Olacak iş değil! Adam ben ingilizce, almanca, fransızca, italyanca ve sonunda çince öğrenmek istiyorum demiyorda. Adamın evinde kuyruklu piyano, kapısında limuzini var sanki, ben zazaca, ben rumca, lazca, ben ermenice öğrenmek istiyorum diyorum..
Sen bu toplumun hangi kaymağısın bakalım da istediğin lisanı öğrenmek için devlete baskı yapıyorsun. Kapısında limuzini olanın heryere vizeside vardır bu ülkede. Neden rumyaya gidip rumca öğrenmiyorsun?
şu anda öğrenmek için cebelleştiğim şey..madem hepimiz kardeşiz niye bissürü dil çıkarmışınız kardeşim ne uğraştırıyonuz adamı..yani öğren öğren bi yere kadar :)
Dil demek dünya görüşü demek. Bir milleti bozmanın, ıslah etmenin yada kısaca dönüştürmenin yolu dilinden geçer. Bu bağlamda TürkDili ameliyat edilmiştir hemde palayla...
Dil ve kültür kavramları yapışık ikizler gibidir. Siz onları birbirinden ayırmak isteseniz de onlar ayrılmamakta direnirler. Hepimizin yakinen bildiği gibi insanlar,topluluklar halinde hayatlarını idame ettirirler. Beraber yaşayan insanlar, dil sayesinde birbirleriyle iletişim kurarlar. İletişim sadece bugünle sınırlı bir kavram değildir. Geçmişi bilmek ve geçmişteki tecrübeleri günümüze taşımak da iletişimin önemli bir parçasıdır. Milletlerin sözlü ve yazılı birikimleri kültürü oluşturur. Dil,din,sanat,gelenek ve görenekler,mimarî eserler,giyim-kuşam,yiyecek ve içecekler,her türlü eşya; kültürü oluşturan unsurlardır. Söz konusu bu öğeler,dille beraber geçmişten geleceğe aktarılır. Bu nedenle büyük Türk sosyologu ve düşünürü Ziya Gökalp,dili kültürün temel unsuru ve taşıyıcısı olarak kabul ediyor. Gökalp,bu fikrinde yerden göğe kadar haklıdır. Dilin taşıyıcılık fonksiyonu olmasaydı bizler altı yüz yıllık Osmanlı kültüründen ve medeniyetinden nasıl haberdar olacaktık? Kütüphanelerimizdeki on binlerce ciltlik yazma eserler tarihin canlı belgeleridir. Altı yüz senelik kültür hazineleri,dil kalıbına konularak adeta dondurulmuştur. Böyle sihirli bir güç olmasaydı tarihimizden,kültür ve medeniyetimizden haberdar olabilir miydik? Bu soruya verilebilecek cevap koca bir “HAYIR” dan başka bir şey olamaz elbette. Dilin yazı ve söz olmak üzere birbirinden farklı iki ayrı yönü vardır. Sözün hükmü geçicidir. Oysa yazı ilelebet kalıcıdır. Büyük mutasavvıf şâir Yunus Emre,bu hakikati “Söz uçar,yazı kalır” çarpıcı vecizesiyle ifade etmiştir. Bunu bilmek için âlim olmaya gerek yok. İnsanın hafızası unutmaya meyillidir. “Hafıza-ı beşer nisyan ile malûldür” sözü de bunu tüm çıplaklığıyla ortaya koymuyor mu? Milletleri birbirinden ayıran unsurların başında,onların sahip oldukları dil,kültür ve medeniyet gelmektedir.Onun için bu üç unsur millîdir.Bu üç unsura sahip olmayan topluluklara millet denilemez. Onun için milletlerin büyüklüğü bu unsurlarla ölçülür. Türk Milleti,tarihinin en kritik ve zor dönemlerinde bu millî değerlerine sahip çıkarak aydınlığa erişmiştir. Günümüzde Türk dili üzerinde sinsi oyunlar oynanıyor. Yüzyıllardır dilimizi süsleyen ve millet olarak kenetlenmemizi sağlayan kelimelere savaş açılmıştır. Onların yerine ne idüğü belirsiz uydurukça kelimeler sokulmaya çalışılıyor. Bu, bilmeyerek yapılıyorsa gaflettir. Şayet bilerek,planlı yapılıyorsa hıyanettir. Buna bu millet müsaade etmez. Dil,milletin fertlerini birbirine bağlayan çimentodur. Hiç kimse bu çimentonun göz göre göre sökülmesine izin vermez. Bugün dilimizde bir kısım yabancı unsurun varlığı,herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Mehmet Kaplan’ın dediği gibi: “Her millet dilini ve kültürünü yüzyıllar boyunca yoğurur.Bu esnada o,akan bir nehir gibi,içinden geçtiği her topraktan bazı unsurları alır.Her medenî milletin konuşma ve yazı dili,karşılaştığı medeniyetlerden alınma kelime ve deyimlerle doludur.Bu bakımdan her milletin dili,o milletin çağlar boyunca yaşadığı tarihin adeta özetidir. Kaplan’ın sözleri aslında hadisenin görünmeyen yüzünü de sunuyor bize.Yeter ki kasıtlı ve planlı olarak dilimizi yozlaştırmayalım. Ötekisi devede kulak kalır. Bu böyle biline! ... e-mektup: [email protected]
İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özellik konuşma yeteneğidir.Bunu dil sayesinde gerçekleştiriyoruz.Canlı ve dinamik bir vasıta olan dil,milletlerin bir nevi çimentosudur.Toplumu meydana getiren fertler,ortak dil aracılığıyla kenetlenerek yek vücut oluyorlar. Milleti meydana getiren unsurlardan birisi de dildir.Fakat son yıllarda belli zihniyetteki gruplar,dili yozlaştırma yoluna gittiler.Masa başında oturup kelime uydurdular.Dedeyle torun anlaşamaz hâle geldi.Kimse de bunlara “dur” demedi. Türkiye’de dille ilgilenen Türk Dil Kurumu adlı bir müessese vardır.Ta Atatürk zamanında bizzat kendisi tarafından kurulmuştur.Fakat bu kurumun ne iş yaptığını şahsen ben henüz anlayabilmiş değilim.Belli bir azınlık, Türkçe’yi evirip çevirirken,onlar sadece seyrediyor.Böyle vurdumduymazlık olmaz. Türkçe’nin henüz kendine mahsus bir kanunu bile yok.Dilimiz yabancı dillerin tahakkümü altındadır.İngilizce,Fransızca ve Almanca kelimeler her geçen gün dilimizi istilâ etmektedir.Bir an önce bunun önüne set çekilmelidir. Bugün üç yüz milyonluk bir Türk dünyasıyla karşı karşıyayız.Sözkonusu bu kitleyle,üç aşağı beş yukarı,anlaşmak mümkündür.Aslında biraz uyanık olabilsek yirmi birinci yüzyıla Türk damgasını vurabiliriz.Bu ancak dilimize ve kültürümüze sımsıkı sarılmakla gerçekleştirilebilir.Çünkü Türk kökenli milletler, dil vasıtasıyla aynı zeminde bir araya getirilebilir. Büyük Türk dilcisi Kaşgarlı Mahmut,Divânü Lûgati’t-Türk adlı eserinde şöyle bir hadis-i şeriften söz etmektedir: “Türkler’in dilini öğreniniz! Çünkü Türkler’in uzun sürecek saltanatları olacaktır! ” Bu sözün Peygamberimiz tarafından söylenip söylenmediği tartışılabilir.Lâkin konumuz bu değil.Kim söylerse söylesin bu ifade yerinde söylenmiş bir sözdür.Zaten bunu tarih de göstermektedir. Türkçe bir imparatorluk dilidir.Bu asil lisanı “Öztürkçe” gibi,ne idüğü belli olmayan yaygaralarla bozmak,toplumun kendi değerleriyle yabancılaşmasına zemin hazırlar.Aslında biz ipin ucunu ta Osmanlı’nın ilk yıllarında kaçırmışız.Biri Batıya,biri Doğuya çekmiş bizi.Mevcut durumu koruyup geliştirmek kimsenin aklına gelmemiş.Gerçi bahsi geçen yozlaşma sanıldığı gibi şuursuz olmamıştır.Mıknatıs konumundaki bu kesimler,belli ideolojilere hizmet amacı gütmüşlerdir.Âvâm da buna alet olmuştur. Bağımsızlık sadece toprak bütünlüğüyle gerçekleştirilemez.Milletler kültürel bağımsızlığa kavuşmadıkça gerçek hürriyeti kazanmış sayılamazlar.Kültürün taşıyıcısı da dildir.Bu sebeple dili ecnebi lisanların boyunduruğundan kurtarmalıyız.Cumhuriyetimizin mimarı Mustafa Kemal Atatürk,bu konuda şu çarpıcı ifadelerde bulunmuştur: “Millî duygu ile dil arasındaki bağ,çok kuvvetlidir.Dilin millî ve zengin olması,millî duyguların gelişmesinde başlıca etkendir.Ülkesini,bağımsızlığını korumasını bilen Türk Milleti,dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”
Dil tarih icinde gelisen ve sürekli degisen göstergeler dizgisidir. Diger bir tarif ile, cigerlerden nefes borusuna dogru verilen havanin, ses tellerindeki fiziksel reaksiyonlar sonucunda, sese dönüsmesi olayidir. Diger bir degis ile de, insanlar arasindaki duygu ve bilgilerin aktarilmasina yarayan ve insanlarin anlasmalarini ve haberlesmelerini saglayan bildirisim aracidir. Insanlarin aralarinda anlasmalari olsun, sevgililerin birbirlerine duygularini ifade etmeleri olsun, anne-babanin cocugunu egitmesi olsun, hersey dil sayesinde olmaktadir. Tatli dilin yilani deliginden cikaracagi her ne kadar mecaz olarak kastedilmis olsa da, insanin bu bildirisim araci ile bircok önemli isi basarabilecegi söylenmek istenmistir.
