Çernobil reaktör kazası, 20. yüzyılın en büyük nükleer kazasıydı. Ukrayna'nın Kiev iline bağlı Çernobil kentindeki Nükleer Güç Reaktörünün 4. ünitesinde; 26 Nisan 1986 günü erken saatlerde meydana gelen nükleer kaza sonrasında, atmosfere büyük miktarda fisyon ürünleri salındığı, 30 Nisan 1986 günü tüm dünya tarafından öğrenilmişti. Radyasyonun ne olduğunu daha evvel; TRT'de oynayan "San Francisco Sokakları" adlı dizinin bir bölümünde öğrendiğimden çocuk aklımla durumun vahametini az çok tahmin edebiliyordum. Zira dizinin o bölümünde; bir uranyum madenini soymaya kalkan teröristlerin hepsi bu maddeyle direk temas ettiklerinden zamanla radyasyondan ölmüşlerdi. Ama tabi ki Çernobil reaktör kazasının, sandığımdan çok daha fazla vahim sonuçlar içerdiğini de zamanla öğrenmiştim. O zaman uzmanlar, 2. dünya savaşında Hiroşima ve Nagasaki'ye atılan bombaların etkisinden katlarca daha fazla olduğunu ve bu etkinin 2016 yılına kadar süreceğini söylemişlerdi...
Günümüzün en korkunç hastalıklarının başında geliyor kanser… Tıp henüz kanseri tam anlamıyla önleyen bir ilaç bulamadı. Her yıl milyonlarca insanımız bu hastalığın pençesinden kurtulamayarak hayatını kaybetmektedir. Fakat son on yıl içerisinde kanser vakalarında artış görülmesi insanın aklına Çernobil nükleer kazasını getiriyor. Acaba kanser vakalarının artışında Çernobil aktif bir rol oynadı mı?
Bu konu yıllardan beri tartışılıyor. Fakat sağlıktan sorumlu devlet yetkilileri böyle bir durumun söz konusu olmadığını ileri sürüyorlar. Fakat insan bu resmi cevaplara yine de inanamıyor. Çünkü bu ülkede bu gibi durumlar genelde geçiştirilir, bilimsel verilere pek itibar edilmez. Sesi yüksek çıkanın dedikleri hakikat zannedilir.
Bilindiği gibi Çernobil nükleer felâketi 25 Nisan 1986’da olmuştu. İlk patlama sırasında 31 kişi hayatını kaybetmiş ve radyoaktif bulut, ağır ağır bölgenin üzerine yayılmıştı. Açığa çıkan radyasyon korkunçtu: Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamalarına göre Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının toplamından 200 kat fazlaydı. Uzmanlar, bu kazadan sonra beş milyonu aşkın insanın yüksek düzeyde radyasyona maruz kaldığını söylüyorlar.
Günümüzde Beyaz Rusya’da yaşayan kadınların yaşam süreleri 74 yıldan 58’e inmiş durumdadır. Yine bu ülkede dokuz yıl içinde sakat doğan çocuk sayısı yüzde 20’lere ulaşmıştır. Beyaz Rusya Sağlık Bakanlığı’nın verdiği bilgilere göre, ülkedeki çocukların yüzde 29’u kronik hastadır. Çoğu uzman, bu durumdan Çernobil’in sorumlu olduğunu iddia ediyor. Bu kazanın, önümüzdeki yıllarda da insan yaşamını olumsuz etkileyeceği çok açıktır.
BM Genel Sekreteri Kofi Annan, 2000 yılında yayımlanan BM Çernobil Raporu’nda, üç milyon çocuğun tedavi görmesi gerektiğini ve birçoğunun ana karnında öleceğini vurgulamıştı. Daha kötüsü, 7,1 milyon insanın gelecekte ciddi sağlık sorunları yaşayacağını belirtmişti. Korkunç patlamayla yayılan radyoaktivitenin etkilerinin tamamını 2016 yılına kadar anlamak biraz zor... Raporda Kofi Annan’ın belirttiğine göre, daha kötüsü gelmek üzeredir. Yani risk on yıl daha devam edecektir.
