İnsanların siyatinden ziyade insanlığını görmeleri ve saygı duymaları gerek ender insanlardan birisi... Ve hala bu büyük insanı anlamayan ve kırıcı aşağılayıcı yorumlar yapan insanların birgün utanıcakları gerçek değer. Allah tan rahmet diliyorum...
Meclise girmiş bir bayan milletvekiline kıyafetinden dolayı 'Bu kadına haddini bildirin' dediği günü hatırlıyorum. Tabi rahşan affı ile suçluları sokaga salıp onların işsizlikten tekrar suç işlemesine sebep olmasını unutamıyorum.
Sayın Bülent Ecevit, yaşarken akgünlerin umudu, hakça düzenin sevdalısı, emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı savaşım veren Karaoğlan’dı. Ölümünden sonra iyilerle kötüleri ayırteden bir turnusol kağıdı da oldu. Namuslu insanlar ve diğerleri O’nun adını andıkça kendilerini belli ediyorlar. Sayın Ecevit, Türk insanının imrendiği özellikleri taşıyan bir devlet adamıydı. Dürüstlük, alçak gönüllülük, onur, zulme karşı direnme, özgürlük, adalet, eşitlik, kardeşlik ve benzeri kavramlar Ecevit'le bütünleşmişti. Sayın Ecevit, çıkarsız bilinç penceresinden bakanlar için, kimi zaman Atatürk, Pir Sultan Abdal, Yunus Emre, Hacı Bektaş, Mevlana, Karacaoğlan gibi görünüyor. O'nun konuşmalarını dinleyen, yazdıklarını okuyan insanlar, bir süre sonra Sayın Ecevit'le özdeşleşmeye başladıklarını duyumsuyorlar ve her namuslu insanla birlikte Bülent Ecevit yaşamaya devam ediyor.
Bi dergide karikatürü çıkmıstı..Vefatından sonra:(Meleğe iç bir ayrıcalık istemiyorum diyordu çok hoşuma gitmişti.İşte o böyle eşitlikçi bir insan.Allah rahmet eylesin..
' Zamanında söyledim ben ona olmaz dedim....Dinlemedi beni! Sen karışma dedi...Hemen çıkıştım; sen lise mezunusun ben iktisat doçentiyim(!) Ekonomi,ekonomi kurallarıyla yürür, polisiyeyle ekonomi yürümez' ne kadar yalan ne kadar dogru bilemem.....bunu söyleyeni de sewerım, ecevit'i de... 'Neye gerçekten bağlanırsan,o koparlmaz senden' _Ecevit çevirilerinden... 'tabi ki senden doğruyu söyleyecekti yazdığın şiir'_ İnsan şiirinden........
Müslümanlara haddini bildirmek gibi özelliği var.Allahın Şu ayetini çiğnemişti:Allahın indirdiği ile hükmetmeyen kafirlerin ta kendisidir.:Allah Kadınlarımıza başlarını örtmesini emrederken o Yok o sizin Allahınızın emirleri.Buda bizim emirlerimiz.Başını bizim mekanlarda açacaksınız.Modernlik budur gibi bi savunması vardı.Merak ediyorum Onun uyguladığı yaşayış tarzını onun uyduğu yasalar Ahirettede geçerli olacakmı.Ordada zebanilere haddinizi bilin falan diyebilecekmi veya neyapıyor acaba.Allahın bahsettiği kaynar sulardan içiyodur heralde artık.Allahın bahsettiği Beyinleri fokur fokur kaynatan cehennemdedir artık
'...Allah,o kütüphanenin esrarengiz bir biçimde devrilip altında kalması yoluyla canlı yayında da canını alabilirdi...Fakat aylarca çıkmamış bir canı,bağlılarına,'çıksa da kurtulsa' dedirtecek kadar arada bir yerde asılı vaziyette bıraktı...
Bu hali Müslüman halkımız da iyi bilir ki,Müslümanlarca ancak büyük bir azap ve feci bir gazabın alametleri olarak addedilir...Ve bu noktada malumu izaha hacet yoktur...'
vatansever adamdı..dış politikada başarılıydı..özellikle kıbrıs harekatı.. Amerika Türkiye'yi tehtit etti..Ama biz genede harekatı yaptık..ama artık çok yaşlanmıştı..prostat'ı vardı..altına kaçırıyordu.. Ama Ahmet Necdet Sezer anayasa kitapçığını nasıl fırlattı Ecevit'e..
Ecevit öldü. Ardından dökülen gözyaşlarına bakınca burjuvazinin başı sağ olsun demeden edemiyor insan. Medya kalemlerinden sağlı sollu politikacısına, bürokratından devlet adamına kadar düzenin neredeyse tüm önde gelen temsilcileri Ecevit’i yere göğe sığdıramadılar. Dürüsttü, ilkeliydi, demokrasi savaşçısıydı, kahramandı, nazikti, mütevazıydı, çalıp çırpmamıştı, entelektüeldi, şairdi, duygu adamıydı… Doğrusu Ecevit’in Türkiye’deki burjuva düzenin bekası için geçmişte gördüğü hizmetler düşünüldüğünde, burjuvazi onun için ne denli methiyeler düzse ve onu halkın gözünde parlatmaya çalışsa yeridir.
Ama Ecevit’in burjuvazi için elbette ki övgü konusu olacak hizmeti, onu tarihe işçi sınıfının, devrimcilerin ve ezilen Kürt halkının kararlı ve sinsi bir düşmanı olarak geçirecektir. Ecevit’in işçi sınıfı için tarihsel ve siyasal anlamı budur. O işçi sınıfının özellikle 70’li yıllardaki devrimci yükselişini yolundan saptırma misyonunun önde gelen bir görevlisi, devrimcilerin kanını döken birçok katliamın ya bizzat hamisi ya da göz yumucusu ve Kürt halkına karşı yürütülen haksız savaşın da kararlı bir destekçisi ve sürdürücüsü olmuştur.
Yakın siyasal tarihe ilişkin burjuva değerlendirmelerde Türkiye’yi “komünizmden” kurtarmanın “onuru” çoğu zaman Demirel’e ya da MHP’ye verilir. Oysa böyle bir “onur” varsa bunu asıl hak eden politik lider Ecevit olmalıdır. Ecevit uzak görüşlülüğüyle zamanında burjuvazi için bu işi görürken, kendi kısa vadeli çıkarlarının perspektifinden bakıp onu anlamazlıktan gelen ve onu hedef almış olan sermaye sahiplerinin şimdi övgü korosuna katılması aslında bu gerçeğin de itiraf edilmesidir....(marksist.com)
bülent ecevit ölmüştür.adamn yaşayış şekli belliydi,laikciydi yani.keşke cenaze törenide yaşayşına uygun bir şekilde yapılsaydı.ne bilim,cenaze namazı yerine 10.yıl marşı okunsaydı,çünkü dirilipte görseydi kendisinin cenaze namazının kılındığını,kızardı,pardon höykürürdü.herkesin haddini bildirirdi.şimdide öbür tarafta had bildiriyodur.
adamın namazını kılıp dua edeceklerine laiklikten dem vuruyorlar bunada yuh denir ancak. cenazedeki türkiye laiktir laik kalacak sloganına uygun bir sloganda ben yapayım(ecevit ölmüştür ölü kalacak) nasıl beğendinizmi laiklik istismarcıları.. sağlığında rahat ettirmediniz yahu bırakın şu adamıda bari mezarında rahat etsin........
Şiir, güzel söz söyleme sanatının zirvesidir. Hemen herkes belli bir yaşta şiir yazmaya merak salar. Bir şeyler karalar, eğer kabiliyeti varsa her geçen gün kendini geliştirir. Fakat şairliği sırf yetenek olarak görüp emeği göz ardı etmemek gerekir. Şiir zor bir duygu işçiliğidir. Sabır ve tahammül ister. Bir çırpıda karaladıklarımız, zamanın gölgesinde solmaya mahkûmdur. Onlar çağın sesi olmaktan da uzaktırlar.
Eskiden Osmanlı padişahlarının çoğu şiir yazardı. Divan edebiyatımızda nice şair padişah mevcuttur. Yazdıkları da seçme şairlerinkilere taş çıkartacak cinstendir. Padişahların sanat ve edebiyatla iç içe olması o zamanlar adeta bir geleneğe dönüşmüştü. Osmanlı'dan sonra bu geleneğin izi sürülemedi. Bazı istisnalar dışında, devletin üst kademelerindeki idareciler politikanın açmazına saplanıp kaldılar. Devletin en üst makamında bulunmuş kişilerden birisi olan merhum Bülent Ecevit, Cumhuriyet döneminin istisnai duygu işçilerinden biriydi. Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz bu şair başbakanın şiirlerini ve ilham kaynaklarını irdelemek istiyorum.
Bülent Ecevit yoğun siyasi hayatın içerisinde şiire de zaman ayırabilmiş müstesna bir insandı. O sadece şiir yazmamış, aynı zamanda şiir çevirileri de yapmıştır. Fakat O, şairliği ciddi bir uğraş olarak değil, boş zamanlarını dolduran bir merak olarak görmüş ve vakit buldukça bu alanda kalem oynatmıştır. Lakin şiir sahasında şahsi bir üslup edinebilmiş değildir. Yani bir Yahya Kemal, bir Necip Fazıl gibi üslubu oturmuş bir şiir emekçisi değildir.
