lîm eder ve beyân eder. Böylece, sünnet bid’atden ayrılır. Dînin emrlerini hakkı ile yapanlar çoğalır. Bu, Allahü teâlâ hazretlerinin bu ümmete bir lutfudur.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Türpüştî “rahimehullahü teâlâ” beyân etmiş ki, bu kavli sarf etmek, bütün emrler için câiz değildir. [Ya’nî emr olunanların hepsi için değildir.] Zîrâ muhakkak biz biliriz, dînin aslında bildirildiği gibi öyle emrler vardır ki, mü’minlerden hiçbir ferd onu terk edemez. Onu ihmâl etmek için özr makbûl olmaz. O farzlar kendisini ilgilendirir. Bunlardan mu’âf olamaz. Bu hadîs-i şerîf, emr-i ma’rûf ve nehy-i münker içindir. Ya’nî, muhakkak siz bir zemândasınız ki, sizden biriniz, emr-i ma’rûf ve nehy-i münkerden emr olunanların onda birini terk etse helâk olur. Zîrâ muhakkak din kuvvetlenmiş, hak meydâna çıkmışdır. Dînin yardımcıları çokdur. Sizden biriniz ma’zûr olmaz. Gevşekliği özr olmaz. Fekat, fesâd zemânında, fitneler çoğaldığında Hak gizli olur. O zemân böyle değildir.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    (Mesâbîh)de, Kitâb ve sünnete sıkı sarılmak bâbının hasen hadîsler kısmında, Bilâl bin Hâris-el Müzenî “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinden rivâyet edilmişdir. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Bir kimse, benim terk edilmiş veyâ unutulmuş sünnetlerimden bir sünnetimi, meselâ cemâ’at ile nemâz kılmak gibi, bayram nemâzı gibi, Kur’ân-ı azîm-üş-şânı kırâ’et etmek gibi ve ilm tahsîli gibi, ihyâ etse, kendi amel etmekle, yâ ondan yana tergîb ile muhakkak o kimseye, onunla amel edenlerin ecri kadar onların ecrlerinden bir şey noksan olmaksızın, ecr verilir. Bir kimse, bid’at, dalâlet ihdâs etse [çıkarsa] ki, Allahü tebâreke ve teâlâ ve Resûlü ona râzı olmaz.)

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Bir fârisî risâleden terceme olunmuşdur: Hazret-i Süleymân “alâ nebiyyinâ aleyhissalâtü vesselâm” bir gün, deniz kenârında oturmuşlar idi. Bir karıncanın geldiğini gördü. Ağzında bir yeşil yaprak tutardı. Deniz kenârına ulaşdı. Sudan bir kurbağa çıkdı. O yaprağı karıncadan alıp, denize döndü. Karınca geri döndü. Karıncadan sordular ki, bunun hikmeti nedir. Karınca cevâb verdi ki, bu deryânın ortasında, Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretleri bir taş halk etmişdir. O taşın arasında [içinde] bir kurdcağız [böcek] halk etmişdir. Beni onun rızkına sebeb etmişdir. Ben her gün o nesneyi, ona yetecek kadar rızkı getiririm. Deniz kenârına ulaşdırırım. Allahü teâlâ hazretlerinin, kurbağa sûretinde yaratdığı bir meleği o rızkı benden alır, o kurdcağıza [böceğe] verir. O böcek, Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerinin kudreti ile, fasîh dil ile söyler ki; Sübhânallah ki, beni halk etdi, deniz ortasında ve taş arasında bana mekân verdi. Benim rızkımı unutmadı. İlâhî, ümmet-i Muhammedi ümîdsiz etme!

