Kültür Sanat Edebiyat Şiir

attila ilhan sizce ne demek, attila ilhan size neyi çağrıştırıyor?

attila ilhan terimi K E tarafından tarihinde eklendi

  • Aysen Gencer
    Aysen Gencer

    Ona değer vermek içinde ölümünü bekledik! ! !

  • Tarz-ı_kadim
    Tarz-ı_kadim

    Şiirlerini okurken müthiş bir sinema tekniğini hisettiğimiz ve baştan sona kadar bir büyük gerilimi yüreklerimizde yaşatan usta şair yazar...

  • Melike Bolat
    Melike Bolat

    aşkı kağıda dökebilen ender şahsiyet.

  • Yy Yy
    Yy Yy

    büyük şair Allah rahmet eylesin

  • Aydinaydin
    Aydinaydin

    Büyük Usta.Saygıyla anılmalı

  • Memduh Baştürk
    Memduh Baştürk

    bir şapka
    eski bir aşık
    okundukça rahatlatan şiirler
    ve zamansız bir göçüş..

  • Nihat Malkoç
    Nihat Malkoç

    AN GELDİ…ATTİLA İLHAN ÖLDÜ
    M.NİHAT MALKOÇ
    Ömür sayılı günlerden ibaret…Uzun veya kısa…Ne fark eder ki! ...Neticede belirli günlerden ötesi yok… Bir türküde geçtiği üzere “Bin sene de yaşasan son durak kara toprak” Büyük usta Attila İlhan “An Gelir” adlı şiirinde şöyle diyordu kendi hayatı ve ölümüne dair:
    “görünmez bir mezarlıktır zaman
    şâirler dolaşır saf saf/ tenhalarında şiir söyleyerek
    kim duysa / korkudan ölür -tahrip gücü yüksek-
    saatli bir bombadır patlar
    an gelir/attilâ ilhan ölür”
    Öyle de oldu…An geldi…Ve aşklarımızın büyük şâiri Attila İlhan aramızdan ayrıldı. O an ki, seksen yıllık bir çınarı yerinden söktü. Ama bu çınarın kökleri, yüreği sevgiyle atan, gönlü maddeden arınmış sevdalıların kalbini sarıp sarmalamıştı.
    15 Haziran 1925’te Menemen’de filizlenen çınar, bir sonbahar vaktinde 11 Ekim 2005 tarihinde İstanbul'da kurudu. Çok verimli ve hareketli bir ömür geçiren İlhan, hayatı başkalarının tayin ettiği şekilde yaşamamak için insanüstü bir çaba harcadı. Başına ne geldiyse de bu yüzden geldi.
    İzmir Atatürk Lisesi birinci sınıfındayken mektuplaştığı bir kıza Nazım Hikmet’in şiirini göndermesi nedeniyle 1941’de tutuklandı ve okuldan uzaklaştırıldı. Üç hafta gözetim altında tutuldu. İki ay hapiste yattı. Türkiye’nin hiçbir yerinde okuyamayacağına dair bir belge verilince, eğitim hayatına ara vermek zorunda kaldı. Danıştay kararıyla, 1944 yılında okuma hakkını tekrar kazandı ve İstanbul Işık Lisesi’ne yazıldı.
    Gencecik bir insanın, hayatının baharında bunca sıkıntıyla karşılaşması onu fevkalâde üzdü doğal olarak…Fakat bu onun direncini ve mücadele gücünü daha da inkişaf ettirdi.
    Ömrünün önemli bir kısmı İstanbul-Paris hattında geçti.
    Bir yığın şiir, roman, öykü, senaryo, deneme, anı, söyleşi, çeviri türünde eser bıraktı geriye… Sevenleri bu eserlerle avunacak bundan sonra.
    Onun şiirimize bambaşka bir hava ve ufuk kazandırdığı inkâr edilemez. Şu kitaplar aşklara yelken açan aşıkların elinden düşmeyen sevgi nâmeleri değil de nedir? .. Duvar Sisler Bulvarı, Yağmur Kaçağı, Ben Sana Mecburum, Belâ Çiçeği, Yasak Sevişmek, Tutuklunun Günlüğü, Böyle Bir Sevmek, Elde Var Hüzün, Korkunun Krallığı, Ayrılık Sevdaya Dâhil, Kimi Sevsem Sensin… Bu kitaplar, bu şiirler duygularımıza tercüman oldu yıllarca….Aşk mektuplarımızın bir köşesine işlendi yaldızlı kalemlerle….
    Attila İlhan romanlarıyla da duygularımızı harekete geçirmiştir. Hayatın en büyük gerçeği olan aşkı ve sevgiyi satır satır nakşetmiştir kitapların bizi kucaklayan aydınlık göğüne… Sokaktaki Adam, Zenciler Birbirine Benzemez, Kurtlar Sofrası, Aynanın İçindekiler, Bıçağın Ucu, Sırtlan Payı, Yaraya Tuz Basmak, Dersaadet’te Sabah Ezanları, O Karanlıkta Biz, Fena Halde Leman, Haco Hanım Vay, Allahın Süngüleri, Reis Paşa
