Kültür Sanat Edebiyat Şiir

cemil meriç sizce ne demek, cemil meriç size neyi çağrıştırıyor?

cemil meriç terimi Boran tarafından tarihinde eklendi

  • Var Mısın?
    Var Mısın?

    Cemil Meriç

    12 Aralık 1917'de Hatay Reyhanlı'da doğdu. Hatay Lisesini bitirdi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümüne girdi. Öğrenimini tamamlayamadan Hatay'a döndü. Bir süre ilkokul öğretmenliği ve nâhiye müdürlüğü, Tercüme Kaleminde reis muâvinliği yaptı. İstanbul Üniversitesi Edebiyât Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyâtı bölümünü bitirdi. Elâzığ Lisesinde Fransızca öğretmenliği yaptı (1942-45) . İstanbul Üniversitesi yabancı diller okulunda okutman olarak çalıştı (1946) . 1955'te gözleri görmez oldu. Fakat talebelerinin yardımıyla çalışmalarını ölümüne kadar sürdürdü. 1974 senesinde İstanbul Üniversitesinden emekli oldu. 13 Haziran 1987 günü İstanbul'da vefât etti.

    Cemil Meriç'in ilk yazısı Hatay'da Yeni Gün Gazetesi'nde çıktı (1928) . Sonra Yirminci Asır, Yeni İnsan, Hisar, Türk Edebiyâtı, Yeni Devir, Pınar, Doğuş ve Edebiyat dergilerinde yazılar yazdı. Cemil Meriç, gençlik yıllarında Fransızcadan tercümeye başladı. Hanore de Balzac ve Victor Hugo'dan yaptığı tercümelerle kuvvetli bir mütercim olduğunu gösterdi. Batı medeniyetinin temelini araştırdı. Dil meseleleri üzerinde önemle durdu. Dilin, bir milletin özü olduğunu savundu. Sansüre ve anarşik edebiyâta şiddetle çattı.

    ESERLERİ: Umrandan Uygarlığa (1974) , Kırk Ambar (1983) isimli eserleriyle iki defâ Türkiye Millî Kültür Vakfı ödülünü kazandı. Hint Edebiyâtı, Saint Simon, İlk Sosyolog, İlk Sosyalist, Bir Dünyânın Eşiğinde, Bu Ülke, Mağaradakiler, Bir Fâciânın Hikâyesi, Işık Doğudan Gelir ve Kültürden İrfana başlıca eserleridir.
    Aldığı ödülleri: Kırk Ambar adlı eseriyle 'Türkiye Millî Kültür Vakfı' ödülü, Ankara Yazarlar Birliği Derneğinin'Yılın Yazarı', Kayseri Sanatçılar Derneğince, 'İnceleme', Kültürden İrfana adlı eseriyle, Türkiye Yazarlar Birliği 'Yılın Fikir Eserleri' ödüllerini aldı.


    HAKKINDA YAZILANLAR

    Prof. Dr. Ümit Meriç Yazan, babasına gösterilen ilgiyi yorumladı:

    Cemil Meriç hayranları
    günden güne çoğalıyor

    TAKDİM
    Artık, Cemil Meriç ismi tefekkürün, çilenin ve bir büyük kültür abidesinin sembolüdür ülkemizde. Çünkü, yoz ve sığ bir kuşatma ile adeta bir mağaraya hapsedilmiş olan bizler, Batı’yı da, Doğu’yu da, Hind’i de, Uzak Doğu’yu da hep ondan öğrendik. O beyinlerimize düşürdüğü “tecessüs” ateşi ile bizi fikri bir yenileşmeye sevk etmiş, bir kültür ve irfan uyanışına doğru yönlendirmişti. Eğer o olmasaydı, ne “Bu Ülke”yi böylesine derinden tanıyabilecek, ne de “Işık Doğu’dan Gelir” fikri ile kendimize dönebilecektik.

    Aramızdan ayrılışının 12. Yılı münasebeti ile, günden güne büyüyen Cemil Meriç dalgası, Cemil Meriç sevdası, Cemil Meriç ilgisi üzerine, değerli kızı, sosyolog Prof. Dr. Ümit Meriç Yazan hanımefendi ile sohbet ettik.