Bazı şairlerin şiirlerini görünce şairin ismini tahmin edebilirsiniz. Ecevit şiir konusunda bu derece derinleşebilmiş bir şair değildir. Elinden geldiğince güzel dizeler yakalamaya çalışmıştır. Ecevit şairliği ve şiirleri konusunda şöyle diyor: 'Benim için şiir yazmak, özellikle siyasete girdiğimden beri bir iletişim aracı, bir düşünce açıklama yolu değil, bir düşünme yöntemidir. Yapabildiğim kadar toplumsal görevimi siyasal eylem yoluyla yapıyorum, siyasal açıklamalarımla yapıyorum. Şiir benim özel eylemim...'
Şiiri özel eylem olarak gören ve vakit buldukça bu sahada eser vermeye çalışan bir insan olan Ecevit'i şair saymayanlar az değildir. Bu öznel bir bakış açısıdır. Bence Ecevit şair diye geçinen pek çok kişiden daha iyi bir şairdir. En azından şiir alanında haddini bilen bir insandır. Bazı kişiler sıradan karalamaları şiir diye adlandırıp üstüne üstlük bir de kırık dökük duygu parçacıklarının hararetle savunmasını yapıyorlar. Yani kendi konumlarını kendileri tayin ediyorlar. Okuyucunun kanaatlerine saygı duymuyorlar.
Ecevit'in şairliğini sorgulayan ve 'Ecevit neden şair değildir? ' adlı yazısıyla bunu kamuoyuyla paylaşan Mustafa Şerif Onaran, Ecevit'in şairliğini siyasi nedenlerle reddediyor. Ona göre Ecevit'in şair olmayışının gerekçesi şunlarmış: 'Sivas'taki Madımak Oteli yangınına duyarsız kaldığı, devlet otoritesi adına hapishanelere düzenlenen operasyonları savunduğu, şairlerin ilgili olmadığı koltukla çok ilgili olduğu, iktidar olduğu zamanlarda TRT'ye bile söz geçiremediği için muktedir olamadığı ve 'çekinser' kelimesinin uydurma olduğunu söyleyenlerden özür dilemeyip sorunlardan kaçtığı ve yalnızca muhaliflerinin aczi sayesinde hayatta kaldığı için… Bu çok yanlı ve şiirin ruhundan uzak bir değerlendirmedir.
Siyaseti ve siyasetçileri samimi bulmadığım için politikacı Ecevit'e hep mesafeli durdum, fakat şiire ve sanata gönül verdiğim için şair Ecevit'i sevdim. Sevgi, hoşgörü ve vefa duygularını yazdıklarında işleyen Ecevit'i benimsedim, kendime yakın buldum. Bilindiği gibi Türk siyasi hayatının son 50 yılına damgasını vuran eski başbakan Bülent Ecevit, 172 gündür sürdürdüğü yaşam mücadelesini 5 Kasım 2006 günü saat 22.40'ta dolaşım ve solunum yetmezliği sonucu kaybetti. Ondan geriye siyasi bir geçmişle beraber şiirleri kaldı. Sözlerimi Ecevit'in kendini anlattığı 'Özgeçmiş' adlı şiirindeki şu dizelerle sonlandırmak istiyorum:
'bir boşluktan boşluğa / bir cam bardağa dolmuşum cam bardakta su olmuş / sudan içmiş can olmuşum görünmezden cana / bir kumaş örülmüş kumaşa bürünmüş / beden olmuşum bir varmış bir yokmuş / iki boşluk arası bir rüyalık alemde / sen ben olmuşum'
Demokrasi özgür iradenin vazgeçilmez aracıdır. Bu yönetim mekanizmasında halkın dediği olur. İdare edenler halkın mantık süzgecinden geçer. Bu geçiş belli bir süreliğinedir. Halk yetkilerini sonsuza dek emanet etmez, şayet böyle olsaydı bunun adı saltanattan başka bir şey olmazdı. Onun içindir ki Cumhuriyet tarihinde zaman zaman kesintiye uğrasa da cumhuriyet ve demokrasi idaresi hâkim kılınmıştır. Halk kendi iradesini tabandan tavana taşımıştır. Kendisinin eli, kolu, gözü, kulağı ve iradesi olacak kişileri meclise göndererek demokrasi çarkını işletmiştir. Bu çarktan geçenlerden birisi de halkın sevdiği bir sima olan Bülent Ecevit’tir. O değişik zamanlarda halktan yetki istemiş, halk da ona belli süreler için yetki vermiştir. Fakat bu süre sanıldığı kadar çok uzun olmamıştır. Üstelik kesintili olmuştur.
Bülent Ecevit, 1974–2002 arasında değişik aralıklarla toplam 6 yıl, 2 ay, 23 gün başbakanlık yaparak Türkiye Cumhuriyeti’ni idare etti. Bu belki abartılacak düzeyde çok zaman değildir. Lakin verimli kullanılmış bir zaman dilimidir. Üstelik birkaç dönemde kullanılmış bir süredir. Bu yüzden bu mahdut süre içerisinde büyük izler bırakılmıştır. Tarihçi Yılmaz Öztuna’nın belirttiğine göre onun bu büyük makamdaki vazifesi 1324’ten günümüze kadar gelen bütün sadrazam(başbakanlar) içinde müddet bakımından 33. sıradadır. Yani ondan daha uzun süre bu görevde bulunan onlarca insan vardır. Ama bunların çoğunun adı sanı unutulmuştur. Fakat Ecevit’i bu millet öyle kolay kolay unutmayacaktır. Yaklaşımıyla ve örnek kişiliğiyle yeni nesillere numune olacaktır. Öztuna diğer istatistikleri de şöyle veriyor:
“Ecevit’in hocası ve selefi İsmet İnönü ise başbakanlık müddeti bakımından 1324–2006 arasındaki bütün başbakanlar arasında üçüncüdür. 12 sene cumhurbaşkanlığını eklersek 28 yıl, 6 ay, 8 gün iktidarda kalmış oluyor. Bu kadar uzun bir iktidar, çok politikacımızı büyülemiştir. Ancak devr-i demokraside bu müddetler, tarihe karıştı.
Süleyman Demirel 10 yıl, 5 ay, 11 gün başbakanlıkla, on beşinci sıradadır. 7 sene cumhurbaşkanlığı eklenirse 17 yıl, 5 ay, 11 günle, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde İnönü’den sonra ikinci sıraya oturuyor. Büyük Atatürk, 16 yıl, 9 ay, 10 günle müddet bakımından üçüncü geliyor. Sonraki müddetler şöyledir:
1 yıl, 2 ay, 24 gün başbakan+10 yıl, 6 gün cumhurbaşkanı toplam 11 yıl, 3 ay Celâl Bayar; 10 yıl, 6 gün Adnan Menderes (başbakanlık müddeti bakımından 17. sıra): 5 yıl, 10 ay, 19 gün başbakan+3 yıl, 5 ay, 8 gün Cumhurbaşkanı=9 yıl, 3 ay, 27 gün Turgut Özal; 9 yıl, 1 ay, 27 gün devlet ve cumhurbaşkanı olarak Kenan Evren; 7 yıllık cumhurbaşkanlıkları ile Cevdet Sunay, Fahri Korutürk, Necdet Sezer sonraki üç sırayı alıyorlar. Bunları 5 yıl, 10 ay, 2 günle Cemal Gürsel izliyor. Bundan sonra sıraya Recep Tayyip Erdoğan girmek üzeredir. Zira yukarıda anılan isimlerden sonraki en uzun başbakanlık müddeti ancak 4 yıl, 1 ay, 5 günle Şükrü Saraçoğlu’nunkidir. Müteakiben 3 yıl, 2 ay, 22 günle Bülent Ulusu geliyor.
Bu istatistikler gösteriyor ki Ecevit bazı başbakan ve cumhurbaşkanlarından daha az görevde kalmışsa da onlardan çok daha fazla vazifeler yapmış ve halkın belleğinde iz bırakmıştır. Bu da gösteriyor ki mühim olan, zamanın uzunluğu değil, içinin nasıl doldurulduğudur. Ecevit altı yılda on yıllık icraatlar yapabilmiş ender simalardan birisidir.
Fakat şahsen Ecevit’in eğitim politikalarını tasvip eden birisi değilim. Onun eğitime bakışını yadırgayan ve sağlıklı bulmayan bir insanım… O, eğitimde iz bırakacak yatırım ve icraatlar yap(a) madı. Örnek gösterilecek plan ve projeleri olmadı. Kabak bile beş altı ayda yetişmesine rağmen onun döneminde üç dört ayda öğretmenler yetişti.