    Attila İlhan çok yönlü bir yazardı hiç şüphesiz. Edebiyatın ve hayatın her alanında “ben varım “ diyebilen bir kalem ustasıydı. Başarılıydı da üstelik… Romanlarının yanında öyküleri de hayatın bin bir rengini sunuyordu okuyucularına… “Yengecin Kıskacı” öykülerini içine alan güzel bir eserdi.
    Denemelerini Abbas Yolcu, Yanlış Kadınlar Yanlış Erkekler isimli kitaplarda iki kapak arasına almıştı. “Anılar ve Acılar” adını vermişti hayata dair yazdığı düşünce külliyatına… Hangi Sol, Hangi Batı, Hangi Seks, Hangi Sağ, Hangi Atatürk, Hangi Edebiyat, Hangi Laiklik, Hangi Küreselleşme isimli kitaplarında hayatı ve kavramları sorguluyordu kendince…
    “Attila İlhan’ın Defteri” adlı seride de kendini yetiştirmiş bir aydının hayatı anlamlandırma, duygu ve düşüncelerini geniş kitlelerle paylaşma arzu ve temayülü var… Gerçekçilik Savaşı, ‘İkinci Yeni’ Savaşı, Faşizmin Ayak Sesleri, Batı’nın ‘Deli Gömleği’, Sağım Solum Sobe, Ulusal Kültür Savaşı, Sosyalizm Asıl Şimdi, Aydınlar Savaşı, Kadınlar Savaşı bu serinin düşünce dünyamıza akan olukları hükmündeydi. Bu kitaplarda doğru bildiklerini ve inandıklarını eğilip bükülmeden tam bir aydın sorumluluğu içerisinde ifade ediyordu.
    Uzun yıllar Cumhuriyet gazetesinde yazılar yazdı. Toplumsal gerçeklere ışık tuttu. İçindeki hissiyatı geniş kitlelerle paylaştı. Fakat saldırmadı, aydınca bir üslûp kullandı. Ondan da bu beklenirdi zaten…Cumhuriyet Yazıları’nı Bir Sap Kırmızı Karanfil, Ufkun Arkasını Görebilmek, Sultan Galiyef, Dönek Bereketi, Yıldız-Hilâl ve Kalpak adlarıyla efkâr-ı umumiyenin nazarına sundu.
    Aynı zamanda çevirileri de vardı Attila İlhan’ın… “Bir lisan bir insan” gerçeğini kavramış ve gereğini yerine getirmiş ender bir kişiydi O… Kanton’da İsyan (Malraux) , Umut (Malraux) , Basel’in Çanları (Aragon) çeviri alanında verdiği eserlerden birkaçıdır.
    Zorlama bir şair değildi Attila İlhan…Gerçek bir şâirdi. Dili son derece iyi bilen ve hamur misali muhayyilesinde yoğuran bir duygu eriydi. Onun dizeleri hepimizin hafızalarına kazınmıştır adeta…Özellikle “Ben Sana Mecburum” adlı şiiri hemen her aşığın ezberindedir:
    “Ben sana mecburum bilemezsin
    Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
    Büyüdükçe büyüyor gözlerin
    Ben sana mecburum bilemezsin
    İçimi seninle ısıtıyorum”
    Nefes aldığı sürece hep yazdı O.. Fakat hiç tekrara düşmedi. Hep yeni, güzel ve özel şeyler söyledi. Sevda çiçeğini yüreğinin derinliklerinde büyütüp rayihasını sevenleriyle paylaştı. Şiirleri Yeni Edebiyat, Yücel, Genç Nesil, Fikirler, Varlık, Aile, Yirminci Asır, Seçilmiş Hikâyeler, Kaynak, Ufuklar, Mavi, Yeditepe, Dost, Yelken, Ataç, Yön, Milliyet Sanat, Sanat Olayı dergilerinde yayınlandı. Toplumsal gerçekçilik anlayışının sesi ve sözcüsü oldu. Garip ve İkinci Yeni şiir akımlarını benimsemedi.
    Attilâ İlhan eski şiirin(divan şiiri) imkânlarından da yararlandı çoğu zaman…Kendine özgü bir imge dünyası oluşturdu. Yazdıkları yaşadıklarının akisleriydi bir bakıma.. Bu pek çok şâirin ortak özelliğidir zaten. Kişi yaşadıklarını söze dönüştürürse daha etkili ve inandırıcı olacağı tartışma götürmez bir gerçektir. Attila İlhan’ı büyük yapan da hayata büyük bir şevkle tutunması ve hayattan ilham almasıydı. Son dönemin büyük şâiri Attila İlhan’a Allah’tan rahmet diliyorum. O ölse de şiirleriyle sevenlerin gönlünde hep yaşayacak… Sevgi sürgün edilinceye dek! …
    E-Mektup: [email protected]