Şüphesiz ki Çernobil faciası sonrası radyoaktif madde taşıyan bulutlar Avrupa ülkelerinin yanı sıra Türkiye’ye de ulaştı. Çernobil patladıktan sonra Türkiye Atom Enerjisi Kurumu üzerine düşen görevleri yapmak yerine santralin yaydığı radyasyonun Türkiye’ye korkulacak düzeyde zarar vermediğini belirtti. Uzmanların ‘Çayları imha edin’ denilen raporu görmezden gelindi. Hatta zamanın Sanayi Bakanı ekranların karşısına geçip çay içti, çayın zarar görmediğini ispatladı(!) Fındıklara kıyılamadığı için çöpe atılmadı. Zamanın Sanayi Bakanı Cahit Aral: ‘Biraz radyasyon iyidir’ diyecek kadar işi basite aldı. Aral gazetelere verdiği demeçlerde de, ”Dininize, imanınıza inandığınız gibi biliniz ki, Türkiye’de kesinlikle böyle bir tehlike mevcut değildir” diyordu. Dönemin Başbakanı Turgut Özal ‘Radyoaktif çay daha lezzetlidir’ diyerek basına poz verirken, Cumhurbaşkanı Kenan Evren ‘radyasyon kemiklere yararlıdır’ diyordu. Neresinden baksanız tam bir komedi yaşanıyordu.
Çernobil faciasının üzerinden 20 yıl geçti; ancak son yıllarda Karadeniz Bölgesi’nde artan kanser vakalarına paralel olarak tartışmaların dozu da yükseliyor. Karadenizliler kanser artışların nedeni Çernobil değilse gerçek nedenin ilmî verilerle kamuoyuna açıklanmasını talep ettiler. Bu talep doğrultusunda Çernobil Nükleer Santralı kazasından etkilendiği düşünülen bölgelerin kanser hastalığı yönünden son durumunu ortaya koymak amacıyla yürütülen ‘Karadeniz Bölgesi Kanser ve Kanser Risk Faktörleri Araştırması’nın sonuçları açıklandı. Ülke genelinde görülen kanser sayılarındaki artışın büyük ölçüde kanser kayıtlarının çok daha titizlikle tutulmasından kaynaklandığını belirten Akdağ, şunları söyledi:
“Karadeniz Bölgemizde kanser vakaları diğer bölgelerimizden farklı bir artış göstermemektedir. Ülkemizin tüm bölgelerinde görülen kanser sayılarındaki artış, büyük ölçüde kanser kayıtlarını çok daha titizlikle tutmamızla ilgilidir. Ancak bazı kanserler için gerçek artışın önemli bir sebebi yaygın sigara tüketimidir. Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında ülkemizde sigara ile ilgisi ispatlanmış, bronş-akciğer, mesane ve gırtlak kanserlerinde diğer kanserlere göre ciddi bir fazlalık bulunmaktadır.”
Koskoca bakan böyle diyor, bize söz düşmez artık... Yetkililer basit bir kıyasla Isparta’yla Trabzon arasında kanser vakalarına dair karşılaştırma yapıldığında bu iki il arasında kanser artışlarının birbirine paralel olduğunu, bunun da son yıllarda Karadeniz’de kanser artışının söz konusu olmadığını gösterdiğini, vakaların Çernobil’le ilişkilendirilemeyeceğini belirtiyorlar.
Ne yalan söyleyeyim, onlar böyle dese de beni bu rapor tatmin etmiyor. Şahsen bu raporda da bir kısım hileler seziyorum. İnşallah onlar haklı çıkarlar. Biz haksız çıkmaya dünden razıyız. Fakat bilinmelidir ki hakikatler örtbas etmekle ortadan kaldırılamaz. Gerçekler acı da olsa olduğu gibi açıklanmalıdır.
Çernobil reaktör kazası, 20. yüzyılın en büyük nükleer kazasıydı. Ukrayna'nın Kiev iline bağlı Çernobil kentindeki Nükleer Güç Reaktörünün 4. ünitesinde; 26 Nisan 1986 günü erken saatlerde meydana gelen nükleer kaza sonrasında, atmosfere büyük miktarda fisyon ürünleri salındığı, 30 Nisan 1986 günü tüm dünya tarafından öğrenilmişti.