Onun döneminde Milli Eğitim Bakanlığı yapan isimler Mustafa Üstündağ, Metin Bostancıoğlu, Hikmet Uluğbay ve Necdet Tekin’di. Bu isimler eğitim kökenli kişiler değildi. Onun için görevlerinde pasif kaldılar, verimli olamadılar. Fakat çarklar sağlıksız olsa da yine bir şekilde işledi. Lakin eğitim politikalarında yenileşme ve modernleşme gerçekleştirilemedi. Eski düzen doğrultusunda gidildi. İz bırakacak icraatlar gerçekleştirilemedi. Bu da kanaatimce merhum Ecevit’in göremediği veya görmek istemediği handikapların başında gelmektedir.
Türkiye'nin yakın tarihinde çok önemli bir yere sahip olan Bülent Ecevit'i 5 Kasım 2006 Pazar günü kaybettik. Tedavi gördüğü Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesi'nde 5 Kasım Pazar akşamı saat 22.40'ta dolaşım ve solunum yetmezliği sonucu vefat eden eski Başbakan Bülent Ecevit, 11 Kasım 2006 Cumartesi günü Ankara'da toprağa verildi.
O, Türkiye'nin sembol isimlerinden biriydi. Türk siyaset hayatının son 40 yılına günah ve sevaplarıyla damgasını vuran Ecevit'i bu ülke hiç unutmayacak. Dünya görüşüne katılmayanlar da onun dürüst, sade, temiz ve ilkeli bir devlet adamı olduğu gerçeğini dile getiriyor. Eğer öyle olmasaydı varlıklı bir insan olurdu; böyle sade bir hayatı tercih etmezdi. Ömrü boyunca vatanı için çalışan Ecevit hiçbir zaman şahsi çıkarlarını ön plana çıkarmamıştır. Daima işçi dostu olmuş ve onları himaye etmiştir. Halkçı bir siyaset çizgisi takip etmiştir. Devlet yönetimine halkçı zihniyeti hâkim kılmıştır.
Halkçı, işçi dostu, demokrat gibi sıfatlarla nitelendirilen Bülent Ecevit'i ötelere uğurlasak da uzun süre adından bahsedilecek gibi görünüyor. Zira onun gibi karizmatik liderler dünyaya pek az geliyor. 'Sıla derdine düşünce anlarsın / Yunanlıyla kardeş olduğunu / Bir Rum şarkısı duyunca gör, / gurbet elde İstanbul çocuğunu…' diyecek kadar insan sevgisiyle dolu bir insandı O…Nam-ı diğer Kıbrıs Fatihi'ydı Ecevit… Fakat her şeyi sevgi penceresinden temaşa ettiği için Yunanlıya bile kardeş gözüyle bakabiliyordu.
Bir zamanlar dağa taşa 'Halkçı Ecevit, Karaoğlan' sloganları yazılıyordu. Geniş kitleler onu bir kurtarıcı olarak görüyordu. Zira milletimiz batmakta ve battıkça kurtarıcı arayıp bulmakta mahirdi. Her şeye rağmen o yakın tarihe damgasını vurmuştu. Çok nazik bir insandı. Hiçbir zaman kibarlığı elden bırakmazdı. Vatansever olduğu konusunda herkes hemfikirdi. Türk demokrasisinin gelişmesine mühim katkıları olmuştur. Çok büyük siyasi tecrübesi vardı. Hayatı boyunca işçilerin hak ve özgürlükleri için çaba göstermişti. Sendikal hareketlerin uygun zemin bulması için gayret etmişti. Gazeteci ve şair kimliğinin yanında aydın bir insandı O…Çok okuyan ve yenilikleri takip eden bir kişiydi. Türkiye'nin son elli yılının en önemli siyasi liderlerinden biriydi. Çok büyük izler bıraktı geride.
Ecevit, eşler arası sadakatin en güzel örneğini kendi hayatında göstermişti. Rahşan ve Bülent Ecevit'in Robert Kolej'de başlayan aşkları, Dolmabahçe merdiveninde yapılan evlilik teklifiyle bir ömürlük birlikteliğe dönüşmüştü. Bu sevgi Ecevit'in son nefesine kadar devam etti. 52 yıllık siyasi yaşamı boyunca altı kez hükümet kuran ve başbakan olan Ecevit, 3 Kasım seçimlerinden sonra aktif siyaseti bırakmıştı. Yaşamını DSP'nin 'onursal genel başkanı' olarak sürdürmekteydi. Son seçim onun belini bükmüş, umudunu kırmış, moralini sıfırlamıştı.
O ilklerin adamıydı aynı zamanda… Ecevit, Kıbrıs Barış Harekâtı, Türkiye'nin AB adaylığı, Öcalan'ın yakalanması gibi birçok önemli olayda başbakandı. AB aile fotoğrafına giren ilk Türk başbakanıydı. İsmet İnönü'nün 'CHP ortanın solundadır' açıklamasına en büyük destek verenlerden biri o zamanki Genel Sekreter Bülent Ecevit'ti. Daha sonra İnönü'nün rakibi olarak bayrağı teslim aldı. Bu da o zaman için büyük bir cesaret ve sürprizdi.
Ecevit paraya pula, mala mülke kıymet vermezdi. Onun hiçbir zaman yolsuzluklarla başı derde girmedi. Saklayacağı, kaynağını açıklayamayacağı mal varlığı yoktu. Or-an sitesindeki evini bile taksitle almıştı. Onun için halk onu dürüst buldu, sevdi ve benimsedi. Mütevazı bir hayat sürdü. Adı skandallarla anılmadı. Partisi 1999'da yüzde 22 ile birinci oldu. O zamanki üçlü koalisyonda başbakanlık yaptı. Bu onun son başbakanlığıydı. Zira 3 Kasım 2002 seçimlerinde oy oranı yüzde 1,2 gibi aşağı rakamlara düştü. Hastalığı ve yaşlılığı nedeniyle hareket kabiliyeti yavaşladığı için görevi başkalarına devretti.
İnsanın öldükten sonra iyi vasıflarla anılmasından daha güzel ne olabilir ki! ... Ecevit insanların gözünde masum ve alnı ak bir şahsiyetti. Manevi tarafı eksik olabilir, fakat insani yönü hoşgörü ve sevgiyle bezenmişti. Onu bu millet kolay kolay unutmayacak.
Malum, ölümlü bir dünyada yaşıyoruz… Rabbimizin bildirdiği üzere 'Her nefis ölümü tadacaktır'(Âl-i İmran 185) Hangi ırktan, hangi, renkten, hangi dinden olursanız olun emanet olarak verilen canı sahibine teslim edeceğiz. Malımız, mülkümüz, evlatlarımız, makam ve mevkimiz bize hiçbir fayda sağlamayacaktır. Sadece dünyada kazandığımız sevaplar yoldaşımız olacaktır. Günahlar ve sevaplar öbür âlemdeki yerimizi tayin edecektir.
Yaşlı dünyamız nice renkli, silik, zengin, fakir, uzun, kısa, zayıf, şişman, merhametli, gaddar, imanlı, inkârcı simaları üzerinde taşıdı. Fakat hepsi de vaktini tamamlayınca göçüp gitti. Bazıları lanetle anıldı, bazıları hoş bir seda bıraktı geride. Kimisi ahiretini kör bir kuyuya, kimisi de gül bahçesine çevirdi bu dünyada… Herkes ama herkes cenneti de cehennemi de buradan götürdü aslında… Hiçbir iyilik mükâfatsız, hiçbir kötülük cezasız kalmadı. Ne kadar uğraştıysa da güneşi söndüremedi cılız nefesler…
Son zamanlarda meşhur bir sima daha ebedi âleme göç eyledi. Türkiye'nin yakın tarihine şekil vermiş, tanıklık etmiş bir siyasetçi olan Bülent Ecevit'ten bahsediyorum. Altı aya yakın bir zamandan beri bitkisel hayat yaşayan Ecevit sonunda her fani gibi son nefesini vererek bu dünyayı geride bıraktı. O artık ölüler kervanının bir yolcusudur. Uzun ve meşakkatli bir yola revan olmuştur. Dönülmez akşamın ufkuna belirmiştir silueti… Allah amelince rahmet eylesin demekten başka bir şey düşmüyor bizlere.
Bizim Türk- İslam kültüründe ölünün arkasından kötü söylenmez. En azından kişi defnedilene kadar onun iyilikleri anlatılır. İyilikleri yoksa sükût edilir. Çünkü ölünün yakınları zaten yeterince üzgündür, yıkılmışlardır. Ölü hakkında kötü konuşup onları yaralamak yakışıksız olur. Fakat bunda da ölçüye riayet etmek gerekir. Önceki söz ve tavırlardan yüz seksen derece dönüp kendini inkâr etmemek lâzımdır.