  • Didem İdil
    Didem İdil

    Atilla İlhan: Güzel insan! !

  • Kübra Ceviz
    Kübra Ceviz

    tekrar geldim kaptan..ve yine geleceğim.. tayfan bırakıp gitti beni.. ama merak etme anıları bende hala.. kimsi sevsem o artık.. elde var yine hüzün..ruhun şad olsun..

  • Derya Taş
    Derya Taş

    Şiiri seviyorduk daha çok sevdirdi Attila İlhan,
    Meleklere de sevdirmek için gitti bu dünyadan...

  • Deniz Göktepe
    Deniz Göktepe

    Aysel Git Başımdan

    aysel git başımdan ben sana göre değilim
    olümüm birden olacak seziyorum
    hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
    aysel git başımdan istemiyorum
    benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
    dağıtır gecelerim sarışınlığını
    uykularımı uyusan nasıl korkarsın
    hiçbir dakikamı yaşayamazsın
    aysel git başımdan ben sana göre değilim
    benim için kirletme aydınlığını
    hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

    Islığımı denesen hemen düşürürsün
    gözlerim hızlandırır tenhalığını
    yanlış şehirlere götürür trenlerim
    ya ölmek ustalığını kazanırsın
    ya korku biriktirmek yetisini
    acılarım iyice bol gelir sana
    sevincim bir türlü tutmaz sevincini
    aysel git başımdan ben sana göre değilim
    ümitsizliğimi olsun anlasana
    hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

    sevindiğim anda sen üzülürsün
    sonbahar uğultusu duymamışsın ki
    içinden bir gemi kalkıp gitmemiş
    uzak yalnızlık limanlarına
    aykırı bir yolcuyum dünya geniş
    büyük bir kulak çınlıyor içimdeki
    çetrefil yolculuğum kesinleşmiş
    sakın başka bir şey getirme aklına
    aysel git başımdan ben sana göre değilim
    ölümüm birden olacak seziyorum
    hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
    aysel git başımdan seni seviyorum

  • Deniz Göktepe
    Deniz Göktepe

    Ben Sana Mecburum

    ben sana mecburum bilemezsin
    adını mıh gibi aklımda tutuyorum
    büyüdükçe büyüyor gözlerin
    ben sana mecburum bilemezsin
    içimi seninle ısıtıyorum

    ağaclar sonbahara hazırlanıyor
    bu şehir o eski Istanbul mudur
    karanlıkta bulutlar parçalanıyor
    sokak lambaları birden yanıyor
    kaldırımlarda yağmur kokusu
    ben sana mecburum sen yoksun

    sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
    insan bir akşamüstü ansızın yorulur
    tutsak ustura ağzında yaşamaktan
    kimi zaman ellerini kırar tutkusu
    birkaç hayat çıkarır yaşamasından
    hangi kapıyı çalsa kimi zaman
    arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

    Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
    eski zamanlardan bir cuma çalıyor
    durup köşe başında deliksiz dinlesem
    sana kullanılmamış bir gök getirsem
    haftalar ellerimde ufalanıyor
    ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
    ben sana mecburum sen yoksun

    belki Haziran'da mavi benekli çocuksun
    ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
    bir şileb sızıyor ıssız gözlerinden
    belki Yesilköy'de uçağa biniyorsun
    bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
    belki korsun kırılmışsın telaş içindesin
    kötü rüzgar saçlarını götürüyor

    ne vakit bir yaşamak düşünsem
    bu kurtlar sofrasında belki zor
    ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
    ne vakit bir yaşamak düşünsem
    sus deyip adınla başlıyorum
    içimsıra kımıldıyor gizli denizlerin
    hayır başka türlü olmayacak
    ben sana mecburum bilemezsin.

