Mezarinin yerinin kimse tarafindan bilinmemesi icin dua ettigini, ve vefat ettikten sonra mezarinin kazilarak, vahsiyane bir sekilde yerinin degistirildigini ve dusmanlarinin bu haraketle onun duasinin gerceklesmesine, bilmeden vesile oldugunu biliyor muydunuz?
Cemil Meriç'e göre Bediüzzaman:”Said Nursi,dağ başında vaaz eden bir mürşid. Hor görülenler,her şeyini kaybedenler,mukaddesleri çiğneneler akın akın ona koştu. Nasların yalçın duvarları arkasından geliyordu bu ses; tarihin içinden geliyordu. Kabuğuna çekilmiş yüz binlerce insanı canlandırdı. Bu hayali insanlar,o konuştukça gerçekleşti.
Ve devamla:”Yakın tarihimizde insana kıran geldi. Bu bünyenin,Bediüzzaman gibi bir tefekkür ve iman abidesine tahammülü yok.”
Nitekim öyle de oldu; 11-Temmuz-1960 gününü gecesi,türbesi dahi yıkılarak ecdadı ve üstadı Hz. Ali gibi meçhule götürüldü.
'karanlığa küfretmektense sen de bir mum yak.'İnsanlığın kurtuluşu adına yıllarca sürgün üstüne sürgünler yaşayan bu kutlu insanın müellifi olduğu kitaplar bir insanın kurtuluşuna vesile olabildiyse takdir etmek gerekmez mi? suni tartışmalarla birbirimizle uğraşmaktansa bir insanın daha iyi yetişmesi adına gayret göstermeli değil miyiz? bu kutlu insanın açtığı yolda hepimiz elimize bir mum alıp yollara düşmeliyiz.
.....Bediüzzaman SAİD NURSİ kendi için yaşamayan insanlık için yaşan onu 28 sene sürdürenlere yine dua eden,divan-ı harbi örfide yürekli bir kahraman bir ferdin imanını kurtarmak için cehenemede atılmaya hazırım diyen bir fedai asrın eşsizi, eserleri dünyaya yayılan insanlara asıl gayesini hatırlatan bir allah dostu.
üstadım... çok sevdiğim üstadım. fethullah gülen hocaefendi gibi o da çok karalandı, yıpratılmaya çalışıldı fakat onu bilen biliyor. üzüldüğüm nokta ise tanımayanlara yanlış tanıtılması. onun gibi bir alim bir daha gelir mi bilinmez. onu tanıyan ve sevmeyen biri olduğuna asla inanmıyorum. kalplere nur saçan risalelerinden biri olan ihlas risalesinin arkasında ona yapılanlara verdiği cevabı herkes okumalı. kalp dayanır mı bilinmez...
Kaynağa bakın, eski KGB. SSCB'inde hırsitiyanlık dahil müslmanlığı bastırmaya çalışanlar örgütü KGB. Yapmadıkları zulm kalmamıştır. Kurulan universitelerle dini ve Türkçeyi öğrenenler varken, SSCB namazı, orucu yani her türlü ibadeti yasaklamasına rağmen bazı sarhoşlar eski KGB'yi kaynak olarak mı kullanıyor, vah vah...
Tabi ajan majan diyecekler, ellerinde ki her kozu kullanmaya çalışacaklar çünkü kendi çıkarlarına ters düşen her akımı tehlike olarak görecekler, ve o akımı yıkmak için her türlü çirkeflik yapılacaktır. Daha önceden de söyledim, bu kaynları ancak kendi çıkarlarına uyan insanlar kullanırlar. Tarihte, kendi doğruları için şeytanla yatanlar çok görümnmüştür... Taklitlerinden sakının derim...
Bediüzzaman...Onunla lise yıllarımda tanıştım.Benimkisi sadece uzaktan bir sevgi oldu daima.16 yaşın verdiği enerjiyle yaptığımız 'yaramaz işlerden'zaman kalırsa arada bir uğrardım o 'Üniversiteli abilere'.İbrahim Sadri'nin dediği gibi benim 'Abilerim'vardı ve 'Ben vardım'.Nesli için ağlayan bir 'Gülen'vardı,bir de 'Çağı aydınlatan'vardı.Bediüzzaman denilince aklıma Sözler gelirdi,Lemalar gelirdi...Evet,evet ben onun eserlerinden çok şey öğrendim.Onu bana tanıtanlara daima dua ediyorum.Kime mi? Abilerime...şu an Orman Mühendisliğinde okuyorum.Ve bir ağaca bakış açımı değiştiren fakülte yıllarım değil belki onun eseri olan 'Risale-i Nur'du.Yani lise yıllarımdan hafızama kazınanlardı.Bu cümlemi anlayan anladı!