Son zamanlarda Ecevit üzerine söylenenleri duyunca insanların ne kadar samimiyetsiz olduklarını görerek üzülüyorum.Hayatta iken, Ecevit'e demediklerini bırakmayan ve araları kanlı-bıçaklı olan adamlara bakıyorum da, şimdi Ecevit'i yere göğe sığdıramıyorlar! ..Baykal'ın, Demirel'in, Kenan Evren'in Ecevit'i yüceltici samimiyetten uzak sözlerini duyunca insanların ne kadar samimiyetsiz ve tutarsız olduğunu düşünüp üzülüyorum. Sanki Ecevit'e sağlığında verip veriştirenler, onu yerin dibine sokanlar, onu mahkeme koridorlarında, hapishanelerde süründürenler onlar değildi. Onun en büyük rakiplerinden biri olan ve yıldızları hiç barışmaya Baykal onun için şunları söylüyor:
'Siyaseti ilkeli götürmeyi esas alan bir liderdi! .. Hepimizin öğretmeniydi! .. Ecevit, bir tarihî dönemin temsilcisiydi! .. Siyasî yaşamını; ülkenin bağımsızlığı, dürüstlüğü ve onuru üzerine kurmuş bir liderdi... Siyaseti, kapalı kapılar ardında yapmayı reddeden bir insandı! '
Oysa sağken neler neler söylemişti siyasetin bu yaşlı kurduna… Ona nice suçlamalarda bulunmuştu. Bunları burada dile getirmenin gereği yok şimdi… Herkes biliyor zaten…Çünkü üzerinden fazla zaman geçmedi.
Ecevit son nefesini verdiğinde Cumhurbaşkanı Sezer onunla ilgili şu açıklamayı yaptı: 'Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit'in yaşamını yitirmesinden büyük üzüntü duydum. Siyasi tarihimizin simge kişiliklerinden Bülent Ecevit, yaşamı boyunca üstlendiği görevlerde etik değerleri ön planda tutarak, benimsediği istikrarlı çizgisi, demokratik duruşu, nezaketi ve aydın kimliği ile örnek olmuştur. Ecevit, devlet kademelerindeki Başbakanlık ve diğer görevlerinde laik Cumhuriyet'in korunması, Atatürk ilkelerinin özümsenmesi, Türkiye'nin her alanda gelişmesine ve çağdaşlaşmasına önemli katkılarda bulunmuştur.'
Oysa Sezer'in kendisinin Cumhurbaşkanı olmasında Ecevit'in çok büyük katkısı olmasına rağmen onunla yıldızı hiç barışmamıştı. Hatta aralarındaki bir tartışmayı Ecevit Cumhuriyet tarihinin en büyük siyasi krizi olarak nitelendirmiş, bu beyanat ekonominin bozulmasına yol açmıştı. Fakat taziye güzel cümlelerden kurulu…
Demirel ile Ecevit'in rekabetleri de meşhurdu. Demirel bir oy fazla almak için Ecevit'e demediğini bırakmazdı. Onun çirkin sözlerle tavsif ederdi. Fakat O da Ecevit'in ölümünden sonra ağız değiştirerek şunları söylüyor:
'Milletimiz değerli bir evladını kaybetmiştir. Devlet ve siyaset hayatında yarım asrı aşan hizmetlerde bulunmuş değerli devlet adamı Ecevit'e Allah'tan rahmet diliyorum.' Asıl ilginç taziyeyi eski Cumhurbaşkanlarından Kenan Evren yapıyor. O taziyesinde geçmişte yaptıklarından utanarak, adeta günah çıkarıyordu:
'12 Eylül döneminde biliyorsunuz, o zamanın parti başkanlarıdır diye onları göndermiştik. O ayrı bir şey. Ben ona kırgın veya kızgın olduğum için bunu yapmadım. Ayrı gayrı yapamazdım. Onun için onu Eceabat'taki yere birlikte göndermiştik. Sevinerek yapmadım. Silahlı Kuvvetlerin aldığı bir karardı. Ama 12 Eylül'den sonraki dönemde siyasi çalışmalara bir süre ara verilmesini istedik. Öyle karar çıkardık. Ona rağmen 12 Eylül yönetimiyle mücadele etmek istedi. Bir mecmua çıkartmak istedi. Dış ülkelerden basın mensuplarına beyanat verdi. O zaman bunlar suç oluyordu. Sıkıyönetim mahkemesi iki ay mahkûmiyet verdi. Ben buna da çok üzülmüştüm. Ama yapacak bir şeyim yoktu.'
İnsanlar böyledir işte… Küçük menfaatler için büyük ve tutarsız sözler söylerler. Bir sözleri ötekini tutmaz. Musalla başında bile yalan yanlış konuşmaktan sakınıp sıkılmazlar. Siyaset insanları ne kadar değiştiriyor, kendi olmaktan çıkarıyor. Yazık, çok yazık! ...Ecevit'e Allah'tan amelince rahmet ve mağfiret diliyorum. Türkiye'nin başı sağ olsun.
birilerinin gazına gelip meclise türbanı ile giren dönemin kadın milletvekili merve kavakçı'yı kasdederek,
'bu hanıma haddini bildiriniz! ..burası devlete kafa tutulacak yer değildir! ' sözleri ile meclise irticanın girmesini engelleyen çok değerli bir siyasetçi..
aktif siyasi döneminde ufak tefek hatalar yapmış olsa bile, dürüst, ilkeli, hayatını ülkemiz için fedâ etmiş adam gibi adam...
Karaoğlan seni unutmadık unutmayacağız.... Bütün dünyayı karşına alarak Kıbrıslı Türklerin onurunu korudun... Devletin kasasından bir kuruş para almadın aç kaldın ama onurunu kaybetmedin... Her zaman dürüstlüğünle Atatürkçülüğünle laikliğinle hepimiize örnek oldun... Meclise türbanı sokturtmadın Karaoğlan... Kıbrıs fatihi seni unutmadık unutmayacaz mekanın cennet olsun...
Bülent Ecevit dürüst,onurlu.saygılı bir insandı.Nezaketi ve dürüstlüğü; ona karşı olan siyasiler tarafından bile kabuledilmiştir.Bülent Ecevit müslüman bir insandı.Ama bunu asla siyasi bir amaç için kullanmadı.Sömürmedi.İsmet İnönü içinde dinsiz derler o insanlar ki kul hakkını yiyiyorlar.İsmet İnönü'nün beş vakit namaz kıldığını bile bilmezler.Merak ediyorum İsmet İnönü'nün,Bülent Ecevit'in dinini sorgulayanlar kendilerini Allah mı zannediyorlar.Günahı da Sevabıda Allah sorgular.Bir gerçek var.Allah tüm günahları affeder ama kul hakkını yiyene af yok.Ayeti kerime dir.Bana kul hakkıyla gelme.Küfüre sapma,Dedikodu yapma.Kuran'ın Türkçe mealini okumuşsanız bunlarıda bilmeniz gerekir.Haram yediğini görmediniz ama haram yedi dediniz.Peki bunun günahını siz nasıl ödeyeceksiniz.
Yine de Allah rahmet etsin.
Rahşan'dan dolayı, kusuruna bakılmaz.....
İnsanların siyatinden ziyade insanlığını görmeleri ve saygı duymaları gerek ender insanlardan birisi... Ve hala bu büyük insanı anlamayan ve kırıcı aşağılayıcı yorumlar yapan insanların birgün utanıcakları gerçek değer. Allah tan rahmet diliyorum...
Meclise girmiş bir bayan milletvekiline kıyafetinden dolayı 'Bu kadına haddini bildirin' dediği günü hatırlıyorum.
Tabi rahşan affı ile suçluları sokaga salıp onların işsizlikten tekrar suç işlemesine sebep olmasını unutamıyorum.
ruhu şad olsun....
atatürk inkilapları için gardropp devrimi demiş,
ne güzel söylemiş...
DEMİR BAŞ
Küçücük bir çocuktum
Sebebini bilmeden
Sokağa çıkamadık
İhtilal oldu sandık
Sonra biraz büyüdük
Alfabeyi bitirdik
Azı dişim çıkmıştı
Sünnet bile olmuştum
Süleyman hep başbakan
Başbakan hep Süleyman
Kennedy öldürülmüş
Migros açılmamıştı
Beatles ortada yokken
Ekonomi bomboktu
Zeki Müren ortada
Bülent Ersoy erkekti
Vietnam savaşını
Kendisiyle başlattı
Süleyman hep başbakan
Başbakan hep Süleyman
Sonra aya gidildi
Evelallah dönüldü
Suya yazı yazıldı
İçimiz rahatladı
Mao henüz ölmemiş
Ortaokul bitmemiş
Yahya işe başlarken
Bankalar hep bomboştu
Süleyman hep başbakan
Başbakan hep Süleyman
Bilgisayar bulunmuş
Deniz Gezmiş asılmış
Papa yine değişmiş
Mandela hapisteydi
Çevre kirlenmemişti
İbo evlenmemişti
Ajda boşanırken
Dolar yine çıkmıştı
Süleyman hep başbakan
Başbakan hep Süleyman
Kırat attan inerek
Kemerini sıkmıştı
Halk üstüne binince
Başımıza çökmüştü
Hak hukuk düzen vardı
Çüş demesi çok zordu
Ortaokul biterken
Yine ihtilal oldu
Süleyman hep başbakan
Başbakan hep Süleyman
Kenan sopalısıydı
Turgut boyalısıydı
Pek anlamazdı ama
Mesut hopalısıydı
Naim kaldırıyordu
Zalim bastırıyordu
Dün dündür bugün bugün
(diye) Gafil avlanıyordu
Süleyman hep başbakan
Başbakan hep Süleyman
Paşa resim yapardı
Sabancı'ya satardı
Netekim ben demezsek
Anasını satardı
Tonton dayanamadı
Hepimizi batırdı
Efelerin efesi
Muz ağacına tutundu
Ecevit hep umuttu
Erdal bizi uyuttu
Yaş günü pastamızı
Vestiyerde unuttu
Süleyman hep başbakan
Başbakan hep Süleyman
Arabamız evimiz
İki anahtarımız
Nasıl da inanmıştık
Verir diye babamız
Ne padişah ne sultan
Bi enişten bi ablan
Yanında bir de baban
Sefam olsun yaradan
Süleyman hep başbakan
Başbakan hep Süleyman
' HEP HALKINA UMUT BİRİDİR GÜYA' OVAL OFİSTE ÇOCUK GİBİ BİL CLİNTONUN KARŞISINDA HİZAYA GEÇİP HALKIMIZI DAHA FAZLA BORCA BATIRDI ARKASINDA BORÇ HARÇ BIRAKTI HALKINA (DSP'YE 78 TRİLYON BIRAKTI) KRİZLE KUNDAKDA YAVRUCUKLAR AÇLIKTAN ÖLDÜ İŞTE KARAOĞLANIN MİRASI....! ! !
