Kültür Sanat Edebiyat Şiir

arthur rimbaud sizce ne demek, arthur rimbaud size neyi çağrıştırıyor?

arthur rimbaud terimi Erhan Aydemir tarafından tarihinde eklendi

  • Taylan Akalın
    Taylan Akalın

    Rimbaud hakkında bilinenler zaten biliniyor ben az veya bilinmeyen birkaç şey
    eklemek istiyorum.Annesi o nun iyi bir eğitim almasını istiyordu,eğitimi esnasında
    okuldan kaçtı,16 yaşında şiire başladı,komünlere katıldı acı ve yokluk çeken insan-
    ları gördü,verlain e mektup yazdı verlain o nu çağırdı aralarında aykırı bir müna-
    sebet olduğu biliniyor.Verlain ve boudleire haricindeki tüm şairlerin isminin üzerine
    çizik çekerek başkasını tanımam dedi.Soğuk yerlerde yaşayamam ben dedi ve
    Yemen (Aden) ,İskenderiye,Harrar a gitti ticaretle uğraştı,köle ticareti değilde
    köle ticareti yapan bir şirkette çalıştı,tercümanlık yaptı,muhasebe ve mali işlere
    baktı,bu arada askerlik yapmaktan çekindiği için Fransa ya dönmek istemedi
    fakat bacağındaki yara kangrene dönüştü mecburen Marsilya ya bir hastaneye
    getirildi,bacağı kalçasına yakın yerden kesildi boyu uzun olduğu içinde zor yürü-
    yordu.Bacağımın böyle olacağını bilseydim çok daha önceden gelirdim diye hayıf-
    landığı biliniyor 1891 de burada yaşama veda etti.
    Mezarında ADEN DEN GELEN ŞAİR diye yazar.Bir rivayete göre KUR AN ı ince-
    lediği biliniyor ama müslüman olduğunua dair bir bilgi yok.Her ne kadarda asya da
    bulunduğu zamanlar bir şiir külliyatı var densede aslı çıkmamıştır.Benim Rimbaud
    dan mektuplar adlı okuduğum kitapta gerçektende şiirden hiç bahsetmemişti aile-
    sine,askerlikten ve biriktirdiği paralarından bahsediyordu.CEHENNEMDE BİR
    MEVSİM ve ILLUMINATİONS (Fransızcada pırıltılar ingilizcede freskler anlamıda ki
    verlain e göre freskler) eserleri çok üst düzeyde.Kimi edebiyatçılar tarafından
    abartılı kimileri tarafından bir öke diye anılan bu şair hep popüler olarak kaldı ki
    bence,çok güzel şiirleri var ve yazın tarzında apayrı bir şekil getirmiştir.Bu
    esrarengiz şairi okumanızı tavsiye ediyorum.
    Sevgi ve saygılarımla

  • Sevda Deniz
    Sevda Deniz

    KİRALASINLAR artık bana bu kıyıları çimento kabartmalı, kireçle sıvanmış mezarı - ta dibindeki yerin.

    Masaya dayıyorum dirseklerimi, lâmba, budalalığımdan birkaç kez okuduğum bu gazeteleri, hiç ilgimi çekmeyen bu kitapları nasıl da aydınlatıyor.

    Enikonu uzak bir yerde olan yeraltı odamın üstünde evler kök salıyor, sisler toplanıyor. Kırmızı çamur ya da kara. Kent, korkunç, ucu bucağı yok gecenin.

    Lâğımlar, alçak. Yanlarda yoğunluğu yerkürenin, bir o.

    Mavi uçurumlar, ateş kuyuları belki. Belki aylar, kuyruklu yıldızlar, denizler ve masallar bu düzlemler üstünde buluşuyorlar.

    O kaygılı saatlerde, yakut, maden yuvarlar kurarım. Ustasıyım ben suskunun. Ama niçin bu görünen deliği kubbenin köşesinde solgunlaşsın?

  • Lanet Herif
    Lanet Herif

    şiirinden çok şairliği ilgimi çeken zat. genç yaşta şiiri bırakmıştır. parise yürüyerek gidecek kader delidir. eşcinsel eğilimleri vardır ki verlaine ile bu münasebette bir ilişkileri olduğu rivayet edilmektedir. ayrıca çok önemli bir ayrıntıdır köle ticareti yapmıştır. en beğendiğim şeylerinden biri de kitabının ismidir: cehennemde dört mevsim.

  • Irmak Eracar
    Irmak Eracar

    Resmine baktığımda ölümsüzlüğünü ve onun ruhunu hissettiğim, dünyanın gördüğü en büyük 'sembolist' şair...

