Bu hayvana verilen (Arslan) adının çeşitli Türk lehçelerinde yedi sekiz türlü okunuşu vardır. En çok yayılan ve bugün Batı Türk ilinde en çok yaşayan şu iki şeklidir; Arslan, Aslan… Kelimenin sonundaki (lan) ın (kaplan) ve (sırtlan) kelimelerindeki gibi bir ek olduğu anlaşılıyor. Belkide bu hayvan avına pençeleri ile asıldığı, kaplan avının üstüne atılarak kapladığı sırtlan da avını sırtlanarak sürüklediği için böyle adlandırılmışlardır. Dilciler bu kelimelerin henüz tahlilini yapmış değillerdir. Tarihçiler ise bu hayvanı ilk tanıyan kavmin kimler olduğunda şüphe ediyorlar. Arslanın Orta Asyada bulunmadığını ileri sürerek Türklerin bu hayvanı sonradan tanıdıklarını kabul etmek istiyorlar. Beşerin en eski bir (Dişi tanrı sı(Haşa) Sibel in Orta Asyalı bir ilave olduğunda bütün efsane bilginleri söz birliği yapıyorlar. Araplara (Hübel) şeklinde geçen ve orta asyadan frigyaya getirilen ve kendisine Sakarya boylarında ve Pesinünt (Firigyanın dini merkezi Menderes boyları) dağında muhterem bir yer verilen bu tanrı eski heykellerinde tahtının iki yanında birer arslan bulunduğu halde tasvir edilmiştir. Dünyanın en kuvvetli ve avcı bir milleti olan TÜRKLER arslanı çok eskiden tanımışlar, bu hayvanlar Şahının adını kendilerine ad ve bazen unvan olarak seçmişlerdir. Tarih, Arslan, Akarsalan, Karaarslan, Alparslan, Kılıçaslan, Kızılarslan adlı ve arslan ünvanlı sayısız Türk büyüğü sayar. Türkler arslanı paralarının üstüne basmışlardır, Bayraklarına kadar yükseltmişlerdir. Mezepotamya’da Kaldeler (Nabati=eski Ürdün krallığı, Kesdani) ler onu göğe çıkararak bir burca adını vermişler Güneşin Mahreki üzerindeki on iki burçtan biriside (Esed:Arslan Burcu) dur. Bu dehşetli hat-yvanın adile gökte güneşe bir taht kurduklarına kanidirler. Araplarda arslanı yüzlerce kelime ile adlandırmışlar ve vasıflandırmışlardır. Türk efsanelerine göre deve büyüklüğünde bir arslanın sütünü emerek büyüyen bir Türk çocuğu (Alp Karaarslan) adını almıştır. Gayretkeş tarihçiler bu Türkü Cengiz Hana esatiri (mistik) bir dede yapmaya çalışmışlar Mahmut Bayati’nin (Cam-i Cem-ayin) inden öğrendiğimize göre avcı Oğuz Türkleri Arslan avları tertip ederlerdi.(Bursa ve çevresin yerlileri halis muhlis Oğuz Türkleridir.) Gaz nevilerinin, büyük Selçukilerin bayraklarında Arslan vardı. Danişmentlilerinin, Artık oğullarının, Akkoyunlularının ve hatta Osman Oğullarının bazılarının paralarında arslan vardı. Mısır Türk Hükümdarından Baybars arslanı arma olarak kabul etmiş ve bahçe kapısının iki tarafına birer arslan heykeli diktirmişti. Küçük Asya =Anadolu Arslanlar Diyarıdır. Orta Asya dan, Türk ilinden Anadolu’ya gelen arslan sevgisi Firigyalılardan Romalılara, Bizanslılara ve küçük Asyadan gelip geçen diğer milletlere geçmişti. Selçukiler bu topraklara yerleştikleri zaman tevarüs ettikleri arslan heykel ve kabartmaları kendilerine hiç yabançı gelmedi. Onları mamur yapılarda muhafaza ettiler, eski abidelerde ve viranelerde bulduklarını toplayarak kendi abidelerini süslediler.Kendi yaptıklarınıda bunlara eklediler.