Sayın Bülent Ecevit, yaşarken akgünlerin umudu, hakça düzenin sevdalısı, emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı savaşım veren Karaoğlan’dı. Ölümünden sonra iyilerle kötüleri ayırteden bir turnusol kağıdı da oldu. Namuslu insanlar ve diğerleri O’nun adını andıkça kendilerini belli ediyorlar.
Sayın Ecevit, Türk insanının imrendiği özellikleri taşıyan bir devlet adamıydı. Dürüstlük, alçak gönüllülük, onur, zulme karşı direnme, özgürlük, adalet, eşitlik, kardeşlik ve benzeri kavramlar Ecevit'le bütünleşmişti. Sayın Ecevit, çıkarsız bilinç penceresinden bakanlar için, kimi zaman Atatürk, Pir Sultan Abdal, Yunus Emre, Hacı Bektaş, Mevlana, Karacaoğlan gibi görünüyor. O'nun konuşmalarını dinleyen, yazdıklarını okuyan insanlar, bir süre sonra Sayın Ecevit'le özdeşleşmeye başladıklarını duyumsuyorlar ve her namuslu insanla birlikte Bülent Ecevit yaşamaya devam ediyor.
Ecevit’in ardından
Gökyüzünde ak güvercin
Uçar Ecevit Ecevit
Rahmet yüklü bulutlarla
Geçer Ecevit Ecevit
Göze dolar sevgi seli
Kalbi yakar kasım yeli
Karoğlan’a özlem gülü
Açar Ecevit Ecevit
İşçinin gözünde yaşlar
Köylü güne gamlı başlar
Nevzat sözle hüzün işler
Seçer Ecevit Ecevit
Halk Ozanı Karamanlı Nevzat
Bi dergide karikatürü çıkmıstı..Vefatından sonra:(Meleğe iç bir ayrıcalık istemiyorum diyordu çok hoşuma gitmişti.İşte o böyle eşitlikçi bir insan.Allah rahmet eylesin..
' Zamanında söyledim ben ona olmaz dedim....Dinlemedi beni! Sen karışma dedi...Hemen çıkıştım; sen lise mezunusun ben iktisat doçentiyim(!) Ekonomi,ekonomi kurallarıyla yürür, polisiyeyle ekonomi yürümez'
ne kadar yalan ne kadar dogru bilemem.....bunu söyleyeni de sewerım, ecevit'i de...
'Neye gerçekten bağlanırsan,o koparlmaz senden' _Ecevit çevirilerinden...
'tabi ki senden doğruyu söyleyecekti yazdığın şiir'_ İnsan şiirinden........
bu kadinin HADDİNİ BİLDİRİN...sözcüğü hiç unutmam... oma o dünyada onun haddini fazlasiyla bildiriyorlar şimdi...
Müslümanlara haddini bildirmek gibi özelliği var.Allahın Şu ayetini çiğnemişti:Allahın indirdiği ile hükmetmeyen kafirlerin ta kendisidir.:Allah Kadınlarımıza başlarını örtmesini emrederken o Yok o sizin Allahınızın emirleri.Buda bizim emirlerimiz.Başını bizim mekanlarda açacaksınız.Modernlik budur gibi bi savunması vardı.Merak ediyorum Onun uyguladığı yaşayış tarzını onun uyduğu yasalar Ahirettede geçerli olacakmı.Ordada zebanilere haddinizi bilin falan diyebilecekmi veya neyapıyor acaba.Allahın bahsettiği kaynar sulardan içiyodur heralde artık.Allahın bahsettiği Beyinleri fokur fokur kaynatan cehennemdedir artık
'...Allah,o kütüphanenin esrarengiz bir biçimde devrilip altında kalması yoluyla canlı yayında da canını alabilirdi...Fakat aylarca çıkmamış bir canı,bağlılarına,'çıksa da kurtulsa' dedirtecek kadar arada bir yerde asılı vaziyette bıraktı...
Bu hali Müslüman halkımız da iyi bilir ki,Müslümanlarca ancak büyük bir azap ve feci bir gazabın alametleri olarak addedilir...Ve bu noktada malumu izaha hacet yoktur...'
vatansever adamdı..dış politikada başarılıydı..özellikle kıbrıs harekatı..
Amerika Türkiye'yi tehtit etti..Ama biz genede harekatı yaptık..ama artık çok yaşlanmıştı..prostat'ı vardı..altına kaçırıyordu..
Ama Ahmet Necdet Sezer anayasa kitapçığını nasıl fırlattı Ecevit'e..
Ecevit Kimdir?
Deniz Moralı
Ecevit öldü. Ardından dökülen gözyaşlarına bakınca burjuvazinin başı sağ olsun demeden edemiyor insan. Medya kalemlerinden sağlı sollu politikacısına, bürokratından devlet adamına kadar düzenin neredeyse tüm önde gelen temsilcileri Ecevit’i yere göğe sığdıramadılar. Dürüsttü, ilkeliydi, demokrasi savaşçısıydı, kahramandı, nazikti, mütevazıydı, çalıp çırpmamıştı, entelektüeldi, şairdi, duygu adamıydı… Doğrusu Ecevit’in Türkiye’deki burjuva düzenin bekası için geçmişte gördüğü hizmetler düşünüldüğünde, burjuvazi onun için ne denli methiyeler düzse ve onu halkın gözünde parlatmaya çalışsa yeridir.
Ama Ecevit’in burjuvazi için elbette ki övgü konusu olacak hizmeti, onu tarihe işçi sınıfının, devrimcilerin ve ezilen Kürt halkının kararlı ve sinsi bir düşmanı olarak geçirecektir. Ecevit’in işçi sınıfı için tarihsel ve siyasal anlamı budur. O işçi sınıfının özellikle 70’li yıllardaki devrimci yükselişini yolundan saptırma misyonunun önde gelen bir görevlisi, devrimcilerin kanını döken birçok katliamın ya bizzat hamisi ya da göz yumucusu ve Kürt halkına karşı yürütülen haksız savaşın da kararlı bir destekçisi ve sürdürücüsü olmuştur.
Yakın siyasal tarihe ilişkin burjuva değerlendirmelerde Türkiye’yi “komünizmden” kurtarmanın “onuru” çoğu zaman Demirel’e ya da MHP’ye verilir. Oysa böyle bir “onur” varsa bunu asıl hak eden politik lider Ecevit olmalıdır. Ecevit uzak görüşlülüğüyle zamanında burjuvazi için bu işi görürken, kendi kısa vadeli çıkarlarının perspektifinden bakıp onu anlamazlıktan gelen ve onu hedef almış olan sermaye sahiplerinin şimdi övgü korosuna katılması aslında bu gerçeğin de itiraf edilmesidir....(marksist.com)
bulent ecevit defnedilmedi, DEFEDILDI.
bülent ecevit ölmüştür.adamn yaşayış şekli belliydi,laikciydi yani.keşke cenaze törenide yaşayşına uygun bir şekilde yapılsaydı.ne bilim,cenaze namazı yerine 10.yıl marşı okunsaydı,çünkü dirilipte görseydi kendisinin cenaze namazının kılındığını,kızardı,pardon höykürürdü.herkesin haddini bildirirdi.şimdide öbür tarafta had bildiriyodur.
adamın namazını kılıp dua edeceklerine laiklikten dem vuruyorlar bunada yuh denir ancak. cenazedeki türkiye laiktir laik kalacak sloganına uygun bir sloganda ben yapayım(ecevit ölmüştür ölü kalacak) nasıl beğendinizmi laiklik istismarcıları.. sağlığında rahat ettirmediniz yahu bırakın şu adamıda bari mezarında rahat etsin........
Çocukluğum, ilk gençlik yıllarından bir parçamı kaybetmiş gibi hissettim bugün...
Yeri doldurulamaz bir insanı; bir devlet büyüğümüzü kaybetmenin acısını derinden yaşamaktayım.Gerçekten çok üzgünüm..