  • Yıldız Demirel
    Yıldız Demirel

    Yağmur Kaçağı



    elimden tut yoksa düşeceğim
    yoksa bir bir yıldızlar düşecek
    eğer şairsem beni tanırsan
    yağmurdan korktuğumu bilirsen
    gözlerim aklına gelirse
    elimden tut yoksa düşeceğim
    yağmur beni götürecek yoksa beni

    geceleri bir çarpıntı duyarsan
    telaş telaş yağmurdan kaçıyorum
    sarayburnu'ndan geçiyorum
    akşamsa eylülse ıslanmışsam
    beni görsen belki anlayamazsın
    içlenir gizli gizli ağlarsın
    eğer ben yalnızsam yanılmışsam
    elimden tut yoksa düşeceğim
    yağmur beni götürecek yoksa beni

    Attila İlhan

  • Soner Meşe
    Soner Meşe

    VATAN herşeydir. Şu vücudu insanın hiç bişey. Gerektiğinde fedadır VATANa

  • Zeynep Bener
    Zeynep Bener

    O bir çınar ağacıydı..

  • Fatma Sena Gündüz
    Fatma Sena Gündüz

    attila ilhan öldü ya...
    güzel şiirler yazdı,örnek insan gibi göründü,'aferin onaydı'' falan filan ya.şiirseverler ağladı, aydınlar ''kıymetimiz bilinmiyor'' dedi,vs.vs.
    peki her ölen yiğidin ardından kopan tantana niye hayattayken kopmuyo da ölmesini bekliyoruz...
    belki herşeyin ölmüşünü seviyoruzdur

  • Emirhan Kutlu
    Emirhan Kutlu

    'Parola VATAN, işareti NAMUS! aksi takdirde, sen yoksun; hiçbirimiz yokuz! ..'

    Allah rahmet eylesin, nur içinde yatsın...

  • Mka
    Mka

    emperyal oteli aklımdaydı o sıra
    ve senin-
    aklına gelmeyen ölüm
    olabilir miydi hiç?

  • Perls
    Perls

    Bence Malumdur

    Dikenin
    kalbime battigi bir sonbahar gunudur
    sen elini bulutlarin icinde gezdirirsin
    bulutlar senin gozlerinin ustunde yururler
    icini kurtlar kemirir
    bence malumdur
    bugulanmis camlarin arkasinda masmavi yuzun
    senin atesler icinde oldugun
    bence malumdur
    ellerin muhakkak cocuk elleridir
    hep kimsenin bilmedigi turkuler dusunursun
    onlar neden daima okul turkuleridir
    suleymanciktan bahseder
    kara toprakta acik yesil bir yildiz gibi akip giden
    ..........
    ..........

    Attila İlhan

  • Perls
    Perls

    görünmez bir mezarlıktır zaman
    şairler dolaşır saf saf
    tenhalarında şiir söyleyerek
    kim duysa / korkudan ölür
    -tahrip gücü yüksek-
    saatlı bir bombadır patlar
    an gelir
    Attila İlhan ölür

    Ve...o mahur beste çalar..müjganla ben ağlaşırız

  • Oya Özpoyraz
    Oya Özpoyraz

    AN GELİR

    an gelir
    paldır küldür yıkılır bulutlar
    gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
    o eski heyecan ölür
    an gelir biter muhabbet
    çalgılar susar heves kalmaz
    şatârâbân ölür

    şarabın gazabından kork
    çünkü fena kırmızıdır
    kan tutar / tutan ölür
    sokaklar kuşatılmış
    karakollar taranır
    yağmurda bir militan ölür

    an gelir
    ömrünün hırsızıdır
    her ölen pişman ölür
    hep yanlış anlaşılmıştır
    hayalleri yasaklanmış
    an gelir şimşek yalar
    masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
    direkler çatırdar yalnızlıktan
    sehpada pir sultan ölür

    son umut kırılmıştır
    kaf dağı’nın ardındaki
    ne selam artık ne sabah
    kimseler bilmez nerdeler
    namlı masal sevdalıları
    evvel zaman içinde
    kalbur saman ölür
    kubbelerde uğuldar bâkî
    çeşmelerden akar sinan
    an gelir
    -lâ ilâhe illallah-
    kanunî süleyman ölür

    görünmez bir mezarlıktır zaman
    şairler dolaşır saf saf
    tenhalarında şiir söyleyerek
    kim duysa / korkudan ölür
    -tahrip gücü yüksek-
    saatlı bir bombadır patlar
    an gelir
    Attila İlhan ölür

    ATTİLA İLHAN

    Gerçektende çok büyük bir değerimizi yitirdik
    Geçen hafta tv8 de yayınlanan yaşamdan dakikalar adlı programda, Atilla İlhan her yönü ile anlatılmıştı.
    Bunu seyrederken gerçekten çok duygulanmıştım.
    Çünkü bizde bu tür programlar insanlar yitirildikten sonra yapılır.
    Bu haftaki yaşamdan dakikalar da ise Atilla İlhan ‘ın, kendisi ile ilgili bu programı seyrederken,çok duygulandığını söylediğini aktardılar.
    Atilla İlhan’la ilgili bu acı haberi duyduğumda birden aklıma geldi. paylaşmak istedim.
    O eserleri ve düşünceleriyle sonsuza kadar bizimle olacak.
    Allah rahmet eylesin.