İç varlığının bir timsali olan arslanın heykelini Anadolulu Türk daima sevmiş ve saklamışlardır. Selçuk Başkenti Konyanın iç ve dış kaleleri Ehmedek’i Anadoludaki bütün kaleler ve diğer abideler, hatta mabetlerin duvarları arslan heykelleri ile süslenmişti. Ben yalnız Akşehirin içinde 16 kadar arslan heykeli saydım. Müzelerimiz bu hayvanlar padişahının çeşitli çağlara ait heykellerle doludur. Türk ve Müslüman hükümdarlar ve zenginler saraylarında arslan beslerler, arslan avına çıkarlardı. Arslanları ehlileştirenler ve onu muhafız gibi kullananlar da vardı. Arslanhane bulundurmak adeti hakimiyetin hükümdarlığın bir şiarı gibi son asra kadar yaşamıştır.Doğunun büyük hükümdarlarının saraylarında baş şehirlerinde birer arslanhane vardı,Haccacın Harunurreşidin sarayında arslan beslenirdi..Endülüs Emevilerinden Üçüncü Abdurrahmanın hayvanlar bahçesinde arslanlar vardı.Gırnata’daki El-Hamra sarayının arslanlar havuzu bize kadar gelmiştir. Hatta bize çok uzak değil çok yakın olan İznik’te arslanların barınakları, savaş alanları, yiyip parçaladıkları insanların kemik yığınlarını ve önemlisi efendisi için öldüren arslanların da kemiklerini kurbanların kemiklerine karışmış vaziyette iki ev boyu kemik yığınının içinde görebilirsiniz. Abbasi Halifelerinden Muktedirin Bizans elçisi için hazırladığı geçit resmine 100 arslan iştirak etmiştir. Büveyhlilerden Azid-üddevle divanında tahta oturduğu zaman halka dehşet vermek için etrafına zinçirlerle arslanlar, filler, kaplanlar bağlardı. Bu Hükümdar mavi gözlü (ZÜREYK) adlı erkek bir arslanı ehlileştirmişti. Arslan ehlileştirmeside bir maharet işidir, bunu en güzel Türkler yapmıştır çok çeşitli teknikleri vardır. En önemli tekniği kendine muhafız değil koruyan değil yanında kedi gibi olmayı bilme tekniğidir. Züreyk hükümdarın yanında oturur, ona bekçilik yapardı. Hükümdar sofrasından arslana tavuklar, kızartılmış oğlak etleri verirdi. Boğazında muhteşem bir altın tasma taşıyan Züreyk hükümdarı uyurken beklerdi. Sasani hükümdarı Ahmedin kapısında geceleri ehli bir arslan bekçilik yapardı. Koruyan Arslanlardı bunlar yani yorum sizin arslan gibi arslan dılar. çünkü bunlar erkek arslanlardı, dişi arslanlar ise erkeğine geçinmek için bütün gün avlakta av peşinde gezerler. Erkek arslan avlanmaz. Türkler İstanbul’u aldıktan sonra Fatihin yaptırdığı sonra (Eski Saray) adını alan ilk Osmanlı sarayında ve daha sonra yapılan Yeni sarayda (Topkapı Sarayı) Arslanhane vardı. Arslanların sayısına görede bir (Arslancı başı) nın idaresinde yeter sayıda arslancı bulunurdu. Yani arslanlar ve arslancılar birde başları. Topkapı sarayı kütüphanesinde bulunan Şehinşahnama, Hünernama, Surname-i Dervişten öğrendiğimize göre bunlara (Miyri Arslancı) denirdi.Arslanhane zaman zaman yer değiştirmiştir. Topkapı Sarayının ilk Arslanhanesi nerede bulunduğu bugüne kadar doğulu ve batılı tarihçiler tarafından bilinmiyordu. ¬¬¬¬¬¬¬Başbakanlık Arşivinde Muallim Cevdet tasnifi 4422 saray numarasında kayıtlı bulduğumuz bir belgeden