Radyasyonun ne olduğunu daha evvel; TRT'de oynayan "San Francisco Sokakları" adlı dizinin bir bölümünde öğrendiğimden çocuk aklımla durumun vahametini az çok tahmin edebiliyordum. Zira dizinin o bölümünde; bir uranyum madenini soymaya kalkan teröristlerin hepsi bu maddeyle direk temas ettiklerinden zamanla radyasyondan ölmüşlerdi. Ama tabi ki Çernobil reaktör kazasının, sandığımdan çok daha fazla vahim sonuçlar içerdiğini de zamanla öğrenmiştim. O zaman uzmanlar, 2. dünya savaşında Hiroşima ve Nagasaki'ye atılan bombaların etkisinden katlarca daha fazla olduğunu ve bu etkinin 2016 yılına kadar süreceğini söylemişlerdi...
Kanser patlaması...!
Bknz: Yıllar boyu 'çay tüketiminin' yasaklanması.
rdayasyonlu çaylar geliyor aklıma...ve gariban milletimin radyasyonu gitsin diye yıkadığı o çayları...acınası çok acınası...
o gün büyük adamlar çayların güvenle içilebileceğini söylediler, sonra gökten bir yıldız kaydı...
Yüzyılın felaketlerinden...
şimdiler de Volkan Konak'ın çıkarmış olduğu yeni albümünde yer alan 'gardaş' şarkısıyla gündeme gelen nükleer facia...
Radyasyon etkisiyle kanser olan insanlar... Sakat doğan çocuklar... Nükleer felaket...
o dönemde iktidar olarak seçlen sayın büyüklerimiz cahillikleri sonucu yitirilen ve hala yitirilmekte olan canlar....
ÇERNOBİL’DEN BUGÜNE KARADENİZ’DE KANSER VAKALARI
M.NİHAT MALKOÇ
Günümüzün en korkunç hastalıklarının başında geliyor kanser… Tıp henüz kanseri tam anlamıyla önleyen bir ilaç bulamadı. Her yıl milyonlarca insanımız bu hastalığın pençesinden kurtulamayarak hayatını kaybetmektedir. Fakat son on yıl içerisinde kanser vakalarında artış görülmesi insanın aklına Çernobil nükleer kazasını getiriyor. Acaba kanser vakalarının artışında Çernobil aktif bir rol oynadı mı?
Bu konu yıllardan beri tartışılıyor. Fakat sağlıktan sorumlu devlet yetkilileri böyle bir durumun söz konusu olmadığını ileri sürüyorlar. Fakat insan bu resmi cevaplara yine de inanamıyor. Çünkü bu ülkede bu gibi durumlar genelde geçiştirilir, bilimsel verilere pek itibar edilmez. Sesi yüksek çıkanın dedikleri hakikat zannedilir.
Bilindiği gibi Çernobil nükleer felâketi 25 Nisan 1986’da olmuştu. İlk patlama sırasında 31 kişi hayatını kaybetmiş ve radyoaktif bulut, ağır ağır bölgenin üzerine yayılmıştı. Açığa çıkan radyasyon korkunçtu: Dünya Sağlık Örgütü’nün açıklamalarına göre Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının toplamından 200 kat fazlaydı. Uzmanlar, bu kazadan sonra beş milyonu aşkın insanın yüksek düzeyde radyasyona maruz kaldığını söylüyorlar.
Günümüzde Beyaz Rusya’da yaşayan kadınların yaşam süreleri 74 yıldan 58’e inmiş durumdadır. Yine bu ülkede dokuz yıl içinde sakat doğan çocuk sayısı yüzde 20’lere ulaşmıştır. Beyaz Rusya Sağlık Bakanlığı’nın verdiği bilgilere göre, ülkedeki çocukların yüzde 29’u kronik hastadır. Çoğu uzman, bu durumdan Çernobil’in sorumlu olduğunu iddia ediyor. Bu kazanın, önümüzdeki yıllarda da insan yaşamını olumsuz etkileyeceği çok açıktır.