Hakkında binlerce dava açılmasına rağmen suçlu bulanamayan, hatta insanların suçlu-suçsuz infaz edilen mahkemelerden bile temiz çıkan vatan evladımızı güvenilir olmayan bir kaç kaynakla etiketlenip satılmak isteniyor. Daha güvenilir kaynaklardan kendinisini tanımanız dileği ile:
Said Nursi Efendi Hakkında:
Rusya'daki esaret hayatından sonra İstanbul'a dönen Said Nursi, Mondros Ateşkes Sözleşmesi'nden sonraki dönem de rahat durmadı. 16 Mart 1920'de İstanbul'un İngiliz askerleri tarafından işgâl edilmesi üzerine Hutuvât-ı Sitte adlı bir broşür bastıran Said Nursi, işgalcilere karşı halkı ve alimleri uyardı. İngilizler tarafından tehlikeli adam olarak görülen Said-i Nursi Anadolu hareketini açıkça destekledi. İstanbul ulemasının Kuvay-ı Milliye ve Kurtuluş Savaşı aleyhinde verdiği fetvaya, 'işgal altındaki bir yerde bulunan sorumluların verdiği fetva irade özgürlüğü bulunmadığı için mualleldir' gerekçesiyle karşı çıktı.
Said Nursi'nin faaliyetleri Kuva-yı Milliye kadrosu tarafından da sempatiyle karşılandı. Nursi'nin Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa tarafından Ankara'ya davet edildiği, bu davet üzerine kendisinin 1922 sonlarında Ankara'ya geldiği ve Ulus'taki Millet Meclisi binası'nda resmi zevat tarafından karşılandığı ifade ediliyor.
- İsyancı değildi, sürgün edildi:
Cumhuriyetin kurucu kadrosuyla arasına ayrılık giren Said Nursi'nin, 10 maddelik bir beyanname hazırlayarak Meclis üyelerine dağıttığı ifade ediliyor. Bu beyannâmede cumhuriyetin kurucu kadrosunu İslam'ın şiarlarına sahip çıkmaya çağıran Said Nursi'nin Atatürk ile bir- kaç kez görüştüğü de ifade ediliyor. Bazı rivayetlere göre Said Nursi, Şark Umumî Vâizliği, milletvekilliği ve Diyanet âzâlığı gibi teklifleri kabul etmeyerek Van'a döndüğü rivayet ediliyor. Artık ideallerini siyaset yoluyla gerçekleştiremeyeceği kanaatine ulaşan ve Ankara'dan umduğunu bulamayan Said Nursi 1923'ten sonra Van'a dönerek bir tür inzivaya çekildi.
Annesinin yanısıra özel katibi olan yeğeninin de vefat etmesiyle birlikte sosyal hayattan elini eteğini çekti. 1925'te meydana gelen Şeyh Said İsyanı sırasında Van'ın Erek Dağı'ndaki bir kilise kalıntısında yaşayan Said Nursi, isyanın bastırılmasından sonra bölgede nüfuz sahibi olduğu kabul edilen pekçok kişi gibi Batı illerine sürgün edildi. Şeyh Sait taraftarları isyandan biraz önce Said Nursi'yi kendilerini desteklemesi için teklifler götürdüler. Said Nursi'nin bu teklifleri reddettiği ve 'Dahilde, bu milletin evlatlarına kılıç çekilmez' şeklinde konuştuğu belirtiliyor.
- Kayıkla Barla'ya götürüldü:
1926 yılının Şubat ayında, jandarma gözetiminde Eğirdir'den bir kayıkla Barla'ya getirilen Said Nursi, ilk geceyi polis karakolunda geçirdikten sonra 'Muhacir Hafız' diye anılan Ahmet Karaca'nın evine yerleştirildi. Kısa bir süre bu evde ikamet eden Said Nursi, daha sonra ulu bir çınar ağacının yanındaki eve taşındı. Said Nursi'ye sempati duyan bir marangoz çınar ağacının tepesine tahtadan küçük bir barınak yaptı. Said Nursi ağacın tepesine kurulan bu barınakta gecelerini geçirdi. Günde bir tas çorba ve biraz da ekmek yiyordu. Hiçbir hediye kabul etmediği için kendisine getirilen yiyeceklerin de parasını ödüyordu.