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Sûre-i Enbiyânın sonunda [105.ci âyet-i kerîmesinde meâlen], (Biz Tevrâtdan sonra, Dâvüdün Zebûrunda yazdık ki, arz-ı Cennete benim sâlih kullarım vâris olur!) buyurulmakdadır. Bu âyet-i kerîmenin tefsîrinde Muhyissünne İmâm-ı Begavî “rahimehullah” hazretleri (Me’âlimüt-tenzîl) kitâbında buyurmuşdur: Sa’îd bin Cübeyr “radıyallahü teâlâ anh” ve Mücâhid “rahimehullah” buyurmuşlar ki, Zebûr, gökden indirilen kitâblardandır. Zikr, ümm-ül kitâbdır; Allahü teâlâ hazretlerinin katındadır. (Bundan sonra onun zikri levh-i mahfûzda yazıldı) demekdir. Şübhesiz ki, yeryüzü sâlih kullara mîrâs bırakılır. Mücâhid dedi ki, ümmet-i Muhammed vârisdirler. Delîli, Allahü teâlâ kavl-i şerîfinde [Zümer sûresi 74.cü âyetinde meâlen], (Allahü teâlâya hamd olsun ki, bize va’dini yerine getirdi. Bizi arza [Cennete] vâris kıldı!) buyurmuşdur.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    (Mesâbîh) kitâbında, o bâbın haseninde, Amr bin Kays “radıyallahü anh” hazretlerinden rivâyet edilmişdir. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdular ki: (Biz dünyâya gelmekde âhirleriz [sondayız]. Kıyâmet gününde, Cennete girmekde ve sâir fazîletlerde sâbıklarız [öndeyiz]. Söyliyeceğim sözler ile öğünmüyorum. İbrâhîm Halîlullah, Mûsâ Kelîmullahdır ve ben Habîbullahım. Kıyâmet günü livâ-i hamd benim elimdedir. Allahü tebâreke ve teâlâ hazretleri bana va’d etdi ümmetimin şânında ve onları üç şeyden halâs etdi. Umûmî kıtlıkdan, düşmanın temâmen helâk etmesinden, dalâlet üzerine birleşmelerinden korudu.)

  • Macit Döker
    Macit Döker

    (Mesâbîh)de hasen olarak nakl olunan hadîs-i şerîfin akabinde, Ebû Mâlik-el Eş’arî “radıyallahü anh” hazretlerinden nakl edilmişdir. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular: (Muhakkak Allahü teâlâ azze ve celle sizi üç hasletden afv etdi.) (Mefâtih) sâhibi “rahimehullahü teâlâ” demişdir ki, (Hadîs-i şerîfde geçen hılâl kelimesi, haslet ma’nâsına gelen, “Halk” kelimesinin çoğuludur. Ya’nî Allahü teâlâ azze ve celle, ikrâm ederek, sizi üç zarardan korudu. Peygamberiniz sizin üzerinize beddüâ etmez. Yoksa, cümleniz helâk olursunuz. Ehl-i bâtıl ehl-i Hak üzerine gâlib olmaz. Türpüştî “rahimehullah” demişdir ki, buradan ehl-i hakkın temâmen ortadan silinmiyeceği, hiç olmazsa bir cemâ’atin dâimâ bulunacağı anlaşılır. Çünki, Allahü teâlâ, Resûlüne bu dîni kıyâmete kadar koruyacağına söz vermişdir [kefîl olmuşdur]. Üçüncüsü, dalâlet üzerine birleşmenizden korudu.)

