İkinci Dünya Savaşı nazi Almanya'sında devrimci olmak,halktan yana olmak,yenilikçi bir tiyatro yazarı olmak,sıkı bir şair olmak,Brecht olmak demekti.
İnan yalnız gözlerinle gördüğüne Yalnız kulaklarınla duyduğuna Gözlerinle gördüğüne bile inanma Kulaklarınla duyduğuna bile Bir şeye inanmamak, İnanmaktır bir başka şeye...
daha bugün,ahmet telli'nin 'gitmek' şiirinin başında yazan yazıdan sonra keşfettiğim alman şair.. 'Bu vadideki karanlığı ve büyük soğuğu düşün ' diye başlıyor şiir..
'duruşunu' beğenmesemde seviyorum ben bu adamı...özelliklede bu şiiri enfesss...
ÇAĞCIL SÖYLEM
Akşam savaş alanına çöktüğünde Düşmanlar yenilmişti Telgraf tellerinin tınıları Haberleri uzaklara taşıda Dünyanın bir ucunda için için yandı Bir haykırış, gök kubbede parçalanarak Bir çığlık, çılgın ağızlardan taşan Ve esrik göğü aşan. Bin dudak ilençle soldu Bin yumruk, vahşi bir öfkeyle sıkıldı. Dünyanın bir başka ucunda Bir sevinç, gök kubbede parçalanarak Büyük bir sevinç, bir eğlence, bir çılgınlık Rahat bir soluklanma, gerinme Bin dudak eski bir duayı söyledi, Bin el inançla birleşti. Gecenin geç saatlerinde Sayıyordu telgraf telleri Savaş alanında kalan ölüleri O zaman dost ve düşman sessizleşti Yalnız analar ağladı Her iki yanda.
yıllar önce tiyatroda bir oyun izlemiştim adı' Ben Bertolt Brecht' idi galiba...doğru mu hatırlıyorum? biri bana bi şey söylesin..böyle bir oyun var mıydı? konusunu bile hatırlıyamadım yaw :)) imdaat!
Cocugum, asi bir cocuk... ele avuca sigmayan bir cocuk... asilikte cekici olan ne var? susuz bir ruh mu? ciplak bir ten mi? kollarini alabildigince acip bir kayaliktan kendini birakmak gibi bir sey mi? ucmak ucmak ucmak... nereye kadar? asilik onune set cekilen bir nehir... baska turlu susturulmuyor... seviyorum asiligi asi olani... egitilmez, erisilmez, tutulmaz olani... vahsi bir at misali gem vurulamayani... Babam tiyatroya duskun; her Cuma gidilecek... tiyatroyu seviyorum, asiligimi sevdigim kadar... sahnenin erisilmezligini... isikla, sesle, hareketle aramda duran o gorunmez tul perdeyi... seyrederken akan kanimi, aktikca caglayan, cagladikca daha cok benim olani... isik: bazen gozler kamastiran, bazen ipeksi bir doku, bazen de hic olmayan... ses: 'gel yanima otur soyle' diyen; 'ben buradayim ama yokum' diyen; 'o hapiste yasama cik! '... hareket: anlatilmaz... seviyorum tiyatroyu... tahtalarin kokusunu, pabuclarin kaygan sesini, siluetleri, asilik ogesini! Kafkas Tebesir Dairesi ni seyrediyorum, seyretmiyorum icinde kayboluyorum... o hircin tabiatin, o ipeksi dokunun, o isyanin icinde kayboluyorum...
'sIk rastlanmayan bagimsiz bir ruhun ifadesi' dir Brecht...
almanca biyografisini bir internet sitesinden okumustum tercümesini yapiyordum.. her kelimede sözlüge bakmak zorunda kalinca, yarida biraktim, insaallah bir gün devamini...
dogu berlin'li komünist.. Dogu Alman yönetiminin sanatcisi... edebiyatcisi, teorik denemecisi vs vs'si...
