Rimbaud hakkında bilinenler zaten biliniyor ben az veya bilinmeyen birkaç şey eklemek istiyorum.Annesi o nun iyi bir eğitim almasını istiyordu,eğitimi esnasında okuldan kaçtı,16 yaşında şiire başladı,komünlere katıldı acı ve yokluk çeken insan- ları gördü,verlain e mektup yazdı verlain o nu çağırdı aralarında aykırı bir müna- sebet olduğu biliniyor.Verlain ve boudleire haricindeki tüm şairlerin isminin üzerine çizik çekerek başkasını tanımam dedi.Soğuk yerlerde yaşayamam ben dedi ve Yemen (Aden) ,İskenderiye,Harrar a gitti ticaretle uğraştı,köle ticareti değilde köle ticareti yapan bir şirkette çalıştı,tercümanlık yaptı,muhasebe ve mali işlere baktı,bu arada askerlik yapmaktan çekindiği için Fransa ya dönmek istemedi fakat bacağındaki yara kangrene dönüştü mecburen Marsilya ya bir hastaneye getirildi,bacağı kalçasına yakın yerden kesildi boyu uzun olduğu içinde zor yürü- yordu.Bacağımın böyle olacağını bilseydim çok daha önceden gelirdim diye hayıf- landığı biliniyor 1891 de burada yaşama veda etti. Mezarında ADEN DEN GELEN ŞAİR diye yazar.Bir rivayete göre KUR AN ı ince- lediği biliniyor ama müslüman olduğunua dair bir bilgi yok.Her ne kadarda asya da bulunduğu zamanlar bir şiir külliyatı var densede aslı çıkmamıştır.Benim Rimbaud dan mektuplar adlı okuduğum kitapta gerçektende şiirden hiç bahsetmemişti aile- sine,askerlikten ve biriktirdiği paralarından bahsediyordu.CEHENNEMDE BİR MEVSİM ve ILLUMINATİONS (Fransızcada pırıltılar ingilizcede freskler anlamıda ki verlain e göre freskler) eserleri çok üst düzeyde.Kimi edebiyatçılar tarafından abartılı kimileri tarafından bir öke diye anılan bu şair hep popüler olarak kaldı ki bence,çok güzel şiirleri var ve yazın tarzında apayrı bir şekil getirmiştir.Bu esrarengiz şairi okumanızı tavsiye ediyorum. Sevgi ve saygılarımla
KİRALASINLAR artık bana bu kıyıları çimento kabartmalı, kireçle sıvanmış mezarı - ta dibindeki yerin.
Masaya dayıyorum dirseklerimi, lâmba, budalalığımdan birkaç kez okuduğum bu gazeteleri, hiç ilgimi çekmeyen bu kitapları nasıl da aydınlatıyor.
Enikonu uzak bir yerde olan yeraltı odamın üstünde evler kök salıyor, sisler toplanıyor. Kırmızı çamur ya da kara. Kent, korkunç, ucu bucağı yok gecenin.
Lâğımlar, alçak. Yanlarda yoğunluğu yerkürenin, bir o.
Mavi uçurumlar, ateş kuyuları belki. Belki aylar, kuyruklu yıldızlar, denizler ve masallar bu düzlemler üstünde buluşuyorlar.
O kaygılı saatlerde, yakut, maden yuvarlar kurarım. Ustasıyım ben suskunun. Ama niçin bu görünen deliği kubbenin köşesinde solgunlaşsın?
şiirinden çok şairliği ilgimi çeken zat. genç yaşta şiiri bırakmıştır. parise yürüyerek gidecek kader delidir. eşcinsel eğilimleri vardır ki verlaine ile bu münasebette bir ilişkileri olduğu rivayet edilmektedir. ayrıca çok önemli bir ayrıntıdır köle ticareti yapmıştır. en beğendiğim şeylerinden biri de kitabının ismidir: cehennemde dört mevsim.
mavi yaz akşamları, patikalarda, dalgın gideceğim sürtüne sürtüne buğdaylara. ayaklarımda ıslaklığı küçük otların yıkasın, bırakacağım başımı rüzgâra. ne birşey düşünecek, ne bir laf edeceğim; ama sonsuz bir sevgi dolduracak içimi; göçebeler gibi uzaklara gideceğim; mes'ut, sanki yanımda bir kadın varmış gibi.