    SPOTLAR

    Cemil Meriç, bugün 500 bin kişilik bir okur kitlesine ulaşmıştır. Bir teşbihle söylersek, Cemil Meriç bir çiftçidir, Anadolu bozkırına düşünce tohumlarını saçmıştır ve o tohumlar şimdi filizlenip boy atıyor.

    Cemil Meriç’in okurlar cemaatini tanımak, onların üzerinde durmak lazım. Artık okurlardan, yazara gitme zamanı gelmiştir. Bu konuda çok özel gözlemlerim var. Bunlardan en önemlileri, edilen telefonlar, gönderilen mektuplar ve babamla ilgili anma toplantılarında bir araya gelen genç nesillerin yaptığı analizler.

    “Seni tanımakla başladı her şey. Sen kopardın kızılca kıyameti. Akıllar seninle durdu. Kara zindanda doğan güneş sendin. Mağaradan seninle çıktım. Görmeyen gözlerim, seninle görür oldu. Acı çekmek neymiş, fikir neymiş seninle tanıdım. Şuurumun lambalarını yakan sensin.”

    Türkiye projeksiyonsuz yaşıyor. Gelecekle ilgili hiç bir ideali yok. Halbuki büyük devletleri yüzer yıllık, beş yüzer yıllık, biner yıllık projeleri, hedefleri vardır. Türkiye günübirlik bir böcek gibi yaşıyor. Türkiye’nin geleceğini düşünmesi, geleceği üzerine projeksiyonlar yapması kaçınılmazdır.

    OLCAY YAZICI

    Bilinen bir gerçek, fakat genç nesiller açısından soruyorum. Kimdir o fikrin gökkuşağı olan, Batı’yı da, Doğu’yu da bizlere öğreten, fikrin büyük çilekeşi Cemil Meriç? Onun sadece kızı değil, aynı zamanda gözü, kulağı olan sizden, bir kere daha rica etsek?

    “Gülü tarife ne hacet, ne çiçektir biliriz! ” diye bir sözümüz vardır. Bence artık Cemil Meriç’i anlatmanın, tarif etmenin zamanı geçmiştir. Çünkü Cemil Meriç, tariflerin ötesine geçmiştir. O eserleri ile bugün aşağı yukarı 500 bin kişilik bir okur kitlesine ulaşmıştır. Bir teşbihle söylersek, Cemil Meriç bir çiftçidir, vatan sathına, Anadolu
    bozkırına düşünce tohumlarını saçmıştır ve o tohumlar şimdi onlarla, yüzlerle yeşeriyor, filiz verip, boy atıyor.
    Dış dünya Cemil Meriç’i tanımak istiyor
    Büyük çileler çekilerek, vatan coğrafyasına dikilen Cemil Meriç çiçekleri açıyor, diyebiliriz yani?

    Evet, diyebiliriz...Bu çiçekler, topraktan çıkmış, boyatmışlardır. Bu bakımdan Cemil Meriç’in artık okurlar cemaatini tanımak, biraz da onun üzerinde durmak lazım. Artık okurlardan, yazara gitme zamanı gelmiştir. Bu okurlar cemaati ile ilgili olarak benim çok özel gözlemlerim var. Bunlardan en önemlileri de, edilen telefonlar, gönderilen mektuplar, babamla ilgili anma toplantılarında bir araya gelen genç nesiller.
    1997’nin Aralık ayında Tarık Zafer Tunaya kültür merkezinde, Büyükşehir Belediyesi Kültür Dairesi tarafından düzenlenen toplantıdaki konuşma metinleri İz yayınları tarafından kitaplaştırıldı. Adı ise ilginç, “Cemil Meriç ve Bu Ülkenin Çocukları.” Bu okurlar cemaati ile iki senedir temasımızı hiç kaybetmedik. Ayda bir defa toplanıyor, bazen Cemil Meriç’in eserleri üzerine, Cemil Meriç’ten alınan ilhamla yeni olaylar üzerine görüş ve fikir alış verişinde bulunuyoruz.
    Ayrıca, Tunus Üniversitesi’nin tarih profesörü Abdülcemil Temimi’den, Cemil Meriç’in Arapça’ya tercümesi için teklif geldi.
    Konuşma sırasında babamın adı geçti. Ne yazık ki, müslüman bir Arap entellektüeli olarak, muhterem babanızı tanımıyorum. Benim gibi diğer Arap dünyası da maalesef tanımıyor. Türkiye’nin bu kadar önemli bir yazarını tanımamak, bizler için ayıp sayılır. Babanızı bana biraz tanıtınız, dedi. Ben de peki dedim ve “Bu Ülke”yi açarak ona, “Kıtaları ipek bir kumaş gibi keser biçerdik! ...” cümlesiyle başlayan bölümü okudum. Temimi öylesine etkilendi, öylesine beğendi ki bu cümleyi, lütfen dedi, babanızdan bir seçme yapınız ve onu vakit geçirmeden Arapça’ya tercüme edelim. Arap dünyası, 20. Yüzyıl Türk kültürünün yetiştirdiği bu irfan adamını mutlaka tanımalıdır.
    Bu münasebetle bir yıldır Cemil Meriç’in Arapçaya çevrilmesi metinleri üzerinde çalışıyoruz.
    Cemil Meriç’e karşı büyük bir ilgi