Eski Türkçemizde 'Dil' kelimesi 'Gönül' anlamında kullanılırdı. Evet Gönül...
Gönül ilginç bir kelimedir.Şöyle, aslında bu kelime Doğu dillerine mahsus bir ifadedir yani kalp, yürek gibi kelimelerle çeviremezsiniz...
Gönül doğuya aittir...
Dildar, dilaşup, dilbaz, dilay, dilbeste, dilem, dilferah, dilhan, dilnur, dilşah, dilan, dilruba, dilara, dilber... gibi enfes bayan isimleri hep bu gönül ile ilgilidir.
Bu halet ile ey dil sağ olmada alemde Derd-ü gami dilberle ölmekde letafet var
Baki
işte dil budur..gönül o sevgili ile ölmekle bile hayat bulur...
ve Fuzulı'nin Dil'inden:
Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge Ne açar kimse kapim bâd-i sabâdan gayri
Ateş-i dil gönül ateşedir.Aşık gönlünün ateşinden başkasından medet ummaz zaten ona başka kimse de yanmaz... Enfes ifade...
Dil beyti hûdadır onu pak eyle sivadan, Kasrına nüzul eyler o Sultan gecelerde.
İbrahim Hakkı
Ve Gönül Allah'ın evidir İbrahim Hakkı'nın ifadesinde.Gönlü O'nun dışındaki herşeyden temiz tutmak gerekir.O Sultan gecelerde bu gönüllere iner...
Ehl-i dildir diyemem sinesi sā f olmayana Ehl-i dil birbirini bilmemek insā f değil
Nefi
Nefi bir hakikati dile getiriyor. Ehl-i dil, yani gönül ehli olmak için sinenin sā f olması gereklidir. Kirden pastan kararmış bir kalbin aşk davasında iddiası olması düşünülemez bile. Ā şıklık aynı zamanda ehl-i dil, yani gönül ehli olmayı da beraberinde getirir.
Dil güzeldir...Dil muhafaza edilmeli korunmalı ve tertemiz tutulmalı... Elbetteki her anlamıyla...
dil denince nedense aklıma yasaklanan bir dil olan kürtçe geldi birden ve bunu konuşmaya çalışanların zindanlarda işkenceden geçirilmeleri
dil iletişim aracıdır.
..kurslarından bir de 'lazca' olanlarına bakacağım bu gidişle..
çözmem gerek..ne diyor bu 'nedir'ciler :)))
önemlidir tabi
çok dil bilirim..
en iyide ingili mingili çingili
mesela siz anlamazsınız belki
ayem dıttırı vıttırı
diye bi ata sözü vardır onların
diL uzamış késiLmék istér saNki hee ;)
kemiği yok ki.. :))
Olacak iş değil!
Adam ben ingilizce, almanca, fransızca, italyanca ve sonunda çince öğrenmek istiyorum demiyorda.
Adamın evinde kuyruklu piyano, kapısında limuzini var sanki, ben zazaca, ben rumca, lazca, ben ermenice öğrenmek istiyorum diyorum..
Sen bu toplumun hangi kaymağısın bakalım da istediğin lisanı öğrenmek için devlete baskı yapıyorsun. Kapısında limuzini olanın heryere vizeside vardır bu ülkede. Neden rumyaya gidip rumca öğrenmiyorsun?