Duygusuz sularından inerken Nehirlerin Gördüm değildim artık yönetiminde yedekçilerin: Bağrışan Kızılderililer hedef yapmışlardı kendilerine, Çırılçıplak çivileyerek onları alacalı direklere.
Hiç umurumda değildi tayfalar, Ne Felemenk buğdayları veya ne de İngiliz pamukları taşıdığım. Bu gürültüler de kesilince yedekçilerimle beraber, Bıraktılar beni Nehirler gitmeye istediğim yere.
Gelgitlerin kudurmuş çalkantılarında, geçen kış, Koştum! çocuk beyinlerinden daha sağır! Ve yerlerinden ayrılıp kopmuş Yarımadalar Rastgelmedi böylesine coşkulu bir patırdıya.
Denizde, uyanışlarımı kutsadı fırtına. Kurbanlarının sonsuz yuvarlayıcıları denen Dalgalar üzerinde ben, Dansettim on gece bir mantardan daha hafif, Özlemeden budala gözünü deniz fenerlerinin!
Çocukların bayıldığı mayhoş elmaların etinden Daha tatlı olan yeşil su, işledi çam tekneme, Savurarak her yere ne varsa çapa, dümen; Yıkadı beni lekelerinden Kusmukların ve mavi şarapların.
Ve o zaman, dalgın ve hayran, Bazan, düşünceli bir ölünün indiği O yeşil mavilikleri yutan Denizin, Yıldızların parıldadığı sütbeyaz Şiiri içinde yıkandım durdum.
Gündüzün parıltıları altında, birdenbire renklendirerek, Mavilikleri, coşkuları ve ağır ses uyumlarını, Alkolden daha güçlü, flütlerimizden daha engin, Sevginin acı kızıllıkları mayalanır orada!
Şimşeklerle çatlıyan gökleri, kasırgaları, Patlayan dalgaları ve akıntıları bilirim: Ve akşamı, bir güvercin sürüsü gibi birden Havalanan Şafağı bilirim ben, Ve bazan, gördüm insanın gördüğünü sandığı şeyi!
Uzaklarda, kendi pancur titreşimlerini yuvarlayan dalgaları, Çok eski dram oyuncuları gibi Uzun mor ışık pıhtıları ile aydınlatan, Gördüm, o gizemli korkularla lekeli Alçakta asılı duran güneşi!
Gördüm ışıldayan karları ile yeşil gecenin düşünü, Denizin gözlerine ağır ağır yükselen öpücüğü, Özsuların işitilmedik dolaşımını, Sarı ve mavi uyanışını şarkı söyleyen fosforların.
Azizelerin ışık saçan ayaklarının, açabileceğini düşünmeden Soluğan Okyanusların burunsallıkla tıkalı burunlarını, Azgın boğalar gibi ardından gittim aylarca Kayalara saldıran dalganın!
Çiçeklere insan derili panter gözleri karıştıran Bilir misiniz, inanılmaz Florida'lara gidip çarptım gövdemle! Ve maviye çalan yeşil renkli sürüler için, denizlerin ufkuna gerilmiş Dizginlerdi ebem kuşakları!
Sazlar arasında, koca bir Devin kokup çürüdüğü, Mayalanan uğursuz geniş bataklıkları gördüm! Durgun denizlerin ortasında açılıp yarılan suları, Ve girdaplara çağıl çağıl dökülen uzaklıkları!