öğrendiğimize göre sarayı ilk arslanhanesi Cebhane-i amire (askeri müze) binasile sarayın sur duvarları arasındaydı. Bu harap bina 1217 H. Yılında yanmış, tamirine imkân görülmediği için binanın enkazı tamamen yıktırılarak yeri cephane arsası addedilmiştir. Burada 1950yılında Ayasofya müze müdürü Arkeolog Muzaffer Ramazanoğolu tarafından kazı yaptırılarak arslanları muhafaza hususunda istifade edip etmedikleri araştırılmış. Burası yandıktan sonra miyri arslanlar için Damat Fren İbrahim Paşanın sarayı iken Fazlı Paşaya geçen ve (Fazlı Paşa Sarayı) adı ile anılan sarayın altındaki Binbirdirekte Ser Mimar An-ı Hassa İbrahim Kami tarafından husisi yerler yapılmıştır. Aynı Belgeden öğrendiğimize göre yapımı için 1494 kuruş sarf edilmiş ve 1218 yıl Ramazanında hayvanlar buraya nakledilmiştir. Bir aralık miyri arslanlar (Yedikule) de muhafaza edilirdi. Adliye Sarayı yapılmak üzere yıktırılan eski hapishane binasının yerindeki Bizanslılardan kalma bir binadada Fatih’ten beri arslanlar ve filler için hususi yerler bulunduğunu tarihi kaynaklardan öğreniyoruz. Fatihte şimdi yerine abdesthane yapılan Fatihin Kervansarayıda bir müddet arslanhane olarak kullanılmıştır. Rivayet edildiğine göre arslanhanenin kalın demir parmaklıklı kapıları varmış. Halk buradan arslanları seyredermiş, yanlarında üç yaşında bir çoçuk bulunan bir aile de bir gün parmaklıklardan arslanları seyrediyorlarmış. Çocuk bir aralık parmaklığın arasından arslanların arasına sızıvermiş, mini mini elleriyle arslanları okşamaya başlamış, hatta birinin dışarı çıkan pembe dilini bile tutmuş, çocuğun annesi bu müthiş manzara karşısında düşüp bayılmış, nasıl bayılmasın normal hayvanat prosedüre göre arslan bunu yemesi lazım. Açiz, güçsüz, korumasız taze et. Yemesi lazım ki semirsin, bu arada halk feryat figan etmeye başlamışlar. Derken arslancılar içeri fırlamışlar yavruyu sağ sağlım kurtarmışlar neden yemedi çocuğu diye soran ahaliye; Arslan, Asil hayvandır korunaksız olana pençe atıp diş bilemez, isteseydi sırtına alır taşır bu onun değerinden bir şey kaybettirmezdi, arslan bu çocuğa kıymamak suretiyle Efsanevi Asaletini göstermişti. Yoksa ona diş geçirseydi bir sırtlan dan ne farkı olurdu.İşte arslan binlerce yıl bu yüzden sevildi en güzel etlerle, en tatlı çiğerlerle beslendi. İnsan arslanı sevdi, arslan insanı sevdi, birbirilerinle arslanlıkta yarıştılar yiğide bedavadan arslan gibisin denmedi. Abdülaziz’in Beylerbeyi, Abdülhamidin Yıldız saraylarında arslanhaneleri vardı, Abdülaziz’in bir arslanla güreş ettiği meşhurdur. Eski arslanhanelerde kaplan, pars, karakulak, kurt, tilki, çakal da beslenilirdi. Dördüncü Murat zamanında Arslanhanenin bir arslançıbaşısı, bir kethüdası(Yardımcısı) ve 100 de arslancısı vardı. Dördüncü Muradın meşhur geçit resmine 10 Arslan, 5 Pars ve 12 Kaplan iştirak etmiştir. Arslanlara körpe koyun eti ve başı yedirilirdi. Başımı yeme deyimi buradan türeme olması büyük ihtimal. Bütün arslanlar koyun başı yemesini çok severler fakat öküz başı yiyemezler ölüde olsa arslanı