Falih Rıfkı Atay’dan(biz bu devleti kolay kurmadık )“İttihat ve Terakki devrindeki nüfuz kazançlarına hasret çeken veya Kuvayı Milliye’nin çetecilik günlerinde vurgun ve yağma zevki tatmış olanlar, ATATÜRK"ÜN yanında ve Meclis’te idi. Birçoklarının devrim umurunda bile olmadığını biliyorduk. Milletvekilliği de boğaz tokluğu geçime yetmez maaşlı bir görevdi. İşleri yalnız idealist tarafından görenler yeni bir Batı Türkiye’sinin ve bu Türkiye içinde yeni bir topluluğun kuruluş savaşlarına katılmanın şevki yanında her şeyi unutuyorlardı. Bu heyecanı duymayanların hatırladıkları tek şey nüfuzlarını satmaktan ibaretti. Para kazanmak için tek sermayeleri de nüfuzları idi.”
Bir yüzü komünizm, diğer yüzü kapitalizm olan bir madalya gibidir. Ama devlet aynı zamanda kendisini tanrı sayan da bir yapıdır da. Devlet, medenî, yâni şehirci dinlerin ve kutsal kitaplarının dile getirdiği malik ve kul-köle ilişkisini yaratan, uygulayan ve ayakta tutan bir yapıdır ki, mekânı şehirdir. Acaba, o dinlerin neden kutsal şehirleri vardır! Çünkü, şehir tanrı’nın da ortaya çıktığı mekândır. Yahudilik’de Siyon, tanrı’nın şehri’dir, ama İslâm’da da Mekke ve Medine de tanrı’nın şehirleridir ve hepsi bu dinlerce kutsal sayılırlar. Tanrı, medenî bir yaratıktır. Ateistlik taslayan Marksistlerin kulağı çınlasın, acaba maddeci-diyalektikçi o yaman bilimsel kafalar, kendiklerine şu soruyu sordular mı? Medenî’lerin Tanrı dedikleri şeyin bir dini var mı? Tabiî bu soru, dindar’dan da dinci olanlara da yöneliktir, özellikle onların allamelerine, siyası partilerine, başkanlarına, reis-i cumhurları’na da, öncelikle ve özellikle sözlerini „Fatiha“ ile açıp „Fatiha“ ile bitirenlere.
Türkiye’de değil tüm dünyada şehir aşığı çok. Her şeyden önce medenî felsefe ve bilim, din ve siyaset, edebiyat ve sanat ve de müzik adamları şehire gönülden vurulmuş. Türkiye’de kimilerinin „kentleşme“ dedikleri, şehirleşme, aslen medîleşme demek. Ancak şehrin kurulduğu veya tezgahlandığı yerde, devlet ister istemez peyda olur, yâni açıkca ortaya çıkar. Kısaca: şehir demek, devlet demektir. Devlet demek hiyerarşi demektir, yâni malik ve kul / köle ilişkisi demektir. Devlet denince, daha başka neler akla gelir, saymakla bitmez. Saymayı bırakayım, şehir, devlet ve medeniyetleşme demek, kısaca insanın insanlıktan uzaklaşması demek. Ne var ki, başta Hıristiyanlık olmak üzere, Musevilik ve onlardan sonra gelen Islâm da sapına kadar şehircidir, ve hepsi kutsal şehirlere taparlar. Sadece bu kentçi mantık üzerinde düşünmeye değer. Haaa! medenî dinciler bir yana, bir de keskin devrimciler var: söz gelimi marksistler. Onlar da en az o dinciler kadar şehirci, kentçi, yâni medenî’dirler. Darısı kimin başına? Şehir, devlet ve medeniyet nedir? Yüreği olan, bunu bir düşünsün.
