efendim, ziyadesiyle özledik dâr'ül elhân'da tüm gerçekliğiyle aynı zamanda tüm entrikaları ile1900 model anılarımızı neşretmeyi.... yoğun istek üzerine de en kısa sürede geçmişimize dair tüm bilinmeyenleri yazmaya devam edeceğim....
takipçilerimize, hayranlarımıza ve dâhi düşmanlarımıza duyurulur...
If music be the food of love, Sing on till I am fill'd with joy; For then my list'ning soul you move To pleasures that can never cloy. Your eyes, your mien, your tongue declare That you are music ev'rywhere.
Pleasures invade both eye and ear, So fierce the transports are, they wound, And all my senses feasted are, Tho' yet the treat is only sound, Sure I must perish by your charms, Unless you save me in your arms...
kelime anlamı 'Müzik evi' yani; 'seslerin evi' anlamına gelir..
1917'de kurulan ilk musiki okulunun adıdır. daha sonra cumhuriyetin kurulması ile 1923'te adı 'istanbul belediye konservatuarı' olarak değiştirilmiştir. 1986 yılında ise kurum 'istanbul üniversitesi devlet konservatuarı' adını almıştır..
Efendim, daha evvel neşredilmiş, münâkaşa sahasına dökülmüş mes’eleler üzerinde dâr’ül elhân’da daha fazla konuşmak istemiyorum… ben bir başka odada izâhlarımı dercetmeye devam edeceğim :)
Efendim mâdem dar’ül elhân’ın mâzisi ifşâ oldu biz de gayrısını fâş eyleyelim dem ilen… evveli ahir bu “çenesi ishale gark olmak”, “çenesini ishale gark eylemek” efendim özet ilen nedir sizin bu ishalden çektiğiniz, nedir alıp veremediğiniz? çok çekmekteyseniz yazalım bir cipro bir flagyl kurtaralım sultanımızı bu dertten…
sahih râvîlerden nakledildiğine göre; -ki yalan kadar yılan da geçmezdir bu ravilerin kapısının önünden- bu münevver okul nelere kadir değil idi ki…dermadem her dem kaşağı göründüyse cepten kaşımak gerekir tez elden ihtiyat ilen…
efendim gün gibi hatırlarım…seneler 1876’dan sonrasını gösterir idi.bahsetmişidim evvelen biçare bir kızcağızdan hani sulukulelizade Ahmet Mithat efendinin kapısını çalmış idir.efendim darül elhanın bu çalınan kapısı ozamanlar sulukuleye bakar idi malumunuz üzre :) haliyle o kapıdan sulukule eşrafından olmayan kimsenin girdiği pek vaki değilidi. Bendeniz kısa donla havz-ı serde gezer iken, bey babamın eteklerini çekiştirir kendisinden bir mecidiye ister gibi mızmızlanır idim ki bu şuh dilberi buldum karşımda. Efendim bu garibu gurebayı, zarifu zürefayı,merhamet sahibi bey babam evlatlığa kabul buyurdu ve akabinde bir tekme ilen papucumu dama uçurdu. Efendim hanımlar hep zaaftır biz zarafet timsali erkeklerde amenna! haliyle muhteris, fesat-ı kamil, kıskanc-ı biri haline geldikidi…
zembilli efendi de lâlezâra gülîzâra kendini adamış bir özge candır, lakin bi-edep, bi-ilim garibu gureba zârifu zûrefa cahilu cühela kesim eren babayı hakkıyla tanıyıp bilemez bahçevân sanırlaridi. Bu alim zat bendenizin telef olmasına, melankolik nöbetlere garkolmasına göz yummamış; dizinin dibine oturtup bir kâmil insan yontmaya girişmidir.Allah ondan razı olsun… Elbetteki arasıra lalezara gülizara teşrif buyurunca mevzubahis tûtî; hocam şahsında gizli, ilim deryasından bu biçareye de koklatır idi,bir gül ilen…gel zaman git zaman mekteb-i tababet bendenizdeki derun bilgiyi keşfedip bana gel demiş bu biçareyi görür görmez “yavrum sen şifahaneye geç,istirahat et” demişidir.efendim içimize(!) haset ve nifak tohumları bu sebeplerden düşmüşidir inşiyak ilen… Daha evvel baktnız:”besle kargayı oysun gözünü”,”merhametten maraz doğar”
Efendim buyurulduğu gibi mektep mektep elimizde tasdikname dolaşmış değil iduk fekat tababette ve bilimum mekteplerde bir dikiş tutturamayan bu bî-çare gurebay-ı zûrefâr şuh dilber en son peder beyin dar’ül elhanında musîkiye muttâlî olmuş idir.sadâsındaki tizlik hasebiylen koskoca darül elhan hayli zor zamanlar geçirmiş ennihayetinde akordubozukzadelerden sagah efendinin işitmeyen-8.derecen sağır imiş- kulaklarından ziyade miyopi gözlerine hitâpetsin deyu adamcağızın başına sarılmışidir.