İlk günlerde Said Nursi'ye yaklaşmaya ve onunla konuşmaya çekinen Barlalılar bir süre sonra çekingenliklerini bıraktılar. Barlalı Sıddık Süleyman ilk ve çok sevdiği talebeleri arasında yer aldı. 1924'lerden itibaren münzevi bir hayat yaşayan Said Nursi'nin Barla sürgünü hayatında yeni bir cephe açtı. Sürgün döneminde Kur'an'ın anlaşılması için kendini tümüyle tefekküre ve yazmaya verdi. Sözler, Mektubat ve Lem'alar'ın 13. cüzü sekiz senelik Barla sürgününde yazıldı.
- Gözümde ne Cennet sevdası ne de Cehennem korkusu...:
Said Nursi yakın arkadaşı Eşref Edip'e şunları söylüyor 'Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, âhiretimi de. Seksen küsur senelik bütün hayatımda dünya zevki namına birşey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-i harplerde bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandim. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan men edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti. Işte benim bütün hayatım böyle zahmet ve meşakkatle, felâket ve musibetle geçti. Cemiyetin imanı, saadet ve selâmeti yolunda nefsimi, dünyamı feda ettim. Helâl olsun. Onlara beddua bile etmiyorum. Çünkü, bu sayede Risale-i Nur, hiç olmazsa birkaç yüz bin, yahut birkaç milyon kişinin-adedini de bilmiyorum ya, öyle diyorlar. Afyon Savcısı beş yüz bin demişti. Belki daha ziyade-imanını kurtarmaya vesile oldu. Ölmekle yalnız kendimi kurtaracaktım; fakat hayatta kalıp da zahmet ve meşakkatlere tahammül ile bu kadar imanın kurtulmasına hizmet ettim. Allah'a bin kere hamd olsun. Sonra, ben cemiyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun
Tüm Yazı Dizisi: http://www.yenisafak.com/diziler/nur/index.html http://www.yenisafak.com/diziler/nur/nur2.html http://www.yenisafak.com/diziler/nur/nur3.html http://www.yenisafak.com/diziler/nur/nur4.html
ve insan konuşuyor faniiym fani olanı istemem acizim aciz olanı istemem ruhumu rahman teslim eyledim gayri istemem isterim fakat bir yaari baki isterim zerreyim fakat bir şemsi sermed isterim hiç ender hiçim fakat büütn mevcudatı umumen isterim
'İman hem nurdur hem kuvvettir. Hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir ve imanının derecesine göre hadisatın tazyikatına karşı koyabilir.' BSN
ben ortaokul çağlarında zamanın radikal dersanelerinden birine gidiyordum bize ders çalıştıran abiler toplantılara götürürler hep bediüzzaman ve said nursiden bahsederlerdi ama ardından evde yapılmış sütlaç ikram ederlerdi...o nasıl güzel bir sütlaçtı ama o günden beri bu kelimeyi duyunca hep canım sütlaç çeker.
Türkiyede hatta İslam dünyasında ilk sivil iteatsizliği başlatan ve resmi ideolojinin dayattığı din yadadinsizliğe alternatif olarak Kurana dayalı gelenekten kopuk olmayan bir din anlayışı sunar.
Kürt bölücülüğüne alet edilmemek için 'kürdi' nisbesinin yerine 'nursiyi' kullanacak kadar bu ülke sevdalısıdır.
Hayatı boyunca derin devlet tarafından takip edilmiştir. Sessiz bir kahramandır.
Bediüzzaman Abdülhamit devrinde İttihad-ı İslam fikrini savunmuştur. Yani İngilizlerin yok etmeye çalıştığı mefkurenin davacısıdır. 31 martta Yahudi komitecilerinin vatanı tarumar ettiği sırada kendiside tevkif edilmiş, yaptığı müdafa neticesinde beraat etmiş... Ve siyaseti bırakarak kendini Dini Muhammedi'yi yaymaya vakfetmiş.
Rusya'ya esir düştüğünde gelen komutanın önünde herkes ayağa kalktığı halde 'Müslüman kafirin önünde ayağa kalkmaz' diyerek kalkmayan, davası uğruna her cefaya göğüs geren...