„Devlet hem komünist, hem de kapitalist’tir! “, dersem, herhalde aklınız başınızdan gider. Gitmeden önce kendize bir sorun, neden? Devletin var olduğu verili her ülkede, o devlet o ülkenin kolektif mülkiyet sahibidir, yâni komünist’tir, ama tam da bu nedenle genel bir özel mülkiyet sahibidir de ve onun için ister istemez özel mülkiyetler yaratmak zorundadır. Kısaca: mülkiyet, bir yüzü kolektif, diğer yüzü özel olan bir medenî, yâni şehirci, devletçi yaratıktır. Ve kendi başına içinden çıkılmaz bir çelişkidir. Derdi çok, dermanı yoktur. Onun için bu çelişkiyi bu güne kadar çözmeye kalkan tüm devrimler, ister güya burjuva adına, ister güya komünizm adına olsun ve de isterse din adına olsun yapılmış hiç bir devrim veya yüce devrim çözememiştir. Şehir, devlet ve medeniyet insan oğlunu ve kızını, ve de çoluk ve çocuğunu hangi çıkmaz sokalara sürükledi. Gerisini artık bir de siz düşünün.
türkiye bağlamında,zorunlu yurttaşlardan oluşan bir ülke zayıf bir ülkedir.insanları mutlu ederek gönüllü yurttaşlar haline getirmek bizzat devleti güçlendirir.devletin en az çekineceği vatandaş,hakkını verdiği vatandaştır.
bence devlet denen oluşumların artık niyadı dolmuştur. Allah ın koymadığı sınırları koyup insanları bir birinden farklılaştıran bir biriyle savaştıran insanları baskı altına alan paralarını gasp eden mezarda emekli eden karın tokluğuna çalıştıran yer altı ve yer üstü zenginliklerini daha güçlü devletlere kullandırıp kendi halkını aç sefil bırakan......bir oluşum işte sözde devlet halkına hizmet eder ama ne yazıkki halklar devletlerine hizmet ediyor sakatları topluma kazandırmayan suçu önlemek yerine suçlularla hapishaneleri dolduran..................bir oluşuma neden ihtiyacımız olsun hem işsizlik varder bu devletler hemde işcileri mezarda emekli ederler hem işsizlik var derler hemde insanları gün boyu çalıştırırlar. paylaşmak nedir bilmezler hem sigara satarlar hemde yasaklarlar bazen dini bazen ırkı bazen dili bazen kültürü bazen mezhebi........kullanırlar bu devletlerden tek mutlu olan kesim onlar sayesinde cebi dolanlar olsa gerek
'Devletin dinde taraf olması sürekli savaş halinin veya acımasız diktatörlerin çıkmasına neden olabilir.Unutmayalım ki,tarihin şahit olduğu en kanlı savaşların,katliamların,zulümlerin önemli bir bölümü kutsallıklar adına yapılmış yeya kutsallıklara atıfla meşrulaştırılmıştır.'
İnsanlar,her seferinde 'hükümet' demesi gereken yerde 'devlet' der.Bu durum Türkiye'de biçimsel bir siyasal demokrasinin bile ne kadar azgelişmiş olduğunun göstergesidir.
'Ya militarist örgütlenmelerden arınmış yerel otonomlara dayanan bir dünya federasyonu şeklinde yaşayacağız ya da devletlerin kışkırttığı uluslar olarak bibirimizi boğazlayıp daha kanlı ve vahşet dolu dünya savaşlarına gi den yolu kısaltacağız.Alferd Döblin'in yerinde belirlemesiyle'Devleti ele geçirirsen,o senindir,sen de onunsundur ve artık sen yoksundur.(Günlük)
'Asıl Devlet Partisi'* çağımızın gereği olarak siyasi alana müdahaleden zorunlu olarak vazgeçme durumunda kaldığı için,sivil inisiyatifin aktörlerinin daha demokratik bir ülke için önleri açılmıştır.
Ülkemizde halk bir şey talep ettiğinde “hükümetten şunu istiyoruz,hükümet şunu yapsın,neden yapmıyor demez.Her seferinde “hükümet” demesi gereken yerde “devlet” der.Bu durum Türkiye’de biçimsel bir siyasi demokrasinin bile ne kadar azgelişmiş olduğunun bir göstergesidir.