“Efendim, diyeceksiniz ki, peki neden yaptı bunları, neden iftira attı …neden bu acz-ü hiyânet..mazisini tarîfden de müstagnî olduğu üzere ne olabilir efendim, ne olabilir; sizi te’mîn eylerim ki kezâ ve kezâ kıskanıyordu Allah’ın gâribesi :) ”eywallahulâlem tefsiretmeden alıyorum efendim yakıştı sankim hikâyyemin tam da bu yerine izniniz ilen…
efendim madem ki “şapka düştü,kel göründü”bendeniz de kelliğimizi ve kelliğin müsebbibini faş eyledim ihtiyat ilen… efendim bir rivayet”hiç keyfim yok uzun zamandır; iyiyim dersen anla yalandır,gülümseyişim zorlamamdır şarkılarım ağlamamdır”defterlerimden birinin köşesine sagah efendi tarafından not düşülmüşüdür. Yine bir rivayet de:”bakıp bakıp resmine,türkü yakıp ismine dert ekleyip derdine…üzüldüğün şeye bak”tarafımdan bestenin ayağının değdiği her yere yazılmışidir. Gel zaman git zaman seneler geçmiş bendeniz bir yağız delikanlı, o tuti dilber de bir yaşlı kadıncağız olmaklığın pençesinde şahsıma saldırmayı mübah görmiş idir.profil resminizden ilham ilen… Muhabbet ilen :) … Münâkaşa ilen… Yâlân ilen dolân ilen…
Efendim, pek değerli mûsîki-şinâsların yetiştirildiği dar’ül elhân’ın mâzisinde, demâdem ve dahi her dem, çenesi ishale gark fiyakalı’nın anlattığı gibi kat’iyyen aslı ve de astarı olmayan rivayetler sâhih olmamakla birlikte; gerek ehl-i ilim, gerekse edeb ve dahi gerekse ehl-i akıldan yoksun tek bir sanatçı çıkmadı pek mümtâz okulumuzdan…anlatılan hikâyyenin ve rivâyetin tek kelimesinin dahi sahih olmadığını, tamamının külliyen yalan ve iftira olduğunu tarafımdan bilgilerinize arz ederim…
Efendim, dün gibi hatırlarım bundan yaklaşık 8 sene evvel yani sene 1928 idi :)
Fî- yakalı gâribesinin el-gururu incinmesin deyyu bir evvelki hikâyemde yer vermemiş idim; ammavelâkin müsâdeniz ilen izâh-ı merâm içün bazı tafşîlâtların lüzûmu gerekir artık…vaktiyle her şey, karlı ve fekât ileriki yıllarda nankörlüğünden de anlayacağımız üzere kârsız bir gün sarayımızın kapısını çalan, bu, bî-çâre fî-yakalı garibânesinin paşa babamın el-vicdânının elvermeyip bir emir ilen sarayımızın bahçevânı olan zebbîlli hikmet efendi’nin himâyesine evlâtlık olarak verilmesi ilen başlamıştı…lâkin nereden bilecek idik efendim, bu nankör fî-yakalı’nın ve dahi ne yazık ki gaddar-i bî-inşâf’ın gerek sarayımızı, gerekse dar’ül elhân’da ve hâttâ tebâbet mektebimizde hûsûmet, fitne ve fesât çıkaracağını...
bknz: besle kargayı, oysun gözünü
paşa babam el-vicdânından ve adâletli oluşundan mütevellid, hangi alanda tahsil göreceksem sırf bu gâribâne kendini ayrı tutulmuş, yalnız hissetmesin deyyu gittiğim tüm mekteblere bu fî-yakalıyıda gönderdi…lâkin ne tabâbet mektebinde, ne de dar’ül elhân’ da, derûnunda barındırdığı kıskançlık ve dahi fesâdlıktan ve de üzerinden silkünüp atamadığı zîllet ve meskenetsizliğinden başarıya vâkıf olamadı..alelâde bir tabâbet ve basid bir zurnacı oldu çıktı :)
Efendim, diyeceksiniz ki, peki neden yaptı bunları, neden iftira attı …neden bu acz-ü hiyânet..mazisini tarîfden de müstagnî olduğu üzere ne olabilir efendim, ne olabilir; sizi te’mîn eylerim ki kezâ ve kezâ kıskanıyordu Allah’ın gâribesi :) varın gerisini siz düşünün….evet efendim, pek tabi efendim ne yalan ne de entrikaya tenezzül etmem…zirâ, hukûkumuz tegayyür kabûl etmez bir hikmete müsteniddir…ve dahi kuvvetimiz kendimizden ibârettir…
Efendim netice-i kelâm; şahsıma yapılan iftira, hakaret ve yalan rivâyetlere karşın hak ve hürriyetimi istihsâle aşk-u şevkle, itina ile ve hulûs-i niyyetle korumuş buluyorum izâh ilen…
Bir de efendim unutmadan; bir ben uykusuz, bir ben huzursuz, bir ben çâresiz, bir ben sensiz…gel sen ne çektiğimi bir de bana sor, sensiz yaşamak neymiş bir de bana sor, ak düşmüş saçlarımı tel tel sayarken bunca yıl nasıl geçti gel de bana sor diye devam eden ‘deli divâne’ isimli şarkıyı benim için bestelettiğini duymuşumdur vakt-i zamanında…vâh ilen..