'İman hem nûrdur hem kuvettir. Hakiki imanı bulan adam kâinata meydan okuyabilir ve hadisatın tazyikatından kutulabilir'
yalçın bir iman ve bu imanın verdiği güven, istiğna. minnetsiz ve bir çantaya sığabilecek kadar az eşyayla geçirilmiş alabildiğine sade, sadeliğinden ötürü alabildiğine ihtişamlı bir hayat. kendisinin başlattığı davayı devam ettirdikleri iddiasında bulunanlar gibi süklüm püklüm ve dilenci dilli değil, daima başı dik.
aşağıdaki ifadeler asla içi boş ifadeler olmadılar, o hakikaten 'yaşayan' adamdı, 'inanan' ve 'yaşayan'..
'Benim fitratim, zillet ve hakarete tahammül etmez. Izzet ve şehamet-i Islâmiye beni bu halde bulunmaktan siddetle men eder. Böyle bir vaziyete düsünce, karsimda kim olursa olsun, isterse en zalim bir cebbar, en hunhar bir düsman kumandani olsa, tezellül etmem. Zulmünü, hunharligini onun suratina çarparim. Beni zindana atar, yahut idam sehpasina götürür; hiç ehemmiyeti yoktur. Nitekim öyle oldu. Bunlarin hepsini gördüm. Birkaç dakika daha o hunhar kumandanin kalbi, vicdani zulümkârliga dayanabilseydi, Said bugün asilmis ve mâsumlar zümresine iltihak etmis olacakti.'
'Bana, 'Sen suna buna niçin satastin? ' diyorlar. Farkinda degilim. Karsimda müthis bir yangin var. Alevleri göklere yükseliyor. Içinde evlâdim yaniyor, imanim tutusmus yaniyor. O yangini söndürmeye, imanimi kurtarmaya kosuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemis de ayagim ona çarpmis; ne ehemmiyeti var? O müthis yangin karsisinda bu küçük hâdise bir kiymet ifade eder mi? Dar düsünceler, dar görüsler! Beni, nefsini kurtarmayi düsünen hodgâm bir adam mi zannediyorlar? Ben, cemiyetin imanini kurtarmak yolunda dünyami da feda ettim, âhiretimi de. Seksen küsur senelik bütün hayatimda dünya zevki namina birsey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarinda, esaret zindanlarinda, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmedigim cefa, görmedigim eza kalmadi. Divan-i harplerde bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandim. Memleket zindanlarinda aylarca ihtilâttan men edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldim. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eger dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün Said topraklar altinda çürümüs gitmisti.'
Bediüzzaman seksen yaşına kadar kendi için değil milleti için devleti için yaşayan ve ölümüne kadar o zaman ki insanlar tarfından anlaşılamayan bir şahsiyet.Bu insan ne demiş ne yapmış O büyük şahsiyet insan demiş, iman demiş ve bunları yaparken şahsi menfaat gözetmemiş.Sırf ALLAH için yapmış en büyük gösterkesi şimdi dünyanın heryerinde okunan eserleridir.BEDİÜZZAMAN BU ZAMANIN İNSANINI KURTARAN ASIL AMACINI YAZDIĞI ESERLERLE HATIRLATAN DEMEKTİR.ÜNÜVERSİTEDE OKUYAN NUR TALABELERİ
Mezarinin yerinin kimse tarafindan bilinmemesi icin dua ettigini, ve vefat ettikten sonra mezarinin kazilarak, vahsiyane bir sekilde yerinin degistirildigini ve dusmanlarinin bu haraketle onun duasinin gerceklesmesine, bilmeden vesile oldugunu biliyor muydunuz?
Cemil Meriç'e göre Bediüzzaman:”Said Nursi,dağ başında vaaz eden bir mürşid. Hor görülenler,her şeyini kaybedenler,mukaddesleri çiğneneler akın akın ona koştu. Nasların yalçın duvarları arkasından geliyordu bu ses; tarihin içinden geliyordu. Kabuğuna çekilmiş yüz binlerce insanı canlandırdı. Bu hayali insanlar,o konuştukça gerçekleşti.
Ve devamla:”Yakın tarihimizde insana kıran geldi. Bu bünyenin,Bediüzzaman gibi bir tefekkür ve iman abidesine tahammülü yok.”