  • Ahmet Ferit
    Ahmet Ferit

    hani öldüya şimdi hiç okumayanlar yada bilmeyenler bile entel dantel yağına birşeyler yazacak ya ona sinir oluyorum...

  • Selin Pamuk
    Selin Pamuk

    ne kaldı geriye şiirlerinden başka....? Nedir yaşamanın anlamı var olmuşsun olmamışsın neye yarar zaten bu aralar aldığım kaçıncı ölüm haberi kim bilir sıra ne zaman bize gelecek....? ? ? ?

  • Yıldız Demirel
    Yıldız Demirel

    Rüzgar Gülü

    önümden çekilirsen İstanbul görünecek
    nerede olduğumu bileceğim
    sisler utanacak,

    eğilecek
    ağzının ucundan öpeceğim
    saçına kalbimi takacağım
    avcunda bir şiir büyüyecek
    nerede olduğumu bileceğim

    bu çıplak geceler yok mu
    bu plak böyle ağlamıyor mu
    camları kırmak

    işten değil
    delirecek miyim neyim
    kirpiklerimden mısra dökülüyor
    kenya'da simsiyah yalnızım
    yoksul bir şilepte gemiciyim
    malezya'da yük bekliyorum
    önümden çekilirsen,

    İstanbul görünecek
    nerede olduğumu bileceğim

    gözlerini söndürme

    muhtacım
    ben senin aydınlığına muhtacım
    yepyeni bir ilkbahar harcayıp
    bir yaz boğup,

    bir sonbahar harcayıp
    rüzgar gülünü arayacağım
    oran'da pernanbouc'ta timbuktu'da
    vinçler yine akşamları indirecekler
    yine karanlığa bulaşacağım
    gözlerin rüzgarda savrulacak

    ikimiz iki sap buğday olsak
    sen benim olsan,

    ben senin olsam
    bir gece vakti aklına gelsem
    uykunu tutsam

    bırakmasam
    seni kucaklasam,

    kucaklasam
    birbirimizin kalbini dinlesek
    dünyanın kalbini dinlesek
    büyük ateşler yaksalar
    iki güvercin uçursalar
    nerede olduğumuzu bilsek...

  • Hamza Ressam
    Hamza Ressam

    Ben sana mecburum bilemezsin
    Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
    Büyüdükçe büyüyor gözlerin
    Ben sana mecburum bilemezsin
    İçimi seninle ısıtıyorum.

    Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
    Bu şehir o eski İstanbul mudur
    Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
    Sokak lambaları birden yanıyor
    Kaldırımlarda yağmur kokusu
    Ben sana mecburum sen yoksun.

    Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
    İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
    Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
    Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
    Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
    Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
    Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu

    Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
    Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
    Durup köşe başında deliksiz dinlesem
    Sana kullanılmamış bir gök getirsem
    Haftalar ellerimde ufalanıyor
    Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
    Ben sana mecburum sen yoksun.

    Belki haziran da mavi benekli çocuksun
    Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
    Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
    Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
    Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
    Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
    Kötü rüzgar saçlarını götürüyor

    Ne vakit bir yaşamak düşünsem
    Bu kurtlar sofrasında belki zor
    Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
    Ne vakit bir yaşamak düşünsem
    Sus deyip adınla başlıyorum
    İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
    Hayır başka türlü olmayacak
    Ben sana mecburum bilemezsin.


    ELDE VAR HÜZÜN



    Söyleşir
    Evvelce biz bu tenhalarda
    Ziyade gülüşürdük
    Pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha Kuşlarının
    Ne meseller söylerdi mercan köz nargileler
    Zamanlar değişti
    Ayrılık girdi araya
    Hicrana düştük bugün

    Ah nerde gençliğimiz
    Sahilde savruluşları başıboş dalgaların
    Yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller
    Elde var hüzün

    O şehrâyin fakat çıkar mı akıldan
    Çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması
    Sırılsıklam âşık incesaz
    Kadehlerin mehtaba kaldırılması
    Adeta düğün
    Hayat zamanda iz bırakmaz
    Bir boşluğa düşersin bir boşluktan
    Birikip yeniden sıçramak için
    Elde var hüzün




    SANA NE YAPTILAR




    O sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi
    Bir bıçağın ağzında yürür gibiydin
    Demirlerin soğukluğu soluk dudaklarında
    Gözlerinde karanlığı dar hücrelerin
    Seni görür görmez özgürlüğümden utandım
    Söyle ne içersin, çay mı kahve mi
    Çok değişmişsin birden tanıyamadım.