Buzulları, gümüş güneşleri, sedef renkli dalgaları, kor kor yanan gökleri! Kapkara kokularla eğri ağaçlardan sarkarak düşen, Böceklerin kemirdiği dev yılanların kaynaştığı, Karanlık körfezlerin dibine, korkunç oturmalarını gemilerin!
Mavi dalganın bu kırmızı renkli balıklarını, Bu altın balıkları, bu şakıyan balıkları Göstermek isterdim çocuklara. - Sürüklenirken koylardan engine, Sallandım çiçekten köpüklerin beşiğinde Ve zaman zaman kanat açtım anlatılmaz rüzgarlara.
Bazan, kutuplara ve kıtalara kanıksamış şehit düşmüş bir ölüydüm ben, Hıçkırığı dalgamı yumuşatan deniz, O sarı çekmenli gölge çiçeklerini sunardı bana Ve diz çökmüş kadın misali kalakalırdım orada...
Bordalarımda kavgaları çalkandıran yarımada, Ve sarışın gözleri ile yaygaracı kuşların pislikleri. Ve ben, dolaşıyordum enginde tek başıma, Çürük iplerimden geri geri, Boğulmuş ölüler inerken uyumaya...
Ya da koyların saçları altında kaybolmuş, Kuşları olmayan havaya fırlatılmış bir gemiydim fırtınada Savaş gemileri ve Hanza kadırgaları Benim suyla sarhoş cesedimi artık yeniden Çekip çıkaramayacaklardı denizden.
Özgür, buğu buğu tüten ve mor sislerle örtülü, İyi ozanlar için tatlı bir reçel olan O güneş yosunlarını ve lacivert ağdaları taşıyan Bir duvarı deler gibi deliyordum kızaran göğü.
Ufacık, ışıklı süsleri ile leke leke teknemle, Koşuyordum yağız deniz atlarının eşliğinde, Döverken kalın sopalarla temmuz güneşleri Yakıcı hunileri ile deniz ötesi gökleri;
Mavi hareketsizlikleri sonsuza dek eğiren Karanlık burgaçların ve azgın canavarların Titriyordum duyarak uzak iniltilerini Özlüyordum eski kaleleri ile Avrupa'yı!
Gördüm yıldız yıldız serpilmiş takım adalarını! Ve çılgın gökleri gezgine açılmış adaları; - Milyonlarca altın kuş, Ey Geleceğin Gücü! Bu dipsiz gecelerde mi uyuyorsun sen, Oraya mı sürgün ediyorsun kendini? -
Ama gerçekten çok ağladım ben! Şafaklar üzücü, Aylar acımasız ve güneşler acı; Buruk aşk, sarhoş edici uyuşukluklarla doldurdu ruhumu. Ah! Omurgam çatlasın, Ah! denize gideyim!
Bir Avrupa suyunu özlüyorsam eğer, Kokulu alacakaranlığına doğru akşamın, Yere çömelmiş üzüntülerle dolu bir çocuğun, Bir mayıs kelebeği denli dayanıksız bir gemiyi Saldığı, soğuk ve kara Bir su birikintisidir bu.
Sizin yorgunluklarınızda yıkandım, ey dalgalar, Artık silemem izlerini pamuk yüklü gemilerin, Delip geçemem gururunu bayrakların, flamaların, Ne de bundan böyle yüzemem Korkun gözleri altında dubalı köprülerin.