    Ayrıca Türk cumhuriyetlerinde de, Cemil Meriç’e karşı büyük bir ilgi uyanmaktadır. Cemil Meriç’in, Kazak ve Azerbaycan Türkçesine tercümesi yolunda da teklifler var. Yani biz belki Cemil Meriç’i dış dünyaya yeterince tanıtmadık, fakat dış dünya kendiliğinden Cemil Meriç’i tanımak istiyor, bunun için sınırları zorluyor. Çünkü Türkiye’yi tanımak demek; bir anlamda Cemil Meriç’i tanımak demektir.
    Bu arada Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’ndan bir davet aldım. “20. Yüzyıl Türk Kültürüne Yön Verenler” başlıklı bir dizi başlatıyorlar. Şahsiyetler arasında babam Cemil Meriç’in yanı sıra, Mehmet Akif, Peyami Safa, Necip Fazıl, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Kemal Tahir gibi isimler de bulunuyor.

    Bir şehre, bir köye ve bir mahalleye tek bir Cemil Meriç sevdalısı bile düşmüş ise, o belde zamanla fikri bir tutuşma yaşayacak demektir...Genç Cemil Meriç severler kimlerdir? Ne tür mektuplar geliyor size Babanızla ilgili olarak? ...

    Cemil Meriç’i tanımak isteği daha çok yurtdışından geliyor. Türkiye’yi tanımanın, önce Cemil Meriç’i tanımaktan geçtiğine inanıyorlar.
    Psikoloji bölümünden mezun bir öğrencinin, Elif Özdemir’in, babam Cemil Meriç’le ilgili yazdıklarını aktarmak istiyorum. Bir bir profil çizmek için.

    Elif benim öğrencim. 1997 yazında Amerika’ya gitti. Biliyorsunuz dünyanın en büyük kütüphanesi Washington’dadır. Orada, Türkiye’den yazar var mı diye araştırmış, bakmış ki, kütüphanede “Hint Edebiyatı” var, “Bu Ülke” var, “Jurnal” var, “Mağaradakiler” ver, “Işık Doğu’dan Gelir” var, “Kırk Ambar” var, “Ümrandan Uygarlığa” ve “Sosyoloji Konuşmaları” var. Yani, seçmeyi bilen her idrak Cemil Meriç’i arayıp buluyor.

    Yerliden, evrensele açılmak demek bu olsa gerek?

    Evet, evrensellik bu demek...Gelelim, Cemil Meriç’in okuyucular cemaatine(Ümit hanım özellikle bu kavramı kullanıyordu. Biz de değiştirmedik.) Bunların içinde yazarlar da var. Cahit Koytak’ın yazdığı ilginç bir şiir var. Adı “Son Osmanlı.”