Yarası en ağır acı derler
iyi de söyler kötü de...kontrolünü kaybetmemek lazım.
annem'den inciler...
'Kızım! ! bi parmak dil insanı vezir de eder...rezil de! ;)
kulakları çınlasın anacığımın...
şu anda öğrenmek için cebelleştiğim şey..madem hepimiz kardeşiz niye bissürü dil çıkarmışınız kardeşim ne uğraştırıyonuz adamı..yani öğren öğren bi yere kadar :)
Dil demek dünya görüşü demek. Bir milleti bozmanın, ıslah etmenin yada kısaca dönüştürmenin yolu dilinden geçer. Bu bağlamda TürkDili ameliyat edilmiştir hemde palayla...
yok ki kemiği olsun.
müthiş bi alet...bi çok sektörde kullanılabiliyo...............:P
fransız...
herşeyin bir dili var, anlayana kolay, anlamayana gereksiz...
Dilimin ucunda sen varsin ;) :)))
KÜLTÜRÜN TEMEL UNSURU DİL
M.NİHAT MALKOÇ
Dil ve kültür kavramları yapışık ikizler gibidir.
Siz onları birbirinden ayırmak isteseniz de onlar ayrılmamakta direnirler.
Hepimizin yakinen bildiği gibi insanlar,topluluklar halinde hayatlarını idame ettirirler.
Beraber yaşayan insanlar, dil sayesinde birbirleriyle iletişim kurarlar.
İletişim sadece bugünle sınırlı bir kavram değildir.
Geçmişi bilmek ve geçmişteki tecrübeleri günümüze taşımak da iletişimin önemli bir parçasıdır.
Milletlerin sözlü ve yazılı birikimleri kültürü oluşturur.
Dil,din,sanat,gelenek ve görenekler,mimarî eserler,giyim-kuşam,yiyecek ve içecekler,her türlü eşya; kültürü oluşturan unsurlardır.
Söz konusu bu öğeler,dille beraber geçmişten geleceğe aktarılır.
Bu nedenle büyük Türk sosyologu ve düşünürü Ziya Gökalp,dili kültürün temel unsuru ve taşıyıcısı olarak kabul ediyor.
Gökalp,bu fikrinde yerden göğe kadar haklıdır.
Dilin taşıyıcılık fonksiyonu olmasaydı bizler altı yüz yıllık Osmanlı kültüründen ve medeniyetinden nasıl haberdar olacaktık?
Kütüphanelerimizdeki on binlerce ciltlik yazma eserler tarihin canlı belgeleridir.
Altı yüz senelik kültür hazineleri,dil kalıbına konularak adeta dondurulmuştur.
Böyle sihirli bir güç olmasaydı tarihimizden,kültür ve medeniyetimizden haberdar olabilir miydik?
Bu soruya verilebilecek cevap koca bir “HAYIR” dan başka bir şey olamaz elbette.
Dilin yazı ve söz olmak üzere birbirinden farklı iki ayrı yönü vardır.
Sözün hükmü geçicidir.
Oysa yazı ilelebet kalıcıdır.
Büyük mutasavvıf şâir Yunus Emre,bu hakikati “Söz uçar,yazı kalır” çarpıcı vecizesiyle ifade etmiştir.
Bunu bilmek için âlim olmaya gerek yok.
İnsanın hafızası unutmaya meyillidir. “Hafıza-ı beşer nisyan ile malûldür” sözü de bunu tüm çıplaklığıyla ortaya koymuyor mu?
Milletleri birbirinden ayıran unsurların başında,onların sahip oldukları dil,kültür ve medeniyet gelmektedir.Onun için bu üç unsur millîdir.Bu üç unsura sahip olmayan topluluklara millet denilemez.
Onun için milletlerin büyüklüğü bu unsurlarla ölçülür.
Türk Milleti,tarihinin en kritik ve zor dönemlerinde bu millî değerlerine sahip çıkarak aydınlığa erişmiştir.
Günümüzde Türk dili üzerinde sinsi oyunlar oynanıyor.
Yüzyıllardır dilimizi süsleyen ve millet olarak kenetlenmemizi sağlayan kelimelere savaş açılmıştır.
Onların yerine ne idüğü belirsiz uydurukça kelimeler sokulmaya çalışılıyor.
Bu, bilmeyerek yapılıyorsa gaflettir.
Şayet bilerek,planlı yapılıyorsa hıyanettir.