Rimbaud hakkında bilinenler zaten biliniyor ben az veya bilinmeyen birkaç şey
eklemek istiyorum.Annesi o nun iyi bir eğitim almasını istiyordu,eğitimi esnasında
okuldan kaçtı,16 yaşında şiire başladı,komünlere katıldı acı ve yokluk çeken insan-
ları gördü,verlain e mektup yazdı verlain o nu çağırdı aralarında aykırı bir müna-
sebet olduğu biliniyor.Verlain ve boudleire haricindeki tüm şairlerin isminin üzerine
çizik çekerek başkasını tanımam dedi.Soğuk yerlerde yaşayamam ben dedi ve
Yemen (Aden) ,İskenderiye,Harrar a gitti ticaretle uğraştı,köle ticareti değilde
köle ticareti yapan bir şirkette çalıştı,tercümanlık yaptı,muhasebe ve mali işlere
baktı,bu arada askerlik yapmaktan çekindiği için Fransa ya dönmek istemedi
fakat bacağındaki yara kangrene dönüştü mecburen Marsilya ya bir hastaneye
getirildi,bacağı kalçasına yakın yerden kesildi boyu uzun olduğu içinde zor yürü-
yordu.Bacağımın böyle olacağını bilseydim çok daha önceden gelirdim diye hayıf-
landığı biliniyor 1891 de burada yaşama veda etti.
Mezarında ADEN DEN GELEN ŞAİR diye yazar.Bir rivayete göre KUR AN ı ince-
lediği biliniyor ama müslüman olduğunua dair bir bilgi yok.Her ne kadarda asya da
bulunduğu zamanlar bir şiir külliyatı var densede aslı çıkmamıştır.Benim Rimbaud
dan mektuplar adlı okuduğum kitapta gerçektende şiirden hiç bahsetmemişti aile-
sine,askerlikten ve biriktirdiği paralarından bahsediyordu.CEHENNEMDE BİR
MEVSİM ve ILLUMINATİONS (Fransızcada pırıltılar ingilizcede freskler anlamıda ki
verlain e göre freskler) eserleri çok üst düzeyde.Kimi edebiyatçılar tarafından
abartılı kimileri tarafından bir öke diye anılan bu şair hep popüler olarak kaldı ki
bence,çok güzel şiirleri var ve yazın tarzında apayrı bir şekil getirmiştir.Bu
esrarengiz şairi okumanızı tavsiye ediyorum.
Sevgi ve saygılarımla
KİRALASINLAR artık bana bu kıyıları çimento kabartmalı, kireçle sıvanmış mezarı - ta dibindeki yerin.
Masaya dayıyorum dirseklerimi, lâmba, budalalığımdan birkaç kez okuduğum bu gazeteleri, hiç ilgimi çekmeyen bu kitapları nasıl da aydınlatıyor.
Enikonu uzak bir yerde olan yeraltı odamın üstünde evler kök salıyor, sisler toplanıyor. Kırmızı çamur ya da kara. Kent, korkunç, ucu bucağı yok gecenin.
Lâğımlar, alçak. Yanlarda yoğunluğu yerkürenin, bir o.
Mavi uçurumlar, ateş kuyuları belki. Belki aylar, kuyruklu yıldızlar, denizler ve masallar bu düzlemler üstünde buluşuyorlar.
O kaygılı saatlerde, yakut, maden yuvarlar kurarım. Ustasıyım ben suskunun. Ama niçin bu görünen deliği kubbenin köşesinde solgunlaşsın?
şiirinden çok şairliği ilgimi çeken zat. genç yaşta şiiri bırakmıştır. parise yürüyerek gidecek kader delidir. eşcinsel eğilimleri vardır ki verlaine ile bu münasebette bir ilişkileri olduğu rivayet edilmektedir. ayrıca çok önemli bir ayrıntıdır köle ticareti yapmıştır. en beğendiğim şeylerinden biri de kitabının ismidir: cehennemde dört mevsim.
Resmine baktığımda ölümsüzlüğünü ve onun ruhunu hissettiğim, dünyanın gördüğü en büyük 'sembolist' şair...
'Her ay acıdır ve her güneş dayanılmazdır'.