Nitekim öyle de oldu; 11-Temmuz-1960 gününü gecesi,türbesi dahi yıkılarak ecdadı ve üstadı Hz. Ali gibi meçhule götürüldü.
Kaynak:
http://www.ozbelgeler.com/sayfa7/muceddid.htm
Zehir dedim de aklıma geldi. Acaba kaç defa zehirlendiğini bilen varmı bu BÜYÜK DİN MAZLUMUNUN!
Ümitvar olunuz'Zira şu istikbal inkılabı içinde en yüksek ve gür seda İSLAMIN sedası olacaktır'
BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ
'karanlığa küfretmektense sen de bir mum yak.'İnsanlığın kurtuluşu adına yıllarca sürgün üstüne sürgünler yaşayan bu kutlu insanın müellifi olduğu kitaplar bir insanın kurtuluşuna vesile olabildiyse takdir etmek gerekmez mi? suni tartışmalarla birbirimizle uğraşmaktansa bir insanın daha iyi yetişmesi adına gayret göstermeli değil miyiz? bu kutlu insanın açtığı yolda hepimiz elimize bir mum alıp yollara düşmeliyiz.
.....Bediüzzaman SAİD NURSİ kendi için yaşamayan insanlık için yaşan onu 28 sene sürdürenlere yine dua eden,divan-ı harbi örfide yürekli bir kahraman bir ferdin imanını kurtarmak için cehenemede atılmaya hazırım diyen bir fedai asrın eşsizi, eserleri dünyaya yayılan insanlara asıl gayesini hatırlatan bir allah dostu.
üstadım... çok sevdiğim üstadım. fethullah gülen hocaefendi gibi o da çok karalandı, yıpratılmaya çalışıldı fakat onu bilen biliyor. üzüldüğüm nokta ise tanımayanlara yanlış tanıtılması. onun gibi bir alim bir daha gelir mi bilinmez. onu tanıyan ve sevmeyen biri olduğuna asla inanmıyorum. kalplere nur saçan risalelerinden biri olan ihlas risalesinin arkasında ona yapılanlara verdiği cevabı herkes okumalı. kalp dayanır mı bilinmez...
Kaynağa bakın, eski KGB. SSCB'inde hırsitiyanlık dahil müslmanlığı bastırmaya çalışanlar örgütü KGB. Yapmadıkları zulm kalmamıştır. Kurulan universitelerle dini ve Türkçeyi öğrenenler varken, SSCB namazı, orucu yani her türlü ibadeti yasaklamasına rağmen bazı sarhoşlar eski KGB'yi kaynak olarak mı kullanıyor, vah vah...
Tabi ajan majan diyecekler, ellerinde ki her kozu kullanmaya çalışacaklar çünkü kendi çıkarlarına ters düşen her akımı tehlike olarak görecekler, ve o akımı yıkmak için her türlü çirkeflik yapılacaktır. Daha önceden de söyledim, bu kaynları ancak kendi çıkarlarına uyan insanlar kullanırlar. Tarihte, kendi doğruları için şeytanla yatanlar çok görümnmüştür... Taklitlerinden sakının derim...
Bediüzzaman...Onunla lise yıllarımda tanıştım.Benimkisi sadece uzaktan bir sevgi oldu daima.16 yaşın verdiği enerjiyle yaptığımız 'yaramaz işlerden'zaman kalırsa arada bir uğrardım o 'Üniversiteli abilere'.İbrahim Sadri'nin dediği gibi benim 'Abilerim'vardı ve 'Ben vardım'.Nesli için ağlayan bir 'Gülen'vardı,bir de 'Çağı aydınlatan'vardı.Bediüzzaman denilince aklıma Sözler gelirdi,Lemalar gelirdi...Evet,evet ben onun eserlerinden çok şey öğrendim.Onu bana tanıtanlara daima dua ediyorum.Kime mi? Abilerime...şu an Orman Mühendisliğinde okuyorum.Ve bir ağaca bakış açımı değiştiren fakülte yıllarım değil belki onun eseri olan 'Risale-i Nur'du.Yani lise yıllarımdan hafızama kazınanlardı.Bu cümlemi anlayan anladı!