Brecht 10 subat 1898'de Augsburg'da bir fabrika yöneticisinin oglu olarak dünyaya geldi..1917'de (ortqa ögretim sonrasi, üniversite öncesi elde edilmesi gereken son egitim derecesi olan) Abitur'unu yapti. Akabinde Münih'te tib egitimine basladi...1918'de sihhiye olarak savas hizmeti yapti..1923'te Münih salon tiyatrosu'nda,1924'te de Alman tiyatrolari'na (Münhener Kammerspiele) dramatürj (edebi sanat müsaviri) oldu.1924'ten itibaren Berlin'de serbest yazar olarak hayatini devam ettirdi.. Bu arada marxizmle de esasli olarak mesgul olmaya basladi. Ilk eseri 1918 tarihli 'Ball'i idi. Ikinci olarak da henüz 21 yasinda iken bir kismini Augsburg'da bir kismini Münih'te tamamladigi 'Trommeln in der Nacht' adli eserini yazdi.. Bu eseri devrimci bir konuya odaklanmisti: Komünist ayaklanma. Bu eserinde, daha cok sinif catismasinin araci olarak gördügü icin didaktik enstrümanlardan kacinmistir...Yine bu eseri, diger erken devresinde verdigi tüm eserleri gibi nihilizm ve anarsizmin izlerini tasir. Toplumsal kritikte bulunan ögeler bu eserde artan oranda ortaya ciksa da, daha cok colgin ve alayci bir üslüp agir basar. bu edebi üretkten ikili yapisi, brecht'e dünya capindaki basarisini getiren eseri 'dreigroschenoper'i de sekillendirir... Brecht bu eserini bestekar Kurt Weill ile birlikte, E. Hauptmann tarafindan almancaya cevrilen ingiliz John Gay'in 18. yy'a ait eseri 'Beggar's Opera'nin temel yapisi üzerine insa etmistir... 'Die Dreigroschenoper' 31 Agustos 1928'de theater am Schiffbauerdamm'da sahnelendi. Rejisörlügü Erich Engel tarafindan yapilan bu temsilin sahne mizansenini Caspar Neher kompoze etti. Bu eser 20'li yillarin acitatli ve suurlu isveli hafifmesreb havasini tasir. Bu yönüyle zamaninin tüm eserlerini gölgede birakmistir. ........................................
işçi sınıfının şairi. devrimci bir şair.
İkinci Dünya Savaşı nazi Almanya'sında devrimci olmak,halktan yana olmak,yenilikçi bir tiyatro yazarı olmak,sıkı bir şair olmak,Brecht olmak demekti.
İnan yalnız gözlerinle gördüğüne
Yalnız kulaklarınla duyduğuna
Gözlerinle gördüğüne bile inanma
Kulaklarınla duyduğuna bile
Bir şeye inanmamak,
İnanmaktır bir başka şeye...
ayrıca bu şiiri de çok anlamlı..
İyilik neye yarar,
Öldürülürse iyiler çarçabuk,
ya da iyilik görenler?
Özgürlük neye yarar,
yaşarsa bir arada
özgürlerle tutsaklar?
Akılsız olmak madem ekmek sağlar herkese,
akıl neye yarar?
daha bugün,ahmet telli'nin 'gitmek' şiirinin başında yazan yazıdan sonra keşfettiğim alman şair..
'Bu vadideki karanlığı
ve büyük soğuğu düşün ' diye başlıyor şiir..
'duruşunu' beğenmesemde seviyorum ben bu adamı...özelliklede bu şiiri enfesss...
ÇAĞCIL SÖYLEM
Akşam savaş alanına çöktüğünde
Düşmanlar yenilmişti
Telgraf tellerinin tınıları
Haberleri uzaklara taşıda
Dünyanın bir ucunda için için yandı
Bir haykırış, gök kubbede parçalanarak
Bir çığlık, çılgın ağızlardan taşan
Ve esrik göğü aşan.
Bin dudak ilençle soldu
Bin yumruk, vahşi bir öfkeyle sıkıldı.
Dünyanın bir başka ucunda
Bir sevinç, gök kubbede parçalanarak
Büyük bir sevinç, bir eğlence, bir çılgınlık
Rahat bir soluklanma, gerinme
Bin dudak eski bir duayı söyledi,
Bin el inançla birleşti.
Gecenin geç saatlerinde
Sayıyordu telgraf telleri
Savaş alanında kalan ölüleri
O zaman dost ve düşman sessizleşti
Yalnız analar ağladı
Her iki yanda.
yıllar önce tiyatroda bir oyun izlemiştim adı' Ben Bertolt Brecht' idi galiba...doğru mu hatırlıyorum? biri bana bi şey söylesin..böyle bir oyun var mıydı? konusunu bile hatırlıyamadım yaw :)) imdaat!
İYİLİK NEYE YARAR?
1.
İyilik neye yarar,
Öldürülürse iyiler çarçabuk,
ya da iyilik görenler?
Özgürlük neye yarar,
yaşarsa bir arada
özgürlerle tutsaklar?
Akılsız olmak madem ekmek sağlar herkese,
akıl neye yarar?
2.
İyi insan olacağınıza,
öyle bir yere götürün ki dünyayı,
iyilik beklenmesin!
Özgür insan olacağınıza,
öyle bir yere götürün ki dünyayı,
kavuşsun özgürlüğe herkes,
özgürlük sevgisi geçersiz olsun!
Akıllı insan olacağınıza,
öyle bir yere götürün ki dünyayı,
akılsızlık zararlı olsun!
oyunlarını oynamaktan korktuğum çok iyi bir tiyatro adamı.