    Cemil Meriç okurlarını daha yakından tanımak için, Tarık Zafer Tunaya’daki toplantıya katılan, 17 yaşındaki Şükran Çatak’ın yazdığı mektubun ilk sayfasını okumak istiyorum:
    “Sayın Ümit Meriç Yazan, güzel paylaşımlara, dorukta mutluluk ve duyumlara vesile olduğunuz için teşekkürler. Kendimi hala bir rüyanın içinde hissediyorum. Ve oradan sesleniyorum şu an size. Fakat sanırım her şey gerçek, rüyadaki gibi eksiksiz ve güzel. Ve en önemlisi artık baş rollerden birini de ben oynuyorum. Sizinle, Cemil Meriç günlerini paylaştık. Teneffüs ettiğimiz havayı, kitabı, tarihi, heyecanları paylaştık. Yüreklerimiz tek bir yürek oldu. Beynimizi büyüttük o gün. Yüreklerimizle birlikte fikirlerimizi, ülkülerimizi, heyecanlarımızı da büyüttük.
    Tüm bunları harflere, kelimelere, cümlelere hapsettim. Onları seslere bağladım. Ben yeni heyecanları da yine seslere, kelimelere kilitleyeceğim. Benden yeni sesler gelecek kulaklarınıza.”

    Cemil Meriç için şeref defteri
    Bir de defterim var. Cemil Meriç’in şeref defteri. Defterin ilk sayfasına 4 Mayıs 1997’de kızıma hitaben şöyle bir şey yazdım:
    “Sevgili Hazal, bu defter Cemil Meriç’in fatihi olduğu serdengeçtilerin defteridir. Ona sahip çık. Çünkü bu liste, sana bırakacağım mirasın hepsinden daha önemli, daha ölümsüz ve daha anlamlıdır. Deden, bu ülkede bir düşünce aristokrasisi yarattı. Bu listede onların şeref listesini bulacaksın...”

    Daha sonra bu deftere çeşitli isimler, Cemil Meriç’le ilgili duygu ve düşüncelerini yazdı. Onlardan birini size okumak istiyorum. Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğrencisi, Mahmut Çalışır’ın yazdıkları şöyle:
    “Seni tanımakla başladı her şey. Sen kopardın kızılca kıyameti. Akıllar seninle durdu. Kara zindanda doğan güneş sendin. Mağaradan seninle çıktım. Görmeyen gözlerim, seninle görür oldu. Aşk neymiş, acı çekmek neymiş, fikir neymiş seninle tanıdım. Şuurumun lambalarını yakan sensin...Seni tanıdıktan sonra vatansız, kimliksiz kaldım. Seni tanıdıktan sonra ruhum boyalı bir kuş oldu. Şimdi ben göçebe bir serseriyim. Havarisiz İsa’yım...Seni tanımadan önce önümde iki kapı vardı. Biri cinnet, biri ölümdü. Şimdi üçüncü bir kapı var: O aşk kapısı...Kitaplar yaralarıma şifa olmaz oldu. Artık ben de karar verdim kitap olmaya. Seninle büyütüyorum acımı, hüznümü ve kendimi...Ben dergahtan kovulan dervişim. Körler seninle görür oldu. Sağırlar seninle duydular. Dilsizlerse şimdi hatip.! ..”

    Bir başka öğrenci, Yusuf Emre’nin yazdıkları ise şöyle:
    “Utanıyorum ismini yazmaktan, fikrin devasa insanı. Bu nesil adına. Bir sarmaşık gibi sarıldım, aşık olduğum kitaplarına. Bu aşkın büyüsünü bana kim yaptı? Bilmiyorum. Ama böyle bir büyüye nesil olarak muhtaç olduğumuzu biliyorum. Sen dünyaya hiç bir zaman kör bakmadın. Bizler ise açık gözlerimizle kör yaşadık. Yıllarca bilgiye, kültüre karşı aç yaşadığımız için, hislerimizi de kaybettik. Okumamakla ve kitaba yabancı kalmakla, en şiddetli zulmü kendimize reva gördük. Ruhaniyetin karşısında şimdi biz utanmayalım da, kimler utansın? Kazanma adına hiç bir şeyini boşa kaybetmedin. Seninle bir defa daha, yoklukta varlık cilvesinin sırrını anladık. Med-cezire maruz kalan sıkıntıların dalgalar gibi sahilindeki kayalara vuruyor. Ama sen aşınmadan, kızın ellerinden tutarak, yoluna devam ediyordun. Biz ise kıymetini bilemediğimiz zaman sermayesinin yokluğundan şikayet ettik durduk. Az da olsa yürüyebilseydik, duranların haline ağlamayı öğrenecektik. Fakat şimdi kendi halimize bile ağlayamıyoruz.