  • Selin Sonsuz
    Selin Sonsuz

    'Her ay acıdır ve her güneş dayanılmazdır'.

  • Mehmet Akif As
    Mehmet Akif As

    YÜREĞİM SALYA SÜMÜK GÜVERTEDE...DİYE DEVAM EDEN BİR ŞİİRİNİ BİLİYORUM..BANA ESKİ GÜNLERİMİ ÇAĞRIŞTIRIYOR..ŞİMDİ DÜŞÜNÜYORUMDA ÇOKTA LAZIM BİRİ DEĞİLMİŞ...

  • Hayat Suyu
    Hayat Suyu

    mavi yaz akşamları, patikalarda, dalgın
    gideceğim sürtüne sürtüne buğdaylara.
    ayaklarımda ıslaklığı küçük otların
    yıkasın, bırakacağım başımı rüzgâra.

    ne birşey düşünecek, ne bir laf edeceğim;
    ama sonsuz bir sevgi dolduracak içimi;
    göçebeler gibi uzaklara gideceğim;
    mes'ut, sanki yanımda bir kadın varmış gibi.

    ARTHUR RİMBAUD

  • Onur Umut
    Onur Umut

    Sarhoş Gemi / Arthur Rimbaud

    Duygusuz sularından inerken Nehirlerin
    Gördüm değildim artık yönetiminde yedekçilerin:
    Bağrışan Kızılderililer hedef yapmışlardı kendilerine,
    Çırılçıplak çivileyerek onları alacalı direklere.

    Hiç umurumda değildi tayfalar,
    Ne Felemenk buğdayları veya ne de İngiliz pamukları taşıdığım.
    Bu gürültüler de kesilince yedekçilerimle beraber,
    Bıraktılar beni Nehirler gitmeye istediğim yere.

    Gelgitlerin kudurmuş çalkantılarında, geçen kış,
    Koştum! çocuk beyinlerinden daha sağır!
    Ve yerlerinden ayrılıp kopmuş Yarımadalar
    Rastgelmedi böylesine coşkulu bir patırdıya.

    Denizde, uyanışlarımı kutsadı fırtına.
    Kurbanlarının sonsuz yuvarlayıcıları denen
    Dalgalar üzerinde ben,
    Dansettim on gece bir mantardan daha hafif,
    Özlemeden budala gözünü deniz fenerlerinin!

    Çocukların bayıldığı mayhoş elmaların etinden
    Daha tatlı olan yeşil su, işledi çam tekneme,
    Savurarak her yere ne varsa çapa, dümen;
    Yıkadı beni lekelerinden
    Kusmukların ve mavi şarapların.

    Ve o zaman, dalgın ve hayran,
    Bazan, düşünceli bir ölünün indiği
    O yeşil mavilikleri yutan Denizin,
    Yıldızların parıldadığı sütbeyaz
    Şiiri içinde yıkandım durdum.

    Gündüzün parıltıları altında, birdenbire renklendirerek,
    Mavilikleri, coşkuları ve ağır ses uyumlarını,
    Alkolden daha güçlü, flütlerimizden daha engin,
    Sevginin acı kızıllıkları mayalanır orada!

    Şimşeklerle çatlıyan gökleri, kasırgaları,
    Patlayan dalgaları ve akıntıları bilirim:
    Ve akşamı, bir güvercin sürüsü gibi birden
    Havalanan Şafağı bilirim ben,
    Ve bazan, gördüm insanın gördüğünü sandığı şeyi!

    Uzaklarda, kendi pancur titreşimlerini yuvarlayan dalgaları,
    Çok eski dram oyuncuları gibi
    Uzun mor ışık pıhtıları ile aydınlatan,
    Gördüm, o gizemli korkularla lekeli
    Alçakta asılı duran güneşi!

    Gördüm ışıldayan karları ile yeşil gecenin düşünü,
    Denizin gözlerine ağır ağır yükselen öpücüğü,
    Özsuların işitilmedik dolaşımını,
    Sarı ve mavi uyanışını şarkı söyleyen fosforların.

    Azizelerin ışık saçan ayaklarının, açabileceğini düşünmeden
    Soluğan Okyanusların burunsallıkla tıkalı burunlarını,
    Azgın boğalar gibi ardından gittim aylarca
    Kayalara saldıran dalganın!

