Amasya... amasya tarihi bakımdan çok güzel bir şehir..halaoğlu eryatağında subay onun yanına gittiğimde gezmiştim şehri.. kral mezarları,hazeranlar konağı,ferhat ile şirin efsanesi ile baslı basına güzel bir şehir :))
Benim memleketimm.Her sene gidiyordum ama bu sene gidemedim.Tabii ki çok üzlüdüm.Elması,bamyası,Yalıboyu Evleri,Boraboy Gölü,Kral Kaya Mezarları,Şehzadelerin,Evliyalrın ve Erenlerin Şehri.Yavuz Sultan Slim'in Amasya doğumlu olduğu bilinir.Yaa kısacası çok güzel bir ilimiz.Bir başkadır benim memleketim.....
amasya elması ile deyil bamya ve soganıyla meşur olmalı bence ayrıca taşova ilcesi alparslan kasabasınıda gidip görmek gerekir diye düşünüyorum gürkangünay
staj...anketler..Yıldırım Beyazıt, borabar gölü,ferhat ile şirin çeşmesi, ırmak kenarı, bahçeler içi,emniyet müdürlüğü.... herşeye rağmen güzel iki hafta...
Osmanlı döneminde “Şehzadeler Şehri” olarak bilinen Amasya’ya 1861 yılında uğrayan Fransız gezgin Perrot, şehir için Anadolu’nun Oxford’u benzetmesini yapmış. Orta Anadolu’da... Karadeniz’e yakın ama Karadenizli değil. Havayoluyla ulaşımı komşu il Samsun’dan yapılıyor. Asırlar boyu hep gözde olmuş, pohpohlanmış, kartal yuvası konumunu şehzadelerle taçlandırmış bir şehir Amasya.
Anadolu’nun bağrında bir medeniyet merkezi... Ancak, iki asırdır adı sanı anılmıyor. İşte bu unutulmuşluğu kırmak; halim selim, kendi halindeki yaşantısından kurtulup, içinde barındırdığı olağanüstü mirası bütün dünyayla paylaşmak istiyor. Yalıboyu Konakları’nın restorasyonu ve turizme açılması sadece bir başlangıç.
Öyle ya, tarih derseniz 7 bin yıllık bir geçmişe sahip. Doğa derseniz gölü ve ormanı görülmeye değer. Ortasından geçen nehrin kıyısında bir çay içmek bile ömre bedel. Misket elması ve kuru bamyası da cabası...
Çabalar, şehrin ortasından nazlı nazlı akan Yeşilırmak’a bakan Saat Kulesi’ni elden geçirmekle başlar. 1939 yılında yeniden yapılmak üzere yıkılan, ancak bir türlü yapılamayan Saat Kulesi ahşap bir mimari ile inşa edilir. Ardından nehir kıyısındaki zarif konaklara inat, şehri çevreleyen kayalıklardan daha sert, soğuk ve duygusuz bir duruş sergileyen şehir kulübü ahşapla kaplanır. Sıra Yalıboyu Konakları’na gelince önce sahipleri teşvik edilir. Yapamazlar veya yaptıramazlarsa, restore edebilecek kişilere satmaları salık verilir. İstanbul Boğazı’ndaki yalılar gibi, Yalıboyu Konakları da eşsiz bir güzelliğe sahipti, dolayısıyla saklı kalmamalıydı. Temenniler ve teşvikler adresini bulur; yenileme faaliyetleri sonrası tarihi yapı ve konaklar bir bir günlük hayatın parçası olur.
Şehir güzelleşti
Sadece Yalıboyu evlerinin restorasyonu Amasya’nın imajının parlatılması için yeterli olmazdı elbette. Şehir de güzelleştirilmeliydi. İçinden Yeşilırmak’ın geçtiği, dağların kuşattığı bir vadide kendini güvende hisseden Amasya, Ferhat ile Şirin’e nazire yaparcasına, düğüne hazırlanan gelinler gibi allanıp pullanmalı, restore edilip güzelleştirilmeliydi. Nehrin iki yakası yeniden düzenlenir. Gezi ve yürüyüş yolları yapılır. Restoran, çay bahçesi, otel ve pansiyonların geleneksel mimariye uygun olarak yapılandırılması sağlanır. Doğaya saygılı bir kültür turizminin gelişmesidir amaç. Eskiden şehre gelen misafir kalacak bir yer bulamazken, şimdi kaplıca tesislerinden Yalıboyu Konakları’na, şehrin zirvesindeki otellerden zevkle döşenmiş pansiyonlara kadar çeşitli alternatifler bulabiliyor.