DUYUMSADIĞIN HER ŞEYE
Duyumsadığın her şeye
En küçük önemi ver
Söylemişti sensiz yaşayamacağını
Unutma bunu, yeniden rastlarsan ona
Tanıyacaktır seni.
Bana bir iyilik yap, bu kadar çok sevme beni.
Son sevildiğimde
Duymamıştım en küçük bir sevinç bile.
B.Brecht
bulunanı kaybettiren, kaybedileni ellerine bırakan... önünde saygıyla eğiliyorum...
Cocugum, asi bir cocuk... ele avuca sigmayan bir cocuk... asilikte cekici olan ne var? susuz bir ruh mu? ciplak bir ten mi? kollarini alabildigince acip bir kayaliktan kendini birakmak gibi bir sey mi? ucmak ucmak ucmak... nereye kadar? asilik onune set cekilen bir nehir... baska turlu susturulmuyor... seviyorum asiligi asi olani... egitilmez, erisilmez, tutulmaz olani... vahsi bir at misali gem vurulamayani...
Babam tiyatroya duskun; her Cuma gidilecek... tiyatroyu seviyorum, asiligimi sevdigim kadar... sahnenin erisilmezligini... isikla, sesle, hareketle aramda duran o gorunmez tul perdeyi... seyrederken akan kanimi, aktikca caglayan, cagladikca daha cok benim olani...
isik: bazen gozler kamastiran, bazen ipeksi bir doku, bazen de hic olmayan...
ses: 'gel yanima otur soyle' diyen; 'ben buradayim ama yokum' diyen; 'o hapiste yasama cik! '...
hareket: anlatilmaz...
seviyorum tiyatroyu... tahtalarin kokusunu, pabuclarin kaygan sesini, siluetleri, asilik ogesini!
Kafkas Tebesir Dairesi ni seyrediyorum, seyretmiyorum icinde kayboluyorum... o hircin tabiatin, o ipeksi dokunun, o isyanin icinde kayboluyorum...
'sIk rastlanmayan bagimsiz bir ruhun ifadesi' dir Brecht...
almanca biyografisini bir internet sitesinden okumustum tercümesini yapiyordum..
her kelimede sözlüge bakmak zorunda kalinca,
yarida biraktim,
insaallah bir gün devamini...
dogu berlin'li
komünist..
Dogu Alman yönetiminin sanatcisi...
edebiyatcisi,
teorik denemecisi
vs vs'si...
Brecht 10 subat 1898'de Augsburg'da bir fabrika yöneticisinin oglu olarak dünyaya geldi..1917'de (ortqa ögretim sonrasi, üniversite öncesi elde edilmesi gereken son egitim derecesi olan) Abitur'unu yapti. Akabinde Münih'te tib egitimine basladi...1918'de sihhiye olarak savas hizmeti yapti..1923'te Münih salon tiyatrosu'nda,1924'te de Alman tiyatrolari'na (Münhener Kammerspiele) dramatürj (edebi sanat müsaviri) oldu.1924'ten itibaren Berlin'de serbest yazar olarak hayatini devam ettirdi.. Bu arada marxizmle de esasli olarak mesgul olmaya basladi.
Ilk eseri 1918 tarihli 'Ball'i idi. Ikinci olarak da henüz 21 yasinda iken bir kismini Augsburg'da bir kismini Münih'te tamamladigi 'Trommeln in der Nacht' adli eserini yazdi.. Bu eseri devrimci bir konuya odaklanmisti: Komünist ayaklanma. Bu eserinde, daha cok sinif catismasinin araci olarak gördügü icin didaktik enstrümanlardan kacinmistir...Yine bu eseri, diger erken devresinde verdigi tüm eserleri gibi nihilizm ve anarsizmin izlerini tasir. Toplumsal kritikte bulunan ögeler bu eserde artan oranda ortaya ciksa da, daha cok colgin ve alayci bir üslüp agir basar. bu edebi üretkten ikili yapisi, brecht'e dünya capindaki basarisini getiren eseri 'dreigroschenoper'i de sekillendirir... Brecht bu eserini bestekar Kurt Weill ile birlikte, E. Hauptmann tarafindan almancaya cevrilen ingiliz John Gay'in 18. yy'a ait eseri 'Beggar's Opera'nin temel yapisi üzerine insa etmistir... 'Die Dreigroschenoper' 31 Agustos 1928'de theater am Schiffbauerdamm'da sahnelendi. Rejisörlügü Erich Engel tarafindan yapilan bu temsilin sahne mizansenini Caspar Neher kompoze etti. Bu eser 20'li yillarin acitatli ve suurlu isveli hafifmesreb havasini tasir. Bu yönüyle zamaninin tüm eserlerini gölgede birakmistir.
........................................