Aman! kalsın efendim kalsın, bundan sonra adını kırk yılda bir anarım…âh ilen…
efendim ne musikişinaslar yetişmiştir bu mümtaz okulda...
geçelim:
Efendim, evvelâ selika-mend olmaklığın zekâtını bilfiil deha-perver olmakla tediye eden sulukuleli Ahmet Mithat efendinin hayatı, zatı hakkındaki her türlü yalan vü iftirayı maharetle def’ü ref’ edecek kadar hayâ ve edeble müzeyyen idir.
bir gün; emr-i hak vaki olduğunda bir müzevirin dilinden düşen kelime adetince kabrine balbal dikilecek, kendisi her daim hayırhah olmaklığından ötürü iyilikle yad edilecektir.
Efendim, tarihi bilgilere kayda değer vesikalar incelenmek suretiyle vasıl olunur. Bu minval üzere hikâyemizi sağlam ravilerden duyup bilmişliğin huzuruyla nakletmek beni bahtiyar etmekte idir. Şüphe illetine duçar olmuş kerimelerimiz, kerimlerimiz şayet bizimle irtibata geçerler ise onları feyzimizle münevver kılmak bizim için vazifedir.
Efenim, karlı ve fekat birazdan bildireceğim hadiseden ötürü bir o kadar kârsız bir kış günü dâr-ül elhânın kapısı çalınıp açıldıkta görülür ki bir kız çocuğu. Şefkatle içeri buyur edilir ve üstadın huzuruna çıkarılır. Birkaç sual nihayetinde anlaşılır ki duhter-i biçarenin zihninin boş bir levhadan yedi farkı, seven kadar kırık çizgi. Efendi bir parça düşünür ve müşfik yanına söz geçiremeyip kızcağızı evlâd edinir.
Hayali hakikatin fevkinde, hiçbir yakin bilgiyle mahdut olamayan biçare, zamanla bu habîs derd ile ber-geşte bir hâlde mütemadiyen hezeyan ederek dâr-ül elhânı katıp katıştırmaya heveskâr olur.
Büyütüp de bu kıza ne edeb bildirebildiğini ne ilim tahsil ettirebildiğini gören sulukuleli biraz fikretmenin neticesinde savt-ı kavi ilen nida eyleyüb bu yetiştikçe bir afet olan, zurnanın zırt dediği yerde bir hıçkırığa müptela olub midesi genişlediğinden üçyüzotuzüç demeyi belleyen ol gamze-i caduyu huzuruna çağırmış evvelen ona zevc olarak fi-yakalızâdelerin küçük beyzâdesi agâh efendiyi takdim edecekken, nikahta küfüvün hayli mühim olduğu inancı ağır basmış ve onu akordubozukzâdelerden sâgâh efendiye layık görmüştür.
Ve fakat bir türlü derdine derman bulunamayan bestenigâr hatun pek çok zaman hayalinin hayırsızlığını bizzat ayan ederek bilhassa üstada aşk ilen şevk ilen savlet etmeyi kendine meşgale edinmişidir. Bknz: merhametten maraz doğar
Evlenip, evlada karışmasına, efendinin eyyice ehtiyar olmasına mukabil yaşı da orta yaşa denk düşmesine rağmen endamından hiç fire vermemişidir. Teoman’ın gönülçelen’i bu hatun içün bestelediği kulağımıza çalınmışıdır. Saygı ilen
efendim müsâdenizle biz de bir anımızı lûtfedelim...