Hakkında binlerce dava açılmasına rağmen suçlu bulanamayan, hatta insanların suçlu-suçsuz infaz edilen mahkemelerden bile temiz çıkan vatan evladımızı güvenilir olmayan bir kaç kaynakla etiketlenip satılmak isteniyor. Daha güvenilir kaynaklardan kendinisini tanımanız dileği ile:
Said Nursi Efendi Hakkında:
Rusya'daki esaret hayatından sonra İstanbul'a dönen Said Nursi, Mondros Ateşkes Sözleşmesi'nden sonraki dönem de rahat durmadı. 16 Mart 1920'de İstanbul'un İngiliz askerleri tarafından işgâl edilmesi üzerine Hutuvât-ı Sitte adlı bir broşür bastıran Said Nursi, işgalcilere karşı halkı ve alimleri uyardı. İngilizler tarafından tehlikeli adam olarak görülen Said-i Nursi Anadolu hareketini açıkça destekledi. İstanbul ulemasının Kuvay-ı Milliye ve Kurtuluş Savaşı aleyhinde verdiği fetvaya, 'işgal altındaki bir yerde bulunan sorumluların verdiği fetva irade özgürlüğü bulunmadığı için mualleldir' gerekçesiyle karşı çıktı.
Said Nursi'nin faaliyetleri Kuva-yı Milliye kadrosu tarafından da sempatiyle karşılandı. Nursi'nin Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa tarafından Ankara'ya davet edildiği, bu davet üzerine kendisinin 1922 sonlarında Ankara'ya geldiği ve Ulus'taki Millet Meclisi binası'nda resmi zevat tarafından karşılandığı ifade ediliyor.
- İsyancı değildi, sürgün edildi:
Cumhuriyetin kurucu kadrosuyla arasına ayrılık giren Said Nursi'nin, 10 maddelik bir beyanname hazırlayarak Meclis üyelerine dağıttığı ifade ediliyor. Bu beyannâmede cumhuriyetin kurucu kadrosunu İslam'ın şiarlarına sahip çıkmaya çağıran Said Nursi'nin Atatürk ile bir- kaç kez görüştüğü de ifade ediliyor. Bazı rivayetlere göre Said Nursi, Şark Umumî Vâizliği, milletvekilliği ve Diyanet âzâlığı gibi teklifleri kabul etmeyerek Van'a döndüğü rivayet ediliyor. Artık ideallerini siyaset yoluyla gerçekleştiremeyeceği kanaatine ulaşan ve Ankara'dan umduğunu bulamayan Said Nursi 1923'ten sonra Van'a dönerek bir tür inzivaya çekildi.
Annesinin yanısıra özel katibi olan yeğeninin de vefat etmesiyle birlikte sosyal hayattan elini eteğini çekti. 1925'te meydana gelen Şeyh Said İsyanı sırasında Van'ın Erek Dağı'ndaki bir kilise kalıntısında yaşayan Said Nursi, isyanın bastırılmasından sonra bölgede nüfuz sahibi olduğu kabul edilen pekçok kişi gibi Batı illerine sürgün edildi. Şeyh Sait taraftarları isyandan biraz önce Said Nursi'yi kendilerini desteklemesi için teklifler götürdüler. Said Nursi'nin bu teklifleri reddettiği ve 'Dahilde, bu milletin evlatlarına kılıç çekilmez' şeklinde konuştuğu belirtiliyor.
- Kayıkla Barla'ya götürüldü:
1926 yılının Şubat ayında, jandarma gözetiminde Eğirdir'den bir kayıkla Barla'ya getirilen Said Nursi, ilk geceyi polis karakolunda geçirdikten sonra 'Muhacir Hafız' diye anılan Ahmet Karaca'nın evine yerleştirildi. Kısa bir süre bu evde ikamet eden Said Nursi, daha sonra ulu bir çınar ağacının yanındaki eve taşındı. Said Nursi'ye sempati duyan bir marangoz çınar ağacının tepesine tahtadan küçük bir barınak yaptı. Said Nursi ağacın tepesine kurulan bu barınakta gecelerini geçirdi. Günde bir tas çorba ve biraz da ekmek yiyordu. Hiçbir hediye kabul etmediği için kendisine getirilen yiyeceklerin de parasını ödüyordu.