ürkütür öküz başı Hele arslan, arslanı hiç yiyemez zaten arslan ölüsünü hiçbir mahlûkat yemez kurt kuş bile yemez çünkü eti acıdır. Bu yüzden arslanın ölmesi biraz derttir yaşadığı gibi dirisi kaprisli ölüsü ortalık. Her arslan pranga kalınlığında dört zincirle bağlanırdı. Arslancılar bunların yanına ceylan etinden afyunlu ve darulu macunlarla ve Bağdat kargısı denilen müthiş ve öldürücü değneklerle sokulurlardı, değneği yiyen mum gibi olurdu değneğin tadını tatmayan arslanda kabadayılığını değneği yiyinceye kadar yapardı. Arslan saldırmak isteyince, bir taraftan burnuna uyuşturucu macun sunulur, öbür taraf tanda kargı ile defedilirdi. Arslanlar fillerle beraber padişah tarafından elçiler kabul edilirken Topkapı Sarayının birinçi avlusuna Cephanenin(Askeri müze) önüne bağlanırlardı. Revan köşkünün önüne de arslanlar bağlanırlardı. Arslanhanede sık sık kazalarda olurdu. Başbakanlık arşivinde bulunan 2 numaralı mühimme defterinin 1011 sıra numarasında kayıtlı 14 şaban 936 (1530 m) tarihli bir hükümden öğrendiğimize göre bir kaplan! Abdullah oğlu Hüseyin isminde bir arslancıyı öldürmüş (Allah rahmet eylesin- Rahmet istedi) yerinede aile mesleği oğlu Mustafa tayin edilmiştir. Bu hayvanlar yurt içinden tedarik edildiği gibi tabii eskiden memlekette arslan çok şimdi yalancısı çok. Bizim insanımız kıymetliyi katledip ayağının altına post yaparda kıymetsiz kuzgunu başına taç yaptığından arslanlar kalmamış. Şuradan buradan uzaktan yakından deniz aşırı ülkeden tuttuğunu bulup getiren aslanlarımız olmuş hatta hediye olarak arslanlar kabul edilmiş ve beslenmiş fakat sayısı çoğaltılamamış. Devletlerde hediye olarak gönderirmiş. Başbakanlık arşivinde bulunan 24895 numaralı defterden öğrendiğimize göre 1020 H. Yılında Cezayir’den arslanhaneye 4 arslan ile 2 kaplan gelmiştir. O tarihte arslanhanede 8 Arslan, 4 Kaplan, 4 Karakulak, 15 Kurt, çakal ve tilki vardı. O iki arslan la iki kaplana her gün 24okka et ile 26 koyun kellesi! Verilirdi. Kelleler ve et her gün hususi bir beygir ile Yedikule Salhanesinden getirilirdi. 1172 H. Yılında Trablus garptan, 1175 de Cezayir ocaklarından İstanbul sarayına 4 er arslan ve kaplan, 1225 H. De Cezayir Garp tan ikisi büyük olmak üzere 5 arslan, 2 kaplan gönderilmişti. Bunlar özenle beslenir gerekli itibarı görürlerdi. Vesselam bizim millet biz Türkler Arslanı sevmişiz arslansız yapamamışız. Arslanların bizi sevdiği gibi. Bu çok değerli ve zahmetli araştırmamı Arslan gibi olanlara ve arslanları sevenlere bağışlıyorum.
:))) Tabiki Fenerbahçe...hatta Ankaragücüde son yıllarda aslancıkları terbiye etmeye başlamıştı....sarı lacivert renklere karşı çak hassas demekki bu aslancıklar yaw....
Aslan derseniz olacağı bu elbette! ...Oysa onun doğrusu Aslan değildir ARSLAN'dır ki nerdeee? ..Zavallının kedi'den farkı kalmadı...sağdan vuruyorlar 6...soldan vuruyorlar 4...
Aslan terbiyecisi bence 6-0 ve 4-0 gibi ki dierlerini saymaya tenezül bile etmiyorum...fenerbahçenin kendine aslan diyenlere herzaman kanaryanin üstünlüünü göstermesidir...
