İnsan kalbi bir sandıktır, dudakları onun kilidi, dili ise anahtarıdır.İnsana o anahtarı iyi muhafaza etmek düşer. Çünkü başların belası, dillerden gelir.
DUYGUSAL DİL, AKILSAL DİL FARKI... Sosyolojik araştırmalarla elde edilen verilere göre toplumların dili duygusal veya akılsal olarak karakterize edilebiliyor... Sanayi aşamasından geçmiş batı toplumlarının dili rasyonel iken bu aşamadan doğru dürüst geçmemiş toplumların dili duygusal olarak biçimlenmiş durumda... Toplumumuza egemen olan dilin karakteristiği de bu durumun üstüne eklenen Akdeniz toplumlarının çoşkusu ile tabii ki duygusal... Daha doğru bir ifade ile söylersek toplumumuz duygusal dile sahip olan toplumlar arasında yer alıyor.... Yine genel olarak argo'nun geçerlilik kazanması da, bizim dilimizi de biçimleyen duygusal dürtülü bir toplum olduğumuzu gösteriyor... Bu durum, bir yandan bizim, cana yakın, sevimli insanlar olarak algılanmamızı sağlarken diğer yandan her konuda duygusal tepki vermeye yatkın ve konuşma mantığında rasyonel olmaktan çok duygusal mantığın yer aldığı insanlar olarak da algılanmamıza da yol açıyor... Bu davranış karakteristiğimiz, özellikle batılı biçimlemelerin diliyle konuşan yabancılar veya içimizden insanlarla konuşmalarımızdaki anlaşma zeminini de belirliyor... Özelikle akılsal konuları duygusal tepkilerle karşılayarak veya farklı fikirleri duygusal tepkilerle değerlendirip aynı şeyi söylediğinin ayrımına bile varmadığı için birbirleriyle kavga eden insanların çoğunlukta olması da, herşeyden önce dilin duygusal karakterine bağlanabilir... Ayrıca birbirinin ne dediğini iyi anlamama, hemen kendisine hakaret edildiği yargısına varma gibi duygusal ve acele tepkilerle oluşan diyalog girişimleri de hepimizin bildiği gibi hüsranla sonuçlanıyor... Genel olarak, birbirine yöneltilen 'özür dile-hayır dilemem' çekişmesi ile biçimlenen toplumsal diyaloglarımız, biraraya gelip ortak akıl oluşturmamız gereken konularda da anlaşamamıza yol açıyor... Bizi biçimleyen şartların ürünü olarak ortaya çıkan bu oluşumu, şimdilik bireysel farkındalıklarla aşmaya çalışıyoruz... Başaranlarımızın da gün geçtikçe arttığını görmek umut verici oluyor...S.Ö.
Dilini bir binek bil. Seni gül bahçelerine de götürebilir. Balçık deryalarına da sürükleyebilir. Kalbini kirli, paslı ya da parlak bir ayna bil. Bütün güzelliklere karşı kör de kalabilir Güneşle parlayan, güneşi yansıtan bir talihe sahip de olabilir.
Onlar ve Biz....... Anlayana sivri sinek saz.. Yorum yok.... AB liderleri ekonomiyi iyileştirmek ve ortak enerji politikası oluşturmak için Brüksel de bir araya gelmişlerdi. Avrupa iş dünyasının görüşlerini, toplantıya katılan AB liderlerine anlatmak için Avrupa Sanayi ve İşverenler Konfederasyonları Birliği Başkanı Fransız Ernest Antoine de Seilliere konuşmasını yapmak üzere kürsüyeçıktı. Cumhurbaşkanı Chirac hafif bir tebessümle kulaklarını annesinin öğrettiği o güzelim dilinin melodisine odaklamıştı. Fakat o da ne! Kendi ülkesinin vatandaşı Sellere konuşmasını Fransızca yerine İngilizce yapıyordu. Chirac ilk başta bir şaşkınlık yaşadı. Kürsüye Fransız vatandaşı Seilliere yerine yoksa bir başkası mı çıkmıştı. Konuşmayı yapana iyice baktı. Hayır başkası değildi. Konuşmayı yapan Fransız vatandaşı Seillierre di. Birden hiddetlendi. Kendisi kaba (!) , cahil (!) ve modası geçmiş (!) bir milliyetçi