Makam-ı Hilâfet Muzikası’nın, yani, Muzika-i Hümayun’un cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası, askeri bandosu ve fasıl topluluğu’ndan enstrümanından (zurna) çıkardığı bozuk sesin armoniye ters düşmesi, ritmi bozması hasebiyle ve de resmen ve bizatihi adab-ı muaşerete aykırılıktan kovulan fî-yakalızâdegillerin küçük oğlu zembillî hikmet-i fiyakalı efendi üstadımız olan Santuri beylerbeyili ethem bey'in nizâm-i öğretim ve disiplinine emânet edilmek üzere resmen sürgün edilmiştir… lânet olsun onun musîki heyetimize geldiği güne :) .. artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı…efendim, yüksek sabırı ile bilinen pek güzîde üstadımız olan Santuri beylerbeyili ethem bey'in, fî-yakalızâdegillerin küçük oğlu zembillî hikmet-i fiyakalı efendiyi disipline etmesi hele hele nizâm ruhunun inkîşâf etmesine yardımcı olmak hayli güç olacaktı :) … fî-yakalızâdegillerin küçük oğlu zembillî hikmet-i fiyakalı efendi musîki heyetimizin icrâ ettiği solo taksimlerde özellikle kasten yaptığını düşündüğüm Bestenegâr'dan evc'e geçiş taksimlerinde gerek manzâra-i umumiyesi ile gerekse musîkiye olan kabiliyetsizliği ile enstrümanı olan zurnasından çıkardığı bozuk akortsuz zırt sesiyle o canım evc’e geçiş taksimlerinin usûlünü heder ve ziyan etmekle birlikte heyet-i umûmiyemizde ki sanatçı arkadaşlarımızı çileden çıkartıyor ve artık sabrı ilen ünlü olan üstâdımız Santuri beylerbeyili ethem bey'i de sabır taşı olmaktan çıkarıp çılgına çeviriyordu...efendim, sonunda ne mi oldu malûmunuz bu kabiliyetsizliği ve edebsizliği kabul etmeyen üstadımız tez elden dar’ül elhân’ın tertip ve tasnif heyeti vasıtasıyla, musiki müesseseleri müdürlüğü’ne bir dilekçe yazarak sürgününü talep ettiler…tez cevap geldi musiki müesseseleri müdürlüğü’nden…ve ne mutlu efendim ne mutlu ki pek yerinde bir kararla fî-yakalızâdegillerin küçük oğlu zembillî hikmet-i fiyakalı efendi sulukule mahallesi yerel çalgı heyetine sürgün edildi…zirâ bu heyette usul serbesttir ve istediği gibi kendine yakışır şekilde enstrümanı zurnadan dilediğince zırt sesi çıkararak musîki hayatına devam edebilecekti…işte hülâsa-i kelâm; İlim meclisine girdim,kıldım talep, İlim tâ gerilerde kaldı, illâ edep illâ edep...
kelime anlamı 'Müzik evi' yani; 'seslerin evi' anlamına gelir..
1917'de kurulan ilk musiki okulunun adıdır. daha sonra cumhuriyetin kurulması ile 1923'te adı 'istanbul belediye konservatuarı' olarak değiştirilmiştir. 1986 yılında ise kurum 'istanbul üniversitesi devlet konservatuarı' adını almıştır...
Efendim Musiki ocağıdır. Himmet, hikmet, ilm ü irfan yuvasıdır. Vaktiylen biz dâr-ül elhânda ikinci öğretmenin yirmi birinci kuşaktan talebesi sulukulelizâde Ahmet Mithat mûsûkî ile söyleşip meşk ider iken evvelen solfej talim ider ahiren usul i erkâna münasip âdetimiz üzere elceğizlerimiz bir iner bir kalkar idi. Bir gün sulukulelizâde az bulunduğundan değil talibi nadir olduğundan arşivlerde pek fazla yer etmeyen bir makam üzere bir beste icra edeceğimizi bize ayniyle bildirdi. Derhal nizam bulup evvelen notlara bir göz gezdirdik ahiren adabımızla ellerimizi hazır ol vaziyetine geçirdik. Sulukulelizâde dizlerimize ve dahi ellerimize kıyarak talim ettiğimiz bir yandan da acep bu beste-i talimden bir cacık olmaz da nadim olur muyuz diye düşündüğümüz kısacık bir 'tahek' zamanında illetli harflere mahsus bir yalnızlıkla sesini uzatıp kısaltarak kalınlaştırıp incelterek şöyle dedi:’birinci darp kuvvetli ikinci darp yarı kuvvetli üçüncü darp kuvvetsiz dördüncüsü bir okşayış mertebesinde. Ne ain çocuklarsınız beya vuran vurmuş bu besteye bir de siz vurmayın a!
efendim, ziyadesiyle özledik dâr'ül elhân'da tüm gerçekliğiyle aynı zamanda tüm entrikaları ile1900 model anılarımızı neşretmeyi.... yoğun istek üzerine de en kısa sürede geçmişimize dair tüm bilinmeyenleri yazmaya devam edeceğim....
takipçilerimize, hayranlarımıza ve dâhi düşmanlarımıza duyurulur...
yâlân ilen dolân ilen...
sevgi ve de saygı ilen...