Buna bu millet müsaade etmez.
Dil,milletin fertlerini birbirine bağlayan çimentodur.
Hiç kimse bu çimentonun göz göre göre sökülmesine izin vermez.
Bugün dilimizde bir kısım yabancı unsurun varlığı,herkes tarafından bilinen bir gerçektir.
Mehmet Kaplan’ın dediği gibi: “Her millet dilini ve kültürünü yüzyıllar boyunca yoğurur.Bu esnada o,akan bir nehir gibi,içinden geçtiği her topraktan bazı unsurları alır.Her medenî milletin konuşma ve yazı dili,karşılaştığı medeniyetlerden alınma kelime ve deyimlerle doludur.Bu bakımdan her milletin dili,o milletin çağlar boyunca yaşadığı tarihin adeta özetidir.
Kaplan’ın sözleri aslında hadisenin görünmeyen yüzünü de sunuyor bize.Yeter ki kasıtlı ve planlı olarak dilimizi yozlaştırmayalım.
Ötekisi devede kulak kalır.
Bu böyle biline! ...
e-mektup: [email protected]
DİL CİNAYETİ
M.NİHAT MALKOÇ
İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özellik konuşma yeteneğidir.Bunu dil sayesinde gerçekleştiriyoruz.Canlı ve dinamik bir vasıta olan dil,milletlerin bir nevi çimentosudur.Toplumu meydana getiren fertler,ortak dil aracılığıyla kenetlenerek yek vücut oluyorlar.
Milleti meydana getiren unsurlardan birisi de dildir.Fakat son yıllarda belli zihniyetteki gruplar,dili yozlaştırma yoluna gittiler.Masa başında oturup kelime uydurdular.Dedeyle torun anlaşamaz hâle geldi.Kimse de bunlara “dur” demedi.
Türkiye’de dille ilgilenen Türk Dil Kurumu adlı bir müessese vardır.Ta Atatürk zamanında bizzat kendisi tarafından kurulmuştur.Fakat bu kurumun ne iş yaptığını şahsen ben henüz anlayabilmiş değilim.Belli bir azınlık, Türkçe’yi evirip çevirirken,onlar sadece seyrediyor.Böyle vurdumduymazlık olmaz.
Türkçe’nin henüz kendine mahsus bir kanunu bile yok.Dilimiz yabancı dillerin tahakkümü altındadır.İngilizce,Fransızca ve Almanca kelimeler her geçen gün dilimizi istilâ etmektedir.Bir an önce bunun önüne set çekilmelidir.
Bugün üç yüz milyonluk bir Türk dünyasıyla karşı karşıyayız.Sözkonusu bu kitleyle,üç aşağı beş yukarı,anlaşmak mümkündür.Aslında biraz uyanık olabilsek yirmi birinci yüzyıla Türk damgasını vurabiliriz.Bu ancak dilimize ve kültürümüze sımsıkı sarılmakla gerçekleştirilebilir.Çünkü Türk kökenli milletler, dil vasıtasıyla aynı zeminde bir araya getirilebilir.
Büyük Türk dilcisi Kaşgarlı Mahmut,Divânü Lûgati’t-Türk adlı eserinde şöyle bir hadis-i şeriften söz etmektedir: “Türkler’in dilini öğreniniz! Çünkü Türkler’in uzun sürecek saltanatları olacaktır! ” Bu sözün Peygamberimiz tarafından söylenip söylenmediği tartışılabilir.Lâkin konumuz bu değil.Kim söylerse söylesin bu ifade yerinde söylenmiş bir sözdür.Zaten bunu tarih de göstermektedir.
Türkçe bir imparatorluk dilidir.Bu asil lisanı “Öztürkçe” gibi,ne idüğü belli olmayan yaygaralarla bozmak,toplumun kendi değerleriyle yabancılaşmasına zemin hazırlar.Aslında biz ipin ucunu ta Osmanlı’nın ilk yıllarında kaçırmışız.Biri Batıya,biri Doğuya çekmiş bizi.Mevcut durumu koruyup geliştirmek kimsenin aklına gelmemiş.Gerçi bahsi geçen yozlaşma sanıldığı gibi şuursuz olmamıştır.Mıknatıs konumundaki bu kesimler,belli ideolojilere hizmet amacı gütmüşlerdir.Âvâm da buna alet olmuştur.