    Kapalı gözlerinle kitaplara selam sarkıtıyordun. Son anlarında kapalı şuurunla, Muhammet Sevgilim diyordun. Ağzından çıkan son cümleyi duyduğumda, iliklerime kadar titrediğimi hissettim. Ağlamadım dersem, yalan olur. Şuurunun kapalı olduğu bir anda bile, Muhammed Sevgilim diyordun. Yaşasaydın, söylediğin bu cümle için sana köle olmaya razı olurdum...”

    Bunlar gibi daha yüzlerce mektup var. Bütün bunlar şunu gösteriyor ki, Cemil Meriç’in Anadolu bozkırına saçtığı tohumlar artık bugün çınar gibi boy atıyor.

    Meriç soyadı siyasetin üzerindedir

    Seçim öncesinde siyasi çevrelerden size aday olmak için teklifler geldi. Fakat, bunları kabul etmediniz. Neden? Siyasete soğuk mu bakıyorsunuz?

    Öğrencilerime de söylediğim bir cümle var. O da şudur: Sizler bütün partilerin üstündesiniz. Kendinizi bir parçaya mahkum ederek, bütünden vazgeçmeyiniz. Sosyolog bir partinin değil, Türkiye’nin sosyologu olmalı.
    Türkiye kendi kendisini tanımayan bir ülke haline gelmiştir. Türkiye projeksiyonsuz yaşıyor. Gelecekle ilgili hiç bir ideali yok. Halbuki büyük devletlerin yüzer yıllık, beş yüzer yıllık, biner yıllık projeleri, idealleri, hedefleri vardır. Türkiye ise plansız, programsız ve günübirlik, adeta bir böcek gibi yaşıyor. Türkiye’nin geleceğini düşünmesi, geleceği üzerine projeksiyonlar yapması şarttır. Yarınla ilgili planlar bugünden yapılmalı. Eğer bu yapılmazsa, yarınla ilgili ümitlerimiz de olamaz. Sosyologların bu sahada faydalı olacağına inanıyorum. Fakat, sosyologlar hükümetlerin değil, devletin sosyologu olmalı...
    Konuya dönersek, evet, Meriç soyadının siyasileşmemesi için siyasete atılmadım. Çünkü o Türkiye’nin bütününü kapsayan kuşatıcı bir isim. Bu isme saygı göstermek, benim babama karşı bir görevimdir.

    Kalemin kutsiyetine inanıyorum

    Dünyanın küçüldüğünden ve küreselleşmeden söz ediliyor. 2000’li yıllarda genel bir dünya devleti kavramı mı ağırlık kazanacak, yoksa milli kimlikler mi ön plana çıkacak?

    Tabii bu sorunuza homojen bir cevap vermek mümkün değil. Çin ve Türk milleti gibi binlerce yıldan beri süregelen milletler vardır. Avrupa millet bilinci var. Bir de ayrıca tarih boyunca hiç devlet kurmamış etnik unsurlar var. Yani globalleşme karşısında milletlerin durumu ne olacak sorusunun cevabı tek olamaz.