If music be the food of love,
Sing on till I am fill'd with joy;
For then my list'ning soul you move
To pleasures that can never cloy.
Your eyes, your mien, your tongue declare
That you are music ev'rywhere.
Pleasures invade both eye and ear,
So fierce the transports are, they wound,
And all my senses feasted are,
Tho' yet the treat is only sound,
Sure I must perish by your charms,
Unless you save me in your arms...
Haber-i Kâzib ilen karholdum\kahroldum hüzün ilen…hasetimizden öldük diyyelim harasetimizden farasetimizden gömüldük diyyelim.severidik gülden sebep dikeni bülbül idik göğsümüze aşk odu değdi. Aşkın narı boynumuzu eğdi.muhterem a’larımızın başından şapkası indi.sustuk sevdamızı gönlümüze gömdük aldık başımızı yola düş\tük…
gül ilen…
kelime anlamı 'Müzik evi' yani; 'seslerin evi' anlamına gelir..
1917'de kurulan ilk musiki okulunun adıdır. daha sonra cumhuriyetin kurulması ile 1923'te adı 'istanbul belediye konservatuarı' olarak değiştirilmiştir. 1986 yılında ise kurum 'istanbul üniversitesi devlet konservatuarı' adını almıştır..
yalaann :)
Efendim, daha evvel neşredilmiş, münâkaşa sahasına dökülmüş mes’eleler üzerinde dâr’ül elhân’da daha fazla konuşmak istemiyorum… ben bir başka odada izâhlarımı dercetmeye devam edeceğim :)
Efendim mâdem dar’ül elhân’ın mâzisi ifşâ oldu biz de gayrısını fâş eyleyelim dem ilen…
evveli ahir bu “çenesi ishale gark olmak”, “çenesini ishale gark eylemek” efendim özet ilen nedir sizin bu ishalden çektiğiniz, nedir alıp veremediğiniz? çok çekmekteyseniz yazalım bir cipro bir flagyl kurtaralım sultanımızı bu dertten…
sahih râvîlerden nakledildiğine göre; -ki yalan kadar yılan da geçmezdir bu ravilerin kapısının önünden- bu münevver okul nelere kadir değil idi ki…dermadem her dem kaşağı göründüyse cepten kaşımak gerekir tez elden ihtiyat ilen…
efendim gün gibi hatırlarım…seneler 1876’dan sonrasını gösterir idi.bahsetmişidim evvelen biçare bir kızcağızdan hani sulukulelizade Ahmet Mithat efendinin kapısını çalmış idir.efendim darül elhanın bu çalınan kapısı ozamanlar sulukuleye bakar idi malumunuz üzre :) haliyle o kapıdan sulukule eşrafından olmayan kimsenin girdiği pek vaki değilidi. Bendeniz kısa donla havz-ı serde gezer iken, bey babamın eteklerini çekiştirir kendisinden bir mecidiye ister gibi mızmızlanır idim ki bu şuh dilberi buldum karşımda. Efendim bu garibu gurebayı, zarifu zürefayı,merhamet sahibi bey babam evlatlığa kabul buyurdu ve akabinde bir tekme ilen papucumu dama uçurdu. Efendim hanımlar hep zaaftır biz zarafet timsali erkeklerde amenna! haliyle muhteris, fesat-ı kamil, kıskanc-ı biri haline geldikidi…
zembilli efendi de lâlezâra gülîzâra kendini adamış bir özge candır, lakin bi-edep, bi-ilim garibu gureba zârifu zûrefa cahilu cühela kesim eren babayı hakkıyla tanıyıp bilemez bahçevân sanırlaridi.
Bu alim zat bendenizin telef olmasına, melankolik nöbetlere garkolmasına göz yummamış; dizinin dibine oturtup bir kâmil insan yontmaya girişmidir.Allah ondan razı olsun…
Elbetteki arasıra lalezara gülizara teşrif buyurunca mevzubahis tûtî; hocam şahsında gizli, ilim deryasından bu biçareye de koklatır idi,bir gül ilen…gel zaman git zaman mekteb-i tababet bendenizdeki derun bilgiyi keşfedip bana gel demiş bu biçareyi görür görmez “yavrum sen şifahaneye geç,istirahat et” demişidir.efendim içimize(!) haset ve nifak tohumları bu sebeplerden düşmüşidir inşiyak ilen…
Daha evvel baktnız:”besle kargayı oysun gözünü”,”merhametten maraz doğar”
Efendim buyurulduğu gibi mektep mektep elimizde tasdikname dolaşmış değil iduk fekat tababette ve bilimum mekteplerde bir dikiş tutturamayan bu bî-çare gurebay-ı zûrefâr şuh dilber en son peder beyin dar’ül elhanında musîkiye muttâlî olmuş idir.sadâsındaki tizlik hasebiylen koskoca darül elhan hayli zor zamanlar geçirmiş ennihayetinde akordubozukzadelerden sagah efendinin işitmeyen-8.derecen sağır imiş- kulaklarından ziyade miyopi gözlerine hitâpetsin deyu adamcağızın başına sarılmışidir.