    Saçların uzundu, omuzlarına akardı
    Gönlümüz şenlenirdi sarışınlığından
    Onlar mı kestiler, sen mi kısalttın
    Gülerdin, içimize aylar doğardı
    Görünmez dağların arkasından
    Eski gülümsemeni beyhude aradım
    O sabah mı çıkmıştın bir gün önce mi
    Çok değişmişsin birden tanıyamadım.

    Bir çay içer misin, yoksa kahve mi
    Kibritim yok, demek cigaraya başladın
    Ellerin de titriyor, bir şeyin mi var
    Böyle bir kız değildin sen eskiden
    Sana ne yaptılar, sana ne yaptılar?
    Kirpiklerin ıslanıyor durup dururken
    O sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi
    Çok değişmişsin birden tanıyamadım.


    ----------


    SİSLER BULVARI

    elinin arkasında güneş duruyordu
    aylardan kasımdı üşüyorduk
    ağacın biri bulvarda ölüyordu
    şehrin camları kaygısız gülüyordu
    her köşe başında öpüşüyorduk

    sisler bulvarı'na akşam çökmüştü
    omuzlarımıza çoktan çökmüştü
    kesik birer kol gibi yalnızdık
    dağlarda ateşler yanmıyordu
    deniz fenerleri sönmüştü
    birbirimizin gözlerini arıyorduk

    sisler bulvarı'nda seni kaybettim
    sokak lambaları öksürüyordu
    yukarıda bulutlar yürüyordu
    terkedilmiş bir çocuk gibiydim
    dokunsanız ağlayacaktım
    yenikapı'da bir tren vardı

    sisler bulvarı'nda öleceğim
    sol kasığımdan vuracaklar
    bulvar durağında düşeceğim
    gözlüklerim kırılacaklar
    sen rüyasını göreceksin
    çığlık çığlığa uyanacaksın
    sabah kapını çalacaklar
    elinden tutup getirecekler
    beni görünce taş kesileceksin
    ağlamayacaksın! ağlamayacaksın!

    sisler bulvarı'ndan geçtim sırılsıklamdı
    ıslak kaldırımlar parlıyordu
    durup dururken gözlerim dalıyordu
    bir bardak şarabda kayboluyordum
    gece bekçilerine saati soruyordum
    evime gitmekten korkuyordum
    sisler boğazıma sarılmışlardı

    bir gemi beni afrika'ya götürecek
    ismi bilmiyorum ne olacak
    kazablanka'da bir gün kalacağım
    sisler bulvarını hatırlayacağım
    kırmızı melek şarkısından bir satır
    lodos'tan bir satır yağmur'dan iki
    senin kirpiklerinden bir satır
    simsiyah bir satır hatırlayacağım
    seni hatırlatanın çenesini kıracağım
    limanda vapur uğuldayacak

    sisler bulvarı bir gece haykırmıştı
    ağaçları yatıyordu yoksuldu
    bütün yaprakları sararmıştı
    bütün bir sonbahar ağlamıştı
    ağlayan sanki istanbul'du
    öl desen belki ölecektim
    içimde biber gibi bir kahır
    bütün şiirlerimi yakacaktım
    yalnızlık bana dokunuyordu

    eğer sisler bulvarı olmasa
    eğer bu şehirde bu bulvar olmasa
    sabah ezanında yağmur yağmasa
    şüphesiz bir delilik yapardım
    hiç kimse beni anlayamazdı
    on beş sene hüküm giyerdim
    dördüncü yılında kaçardım
    belki kaçarken vururlardı

    sisler bulvarı'ndan geçmediğim gün
    sisler bulvarı öksüz ben öksüzüm
    yağmurun altında yalnızım
    ağzım elim yüzüm ıslanıyor
    tren düdükleri iç içe giriyorlar
    aklımı fikrimi çeliyorlar
    aksaray'da ışıklar yanıyor
    sisler bulvarı ayaklanıyor
    artık kalbimi susturamıyorum