ARSLAN (ASLAN) VE TÜRKLER
Bu hayvana verilen (Arslan) adının çeşitli Türk lehçelerinde yedi sekiz türlü okunuşu vardır. En çok yayılan ve bugün Batı Türk ilinde en çok yaşayan şu iki şeklidir;
Arslan, Aslan… Kelimenin sonundaki (lan) ın (kaplan) ve (sırtlan) kelimelerindeki gibi bir ek olduğu anlaşılıyor. Belkide bu hayvan avına pençeleri ile asıldığı, kaplan avının üstüne atılarak kapladığı sırtlan da avını sırtlanarak sürüklediği için böyle adlandırılmışlardır. Dilciler bu kelimelerin henüz tahlilini yapmış değillerdir.
Tarihçiler ise bu hayvanı ilk tanıyan kavmin kimler olduğunda şüphe ediyorlar. Arslanın Orta Asyada bulunmadığını ileri sürerek Türklerin bu hayvanı sonradan tanıdıklarını kabul etmek istiyorlar.
Beşerin en eski bir (Dişi tanrı sı(Haşa) Sibel in Orta Asyalı bir ilave olduğunda bütün efsane bilginleri söz birliği yapıyorlar. Araplara (Hübel) şeklinde geçen ve orta asyadan frigyaya getirilen ve kendisine Sakarya boylarında ve Pesinünt (Firigyanın dini merkezi Menderes boyları) dağında muhterem bir yer verilen bu tanrı eski heykellerinde tahtının iki yanında birer arslan bulunduğu halde tasvir edilmiştir. Dünyanın en kuvvetli ve avcı bir milleti olan TÜRKLER arslanı çok eskiden tanımışlar, bu hayvanlar Şahının adını kendilerine ad ve bazen unvan olarak seçmişlerdir. Tarih, Arslan, Akarsalan, Karaarslan, Alparslan, Kılıçaslan, Kızılarslan adlı ve arslan ünvanlı sayısız Türk büyüğü sayar. Türkler arslanı paralarının üstüne basmışlardır, Bayraklarına kadar yükseltmişlerdir.
Mezepotamya’da Kaldeler (Nabati=eski Ürdün krallığı, Kesdani) ler onu göğe çıkararak bir burca adını vermişler Güneşin Mahreki üzerindeki on iki burçtan biriside (Esed:Arslan Burcu) dur. Bu dehşetli hat-yvanın adile gökte güneşe bir taht kurduklarına kanidirler. Araplarda arslanı yüzlerce kelime ile adlandırmışlar ve vasıflandırmışlardır.
Türk efsanelerine göre deve büyüklüğünde bir arslanın sütünü emerek büyüyen bir Türk çocuğu (Alp Karaarslan) adını almıştır. Gayretkeş tarihçiler bu Türkü Cengiz Hana esatiri (mistik) bir dede yapmaya çalışmışlar Mahmut Bayati’nin (Cam-i Cem-ayin) inden öğrendiğimize göre avcı Oğuz Türkleri Arslan avları tertip ederlerdi.(Bursa ve çevresin yerlileri halis muhlis Oğuz Türkleridir.)
Gaz nevilerinin, büyük Selçukilerin bayraklarında Arslan vardı. Danişmentlilerinin, Artık oğullarının, Akkoyunlularının ve hatta Osman Oğullarının bazılarının paralarında arslan vardı. Mısır Türk Hükümdarından Baybars arslanı arma olarak kabul etmiş ve bahçe kapısının iki tarafına birer arslan heykeli diktirmişti. Küçük Asya =Anadolu Arslanlar Diyarıdır.
Orta Asya dan, Türk ilinden Anadolu’ya gelen arslan sevgisi Firigyalılardan Romalılara, Bizanslılara ve küçük Asyadan gelip geçen diğer milletlere geçmişti. Selçukiler bu topraklara yerleştikleri zaman tevarüs ettikleri arslan heykel ve kabartmaları kendilerine hiç yabançı gelmedi. Onları mamur yapılarda muhafaza ettiler, eski abidelerde ve viranelerde bulduklarını toplayarak kendi abidelerini süslediler.Kendi yaptıklarınıda bunlara eklediler.İç varlığının bir timsali olan arslanın heykelini Anadolulu Türk daima sevmiş ve saklamışlardır.