olduğundan, bütün salonun gözü önünde kürsüde konuşan patronların patronu Ernest Antoine de Seillierre e müdahale etti. Fransızca olarak; Neden İngilizce konuşuyorsun? diye sertçe sordu. Fransız patron Chirac'ın bu kaba (!) hareketini büyük bir olgunlukla!) karşılayarak; İngilizce, iş dünyasının tercih ettiği bir dil ve bu toplantının dili de İngilizce. diyerek küresel bir cevap verdi.Chirac bunun üzerine ayağa kalkarak Fransa Dışişleri Bakanı Philippe Douste-Blazy ve Fransa Maliye Bakanı Thiery Broton' la birlikte salonu terk etti.Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Avrupa Sanayi ve İşverenler Konfederasyonları Birliği Başkanı Fransız Ernest Antone Seilliere konuşmasını bitirene kadar da salona dönmedi. Seillierre'den sonra konuşma yapmak için bu sefer de kürsüye Avrupa Merkez Bankası Başkanı Jean Claude Trchet çıktı. Trchet de Fransız vatandaşıydı. O da Avrupa'daki bankacıların başkanıydı. Trchet, Seillierre' in aksine konuşmasını Fransızca yapmaya başladı. Milliyetçi Cumhurbaşkanı Chirac da salondaki konuşmacının Fransızca hitap ettiğini duyunca tekrar toplantıya geri döndü.Salonu neden terk ettiğini soran gazetecilere Fransız Lider şu karşılığı verdi, 'Fransa diline büyük saygı gösterir'Küresel gazeteciler anlamaz gözlerle bakınca konuşmasına şöyle devam etti.? 'Uluslararası kuruluş ve organizasyonlarda Fransızcanın yerleşmesi için mücadele ediyoruz. Özellikle AB içinde bu mücadele daha önemli. Bunun karşısında bir Fransız'ın, Konsey'de İngilizce konuşması karşısında derin bir şok yaşadım. Bu nedenle Fransız delegasyonu ve ben, bunu dinlemeden salonu terk ettik.'Küresel olamayan milliyetçi Cumhurbaşkanı Chiracı, vizyon sahibi (!) ve allame (!) olan bazı ülkelerin başbakanları tabiî ki küçümser gözlerle izlediler. Onlar Chirac gibi değillerdi. Yabancı ülkelere gittiklerinde,This a book,It's a pencil, falan diyerek ne kadar güzel İngilizce konuştuklarını göstererek küreselliklerini dünya âleme ispat etmişlerdi. Onlar Chirac'ın aksine kendi ülkesinin vatandaşlarını, Almanya'da kendi aralarında Almanca konuşmaya teşvik ediyorlardı. Onlar Chirac gibi cahil cühela (!) değillerdi. Lüzumsuz Not:Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac iyi derecede İngilizce bilir. Buna rağmen Avrupa Birliği toplantılarında ve liderle yaptığı ikili görüşmelerde ısrarla Fransızca konuşur. Yanında her zaman bir tercüman bulundurur Ve Sevgili Atatürk'ün türk dili Hakkındaki görüşler.... 'Türkçe dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Bir de Türk dili, türk milleti için mukaddes bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz badireler içinde, ahlâkının, ananelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, velhasıl bugün kendi milliyetini yapan her şeyin, dili sayesinde muhafaza olunduğunu görüyor. Türk dili, türk milletini'nin kalbidir, zihnidir.' 'Türk dili zengin, geniş bir dildir. Her kavramı ifadeye kabiliyeti vardır. Yalnız onun bütün varlıklarını aramak, bulmak,toplamak, onlar üzerinde işlemek lazımdır.' Türk milleti'ni ve Türk dilini uygarlık tarihinin ve kültür dillerinin dışında görmenin ne yaman bir yanlış olduğunu bütün dünyaya göstereceğiz.' 'Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması milli hissin inkişafında (gelişmesinde) başlıca müessirdir(etkendir) . Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.