    NE KADINLAR SEVDİM ZATEN YOKTULAR

    Ne kadinlar sevdim zaten yoktular
    Yagmur giyerlerdi sonbaharla bir.
    Azicik oksasam sanki çocuktular,
    Biraksam korkudan gözleri sislenir.
    Ne kadinlar sevdim zaten yoktular
    Böyle bir sevmek görülmemistir.
    Hayir, sanmayin ki beni unuttular.
    Hala arasira mektuplari gelir.
    Gerçek degildiler, birer umuttular
    Eski bir sarki, belki bir siir
    Ne kadinlar sevdim zaten yoktular.
    Yalnizliklarimda elimden tuttular
    Uzak fisiltilari içimi ürpertir.
    Sanki gökyüzünde birer buluttular,
    Nereye kayboldular simdi kim bilir.
    Ne kadinlar sevdim zaten yoktular
    Böyle bir sevmek görülmemistir.
    ----------

    ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ

    Gözlerin gözlerime degince,
    felaketim olurdu aglardim.
    Beni sevmiyordun bilirdim,
    bir sevdigin vardi duyardim.
    Çöp gibi bir oglan ipince,
    hayirsizin biriydi fikrimce.
    Ne vakit karsimda görsem,
    öldürecegimden korkardim,
    felaketim olurdu aglardim.

    Ne vakit Maçka'dan geçsem,
    limanda hep gemiler olurdu.
    Agaçlar kus gibi gülerdi,
    bir rüzgar aklimi alirdi.
    Sessizce bir cigara yakardin,
    parmaklarimin ucunu yakardin,
    kirpiklerini egerdin bakardin.
    Üsürdüm içim ürperirdi,
    felaketim olurdu aglardim.

    Aksamlar bir roman gibi biterdi.
    Jezabel kan içinde yatardi.
    Limandan bir gemi giderdi,
    sen kalkip ona giderdin.
    Benzin mum gibi giderdin,
    sabaha kadar kalirdin.
    Hayirsizin biriydi fikrimce,
    güldü mü cenazeye benzerdi.
    Hele seni kollarina aldi mi;
    felaketim olurdu aglardim.

    ----------


    ADIM SONBAHAR

    nasıl iş bu
    her yanına çiçek yağmış
    erik ağacının
    ışık içinde yüzüyor
    neresinden baksan
    gözlerin kamaşır

    oysa ben akşam olmuşum
    yapraklarım dökülüyor
    usul usul
    adım sonbahar

    BELÂ ÇİÇEĞİ

    alsancak garı'na devrildiler
    gece garın saati belâ çiçeği
    hiçbir şeyin farkında değildiler
    kalleş bir titreme aldı erkeği
    elleri yırtılmıştı kelepçeliydiler
    çantasını karısı taşıyordu

    hiç kimse tanımıyordu kimdiler
    gece garın saati belâ çiçeği
    üçüncü mevki bir vagona bindiler
    anlaşıldı erkeğin gideceği
    bir şeyden vazgeçmiş gibiydiler
    bir türlü karısına bakamıyordu

    ayaküstü birer bafra içtiler
    gece garın saati belâ çiçeği
    şimdiden bir yalnızlık içindeydiler
    karanlık gelmişi geleceği
    birdenbire sapsarı kesildiler
    vagonlar usul usul kımıldıyordu
    CİNAYET SAATİ

    haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
    demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
    dört bıçak çekip vurdular dört kişi
    yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu

    deli cafer ismail tayfur ve şaşı
    maktulün onbeş yıllık arkadaşı
    üçü kamarot öteki aşçıbaşı
    dört bıçak çekip vurdular dört kişi

    cinayeti kör bir kayıkçı gördü
    ben gördüm kulaklarım gördü
    vapur kudurdu kuduz gibi böğürdü
    hiç biriniz orada yoktunuz

    demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
    on üç damla gözyaşını saydım
    allahına kitabına sövüp saydım
    şafak nabız gibi atıyordu
    sarhoştum kasımpaşa'daydım
    hiç biriniz orada yoktunuz

    haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
    polis kaatilleri arıyordu
    deli cafer ismail tayfur ve şaşı
    üzerime yüklediler bu işi
    sarhoştum kasımpaşa'daydım
    vapuru onlar vurdu ben vurmadım
    cinayeti kör bir kayıkçı gördü

    ben vursam kendimi vuracaktım

    ----------

    YAĞMUR KAÇAĞI

    elimden tut yoksa düşeceğim
    yoksa bir bir yıldızlar düşecek
    eğer şairsem beni tanırsan
    yağmurdan korktuğumu bilirsen
    gözlerim aklına gelirse
    elimden tut yoksa düşeceğim
    yağmur beni götürecek yoksa beni


    geceleri bir çarpıntı duyarsan
    telâş telâş yağmurdan kaçıyorum
    sarayburnu'ndan geçiyorum
    akşamsa eylül'se ıslanmışsam
    beni görsen belki anlayamazsın
    içlenir gizli gizli ağlarsın
    eğer ben yalnızsam yanılmışsam
    elimden tut yoksa düşeceğim
    yağmur beni götürecek yoksa beni