“Efendim, diyeceksiniz ki, peki neden yaptı bunları, neden iftira attı …neden bu acz-ü hiyânet..mazisini tarîfden de müstagnî olduğu üzere ne olabilir efendim, ne olabilir; sizi te’mîn eylerim ki kezâ ve kezâ kıskanıyordu Allah’ın gâribesi :) ”eywallahulâlem tefsiretmeden alıyorum efendim yakıştı sankim hikâyyemin tam da bu yerine izniniz ilen…
efendim madem ki “şapka düştü,kel göründü”bendeniz de kelliğimizi ve kelliğin müsebbibini faş eyledim ihtiyat ilen…
efendim bir rivayet”hiç keyfim yok uzun zamandır; iyiyim dersen anla yalandır,gülümseyişim zorlamamdır şarkılarım ağlamamdır”defterlerimden birinin köşesine sagah efendi tarafından not düşülmüşüdür.
Yine bir rivayet de:”bakıp bakıp resmine,türkü yakıp ismine dert ekleyip derdine…üzüldüğün şeye bak”tarafımdan bestenin ayağının değdiği her yere yazılmışidir.
Gel zaman git zaman seneler geçmiş bendeniz bir yağız delikanlı, o tuti dilber de bir yaşlı kadıncağız olmaklığın pençesinde şahsıma saldırmayı mübah görmiş idir.profil resminizden ilham ilen…
Muhabbet ilen :) …
Münâkaşa ilen…
Yâlân ilen dolân ilen…
Müzik okulu
Efendim, pek değerli mûsîki-şinâsların yetiştirildiği dar’ül elhân’ın mâzisinde, demâdem ve dahi her dem, çenesi ishale gark fiyakalı’nın anlattığı gibi kat’iyyen aslı ve de astarı olmayan rivayetler sâhih olmamakla birlikte; gerek ehl-i ilim, gerekse edeb ve dahi gerekse ehl-i akıldan yoksun tek bir sanatçı çıkmadı pek mümtâz okulumuzdan…anlatılan hikâyyenin ve rivâyetin tek kelimesinin dahi sahih olmadığını, tamamının külliyen yalan ve iftira olduğunu tarafımdan bilgilerinize arz ederim…
Efendim, dün gibi hatırlarım bundan yaklaşık 8 sene evvel yani sene 1928 idi :)
Fî- yakalı gâribesinin el-gururu incinmesin deyyu bir evvelki hikâyemde yer vermemiş idim; ammavelâkin müsâdeniz ilen izâh-ı merâm içün bazı tafşîlâtların lüzûmu gerekir artık…vaktiyle her şey, karlı ve fekât ileriki yıllarda nankörlüğünden de anlayacağımız üzere kârsız bir gün sarayımızın kapısını çalan, bu, bî-çâre fî-yakalı garibânesinin paşa babamın el-vicdânının elvermeyip bir emir ilen sarayımızın bahçevânı olan zebbîlli hikmet efendi’nin himâyesine evlâtlık olarak verilmesi ilen başlamıştı…lâkin nereden bilecek idik efendim, bu nankör fî-yakalı’nın ve dahi ne yazık ki gaddar-i bî-inşâf’ın gerek sarayımızı, gerekse dar’ül elhân’da ve hâttâ tebâbet mektebimizde hûsûmet, fitne ve fesât çıkaracağını...