Ve.....Vatandash Türk Osman Osman Bey, sabah saat 7.00'de Casio marka masa saatinin alarmıyla gözlerini açtı. Puffy yorganını kaldırdı. Hugo Boss pijamalarını çıkarıp Adidas terliklerini giydi. WC'ye uğradıktan sonra banyoya geçti. Clear shampuan ve Protex sabunuyla duşunu aldı. Colgate ile dişlerini fırçaladı. Rowenta ile saçlarını kuruttu. Bill's gömleğini ve Pierre Cardin takımını giydi... Lipton çayını içti. Sony televizyonda medya özetlerini ve flaş haberleri izledi. Citizen kol saatine baktı. Aile fertlerine chav deyip Hyundai otomobiline bindi. Blaupunkt radyosunu açarak, rock müziği buldu. Ağzına bir Polo şeker attı. Şehrin göbeğindeki Mega Center'daki ofisine varınca, Casper bilgisayarını çalıştırdı. Microsoft Excel'e girdi. Ofisboy'dan Nescafe'sini istedi. Saat 10.00'a doğru açlığını yatıştırmak için Grissini yedi. Öğlen Wimpy's Fast Food kafeteryaya gitti. Ayaküstü Coca Cola ve hamburgeri mideye indirdi. Akşamüzeri iş çıkışı Image köşedeki Shopping Center'a uğradı. Eşinin sipariş ettiği Persil Supra deterjan, Ace çamaşır suyu, Palmolive şampuan, Gala tuvalet kağıdı, Sprite gazoz ve Johnson kolonyayı alarak kasaya yanaştı. Bonus kartıyla faturayı ödedi. Hafta sonu eşi Münevver'le Galleria'ya giden Osman Bey, Showroom'ları dolaşıp Kinetix ayakkabı, Lee Cooper blue jean satın aldı. Akşam evde bir gazetenin verdigi TV Guide'a göz atan Osman Bey, kanallar arasında zapping yaparak, First Class, Top Secret, Paparazzi gibi programları izledi. Aynı anda Outdoor dergisini karıştırdı. Saat 22.00'ye doğru Show'da TÜRK DİLİ ÜZERİNE panel başladı. Uykusu gelen Osman Bey, televizyonu kapatıp yatak odasına geçerken, kendini mutlu hissetti.'Ne mutlu Türk'üm diyene! ' diye gerindi ve uyudu. Hâlâ da uyuyor. Son söz.... Dünya yolundan gidiyor.. Biz sadece anlar görünüyoruz....Kurtuluş için yeni buluşlara ihtiyacımız yok.. Atatürkü anlamak, görüşlerini benimsemek ve gösterdiği hedeflere varmaya çabalamak..Yapmamız gereken tek şey bu...
Bugünün batısında kullanılan kelimelerin (buna fransızca da dahil) bir çoğu batı dillerine Eski Yunanca (eski latince) den geçmiştir. Geriye kalanlar ise Hint-Avrupa dil ailesindendir. bunun günün anlam ve önemine dair olan örneği 'virüs' kelimesidir.
Bence Dil cok hünerli bir organimizdir, okulda ögrenmistik tat almaya yararmis, isleyen demir misali hareketli ve oynak diller tercihimizdir.Bugünde alamdim o tadi, nemi? Tatbak.
İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî vasıta,kendine mahsûs kuralları olan canlı bir varlık,temeli bilinmeye zamanlarda atılmış sosyal bir müessesedir.
İnsan kalbi bir sandıktır, dudakları onun kilidi, dili ise anahtarıdır.İnsana o anahtarı iyi muhafaza etmek düşer. Çünkü başların belası, dillerden gelir.
'Bir millet bağımsızlığı daihl her şeyini kaybedebilir. Fakat dilini sakladıkça, o milet yaşıyor demektir.'
Böyle diyor Nihal Atsız.
Çok haklı.
Esasen dili korumakla vatanı korumak aynı şeydir... Çünkü dil de en az vatan kadar azizdir...
Dil olmayınca millet, soy sop, kök gövde olmaz... Dil ve kültür birliği, gönül ve ruh bütünlüğü sağlar...
Dil, milleti birbirine kenetleyen bir tutkaldır...
Bunun bilincinde olun ve ona göre hareket edin...
İşimiz muhabbet efkarı yok bunun
Arada bir dilimiz sürçer ise affola
Tutmasını biliriz de kemiği yok bunun....
'insan, dilinin altında gizlidir. bu dil ruh kapısının perdesidir. bir rüzgar perdeyi kaldırınca evin içerisi görünür.'
mevlana
dilim seni dlim dilim edeyim
her dilimini bir kilime sereyim..:p
İnsanı dil kıymetlendirir ve insan onunla saadet bulur. İnsanı dil kıymetten düşürür ve insanın dili yüzünden başı gider.
(Yusuf Has Hacib)
...
...pek keskin bir kılıçtır.kan akıtmadan adam öldürür...
dilimin uzunluğu yüzünden geçen gün müdür tarafından ıslatıldım)))
yinede kısalmadı:Pp
bazen başımı belaya sokuyor ama
o kadar seviyorum ki - ondan gelecek her belaya
gıkım çıkmadan katlanıyorum-:D
...pek keskin bir kılıçtır,zira kan akıtmadan adam öldürür...