  • Hamza Ressam
    Hamza Ressam

    hepimizin başı sağolsun...türk edebiyatı kan kaybediyor

  • Gülçin Yilmaz
    Gülçin Yilmaz

    Atilla Dorsay Robert Wise da öldü demiş...O hesap:(

  • Ndk
    Ndk

    ayrılık sevdaya dahil

    açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın
    en görkemli saatinde yıldız alacasının
    gizli bir yılan gibi yuvarlanmış içimde kader
    uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın
    rüzgar uzak karanlıklara sürmüş yıldızları
    mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan
    onu çok arıyorum onu çok arıyorum
    heryerimde vücudumun ağır yanık sızıları
    bir yerlere yıldırım düşüyorum
    ayrılığımızı hisettiğim an demirler eriyor hırsımdan
    ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu
    gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş
    tedirgin gülümser
    çünkü ayrılık da sevdaya dahil çünkü ayrılanlar hala sevgili
    hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
    her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili
    telaşlı karanlıkta yumuşak yarasalar
    gittikçe genişliyen yakılmış ot kokusu
    yıldızlar inanılmıyacak bir irilikte
    yansımalar tutmuş bütün sahili
    çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
    öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil
    çünkü ayrılıklar da sevdaya dahil
    çünkü ayrılanlar hala sevgili
    yanlızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık
    hava ağır toprak ağır yaprak ağır
    su tozları yağıyor üstümüze
    özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır
    eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı
    karanlık çöktü denize
    yanlızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin
    ne yanına dönsen bir yerin kesilir fena kan kaybedersin
    kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan
    bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince
    sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice
    yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne işe yarayacak
    bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soğuk tenhalığına
    benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle
    sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız
    ikimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız
    hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi
    tuz parça kırılsak da hala içimizde o yanardağ ağzı
    hala kıpkızıl gülümseyen sanki ateşten bir tebessüm zehir zemberek aşkımız

    türk edebiyatı yaşayan en büyük ismini yitirdi.türk dili öksüz, türk solu öksüz...
    anti emperyalist ve atatürkçü vatanına milletine son derece bağlı insanların neden böyle zamansızlıklarda bizi terkedip gittiğini kaderle bağdaştırmak abes...

    ruhun şad olsun üstad..mekanın cennet olsun...
    'SOL'un başı sağolsun...

  • Filiz Can
    Filiz Can

    An Gelir Attila İlhan Ölür:((((((((((

  • Drag Bonfire
    Drag Bonfire

    en sevdiğim şiiri koptu ardından.. edebiyat-şiir dostlarının başı sağolsun..

    BEN SANA MECBURUM

    ben sana mecburum bilemezsin
    adini mih gibi aklimda tutuyorum
    buyudukce buyuyor gozlerin
    ben sana mecburum bilemezsin
    icimi seninle isitiyorum

    agaclar sonbahara hazirlaniyor
    bu sehir o eski Istanbul mudur
    karanlikta bulutlar parcalaniyor
    sokak lambalari birden yaniyor
    kaldirimlarda yagmur kokusu
    ben sana mecburum sen yoksun

    sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
    insan bir aksamustu ansizin yorulur
    tutsak ustura agzinda yasamaktan
    kimi zaman ellerini kirar tutkusu
    birkac hayat cikarir yasamasindan
    hangi kapiyi calsa kimi zaman
    arkasinda yalnizligin hinzir ugultusu

    Fatih`te yoksul bir gramofon caliyor
    eski zamanlardan bir cuma caliyor
    durup kose basinda deliksiz dinlesem
    sana kullanilmamis bir gok getirsem
    haftalar ellerimde ufalaniyor
    ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
    ben sana mecburum sen yoksun

    belki Haziran`da mavi benekli cocuksun
    ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
    bir sileb siziyor issiz gozlerinden
    belki Yesilkoy`de ucaga biniyorsun
    butun islanmissin tuylerin urperiyor
    belki korsun kirilmissin telas icindesin
    kotu ruzgar saclarini goturuyor

    ne vakit bir yasamak dusunsem
    bu kurtlar sofrasinda belki zor
    ayipsiz fakat ellerimizi kirletmeden
    ne vakit bir yasamak dusunsem
    sus deyip adinla basliyorum
    icimsira kimildiyor gizli denizlerin
    hayir baska turlu olmayacak
    ben sana mecburum bilemezsin.

    Atilla iLHAN