Bağımsızlık sadece toprak bütünlüğüyle gerçekleştirilemez.Milletler kültürel bağımsızlığa kavuşmadıkça gerçek hürriyeti kazanmış sayılamazlar.Kültürün taşıyıcısı da dildir.Bu sebeple dili ecnebi lisanların boyunduruğundan kurtarmalıyız.Cumhuriyetimizin mimarı Mustafa Kemal Atatürk,bu konuda şu çarpıcı ifadelerde bulunmuştur:
“Millî duygu ile dil arasındaki bağ,çok kuvvetlidir.Dilin millî ve zengin olması,millî duyguların gelişmesinde başlıca etkendir.Ülkesini,bağımsızlığını korumasını bilen Türk Milleti,dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.”
e-mektup: [email protected]
Dil tarih icinde gelisen ve sürekli degisen göstergeler dizgisidir.
Diger bir tarif ile, cigerlerden nefes borusuna dogru verilen havanin, ses tellerindeki fiziksel reaksiyonlar sonucunda, sese dönüsmesi olayidir. Diger bir degis ile de, insanlar arasindaki duygu ve bilgilerin aktarilmasina yarayan ve insanlarin anlasmalarini ve haberlesmelerini saglayan bildirisim aracidir. Insanlarin aralarinda anlasmalari olsun, sevgililerin birbirlerine duygularini ifade etmeleri olsun, anne-babanin cocugunu egitmesi olsun, hersey dil sayesinde olmaktadir. Tatli dilin yilani deliginden cikaracagi her ne kadar mecaz olarak kastedilmis olsa da, insanin bu bildirisim araci ile bircok önemli isi basarabilecegi söylenmek istenmistir.
Eline,diline, beline sahip ol...
Dil, değişik manalar içerse de, insan organları içinde en güçlü kas yapısına sahip organ...
DIL eski türkce olmayip farsca kökenlidir, yani bugün ki Iran. Osmanli da bilhassa saray hanimlarina verilen adlar Dil=Gönül kelimesini icerlerdi.
Dil kelimesinin günümüzdeki anlamı malum...
Eski Türkçemizde 'Dil' kelimesi 'Gönül' anlamında kullanılırdı. Evet Gönül...
Gönül ilginç bir kelimedir.Şöyle, aslında bu kelime Doğu dillerine mahsus bir ifadedir yani kalp, yürek gibi kelimelerle çeviremezsiniz...
Gönül doğuya aittir...
Dildar, dilaşup, dilbaz, dilay, dilbeste, dilem, dilferah, dilhan, dilnur, dilşah, dilan, dilruba, dilara, dilber... gibi enfes bayan isimleri hep bu gönül ile ilgilidir.
Bu halet ile ey dil sağ olmada alemde
Derd-ü gami dilberle ölmekde letafet var
Baki
işte dil budur..gönül o sevgili ile ölmekle bile hayat bulur...
ve Fuzulı'nin Dil'inden:
Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge
Ne açar kimse kapim bâd-i sabâdan gayri
Ateş-i dil gönül ateşedir.Aşık gönlünün ateşinden başkasından medet ummaz zaten ona başka kimse de yanmaz... Enfes ifade...
Dil beyti hûdadır onu pak eyle sivadan,
Kasrına nüzul eyler o Sultan gecelerde.
İbrahim Hakkı
Ve Gönül Allah'ın evidir İbrahim Hakkı'nın ifadesinde.Gönlü O'nun dışındaki herşeyden temiz tutmak gerekir.O Sultan gecelerde bu gönüllere iner...
Ehl-i dildir diyemem sinesi sā f olmayana
Ehl-i dil birbirini bilmemek insā f değil
Nefi
Nefi bir hakikati dile getiriyor. Ehl-i dil, yani gönül ehli olmak için sinenin sā f olması gereklidir. Kirden pastan kararmış bir kalbin aşk davasında iddiası olması düşünülemez bile. Ā şıklık aynı zamanda ehl-i dil, yani gönül ehli olmayı da beraberinde getirir.
Dil güzeldir...Dil muhafaza edilmeli korunmalı ve tertemiz tutulmalı... Elbetteki her anlamıyla...
Muhabbetle
İnsanlar konuşa konuşa anlaşırlar. O olmasaydı konuşamazdık ki! ! Ne yapardık o zaman? ?
bkz: Türkçe
tat alma organı
"İnsan dilinin altında saklıdır.Konuşmaya ve yazmaya çalışırken hiç dikkat etmediğimiz ve bazan da sonuçlarını ağır bir şekilde ödediğimiz bir şey.