    Çiçeklere insan derili panter gözleri karıştıran
    Bilir misiniz, inanılmaz Florida'lara gidip çarptım gövdemle!
    Ve maviye çalan yeşil renkli sürüler için, denizlerin ufkuna gerilmiş
    Dizginlerdi ebem kuşakları!

    Sazlar arasında, koca bir Devin kokup çürüdüğü,
    Mayalanan uğursuz geniş bataklıkları gördüm!
    Durgun denizlerin ortasında açılıp yarılan suları,
    Ve girdaplara çağıl çağıl dökülen uzaklıkları!

    Buzulları, gümüş güneşleri, sedef renkli dalgaları, kor kor yanan gökleri!
    Kapkara kokularla eğri ağaçlardan sarkarak düşen,
    Böceklerin kemirdiği dev yılanların kaynaştığı,
    Karanlık körfezlerin dibine, korkunç oturmalarını gemilerin!

    Mavi dalganın bu kırmızı renkli balıklarını,
    Bu altın balıkları, bu şakıyan balıkları
    Göstermek isterdim çocuklara.
    - Sürüklenirken koylardan engine,
    Sallandım çiçekten köpüklerin beşiğinde
    Ve zaman zaman kanat açtım anlatılmaz rüzgarlara.

    Bazan, kutuplara ve kıtalara kanıksamış şehit düşmüş bir ölüydüm ben,
    Hıçkırığı dalgamı yumuşatan deniz,
    O sarı çekmenli gölge çiçeklerini sunardı bana
    Ve diz çökmüş kadın misali kalakalırdım orada...

    Bordalarımda kavgaları çalkandıran yarımada,
    Ve sarışın gözleri ile yaygaracı kuşların pislikleri.
    Ve ben, dolaşıyordum enginde tek başıma,
    Çürük iplerimden geri geri,
    Boğulmuş ölüler inerken uyumaya...

    Ya da koyların saçları altında kaybolmuş,
    Kuşları olmayan havaya fırlatılmış bir gemiydim fırtınada
    Savaş gemileri ve Hanza kadırgaları
    Benim suyla sarhoş cesedimi artık yeniden
    Çekip çıkaramayacaklardı denizden.

    Özgür, buğu buğu tüten ve mor sislerle örtülü,
    İyi ozanlar için tatlı bir reçel olan
    O güneş yosunlarını ve lacivert ağdaları taşıyan
    Bir duvarı deler gibi deliyordum kızaran göğü.

    Ufacık, ışıklı süsleri ile leke leke teknemle,
    Koşuyordum yağız deniz atlarının eşliğinde,
    Döverken kalın sopalarla temmuz güneşleri
    Yakıcı hunileri ile deniz ötesi gökleri;

    Mavi hareketsizlikleri sonsuza dek eğiren
    Karanlık burgaçların ve azgın canavarların
    Titriyordum duyarak uzak iniltilerini
    Özlüyordum eski kaleleri ile Avrupa'yı!

    Gördüm yıldız yıldız serpilmiş takım adalarını!
    Ve çılgın gökleri gezgine açılmış adaları;
    - Milyonlarca altın kuş, Ey Geleceğin Gücü!
    Bu dipsiz gecelerde mi uyuyorsun sen,
    Oraya mı sürgün ediyorsun kendini? -

    Ama gerçekten çok ağladım ben! Şafaklar üzücü,
    Aylar acımasız ve güneşler acı;
    Buruk aşk, sarhoş edici uyuşukluklarla doldurdu ruhumu.
    Ah! Omurgam çatlasın, Ah! denize gideyim!

    Bir Avrupa suyunu özlüyorsam eğer,
    Kokulu alacakaranlığına doğru akşamın,
    Yere çömelmiş üzüntülerle dolu bir çocuğun,
    Bir mayıs kelebeği denli dayanıksız bir gemiyi
    Saldığı, soğuk ve kara
    Bir su birikintisidir bu.

    Sizin yorgunluklarınızda yıkandım, ey dalgalar,
    Artık silemem izlerini pamuk yüklü gemilerin,
    Delip geçemem gururunu bayrakların, flamaların,
    Ne de bundan böyle yüzemem
    Korkun gözleri altında dubalı köprülerin.

  • Ayda Pehlivan
    Ayda Pehlivan

    kuleden kuleye ipler uzattım; pencereden pencereye çelenkler; yıldızdan yıldıza altın zincirler...dans ediyorum

  • İsmail Özer
    İsmail Özer

    Fransız sembolistlerinden olarak bilinmesine rağmen (hafızam beni yanıltmıyorsa) ve mağlesef köle ticareti de yapmış olduğu söylenmektedir. garip!