Selçuk Başkenti Konyanın iç ve dış kaleleri Ehmedek’i Anadoludaki bütün kaleler ve diğer abideler, hatta mabetlerin duvarları arslan heykelleri ile süslenmişti. Ben yalnız Akşehirin içinde 16 kadar arslan heykeli saydım. Müzelerimiz bu hayvanlar padişahının çeşitli çağlara ait heykellerle doludur. Türk ve Müslüman hükümdarlar ve zenginler saraylarında arslan beslerler, arslan avına çıkarlardı. Arslanları ehlileştirenler ve onu muhafız gibi kullananlar da vardı. Arslanhane bulundurmak adeti hakimiyetin hükümdarlığın bir şiarı gibi son asra kadar yaşamıştır.Doğunun büyük hükümdarlarının saraylarında baş şehirlerinde birer arslanhane vardı,Haccacın Harunurreşidin sarayında arslan beslenirdi..Endülüs Emevilerinden Üçüncü Abdurrahmanın hayvanlar bahçesinde arslanlar vardı.Gırnata’daki El-Hamra sarayının arslanlar havuzu bize kadar gelmiştir. Hatta bize çok uzak değil çok yakın olan İznik’te arslanların barınakları, savaş alanları, yiyip parçaladıkları insanların kemik yığınlarını ve önemlisi efendisi için öldüren arslanların da kemiklerini kurbanların kemiklerine karışmış vaziyette iki ev boyu kemik yığınının içinde görebilirsiniz.
Abbasi Halifelerinden Muktedirin Bizans elçisi için hazırladığı geçit resmine 100 arslan iştirak etmiştir. Büveyhlilerden Azid-üddevle divanında tahta oturduğu zaman halka dehşet vermek için etrafına zinçirlerle arslanlar, filler, kaplanlar bağlardı. Bu Hükümdar mavi gözlü (ZÜREYK) adlı erkek bir arslanı ehlileştirmişti. Arslan ehlileştirmeside bir maharet işidir, bunu en güzel Türkler yapmıştır çok çeşitli teknikleri vardır. En önemli tekniği kendine muhafız değil koruyan değil yanında kedi gibi olmayı bilme tekniğidir. Züreyk hükümdarın yanında oturur, ona bekçilik yapardı. Hükümdar sofrasından arslana tavuklar, kızartılmış oğlak etleri verirdi. Boğazında muhteşem bir altın tasma taşıyan Züreyk hükümdarı uyurken beklerdi. Sasani hükümdarı Ahmedin kapısında geceleri ehli bir arslan bekçilik yapardı. Koruyan Arslanlardı bunlar yani yorum sizin arslan gibi arslan dılar. çünkü bunlar erkek arslanlardı, dişi arslanlar ise erkeğine geçinmek için bütün gün avlakta av peşinde gezerler. Erkek arslan avlanmaz.
Türkler İstanbul’u aldıktan sonra Fatihin yaptırdığı sonra (Eski Saray) adını alan ilk Osmanlı sarayında ve daha sonra yapılan Yeni sarayda (Topkapı Sarayı) Arslanhane vardı. Arslanların sayısına görede bir (Arslancı başı) nın idaresinde yeter sayıda arslancı bulunurdu. Yani arslanlar ve arslancılar birde başları.
Topkapı sarayı kütüphanesinde bulunan Şehinşahnama, Hünernama, Surname-i Dervişten öğrendiğimize göre bunlara (Miyri Arslancı) denirdi.Arslanhane zaman zaman yer değiştirmiştir. Topkapı Sarayının ilk Arslanhanesi nerede bulunduğu bugüne kadar doğulu ve batılı tarihçiler tarafından bilinmiyordu. ¬¬¬¬¬¬¬Başbakanlık Arşivinde Muallim Cevdet tasnifi 4422 saray numarasında kayıtlı bulduğumuz bir belgeden öğrendiğimize göre sarayı ilk arslanhanesi Cebhane-i amire (askeri müze) binasile sarayın sur duvarları arasındaydı. Bu harap bina 1217 H. Yılında yanmış, tamirine imkân görülmediği için binanın enkazı tamamen yıktırılarak yeri cephane arsası addedilmiştir. Burada 1950yılında Ayasofya müze müdürü Arkeolog Muzaffer Ramazanoğolu tarafından kazı yaptırılarak arslanları muhafaza hususunda istifade edip etmedikleri araştırılmış. Burası yandıktan sonra miyri arslanlar için Damat Fren İbrahim Paşanın sarayı iken Fazlı Paşaya geçen ve (Fazlı Paşa Sarayı) adı ile anılan sarayın altındaki Binbirdirekte Ser Mimar An-ı Hassa İbrahim Kami tarafından husisi yerler yapılmıştır.