YÜREĞİM SALYA SÜMÜK GÜVERTEDE...DİYE DEVAM EDEN BİR ŞİİRİNİ BİLİYORUM..BANA ESKİ GÜNLERİMİ ÇAĞRIŞTIRIYOR..ŞİMDİ DÜŞÜNÜYORUMDA ÇOKTA LAZIM BİRİ DEĞİLMİŞ...
mavi yaz akşamları, patikalarda, dalgın
gideceğim sürtüne sürtüne buğdaylara.
ayaklarımda ıslaklığı küçük otların
yıkasın, bırakacağım başımı rüzgâra.
ne birşey düşünecek, ne bir laf edeceğim;
ama sonsuz bir sevgi dolduracak içimi;
göçebeler gibi uzaklara gideceğim;
mes'ut, sanki yanımda bir kadın varmış gibi.
ARTHUR RİMBAUD
Sarhoş Gemi / Arthur Rimbaud
Duygusuz sularından inerken Nehirlerin
Gördüm değildim artık yönetiminde yedekçilerin:
Bağrışan Kızılderililer hedef yapmışlardı kendilerine,
Çırılçıplak çivileyerek onları alacalı direklere.
Hiç umurumda değildi tayfalar,
Ne Felemenk buğdayları veya ne de İngiliz pamukları taşıdığım.
Bu gürültüler de kesilince yedekçilerimle beraber,
Bıraktılar beni Nehirler gitmeye istediğim yere.
Gelgitlerin kudurmuş çalkantılarında, geçen kış,
Koştum! çocuk beyinlerinden daha sağır!
Ve yerlerinden ayrılıp kopmuş Yarımadalar
Rastgelmedi böylesine coşkulu bir patırdıya.
Denizde, uyanışlarımı kutsadı fırtına.
Kurbanlarının sonsuz yuvarlayıcıları denen
Dalgalar üzerinde ben,
Dansettim on gece bir mantardan daha hafif,
Özlemeden budala gözünü deniz fenerlerinin!
Çocukların bayıldığı mayhoş elmaların etinden
Daha tatlı olan yeşil su, işledi çam tekneme,
Savurarak her yere ne varsa çapa, dümen;
Yıkadı beni lekelerinden
Kusmukların ve mavi şarapların.
Ve o zaman, dalgın ve hayran,
Bazan, düşünceli bir ölünün indiği
O yeşil mavilikleri yutan Denizin,
Yıldızların parıldadığı sütbeyaz
Şiiri içinde yıkandım durdum.
Gündüzün parıltıları altında, birdenbire renklendirerek,
Mavilikleri, coşkuları ve ağır ses uyumlarını,
Alkolden daha güçlü, flütlerimizden daha engin,
Sevginin acı kızıllıkları mayalanır orada!
Şimşeklerle çatlıyan gökleri, kasırgaları,
Patlayan dalgaları ve akıntıları bilirim:
Ve akşamı, bir güvercin sürüsü gibi birden
Havalanan Şafağı bilirim ben,
Ve bazan, gördüm insanın gördüğünü sandığı şeyi!
Uzaklarda, kendi pancur titreşimlerini yuvarlayan dalgaları,
Çok eski dram oyuncuları gibi
Uzun mor ışık pıhtıları ile aydınlatan,
Gördüm, o gizemli korkularla lekeli
Alçakta asılı duran güneşi!
Gördüm ışıldayan karları ile yeşil gecenin düşünü,
Denizin gözlerine ağır ağır yükselen öpücüğü,
Özsuların işitilmedik dolaşımını,
Sarı ve mavi uyanışını şarkı söyleyen fosforların.
Azizelerin ışık saçan ayaklarının, açabileceğini düşünmeden
Soluğan Okyanusların burunsallıkla tıkalı burunlarını,
Azgın boğalar gibi ardından gittim aylarca
Kayalara saldıran dalganın!
Çiçeklere insan derili panter gözleri karıştıran
Bilir misiniz, inanılmaz Florida'lara gidip çarptım gövdemle!
Ve maviye çalan yeşil renkli sürüler için, denizlerin ufkuna gerilmiş
Dizginlerdi ebem kuşakları!
Sazlar arasında, koca bir Devin kokup çürüdüğü,
Mayalanan uğursuz geniş bataklıkları gördüm!