DUYGUSAL DİL, AKILSAL DİL FARKI...
Sosyolojik araştırmalarla elde edilen verilere göre toplumların dili duygusal veya akılsal olarak karakterize edilebiliyor...
Sanayi aşamasından geçmiş batı toplumlarının dili rasyonel iken bu aşamadan doğru dürüst geçmemiş toplumların dili duygusal olarak biçimlenmiş durumda...
Toplumumuza egemen olan dilin karakteristiği de bu durumun üstüne eklenen Akdeniz toplumlarının çoşkusu ile tabii ki duygusal... Daha doğru bir ifade ile söylersek toplumumuz duygusal dile sahip olan toplumlar arasında yer alıyor....
Yine genel olarak argo'nun geçerlilik kazanması da, bizim dilimizi de biçimleyen duygusal dürtülü bir toplum olduğumuzu gösteriyor...
Bu durum, bir yandan bizim, cana yakın, sevimli insanlar olarak algılanmamızı sağlarken diğer yandan her konuda duygusal tepki vermeye yatkın ve konuşma mantığında rasyonel olmaktan çok duygusal mantığın yer aldığı insanlar olarak da algılanmamıza da yol açıyor... Bu davranış karakteristiğimiz, özellikle batılı biçimlemelerin diliyle konuşan yabancılar veya içimizden insanlarla konuşmalarımızdaki anlaşma zeminini de belirliyor...
Özelikle akılsal konuları duygusal tepkilerle karşılayarak veya farklı fikirleri duygusal tepkilerle değerlendirip aynı şeyi söylediğinin ayrımına bile varmadığı için birbirleriyle kavga eden insanların çoğunlukta olması da, herşeyden önce dilin duygusal karakterine bağlanabilir...
Ayrıca birbirinin ne dediğini iyi anlamama, hemen kendisine hakaret edildiği yargısına varma gibi duygusal ve acele tepkilerle oluşan diyalog girişimleri de hepimizin bildiği gibi hüsranla sonuçlanıyor...
Genel olarak, birbirine yöneltilen 'özür dile-hayır dilemem' çekişmesi ile biçimlenen toplumsal diyaloglarımız, biraraya gelip ortak akıl oluşturmamız gereken konularda da anlaşamamıza yol açıyor...
Bizi biçimleyen şartların ürünü olarak ortaya çıkan bu oluşumu, şimdilik bireysel farkındalıklarla aşmaya çalışıyoruz...
Başaranlarımızın da gün geçtikçe arttığını görmek umut verici oluyor...S.Ö.
dil gönlün, gönül ruhun, ruh da insanın hakikatının aynasıdır.......................................................................(Hz.Hüseyin)
Bir milletin veya ülkenin konuştukları şive türü.
gönül..
sanırım konuştuğumuz dil ile 'gönül' anlamının bir ilgisi vardır(olmalı)
bööle gonuştuyum için beni beeenmiyomusun abey? dedirten terim.
benide allah bööle yaratmışsa suçum günahım ne?
şeherlice gonuşmaya dilim dönmüyosa bu benim suçum deelki.....hoşgörü göstersek daha bi eyi olur....! ! !
Dilini bir binek bil.
Seni gül bahçelerine de götürebilir.
Balçık deryalarına da sürükleyebilir.
Kalbini kirli, paslı ya da parlak bir ayna bil.
Bütün güzelliklere karşı kör de kalabilir
Güneşle parlayan, güneşi yansıtan bir talihe sahip de olabilir.
Onlar ve Biz.......
Anlayana sivri sinek saz.. Yorum yok....
AB liderleri ekonomiyi iyileştirmek ve ortak enerji politikası
oluşturmak için Brüksel de bir araya gelmişlerdi. Avrupa iş
dünyasının görüşlerini, toplantıya katılan AB liderlerine anlatmak
için Avrupa Sanayi ve İşverenler Konfederasyonları Birliği Başkanı
Fransız Ernest Antoine de Seilliere konuşmasını yapmak üzere kürsüyeçıktı.
Cumhurbaşkanı Chirac hafif bir tebessümle kulaklarını annesinin
öğrettiği o güzelim dilinin melodisine odaklamıştı.
Fakat o da ne!
Kendi ülkesinin vatandaşı Sellere konuşmasını Fransızca yerine
İngilizce yapıyordu.