Aynı Belgeden öğrendiğimize göre yapımı için 1494 kuruş sarf edilmiş ve 1218 yıl Ramazanında hayvanlar buraya nakledilmiştir. Bir aralık miyri arslanlar (Yedikule) de muhafaza edilirdi. Adliye Sarayı yapılmak üzere yıktırılan eski hapishane binasının yerindeki Bizanslılardan kalma bir binadada Fatih’ten beri arslanlar ve filler için hususi yerler bulunduğunu tarihi kaynaklardan öğreniyoruz. Fatihte şimdi yerine abdesthane yapılan Fatihin Kervansarayıda bir müddet arslanhane olarak kullanılmıştır.
Rivayet edildiğine göre arslanhanenin kalın demir parmaklıklı kapıları varmış. Halk buradan arslanları seyredermiş, yanlarında üç yaşında bir çoçuk bulunan bir aile de bir gün parmaklıklardan arslanları seyrediyorlarmış. Çocuk bir aralık parmaklığın arasından arslanların arasına sızıvermiş, mini mini elleriyle arslanları okşamaya başlamış, hatta birinin dışarı çıkan pembe dilini bile tutmuş, çocuğun annesi bu müthiş manzara karşısında düşüp bayılmış, nasıl bayılmasın normal hayvanat prosedüre göre arslan bunu yemesi lazım. Açiz, güçsüz, korumasız taze et. Yemesi lazım ki semirsin, bu arada halk feryat figan etmeye başlamışlar. Derken arslancılar içeri fırlamışlar yavruyu sağ sağlım kurtarmışlar neden yemedi çocuğu diye soran ahaliye; Arslan, Asil hayvandır korunaksız olana pençe atıp diş bilemez, isteseydi sırtına alır taşır bu onun değerinden bir şey kaybettirmezdi, arslan bu çocuğa kıymamak suretiyle Efsanevi Asaletini göstermişti. Yoksa ona diş geçirseydi bir sırtlan dan ne farkı olurdu.İşte arslan binlerce yıl bu yüzden sevildi en güzel etlerle, en tatlı çiğerlerle beslendi. İnsan arslanı sevdi, arslan insanı sevdi, birbirilerinle arslanlıkta yarıştılar yiğide bedavadan arslan gibisin denmedi. Abdülaziz’in Beylerbeyi, Abdülhamidin Yıldız saraylarında arslanhaneleri vardı, Abdülaziz’in bir arslanla güreş ettiği meşhurdur.
Eski arslanhanelerde kaplan, pars, karakulak, kurt, tilki, çakal da beslenilirdi. Dördüncü Murat zamanında Arslanhanenin bir arslançıbaşısı, bir kethüdası(Yardımcısı) ve 100 de arslancısı vardı. Dördüncü Muradın meşhur geçit resmine 10 Arslan, 5 Pars ve 12 Kaplan iştirak etmiştir.
Arslanlara körpe koyun eti ve başı yedirilirdi. Başımı yeme deyimi buradan türeme olması büyük ihtimal. Bütün arslanlar koyun başı yemesini çok severler fakat öküz başı yiyemezler ölüde olsa arslanı ürkütür öküz başı Hele arslan, arslanı hiç yiyemez zaten arslan ölüsünü hiçbir mahlûkat yemez kurt kuş bile yemez çünkü eti acıdır. Bu yüzden arslanın ölmesi biraz derttir yaşadığı gibi dirisi kaprisli ölüsü ortalık.