BAŞBAKAN ECEVİT'İ DEĞİL, ŞAİR ECEVİT'İ SEVDİM
M.NİHAT MALKOÇ
Şiir, güzel söz söyleme sanatının zirvesidir. Hemen herkes belli bir yaşta şiir yazmaya merak salar. Bir şeyler karalar, eğer kabiliyeti varsa her geçen gün kendini geliştirir. Fakat şairliği sırf yetenek olarak görüp emeği göz ardı etmemek gerekir. Şiir zor bir duygu işçiliğidir. Sabır ve tahammül ister. Bir çırpıda karaladıklarımız, zamanın gölgesinde solmaya mahkûmdur. Onlar çağın sesi olmaktan da uzaktırlar.
Eskiden Osmanlı padişahlarının çoğu şiir yazardı. Divan edebiyatımızda nice şair padişah mevcuttur. Yazdıkları da seçme şairlerinkilere taş çıkartacak cinstendir. Padişahların sanat ve edebiyatla iç içe olması o zamanlar adeta bir geleneğe dönüşmüştü. Osmanlı'dan sonra bu geleneğin izi sürülemedi. Bazı istisnalar dışında, devletin üst kademelerindeki idareciler politikanın açmazına saplanıp kaldılar. Devletin en üst makamında bulunmuş kişilerden birisi olan merhum Bülent Ecevit, Cumhuriyet döneminin istisnai duygu işçilerinden biriydi. Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz bu şair başbakanın şiirlerini ve ilham kaynaklarını irdelemek istiyorum.
Bülent Ecevit yoğun siyasi hayatın içerisinde şiire de zaman ayırabilmiş müstesna bir insandı. O sadece şiir yazmamış, aynı zamanda şiir çevirileri de yapmıştır. Fakat O, şairliği ciddi bir uğraş olarak değil, boş zamanlarını dolduran bir merak olarak görmüş ve vakit buldukça bu alanda kalem oynatmıştır. Lakin şiir sahasında şahsi bir üslup edinebilmiş değildir. Yani bir Yahya Kemal, bir Necip Fazıl gibi üslubu oturmuş bir şiir emekçisi değildir.
Bazı şairlerin şiirlerini görünce şairin ismini tahmin edebilirsiniz. Ecevit şiir konusunda bu derece derinleşebilmiş bir şair değildir. Elinden geldiğince güzel dizeler yakalamaya çalışmıştır. Ecevit şairliği ve şiirleri konusunda şöyle diyor: 'Benim için şiir yazmak, özellikle siyasete girdiğimden beri bir iletişim aracı, bir düşünce açıklama yolu değil, bir düşünme yöntemidir. Yapabildiğim kadar toplumsal görevimi siyasal eylem yoluyla yapıyorum, siyasal açıklamalarımla yapıyorum. Şiir benim özel eylemim...'
Şiiri özel eylem olarak gören ve vakit buldukça bu sahada eser vermeye çalışan bir insan olan Ecevit'i şair saymayanlar az değildir. Bu öznel bir bakış açısıdır. Bence Ecevit şair diye geçinen pek çok kişiden daha iyi bir şairdir. En azından şiir alanında haddini bilen bir insandır. Bazı kişiler sıradan karalamaları şiir diye adlandırıp üstüne üstlük bir de kırık dökük duygu parçacıklarının hararetle savunmasını yapıyorlar. Yani kendi konumlarını kendileri tayin ediyorlar. Okuyucunun kanaatlerine saygı duymuyorlar.
Ecevit'in şairliğini sorgulayan ve 'Ecevit neden şair değildir? ' adlı yazısıyla bunu kamuoyuyla paylaşan Mustafa Şerif Onaran, Ecevit'in şairliğini siyasi nedenlerle reddediyor. Ona göre Ecevit'in şair olmayışının gerekçesi şunlarmış: 'Sivas'taki Madımak Oteli yangınına duyarsız kaldığı, devlet otoritesi adına hapishanelere düzenlenen operasyonları savunduğu, şairlerin ilgili olmadığı koltukla çok ilgili olduğu, iktidar olduğu zamanlarda TRT'ye bile söz geçiremediği için muktedir olamadığı ve 'çekinser' kelimesinin uydurma olduğunu söyleyenlerden özür dilemeyip sorunlardan kaçtığı ve yalnızca muhaliflerinin aczi sayesinde hayatta kaldığı için… Bu çok yanlı ve şiirin ruhundan uzak bir değerlendirmedir.
Siyaseti ve siyasetçileri samimi bulmadığım için politikacı Ecevit'e hep mesafeli durdum, fakat şiire ve sanata gönül verdiğim için şair Ecevit'i sevdim. Sevgi, hoşgörü ve vefa duygularını yazdıklarında işleyen Ecevit'i benimsedim, kendime yakın buldum. Bilindiği gibi Türk siyasi hayatının son 50 yılına damgasını vuran eski başbakan Bülent Ecevit, 172 gündür sürdürdüğü yaşam mücadelesini 5 Kasım 2006 günü saat 22.40'ta dolaşım ve solunum yetmezliği sonucu kaybetti. Ondan geriye siyasi bir geçmişle beraber şiirleri kaldı. Sözlerimi Ecevit'in kendini anlattığı 'Özgeçmiş' adlı şiirindeki şu dizelerle sonlandırmak istiyorum:
'bir boşluktan boşluğa / bir cam bardağa dolmuşum
cam bardakta su olmuş / sudan içmiş can olmuşum
görünmezden cana / bir kumaş örülmüş
kumaşa bürünmüş / beden olmuşum
bir varmış bir yokmuş / iki boşluk arası
bir rüyalık alemde / sen ben olmuşum'
güle güle karaoğlan..bizi sevdin biliyorum..inan seni çok seviyorduk..güle güle siirlerindeki huzura orada kavuşman dileği ile.
ECEVİT VE EĞİTİM
M.NİHAT MALKOÇ
Demokrasi özgür iradenin vazgeçilmez aracıdır. Bu yönetim mekanizmasında halkın dediği olur. İdare edenler halkın mantık süzgecinden geçer. Bu geçiş belli bir süreliğinedir. Halk yetkilerini sonsuza dek emanet etmez, şayet böyle olsaydı bunun adı saltanattan başka bir şey olmazdı. Onun içindir ki Cumhuriyet tarihinde zaman zaman kesintiye uğrasa da cumhuriyet ve demokrasi idaresi hâkim kılınmıştır. Halk kendi iradesini tabandan tavana taşımıştır. Kendisinin eli, kolu, gözü, kulağı ve iradesi olacak kişileri meclise göndererek demokrasi çarkını işletmiştir. Bu çarktan geçenlerden birisi de halkın sevdiği bir sima olan Bülent Ecevit’tir. O değişik zamanlarda halktan yetki istemiş, halk da ona belli süreler için yetki vermiştir. Fakat bu süre sanıldığı kadar çok uzun olmamıştır. Üstelik kesintili olmuştur.
Bülent Ecevit, 1974–2002 arasında değişik aralıklarla toplam 6 yıl, 2 ay, 23 gün başbakanlık yaparak Türkiye Cumhuriyeti’ni idare etti. Bu belki abartılacak düzeyde çok zaman değildir. Lakin verimli kullanılmış bir zaman dilimidir. Üstelik birkaç dönemde kullanılmış bir süredir. Bu yüzden bu mahdut süre içerisinde büyük izler bırakılmıştır. Tarihçi Yılmaz Öztuna’nın belirttiğine göre onun bu büyük makamdaki vazifesi 1324’ten günümüze kadar gelen bütün sadrazam(başbakanlar) içinde müddet bakımından 33. sıradadır. Yani ondan daha uzun süre bu görevde bulunan onlarca insan vardır. Ama bunların çoğunun adı sanı unutulmuştur. Fakat Ecevit’i bu millet öyle kolay kolay unutmayacaktır. Yaklaşımıyla ve örnek kişiliğiyle yeni nesillere numune olacaktır. Öztuna diğer istatistikleri de şöyle veriyor:
“Ecevit’in hocası ve selefi İsmet İnönü ise başbakanlık müddeti bakımından 1324–2006 arasındaki bütün başbakanlar arasında üçüncüdür. 12 sene cumhurbaşkanlığını eklersek 28 yıl, 6 ay, 8 gün iktidarda kalmış oluyor. Bu kadar uzun bir iktidar, çok politikacımızı büyülemiştir. Ancak devr-i demokraside bu müddetler, tarihe karıştı.