  • Macit Döker
    Macit Döker

    (Mesâbîh) kitâbında aynı bâbda hasen hadîs olarak bildiriliyor. Habbâb bin Eret “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinden rivâyet olunmuşdur. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri nemâz kıldı ve nemâzı uzatdı. [Ya’nî uzun okuyarak kıldı.] Dediler; yâ Resûlallah! Bir nemâz kıldın ki, böyle uzun nemâz kılmamış idin. Buyurdular ki: (Evet, bu nemâz rağbet ve heybet nemâzıdır!) (Mefâtih) kitâbının sâhibi beyân etmişdir: Bir nemâzdır ki, onda Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerine rağbet vardır. Ya’nî Allahü teâlâ hazretlerinden korku vardır. Ya’nî hudû’ ve huşû’ vardır. Bu ümmete şunu öğretmekdedir ki, onlara bir yaramazlık [musîbet] ulaşsa, Allahü teâlâ hazretlerinden korkarak ve ona sığınarak, nemâz kılsınlar. Böylece, o zarar, Allahü teâlâ hazretlerinin fadlı ve rahmeti ile ondan gitsin. Lutf ve keremiyle maksadları hâsıl olur. (Ben Allahü teâlâ hazretlerinden, ümmetim için üç şey istedim. İkisini bana verdi. [Kendilerine] kendi nefslerinden başka düşman musallat etmemesini, umûmî kıtlık ile helâk etmemesini istedim; bana verdi. Ba’zısının ba’zısına zarar vermemesini ve katl etmemesini istedim. Bunu benden men’ etdi.)

  • Macit Döker
    Macit Döker

    (Mesâbîh) kitâbında, Havz ve şefâ’at bâbında, sahîh hadîs olarak nakl olunmuşdur. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Muhakkak, benim havzımın iki ucunun arası Île ile Aden arasındaki mesâfeden uzakdır. Île bir beldedir ki bahr-i ahmer [Kızıldeniz]in Şâm tarafındadır. Oradan Adene birbuçuk aylık mikdârı yol olur. Muhakkak onun bardaklarının sayısı yıldızlardan çokdur. Bir kimse kendi havzına başkalarının develerinin girmesine nasıl mâni’ olursa, ben de ümmetimden başkalarını havzımdan men’ ederim.) Dediler, yâ Resûlallah, Siz bizi bilir misin? Buyurdular ki, (Evet, sizi bilirim. Sizin için bir alâmet olur ki, başka ümmetlerde olmaz. Siz, yüzleriniz, elleriniz ve ayaklarınız, abdestin eserinden ak [nûrlu] olduğunuz hâlde gelirsiniz.)

  • Macit Döker
    Macit Döker

    (Müslim şerhi)nde beyân olunmuş ki, hadîs-i şerîfde (Siz) hitâbları, bütün ümmetdir. Birincide, ehl-i Cennetin dörtde biri siz olursunuz, buyurdu. İkincide buyurdu, üçde bir olursunuz. Üçüncüde buyurdu, yarısı olursunuz. (Müslim şerhi)nde buyurdu: (İnsanlar arasında siz) hitâbı, müslimânlaradır. İnsanlardan murâd kâfirlerdir. Ba’zı rivâyetlerde, entüm (siz) yerine elmüslimûn tasrîh etmişdir (müslimânlar buyurmuşdur). Ve finnâs (insanlar) yerine fil küffâr tasrîh etmişdir (kâfirler buyurmuşdur). Selmâsî “rahimehullah” beyân etmiş ki, (Sizin bütün insanlara nisbetle, azlık bakımından durumunuz, beyâz bir öküzün üzerinde bulunan bir siyâh kıl gibidir. Bu derece az olmanıza rağmen ehl-i Cennetin yarısı olursunuz.)

  • Macit Döker
    Macit Döker

    (Mesâbîh) kitâbında, Îsâ aleyhisselâmın nüzûlü [gökden inmesi] bâbında, sahîh hadîs olarak bildirilmişdir. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki, (Îsâ bin Meryem “aleyhisselâm” gökden iner. Mü’minlerin emîri, hazret-i Îsâya gel bize imâm ol, der. Hazret-i Îsâ buyurur, sizin ba’zınız ba’zınız üzerine emîrsiniz.) Denildi ki, yâ Resûlallah, niçin o zemânda Allahü teâlâ müslimânlar üzerine emîri kendilerinden yapar. Buyurdular ki, (Bu ümmetin emîrlerini kendilerinden kılmak, bu ümmete ikrâmdır ve şânlarının büyüklüğündendir.)