Dik vadilerden ovalara
Amasya engebeli bir coğrafyada kurulmuş. Dümdüz ovada ilerlerken birdenbire önünüzde dağlar yükseliveriyor. Dağları aşınca Yeşilırmak boyunca düzlükler başlıyor. Geniş meyve bahçeleri arasında süzülen ırmak, bir anda iki dağın arasına sıkışıveriyor. Demiryolu bile, kayalar içine oyulmuş tünellerle ancak aşabiliyor dar boğazı. Dünyanın başka hiçbir yerinde görmenin mümkün olmadığı doğal güzellikleri barındırıyor.
Amasya, 1075 yılında Türkler tarafından fethedilmiş. O tarihte yapılan bir köprü halen kullanılmakta. ‘Şehzadeler Şehri’ denmesi boşuna değil; genellikle tahtın vârisi olan şehzadeler eğitim için Amasya’ya idareci olarak atanır Osmanlı döneminde. Bu yüzden şehir medreseler, camiler, çeşmeler ve çeşitli eserlerle dolu. Amasya sadece şehzadelere değil, birçok ünlü ilim adamına ve sanatçıya kapılarını açar; Osmanlı hat sanatının büyük ustası Şeyh Hamdullah bunlardan sadece biri.
Tacın gizemli şehri
Amasya’da Türk İslam döneminden bakiye eserler bir yana daha eski tarihlere dayanan kaya mezarlar ve su kanalları başlı başına turistik bir değer. Amasya’ya 1861 yılında uğrayan Fransız gezgin Perrot, şehir için “Anadolu’nun Oxford’u” benzetmesini yapmış. Amasya’ya sadece, İlhanlılar döneminden kalma şimdilerde Amasya Müzesi’nde sergilenen- mumyaları görmek için bile gidilebilir. Kaplıcalar ve yemyeşil ormanlar içindeki Borabay Gölü gezilip görülmeye değecek diğer turizm değerleri.
Restore edilerek konaklama tesisine dönüştürülen ahşap Harşena Otel’de Amasya’nın yöreye has yemekleri ikram ediliyor. Akıl hastalarının dünyada ilk kez müzikle tedavi edildiği Bimarhane’de çayınızı yudumlarken, ‘şanslıysanız’ halk dansları gösterilerini izleyebilirsiniz.
'geydoğan' isimli ilçesi olan şehir...
Amasya...
amasya tarihi bakımdan çok güzel bir şehir..halaoğlu eryatağında subay onun yanına gittiğimde gezmiştim şehri..
kral mezarları,hazeranlar konağı,ferhat ile şirin efsanesi ile baslı basına güzel bir şehir :))
Benim memleketimm.Her sene gidiyordum ama bu sene gidemedim.Tabii ki çok üzlüdüm.Elması,bamyası,Yalıboyu Evleri,Boraboy Gölü,Kral Kaya Mezarları,Şehzadelerin,Evliyalrın ve Erenlerin Şehri.Yavuz Sultan Slim'in Amasya doğumlu olduğu bilinir.Yaa kısacası çok güzel bir ilimiz.Bir başkadır benim memleketim.....
amasya elması ile deyil bamya ve soganıyla meşur olmalı bence ayrıca taşova ilcesi alparslan kasabasınıda gidip görmek gerekir diye düşünüyorum gürkangünay
buram buram tarih kokan benim güzel memleketim
staj...anketler..Yıldırım Beyazıt, borabar gölü,ferhat ile şirin çeşmesi, ırmak kenarı, bahçeler içi,emniyet müdürlüğü.... herşeye rağmen güzel iki hafta...
Amasya'nın girişinde sizi şu yazı karşılar
'Sultanların şehri Amasya'ya hoşgelniniz' :)))
Ferhat ve Sirin'in ebedi askini hatirlatirsin bana, pürnur eylemis yüce rabbim seni Amasya
Anadolu'nun Oxford'u
Ali İhsan Gülcü /Aksiyon/sayi: 460
Osmanlı döneminde “Şehzadeler Şehri” olarak bilinen Amasya’ya 1861 yılında uğrayan Fransız gezgin Perrot, şehir için Anadolu’nun Oxford’u benzetmesini yapmış. Orta Anadolu’da... Karadeniz’e yakın ama Karadenizli değil. Havayoluyla ulaşımı komşu il Samsun’dan yapılıyor. Asırlar boyu hep gözde olmuş, pohpohlanmış, kartal yuvası konumunu şehzadelerle taçlandırmış bir şehir Amasya.
Anadolu’nun bağrında bir medeniyet merkezi... Ancak, iki asırdır adı sanı anılmıyor. İşte bu unutulmuşluğu kırmak; halim selim, kendi halindeki yaşantısından kurtulup, içinde barındırdığı olağanüstü mirası bütün dünyayla paylaşmak istiyor. Yalıboyu Konakları’nın restorasyonu ve turizme açılması sadece bir başlangıç.