Hegemon devlet en az üç şeyiyle dünyaya tek başına söz geçiren devlettir:Ekomomisiyle,kültürü ve siyasetiyle,askeri gücüyle. 'yaptığım alıntıların çok büyük bir bölümü,Özgür Üniversite kitaplığındandır.
Devlet olarak adlandırılan soyut kavramın korunması ve de gözetilmesi söz konusu olamaz.Yapılan en büyük yanlış vatanı sadece insansız toprak parçası olarak görmektir.Bu durumdan kurtulmanın en realist yolu,halkın devlet için değil,devletin halk için varolduğunun bilincine varmaktır.
Bir devlet sadece geçmişin deforme edilmesiyle oluşabilirdi.Bir ulusun yaratılması geçmiş deforme edilmeden mümkün değildir.Geçmişi bozunuma uğratılmasının en bilinen biçimi ise unutmaktır.Ancak,geçmişteki kiyimların kefaretini ödemiş bir insanlık bugününe sahip çıkabilir. Ernest Renan
BİZ,BU DEVLETİ KOLAY KURMADIK.
Falih Rıfkı Atay’dan(biz bu devleti kolay kurmadık )“İttihat ve Terakki devrindeki nüfuz kazançlarına hasret çeken veya Kuvayı Milliye’nin çetecilik günlerinde vurgun ve yağma zevki tatmış olanlar, ATATÜRK"ÜN yanında ve Meclis’te idi. Birçoklarının devrim umurunda bile olmadığını biliyorduk. Milletvekilliği de boğaz tokluğu geçime yetmez maaşlı bir görevdi. İşleri yalnız idealist tarafından görenler yeni bir Batı Türkiye’sinin ve bu Türkiye içinde yeni bir topluluğun kuruluş savaşlarına katılmanın şevki yanında her şeyi unutuyorlardı. Bu heyecanı duymayanların hatırladıkları tek şey nüfuzlarını satmaktan ibaretti. Para kazanmak için tek sermayeleri de nüfuzları idi.”
Dünyanın hiç bir ülkesinde,devlet tüm ulusu temsil etmez.Bu sınıflar arası ekonomik ve politik gerçekler bakımından mümkün değildir.
Bir yüzü komünizm, diğer yüzü kapitalizm olan bir madalya gibidir. Ama devlet aynı zamanda kendisini tanrı sayan da bir yapıdır da. Devlet, medenî, yâni şehirci dinlerin ve kutsal kitaplarının dile getirdiği malik ve kul-köle ilişkisini yaratan, uygulayan ve ayakta tutan bir yapıdır ki, mekânı şehirdir. Acaba, o dinlerin neden kutsal şehirleri vardır! Çünkü, şehir tanrı’nın da ortaya çıktığı mekândır. Yahudilik’de Siyon, tanrı’nın şehri’dir, ama İslâm’da da Mekke ve Medine de tanrı’nın şehirleridir ve hepsi bu dinlerce kutsal sayılırlar. Tanrı, medenî bir yaratıktır. Ateistlik taslayan Marksistlerin kulağı çınlasın, acaba maddeci-diyalektikçi o yaman bilimsel kafalar, kendiklerine şu soruyu sordular mı? Medenî’lerin Tanrı dedikleri şeyin bir dini var mı? Tabiî bu soru, dindar’dan da dinci olanlara da yöneliktir, özellikle onların allamelerine, siyası partilerine, başkanlarına, reis-i cumhurları’na da, öncelikle ve özellikle sözlerini „Fatiha“ ile açıp „Fatiha“ ile bitirenlere.