Chirac ilk başta bir şaşkınlık yaşadı. Kürsüye
Fransız vatandaşı Seilliere yerine yoksa bir başkası mı çıkmıştı.
Konuşmayı yapana iyice baktı. Hayır başkası değildi. Konuşmayı yapan
Fransız vatandaşı Seillierre di.
Birden hiddetlendi. Kendisi kaba (!) , cahil (!) ve modası geçmiş (!)
bir milliyetçi olduğundan, bütün salonun gözü önünde kürsüde konuşan
patronların patronu Ernest Antoine de Seillierre e müdahale etti. Fransızca olarak; Neden İngilizce konuşuyorsun? diye sertçe sordu.
Fransız patron Chirac'ın bu kaba (!) hareketini büyük bir olgunlukla!) karşılayarak; İngilizce, iş dünyasının tercih ettiği bir dil ve
bu toplantının dili de İngilizce. diyerek küresel bir cevap verdi.Chirac bunun üzerine ayağa kalkarak Fransa Dışişleri Bakanı Philippe
Douste-Blazy ve Fransa Maliye Bakanı Thiery Broton' la birlikte
salonu terk etti.Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Avrupa Sanayi ve İşverenler
Konfederasyonları Birliği Başkanı Fransız Ernest Antone Seilliere
konuşmasını bitirene kadar da salona dönmedi. Seillierre'den sonra
konuşma yapmak için bu sefer de kürsüye Avrupa Merkez Bankası
Başkanı Jean Claude Trchet çıktı. Trchet de Fransız vatandaşıydı. O da Avrupa'daki bankacıların başkanıydı.
Trchet, Seillierre' in aksine konuşmasını Fransızca yapmaya başladı. Milliyetçi Cumhurbaşkanı Chirac da salondaki konuşmacının Fransızca hitap ettiğini duyunca
tekrar toplantıya geri döndü.Salonu neden terk ettiğini soran gazetecilere Fransız Lider şu
karşılığı verdi, 'Fransa diline büyük saygı gösterir'Küresel gazeteciler anlamaz gözlerle bakınca konuşmasına şöyle devam etti.? 'Uluslararası kuruluş ve organizasyonlarda Fransızcanın yerleşmesi
için mücadele ediyoruz. Özellikle AB içinde bu mücadele daha önemli.
Bunun karşısında bir Fransız'ın, Konsey'de İngilizce konuşması
karşısında derin bir şok yaşadım. Bu nedenle Fransız delegasyonu ve
ben, bunu dinlemeden salonu terk ettik.'Küresel olamayan milliyetçi Cumhurbaşkanı Chiracı, vizyon sahibi
(!) ve allame (!) olan bazı ülkelerin başbakanları tabiî ki küçümser
gözlerle izlediler. Onlar Chirac gibi değillerdi. Yabancı ülkelere gittiklerinde,This a book,It's a pencil, falan diyerek ne kadar
güzel İngilizce konuştuklarını göstererek küreselliklerini dünya
âleme ispat etmişlerdi.
Onlar Chirac'ın aksine kendi ülkesinin vatandaşlarını, Almanya'da kendi aralarında Almanca konuşmaya teşvik ediyorlardı. Onlar Chirac gibi cahil cühela (!) değillerdi.
Lüzumsuz Not:Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac iyi derecede İngilizce bilir.
Buna rağmen Avrupa Birliği toplantılarında ve liderle yaptığı ikili
görüşmelerde ısrarla Fransızca konuşur. Yanında her zaman bir
tercüman bulundurur
Ve Sevgili Atatürk'ün türk dili Hakkındaki görüşler....
'Türkçe dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Bir de Türk dili, türk milleti için mukaddes bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz badireler içinde, ahlâkının, ananelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin, velhasıl bugün kendi milliyetini yapan her şeyin, dili sayesinde muhafaza olunduğunu görüyor. Türk dili, türk milletini'nin kalbidir, zihnidir.'
'Türk dili zengin, geniş bir dildir. Her kavramı ifadeye kabiliyeti vardır. Yalnız onun bütün varlıklarını aramak, bulmak,toplamak, onlar üzerinde işlemek lazımdır.'
Türk milleti'ni ve Türk dilini uygarlık tarihinin ve kültür dillerinin dışında görmenin ne yaman bir yanlış olduğunu bütün dünyaya göstereceğiz.'
'Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması milli hissin inkişafında (gelişmesinde) başlıca müessirdir(etkendir) . Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.