Durgun denizlerin ortasında açılıp yarılan suları,
Ve girdaplara çağıl çağıl dökülen uzaklıkları!
Buzulları, gümüş güneşleri, sedef renkli dalgaları, kor kor yanan gökleri!
Kapkara kokularla eğri ağaçlardan sarkarak düşen,
Böceklerin kemirdiği dev yılanların kaynaştığı,
Karanlık körfezlerin dibine, korkunç oturmalarını gemilerin!
Mavi dalganın bu kırmızı renkli balıklarını,
Bu altın balıkları, bu şakıyan balıkları
Göstermek isterdim çocuklara.
- Sürüklenirken koylardan engine,
Sallandım çiçekten köpüklerin beşiğinde
Ve zaman zaman kanat açtım anlatılmaz rüzgarlara.
Bazan, kutuplara ve kıtalara kanıksamış şehit düşmüş bir ölüydüm ben,
Hıçkırığı dalgamı yumuşatan deniz,
O sarı çekmenli gölge çiçeklerini sunardı bana
Ve diz çökmüş kadın misali kalakalırdım orada...
Bordalarımda kavgaları çalkandıran yarımada,
Ve sarışın gözleri ile yaygaracı kuşların pislikleri.
Ve ben, dolaşıyordum enginde tek başıma,
Çürük iplerimden geri geri,
Boğulmuş ölüler inerken uyumaya...
Ya da koyların saçları altında kaybolmuş,
Kuşları olmayan havaya fırlatılmış bir gemiydim fırtınada
Savaş gemileri ve Hanza kadırgaları
Benim suyla sarhoş cesedimi artık yeniden
Çekip çıkaramayacaklardı denizden.
Özgür, buğu buğu tüten ve mor sislerle örtülü,
İyi ozanlar için tatlı bir reçel olan
O güneş yosunlarını ve lacivert ağdaları taşıyan
Bir duvarı deler gibi deliyordum kızaran göğü.
Ufacık, ışıklı süsleri ile leke leke teknemle,
Koşuyordum yağız deniz atlarının eşliğinde,
Döverken kalın sopalarla temmuz güneşleri
Yakıcı hunileri ile deniz ötesi gökleri;
Mavi hareketsizlikleri sonsuza dek eğiren
Karanlık burgaçların ve azgın canavarların
Titriyordum duyarak uzak iniltilerini
Özlüyordum eski kaleleri ile Avrupa'yı!
Gördüm yıldız yıldız serpilmiş takım adalarını!
Ve çılgın gökleri gezgine açılmış adaları;
- Milyonlarca altın kuş, Ey Geleceğin Gücü!
Bu dipsiz gecelerde mi uyuyorsun sen,
Oraya mı sürgün ediyorsun kendini? -
Ama gerçekten çok ağladım ben! Şafaklar üzücü,
Aylar acımasız ve güneşler acı;
Buruk aşk, sarhoş edici uyuşukluklarla doldurdu ruhumu.
Ah! Omurgam çatlasın, Ah! denize gideyim!
Bir Avrupa suyunu özlüyorsam eğer,
Kokulu alacakaranlığına doğru akşamın,
Yere çömelmiş üzüntülerle dolu bir çocuğun,
Bir mayıs kelebeği denli dayanıksız bir gemiyi
Saldığı, soğuk ve kara
Bir su birikintisidir bu.
Sizin yorgunluklarınızda yıkandım, ey dalgalar,
Artık silemem izlerini pamuk yüklü gemilerin,
Delip geçemem gururunu bayrakların, flamaların,
Ne de bundan böyle yüzemem
Korkun gözleri altında dubalı köprülerin.
kuleden kuleye ipler uzattım; pencereden pencereye çelenkler; yıldızdan yıldıza altın zincirler...dans ediyorum
Fransız sembolistlerinden olarak bilinmesine rağmen (hafızam beni yanıltmıyorsa) ve mağlesef köle ticareti de yapmış olduğu söylenmektedir. garip!