Türkiye’de değil tüm dünyada şehir aşığı çok. Her şeyden önce medenî felsefe ve bilim, din ve siyaset, edebiyat ve sanat ve de müzik adamları şehire gönülden vurulmuş. Türkiye’de kimilerinin „kentleşme“ dedikleri, şehirleşme, aslen medîleşme demek. Ancak şehrin kurulduğu veya tezgahlandığı yerde, devlet ister istemez peyda olur, yâni açıkca ortaya çıkar. Kısaca: şehir demek, devlet demektir. Devlet demek hiyerarşi demektir, yâni malik ve kul / köle ilişkisi demektir. Devlet denince, daha başka neler akla gelir, saymakla bitmez. Saymayı bırakayım, şehir, devlet ve medeniyetleşme demek, kısaca insanın insanlıktan uzaklaşması demek. Ne var ki, başta Hıristiyanlık olmak üzere, Musevilik ve onlardan sonra gelen Islâm da sapına kadar şehircidir, ve hepsi kutsal şehirlere taparlar. Sadece bu kentçi mantık üzerinde düşünmeye değer. Haaa! medenî dinciler bir yana, bir de keskin devrimciler var: söz gelimi marksistler. Onlar da en az o dinciler kadar şehirci, kentçi, yâni medenî’dirler. Darısı kimin başına? Şehir, devlet ve medeniyet nedir? Yüreği olan, bunu bir düşünsün.
„Devlet hem komünist, hem de kapitalist’tir! “, dersem, herhalde aklınız başınızdan gider. Gitmeden önce kendize bir sorun, neden? Devletin var olduğu verili her ülkede, o devlet o ülkenin kolektif mülkiyet sahibidir, yâni komünist’tir, ama tam da bu nedenle genel bir özel mülkiyet sahibidir de ve onun için ister istemez özel mülkiyetler yaratmak zorundadır. Kısaca: mülkiyet, bir yüzü kolektif, diğer yüzü özel olan bir medenî, yâni şehirci, devletçi yaratıktır. Ve kendi başına içinden çıkılmaz bir çelişkidir. Derdi çok, dermanı yoktur. Onun için bu çelişkiyi bu güne kadar çözmeye kalkan tüm devrimler, ister güya burjuva adına, ister güya komünizm adına olsun ve de isterse din adına olsun yapılmış hiç bir devrim veya yüce devrim çözememiştir. Şehir, devlet ve medeniyet insan oğlunu ve kızını, ve de çoluk ve çocuğunu hangi çıkmaz sokalara sürükledi. Gerisini artık bir de siz düşünün.
söyledikleriyle yaptıkları arasında dedikodu yapılan müessese
Bu da yeni devlet... http://goo.gl/77nT9x
türkiye bağlamında,zorunlu yurttaşlardan oluşan bir ülke zayıf bir ülkedir.insanları mutlu ederek gönüllü yurttaşlar haline getirmek bizzat devleti güçlendirir.devletin en az çekineceği vatandaş,hakkını verdiği vatandaştır.
'Hırsızlık yapmayın; zira devlet rekabeti sevmez'
Cem Yılmaz
demirle ya da tunçla korunan devlet çöker.'platon'
bence devlet denen oluşumların artık niyadı dolmuştur.
Allah ın koymadığı sınırları koyup insanları bir birinden farklılaştıran bir biriyle savaştıran
insanları baskı altına alan paralarını gasp eden mezarda emekli eden karın tokluğuna çalıştıran yer altı ve yer üstü zenginliklerini daha güçlü devletlere kullandırıp kendi halkını aç sefil bırakan......bir oluşum işte
sözde devlet halkına hizmet eder ama ne yazıkki halklar devletlerine hizmet ediyor
sakatları topluma kazandırmayan
suçu önlemek yerine suçlularla hapishaneleri dolduran..................bir oluşuma neden ihtiyacımız olsun
hem işsizlik varder bu devletler hemde işcileri mezarda emekli ederler hem işsizlik var derler hemde insanları gün boyu çalıştırırlar.
paylaşmak nedir bilmezler hem sigara satarlar hemde yasaklarlar
bazen dini bazen ırkı bazen dili bazen kültürü bazen mezhebi........kullanırlar
bu devletlerden tek mutlu olan kesim onlar sayesinde cebi dolanlar olsa gerek
'Devletin dinde taraf olması sürekli savaş halinin veya acımasız diktatörlerin çıkmasına neden olabilir.Unutmayalım ki,tarihin şahit olduğu en kanlı savaşların,katliamların,zulümlerin önemli bir bölümü kutsallıklar adına yapılmış yeya kutsallıklara atıfla meşrulaştırılmıştır.'