İlk günlerde Said Nursi'ye yaklaşmaya ve onunla konuşmaya çekinen Barlalılar bir süre sonra çekingenliklerini bıraktılar. Barlalı Sıddık Süleyman ilk ve çok sevdiği talebeleri arasında yer aldı. 1924'lerden itibaren münzevi bir hayat yaşayan Said Nursi'nin Barla sürgünü hayatında yeni bir cephe açtı. Sürgün döneminde Kur'an'ın anlaşılması için kendini tümüyle tefekküre ve yazmaya verdi. Sözler, Mektubat ve Lem'alar'ın 13. cüzü sekiz senelik Barla sürgününde yazıldı.
- Gözümde ne Cennet sevdası ne de Cehennem korkusu...:
Said Nursi yakın arkadaşı Eşref Edip'e şunları söylüyor 'Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, âhiretimi de. Seksen küsur senelik bütün hayatımda dünya zevki namına birşey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-i harplerde bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandim. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan men edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti. Işte benim bütün hayatım böyle zahmet ve meşakkatle, felâket ve musibetle geçti. Cemiyetin imanı, saadet ve selâmeti yolunda nefsimi, dünyamı feda ettim. Helâl olsun. Onlara beddua bile etmiyorum. Çünkü, bu sayede Risale-i Nur, hiç olmazsa birkaç yüz bin, yahut birkaç milyon kişinin-adedini de bilmiyorum ya, öyle diyorlar. Afyon Savcısı beş yüz bin demişti. Belki daha ziyade-imanını kurtarmaya vesile oldu. Ölmekle yalnız kendimi kurtaracaktım; fakat hayatta kalıp da zahmet ve meşakkatlere tahammül ile bu kadar imanın kurtulmasına hizmet ettim. Allah'a bin kere hamd olsun. Sonra, ben cemiyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun
Yazının Tümü:
http://www.yenisafak.com/diziler/nur/nur2.html
Tüm Yazı Dizisi:
http://www.yenisafak.com/diziler/nur/index.html
http://www.yenisafak.com/diziler/nur/nur2.html
http://www.yenisafak.com/diziler/nur/nur3.html
http://www.yenisafak.com/diziler/nur/nur4.html
imandır o cevherki ilahi ne büyüktür
imansız olan paslı yürek sinede yüktür..
ve insan konuşuyor
faniiym fani olanı istemem
acizim aciz olanı istemem
ruhumu rahman teslim eyledim
gayri istemem
isterim fakat bir yaari baki isterim
zerreyim fakat bir şemsi sermed isterim
hiç ender hiçim
fakat büütn mevcudatı umumen isterim
elimizdekilerin değerini bilelim, böyle insanlar kolay kolay yetişmez...
ASRIN MÜCEDDİDİ.........
'İman hem nurdur hem kuvvettir. Hakiki imanı elde eden adam kâinata meydan okuyabilir ve imanının derecesine göre hadisatın tazyikatına karşı koyabilir.'
BSN
ben ortaokul çağlarında zamanın radikal dersanelerinden birine gidiyordum bize ders çalıştıran abiler toplantılara götürürler hep bediüzzaman ve said nursiden bahsederlerdi ama ardından evde yapılmış sütlaç ikram ederlerdi...o nasıl güzel bir sütlaçtı ama o günden beri bu kelimeyi duyunca hep canım sütlaç çeker.
Ve kervan dolu dizgin yürüyor...
karanlikta parlayan bir nur
Türkiyede hatta İslam dünyasında ilk sivil iteatsizliği başlatan ve resmi ideolojinin dayattığı din yadadinsizliğe alternatif olarak Kurana dayalı gelenekten kopuk olmayan bir din anlayışı sunar.
Kürt bölücülüğüne alet edilmemek için 'kürdi' nisbesinin yerine 'nursiyi' kullanacak kadar bu ülke sevdalısıdır.
Hayatı boyunca derin devlet tarafından takip edilmiştir. Sessiz bir kahramandır.
Bediüzzaman Abdülhamit devrinde İttihad-ı İslam fikrini savunmuştur. Yani İngilizlerin yok etmeye çalıştığı mefkurenin davacısıdır. 31 martta Yahudi komitecilerinin vatanı tarumar ettiği sırada kendiside tevkif edilmiş, yaptığı müdafa neticesinde beraat etmiş... Ve siyaseti bırakarak kendini Dini Muhammedi'yi yaymaya vakfetmiş.
Allah Rahmet Eylesin...
put
Maddenin esaretine müptela olanların arasından sıyrılıp, manayı bina eden muhterem şahsiyet...