bknz: besle kargayı, oysun gözünü
paşa babam el-vicdânından ve adâletli oluşundan mütevellid, hangi alanda tahsil göreceksem sırf bu gâribâne kendini ayrı tutulmuş, yalnız hissetmesin deyyu gittiğim tüm mekteblere bu fî-yakalıyıda gönderdi…lâkin ne tabâbet mektebinde, ne de dar’ül elhân’ da, derûnunda barındırdığı kıskançlık ve dahi fesâdlıktan ve de üzerinden silkünüp atamadığı zîllet ve meskenetsizliğinden başarıya vâkıf olamadı..alelâde bir tabâbet ve basid bir zurnacı oldu çıktı :)
Efendim, diyeceksiniz ki, peki neden yaptı bunları, neden iftira attı …neden bu acz-ü hiyânet..mazisini tarîfden de müstagnî olduğu üzere ne olabilir efendim, ne olabilir; sizi te’mîn eylerim ki kezâ ve kezâ kıskanıyordu Allah’ın gâribesi :) varın gerisini siz düşünün….evet efendim, pek tabi efendim ne yalan ne de entrikaya tenezzül etmem…zirâ, hukûkumuz tegayyür kabûl etmez bir hikmete müsteniddir…ve dahi kuvvetimiz kendimizden ibârettir…
Efendim netice-i kelâm; şahsıma yapılan iftira, hakaret ve yalan rivâyetlere karşın hak ve hürriyetimi istihsâle aşk-u şevkle, itina ile ve hulûs-i niyyetle korumuş buluyorum izâh ilen…
Bir de efendim unutmadan; bir ben uykusuz, bir ben huzursuz, bir ben çâresiz, bir ben sensiz…gel sen ne çektiğimi bir de bana sor, sensiz yaşamak neymiş bir de bana sor, ak düşmüş saçlarımı tel tel sayarken bunca yıl nasıl geçti gel de bana sor diye devam eden ‘deli divâne’ isimli şarkıyı benim için bestelettiğini duymuşumdur vakt-i zamanında…vâh ilen..
Aman! kalsın efendim kalsın, bundan sonra adını kırk yılda bir anarım…âh ilen…
Sevgi ilen
Saygı ilen
efendim ne musikişinaslar yetişmiştir bu mümtaz okulda...
geçelim:
Efendim, evvelâ selika-mend olmaklığın zekâtını bilfiil deha-perver olmakla tediye eden sulukuleli Ahmet Mithat efendinin hayatı, zatı hakkındaki her türlü yalan vü iftirayı maharetle def’ü ref’ edecek kadar hayâ ve edeble müzeyyen idir.
bir gün; emr-i hak vaki olduğunda bir müzevirin dilinden düşen kelime adetince kabrine balbal dikilecek, kendisi her daim hayırhah olmaklığından ötürü iyilikle yad edilecektir.
Efendim, tarihi bilgilere kayda değer vesikalar incelenmek suretiyle vasıl olunur. Bu minval üzere hikâyemizi sağlam ravilerden duyup bilmişliğin huzuruyla nakletmek beni bahtiyar etmekte idir. Şüphe illetine duçar olmuş kerimelerimiz, kerimlerimiz şayet bizimle irtibata geçerler ise onları feyzimizle münevver kılmak bizim için vazifedir.
Efenim, karlı ve fekat birazdan bildireceğim hadiseden ötürü bir o kadar kârsız bir kış günü dâr-ül elhânın kapısı çalınıp açıldıkta görülür ki bir kız çocuğu. Şefkatle içeri buyur edilir ve üstadın huzuruna çıkarılır. Birkaç sual nihayetinde anlaşılır ki duhter-i biçarenin zihninin boş bir levhadan yedi farkı, seven kadar kırık çizgi. Efendi bir parça düşünür ve müşfik yanına söz geçiremeyip kızcağızı evlâd edinir.
Hayali hakikatin fevkinde, hiçbir yakin bilgiyle mahdut olamayan biçare, zamanla bu habîs derd ile ber-geşte bir hâlde mütemadiyen hezeyan ederek dâr-ül elhânı katıp katıştırmaya heveskâr olur.
Büyütüp de bu kıza ne edeb bildirebildiğini ne ilim tahsil ettirebildiğini gören sulukuleli biraz fikretmenin neticesinde savt-ı kavi ilen nida eyleyüb bu yetiştikçe bir afet olan, zurnanın zırt dediği yerde bir hıçkırığa müptela olub midesi genişlediğinden üçyüzotuzüç demeyi belleyen ol gamze-i caduyu huzuruna çağırmış evvelen ona zevc olarak fi-yakalızâdelerin küçük beyzâdesi agâh efendiyi takdim edecekken, nikahta küfüvün hayli mühim olduğu inancı ağır basmış ve onu akordubozukzâdelerden sâgâh efendiye layık görmüştür.
Ve fakat bir türlü derdine derman bulunamayan bestenigâr hatun pek çok zaman hayalinin hayırsızlığını bizzat ayan ederek bilhassa üstada aşk ilen şevk ilen savlet etmeyi kendine meşgale edinmişidir.
Bknz: merhametten maraz doğar
Evlenip, evlada karışmasına, efendinin eyyice ehtiyar olmasına mukabil yaşı da orta yaşa denk düşmesine rağmen endamından hiç fire vermemişidir. Teoman’ın gönülçelen’i bu hatun içün bestelediği kulağımıza çalınmışıdır.
Saygı ilen
efendim müsâdenizle biz de bir anımızı lûtfedelim...