Her arslan pranga kalınlığında dört zincirle bağlanırdı. Arslancılar bunların yanına ceylan etinden afyunlu ve darulu macunlarla ve Bağdat kargısı denilen müthiş ve öldürücü değneklerle sokulurlardı, değneği yiyen mum gibi olurdu değneğin tadını tatmayan arslanda kabadayılığını değneği yiyinceye kadar yapardı. Arslan saldırmak isteyince, bir taraftan burnuna uyuşturucu macun sunulur, öbür taraf tanda kargı ile defedilirdi. Arslanlar fillerle beraber padişah tarafından elçiler kabul edilirken Topkapı Sarayının birinçi avlusuna Cephanenin(Askeri müze) önüne bağlanırlardı.
Revan köşkünün önüne de arslanlar bağlanırlardı. Arslanhanede sık sık kazalarda olurdu. Başbakanlık arşivinde bulunan 2 numaralı mühimme defterinin 1011 sıra numarasında kayıtlı 14 şaban 936 (1530 m) tarihli bir hükümden öğrendiğimize göre bir kaplan! Abdullah oğlu Hüseyin isminde bir arslancıyı öldürmüş (Allah rahmet eylesin- Rahmet istedi) yerinede aile mesleği oğlu Mustafa tayin edilmiştir.
Bu hayvanlar yurt içinden tedarik edildiği gibi tabii eskiden memlekette arslan çok şimdi yalancısı çok. Bizim insanımız kıymetliyi katledip ayağının altına post yaparda kıymetsiz kuzgunu başına taç yaptığından arslanlar kalmamış. Şuradan buradan uzaktan yakından deniz aşırı ülkeden tuttuğunu bulup getiren aslanlarımız olmuş hatta hediye olarak arslanlar kabul edilmiş ve beslenmiş fakat sayısı çoğaltılamamış. Devletlerde hediye olarak gönderirmiş.
Başbakanlık arşivinde bulunan 24895 numaralı defterden öğrendiğimize göre 1020 H. Yılında Cezayir’den arslanhaneye 4 arslan ile 2 kaplan gelmiştir. O tarihte arslanhanede 8 Arslan, 4 Kaplan, 4 Karakulak, 15 Kurt, çakal ve tilki vardı. O iki arslan la iki kaplana her gün 24okka et ile 26 koyun kellesi! Verilirdi. Kelleler ve et her gün hususi bir beygir ile Yedikule Salhanesinden getirilirdi.
1172 H. Yılında Trablus garptan, 1175 de Cezayir ocaklarından İstanbul sarayına 4 er arslan ve kaplan, 1225 H. De Cezayir Garp tan ikisi büyük olmak üzere 5 arslan, 2 kaplan gönderilmişti.
Bunlar özenle beslenir gerekli itibarı görürlerdi.
Vesselam bizim millet biz Türkler Arslanı sevmişiz arslansız yapamamışız. Arslanların bizi sevdiği gibi.
Bu çok değerli ve zahmetli araştırmamı Arslan gibi olanlara ve arslanları sevenlere bağışlıyorum.
Özkul
:))) Tabiki Fenerbahçe...hatta Ankaragücüde son yıllarda aslancıkları terbiye etmeye başlamıştı....sarı lacivert renklere karşı çak hassas demekki bu aslancıklar yaw....
sarı lacivert renkler
aslan terbiyecisi=FENERBAHÇEMİZ demek.Eeee aklın yolu birdirr... Doğru söze ne hacettt...
Aslan derseniz olacağı bu elbette! ...Oysa onun doğrusu Aslan değildir ARSLAN'dır ki nerdeee? ..Zavallının kedi'den farkı kalmadı...sağdan vuruyorlar 6...soldan vuruyorlar 4...
Aslan terbiyecisi bence 6-0 ve 4-0 gibi ki dierlerini saymaya tenezül bile etmiyorum...fenerbahçenin kendine aslan diyenlere herzaman kanaryanin üstünlüünü göstermesidir...
simdi bunu terbiye etmesek nolacak? ? manyak miyiz biz elin kralini terbiye edelim :)
onu kim terbiye etsin? ? ? ? ?
falla fenerliler hiç sırıtmasın tarihe bakıldığında ülkemizin en iyi takımı gassaray...beşiktaş olsaydı daa iyi olurdu tabe ama kader...
Aç bırakma hayvanı, sana iştahla bakmasın