İster ajan olsun, ister başka birşey.....
...Her sabah
senede 365 gun
okudugum fatIhayi
ruhlarina gonderdIgIm
Insanlardan bIrIdIr o C. mekan...
bediüzzaman kelime anlamı olarak zaman alimi demektir.Saidinursi bu kendisine verilen bediüzzaman lakabı ile bilinir
çok derin bir insan beni aşar
Rusya'ya esir düştüğünde gelen komutanın önünde herkes ayağa kalktığı halde 'Müslüman kafirin önünde ayağa kalkmaz' diyerek kalkmayan, davası uğruna her cefaya göğüs geren...
'İman hem nûrdur hem kuvettir. Hakiki imanı bulan adam kâinata meydan okuyabilir ve hadisatın tazyikatından kutulabilir'
Eserlerini daima nefsine yazan ve en evvel nefsine dinleten Büyük alim, büyük mazlum, son devrin kahramanı.
yalçın bir iman ve bu imanın verdiği güven, istiğna. minnetsiz ve bir çantaya sığabilecek kadar az eşyayla geçirilmiş alabildiğine sade, sadeliğinden ötürü alabildiğine ihtişamlı bir hayat.
kendisinin başlattığı davayı devam ettirdikleri iddiasında bulunanlar gibi süklüm püklüm ve dilenci dilli değil, daima başı dik.
aşağıdaki ifadeler asla içi boş ifadeler olmadılar, o hakikaten 'yaşayan' adamdı, 'inanan' ve 'yaşayan'..
'Benim fitratim, zillet ve hakarete tahammül etmez. Izzet ve şehamet-i Islâmiye beni bu halde bulunmaktan siddetle men eder. Böyle bir vaziyete düsünce, karsimda kim olursa olsun, isterse en zalim bir cebbar, en hunhar bir düsman kumandani olsa, tezellül etmem. Zulmünü, hunharligini onun suratina çarparim. Beni zindana atar, yahut idam sehpasina götürür; hiç ehemmiyeti yoktur. Nitekim öyle oldu. Bunlarin hepsini gördüm.
Birkaç dakika daha o hunhar kumandanin kalbi, vicdani zulümkârliga dayanabilseydi, Said bugün asilmis ve mâsumlar zümresine iltihak etmis olacakti.'
'Bana, 'Sen suna buna niçin satastin? ' diyorlar.
Farkinda degilim.
Karsimda müthis bir yangin var. Alevleri göklere yükseliyor.
Içinde evlâdim yaniyor, imanim tutusmus yaniyor. O yangini söndürmeye, imanimi kurtarmaya kosuyorum.
Yolda biri beni kösteklemek istemis de ayagim ona çarpmis; ne ehemmiyeti var?
O müthis yangin karsisinda bu küçük hâdise bir kiymet ifade eder mi?
Dar düsünceler, dar görüsler!
Beni, nefsini kurtarmayi düsünen hodgâm bir adam mi zannediyorlar?
Ben, cemiyetin imanini kurtarmak yolunda dünyami da feda ettim, âhiretimi de.
Seksen küsur senelik bütün hayatimda dünya zevki namina birsey bilmiyorum.
Bütün ömrüm harp meydanlarinda, esaret zindanlarinda, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmedigim cefa, görmedigim eza kalmadi. Divan-i harplerde bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandim. Memleket zindanlarinda aylarca ihtilâttan men edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldim. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eger dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün Said topraklar altinda çürümüs gitmisti.'
ŞU ZAMAN DA YAŞIYORSAK ONUN GİBİ YÜKSEK ZATLARIN YÜZÜ HÜRMETİNE YAŞIYORUZ.
Bediüzzaman seksen yaşına kadar kendi için değil milleti için devleti için yaşayan ve ölümüne kadar o zaman ki insanlar tarfından anlaşılamayan bir şahsiyet.Bu insan ne demiş ne yapmış O büyük şahsiyet insan demiş, iman demiş ve bunları yaparken şahsi menfaat gözetmemiş.Sırf ALLAH için yapmış en büyük gösterkesi şimdi dünyanın heryerinde okunan eserleridir.BEDİÜZZAMAN BU ZAMANIN İNSANINI KURTARAN ASIL AMACINI YAZDIĞI ESERLERLE HATIRLATAN DEMEKTİR.ÜNÜVERSİTEDE OKUYAN NUR TALABELERİ