81 yaşında asker kökenli, tam bir İstanbu beyefendisi olan şairimiz aslen karamanlı olup, halen hayattadır (hemen öldürmeyelim lütfen, 2 gün önce kendilerini dinleme şerefine eriştim) , aruz veznini çok seven fakat hece vezniyle de şiirler yazan, divan ve rubailer adlı basıma hazır iki eseri olan (ama henüz bastırılmadı) kalemi kuvvetli bir şairimizdir.
karagözlüm efkarlanma gül gayrı, hancı gibi şiirleri bestelenmiştir.
Sustu Another Life gazinosu Sustu şarkılar, Paletimde renk sustu, fırçamda şekil Ve bu gece ilk defa şimal körfezinde Sustu Peramos'un mazgallarından Şehre pancur pancur dökülen arya, Artık ne tayfalar mevcut, ne komondoslar, Ne o kor tenli, kızıl saçlı kanarya. Bu medar ikliminin tenha gecesinde Sardı bambu kamışlarını pişman bir sükut Sardı bu sızı Hani birdenbire bazen bütün etrafımızı Sapsarı bir şüphe sarar ya işte öylesine berbat bir hal var. Hiç bir şey düşünmek istemiyorum, hiç bir şey Ama dördüncü tarassut kulesinde Bir şüpheli sinyal var Hayır hayır yalan bütün bunlar Artık ne kadere inanıyorum ne fala Yalan söylüyor o falcı kadın O hintli parya. Ben yalnız sana inanıyorum Yalnız sana, MARYA... Beni kahrediyor böyle geçen her gece Bu hoyrat yıldızlar, bu su, bu okyanus, bu yer Ve gökyüzünde emanet duran şu asma fener. İnan ki sevgili MARYA Ne varsa hepsi yalan, hepsi keder Ve hepsi omuzumun üstünde çaresiz bir yük Ve hepsi angarya. Biliyorum bu sabah güneşle beraber biliyorum Bir vapur demirleyecek bu nankör limanda Pol'un ebedi matemine rağmen Virjini olabilirdi bu vapurda Ama sen yoksun biliyorum sen yoksun. Baharda geleceğim diyordun hani Haydi gel daha ne bekliyorsun işte mevsim bahar ya. Fırçam neden böyle titrer bilir misin? Ve neden resimlerimde fon sapsarı Anlıyorsun değil mi yavrum Bütün kağıtlara sinmiş anlıyorsun Bu tropikal zehir, Bu müzmin malarya, Sensiz nasıl da boş iskele, sensiz nasıl da tenha şehir Müfreze nöbetçilerinin gözü önünde Koydan yıldızları çalmışlar bir bir, Yine de birkaç çımacı, birkaç palikarya. Ama kim düşünür yıldızları, Yüzbaşı Arnold'u vurmuş yerliler Matemler içinde tekmil batarya. Bu insanlar, bu gök, bu deniz, bu yer Birer birer kaybolmaya mahkum, birer birer Biz ki çoktan bu sapsarı hasret içinde susuz Biz ki çoktan beri kaybolmuşuz. Nasıl, ağlıyor musun MARİA? .. Sil gözlerini, sil yavrum Bizim yokluğumuzdan ne çıkar Aşkımız var ya.
ATLARIMIZ ALDAN KIRDAN YAĞIZDAN
AKINCILAR KOPMUŞ GELMİŞ OĞUZDAN
KÜÇÜKLÜ BÜYÜKLÜ HEP BİR AĞIZDAN DÜNYACA SÖYLENIR TÜRKÜMÜZ BİZİM....
81 yaşında asker kökenli, tam bir İstanbu beyefendisi olan şairimiz aslen karamanlı olup, halen hayattadır (hemen öldürmeyelim lütfen, 2 gün önce kendilerini dinleme şerefine eriştim) , aruz veznini çok seven fakat hece vezniyle de şiirler yazan, divan ve rubailer adlı basıma hazır iki eseri olan (ama henüz bastırılmadı) kalemi kuvvetli bir şairimizdir.
karagözlüm efkarlanma gül gayrı,
hancı gibi şiirleri bestelenmiştir.
gurbetten gelmişim yorgunum hancı
şuraya bir yatak ser yavaş yavaş
aman karanlığı görmesin yüzüm
beyaz perdeleri ger yavaş yavaş...
b.s.erdoğan
KARA GÖZLÜM EFKARLANMA GÜL GAYRİ
Kara gözlüm, efkarlanma gül gayri!