Süleyman Demirel 10 yıl, 5 ay, 11 gün başbakanlıkla, on beşinci sıradadır. 7 sene cumhurbaşkanlığı eklenirse 17 yıl, 5 ay, 11 günle, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde İnönü’den sonra ikinci sıraya oturuyor. Büyük Atatürk, 16 yıl, 9 ay, 10 günle müddet bakımından üçüncü geliyor. Sonraki müddetler şöyledir:
1 yıl, 2 ay, 24 gün başbakan+10 yıl, 6 gün cumhurbaşkanı toplam 11 yıl, 3 ay Celâl Bayar; 10 yıl, 6 gün Adnan Menderes (başbakanlık müddeti bakımından 17. sıra): 5 yıl, 10 ay, 19 gün başbakan+3 yıl, 5 ay, 8 gün Cumhurbaşkanı=9 yıl, 3 ay, 27 gün Turgut Özal; 9 yıl, 1 ay, 27 gün devlet ve cumhurbaşkanı olarak Kenan Evren; 7 yıllık cumhurbaşkanlıkları ile Cevdet Sunay, Fahri Korutürk, Necdet Sezer sonraki üç sırayı alıyorlar. Bunları 5 yıl, 10 ay, 2 günle Cemal Gürsel izliyor. Bundan sonra sıraya Recep Tayyip Erdoğan girmek üzeredir. Zira yukarıda anılan isimlerden sonraki en uzun başbakanlık müddeti ancak 4 yıl, 1 ay, 5 günle Şükrü Saraçoğlu’nunkidir. Müteakiben 3 yıl, 2 ay, 22 günle Bülent Ulusu geliyor.
Bu istatistikler gösteriyor ki Ecevit bazı başbakan ve cumhurbaşkanlarından daha az görevde kalmışsa da onlardan çok daha fazla vazifeler yapmış ve halkın belleğinde iz bırakmıştır. Bu da gösteriyor ki mühim olan, zamanın uzunluğu değil, içinin nasıl doldurulduğudur. Ecevit altı yılda on yıllık icraatlar yapabilmiş ender simalardan birisidir.
Fakat şahsen Ecevit’in eğitim politikalarını tasvip eden birisi değilim. Onun eğitime bakışını yadırgayan ve sağlıklı bulmayan bir insanım… O, eğitimde iz bırakacak yatırım ve icraatlar yap(a) madı. Örnek gösterilecek plan ve projeleri olmadı. Kabak bile beş altı ayda yetişmesine rağmen onun döneminde üç dört ayda öğretmenler yetişti.
Onun döneminde Milli Eğitim Bakanlığı yapan isimler Mustafa Üstündağ, Metin Bostancıoğlu, Hikmet Uluğbay ve Necdet Tekin’di. Bu isimler eğitim kökenli kişiler değildi. Onun için görevlerinde pasif kaldılar, verimli olamadılar. Fakat çarklar sağlıksız olsa da yine bir şekilde işledi. Lakin eğitim politikalarında yenileşme ve modernleşme gerçekleştirilemedi. Eski düzen doğrultusunda gidildi. İz bırakacak icraatlar gerçekleştirilemedi. Bu da kanaatimce merhum Ecevit’in göremediği veya görmek istemediği handikapların başında gelmektedir.
YAKIN TARİH VE KARAOĞLAN
M.NİHAT MALKOÇ
Türkiye'nin yakın tarihinde çok önemli bir yere sahip olan Bülent Ecevit'i 5 Kasım 2006 Pazar günü kaybettik. Tedavi gördüğü Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesi'nde 5 Kasım Pazar akşamı saat 22.40'ta dolaşım ve solunum yetmezliği sonucu vefat eden eski Başbakan Bülent Ecevit, 11 Kasım 2006 Cumartesi günü Ankara'da toprağa verildi.
O, Türkiye'nin sembol isimlerinden biriydi. Türk siyaset hayatının son 40 yılına günah ve sevaplarıyla damgasını vuran Ecevit'i bu ülke hiç unutmayacak. Dünya görüşüne katılmayanlar da onun dürüst, sade, temiz ve ilkeli bir devlet adamı olduğu gerçeğini dile getiriyor. Eğer öyle olmasaydı varlıklı bir insan olurdu; böyle sade bir hayatı tercih etmezdi. Ömrü boyunca vatanı için çalışan Ecevit hiçbir zaman şahsi çıkarlarını ön plana çıkarmamıştır. Daima işçi dostu olmuş ve onları himaye etmiştir. Halkçı bir siyaset çizgisi takip etmiştir. Devlet yönetimine halkçı zihniyeti hâkim kılmıştır.
Halkçı, işçi dostu, demokrat gibi sıfatlarla nitelendirilen Bülent Ecevit'i ötelere uğurlasak da uzun süre adından bahsedilecek gibi görünüyor. Zira onun gibi karizmatik liderler dünyaya pek az geliyor. 'Sıla derdine düşünce anlarsın / Yunanlıyla kardeş olduğunu / Bir Rum şarkısı duyunca gör, / gurbet elde İstanbul çocuğunu…' diyecek kadar insan sevgisiyle dolu bir insandı O…Nam-ı diğer Kıbrıs Fatihi'ydı Ecevit… Fakat her şeyi sevgi penceresinden temaşa ettiği için Yunanlıya bile kardeş gözüyle bakabiliyordu.
Bir zamanlar dağa taşa 'Halkçı Ecevit, Karaoğlan' sloganları yazılıyordu. Geniş kitleler onu bir kurtarıcı olarak görüyordu. Zira milletimiz batmakta ve battıkça kurtarıcı arayıp bulmakta mahirdi. Her şeye rağmen o yakın tarihe damgasını vurmuştu. Çok nazik bir insandı. Hiçbir zaman kibarlığı elden bırakmazdı. Vatansever olduğu konusunda herkes hemfikirdi. Türk demokrasisinin gelişmesine mühim katkıları olmuştur. Çok büyük siyasi tecrübesi vardı. Hayatı boyunca işçilerin hak ve özgürlükleri için çaba göstermişti. Sendikal hareketlerin uygun zemin bulması için gayret etmişti. Gazeteci ve şair kimliğinin yanında aydın bir insandı O…Çok okuyan ve yenilikleri takip eden bir kişiydi. Türkiye'nin son elli yılının en önemli siyasi liderlerinden biriydi. Çok büyük izler bıraktı geride.
Ecevit, eşler arası sadakatin en güzel örneğini kendi hayatında göstermişti. Rahşan ve Bülent Ecevit'in Robert Kolej'de başlayan aşkları, Dolmabahçe merdiveninde yapılan evlilik teklifiyle bir ömürlük birlikteliğe dönüşmüştü. Bu sevgi Ecevit'in son nefesine kadar devam etti. 52 yıllık siyasi yaşamı boyunca altı kez hükümet kuran ve başbakan olan Ecevit, 3 Kasım seçimlerinden sonra aktif siyaseti bırakmıştı. Yaşamını DSP'nin 'onursal genel başkanı' olarak sürdürmekteydi. Son seçim onun belini bükmüş, umudunu kırmış, moralini sıfırlamıştı.
O ilklerin adamıydı aynı zamanda… Ecevit, Kıbrıs Barış Harekâtı, Türkiye'nin AB adaylığı, Öcalan'ın yakalanması gibi birçok önemli olayda başbakandı. AB aile fotoğrafına giren ilk Türk başbakanıydı. İsmet İnönü'nün 'CHP ortanın solundadır' açıklamasına en büyük destek verenlerden biri o zamanki Genel Sekreter Bülent Ecevit'ti. Daha sonra İnönü'nün rakibi olarak bayrağı teslim aldı. Bu da o zaman için büyük bir cesaret ve sürprizdi.
Ecevit paraya pula, mala mülke kıymet vermezdi. Onun hiçbir zaman yolsuzluklarla başı derde girmedi. Saklayacağı, kaynağını açıklayamayacağı mal varlığı yoktu. Or-an sitesindeki evini bile taksitle almıştı. Onun için halk onu dürüst buldu, sevdi ve benimsedi. Mütevazı bir hayat sürdü. Adı skandallarla anılmadı. Partisi 1999'da yüzde 22 ile birinci oldu. O zamanki üçlü koalisyonda başbakanlık yaptı. Bu onun son başbakanlığıydı. Zira 3 Kasım 2002 seçimlerinde oy oranı yüzde 1,2 gibi aşağı rakamlara düştü. Hastalığı ve yaşlılığı nedeniyle hareket kabiliyeti yavaşladığı için görevi başkalarına devretti.
İnsanın öldükten sonra iyi vasıflarla anılmasından daha güzel ne olabilir ki! ... Ecevit insanların gözünde masum ve alnı ak bir şahsiyetti. Manevi tarafı eksik olabilir, fakat insani yönü hoşgörü ve sevgiyle bezenmişti. Onu bu millet kolay kolay unutmayacak.
MUSALLA BAŞINDA YALAN SÖYLEMEK! ...
M.NİHAT MALKOÇ
Malum, ölümlü bir dünyada yaşıyoruz… Rabbimizin bildirdiği üzere 'Her nefis ölümü tadacaktır'(Âl-i İmran 185) Hangi ırktan, hangi, renkten, hangi dinden olursanız olun emanet olarak verilen canı sahibine teslim edeceğiz. Malımız, mülkümüz, evlatlarımız, makam ve mevkimiz bize hiçbir fayda sağlamayacaktır. Sadece dünyada kazandığımız sevaplar yoldaşımız olacaktır. Günahlar ve sevaplar öbür âlemdeki yerimizi tayin edecektir.