BM Genel Sekreteri Kofi Annan, 2000 yılında yayımlanan BM Çernobil Raporu’nda, üç milyon çocuğun tedavi görmesi gerektiğini ve birçoğunun ana karnında öleceğini vurgulamıştı. Daha kötüsü, 7,1 milyon insanın gelecekte ciddi sağlık sorunları yaşayacağını belirtmişti. Korkunç patlamayla yayılan radyoaktivitenin etkilerinin tamamını 2016 yılına kadar anlamak biraz zor... Raporda Kofi Annan’ın belirttiğine göre, daha kötüsü gelmek üzeredir. Yani risk on yıl daha devam edecektir.
Şüphesiz ki Çernobil faciası sonrası radyoaktif madde taşıyan bulutlar Avrupa ülkelerinin yanı sıra Türkiye’ye de ulaştı. Çernobil patladıktan sonra Türkiye Atom Enerjisi Kurumu üzerine düşen görevleri yapmak yerine santralin yaydığı radyasyonun Türkiye’ye korkulacak düzeyde zarar vermediğini belirtti. Uzmanların ‘Çayları imha edin’ denilen raporu görmezden gelindi. Hatta zamanın Sanayi Bakanı ekranların karşısına geçip çay içti, çayın zarar görmediğini ispatladı(!) Fındıklara kıyılamadığı için çöpe atılmadı. Zamanın Sanayi Bakanı Cahit Aral: ‘Biraz radyasyon iyidir’ diyecek kadar işi basite aldı. Aral gazetelere verdiği demeçlerde de, ”Dininize, imanınıza inandığınız gibi biliniz ki, Türkiye’de kesinlikle böyle bir tehlike mevcut değildir” diyordu. Dönemin Başbakanı Turgut Özal ‘Radyoaktif çay daha lezzetlidir’ diyerek basına poz verirken, Cumhurbaşkanı Kenan Evren ‘radyasyon kemiklere yararlıdır’ diyordu. Neresinden baksanız tam bir komedi yaşanıyordu.
Çernobil faciasının üzerinden 20 yıl geçti; ancak son yıllarda Karadeniz Bölgesi’nde artan kanser vakalarına paralel olarak tartışmaların dozu da yükseliyor. Karadenizliler kanser artışların nedeni Çernobil değilse gerçek nedenin ilmî verilerle kamuoyuna açıklanmasını talep ettiler. Bu talep doğrultusunda Çernobil Nükleer Santralı kazasından etkilendiği düşünülen bölgelerin kanser hastalığı yönünden son durumunu ortaya koymak amacıyla yürütülen ‘Karadeniz Bölgesi Kanser ve Kanser Risk Faktörleri Araştırması’nın sonuçları açıklandı. Ülke genelinde görülen kanser sayılarındaki artışın büyük ölçüde kanser kayıtlarının çok daha titizlikle tutulmasından kaynaklandığını belirten Akdağ, şunları söyledi:
“Karadeniz Bölgemizde kanser vakaları diğer bölgelerimizden farklı bir artış göstermemektedir. Ülkemizin tüm bölgelerinde görülen kanser sayılarındaki artış, büyük ölçüde kanser kayıtlarını çok daha titizlikle tutmamızla ilgilidir. Ancak bazı kanserler için gerçek artışın önemli bir sebebi yaygın sigara tüketimidir. Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında ülkemizde sigara ile ilgisi ispatlanmış, bronş-akciğer, mesane ve gırtlak kanserlerinde diğer kanserlere göre ciddi bir fazlalık bulunmaktadır.”
Koskoca bakan böyle diyor, bize söz düşmez artık... Yetkililer basit bir kıyasla Isparta’yla Trabzon arasında kanser vakalarına dair karşılaştırma yapıldığında bu iki il arasında kanser artışlarının birbirine paralel olduğunu, bunun da son yıllarda Karadeniz’de kanser artışının söz konusu olmadığını gösterdiğini, vakaların Çernobil’le ilişkilendirilemeyeceğini belirtiyorlar.
Ne yalan söyleyeyim, onlar böyle dese de beni bu rapor tatmin etmiyor. Şahsen bu raporda da bir kısım hileler seziyorum. İnşallah onlar haklı çıkarlar. Biz haksız çıkmaya dünden razıyız. Fakat bilinmelidir ki hakikatler örtbas etmekle ortadan kaldırılamaz. Gerçekler acı da olsa olduğu gibi açıklanmalıdır.
ölüm ve ölüm, ve halaa ÖLÜM