Ve.....Vatandash Türk Osman
Osman Bey, sabah saat 7.00'de Casio marka masa saatinin alarmıyla gözlerini açtı.
Puffy yorganını kaldırdı.
Hugo Boss pijamalarını çıkarıp Adidas terliklerini giydi.
WC'ye uğradıktan sonra banyoya geçti.
Clear shampuan ve Protex sabunuyla duşunu aldı.
Colgate ile dişlerini fırçaladı.
Rowenta ile saçlarını kuruttu.
Bill's gömleğini ve Pierre Cardin takımını giydi...
Lipton çayını içti.
Sony televizyonda medya özetlerini ve flaş haberleri izledi.
Citizen kol saatine baktı.
Aile fertlerine chav deyip Hyundai otomobiline bindi.
Blaupunkt radyosunu açarak, rock müziği buldu.
Ağzına bir Polo şeker attı.
Şehrin göbeğindeki Mega Center'daki ofisine varınca, Casper bilgisayarını çalıştırdı.
Microsoft Excel'e girdi.
Ofisboy'dan Nescafe'sini istedi.
Saat 10.00'a doğru açlığını yatıştırmak için Grissini yedi.
Öğlen Wimpy's Fast Food kafeteryaya gitti.
Ayaküstü Coca Cola ve hamburgeri mideye indirdi.
Akşamüzeri iş çıkışı Image köşedeki Shopping Center'a uğradı.
Eşinin sipariş ettiği Persil Supra deterjan, Ace çamaşır suyu, Palmolive şampuan, Gala tuvalet kağıdı, Sprite gazoz ve Johnson kolonyayı alarak kasaya yanaştı.
Bonus kartıyla faturayı ödedi.
Hafta sonu eşi Münevver'le Galleria'ya giden Osman Bey, Showroom'ları
dolaşıp Kinetix ayakkabı, Lee Cooper blue jean satın aldı.
Akşam evde bir gazetenin verdigi TV Guide'a göz atan Osman Bey, kanallar
arasında zapping yaparak, First Class, Top Secret, Paparazzi gibi
programları izledi. Aynı anda Outdoor dergisini karıştırdı.
Saat 22.00'ye doğru Show'da TÜRK DİLİ ÜZERİNE panel başladı.
Uykusu gelen Osman Bey, televizyonu kapatıp yatak odasına geçerken, kendini mutlu hissetti.'Ne mutlu Türk'üm diyene! ' diye gerindi ve uyudu. Hâlâ da uyuyor. Son söz....
Dünya yolundan gidiyor.. Biz sadece anlar görünüyoruz....Kurtuluş için yeni buluşlara ihtiyacımız yok.. Atatürkü anlamak, görüşlerini benimsemek ve gösterdiği hedeflere varmaya çabalamak..Yapmamız gereken tek şey bu...
Bugünün batısında kullanılan kelimelerin (buna fransızca da dahil)
bir çoğu
batı dillerine Eski Yunanca (eski latince) den geçmiştir.
Geriye kalanlar ise Hint-Avrupa dil ailesindendir.
bunun günün anlam ve önemine dair olan örneği
'virüs' kelimesidir.
50 yaşındasın..
ne yırtıksın..
valla bravo..
aylar öncesini düşünüyom da..
etom abi haklıydı be..
iice de şakşakçı oldun..
neyse gez nedirleri anlat derdini de rahatla..
malum koca bıraktı seni..
deşarj olman lazım..
Bence Dil cok hünerli bir organimizdir, okulda ögrenmistik tat almaya yararmis, isleyen demir misali hareketli ve oynak diller tercihimizdir.Bugünde alamdim o tadi, nemi? Tatbak.
başıma gelenler dilim yüzündendi.
nereye ve hangi darbeleri kullandığınıza bağlı olarak anlam kazanan bir organ...
bknz...TDK....veya er kişinin kulağına hoş gelen sesler ;)
Dil bir kere söyler de gönül bin sene affetmez o dilin söylediğini.......
İnsanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî vasıta,kendine mahsûs kuralları olan canlı bir varlık,temeli bilinmeye zamanlarda atılmış sosyal bir müessesedir.
baş belası....
Bir türlü kabul ettiremediğimiz şey.
SAHİP OLDUĞUMUZ EN BÜYÜK GÜÇ....BAZEN KAZANDIRIYOR.BAZEN KAYBETTİRİYOR......
İnsanın kaslarını en iyi kullabildiği organıymış
Gönül demektir.
Ne zaman yasaklandı? ..HA? ..