Yaşlı dünyamız nice renkli, silik, zengin, fakir, uzun, kısa, zayıf, şişman, merhametli, gaddar, imanlı, inkârcı simaları üzerinde taşıdı. Fakat hepsi de vaktini tamamlayınca göçüp gitti. Bazıları lanetle anıldı, bazıları hoş bir seda bıraktı geride. Kimisi ahiretini kör bir kuyuya, kimisi de gül bahçesine çevirdi bu dünyada… Herkes ama herkes cenneti de cehennemi de buradan götürdü aslında… Hiçbir iyilik mükâfatsız, hiçbir kötülük cezasız kalmadı. Ne kadar uğraştıysa da güneşi söndüremedi cılız nefesler…
Son zamanlarda meşhur bir sima daha ebedi âleme göç eyledi. Türkiye'nin yakın tarihine şekil vermiş, tanıklık etmiş bir siyasetçi olan Bülent Ecevit'ten bahsediyorum. Altı aya yakın bir zamandan beri bitkisel hayat yaşayan Ecevit sonunda her fani gibi son nefesini vererek bu dünyayı geride bıraktı. O artık ölüler kervanının bir yolcusudur. Uzun ve meşakkatli bir yola revan olmuştur. Dönülmez akşamın ufkuna belirmiştir silueti… Allah amelince rahmet eylesin demekten başka bir şey düşmüyor bizlere.
Bizim Türk- İslam kültüründe ölünün arkasından kötü söylenmez. En azından kişi defnedilene kadar onun iyilikleri anlatılır. İyilikleri yoksa sükût edilir. Çünkü ölünün yakınları zaten yeterince üzgündür, yıkılmışlardır. Ölü hakkında kötü konuşup onları yaralamak yakışıksız olur. Fakat bunda da ölçüye riayet etmek gerekir. Önceki söz ve tavırlardan yüz seksen derece dönüp kendini inkâr etmemek lâzımdır.
Son zamanlarda Ecevit üzerine söylenenleri duyunca insanların ne kadar samimiyetsiz olduklarını görerek üzülüyorum.Hayatta iken, Ecevit'e demediklerini bırakmayan ve araları kanlı-bıçaklı olan adamlara bakıyorum da, şimdi Ecevit'i yere göğe sığdıramıyorlar! ..Baykal'ın, Demirel'in, Kenan Evren'in Ecevit'i yüceltici samimiyetten uzak sözlerini duyunca insanların ne kadar samimiyetsiz ve tutarsız olduğunu düşünüp üzülüyorum. Sanki Ecevit'e sağlığında verip veriştirenler, onu yerin dibine sokanlar, onu mahkeme koridorlarında, hapishanelerde süründürenler onlar değildi. Onun en büyük rakiplerinden biri olan ve yıldızları hiç barışmaya Baykal onun için şunları söylüyor:
'Siyaseti ilkeli götürmeyi esas alan bir liderdi! .. Hepimizin öğretmeniydi! .. Ecevit, bir tarihî dönemin temsilcisiydi! .. Siyasî yaşamını; ülkenin bağımsızlığı, dürüstlüğü ve onuru üzerine kurmuş bir liderdi... Siyaseti, kapalı kapılar ardında yapmayı reddeden bir insandı! '
Oysa sağken neler neler söylemişti siyasetin bu yaşlı kurduna… Ona nice suçlamalarda bulunmuştu. Bunları burada dile getirmenin gereği yok şimdi… Herkes biliyor zaten…Çünkü üzerinden fazla zaman geçmedi.
Ecevit son nefesini verdiğinde Cumhurbaşkanı Sezer onunla ilgili şu açıklamayı yaptı:
'Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit'in yaşamını yitirmesinden büyük üzüntü duydum. Siyasi tarihimizin simge kişiliklerinden Bülent Ecevit, yaşamı boyunca üstlendiği görevlerde etik değerleri ön planda tutarak, benimsediği istikrarlı çizgisi, demokratik duruşu, nezaketi ve aydın kimliği ile örnek olmuştur. Ecevit, devlet kademelerindeki Başbakanlık ve diğer görevlerinde laik Cumhuriyet'in korunması, Atatürk ilkelerinin özümsenmesi, Türkiye'nin her alanda gelişmesine ve çağdaşlaşmasına önemli katkılarda bulunmuştur.'
Oysa Sezer'in kendisinin Cumhurbaşkanı olmasında Ecevit'in çok büyük katkısı olmasına rağmen onunla yıldızı hiç barışmamıştı. Hatta aralarındaki bir tartışmayı Ecevit Cumhuriyet tarihinin en büyük siyasi krizi olarak nitelendirmiş, bu beyanat ekonominin bozulmasına yol açmıştı. Fakat taziye güzel cümlelerden kurulu…
Demirel ile Ecevit'in rekabetleri de meşhurdu. Demirel bir oy fazla almak için Ecevit'e demediğini bırakmazdı. Onun çirkin sözlerle tavsif ederdi. Fakat O da Ecevit'in ölümünden sonra ağız değiştirerek şunları söylüyor:
'Milletimiz değerli bir evladını kaybetmiştir. Devlet ve siyaset hayatında yarım asrı aşan hizmetlerde bulunmuş değerli devlet adamı Ecevit'e Allah'tan rahmet diliyorum.'
Asıl ilginç taziyeyi eski Cumhurbaşkanlarından Kenan Evren yapıyor. O taziyesinde geçmişte yaptıklarından utanarak, adeta günah çıkarıyordu:
'12 Eylül döneminde biliyorsunuz, o zamanın parti başkanlarıdır diye onları göndermiştik. O ayrı bir şey. Ben ona kırgın veya kızgın olduğum için bunu yapmadım. Ayrı gayrı yapamazdım. Onun için onu Eceabat'taki yere birlikte göndermiştik. Sevinerek yapmadım. Silahlı Kuvvetlerin aldığı bir karardı. Ama 12 Eylül'den sonraki dönemde siyasi çalışmalara bir süre ara verilmesini istedik. Öyle karar çıkardık. Ona rağmen 12 Eylül yönetimiyle mücadele etmek istedi. Bir mecmua çıkartmak istedi. Dış ülkelerden basın mensuplarına beyanat verdi. O zaman bunlar suç oluyordu. Sıkıyönetim mahkemesi iki ay mahkûmiyet verdi. Ben buna da çok üzülmüştüm. Ama yapacak bir şeyim yoktu.'
İnsanlar böyledir işte… Küçük menfaatler için büyük ve tutarsız sözler söylerler. Bir sözleri ötekini tutmaz. Musalla başında bile yalan yanlış konuşmaktan sakınıp sıkılmazlar. Siyaset insanları ne kadar değiştiriyor, kendi olmaktan çıkarıyor. Yazık, çok yazık! ...Ecevit'e Allah'tan amelince rahmet ve mağfiret diliyorum. Türkiye'nin başı sağ olsun.
birilerinin gazına gelip meclise türbanı ile giren dönemin kadın milletvekili merve kavakçı'yı kasdederek,
'bu hanıma haddini bildiriniz! ..burası devlete kafa tutulacak yer değildir! ' sözleri ile meclise irticanın girmesini engelleyen çok değerli bir siyasetçi..
aktif siyasi döneminde ufak tefek hatalar yapmış olsa bile, dürüst, ilkeli, hayatını ülkemiz için fedâ etmiş adam gibi adam...
Allah rahmet eylesin...
Karaoğlan seni unutmadık unutmayacağız....
Bütün dünyayı karşına alarak Kıbrıslı Türklerin onurunu korudun...
Devletin kasasından bir kuruş para almadın aç kaldın ama onurunu kaybetmedin...
Her zaman dürüstlüğünle Atatürkçülüğünle laikliğinle hepimiize örnek oldun...
Meclise türbanı sokturtmadın Karaoğlan...
Kıbrıs fatihi seni unutmadık unutmayacaz mekanın cennet olsun...
kişiliğini pek tanımam bildiğim tek şey her iktidara geldiğinde ekonomik felaketleri getirdiğini bilirim... aslını inkar eden varsa buyursun
Bülent Ecevit dürüst,onurlu.saygılı bir insandı.Nezaketi ve dürüstlüğü; ona karşı olan siyasiler tarafından bile kabuledilmiştir.Bülent Ecevit müslüman bir insandı.Ama bunu asla siyasi bir amaç için kullanmadı.Sömürmedi.İsmet İnönü içinde dinsiz derler o insanlar ki kul hakkını yiyiyorlar.İsmet İnönü'nün beş vakit namaz kıldığını bile bilmezler.Merak ediyorum İsmet İnönü'nün,Bülent Ecevit'in dinini sorgulayanlar kendilerini Allah mı zannediyorlar.Günahı da Sevabıda Allah sorgular.Bir gerçek var.Allah tüm günahları affeder ama kul hakkını yiyene af yok.Ayeti kerime dir.Bana kul hakkıyla gelme.Küfüre sapma,Dedikodu yapma.Kuran'ın Türkçe mealini okumuşsanız bunlarıda bilmeniz gerekir.Haram yediğini görmediniz ama haram yedi dediniz.Peki bunun günahını siz nasıl ödeyeceksiniz.
Karaoglan....'ayse tatile cikiyor'.