İbibikler, öter ötmez ordayım.
Mektubunda diyorsun ki: 'Gel Gayri! '
Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım.
Ah çekerim resmine her bakışta!
Bir mahzunluk var o boyun büküşte.
Emin ol ki, her sigara yakışta,
Sanki, duman tüter tütmez ordayım...
Mor dağlara, karargahlar kurulur;
Eteğinde bölük bölük durulur...
On dakika istirahat verilir;
Tüfekleri çatar çatmaz ordayım! ..
Dağlar taşlar bu hasretlik derdinde;
Sabır, sebat etmez gönül yurdunda!
Akşam olur, tepelerin ardında,
Daha güneş batar batmaz ordayım...
Aramıza dağlar girmiş koskoca!
Meraklanma, gönlüm dağlardan yüce...
Bir gün değil, beş gün değil, her gece,
Yatağıma yatar yatmaz ordayım...
Bahar geldi; koyun, kuzu koklaştı,
İki aşık, senelerdir bekleşti...
Kara gözlüm, düğün dernek yaklaştı;
Vatan borcu biter bitmez ordayım!
BEKİR SITKI ERDOĞAN
MARIA
Sustu Another Life gazinosu
Sustu şarkılar,
Paletimde renk sustu, fırçamda şekil
Ve bu gece ilk defa şimal körfezinde
Sustu Peramos'un mazgallarından
Şehre pancur pancur dökülen arya,
Artık ne tayfalar mevcut, ne komondoslar,
Ne o kor tenli, kızıl saçlı kanarya.
Bu medar ikliminin tenha gecesinde
Sardı bambu kamışlarını pişman bir sükut
Sardı bu sızı
Hani birdenbire bazen bütün etrafımızı
Sapsarı bir şüphe sarar ya işte öylesine berbat bir hal var.
Hiç bir şey düşünmek istemiyorum, hiç bir şey
Ama dördüncü tarassut kulesinde
Bir şüpheli sinyal var
Hayır hayır yalan bütün bunlar
Artık ne kadere inanıyorum ne fala
Yalan söylüyor o falcı kadın
O hintli parya.
Ben yalnız sana inanıyorum
Yalnız sana, MARYA...
Beni kahrediyor böyle geçen her gece
Bu hoyrat yıldızlar, bu su, bu okyanus, bu yer
Ve gökyüzünde emanet duran şu asma fener.
İnan ki sevgili MARYA
Ne varsa hepsi yalan, hepsi keder
Ve hepsi omuzumun üstünde çaresiz bir yük
Ve hepsi angarya.
Biliyorum bu sabah güneşle beraber biliyorum
Bir vapur demirleyecek bu nankör limanda
Pol'un ebedi matemine rağmen
Virjini olabilirdi bu vapurda
Ama sen yoksun biliyorum sen yoksun.
Baharda geleceğim diyordun hani
Haydi gel daha ne bekliyorsun işte mevsim bahar ya.
Fırçam neden böyle titrer bilir misin?
Ve neden resimlerimde fon sapsarı
Anlıyorsun değil mi yavrum
Bütün kağıtlara sinmiş anlıyorsun
Bu tropikal zehir, Bu müzmin malarya,
Sensiz nasıl da boş iskele, sensiz nasıl da tenha şehir
Müfreze nöbetçilerinin gözü önünde
Koydan yıldızları çalmışlar bir bir,
Yine de birkaç çımacı, birkaç palikarya.
Ama kim düşünür yıldızları,
Yüzbaşı Arnold'u vurmuş yerliler
Matemler içinde tekmil batarya.
Bu insanlar, bu gök, bu deniz, bu yer
Birer birer kaybolmaya mahkum, birer birer
Biz ki çoktan bu sapsarı hasret içinde susuz
Biz ki çoktan beri kaybolmuşuz.
Nasıl, ağlıyor musun MARİA? ..
Sil gözlerini, sil yavrum
Bizim yokluğumuzdan ne çıkar
Aşkımız var ya.
BEKİR SITKI ERDOĞAN