    Elbette dünya çok küçüldü. İlk defa bu kadar kısa zamanda milletler birbirlerinden haber alır hale geldi. Ben bilgisayarıma tıklıyor ve Avusturya’daki bir profesörle sosyoloji üzerine konuşabiliyorum. Bu küçümsenecek bir şey değil. Salise farkı ile fikir alış verişinde bulunabiliyoruz. Bu manada elbette dünya küçüldü. İnsanlar oturduğu yerden, bilgisayar aracılığı ile uluslararası konferans verebiliyor.
    Fakat bu anlattıklarımdan teknolojiyi çok yücelttiğim, övdüğüm anlaşılmasın. Ben evime bilgisayar almadım. Hatta önce daktilo ile yazıyordum. Onu da bıraktım. Şimdi sadece elle yazıyorum. Yani kalemin kutsiyetine inanır hale geldim. Kalem kutsaldır. Çünkü üzerine yemin edilmiştir. Bilgisayar bir yerde hain bir araç. Bir virüs çıkıyor ve her şeyi, bütün bilgiyi, emeği sıfırlayabiliyor. Oysa elle yazılan bir kelime yüzlerce sene silinmeden saklanabilir.
    Şüphesiz faydalı bir araç. Fakat ben bugüne kadar bilgisayar kullanarak, dahiyane bir eser sahibi olmuş tek bir insanla karşılaşmadım. Fakat insan dahi ise belli şeyleri kullanmak açısından bilgisayardan istifade edebilir. Zaten dünyanın en önemli bilgileri hiç bir zaman bilgisayarlara yüklenmez.

    Ölçü, değişirken “biz” kalmak olmalı

    Toplumların değişmek kaçınılmaz durum. Fakat değişirken toplumun kendisi kalması, bu ana rengi muhafaza etmesi önemli. Değerli sosyologumuz Prof. Dr. Mümtaz Turhan hoca, ölçüyü “biz kalarak değişmek ve değişirken biz kalmak” şeklinde özetliyor. Sizce ölçü ve denge nasıl kurulmalı?

    Bunun ölçüsünü, mayasını hiç bir birey koyamaz. Yalnız sosyolojik kanun olarak bir hakikat var. O da şudur: hiç bir toplum bütünüyle aynı kalamaz. Ve yine hiç bir toplum bütünüyle değişemez. Yani değişirken aynı kalır, aynı kalırken değişir. Mümtaz hocanın ölçüsü doğru. Bu bakımdan hiç bir ideoloji sonsuz, ölümsüz değildir. Tabii ki dinleri bunun dışında tutuyorum. Söz konusu olan beşeri ideolojilerdir. Beşeri nizamlar ise daima birbirini aşacaktır. Sosyal hareketleri bir yerde kontrol etmeniz mümkün olmaktan çıkabilir. Kendi kanununu kendi uygular.

  • Köksal Buğra Çelik
    Köksal Buğra Çelik

    Yüksek bir yere çıkarsın ya... Hani havanın tertemiz olduğu...
    Tertemiz hava sende rahatsızlık yaratır çünkü pis havayı solumaya alışmışsındır, temiz hava seni sarhoş eder.... Çemil Meriç'te ilk okuduğumda bende buna benzer bir etki yarattı

  • Boran
    Boran

    'Düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bir ülkede, düşünce adamı nasılçıkar? '
    C.M.

  • Boran
    Boran

    'Entellektüel teşhircilik cinsel teşhircilik kadar tiksindiricidir.'
    C.M.

  • Boran
    Boran

    'Tarihinden kopan birülke her maceraya sürüklenebilir.'
    C.M.

  • Boran
    Boran

    'Kitap bir çağrıdır.'
    Cemil Meriç

  • Boran
    Boran

    Bir çagin vicdani olmak isterdim; bir çagin, daha dogrusu bir ülkenin.. Idrakimize vurulan zincirleri kirmak, yalanlari yok etmek, Türk insanini Türk insanindan ayiran bütün duvarlari yikmak isterdim. Muhtesem bir maziyi daha muhtesem bir istikbale baglayacak köprü olmak isterdim; kelimeden, sevgiden bir köprü... Ben bu mazlum medeniyetin sesi olmak istiyorum... En büyük tehlike, uzun zamandir müptela oldugumuz yobazlik. Bize düsen, dertlerimizi ömür boyu gönüllerinde tasiyan insanlara sevgiyle egilmek ve 'hödük' idrakimize hata gibi gelen kusurlari cimbizla ayiklamaya kalkismamak. Türk insani irfandan önce sevgiye ve anlayisa muhtaçtir.'