İnsanlar,her seferinde 'hükümet' demesi gereken yerde 'devlet' der.Bu durum Türkiye'de biçimsel bir siyasal demokrasinin bile ne kadar azgelişmiş olduğunun göstergesidir.
'Ya militarist örgütlenmelerden arınmış yerel otonomlara dayanan bir dünya federasyonu şeklinde yaşayacağız ya da devletlerin kışkırttığı uluslar olarak bibirimizi boğazlayıp daha kanlı ve vahşet dolu dünya savaşlarına gi den yolu kısaltacağız.Alferd Döblin'in yerinde belirlemesiyle'Devleti ele geçirirsen,o senindir,sen de onunsundur ve artık sen yoksundur.(Günlük)
devlet için halk değil,halk için devlet olmalıdır.
'Asıl Devlet Partisi'* çağımızın gereği olarak siyasi alana müdahaleden zorunlu olarak vazgeçme durumunda kaldığı için,sivil inisiyatifin aktörlerinin daha demokratik bir ülke için önleri açılmıştır.
*Alıntı,Fikret Başkaya/
Ülkemizde halk bir şey talep ettiğinde “hükümetten şunu istiyoruz,hükümet şunu yapsın,neden yapmıyor demez.Her seferinde “hükümet” demesi gereken yerde “devlet” der.Bu durum Türkiye’de biçimsel bir siyasi demokrasinin bile ne kadar azgelişmiş olduğunun bir göstergesidir.
Devlet,ne ana ne de babadır,devlet hukuktur.
Eskiden bir Türk için slogan:
'Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe' idi
Şimdi ise:
“Devletin malı deniz, yemeyen domuz.”
Açıkça halk tarafından değil de,iyi bilinmeyen ve anlaşılmayan güçler tarafından yönetilen bir devlet kaçınılmaz olarak daha tehlikeli olacaktır.
Andrei Sakharof(1987)
Hegemon devlet en az üç şeyiyle dünyaya tek başına söz geçiren devlettir:Ekomomisiyle,kültürü ve siyasetiyle,askeri gücüyle.
'yaptığım alıntıların çok büyük bir bölümü,Özgür Üniversite
kitaplığındandır.
Devlet olarak adlandırılan soyut kavramın korunması ve de gözetilmesi söz konusu olamaz.Yapılan en büyük yanlış vatanı sadece insansız toprak parçası olarak görmektir.Bu durumdan kurtulmanın en realist yolu,halkın devlet için değil,devletin halk için varolduğunun bilincine varmaktır.
Bir devlet sadece geçmişin deforme edilmesiyle oluşabilirdi.Bir ulusun yaratılması geçmiş deforme edilmeden mümkün değildir.Geçmişi bozunuma uğratılmasının en bilinen biçimi ise unutmaktır.Ancak,geçmişteki kiyimların kefaretini ödemiş bir insanlık bugününe sahip çıkabilir.
Ernest Renan
Bir sınıfın öteki sınıf üzerinde egemenliğini kurmak ve sürdürmek için bir araçtır.
Latince 'respublica' klasik kulanımlarda 'devlet' anlamınadır.Toplumun bütünü namına kamu otoritesini kullanan tüzel kişiliği ifade eder.
'Devletçilik', 10 Eylül 1946 Akşam gazetesi; Türkiye'de 2000 milyoner var...
Ya! burjuvazi palazlanırken,madalyonun öteki yüzü...
Devlet,ne anadır ne de baba devlet hukuktur.
Demir yada tunçla korunan devlet çöker.
Hukukun olmadığı bir ülkede devletten söz edilemez.Hukuk, demokrasinin de teminatıdır
İrtica nedir? Kelime anlamı geriye dönüş demektir.Mürteciler nereye, hangi (geriye) dönmek istiyorlar.