Makam-ı Hilâfet Muzikası’nın, yani, Muzika-i Hümayun’un cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrası, askeri bandosu ve fasıl topluluğu’ndan enstrümanından (zurna) çıkardığı bozuk sesin armoniye ters düşmesi, ritmi bozması hasebiyle ve de resmen ve bizatihi adab-ı muaşerete aykırılıktan kovulan fî-yakalızâdegillerin küçük oğlu zembillî hikmet-i fiyakalı efendi üstadımız olan Santuri beylerbeyili ethem bey'in nizâm-i öğretim ve disiplinine emânet edilmek üzere resmen sürgün edilmiştir… lânet olsun onun musîki heyetimize geldiği güne :) .. artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı…efendim, yüksek sabırı ile bilinen pek güzîde üstadımız olan Santuri beylerbeyili ethem bey'in, fî-yakalızâdegillerin küçük oğlu zembillî hikmet-i fiyakalı efendiyi disipline etmesi hele hele nizâm ruhunun inkîşâf etmesine yardımcı olmak hayli güç olacaktı :) … fî-yakalızâdegillerin küçük oğlu zembillî hikmet-i fiyakalı efendi musîki heyetimizin icrâ ettiği solo taksimlerde özellikle kasten yaptığını düşündüğüm Bestenegâr'dan evc'e geçiş taksimlerinde gerek manzâra-i umumiyesi ile gerekse musîkiye olan kabiliyetsizliği ile enstrümanı olan zurnasından çıkardığı bozuk akortsuz zırt sesiyle o canım evc’e geçiş taksimlerinin usûlünü heder ve ziyan etmekle birlikte heyet-i umûmiyemizde ki sanatçı arkadaşlarımızı çileden çıkartıyor ve artık sabrı ilen ünlü olan üstâdımız Santuri beylerbeyili ethem bey'i de sabır taşı olmaktan çıkarıp çılgına çeviriyordu...efendim, sonunda ne mi oldu malûmunuz bu kabiliyetsizliği ve edebsizliği kabul etmeyen üstadımız tez elden dar’ül elhân’ın tertip ve tasnif heyeti vasıtasıyla, musiki müesseseleri müdürlüğü’ne bir dilekçe yazarak sürgününü talep ettiler…tez cevap geldi musiki müesseseleri müdürlüğü’nden…ve ne mutlu efendim ne mutlu ki pek yerinde bir kararla fî-yakalızâdegillerin küçük oğlu zembillî hikmet-i fiyakalı efendi sulukule mahallesi yerel çalgı heyetine sürgün edildi…zirâ bu heyette usul serbesttir ve istediği gibi kendine yakışır şekilde enstrümanı zurnadan dilediğince zırt sesi çıkararak musîki hayatına devam edebilecekti…işte hülâsa-i kelâm; İlim meclisine girdim,kıldım talep, İlim tâ gerilerde kaldı, illâ edep illâ edep...
saygı ilen
;)
kelime anlamı 'Müzik evi' yani; 'seslerin evi' anlamına gelir..
1917'de kurulan ilk musiki okulunun adıdır. daha sonra cumhuriyetin kurulması ile 1923'te adı 'istanbul belediye konservatuarı' olarak değiştirilmiştir. 1986 yılında ise kurum 'istanbul üniversitesi devlet konservatuarı' adını almıştır...
Efendim
Musiki ocağıdır. Himmet, hikmet, ilm ü irfan yuvasıdır. Vaktiylen biz dâr-ül elhânda ikinci öğretmenin yirmi birinci kuşaktan talebesi sulukulelizâde Ahmet Mithat mûsûkî ile söyleşip meşk ider iken evvelen solfej talim ider ahiren usul i erkâna münasip âdetimiz üzere elceğizlerimiz bir iner bir kalkar idi.
Bir gün sulukulelizâde az bulunduğundan değil talibi nadir olduğundan arşivlerde pek fazla yer etmeyen bir makam üzere bir beste icra edeceğimizi bize ayniyle bildirdi. Derhal nizam bulup evvelen notlara bir göz gezdirdik ahiren adabımızla ellerimizi hazır ol vaziyetine geçirdik. Sulukulelizâde dizlerimize ve dahi ellerimize kıyarak talim ettiğimiz bir yandan da acep bu beste-i talimden bir cacık olmaz da nadim olur muyuz diye düşündüğümüz kısacık bir 'tahek' zamanında illetli harflere mahsus bir yalnızlıkla sesini uzatıp kısaltarak kalınlaştırıp incelterek şöyle dedi:’birinci darp kuvvetli ikinci darp yarı kuvvetli üçüncü darp kuvvetsiz dördüncüsü bir okşayış mertebesinde. Ne ain çocuklarsınız beya vuran vurmuş bu besteye bir de siz vurmayın a!