Öyle ya, tarih derseniz 7 bin yıllık bir geçmişe sahip. Doğa derseniz gölü ve ormanı görülmeye değer. Ortasından geçen nehrin kıyısında bir çay içmek bile ömre bedel. Misket elması ve kuru bamyası da cabası...
Çabalar, şehrin ortasından nazlı nazlı akan Yeşilırmak’a bakan Saat Kulesi’ni elden geçirmekle başlar. 1939 yılında yeniden yapılmak üzere yıkılan, ancak bir türlü yapılamayan Saat Kulesi ahşap bir mimari ile inşa edilir. Ardından nehir kıyısındaki zarif konaklara inat, şehri çevreleyen kayalıklardan daha sert, soğuk ve duygusuz bir duruş sergileyen şehir kulübü ahşapla kaplanır. Sıra Yalıboyu Konakları’na gelince önce sahipleri teşvik edilir. Yapamazlar veya yaptıramazlarsa, restore edebilecek kişilere satmaları salık verilir. İstanbul Boğazı’ndaki yalılar gibi, Yalıboyu Konakları da eşsiz bir güzelliğe sahipti, dolayısıyla saklı kalmamalıydı. Temenniler ve teşvikler adresini bulur; yenileme faaliyetleri sonrası tarihi yapı ve konaklar bir bir günlük hayatın parçası olur.
Şehir güzelleşti
Sadece Yalıboyu evlerinin restorasyonu Amasya’nın imajının parlatılması için yeterli olmazdı elbette. Şehir de güzelleştirilmeliydi. İçinden Yeşilırmak’ın geçtiği, dağların kuşattığı bir vadide kendini güvende hisseden Amasya, Ferhat ile Şirin’e nazire yaparcasına, düğüne hazırlanan gelinler gibi allanıp pullanmalı, restore edilip güzelleştirilmeliydi. Nehrin iki yakası yeniden düzenlenir. Gezi ve yürüyüş yolları yapılır. Restoran, çay bahçesi, otel ve pansiyonların geleneksel mimariye uygun olarak yapılandırılması sağlanır. Doğaya saygılı bir kültür turizminin gelişmesidir amaç. Eskiden şehre gelen misafir kalacak bir yer bulamazken, şimdi kaplıca tesislerinden Yalıboyu Konakları’na, şehrin zirvesindeki otellerden zevkle döşenmiş pansiyonlara kadar çeşitli alternatifler bulabiliyor.
Dik vadilerden ovalara
Amasya engebeli bir coğrafyada kurulmuş. Dümdüz ovada ilerlerken birdenbire önünüzde dağlar yükseliveriyor. Dağları aşınca Yeşilırmak boyunca düzlükler başlıyor. Geniş meyve bahçeleri arasında süzülen ırmak, bir anda iki dağın arasına sıkışıveriyor. Demiryolu bile, kayalar içine oyulmuş tünellerle ancak aşabiliyor dar boğazı. Dünyanın başka hiçbir yerinde görmenin mümkün olmadığı doğal güzellikleri barındırıyor.
Amasya, 1075 yılında Türkler tarafından fethedilmiş. O tarihte yapılan bir köprü halen kullanılmakta. ‘Şehzadeler Şehri’ denmesi boşuna değil; genellikle tahtın vârisi olan şehzadeler eğitim için Amasya’ya idareci olarak atanır Osmanlı döneminde. Bu yüzden şehir medreseler, camiler, çeşmeler ve çeşitli eserlerle dolu. Amasya sadece şehzadelere değil, birçok ünlü ilim adamına ve sanatçıya kapılarını açar; Osmanlı hat sanatının büyük ustası Şeyh Hamdullah bunlardan sadece biri.
Tacın gizemli şehri
Amasya’da Türk İslam döneminden bakiye eserler bir yana daha eski tarihlere dayanan kaya mezarlar ve su kanalları başlı başına turistik bir değer. Amasya’ya 1861 yılında uğrayan Fransız gezgin Perrot, şehir için “Anadolu’nun Oxford’u” benzetmesini yapmış. Amasya’ya sadece, İlhanlılar döneminden kalma şimdilerde Amasya Müzesi’nde sergilenen- mumyaları görmek için bile gidilebilir. Kaplıcalar ve yemyeşil ormanlar içindeki Borabay Gölü gezilip görülmeye değecek diğer turizm değerleri.
Restore edilerek konaklama tesisine dönüştürülen ahşap Harşena Otel’de Amasya’nın yöreye has yemekleri ikram ediliyor. Akıl hastalarının dünyada ilk kez müzikle tedavi edildiği Bimarhane’de çayınızı yudumlarken, ‘şanslıysanız’ halk dansları gösterilerini izleyebilirsiniz.