'-İnsan tabiattan bile bıkıyor...İnanmazsın bütün bu manzaraları gülünç bulurum...Bize vaktiyle öğretmişler ki,dağ,dere,tepe,deniz,mehtap güzel şeylerdir...Bu telkin altında,kendimize bunları güzel göstermeye çalışıyoruz...Bana öyle geliyor ki,güzel hakkındaki telakkilerimiz biraz tekamüle muhtaçtır...Artık basmakalıp manzaralardan hoşlanmıyorum...İçimde herşeye,tabiata,sanata,kadına karşı bir tiksinme var...Galiba yaşamaktan pek yorulmuşum...'
Üç dört seneden beri uzak kırlardaki çiftliğinde,arılar,inekler,keçiler ve tavuklardan müteşekkil dost bir hayvan çemberi ortasında yaşayan akil bir dostumu ziyarete gittim...
Şehirden tamamen uzaklaşan bu dostu,ilk bakışta,tanımak müşkül oldu: Saçları vahşi bir inkişaf ile başını sarmış,rengi bakır kırmızılığı almış,dişleri uzamış,lehçesinde çetin sesler peyda olmuştu...Alnında ne hüzünden,ne neşeden eser kalmamıştı...Tabiat,dostumu temessül etmiş ve onu bir kaya parçasına döndürmüştü...
Tabiatın insana yapacağı en büyük iyilik,şüphe yok ki,cismi böyle haşin bir zerre ve içindeki ruhu da böyle bir çelik külçesi haline getirmektir...Şehirlerin sarı derisini kırların kızıl derisine değişmedikçe,güneşin ve toprağın kardeşi olmak kabil mi?
Derler ki: Aynı ağaçların,aynı tepelerin ve aynı semaların namütenahi bir tekerrüründen başka bir şey olmayan kır aleminin saadetleri,sırf şairane bir ibda eseridir...Filhakika yaşamak hünerindeki aczi yüzünden,şehirde mesut olamayan şair,Oktruva hududu haricinde bir cennet mevcut olabileceğini zannetmiş ve başkalarını da buna inandırmak için,asırlardan beri manzum sözün telkin kudretinden isti'ane etmiştir...Bu itibarla şairin kırı,olsa olsa kolay süt,ekmek,peynir ve bal temin eden bir çiftlik olabilir...
Fakat kır,hakiki kır,sert toprakla sert insanın boğuştuğu alemdir...
Müthiş bir filmdi. Yaşlı bir adamın doğayla bütünleşmiş yaşama biçimini anlatıyordu. Yaşlı adam şehire gittiğinde oraya ayak uyduramıyor, oradakilerin mantığına anlam veremiyordu.
güzel bir filmdi.konuşma sahneleri çok az ama dersu uzalanın doğaya karşı en zor şartlarda bile hayatta kalma yollarını bilmesi
insana ilginç geliyo.
'Nanook of the North' (1922)
Robert J. Flaherty
'-İnsan tabiattan bile bıkıyor...İnanmazsın bütün bu manzaraları gülünç bulurum...Bize vaktiyle öğretmişler ki,dağ,dere,tepe,deniz,mehtap güzel şeylerdir...Bu telkin altında,kendimize bunları güzel göstermeye çalışıyoruz...Bana öyle geliyor ki,güzel hakkındaki telakkilerimiz biraz tekamüle muhtaçtır...Artık basmakalıp manzaralardan hoşlanmıyorum...İçimde herşeye,tabiata,sanata,kadına karşı bir tiksinme var...Galiba yaşamaktan pek yorulmuşum...'
ŞEHİR HARİCİ
Üç dört seneden beri uzak kırlardaki çiftliğinde,arılar,inekler,keçiler ve tavuklardan müteşekkil dost bir hayvan çemberi ortasında yaşayan akil bir dostumu ziyarete gittim...
Şehirden tamamen uzaklaşan bu dostu,ilk bakışta,tanımak müşkül oldu: Saçları vahşi bir inkişaf ile başını sarmış,rengi bakır kırmızılığı almış,dişleri uzamış,lehçesinde çetin sesler peyda olmuştu...Alnında ne hüzünden,ne neşeden eser kalmamıştı...Tabiat,dostumu temessül etmiş ve onu bir kaya parçasına döndürmüştü...
Tabiatın insana yapacağı en büyük iyilik,şüphe yok ki,cismi böyle haşin bir zerre ve içindeki ruhu da böyle bir çelik külçesi haline getirmektir...Şehirlerin sarı derisini kırların kızıl derisine değişmedikçe,güneşin ve toprağın kardeşi olmak kabil mi?
Derler ki: Aynı ağaçların,aynı tepelerin ve aynı semaların namütenahi bir tekerrüründen başka bir şey olmayan kır aleminin saadetleri,sırf şairane bir ibda eseridir...Filhakika yaşamak hünerindeki aczi yüzünden,şehirde mesut olamayan şair,Oktruva hududu haricinde bir cennet mevcut olabileceğini zannetmiş ve başkalarını da buna inandırmak için,asırlardan beri manzum sözün telkin kudretinden isti'ane etmiştir...Bu itibarla şairin kırı,olsa olsa kolay süt,ekmek,peynir ve bal temin eden bir çiftlik olabilir...
Fakat kır,hakiki kır,sert toprakla sert insanın boğuştuğu alemdir...
Japon Yönetmen Akira Kurosawa'nın en beğendiğim filmlerinden biri...Rus Japon ortak yapımı...
Müthiş bir filmdi. Yaşlı bir adamın doğayla bütünleşmiş yaşama biçimini anlatıyordu. Yaşlı adam şehire gittiğinde oraya ayak uyduramıyor, oradakilerin mantığına anlam veremiyordu.