    Cemil Meriç

  • Var Mısın?
    Var Mısın?

    okumaktan gözleri kör olmuş..daha da yetinmemiş kızına okutmuştur kitapları

  • Mustafa Evci
    Mustafa Evci

    Sadece kendisi değil, okurları da çok derinden ve sansasyonsuz akıp yaşamaktalar hayatı...

  • Cem Nizamoglu
    Cem Nizamoglu

    'Sahici bir münevver (aydın) '
    'Dış dünya yerine, iç dünyasına nazar etti.'
    NFK

  • Cem Nizamoglu
    Cem Nizamoglu

    'Onu okurken öğrenmeye ve değişmeye hazırlıklı olmak zorundasınız.'
    Ismail Cem Dogru

  • Gülizar Güneş
    Gülizar Güneş

    Cemil Meriç'i, Lamia hanıma yazdığı 'Büyüyü ancak ihanetin bozar. Manevi ihanetin. Biran için gözbebeklerinde raksedecek herhangi bir yabancı hayal, o zaman bu rüya bir kabusa döner ve bir uçurumun kıyısında uyanırsın' etkileyici duygusundan tanımıştım.Etkilenmiştim. Cemil Meriç'i okurken; 'kelime dağarcıkları arasında kaybolduğumu' ifade eden bir mesajıma aldığım yanıt;

    'begeni anlamakla baslar' gibi bir söz okumustum bir yerlerde.
    anlamaksa icinde varolanin gözlerinde parlamasidir, diye ekleyeyim bende buna.
    bir kara delik gibi önümüzde büyüyen hayat anladikca, farkina vardikca,
    duyumsadikca, sirrini verdigince 'insan'ı büyütüyor bir kücücük bedende.'

    'Tek mucize kelam', kelimelerin mucizesinde kaybolmuyor, bulusuyoruz.
    bahcivanlarin güllerinde, erguvanlarin mevsimlerinde, yildizlarin gecelerde, evrenin
    şu yada bu kösesinde.. kelimelerde..

    anlayana selamlar..diyerek Cemil Meriç'le buluşmamı sağlıyordu fildişi kule

  • Muharrem Demirci
    Muharrem Demirci

    'Olduğun gibi değil olmak istediğin gibi görün.'

  • Muharrem Demirci
    Muharrem Demirci

    'Bu günkü nesil ağabeylerinin hafızası iğdiş edilmiş ikinci nesildir.'

  • Abdulkadir Kahraman
    Abdulkadir Kahraman

    Bu utanç verici yozlaşmanın kaynağı:ruhumuzun zaafı değil,vücuda esir oluşu...

    Cemil Meriç

  • Abdulkadir Kahraman
    Abdulkadir Kahraman

    'Yıllarca aç kaldım.Koca bir şehirde yapayalnız...Ama beni isyana sürükleyen açlıktan çok tek oluşumdu.Aç ve tek olmak.Gurbet ve açlık.Bu şehrin kaldırımlarında bir başka aç Cemil Meriç hiçbir zaman dolaşmamıştır diye düşünürdüm...

    Ben,düşünen,okuyan ve temsil ettiği,temsil ettiğini sandığı beşeri değerleri lekelememek için aç kalmağa,açlıktan kıvranmağa razı olan adam...'

    Cemil Meriç (Jurnal)

  • Yasin Doğan
    Yasin Doğan

    'kime yazıyorsun bu mektupları? elinde hiçbir adres yok. domuzlar kutsal kitaplarla beslenmez. insanlar sonsuza, ışığa düşman. aydınlatmak için değil aydınlanmak için yan.'

    ruhun şad olsun..

  • Ahmet Gül
    Ahmet Gül

    Edebiyat ve Siyaset Bilimi çevrelerince farklı ve etkili yorumuyla ilgi çeken okunması gerekli bir yazar. Dikkat ederseniz okunması dedim hem kitapları hem de kendi hayat serüveni ibret verici bir yazar...

  • Atsaz Ak
    Atsaz Ak

    büyük bir fikir adamı..

  • Mm
    Mm

    seni seviyorum sözünün bir yalan, bir teselli, bir alay olarak bile muhatabı olmamak...(c.meriç)

  • Mm
    Mm

    hep kafamın üstünde yürüdü vücudum...(c.meriç)

  • Mm
    Mm

    kalbini saf tutmuş..aklını asla.....

  • Mm
    Mm

    benim trajedim şu bir kaç satırda.sevebileceklerim dilsiz, dilimi konuşacaklarla konuşacak lakırdım yok.yani dilimle zevkimle, heyecanlarımla, yarımla'büyük doğu'kadrosundanım, düşüncelerimşle, inançlarımla 'yön'e yakınım...bu bir parçalanış.....(c.meriç)

    not.büyük doğu: necip fazılın dergisi
    yön:markssit hareket ve sol darbelerin yetiştiricisi dergi....

  • Fildişi Kule
    Fildişi Kule

    nasıl yanacak?

  • Fildişi Kule
    Fildişi Kule

    'Onlar sürü yavrum. Zincirlerinden başka kaybedecek neleri var? Karanlıktan geldiler, karanlığa gidiyorlar. Ummandaki dalgalar gibi sayısız. Tarihi yok bu sürünün. Macerası yok. Yıldızlara tırmanan merdivenden habersiz. Yürüyen, esneyen, tepinen ve öğrendiği şeyleri tekrarlayan uzviyet. Kafanın vecdinden habersiz. Bu sarhoş karnaval alayını yıldızlar, yüzbinlerce yıldız, kayıtsız bakışlarıyla seyrediyor.'

  • Fildişi Kule
    Fildişi Kule

    ve mukaddesi olmayan nesle aşina fırtına..

  • Fildişi Kule
    Fildişi Kule

    ve
    'yıldızları söndürmüş fırtına..'

  • Fildişi Kule
    Fildişi Kule

    'kendi semasında tek yıldız..'

  • Abdulkadir Kahraman
    Abdulkadir Kahraman

    Karanlıkta kavga olmaz. ideolojiler, uçurumları aydınlatan hırsız fenerleri. İstemesek de onlara muhtacız. Kaosu kosmos yapan insan zekâsı, tecrübelerini ideolojilerde sergilemiş. İdeolojiye düşmanlık, tek izm'e teslimiyettir. opskürantizme ideolojiler siyaset dünyasının haritaları. Haritasız denize açılınır mı? Ama harita tehlikeli bir yolculukta tek klavuz olamaz, pusulaya da ihtiyaç var. Pusula: Şuur. Tarih şuuru, milliyet şuuru, kişilik şuuru. İdeolojilerin peşine takılanlar pusulasızdırlar. Gemi ya kayalara çarptı ya batağa saplandı. İdeolojilerin ışığına göz yumanları sloganlar yönetir. Karanlık kinlerin birbirine saldırttığı çılgın sürülerin savaş çığlıdır, slogan. İlkelin, budalanın, papağanın ideolojisidir. (Bu Ülke, s.93)

  • İlker
    İlker

    Cemil Meriç kesinlikle büyük bir adam yığınların insanı değil.insanların üstünde onları izleyen fikirleriyle onlara yol gösteren, sürekli insanlara birşeyler öğretme kaygısı güden yanlız bir insan...Yanlızdır...Çünkü aydınlar, büyük insanlar toplumda yalnız olmaya mahkumdur.Onlar önderdirler.
    Batının kokuşmuşluğunu Atilla İlhan'dan daha iyi anlatabilen (en azaından ben oyle düşünüyorum) bir insan...
    Yaşamış olduğu çelişkilerden sıyrılıp kurtulması, barıka-i hakikatı bulması ona bir kaç gömlek üstünlük kazandırdı.Yani doğu medeniyetini tanıması onun düşünce dünyasını ihya etti diyebilirim...
    Sonuç olarak dünya klasiklerine gösterilen ilginin aynısını bir Gazaliye, İbni halduna, ve özümüz olan ilim adamlarına gösterirsek aradaki farkı bizde görebiliriz.okuyan adam akıllı adam kitabı okurken adil eleştirmelidir.Eleştiri hakkında da çok söylenecek şyler var ilk kez burda yazıyorum...Sizinle paylaşacak çok şeylerim var zamanla yazışırız.Herkese selamlar alaha sımarladık arkadaşlar...Cemil meriçli günler dilerim...